@yarenbayan_
|
^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^
-🦷- "Bunlar kim?" diye bağırdığımda siyah sesleri sesimi bastırıyordu. Sıklaşan nefesimle avuç içlerimde ki tişörtüne daha sıkı tutundum. Siyah sesleri kulaklarımı çınlatıyordu. Göktuğ içine hırıltılı bir nefes çektiğinde bakışlarım onun çenesinde oyalandı. Tek kolu beni bedenine daha da bastırdığında diğer eli beline uzandı. Silahı çıkardığında gözleri kısa bir an benimle buluştu. "Dedenin sikik adamları." dediğinde sesinde ki ölümcül tını tüylerimi diken diken etti. "Akılları sıra seni benden almaya gelmişler." dediği sırada beni tutuşu daha da sıkılaştı. "Denesinler bakalım." demesi ise son sözleri oldu. Kafamı göğsüne bastırdığımda Göktuğ'da silahı ateşlemeye başladı. kurşunlar ağaca saplanıyor yada bizi kıl payı es geçiyorlardı. Bacaklarım titriyordu. Ellerim kenetlenmiş parmaklarımı açamıyordum. Göktuğ'a tutunmuştum ama ayrılabileceğimi sanmıyordum. Dedemin adamları gitmeden fenalaşırsam Göktuğ'a zorluk çıkartırdım. O yüzden sakin kalmam lazımdı. Bu ortamın içinde en fazla nasıl sakin kalınırsa o kadar sakin kalmam lazımdı. "Lanet olsun!" diyen Göktuğ beni omzumdan tutuğu gibi bacaklarının önüne eğilmemi sağladı. Ellerimin ayrımı bu sayede zor olmamıştı. Tam önünde eğilmiş bir halde kümelenmiştim. "Yavrum kollarınla başını kapat." Dediklerini yaptım. Acı çeken adam sesleri kulaklarıma dolmaya başladığında araya bir ses daha doldu. Bu sesi çok yakından tanıyordum. Tanıyordum ama tanıdığım gibi değildi. Can alıcıydı. Vahşiydi. " Silah tutmayalı uzun zaman olmuştu! Demek ki almak için bunların kanlarını dökmeyi bekliyormuş!" dediğinde yutkundum. Hadi canım Deniz abicim senin ağzın ne der? "Deniz nereden bildi lan burada olduğumuzu?" diyen başka tanımadığım bir adam korku için bağırdığında Deniz abimin kıkırtısı doldu kulaklarıma. Abim adamlarla psikopat gibi dalga geçiyordu. "Çekiliyoruz!" diye bağıran başka bir adam ile Deniz abim konuştu. Göktuğ ise silahını bir saniye bile indirmemiş adamlara tek tek ıskalamadan kurşun yağdırmaya devam ediyordu. Peki ya ben bu kadar heyecanı ve arkasından gelen korkuyu kaldıramıyordum. Sanırım nefesim kesilmişti. Kafamın yanlarında olan kollarım yanlara düştü. Ellerim usulca nefes almak istercesine boynuma dolandı. Adamların sesi kesildiğinde ve Göktuğ'un silahı yanına düştüğünde kendimin geri üstü yere yığıldığını hissetmiştim. "Dilrüba." Göktuğ yanıma çöktüğünde seslerin gerisi bana ulaşmadı. Diğer tarafıma çöken bedenin silueti ile gülümsemeye çalıştım. Benim abim cidden psikopattı. Deniz abim beni kendi kollarının arasına aldığında kafam göğsüne düştü. Dudaklarım arasına yerleşen solunum ilacıyla gözlerimi yumdum. "Birazdan nefes almaya başlayacaksın." diyen abim ile kafamı göğsüne sürttüm. Saniyeler birbirini kovalarken solunum aleti dudaklarımın arasından uzaklaştı. Dudaklarım aralık kaldı. Rahatça nefes alıp vermeye çalıştım. Başarılı da oldum. Gözlerimi açtığımda bana endişeli gözlerle bakan abimi gördüm. Adamlara