@yarenbayan_
|
^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^ 🎶: Olmazlara İnat / Berkay Altunyay Bölüm için bir tane sarı kalp bırakır mısınız? Bölümü beğenmeyi unutmayın lütfen! Minik yıldız aşağıda parlamayı bekliyor. - --- "Dilrüba, kızım. Yaşıyor mu?" Aramızda yaşadığı anlık şoktan çıkan ilk kişi Utku abim oldu. Hızlı adımlarını merdivenlere yönlendirdi. Annemizin yanına çıktığında annemin yüzünü avuçlarının içine aldı. Bir şey söylemeliydi. Söyleyecekti de hatta ama ne söyleyeceğini oda bilmiyordu. Yaşıyor diyemezdi. Biz bile emin olamamışken. Annemin omuzlarına bu yükü nasıl yüklerdik. Onun o parçalanmış ruhuna en ağır yükü ben yüklemişken bir daha nasıl aynısını yaparım? Kızını ben öldürdüm diyemezken şimdi nasıl kızın yaşıyor diyebilirdim. Kardeşimin asıl katili benim diyemezken, Kendime bile hala sesli söyleyemezken Dilrüba'mın yaşadığını nasıl inandırabilirdim. Yutkunduğumda kapıya doğru yürürken Utku abimin sesini duydum. Olduğum yerde kaldım. Bunu söylememişti değil mi? "Dilrüba yaşamıyor, Anne. Başka bir kızdan bahsediyoruz." Bunu söylemişti. Kendi inancını anneme de kazandırmaya çalışıyordu. Arkamda omzuma dokunan Bulut abim ile adımlarımı hızlandırdım. Annemin o güzel duygu yüklü gözlerini görmeye dayanamazdım. Hele ki o gözler benimle buluşursa. Evden çıktığımda Bulut abimde arkamdan evden çıktı. İkimizde benim arabaya yürürken evden çıkan Utku abimi gördüm. Benim arabaya geleceğini düşünürken kendi arabasının kilit sesi duyuldu. Yüzüme dahi bakmadı. Her kardeşimizin konusu açıldığında aramıza bu soğukluk giriyordu ve ben abime az bile olsa kızamıyordum. Haklıydı. Ben onlardan canlarını almıştım. Bu evde kardeşimizin asıl katili yaşıyordu ve ben bu gerçeği kendime yeni yeni işliyordum. Dilrüba benim gerçek kardeşimse geçmişi hatırlıyorsa nasıl yüzüne bakardım. Nasıl ona kardeşim derdim. O benim küçük sürümümken hem de. Bulut abim ile arabaya bindiğimizde Utku abim de arabayı çalıştırmıştı. Hangi hastane olduğumu bilmediği için önden çıkmamı bekliyordu. Bende öyle yaptım. Arabayı çalıştırıp evin bahçesinden çıkış yaptım. Ana yola çıktığımızda Bulut abim derin bir nefes aldı. "Yıllar sonra Dilrüba'ya benzeyen bir kızın hayatımıza girmesi hem de bu kadar kısa sürede hayatımızın ortasına konması ne kadar garip." Gözlerimi abime çevirdiğimde bu bakış az sürdü. Yeniden yola döndüm. Abimin arabası hemen arkamızdaydı. Gaza biraz daha yüklendim. "Garip. Özellikle o hastane odasına girdiğim an küçük kardeşimi büyümüş bir vaziyette tam karşımda küçük sürümüne merhaba de derken görmem fazlasıyla garipti. Sonra ki olarlar ise daniskasıydı. Hepimiz yıkılmıştık. Özellikle Deniz abim. Kendini harap etmişti." "Deniz abim ilaçlarla duruyor, Toprak. Deniz abimi ciddiye almak çok zor. Tamam haklı olduğu yerler var ama Dilrüba beş yaşındaydı. Bize karşı hiç bir şey bilmiyor. İnsan abilerini hatırlamaz mı?" Bulut abim haklıydı? Dilrüba bizi hatırlamıyordu. Abisi olmadığını söylüyordu. "Ona doğum gününde bir kağıt vermiştim. İçinde bir şeyler yazıyor işte. O gün DNA sonucu çıktığında sormuştum. Kağıt verdiğimi bile hatırlamıyor. Bizim Dilrüba'mız olsa bunları bilirdi. Bilmez miydi abi?" "Daha çocuktu Toprak ama yine de abisi olduğumuzu hatırlaması lazımdı. O kız gerçekten kardeşimiz olmaya bilir. Kafam o kadar karışık ki ne hissetmem gerektiğini bile bilmiyorum. Deniz abime o kadar çok benziyordu. O doğum lekesi falan. Arada diyorum ki boş ver DNA testini, boş ver bizi hatırlamasın ben onu yine de severim." Bulut abimin sözlerinin noktalanması ile hastane görüş açıma girdi. Ben şimdi kardeşime mi kan verecektim? Yoksa hiç tanımadığım ama bize o kadar da tanıdık gelen bir kıza mı? Aracı acilin önüne park ettiğimde Utku abimde hemen yanıma arabayı çekti. Arabadan ilk çıkan Utku abim oldu. Sinirliydi. Davranışlarından anlayabiliyordum. Deniz abimden hıncını çıkartacaktı. Annemin olayı duymadan önce