Yeni Üyelik
10.
Bölüm

🦷Dokuz

@yarenbayan_

^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar^

Yorum yapar mısınız? Satır araları çok boş. Bölümlerde sadece 1 yada 2 yorum var...

🎶: Sar Bu Şehri Canozan

Bölüm için bir tane bıçak bırakır mısınız?

-

---
Deniz Güngör'den

Karşımda ki doktorla beraber Dilrüba'nın arkasından bakakalmıştık.

" Kızı artık bırakmanız gerekiyor. Bu kız kalp hastası." Diyen doktor ile inanamayarak ona döndüm.

" Ben bilmiyordum kardeşim kalp hastası olduğunu. Sağ olun doktor bey. Çıldırtmayın beni ya!"

Diyerek bende Dilrüba'nın arkasından odadan çıktığımda hastanenin içinde bir anda toz bulutuna dönüşmüştü.

Bulut iki işte!

Hastaneden seri adımlarla çıktığımda soğuk hava yüzüme sertçe vurdu. Ani soğuk çarpması ile yüzümü yere eğdiğimde ellerimi ceplerine koydum.

Yürüme en fazla nereye kadar gitmiş olabilirsin ki?

Adımlarımı hızlandırarak hastane bahçesinden çıkmaya odaklandım.

Bir yere kaybolmadan onu bulmam gerekiyordu.

Üzerinde ki incecik şeylerle dışarı da ne yapmayı planlıyordu bu kız? Donacaktı.

Ana yola çıktığımda adımlarımı hızlandırabildiğim kadar hızlandırdım.

Küçücük adımları vardı. Ona yetişmem kolay olabilirdi. Eğer aynı yolu kullanıyorsak.

Beni cidden telefondan engelledi mi acaba?

Dediyse yapardı ama şansımı denemekten zarar gelmezdi.

Cebimden telefonumu çıkardığımda numarasını tuşladım.

Küçük Fırtınam aranıyor...

Engellememişti. Sanırsam yol boyu bana veya bize söve söve gitmişti. Vakit bulamamıştı.

Telefon sonuna kadar çalsa bile açan olmamıştı.

Engellemesem bile bu telefonlarını açacağım anlamına gelmiyor demekti sanırım.

Çok iyi!

Adımlarım koşar adımlara döndüğünde yol üstünde onu görme umuduna yaklaştım.

Bir kaç dakika sonra telefonum çalmaya başladığında arayan numarayı gördüğümde yerimde zıplayacağımı düşündüm.

Kim olursa olsun. İnsan abisine kıyamıyor işte.

Arıyordu.

Fazla bekletmeden telefonu açıp kulağıma koydum. Yürümeye de devam ettim.

" Dilrüba neredesin?"

" Deniz, ben Aras."

Tanımadığım bir ses kulaklarıma dolduğunda kalbimin korkudan daha sert atmaya başladığını hissettim.

Ne oluyordu?

" Sen de kimsin? Bu kardeşimin telefonu."

Karşıda ki adam hafif öksürdüğünde nefes almakta zorlandığını fark ettim.

" Dilrüba demin benimleydi. Şuan ise dayımın elinde. Dilrüba'yı kaçırdı. Sana bu numaradan arabanın plakasını atacağım. Bul onu." dediği an telefonu kapattı. O sırada karşıma çıkan yolun kenarında bekleyen spor araba ile o tarafa yürüdüm.

Dörtlüler yanıyordu.

Arabanın sürücü koltuğundan tarafa geçtiğimde bir adamın başından yara aldığını fark ettim.

" İyi misiniz? Sesimi duyuyor musun?"

Adamın gözleri beni bulduğunda öksürdü.

"Başka bir şey dileseymişim olacakmış." dediğinde tek kaşım havalandı.

Ne diyordu?

" Kardeşim ne diyorsun sen? Kafan mı güzel?"

" Biraz. Kafaya bir şey gömülünce tabii."