karşı olan duruşu ve sesiyle şuan da bana karşı olan tutumu arasında milyon tane fark vardı. Benim abim bir kahramandı. "Abi?" dediğimde belimden sıkıca tuttu ve beni kendine daha sıkı çekti. Kollarımı boynuna doladım. "Öleceğim sandım." titrek sesimle kurduğum bu söz ile saçlarımın üstüne derin bir öpücük kondurdu. " Dudaklarına ölüm lafı hiç yakışmıyor Dilrüba." Dudaklarımı büzdüm. Kollarımı daha da sıkılaştırdım. "Tamam sakinleş sorun yok. Sakinleş yavrum." bir yandan konuşuyor bir yandan da usul usul saçlarımı seviyordu. Diğer tarafımda ki ayaklanma ile dikkatim Göktuğ'a döndü. Yüzünde ki suçlu ifadesi ile kafamı olumsuzca salladım. Bu halde olmama kendini suçluyordu. Göktuğ ellerini saçlarına geçirdiğinde abimin kolları arasından çekildim. Ellerimi yere koyarak yavaşça ayaklandım. Deniz abimde hemen arkamdan ayağa dikildi. Elinde ki silahı beline yerleştirdi. Etrafta ki sesler ve koşuşturmalar ile birazdan burayı polislerin saracağına emin olmuştum. Onlar ölmüş müydü? "Oraya bakarak canını yakma. Hiç biri ölmedi sadece ağır hasar aldılar." diyerek rahatça anlatan abime dönüp bakmadım. Adamın eline silah vermek en büyük suç olmuş gibiydi. Daha fazla dikkatimi oraya vermeden Göktuğ'a döndüm. Yutkundum. Küçük adımlarla yanına yanaştım. Ellerimi yüzüne uzattım. Yanaklarını avuçlarımın içine aldım. Parmak uçlarımda uzandım. "Kendini sakın suçlama, Lütfen. Ben düşünemedim. Benim düşünmem lazımdı." Sonradan gülümsedim. Arkadan polis sirenleri yaklaşıyordu. Uzanıp öpmek o kadar çok istedim ki abim arkamda olmasa bunu yapardım. " Seni sevdiğimden düşünmeye vakit bulamamışım." diyerek kıkırdadığımda Göktuğ'un yüzü yumuşadı. Elleri belimi sardı. Beni kendine çekti. Soluğum kısa süreliğine kesildi. Dudakları kulağıma yaklaştı. Sıcak nefesi bedenimi titretti. Sanki demin ki ölümle yaşam arasında kalan biz değilmişiz gibi. Abimin duymayacağı şekilde konuştu. " Seni kaybetme düşüncesiyle yanıyorum. Bir de gelmiş dibime girmişsin. Ölümüm olacaksın." O an beklemediğim bir şekilde dudaklarımın arasından dışarı süzülen dilim alt dudağımın üstünde ustaca bir yavaşlıkla gezindi. Göktuğ'un gözleri aniden dudaklarıma kaydı. Dilimi aniden dudaklarımın arasından içeri çektim. " İsteyerek olmadı." dediğim de dudakları keyifle kıvrıldı sonra beni boşluğa bırakmış gibi hissettim. Ellerini belimden çekti. Polis memurları yanımıza geldiğinde yerde yatan şerefsizler ambulanslara taşınıyordu. Adımlarımı abimle Göktuğ'un arasında bir yere çevirdim. Aralarında geçen konuşmayı boş gözlerle izlerken abim ve Göktuğ asker olduklarını kanıtlamışlardı. Yine de boş bir anlarında karakola çağırılmışlardı. Kurtuluş yoktu. "Hadi eve gitme zamanı evdekiler seni bekliyor küçük kaçak." diyerek beni elimden tutup arabasına yönlendiren Deniz abimin peşine takıldım. Arkaya dönen bakışlarım ile kollarını göğsünde birleştirmiş beni izliyordu. "Hiç öyle arkana bakma. Damat bey gelmiyor." diyen abime şaşkınlıkla baktım. Göktuğ'un bile yüz ifadesi bocalamıştı. Damat