Dilrüba'yı öğrenen adam gitmiş yerine annesinin acısını dibine kadar hisseden o küçük çocuk gelmişti. Her yeri ateşe verecek gücü kendinde bulan o çocuk. Yanına geçtiğim gibi kolundan tutup durdurdum. "Abi, şimdi zamanı değil!" "Neyin zamanı şimdi değil Toprak? O DNA testi negatif çıktığı an o kız ve bizim için zaman durmuştu. Bitmişti. Devamı gelmemesi lazımdı. Ama o Deniz olacak adam her şeye yine burnunu sokmaktan geri durmadı! Kardeşimiz olmadığını öğrendiği halde yine o kısa koştu. Ne oldu şimdi? Annem her anıyla geçmişe döndü? Şimdi ne olacak, Toprak?" Bütün abilerime haklısın demekten yorulmuştum ama diyordum işte. "Haklısın abi ama hepimizin haklı olduğu noktalar var. O kız kardeşimize benzi-" "Senin sahip çıkamadığın kardeşimize benziyor dimi Toprak? Ve hala karşımıza çıkmışsın haklısın diyorsun oğlum sen? Kardeşimiz senin yüzünden öldü! Duymak istediğin buysa al işte sana söylüyorum. Senin yüzünden şuan biz bu berbat günleri yaşıyoruz!" Utku abim kolunu onu tuttuğu sanan elimin arasından çekip aldığında olduğum yerde öylece kaldım. İlk defa yüzüme vurulmuştu. Fiziksel olarak değil. Utku abim kardeşimizin ölümünü acımadan yüzüme vurmuştu. Yıllar sonra ilk defa birinin ağzından duymuştum katil olduğumu. Kanı ellerimde değildi ama ruhunun katili bendim. Bunu hep bilerek yaşadım. Hep böyle bildim. Bilmeye de devam edeceğim. "Hadi Toprak, Deniz abim bizi bekliyor." Bulut abim omzuma dokunup önümden ilerlemeye başladığında kafamı olumsuzca iki yana salladım. Deniz abim değil. Dilrüba beni bekliyordu. Kan... Koşmaya başladığımda Bulut ve Utku abimi bile sollamıştım. Kardeşimin onlara ihtiyacı yoktu. Sadece bana ihtiyacı vardı. Sadece ben... Ameliyathanenin önüne geldiğim gibi karşımda bitmiş halde olan iki adam gördüm. Birini gözlerimi açtığım ilk günden beri tanıyordum, Deniz abim. Birini ise şuan ilk defa görüyordum. Ama gözlerinde ki duygu o kadar tanıdıktı ki çözmüştüm. Kaybetme korkusu. Deniz abimin yanına hızlı adımlarla yürüdüğümde yerde oturmuş. Tek bacağını kendine doğru kırmış, sırtını duvara yaslamış ölü yeşil gözleriyle bana bakıyordu. "Abi'm?" dediğimde omzuma elimi koydum. "O nerede?" Kafasını ameliyathaneye çevirdiğinde bir damla göz yaşı göz pınarlarını terk etti. "Kan vermem gerekiyordu? nereye gitmem lazım?" Sorularım sözsüz kalıyordu. Deniz abimin dili tutulmuş gibiydi. Ne göz kırpıyor ne de tek bir laf ediyordu. "İleri de sağda ki kapı. Acele et." Arkamda duran adamdan ses geldiğinde ona döndüm. Bir eli kafasındaydı. Bandajlıydı. Yaralanmıştı. O an fark ettiğim gerçek ile Deniz abime döndüm. Omzu sargılıydı. Elimi koyduğumda fark etmiştim. Yaralanmıştı. Ne olmuştu? "Sana acele et demedim mi çocuk ben! Kardeşimin kana ihtiyacı var." Arkamda ki adamın Dilrüba'ya kardeşim diyerek hitap etmesi ile anlık bocaladım. Abisi mi vardı? Biz değildik yani." "Kardeşime bağırmadan önce bir düşün!" Utku abimin sesi koridorda yankı yaptığında kafamı ona çevirdim. Deniz abim hala tepki vermezken ben daha fazla oyalanmak istemedim. Yanlarında ne de olsa Bulut abim vardı. Ben adımlarımı kan verme alanına yönlendirdiğimde Utku abimin gür sesi koridorda yankılanmaya devam ediyordu ama aldırış etmedim. Utku abim sadece sinirini boşaltacak yer arıyordu. kan verme alanına giriş yaptığımda gördüğüm hemşire ile ona yöneldim. "Ben şuan ameliyatta olan Dilrüba Sungur için kan vermeye geldim." "Şöyle geçin oturun, lütfen." Hemşirenin gösterdiği yere oturup sırtımı yasladığımda hemşire elinde ki tüplerle yanıma geldi. Üstümde tişört olduğu için kolumu sadece hemşireye uzattım. Koluma giren iğne ucu ile gözlerimi yumdum. Kan verme işleminin hemen son bulması için sabır ettim. Abimlerin yanına gitmem lazımdı. Ne olduğunu öğrenmem lazımdı. ---
Ameliyathane koridoruna giriş yaptığım gibi Toprak'a bağıran adamı hedef aldım. O kim oluyordu da benim kardeşime bağırabiliyordu?
"Kardeşime bağırmadan önce bir düşün!"