Adam konuşurken yan koltukta gördüğüm telefon ile adamın sesi de zihnime hücum etti. Bu telefon da Dilrüba'nın kaçırıldığını söyleyen adamdı.

"Sen? Dilrüba nerede!?"

"Kaçırıldı dedim ya." Dedikten sonra cebimde ki telefona mesaj geldi.

"Kim?"

"Eyüp Altıntaş. Bunun başında olan adam da Kadir Güngör."

Kadir Güngör?

"Dedemle ne alakası var?"

"Dilrüba senin kardeşin mankafa! Her şey birer oyun."

Karşımda ki adamın sözlerini sorgulamakla bile uğraşmadım veya sorgulamak istemedim. Herkese inanmazdım ama konu Dilrüba olduğunda kırmızı çizgim beliriyordu ve ben her şeyi onaylıyordum.

"Onu nereye götürdü?"

"Bilmiyorum. Sizden sakladıkları kesin. DNA testlerinin arka arkaya negatif çıkması da ne bilim yani." Dediği an hissettiği acıyla inledi.

"Çok laf etmekten değil de kan kaybından öleceksin oğlum! Hastaneye git." Diyerek arabanın yanından uzaklaşıyordum ki kolumdan tutuldum.

"Nereye gidiyorsun hamsi kafa?"

Bu çocuk benim sinirlerimle oynuyordu. kafamı ondan tarafa çevirdiğimde yüzünde ki bilmiş ifadeyle bana bakıyordu.

" Eğer bana biraz daha bu tür hitamlarda bulunursan o kırık kafanı birazda ben deşerim ona göre!"

"Acayip korktum şuan. Niye alındın ki canım? Rizeli değil misin sen?"

"Ne istiyorsun? Oyalamasana lan beni."

"Oyalamıyorum. Arabaya binmeni bekliyorum."

"Sen nereye?"

Gözleri ince bir çizgi haline geldiğinde kafasını sağ omzuna doğru yatırdı.

"Kardeşimi dayım denen şerefsizin elinden kurtarmaya."

Benim kardeşime kardeşim diyor ya sabır.

"Aras mısın nesin kardeşime kardeşim deme. Fena olacak."

"Kusura bakma deniz efendi. Yıllardır o kızı koruyup kollayan benim. Bana teşekkür etmen gereken yerde kaba kuvvet uygulama hayalleri kuruyorsun. Yazık. Şimdi bin şu arabaya."

Tam öldürülmelik.

Yolcu koltuğuna geçip oturduğumda Aras efendi aracı çalıştırdı ve gaza köklendi.

Kırmızı veya yeşil ışık dinlemeden hepsini geçmesi de gözümden kaçmamıştı.

"Gideceğimiz yeri biliyor musun?"

"Dayımın herkesten gizli tuttuğu tek bir yer var. Oraya bakacağız. " Dediğinde direksiyonun üstünde ki elleri sıkılaştı. Parmak araları beyazlaştı. Kendini sıkıyordu. "Eğer ki düşündüğüm şeyi yapmayı planlıyorsa onu orada kendi ellerimle geberteceğim."

Sinirle söylediklerine karşı aklıma gelen senaryoları düşünmemek için bedenimi ona doğru döndüm.

"Ne diyorsun sen?"

"Dilrüba'yı ortadan kaldırmayı planlıyor olabilirler."

Ortadan kaldırmak gerçek bir ölüm demekti. Dilrüba'yı doğru düzgün bulamadan kaybetmek demekti. Buna izin veremezdim.

"Ne kadar kaldı?" Diyerek yola odaklandığımda kafamın içinde ki odak noktası tamamen farklıydı.

"Elimden geldiğince gazı köklüyorum. Ona yetişeceğiz."

Yollar su gibi akıp geçti. Benim içimde ki yangının hiçbir çözümü olmadı. Su bile etki etmedi.