bey mi? "Öyle de bakma. Ne yapalım yani komşu oğlumu diyelim. Bir defa bir işe burnunuzu soktunuz." dediğinde gülümsedim. Arabanın ön koltuğuna kuruldum. Deniz abim de kendi yerine kurulduğunda bakışlarım ön camdan Göktuğ'u buldu. Kocaman gülümsedim. Ben bu koca adama çok aşıktım. "Evde bekleyenlere de böyle gülümsemeni umuyorum bir tanem." diyerek dalga geçen abime yan gözle baktım. "Aras abim niye gelmedi o halde?" dediğimde yüzünde ki sırıtış büyüdü. "Şerefsizlerin arasında Göktuğ'da kaynar diye göze alamadım onu getirmeye." dediğinde gözlerim irice açıldı. Allah'tan getirmemiş. "Ama evde de pek sakin olduğu söylenemez. Aslında hiç biri sakin değil ama bilirsin işte Aras bomba gibi." dediğinde yutkundum. Minik gözlerimle abime cibil cibil baktım. "Kardeşinin yem olmasına göz yummayacaksın dimi?" dediğimde güldü ama cevap vermedi. Bende daha fazla zorlamadım. Çünkü biliyordum abim beni yem etmezdi. Yada bilmiyordum. - "Evden haber vermeden nasıl çıkıp gidersin Dilrüba?" Aras abim kesinlikle burnundan soluyordu. "Abi ben-" onları tatmin edecek bir cevabın yoktu. Sadece Göktuğ ile yalnız kalmak istemiştim. Onu da elime yüzüme bulaştırmıştım. "Ya biz burada sana belli etmeden seni nasıl korumaya çalışıyoruz haberin yok ki!" diye bağırdığında olduğum yerde irkildim ama abilerimden hiç biri annem bile tepki göstermiyordu. Bu konuşmayı hak ettiğimi düşünüyorlardı. Abi fırçası yemek nasıl bir şey diye merak etmiş miydim? Hayır ama yine de tadıyordum işte. Hiç güzel olmadığına kanaat getirdim. "Abi özür dilerim ben bilemedim." dediysem de çare olmadı. "O piç kuruları her boş anını kolluyorlar. Yine de evden gizli gizli Göktuğ ile mi kaçıyorsun yani? Biz burada kimiz Dilrüba?" diye sesini yükselttiğinde elimi hafifçe boğazımda gezdirdim. "Abim." diye kısık sesimle yanıt verdim. "İyi bunu biliyorsun." diyerek geri geri birkaç adım attı. Ama sakinleşmedi. "Ya sana orada zarar gelseydi. Ya yanında Göktuğ olmasaydı. Yada seni koruyamasaydı. Dilrüba canına bir zarar gelseydi biz ne yapardık?" diye söylendi. Sessiz kaldım. "Ama iyiyim." diye onu sakinleştirmeye çalışırken daha da beter ettim. "Deniz gelmeseydi seni bulurdum ben yine hastane yatağında." diye cevabı tak diye sıratıma yapıştırıverdi. Doğru söylüyordu. Deniz abim gelmeseydi şuan da hastanede hava takviyesi yapılıyor olurdu. "Abi ama iyiyim." diye yine söylendiğimde gözlerini kıstı. Konuşmadı. Arkasını döndü ve üçlü koltuklardan birine gidip oturdu. Kol dirseklerini bacaklarına koydu. Oturduğu yerden dik dik bana bakmaya başladı. "İlacını bir daha yanından ayırmıyorsun." Diye beni uyaran Utku abim ile bağırma sırasının ona geldiğini anlayarak ona döndüm. Geldiğim andan beri Aras abimden azar yemiştim. Anneme bile sarılamamıştım. Utku abim ile göz göze geldiğimde yüzünde ki anlaşılmaz düz ifadeyle gözlerim sulanmaya başladı. Abimlerin bana kızmasını veya bağırmasını istemiyordum. Beni sadece sevip korusalar olmaz mıydı? Boğazımda gezdirdiğim elimi gördüğünde tek kaşı havalandı. Gözleri