"O demek ailemizin en büyük ikinci abimiz de teşvik etmiş aramıza. Gelmezsin diye düşünüyordum, Saltuk?" Dediğinde oturduğu yerden kalktı. Boynunu sağa sola eğerek tam karşıma geçti. Ellerini ceplerine koydu. "Sen kimsin?" Yüzünde bilmiş bir ifadeyle bana bakmaya devam etti. "Söylesene be adam kimsin!" "Bana bağırma. Demin kardeşine bağırırken duymadın mı ne dediğimi? Kim olduğumu? Abisiyim dedim ya. İçeri de yatan kız benim kardeşim." Karşımda ki adamın dediklerine bir an inanmak istemedim ama elini bana doğru uzattığında, " Ben Aras Efe Sungur, Dilrüba Sungur'un abisi." dediğinde olduğum yerde bir adım geriledim. Abim yok demişti. Annem ve babam öldü demişti. Yalan mı söylemişti? Bizimle oynayan o muydu? Neden yapmıştı? Bizim acımızla bizi neden vurmuştu? "Abisiysen kardeşine sahip çıkarsın. Bizi niye buraya kadar sürükledin?" Alt dudağını aşağıya doğru büzdüğünde arkasını dönüp Deniz'e baktı. "Sence? Sence Deniz neden bu halde?" "Dilrüba'yı kendi kardeşi sanıyor. Ona da gerçekleri söylersen belki vazgeçer ha? Bizim ailemizden koparsınız artık." Aras karşımda güldüğünde kızarık gözlerine inat güldü. Canı yanıyordu biliyordum. İçeri de yatan kız onun kardeşiydi. Kardeş acısını çok iyi bilirdim. Bir daha tatmamak için ise elimden geleni yapacaktım. "Anlattım ki." "O zaman neden orada berbat halde oturuyor lan!" "Gerçekler canını yaktı. Kardeşine kavuşmuşken kaybetme korkusu yaşıyor." Söylediği her kelime tek tek kafama girerken anlamak istemedim. Yanımda Bulut durduğunda benim kuramadığım cümleyi o kurdu. "Kardeşine kavuşmuşken kaybetme korkusu mu? Ne saçmalıyorsun sen?" Bulut'un sesinde hissettiğim bilinmezlik öfkesi ile Deniz'e baktım. Gözleri bana bakıyordu. Anlamamı ister gibi. Ama ben anlarsam yıkılırdım. Yıkılırsam geri kalkabilir miydim? Bilmiyordum. Anlamak istemiyordum. "Dilrüba sizin öz kardeşiniz Utku! Sungur değil. Hiç bir zaman da olmadı. Olamaz. O sizin kardeşiniz. Ben sadece kendi soyadımda büyümesini sağladım. Başına fazla zarar gelmesin istedim." Olduğum yerde bir kaç adım daha geriledim. Elimi duvara yasladım. Duymak istemedim. Bunları işitmek istemedim. Buraya gelirken yapmak istediklerim veya duyurmak istediklerim bunlar değildi. Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. "Kardeşimiz mi?" Bulut hepimizin yüzüne baktığında olduğu yere oturdu. Yere, koridorun ortasına. "Dilrüba hafıza kaybı geçirdi. Sizi o yüzden hatırlamıyordu." Hatırlamıyordu... Yani şimdi hatırlıyor muydu? Hayır inanmıyordum. Hepsi birer yalandı. Deniz anlatmıştır. O da hatırlıyorum diye kandırmıştır Deniz'i. "Dilrüba bizim kardeşimiz değil. DNA-" Bulut bildiğimiz gerçeği Aras'a açıklama başlamıştı ki sözü yarıda kesildi. "Başlatma DNA testine şimdi! Şurada oturan adam olmasa o kız umurunuzda bile olmayacaktı. Olmadı da! Bir tane test yaptırdınız o lanet teste inandınız ne bom! O kız bizim kardeşimiz değil. O kız sizin kanınızda Utku! Güngörlerin kızı o." "Test neden yanlış çıkarsın." "Cidden bu kadar salak mıydın Utku? Ben seni zeki bir adam sanıyordum. "DNA sonuçları ile oynanıyor. Sonuçlar daima negatif çıkmaya devam edecek. Çünkü bu işin arkasında olan biri var. Gerçekleri öğrenmemenizi isteyen biri." Bulut, "kim?" Diye sorduğunda gözlerinden yaşlar boşalıyordu artık. Çünkü öğrenmişti. Dilrüba bizim kardeşimizdi. Peki ya ben emin olacak mıydım? İnanacak mıydım? Bilmiyorum. "Dedeniz Kadir Güngör." Bir insanın kendi içinde ki yıkımı gerçekten korkunçtu. Hepimiz sustuk. Bunun üstüne laf etmedik. Çünkü Bulut da bende dedemin kız çocuklarına olan düşünce şeklini biliyorduk. Dedem Dilrüba'yı hiç bir zaman sevmemişti. Adını bile bir defa ağzına almamıştı. Kimse neden olduğunu çözemese de yıllar sonra öğrenmiştik işte dedem kız torun sahibi olmak istemiyordu. Dilrüba onun için sadece akrabaların içinde yüz karasıydı. Kafamı sağa sola salladığımda kendimi duvara sürterek yere bıraktım. Kollarımı bacaklarıma