Aras yoldan çıkıp sokak ışıklarının bile olmadığı taşlık bir yola giriş yaptı.

Ormanın içine giriş yaptığımızda arabayı yavaşlattı. Kısa süre içinde sağa döndüğünde önümüzde sadece ikinci katın ışığı yandığı dubleks bir ev çıktı. Aras aramızda mesafe bırakarak arabayı araçların arasına park etti.

"Üstünde ki kıyafetin arkası kandan gözükmüyor. İyi değilsin oğlum sen kal arabada."

Kendi kapımı açtığım an yakamdan tutuldum.

"Bana bak Deniz efendi ben senin abin yaşındayım. Bana ne yapacağımı söyleme gömerim seni şuraya."

Adamın kafasında bir kaç tel kopuktu sanırım?

Kafamı olumsuzca salladığımda araçtan indim. Telefonumu da sessize aldım. O sırada Dilrüba'nın telefonu çalmaya başladığında sesini kapattım. Arayan numaraya baktım.

İshak?

Yine mi sen?

Telefonu komple kapatıp koltuğun üstüne attım. Aras çoktan arabadan çıkmıştı. Kafasına hırkasını bastırıyordu.

"Adi herif kafamı dağıtmaya çalışmış sanki! Yeğeni değil de düşmanıyım sanki."

"Yani şuan pekte çok sevgili aile dostu gibi gözükmüyorsun. Düşmanlık yapıyorsun." Dediğimde gözlerini devirdi.

"Başımı ağrıttın. Yürü de şu kızı şu hayvanın elinden alalım."

İkimizde evin önüne doğru yürümeye başladık.

Aras neredeyse benimle aynı boydaydı. Ben 1.98 boyundaydım.

Aras'ta büyük ihtimalle 1.95 vardı. Tahminlerimde yanılmazdım. Esmer ela gözlü bir adamdı. hafif yapılı bir vücudu vardı. benden daha iyiydi.

Aras kapıya sertçe yumruğunu arka arkaya geçirdiğinde kaşlarım çatıldı.

Kapı yüzümüze karşı açıldığında bizi gören adamın gözleri şaşkınlıkla büyürken Aras'ın, "Selam şerefsiz." diyerek adamın suratına kafayı gömmesi saniyeler içinde gerçekleşmişti.

Adam bayılarak yere düştüğünde Aras bir iki adım geriledi. Kafasını tuttu.

"Sanırım vurmanın etkisiyle beynim düştü." Dediğinde güldüm.

"Birazdan cidden bir şeylerimizi kaybedeceğiz. Hadi üst kata."

Aras kafasıyla beni onayladığında dış kapıyı kapatıp yerde baygın yatan adamın yüzüne bir tane de ben geçirdim ayakkabı tabanımı.

Aras'ın arkasından merdivene yöneldiğimde üst katta ki odalardan birinden sadece ses geliyordu. Bir adam ve bir kıza ait olan boğuk sesler.

Dışarıdan gördüğümüz o odadan geliyordu bu sesler.

"Dayımı bana bırak. Sen Dilrüba ile ilgilen."

Aras kapıyı insan gibi açmak yerine tekme attığında kapı iç tarafa doğru kırılıp yere yüksek bir sesle yere düştü.

O an göz temasımın değdiği şey ile bir kaç saniye öylece kaldım.

Dilrüba, minik kardeşimin eli yüzü kan içindeydi. elleri ve ayakları bağlıydı. ağzının içinde bez parçaları vardı. Bir duvara yaslandırılmıştı. Öylece nefes nefese bana bakıyordu. Hayır ağlamıyordu ama kendinden geçmek üzereydi. Çok kötü titriyordu.

Anlamadığım boğuk sesi bana ulaştığında, Aras'ta Dilrüba'yı görmüş olacak ki ağız dolusu küfür etmişti.