bu sefer aralık dudaklarıma kaydı. Yüzü sertleşti. "Yanıma gel Dilrüba." dediğinde yutkunup titrek bir nefes aldım. sarsak adımlarımla yanına yürüdüm. Beni kolumdan tutup dibine çekti. Cebinde ki solunum aletini aralık dudaklarımın arasına koydu. Boğazlarıma ulaşan ilaçlı hava ile gözlerim kapandı. Bacaklarım boşaldı. Utku abim bütün ağırlığımı kendine aldığında gözlerimi açmadım. Bir süre açmak istemiyordum. "Noldu bir an da kızıma?" Annemin sesini duyduğumda dudaklarımın arasından uzaklaşan ilaç ile dudaklarımı birbirine bastırdım. "Üstüne fazla gittik." diyen Bulut abime artı bir verdim. İçimden geçmişlerdi. "Odasına götür Utku biraz uzansın. Bugün fazla heyecan yaptı. Hem de yorulmuştur. " Aras abim sakinleşmiş olmalı ki sesi uysal geliyordu. "Kızım." diyen annem ile gözlerimi araladım aynı an da Utku abim beni kucağına aldı. Boynuna kollarımı sardım. "İyiyim anne." dedikten sonra Aras abime hiç bakmadan Utku abimin göğsüne kafamı yasladım. Utku abim beni odama taşırken, "Aras'a kızma ufaklık. Abin o senin. Ne kadar korktu." dediğinde dudaklarımı büzdüm. Aras abimi çok seviyordum ona da kızmamıştım sadece kırılmıştım. "Kızmadım ki sadece kırıldım." dediğimde uzanıp saçlarımdan öptü. Odama girdik. Beni yatağıma bıraktı. Geri geri gidip yatağın başlığına sırtımı verdim. Utku abimde gelip karşıma oturdu. Yatak aşağı doğru çöktü. "Abi ben artık motor da kullanamam dimi?" dediğimde evde yaşananları unutmuş gibi davrandım. Yoksa Aras abim hakkında konuşmak can sıkıcı olacaktı. Bunu Utku abim de fark etmiş gibi kafasını olumsuzca salladı. "Eğer motor yarışlarına katılmaz ve normal bir hızda kullanırsan ve asıl önemlisi heyecan yapmazsan motor kullanabilirsin." Kafamı olumluca salladım. "Göktuğ geldiğinde ona kızmayın olur mu? O hasta olduğumu bilmiyordu veya o adamların geleceğini. Hepsi benim hatam." dediğimde uzandı ve anlıma yumuşak bir öpücük kondurdu. "Göktuğ artık bizim ezeli damadımız yavrum ona zarar vermeyeceğiz." dediğinde bile gözünde ki kıskançlığı okuyabiliyordum. "Beni ondan kıskanmayın. Siz benim abimsiniz oda sevgilim." "Lan senin burada ne işin var!" diye kükreyen Aras abim ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. Utku abim gözleri yumdu. Sanırım o ne olduğunu anlamıştı. Göktuğ gelmişti. "Aras ağzına edecek." diyen Utku abim yataktan kalktığı gibi kapıya yöneldi. Göktuğ'a zarar vermeyin demiştim. Bağırmakta dahil! Bende yataktan kalktığım gibi merdivenleri inen abimin peşine takıldım. Aras abim ile karşı karşıya duran ve aslında bütün abilerimi karşısına alan Göktuğ'u gördüm. "Oğlum yapma. Dilrüba evde yapmayın." diyen annemi duydum ve gördüm. Ben evde olmasam izin mi verecekti yani? İnanamıyordum. "Evde olmasam ne değişecekti?" diye bağırdığımda artık bıkmak üzereydim. "Dilrüba odana geç." diyen Aras abim ile gözlerim hayal kırıklığı ile ona döndü. "Gitmiyorum! Abi neden kalbimi parçalıyorsun?" diye bağırmaya devam ettiğimde gözleri bana dokundu. "Dilrüba odana." diyerek lafını tekrarladığında