sardım. Bunun gerçek olmamasını diledim. Dedemin kız torun istememesinin sonucunu bizim bu şekilde ödüyor olmamızı bilmek istemiyordum. Hıçkırıklarım etrafta duyulmaya başlandığında herkes sessizleşti. Ve ben sadece ağladım. Çünkü ağlamaktan başka elimden bir şey gelmiyordu. İnanmakta istemiyordum ama dedemin işin içinde olması her şeyi gerçek kılıyordu. Dilrüba'yı kardeşim sayıyordu. Kardeşim ölmedi sayıyordu. --- Ben, İçeri de yatan kızın abisi olmayı dileyen o adam. Yıllarımı o kıza adadım. Onu koruyup kolladım. Canı yandı birini yolladım yanına. Yalnız kaldı birini yolladım yanına. Bir şeyler diledi elimden geldiğinde sahip olmasını sağladım. Ben onun mutlu olmasını çok diledim. Şimdi ise bu mutluluğuna abileri de eklensin istiyordum. Dilrüba bu güzel aileyi hak ediyordu. Deniz'i hak ediyordu. Onun için kan veren adamı hak ediyordu. Diğerlerini hak ediyordu. Asker bir adamdım. Dilrüba Üniversiteyi kazandıktan sonra yurttan ayrıldı. Üniversite yurduna giriş yaptı. Bütün yollardan önüm kesilmişti. Sonra yanına birini gönderdim. Ona anca bu şekilde ulaşabilirdim. En yakın dostumun kardeşini yanına gönderdim. Yurt arkadaşı yapmaktı amacım. Olmadı. Dilrüba'nın yanına bir türlü yaklaşamadı. Artık pes edeceğim sırada Dilrüba konuşma kararı aldı. Her şey o gün başladı. Benim bu kardeşi o gün bir araya getirme isteğim filizlendi. Akif'le daha yakın oldular. Akif onu anladığını söyleyerek daha yakın oldu. Akif Sezgi, Dilrüba'ya yurt içinde göz kulak olması için gönderttiğim o çocuk. Diğer bir öğrendiğim gerçek ise Akif ve Deniz'in tanışıyor olmasıydı. Bu da bana sürpriz olmuştu. Şuan ise kimseden ses soluk çıkmıyordu. Toprak şuan hiçbir şey bilmiyordu. Ona anlatmamıştık. serum takılmıştı. Uyutuluyordu. Fazla kan vermişti. halsiz düşmüştü. Utku konuşmuyordu. Bulut'ta sessizliğini soruyordu. Deniz sadece ameliyathane kapısını izliyordu. Deniz için her şey üst üste gelmişti. Dilrüba, Deniz için dönüm noktası olacaktı. Her anlamda. Kafamı geriye yaslayıp gözlerimi yumdum. Zamanın su gibi akmasını Dilrüba'nın canlı kanlı şu kapının arkasından çıkmasını bekledim. Ama sadece bekledim. Saatler geçti ama hiç bir haber yoktu. Dilrüba çok kan kaybetmişti. Canı çok yanmıştı. Bize fark ettirmemişti. Kendi acısını bizden, abilerinden saklamıştı. Ne kadar koymuştu. Deniz'in gözleri önünde bir anda yere yığılması... Deniz'i o an hekimler zor hakim olmuşlar. En son çareyi de sakinleştirici de bulmuşlardı. Deniz birazda bu yüzden bu kadar sakindi. Yoksa Utku ya karşı bu denli sakin kalmazdı. Kalamazdı. Kafamın arkasında ki acı kendini ortaya çıkarmaya başladığında çalan telefonum ile gözlerimi aralamadım. Arka cebimden çıkardığım telefon ile bakışlarım ekranda yazan isme döndü. İti an çomağı hazırla. Akif Sezgi arıyor... Telefonu açıp kulağıma yasladım. "Efendim Akif?" "Abi, Dilrüba Yurda gelmiyor. Telefonlarını da açmıyor. Dicle'nin de haberi yokmuş? Nerede bu kız? Bir bilgin var mı?" "Dilrüba benimle beraber Akif. Sorun yok." "Ha öyle mi? iyi bari." telefonu kapatacak diye düşünürken, "Ya abi ben Dicle ye ne diyeceğim?" "Ne bilim lan ben! Uydur bir şeyler." Diyerek telefonu suratına kapattım da. Karşımda beni izleyen Deniz ile göz göze geldik. Akif'i tanıyordu ve benimle ne alakasını olduğunu çözmeye çalışıyor gibiydi. Yeniden sessizliğimizi korurken, Ameliyathanenin kapısı açılmaya başladı. --- Kaçırıldığı an... Gözlerimi araladığımda nerede olduğumu bir an sorgulamaya başladım. Başımda ki ağrı ile kafamı sağa sola salladığımda anılar zihnime dolmaya başladı. Kaçırılmıştım. Aras nasıldı? Kafamı kaldırıp karşıma baktığımda tabureyi test koymuş bir şekilde üstünde oturan adama baktım. Kollarını sandalyenin üstüne yaslamıştı. "Ne istiyorsun benden?" "Canını?" "O halde alsana. Ne diye bekliyorsun?" "Yıllardır peşinde koştuğum kızı biraz izlemek istedim. Bu güzelliği biraz zor bulurum artık öyle değil mi, Güngör?" Dudaklarım iki yana