"BURAYI NASIL BULDUNUZ LAN SİZ!" Eyüp denen alan elindeki silahla bize yöneldiğinde Aras yine durmadı. Silah olan elin üstüne tekme attığında Eyüp'ten acı bir ses yükselmişti. Hemen arkasından ise Aras Eyüp'ün arasına geçip dizlerinin üstüne çökmesine sebep oldu.

Her şey saniyeler içinde gerçekleşirken hızlı adımlarla Dilrüba'nın yanına geçtim. Tek dizimin üzerinde eğildim.

İlk ağzında ki bez parçalarını çıkardım. Zorla burnundan aldığı nefesi bu seferde can havliyle ağzından alıp vermeye başladı.

"Yavrum korkma. Biz buradayız. Abin burada." Diyerek saçlarını okşadığımda ellerini açmaya geçtim.

O an arkadan Eyüp şerefsizinin kafasına diz kapağını geçiren Aras'tan ses yükseldi. " Abin değil salak adam! Abilerin. Artık bir öğren."

Dilrüba'nın dolu gözlerinden geçen ifadelerden sonra dudaklarını konuşmak için araladı. O an bende ellerini çözmüştüm.

Ayaklarında ki ipe geçtiğimde Aras'ın elinde oyun hamuruna dönen adamın yere yüz üstü düştüğünü fark ettim.

Ayaklarını daha çözemediğim Dilrüba kollarını boynuma doladığında ayaklarında olan ellerim geri çekildi.

"Dilrüba'm?"

"Sana inanmadığım için özür dilerim. Yemin ederim çok özür dilerim. Salaklık ettim. Affet beni. Abi ben çok pişmanım." Sarılana kadar ağlamayan minik kardeşim kollarımın arasında ağlamaya başladığında kollarımı ona sardım.

"Özür dileme. Özür dilenecek bir şey yok. Sana her şeyi yeniden yaşatacağım. Bizi hatırlamasan bile hatırlatmaya çalışacağım. Bunu beraber yapacağız minik pandam."

Benden geri çekildiğinde göz yaşlarından dolayı yanaklarına yapışmış olan saçlarını yüzünden çektim.

"Hatırlıyorum abi. Her şeyi virgülünden noktasına hatırlıyorum. Ben Dilrüba Güngör. Bulut abisini sinir etmek için ona yıllarca abi demeyen o kız."

Benim donup kalmamın ardından Dilrüba ağlamasının arasında gülmeye çalıştı. Başarmıştı da. benim kardeşim çok güzel gülüyordu.

Ben kardeşime kavuşmuştum. Şimdi ise sıra bizi ayıran kişilere gelmişti.

Dedeme.

Kadir Güngör'e.

---
Dilrüba Güngör'den

Abim.

Her şeyi hatırlıyor olsam bile onlarla büyümememin eksikliğini, uzaklığımı hissedecek ve onların içinde bunu yaşayacaktım.

Yine de onlar bir şansı hak ediyordu? Hepimiz bir şansı hak ediyorduk. Biz ayrılmamıştık.

Bizi ayırmışlardı.

Abim karşımda donup kaldığında öylece onu izledim. Ayaklarımda ki ipler bile o an umurumda olmadı. Abim yanımda olsun da onlar bileklerimden çözülmesin.

Yüzüne karşı gülmeye çalıştığımda ise yüz hatları gram değişmedi. Olsundu. Ben onu böylede severdim.

Abim çok yakışıklıydı.

Her halde hayatım boyunca artık her lafımın başı abim ile başlardı.

Benim abim vardı. Hatta abim değil abilerim vardı.

Tam yanıma bir beden çöktüğünde kafamı o tarafa çevirdim. Aras kafasını önüne eğmiş öylece yanımda kan ter içinde oturuyordu.

"Aras Efe?" Dediğimde elimle omzuna dokundum. Dokunmamla elime değen sıcak sıvı ile gözlerim irileşti. Elimi çektiğimde kan ile karşı karşıya geldiğimde Bedenimi ona döndürdüm. O sırada Deniz abim kendine gelmiş bileklerimde ki ipi çözmeye başlamıştı.