bende tekrarladım. "Gitmiyorum. Karşında ki adam öfke kusacağın bir torba değil abi. O adam benim sevgilim. Neden bütün yükü ona yüklüyorsun? " "Dilrüba odana git güzelim. Abinler haklı." Göktuğ'da odama gitmemi istediğinde boynum büküldü. Yanaklarımdan süzülen yaşlarla onlara bakmaya başladım. "Haklı falan değiller. Sende suçlu değilsin. Hepsi benim suçum siz niye bunu anlamıyorsunuz!" diye adeta çığlık attığımda annem ellerini ağzına kapattı. "Senin suçun falan değil!" Aras abim öyle bir bağırmıştı ki ellerim anında kulaklarımı buldu. Olduğum yere çömeldiğimde dengemi koruyamayıp geri üstü düşüp yere oturmuştum. Kafamı önümde ki bacaklarıma yasladım. Kollarımla kafamı korumaya çalıştım. "Dilrüba?" diye endişeyle yanıma koşan Göktuğ'u göremiyor sadece hissediyordum. Belimden tutup beni kendine çektiğinde kollarımı hemen boynuna doladım. Sıkıca sardım. "Yavrum." diyen sakinleştirici sesiyle tir tir titreyen bedenimi kucağına çıkarmaya çalıştım. Onunla olmalıydım. Abimlerden uzak olmalıydık. Daha fazla bağırmamaları gerekiyordu. Çok bağırmışlardı. Korkuyordum. Aras abimden korkuyordum. Göktuğ bunu anlayarak beni bacaklarımdan tutup kucağına çekti. O an da duyduğum Aras abimin sinirli sesi ile kendimi kastım. Diyecekleri duymasını bile önemsemedim. Sadece onlardan uzaklaşmak istiyordum. "Korkuyorum." diye konuştuğumda kafamı Göktuğ'un boynundan çıkarmadım. Onlara bakmak istemiyordum. Bakarsam sinirli yüzünü görürdüm. "Benden mi?" diyen Aras abimin sarsılmış sesini duydum. "Odaya çıkın Göktuğ." diyen Utku abim ile Göktuğ ikiletmeye gerek duymadan arkasını döndü ve merdivenlere yöneldi. Kucağında benimle beraber merdivenleri çıkmaya başladı. "Benden mi korkuyor?" diye yanında ki abimlere karşı soruyu yenileyen Aras abimi Duydum. Benim odamın kapısının önüne geldiğimizde kapı kolunu tutup açtım kapıyı araladım. Göktuğ'da hemen kapı aralığından içeri girip ayağıyla kapıyı kapattı. Uzanıp kilitledim. "İlk elini yüzünü bir yıkayalım yavrum." diyerek beni odamın içinde ki ebeveyn banyosuna yönlendirdi. Lavabonun önünde durduğunda beni kucağından yere bıraktı. Çeşmeyi açıp ellerimi yıkadım sonra da yüzüme su vurdum. Derin bir nefes aldığımda aynaya döndüm. Arkamda kıstığı gözleri ile beni izleyen Göktuğ'a gözlerimi kaldırdım. Gözlerimiz aynanın içinde birbiriyle kaynaştı. "Abimi anlamıyorum." dediğimde çeşmeyi kapattım. Titremesi geçen elime havlumu aldım. Elimi yüzümü kuruladım. Havluyu geri yerine asacağım an elimden alıp kendi astı. Bende banyodan çıktım. Serin olan odama giriş yatığımda Göktuğ'da banyodan çıkıp peşime takıldı. "Abin sadece senin üzerine çok titriyor." dediğinde yatağıma çıkıp oturdum. "Bende cidden titriyorum Göktuğ." dediğimde ellerime baktım. "Aras sadece fazla korumacı. Senin kötülüğünü ister mi hiç?" "İstemiyorsa demin aşağıda olanlar neydi? Onun yüzünden nefesim kesiliyordu." diye abimi suçlamaya başladım. "Onlara alışacaksın. Abi olmak zor bir meslektir yavrum. Onları anlıyorum. Bende Neray'a az abilik