kıvrıldığında omuzlarımdan aşağıya doğru sarkan saçlarımın arasından gözlerimi kıstım. "Demek kim olduğumu zaten biliyorsun? Nereden geliyor bu cesaret? Beni kaçırmanı söyleyen adamdan mı?" dediğimde kıkırdadım. "Sence şuan bu cesaretimin kimden geldiği önemli mi? Sana en büyük acıyı yaşattım Dilrüba." Kafamı olumsuzca salladım. "Yanılıyorsun? Siz iki salak acıyı bana yaşatmadınız? Aileme yaşattınız. Çünkü ben hafızamı kaybettim. Onlara dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Acıyı çeken hiçbir zaman ben olmadım. Olmayacağımda ama aileme acı çektiren o adamı bulacağım Eyüp'cüğüm. Ve o zaman benden kaçacak delik ara çünkü beni öldüremeyeceksin." Eyüp'ün yüzü kasıldığında keyifle oturduğum yerde onu izledim. "Senin bu cesaret nereden geliyor?" "Beni bulacaklar çünkü. " "O zaman işimi erken yapayım öyle değil mi?" Dediğinde kaşlarım çatıldı. Ama laf etmedim. Yanıma yaklaşmaya başladığında kendimi duvara daha fazla yasladım. "Gücün anca benim gibi kızlara yetiyor. Adi piç!" Tam önümde eğildiğinde yüzüne tükürdüğümde küfür etti. Arka cebinden çıkardığı bıçağı bir an da düşünmeden karnıma sapladığında gözlerim hissettiğim acıyla büyüdü. Dudaklarım aralandı. Bedenim bir an da kendini kastı. Bıçağı geri çıkardığında nefesim kesildi ve o an bıçağı yeniden soktu. Bedenim öne ona doğru düştüğünde beni omzumdan tutup geriye yasladı. Sırtımı duvara verdi. Bıçağı karnımdan çekip çıkardı. Bu ilk defa bıçaklanmam değildi. Nefesimi düzene sokmaya çalıştığımda bu sefer de yana uzandı. eline aldığı bez parçalarını ağzıma sokmaya başladı. Nefes alıp vermemi engelledi. Kapanmak için yer arayan gözlerimi inadıma açık tutmaya çalıştım. Hareket edersem kanama artmazdı ama hareket edemiyordum. Gözlerimi karnıma da indiremiyordum. Göremiyordum. Üstümde siyah bir kıyafet vardı. belli olmazdı. Eyüp karşımda ki sandalyesine gidip oturdu ve beni kaldığı yerden izlemeye devam etti. Ve ben o an dan sonra sadece abilerimi hayal etmeye çalıştım. Beni kardeşleri olarak görmekten vazgeçen abilerimin hayalini kurmaktan vazgeçmedim. --- Gözlerimi beyaz tavana doğru araladığımda kolumda ki seruma baktım. Fazla kan vermemin sonucunda halsiz kalmıştım. Yatakta dikleştiğimde bir an aklıma gelen Dilrüba ile kolumda ki bitmiş serum iğnesini çıkardım. Ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğimde odadan çıktım. Koridorun sonundan gördüğüm ameliyathane kapısı ile hızlı adımlarımı oraya doğru yönlendirdim. Benim adımlarım hızlanırken ameliyathanenin kapısı da açılmaya başladı. Ameliyat bitmişti. İçeriden çıkan Doktor hanım ile yer de bitkin şekilde oturan abilerimde ayağa kalktı. Diğer adamda onlara dahildi. Yanlarına vardığımda Dilrüba'nın sonucunu ilk soran o adam oldu. "Kardeşimin durumu nasıl, Doktar hanım?" Kadın hepimizin yüzlerine baktığında kafasını aşağı eğdi. Yeniden bizlere döndüğünde dudakları aralandı ve bütün gelişmeyi bize anlatmaya başladı. "Kardeşiniz buraya fazla kan kaybıyla geldi. Kendisi bayılmasaydı belli bile etmeyecekti. Bu çok tehlikeliydi. İki yerden bıçak darbesi almış. Hastaneye kadar gelmesi organlara zarar vermemesinden. Hasta zaten kalp hastasıymış. Bu durum ameliyatı fazlasıyla zorladı. Yaşadığı durum ne bilmiyorum ama astım sorunu yaşıyor. Kalp hastasıyken astım rahatsızlığı ortaya çıkan kişilerde fazla korku ve endişe durumu ortaya çıkar. Hastayı şu anlık normal odaya alacağız. İki gün boyunca gözetim altında tutulacak. Geçmiş olsun." Doktor hanım yanımızdan uzaklaştığında abilerime baktım. Neden hiç biri doğru düzgün cevap vermiyordu? Neden kimse adam akıllı sevinmiyordu? Ben uyurken burada neler olmuştu. Deniz abim kendini duvara yasladığında tanımadığım adam yanıma adımladı. "Her şeyden en son senin haberin oluyor be küçük Güngör." dediğinde kaşlarım çatıldı. Şu adamda hoşlaşmadığım şeyler vardı ama dile vuramıyordum. Bir insan ilk görüşte sevilmez miydi ya? Sevilmiyormuş demek ki. "Ne demek