Bileklerimden kopan ip ile kendimi Aras'a çevirdim.

"Aras iyi misin?" Diye soran Deniz abimdi ama sonra aklı başına gelmiş gibi telaş yaptı. "Sikeyim adam yaralı lan. Dilrüba bir yerinde ciddi bir yara var mı?"

"Yok. Aras kadar ciddi değil."

"Aras değil küçük hanım. Abi." Kısık sesiyle bile bana laf anlatmaya çalıştığında hafifte olsa tebessüm ettim.

"Bu abi sevdası da nereden çıktı?" Dediğimde Deniz abim ayağa kalkmıştı. Aras'ı kollarından tutup yukarı kaldırdığında Aras zar zor ayağa kalktı.

O sırada boynundan sarkan künye ile bir kaç saniye öylece künye ile bakıştım.

Bu normal bir künye değildi.

"Askersin."

Boynunda asılı olan şey asker künyesiydi.

Aras Efe Sungur askerdi.

Aras kafasını hafif kaldırıp bana baktığında dudak kenarları şımarık bir çocuk gibi kıvrıldı.

"Ne sandın yavrum. Bu adamları nasıl oyun hamuru yaptım ben sanıyorsun." Dediğinde bir koluna da ben girdim.

Evden çıkmak için adımlarımızı hızlandırdık. Aras yaralı bile olsa bizden hızlı ve sakindi.

Asker adamın hali bir başka oluyor tabii.

Evden çıktığımızda ormanın ortasında duran aracı gördüm.

Aras'ın arabasıydı? Beraber mi gelmişlerdi? E ne ara tanışmışlardı?

Arabaya doğru seri adımlarla yürümeye başladığımız an arkamızdan silah sesleri yükseldiğinde çığlık attım.

Üzerimize kurşun yağıyordu lan!

Aracın yanına geldiğimiz an Aras'ı arka koltuğa oturttuk. O an tam ben yan koltuğa geçeceğim an Deniz abimden acı dolu bir inleme koptu. Gözlerim abimi bulduğunda eli omzunu tutuyordu.

Deniz abim omzundan vurulmuştu. Yarasını tutan eli kana bürünmüştü.

"Abi!" Dediğimde kurşunları bile önemsemeden arabanın önünden doğru şoför tarafına geçtim. " Araba kullanamazsın bu halde. Geç yan koltuğa hadi!" Dediğimde gözlerin de endişe gördüm. Onu sakinleştirmek için tebessüm edip kafamı hızlıca olumlu şekilde salladım.

Deniz abim yan koltuğa geçtiğinde şoför koltuğuna oturdum. Derin bir nefes aldığımda arka koltuktan bana uzatılan anahtarı aldım. "Buyur Kaptan hanım. Götür beni gittiğim yere kadar." Dediğinde aracı çalıştırmıştım bile.

Ormanın içinde bile olsam gazı köklediğimde aracın ışıklarını yaktım.

"Dilrüba yavaş."

"İyiyiz böyle. Siz iyi olmaya bakın." Dediğimde karnımda ki acı ile yüzümü buruşturdum. Gaza biraz daha kökledim.

Ana yola çıktığımızda az da olsa rahatlamıştım. Peşimize takılacaklarını sanmıyordum.

Yol boyunca ses bile çıkarmadım en sonunda ortamda titreyerek çalan telefon ile ortamın sessizliği bölündü.

Kimin telefonuydu?

"Benim telefonum." Diyen Deniz abimdi.

"Benimki olabileceğini hiç düşünmemiştim." Diyen Aras ile kısa bir an arkama baktım.

"Gözlerini yoldan ayırma küçük şey! Kafa travması ile ölmedim bari trafik kazası ile öldürme beni." Dediğinde göz devirdim.

"Abiye göz devirmek çok ayıp." Dediğinde şaşkınlıkla aynadan doğru ona baktım.