yapmadım. Benden kaç defa nefret ettiğine dair cümle duydum inan hatırlamıyorum." dediğinde dudaklarında ki tebessümü görmek çok tatlıydı. Neray'ı çok seviyordu. O değil de Neray neredeydi? "Ben Neray'ı göremedim." diye hemen sözü ona getirdim. "Aradı beni. Toprak ile dışarı çıkmışlar. " "Belli zaten." dedim. "Toprak abim olsaydı bana bağırmalarına izin vermezdi." dediğimde dudaklarımı büzdüm. "Dudaklarını şöyle büzmekten vazgeçsen mi?" dediğinde dudakları çarpıcı bir şekilde kıvrılmıştı. Ağlamamam için konuyu farklı boyutlara taşıyordu. "Dudaklarımı büzmek benim fark etmeden yaptığım bir şey. Eğer beğenmiyorsan bakmaya bilirsin." Dediğim gibi kafamı cama çevirmiştim. "Saçmalamaya başladık." dediğinde sinirle ona dönmüştüm ki gözlerim irice açıldı. Yüzü yandan bana uzanmıştı. Fark etmediğim ani bir şekilde dudaklarım dudaklarına temas ettiğinde öylece kalakaldım ama Göktuğ kalma taraftarı olmadı. Elleri aynı saniyeler içinde belimden beni sarmaladı benim yatakta ki temasımı kesti. Bacaklarının üstünde oturmaya başladığımda dudaklarımız ayrıldı. Kesik bir nefes almama müsaade ettiği bir zaman diliminden sonra eli ensemi kapladı. "Dudaklarını her büzdüğünde seni öpeceğim." Dudakları sertçe dudaklarımın üstüne kapandı. Ellerimi yanaklarına koydum. Öpüşüne istekle karşılık verdim. Alt dudağıma asıldığında gözlerimi usulca kapattım. Kendimi ona bıraktım. Canımı yakmamaya özen gösteriyor arada dudaklarımı serbest bırakarak bana nefes almam için müsaade ediyordu. Ve evet, ben bu adama aşıktım. "Güzelim." derken dudakları burnumun ucuna kondu. Bacaklarımı belinin iki yanından yanlara uzattım. "Göktuğ abimlere küs kalmak istemiyorum ama yaptıkları doğru değildi dimi? Ben zaten suçumu biliyorum." "Herkes bir sakinleşsin yine aşağı iner konuşuruz olur mu? Sende kafaya takma." "Takmamak elde mi? " Kucağımda ellerimle uğraşmaya başladım. Elleri yanaklarımın üstünde baş parmağı ile usul usul sevmeye başladı. " Abim onlar benim. Bana bağırmaları beni üzüyor. Tamam birazcık haklılar ama bu onları bağırabilme hakkı tanımaz. Bana da boşu boşu stres yaşatıyorlar. Zaten senin görevden gelmeni beklerken yaşamadığım şey kalmadı." diyerek ellerimde ki bakışlarımı yüzüne çıkardım. Anlayışlı bakışlarına tutunduğumda uzandı. Bu sefer de kokumu soluyacak kadar uzun bir süre boynuma dudaklarını bastırdı. "Göktuğ bir daha ne zaman göreve gideceksin?" Boynumdan uzaklaştı ve kafasını geriye atıp duvara yasladı. Bende alttan alttan ona bakmaya başladım. "Haber yok. " "Keşke hiç gelmese." diyerek söylendiğimde elleri yanaklarımı sıkıca kavradı ve dudaklarıma sertçe dudaklarını bastırıp geri çekildi. "Dudaklarını büzme." "Büzmedim." "Biliyorum." diye sırıttığında dil çıkardım. Adama bak eğleniyor birde. "Öpmeye iyi alıştın. Demedim mi ben sana evlenmeden olmaz diye?" "Hatırlamıyorum." diyerek kafasını yana eğdi. "İşine gelmeyenleri hatırlamazsın tabii. Erkek milleti değil mi?" Ben kendi halimde erkeklere laf etmeye devam ederken Göktuğ öyle bir soru sordu ki