istiyorsun sen be? Ne oluyor burada? Neden herkes ölü gibi?" Abilerime döndüğümde Utku abimin gözleri saniye farkıyla bana döndü sonra yeniden kendi önüne döndü. "Dilrüba uyandığında ilk sen inanacaksın Toprak. Şimdilik bir şey sorma." İlk konuşan abim Deniz olmuştu. Ona döndüm. Bitik hali gözle görülürdü. Neden bitikti peki? Dilrüba iyiydi. Neden mutlu değildi? "Dilrüba'nın bulunduğu odanın önüne gidelim. Narkozun etkisi geçer diye düşünüyorum. Uyanır birazdan." Tanımadığım o adam önden gittiğinde hemen arkasından Deniz abim yürümeye başladı. Bulut ve Utku abim hala şoktaymış gibi oldukları yerde kalmaya devam ederken çığlık atacaktım! "Abi ne oldu?" " Kardeşimiz ölmemiş Toprak." Tek bir cümle... Tek bir gerçek uğruna sarf edilen tek bir cümle. Beni tam göğsümden vurduğunda abilerimin yüzlerine bakakaldım ama onlar bana bakmadan diğerlerinin peşlerine takıldılar. Bu da ne demekti şimdi? O adam Dilrüba'nın abisiymiş. O halde bizim kardeşimiz nasıl ölmemiş oluyordu. Benim minik bebeğim nasıl yaşıyordu? Hızlı adımlarla peşlerine takıldığımda Dilrüba'nın kaldığı odanın önüne geldik. Herkes bulduğu yere otururken ben hissettiğim doluluk hissi ile bir yere de oturamıyordum. Sadece sormak istiyordum. Kafama girene kadar usanmadan sormak. Ama Dilrüba'nın uyanmasını bekleyecektim. Ama gerçek cevabı sadece o verebilirdi. İnanıyordum ben. Dilrüba ne derse doğrudur. Ona inanacaktım. O benim kardeşime benziyordu. O benim kardeşim olacaktı. Ben Deniz abime inanmıştım. Ben hiç ihtimali olmayan o duruma inanmıştım. Olabilir demiştim. Olsun itmiştim. O kız bizim kardeşimiz olsun istemiştim. Olmamıştı. Onun bir abisi vardı. Bizim kardeşimiz yıllar önce benim yüzümden ölmüştü işte. --- Gördüğüm korkunç kabus ile gözlerimi açtığımda boş bir oda ile karşı karşıya kaldım. Abim, Deniz rüyamda boğularak öldürülüyordu. Hissettiğim boğaz kuruluğu ile etrafıma bakındım. Hiçbir şey yoktu. Yatakta dikleşmeye çalıştım. Karnıma saplanan ağrı ile nefesimi tutarak durdum. Bıçaklamıştı o adi herif beni! O anın verdiği telaş ile de abimlere bir şey dememiştim. Abimlere diyordum evet çünkü Aras benden büyüktü ve benden büyük olan insanlara saygıdan bile olsa abi derdim. Kapının önünden gelen seslere kulak verdiğimde dudaklarım ile yana kıvrıldı. Oradalardı. Hepsi oradaydı. Ve biz yine aynı klişeyi yaşıyorduk. Ben yine hastanedeydim. Onlar yine test yaptırmak isteyecekti. Belki de istemeyeceklerdi. Bıçaklandığımda dediğim gibi onların kardeşi değildim artık. Onlar DNA testine göre davranıyorlardı. Haklılardı da. Bende testin sonucuna baktım. Kim olsa bakardı. Sadece Deniz abim inandı. Sadece o koştu peşimden. Sadece o istedi kardeşi olmamı. Sadece onun için bile hayatta kalabilirdim. O benim biricik abimdi. O adam her şeyi hak ediyordu. Onlara seslensem içeri gelseler ne diyecektim? Pat diye ben her şeyi hatırlıyor muyum mu? "Off! Hatırlamasam suç. Hatırlasam suç. Bana ne ödül şu hayatta. Zaten canım yanıyor. Allah'ım nedir benim bu çektiğim?" O an odamın kapısı aniden açıldığında odaya dalan ilk kişi tabii ki de Aras oldu. Gözlerim onu gördüğünde mutlulukla büyüdüğünde, "ARAS!" Gözleri beni gördüğü an ışıldadığında, "Güzelim." diyerek bana yaklaştı. Kollarımı açıp ona sıkıca sarıldım. Belki de o olmasa gerçeği hiç bir zaman hatırlamayacaktım. Her güzel şeyin başlangıcı benim için Aras'tı. Her garip karmaşanın başı da daima Utku olacaktı. Saçlarımı sevmeye başladığında kafamı göğsüne yasladım. "İyi ki iyisin. O an sana bir şey olacak diye çok korktum." dediğimde benden uzaklaşıp anlımdan öptü. "İkimizde gayet iyiyiz. Önemli olan o. Şimdi sana dört yana adam getirdim. Hepsini tepe tepe kullanabilirsin. Ters bir yanları olursa el atacağım." Dediğinde gülümsedim. Yine anlımdan öptüğünde önümden çekildi ve onları gördüm. Dördü de kendinden beter halde bitmiş o adamları. Gözlerim ilk önce Deniz abimi buldu. Onu da kanlı canlı karşımda gördüğümde