Sırıtarak bana bakan yüzü ile karşılaştım. Ne uyuz bir adamdı bu böyle.

"Sen daha benim ölmüyor muyum? Çene de maaşallah car car susmuyor." Dediğimde kardan kafama yediğim şamar ile çığlık attım.

"Vurma!" Dediğimde bir tane daha vuracaktı ki Deniz abim engelledi.

"Kızın hafızası daha yerine yeni geldi. Beni sınama Aras uslu ol otur orada."

Aras cık cık ederek kafasını tutup geriye yaslandı. "Abi ben miyim sen misin belli değil biraber. Ayıp oluyor."

"Kaç yaşındasın ki sen?" Dediğimde diliyle damağına vurdu. Ses çıkardı. "27 tatlım." Dediğinde gülesim geldi.

tatlım?

"Abi arayan kimdi? Açmadın."

Deniz kafasını koltuğa yasladığında derin bir nefes verdi. "Toprak arıyor." Dediğinde kalbim deli gibi çarpmaya başladım.

Toprak abim.

"Neden açmadın o halde?"

"Hangi birini anlatayım Dilrüba?"

"Adam haklı." Diyen Aras ile sabır çektim.

"Haklısın. Onlarla sonra konuşacağım." Dediğimde hastaneye yaklaşmak üzereydik.

Acil durum olarak dörtlüleri yakmış o şekilde gidiyordum. Çünkü acil bir durumdu.

Üçümüzde yaralıydık ama önemli onlar onlardı.

Abilerim.

"Dayanın az kaldı. Abi?" Diyerek yanına baktığımda anlından ter damlalarının süzüldüğünü gördüm. Araba aynasından arkaya Aras'a baktığımda, "ARAS!" diye seslendiğimde ses vermedi. Kafası öne düşmüştü. Omzu kapıya yaslanmıştı.

Fazla kan kaybetmişti.

"ARAS UYAN AZ KALDI."

"İyi olacak. Korkma bir tanem." Diyen Deniz abim ile kafamı korkuyla olumluca salladım.

Önüme çıkan hastane ile daha da hızlandım. Onları kurtaracaktım. Bunu yapacaktım. Lütfen yetişmiş olalım.

Acil kapısının önüne arabayı park ettiğimde hemen indim. Deniz abim de araçtan indiğinde bağırabildiğim kadar bağırdım.

"İki yaralı var! Yardım edin!"

Yanımıza gelen bir sedye ile arka kapıyı açtım. Doktorlar Aras'ı araçtan çıkardı. Sedyeye aldı. O sırada Deniz abimi içeri alıyorlardı.

Etrafım öyle bir kalabalıklaşmıştı ki yanımdan sedye ile götürülen Aras'ı bile fark edememiştim.

Arkasından gitmek için hareketlendiğimde karnıma giren sancı ile olduğum yerde bir an da kala kaldım. Elimi ağrıyan yere bastırdığımda acıdan alt dudağımı ısırdım. Sedyenin arkasından gitmeye başladım.

Hastanenin içine giriş yaptığımda Deniz abimi bir yere oturtturmuşlardı. Omzunda ki mermiyi alacaklardı.

Bir yanda da Aras vardı. Kan takviyesi yapılıyordu. Ben ise tam ortalarında araftaydım.

İkisinin de iyi olmasını istiyordum.

Benimle olmalarını istiyordum.

Bir tarafımda beni bulduğu an tek bir saniye bile benden vazgeçmeyen abim vardı.

Bir yanımda ise bana gerçekleri ailesinden korkmadan anlatan bir adam. Abi olmayı hak eden asker bir adam.

Gözlerimi yumduğumda olduğum yer ayaklarımın altından kayar gibi oldu.

Hayır, onların iyi olduğunu görmeden kendimi kaybedemezdim. O kadar dayanmışken şimdi onları bırakamazdım.