bir an da aklımda o hariç bütün erkekler yok oldu. Şoke uğramış gözlerim büyüdü. Nefesimi anın verdiği şaşkınlıkla tuttum. Bir dakika o ne demişti? "Evlensene benimle." Göktuğ aşkım sen ne dersin? "Küçüğüm ben." diyebildim. Ve ben büyümüş gözlerim ile bu cevabı verdiğimde öyle bir güldü ki bir an bende kendimi kısık sesle gülerken buldum. "Ciddiydim ama sen küçüğüm deyince vazgeçtim hadi." "Ne yani?" diye içimi bir korku kapladı. "Artık benimle evlenmeyi düşünmeyecek misin?" "Hayır," diyerek yanaklarımı bıraktı ve büzüşen dudaklarım normale döndü. Tabii demin dudaklarımı kendi büzüştürmüştü. Vay şerefsiz! "Sen ne zaman kendini büyümüş hissedersen o zaman seni her anlamda karım yapacağım." Her anlamda. Yanaklarım sakın kızarmayın tamam mı? "Yanakların kızarıyor yavrum. Ne geçti o güzelim aklından." Şerefsiz insan da bir başka oluyor. "Göstereyim mi?" dediğimde kaşları havalandı. "Neyi?" "Ne düşündüğümü." dediğimde şirin şirin yüzüne bakmaya başladım. Büyük değildim ama bebek de değildim. Demek oyun oynuyordu eh bende güzel oynardım. Yutkunduğunda kafasını olumluca salladı. Kucağında biraz daha yukarı doğru kaydım. Kucağına iyice yerleştim. "Yavrum bence düşüncelerini kendine saklayabilirsin." "Ama demin sormuştun?" diye yalancı bir şaşkınlıkla sorduğumda uzanıp kollarımı uysal bir yavaşlıkla boynuna doladım. Yüzlerimizi yaklaştırdım. "Bence saklamamalıyım dimi yakışıklı sevgilim." dediğimde yutkunma seni bana ulaştı. "Bence biz bir daha yalnız kalmayalım." dediğinde kahkaha atmak istedim. "Neden öyle dedin ki şimdi? Seni yiyecek halim yoksa teğmenim." dediğimde dudakları aralandı. Kesik bir nefes aldı. "Teğmenim mi?" "Hm Teğmenim. Benim Teğmenim." diyerek yüzüne yaklaştıkça yaklaştım. Kalbim maratona çıkmış gibi atıyordu. Allah'tan her duruma karşılık ilacım dolabımın içindeydi. "Dilrüba'm çok yanlış sulardasın." " Toprağında kaybolsam?" diye sorduğumda gözleri gözlerimde dudaklarım arasında gezinmeye başladı. "Demin durumumuz çok farklıydı şimdi ise." sözünü keserek dudaklarımı dudaklarına sürttüm. Sustu. Kendimi geri çektim. Kocaman gülümsedim. "İşte aklımdan buna benzer şeyler geçiyordu." Sesi soluğu kesilmişti. "Konuşsana Göktuğ? Dilini mi yuttun?" diye onu azarladığımda kesik bir nefes daha aldı. En sonda gözleri gözlerime dolandığında elleri öyle bir belimi kavradı ki bir an da ne olduğunu sorgulamaya fırsatım olmadı. Sırtım yatak ile buluştuğunda bacaklarım bacaklarının arasına sıkışmış bir vaziyette altında kalmıştım. Kolları yüzümün iki yanında asılı duruyor. Yüzü biraz daha yaklaşsa burun buruna gelecektik. Tamam bu çok ani olmuştu. Ve evet aklımdan buna benzer şeyler fazlaca geçmişti. "Göktuğ aklıma daha da fena şeyler getiriyorsun bozuşacağız." diye kızdığımda dudaklarında oluşan kurnazlık ile yutkunan taraf ben oldum. "Bu saatten sonra aklına her şeyi getirebilirsin çünkü benim aklım çoktan onlarla doldu bile." "Tövbe de. Aşağıda abilerim var. Vallaha şaka değil seni kurşuna dizerler." dediğimde bir an cidden