ellerimi ona uzattım. "Abi, gelsene. Ben gelemiyorum." Gözleri ilk önce ellerime kaydı. Sonra yavaşça beni inceledi. İyi olduğuma emin olmaya çalışır gibi. Emin olsun istedim. Kocaman gülümsedim. Birazdan deli gibi ağlayacağım halde. Gözleri gözlerimi buldu. Hep aynı şeyi diyorum biliyorum ama yine gözlerim ile karşılaştım. Bana doğru yaklaştığında ilk önce saç tutamlarıma dokundu. Sonra elleri yüzümü incelemeye başladı. Sanki zarar gelmemesi gereken tarihi bir eserdim. Gözleri doldu. O gün olduğu gibi yine kendini bırakmak için yer arıyordu. Deniz abimin kıyısı bendim. Bana vuruyordu sadece. Bende sakinliyordu. Kendini sadece benim limanlarımda özgür bırakıyordu. Dizleri üstüne düştüğünde gözlerim doldu. Ellerimi tuttu. Dudaklarına götürdü. "Seni anca bulduğum için özür dilerim Dilrüba." "Biz birbirimizi bugün bulduk abi. Kimse kimseyi geç bulmadı. Özür dileme lütfen. Artık beraberiz. Senden beni kimse alamaz artık. Buna izin vermezsin." Kafasını sağa sola sallamaya başladığında eğildim. Saçlarından öptüm. "Seni vermem. Artık buna izin vermem güzelim." Kafamı olumluca salladığımda ellerimden hissettiğim göz yaşları ile gözlerimi yumdum. Abilerimdi onlar benim. Beni canları pahasına seven abilerim. Ben küçük abilerimi hatırlıyor olsam da benim abilerim artık kocamandı. Deniz abim kendini geri çektiğinde Aras, Deniz abimi omuzlarından tuttu. O an Utku abim ile karşı karşıya geldim. Bana şuan soğuk davransa da çocukluğumda benimle en çok ilgilenen abimdi. Her gece benimle uyuyan bana kitaplar okuyan, Ninniler söyleyen abimdi. Utku abimi tanımlayacak bir kelime olsaydı bu kesinlikle; Baba, olurdu. "Abi, bana hala sinirli misin?" dediğimde bana doğru bir adım attı. "Neden sinirli olayım?" dediğinde ağlamamak için kendimi zor tuttum. "Tişörtüne sanat eseri çıkardığım için." dediğimde ise gözleri donuklaştı. Yutkundu. "O gün kızmamıştın. Sadece biraz bağırmıştın ama bana değil kendi kendine bağırmıştın. Bana kıyamazdın." Kafasını ne diyeceğini bilmediği için salladığında bana doğru adımlamaya çalıştı. Her attığı adım tökezlemesine sebep olduğunda ağlamamın arasında güldüm. "Geçmişimizi çok net hatırlıyorum abi. Sen beni kabul etmesen de." "Ne haddime." demesi ile sustum. "Ne haddime benim seni kabul etmemem. Ne haddime kardeşime sırtımı çevirmem. Sen benim Dilrüba'msın. Sen benim kızımsın." Yanıma kadar geldiğinde kollarını bana sardı. "Yavrum, güzel kızım. Yaşadığına o kadar inanmak istiyorum ki. Her şeyin birer rüya olmasından o kadar korkuyorum ki." "Rüya değilim Utku abi. Hiç rüya olmadım. Olmayacağım. Ben Dilrüba senin minik kızınım." "Benim minik kızımsın tabii." Göz yaşları omzuma her damladığında içim daralır gibi oluyordu. Onların üzgün olması beni yıkıyordu. Onları sadece mutlu görmek istiyordum. Arkada olan hareketlenme ile onlara baktım. Bulut ve Toprak birbirinden destek alıyorlardı. Onları gördüğüm an yüzümde ki gülümseme kocaman oldu. Biri ölümüne abi dememek için çabaladığım abim, Bulut. Biri ise ölümüne her tehlikeli işi beraber yaptığımız ama suçu üstlenen abim, Toprak. "Abilerim?" dediğimde Bulut hıçkırarak ağlamaya başladı. "Bana da dedi. Bu sefer cidden kardeşim olarak dedi. Bana da abi dedi. Toprak artık bende gerçekten bir abiyim." Toprak ise sadece bana bakıyordu. Gözleri o kadar kızarıktı ki güzelim mavilikleri acı çekiyordu. "Toprak abi, beni özlemedin mi?" o an ağlayacağı an eliyle ağzını kapattı. Ne tepki vereceğini bilmiyor gibiydi. "Ben, Senin küçük sürümün Dilrüba. Namı değer küçük şeytan." dediğimde Toprak abimden acı bir hıçkırık koptu. Bana doğru koştuğunda Utku abim benden çekildi. Bana öyle bir sarıldı ki. İçine sokmak ve bir daha oradan çıkarmak istemiyormuşçasına. Kafamı göğsüne yasladığımda kokusunu içime çektim. Toprak abimin de diğer abilerim de olduğu gibi yeri çok farklıydı. "Kendini suçlama abi. Beni sen kaybetmedin. Beni senden aldılar sadece. Ama bak şimdi