Bir yere oturmak için adım atmaya kalkıştım. Keşke kalkışmasaydım. Dönen başım ile karnımdan çektiğim kanlı elimi başıma koydum.

Her şey o an daha da kötü oldu.

Acı her yanıma yayıldı.

Bıçak yarası bedenimi hissizleştirdiğinde ayaklarıma hayali bağlı olan ipler çözüldü ve ben yere yığıldım.

Deniz abimin gözleri önünde.

---
Toprak Güngör'den

Şu adamın telefon açmama huyu benim ölümüm olacaktı!

Kaç saat olmuştu adamdan ne bir ne de bir görüntü vardı. Sırra kıdem basmıştı.

Annem, abin nerede dediğinde üç maymunu oynamak ne kadar zordu haberi bile yoktu. Saat gecenin körüydü ve başımıza ne olay geliyorsa gecenin köründe geliyordu.

"Toprak, Abimden bir haber var mı?"

Bulut abim yanıma geldiğinde salonda koltukta yanıma kuruldu.

"Deniz abimi düşünmediğini ikimizde çok iyi biliyoruz Toprak. Aklın hala Dilrüba'da öyle değil mi?" dediğinde ofladım.

"Dilrüba konusu açılınca boğuluyor gibi hissediyorum."

Cidden de öyleydi.

"Abimize çok benziyor Toprak. Bunu nasıl görmezden gelebiliriz.?" diyen abim ile ona baktım. Sıkıntıdan saçlarımı karıştırdım.

"Bir anda hayatımıza girdi. Toplayan kaç gün oldu abi? Bir kaç gün. Ailemiz harap oldu. Annemin öğrendiğini bir düşün. DNA sonucu negatif. Kime neyi inandıracağız?"

Bulut abim bana hak vermiş olacak ki susmuştu. "Ona verdiğim kağıttı bile hatırlamıyorum. Öyle bir kağıt bana vermedin diyor. Daha neye inanayım ben. Benimde inancım bitti. Dilrüba'nın da dediği gibi insan insana benzer. Bu da bizim yaramız." Dediğimde daha fazla konuşmamak için koltuktan kalktım. Odama geçecektim ki Bulut konuştu.

" O gün Deniz abim bu işin arkasında bir iş var demişti. bende abim ile aynı düşüncedeyim. O kız bizim kardeşimiz Toprak. O kız senin kardeşin. İnan bana kardeşimiz geri gelecek."

Kafamı ne kadar istekli olsam da olumsuzca salladım. Kendimi kandırmak istemiyordum.

"Ne oluyor? Deniz daha gelmedi mi?"

Duştan yeni çıktığı belli olan ıslak saçları ile yanımıza gelen Utku abim ile ona döndüm.

Evde Dilrüba konusunun açılmasını istemeyen tek kişiydi. DNA sonucunu gördüğü an kararında netleşmişti. O kız onun için artık kız kardeş konumundan çıkmıştı. Bir yabancıydı ve Deniz abimin onun peşinden gittiği için sinirleniyordu. Haklı mıydı? Bilmiyorum.

"Yine mi o kız?"

Bunu ise hissettiği özlem duygusunu bastırmak için yaptığını biliyordu. Canını yakıyordu çünkü canının daha fazla yanmasını istemiyordu.

Geceleri uyuyamayan adam gündüzleri bir kaç saat uykuyla okula gidiyordu. Abime de laf edemiyordum. Özlüyordu.

Laf edemiyordum. Çünkü kardeşimi ben kaybetmiştim. Kaybettiğim kardeşim bana günler sonra ölü olarak geldi. Şimdi ise kaybettim diye kafama ve kalbime kazıdığım isim yaşıyor olarak karşıma çıkıyordu.

Hayat bizimle dalga mı geçiyordu?

"Deniz abiyi konuşuyorduk." Dediğimde geçip tekli koltuğa oturdu.