bunu yapacağımızı düşündüm. "Dilrüba öyle bir şey yapmayacağım. Sana zarar verecek her durumdan, hareketten sakınırım." dediğinde kalbim erici. Nefesimi yüzüne doğru üfledim. Dişleri gözükecek şekilde güldü. "Bence şuan da beni öpmelisin." diye ona bir öneri de bulunduğumda kafasını geriye çekti ve üstümden kalktı. Boş boş tavanla bakışmaya başladım. Ee? Öpücük nerede? Şuan da beni öpmesi gerekiyordu. Yatakta dikleştiğimde sinirli gözlerle ona baktım. "Nerede öpücüğüm?" "Bugün fazla öpmüşüm ya seni. Şimdi yine öpersem abartmış falan olurum." dediğinde gözlerimi kıstım. "İyi sen bilirsin. Öpme bende balkonuma çıkıyorum. Gelme peşimden." diyerek yataktan kalktım. Balkona yürüdüm. Balkona çıktığım gibi yüzüme vuran serin hava ile dudaklarım kıvrıldı. Balkonumu daha çok geceleri seviyordum. Özellikle bu son altı ayda balkonum benim sırdaşım olmuştu. İçeri de ki dağ öküzünü burada düşünürdüm. Gözlerim evin duvarlarının dışında ki parlaklığa takıldığında bunun bir silah olduğunu anlamam uzun sürmüştü. Siyahlara bürünmüş bir adam bizim eve doğru bakıyordu. Hayır tam olarak bizim eve değil benim odama, balkonuma, bana bakıyordu. Namlu ise kesinlikle beni hedef almıştı. "Silah." diye kekelememe vakit tanımadan arkamı dönmüştüm ki Göktuğ ile burun buruna geldik. Aynı saniyelerde sırtımda hissettiğim acı ile dudaklarım acıyla aralandı. Ellerim Göktuğ'un kolları ile buluştu. Göktuğ ne olduğunu fark etmeden bir sızı daha deşti sırtımı. Ayakta durduğum her an biri daha deşecekti. Göktuğ'u sırt üstü yere düşürdüğümde avizeme denk gelen kurşun ile Göktuğ ikimizi birden avizenin altından çekti.
Avize gürültüyle yere çarptığında Göktuğ'un üstünde gözlerinin içine bakıyordum. "Dilrüba?" diye adımı fısıldadığında yutkundum. "Şimdi beni öpmelisin Göktuğ. Buna ikimizin de ihtiyacı var." dediğimde kesik bir nefes daha aldım ama ne o dudaklarıma erişti ne de ben kafamı daha fazla ayakta tutabildim. Göğsüne düşürdüğüm kafamla kesik kesik nefesler almaya çalıştım. Onu da beceremedim. Göktuğ'un kolları belimi sarmaladığında acıyla haykırmak istedim ama olmadı. Odamın kapısı aralandı o tarafa da dönüp bakamadım. Gözlerim kendini kapattığında son bir kesik nefes daha aldım. Abilerimin endişeli sesleri kulaklarıma dolduğunda ağlamak istedim. Daha onlarla da barışamamıştım. Aras abim kendini suçlayacaktı belki de. Belki de suçlamıştı. Toprak abim suçlayacaktı. Belki de şuan da buradaydı. Ve ben dedemin altı ay da sessiz kalmasını bizimle artık uğraşmayacağına yormuştum. Belli ki yanılmıştım. Yada çoktan yanıldım. Çünkü sırtımda ki iki kurşunun başka bir açıklaması olamazdı. içimde ki öfke büyüdükçe acımı unuttum. Acım hissizleşmemi sağlarken bilincimi Göktuğ'un kollarının arasında kaybettim. - Yirmi Üçüncü bölüm huzurlarınızda sunar. Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir? - En sevdiğiniz kısım? - Gelecek bölümlerde görmek istediğiniz sahneler? Dilrüba? Utku? Bulut? Toprak? Neray? Deniz? Aras? Göktuğ? - İnstagram / Tiktok : Yarenbayan_
|
0% |