yanındayım. Kollarının arasındayım. Her şeyi beraber atlatacağız. Söz veriyorum. Ayrı geçirdiğimiz on üç yılı hak ettiği gibi yaşayacağız." Saçlarını okşamaya başladığımda uzanıp saçlarımdan arka arkaya öpmeye başladı. Uzandı anlımdan öptü. Geri çekildi yanaklarımdan öptü. Uzandı boynumdan öptü. Kokumu içine çekebildiği kadar çekti. Beni kendine hapsetmek istedi. "Kardeşim. Canım, Canım sensiz cansızmış da şimdi fark ediyorum. Güzel bebeğim. İyi ki geldin. Ölmedin." Ölmedim. Artık ölmeye de niyetim yok. Allah'ım izin verirse Annemle, Abilerimle beraber uzun yıllar yaşamak istiyordum. Uyuz, şımarık, abilerini kıskanan o kız olmak istiyordum. Onlara hayatı zindan etmeye devam etmek istiyordum. Çünkü onlar Dilrüba'yı özlemişti. Onlara kendi kardeşlerini verecektim. Çünkü artık geçmişim benimleydi. "Abicim. Toprak'ım yakışıklı abim. Seni çok seviyorum. Ağlama artık." bu dediklerimle beraber gülümsediğinde içimde bir çiçek filizlendi ve ben filize yuva oldum. Ben Dilrüba Güngör'düm. Bu ailenin can damarıydım ve artık onlarlaydım. Damar yeniden kaynamıştı. Kan aynı hızıyla akmaya devam edecekti. Bu kanı kesmeye çalışanların ise kanını kursaklarında bırakacaktım. Çünkü ben Dilrüba'ydım. Hırçındım. İnatçıydım. Dedim dediktim. Ben istediysem alırdım. Alacaktım. Cansa can. Malsa mal. Hak ettiğim her şeyi geri alacaktım. Toprak abimin omzuna dokunan el ile elin sahibine baktım. Bulut abim göz yaşları yanaklarından süzülerek bizi izliyordu. Toprak abim geri çekildiğinde Bulut abim ile karşı karşıya kalmıştık. Kimse söz etmiyordu. Sadece biz vardık. Yıllar öncenin ezeli düşmanları. Minik Bulut ve Minik şeytan Dilrüba yıllar sonra yeniden karşı karşıyaydı. Şuan ise Dilrüba Güngör ve Bulut abi olarak karşı karlıya gelmişlerdi. Bulut abim benim favori abim olacaktı. Çünkü ben ve keyfim öyle istiyordu. "Kardeşine sarılmayacak mısın abicim hiim?" dediğimde güldü ama bu gülüş o kadar acıydı ki. "Sarılmam lazım tabii ben biraz şaşırdım da. Ayakta durmam bile bir mucize." dediğinde kıkırdadım. Adam haklı hanımlar dağılın! "Kollarıma gel de tutayım seni o halde." Kollarımın arasına korka korka girdiğinde onu sarıp sarmaladım. Ailenin en küçük çocuğu ben değilim de Bulut'u sanki. O kadar küçük ve masum duruyordu ki. Kollarını bana doladığında omzuna minik bir öpücük kondurdum. "Umarım ki beni özlemişsindir Bulut abicik? Başına bela olmak için geri döndüm." Dediğimde oda da gülüş sesleri yükseldi. "Canımı al sesim çıkmaz." Cevabına karşılık gülümsediğimde geriye çekildim. Bu sefer de onun anlından ben öptüm. "Seni çok seviyorum abi." "Sevmek ne kelime senin ölüyorum Dilrüba'm. Sana kavuştum ya daha ne isteyeyim Allah'tan?" Kollarımı açıp daha sıkı sarıldım. Abilerimde gözlerimi gezdirdim. Hepsi duygusal birer ponçik gibi bizi izliyorlardı. Hepsine göz kırptığımda gülümsediler. Kafamı Bulut abimin boynuna sakladığım an odanın kapısı açıldı. Ve gözlerim kendiliğinden bir an da kapıyı buldu. Görmeyi dilemediğim o adam ile yeniden karşı karşıya geldiğimde ise artık tek değildim. Arkasından kapıyı kapatıp odaya giren adam, Eyüp Altıntaş'tan başkası değildi. "Selam gençler. Duydum ki büyük buluşma varmış. Ama bilirsiniz on üç yıldır biz de adet var. Güngörlere mutluluğu haram kılmışızdır." Laflarından sonra eli beline gitti. Çıkardığı silahı görmemle gözlerim büyürken vereceğim tepkileri kestiremedim ve tam o an bulunduğumuz odanın içinde iki el silah ateşlendi. Kafamı gömdüğümde Bulut abimin boynunda nefes nefese kaldığımda anlamıştım. O kurşunlardan biri benim canımı yakmıştı. - Onuncu bölüm huzurlarınızda Sunar. Eh, be yazar bir bölümün sonunda da bizi mutlu et be! Dediğinizi duyar gibi oldum. EHEE :d - Aras Efe Sungur? Deniz Güngör? Eyüp Altıntaş? Dilrüba Güngör? Toprak Güngör? Bulut Güngör? Utku Güngör? - Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir? Sizi seven minnoş yazar ben. Gelecek bölümde görüşürüz aşkilotoşkoplarım. ❤️
|
0% |