"Kesin o kızın peşindedir. Kafaya takınca tam takıyor. Kendine bu kadar benzeyen bir kızı buldu ya ölse durmaz." dediğinde ne Bulut abim ne de ben laf ettim.

Utku abimin tersi pisti ve biz ona bulaşmak istemezdik.

Benim aklım şeytanlığa ve sinsiliğe çalışırdı.

Utku abimin ise farklı bir boyuttu. Ailenin en ciddi insanıydı. Konuşurken şaka yaptığını bile cümlesinin sonuna şaka kelimesini eklediğinde anlardık. Garip bir adamdı.

Ben ayakta onlar otururken Utku abim yine susmak istemedi.

"Bir daha ne kardeşimizin lafı açılacak ne de o Dilrüba denen kızın. Bu kız annemin kulağına giderse ne olur biliyor musunuz siz? Kadın ne hale gelir. Bir daha duymayacağım."

Abime laf etme kararı aldığım an telefonum çalmaya başladı. Herkesin dikkati telefonuma kayarken, telefonumu kaldırdım. Ekrana baktım.

"Deniz abim arıyor." Dediğim gibi aramayı cevaplayıp kulağıma koydum.

"Abi neredesin?"

Karşı hattan gelen kesik nefes seslerinin arasından abimin perişan olmuş sesini duydum.

"Toprak gelmen lazım. Kana ihtiyacı var, Toprak. Sana ihtiyacı var. benim kanım uymuyor. lanet olsun ki uymuyor! 0 Rh (+) Kana ihtiyacı var. "

"Abi kim?"

"Kardeşimiz. Toprak, Dilrüba çok kötü yaralanmış. Çok kötü." Titreyen sesiyle içim yandığında, " Hangi hastane?"

" Ana yolun üzerinde ki."

"Geliyorum." Dediğim gibi telefonu kapattım.

Abimler yüzüme endişeyle bakmaya başladığında telefonu cebime attım.

"Dilrüba yaralanmış. Acil kan gerekiyormuş. Hastaneye gidiyorum."

Utku ve Bulut abim oturdukları yerden ayaklandığında aslında onlarında benim kadar telaşlandıklarını anlıyordum.

"Durumunu öğrenebildin mi?" Diyen Bulut abim ile kafamı olumsuzca salladım.

"Dilrüba güçlü kızdır. Hadi geç kalmadan gidelim." Diyen Utku abim ile kapıya dönmüştük ki merdivenlerin başında trabzana tutunmuş bir elini kalbine koymuş bize bakan kadına, anneme baka kaldım.

Bizi duymuştu.

"Anne?" Utku abim anneme doğru bir adım attığında annem hareket dahi etmedi.

"Dilrüba, kızım. Yaşıyor mu?" Demesi ise ortada pimi çekilmiş bir el bombası hissi bırakmıştı.

Bir tarafta bana ihtiyacı olan kardeşim olarak hissettiğim kız, Dilrüba.

Bir tarafta ise kızının yaşadığını bilmek isteyen yıllardır kızını öldü olarak bilen kadın, Annem.

Ve ben, Toprak Güngör. Güngörlerin en küçük erkek kardeşi. Sırasını yeni doğan kız kardeşine devretmenin mutluluğunu yaşayan küçük Güngör.

-

Dokuzuncu bölüm huzurlarınızda Sunar.

MSKXMSKXMDLMXKFNC
ŞAHANE BİR BÖLÜM DEĞİL MİYDİ?

EHEE :d

-

Aras Efe Sungur?

Deniz Güngör?

Eyüp Altıntaş?

Dilrüba Güngör?

Toprak Güngör?

Bulut Güngör?

Utku Güngör?

Asya Güngör?

Kadir Güngör?

Bütün sülaleyi dizdiğime göre...

-

Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir?

Sizi seven minnoş yazar ben.

Gelecek bölümde görüşürüz aşkilotoşkoplarım. ❤️

Loading...
0%