Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Damla Ve Duru

@yarenbayan_

 

ÖLÜM Ve YAŞAM ARASINDA

GERÇEK AİLEM

Bize bir şans verdiniz için teşekkür ederim. <3

{}{}{}{}{}

“Bana baksana sen.” Omzuma çarparak arkasına bakmadan giden çocuğa bağırdım. Galeye bile alınmamam sinirlerimi alt üst ederken amansız bir çığlığı ortaya salıverdim. Bana güzellikle baktırmazsak rezil olarak baktırırdık. İşte böyle yola gelirsin.


Sesime karşılık bana bakan herkes gibi oda kulağında ki kulaklığı çıkarıp boş gözlerle bana baktı.


Hadi canım kulağında kulaklık mı varmış? Beni duymaması çok normal o halde ama ya kulaklıklarında müzik sesi yoksa? Beni bilerek galeye almamış olurdu. İşte böyle düşünürsem ona haddini bildirebilirdim.


“Bana seslendin?” diyen çocuğa tip bir bakış attım. Kör müsün demek isterdim ama benim bu tatlı görüntüm ile tezatlık oluştururdu.

“Omzuma çarptın ve çantamı çamura düşürdün? Düşürdüğünü bildiğin halde ise hiç umursamadan yoluna devam ettin. Bu nasıl bir davranış şekli?” Bunları ona anlatırken de bir yandan çamurun içinde can çekişen çantama uzanıyordum.

Ben çantamı tutup çamurun arasından kurtarırken çantamı uzanan diğer eli fark etmem zor olmuştu. Benim elimden almasıyla dikleşti.

“Kusura bakma. Fazla dalgınım. Açıkçası ses etmezsin sandım ve yoluma devam ettim. Salaklık etmişim. Sana yenisini almamı ister misin? İçi de hep su çekmiş olmalı.” Dediğinde bu denli sakin ve düşünceli davranacağını düşünmemiştim.

O yüzden bu düşüncelerime benzer bir şekilde bazı sözlerimi sözlü olarak dile getirdim. “Senin şu an da bana bağırman veya ne halin varsa gör demen gerekmez miydi? Ya da gelip düşürmen yetmemiş gibi çamurda son nefesini vermeye çalışan çantama bir tekme daha atman gerekmez miydi?”

Sanırım şu an da kahkaha atmamak için zor duruyordu çünkü dudaklarını birbirine sıkıca bastırmıştı ve dikkat çeken turuncu çillerinin etrafı kızarmaya başlamıştı. Yok artık bana içinden öyle böyle değil bas baya gülüyordu. Dediklerim çok mu komikti? Ben gayet mantıklı konuşmuştum. Bilhassa da çok ciddiydim.

“Çok özür dilerim yüzüne karşı gülmek istemezdim. Kabalık olarak gördüysen cidden özür dilerim ama çantana neden tekme atayım? Yada neden sana bağırmam gerekiyor?”

Bu erkek milleti soyundan gelmeyen bir erkek miydi? Eğer öyle ise lütfen üretimlerini hızlandırın. Her aileye bir tane lazım. Bizim ailede yok örneğin seve seve kabul edebilirdim.
Bizim ev ayıptır söylemesi biraz hayvanat bahçesini andırıyordu.

“Erkekler kızlara karşı hep hayvan gibidir.” Dediğimde bu sefer boşluğuna gelmiş olmalı ki kahkahasını ortaya salıvermişti.

Eh bir Müslüman olarak Müslümanı güldürmek sevaptır.

“Genelleme yapmasak mı? Ben o tür erkeklerden olduğumu düşünmüyorum.” Bu adam çok haklı konuşuyor. Laflarımla dövemiyorum. Rüzgar abim keşke burada olsaydı. Yaşanmışlıklarıyla birkaç söz etmeme en azından yardımcı olurdu.

“Genelleme yapmıyorum tamam o tür erkeklerden olmadığını kanıtladın şimdi bana çanta alıyor musun?” dediğimde kafasını hafif aşağı eğdi. O sırada çillerinin altında oluşan gamzelerini fark ettim. Hala gülüyordu. Herhalde evine gittiğinde de beni günlük dedikodu malzemesi olarak ailesine satacaktı.

Ah be kızım bir gün de kendini maskara yapma el aleme.


“Gülmeyi bırakırsan eğer şurada az ileride ki çantacıya gidebiliriz.” Gülüşünü sakladı ve ciddileşti. Eminim içinden gülmeye devam etmiyorsundur.

“Hanımlar önden.” Dediğinde suratımı büzdüm ve önden ön den yürümeye başladım. Yanıma ulaştığında sessizliği koruyan bendim. Onunla daha konuşacak bir şeyim yoktu. Aslında gayet paramda vardı ama şu an için ona aldırmak istemiştim. O da hemen gönüllü olmuştu.

“Kaçıncı sınıfsın?” diyerek ortaya laf attığında adımlarımı hızlandırdım. Ne kadar hızlı gidersek ağzımdan o kadar az laf alırdı. Çünkü ben bir defa kendim hakkında konuda ağzımı açarsam bütün sülalemi ortaya dökerdim. Sonra hiç hoş şeyler olmazdı.

“On bir.” Dediğimde kafasını varla yok arasında salladı.
Sohbetimiz bu meraklı soru ile bitti sandım ama onun susmak gibi bir derdi yoktu anlaşılan.

“On yedi yaşında olmalısın.” dediğinde ona alttan alt tan baktım. Eğer bir soru daha sorarsa bende ona boyunu soracaktım.

İlk ismini sorsana salak!

“Yok, On altı yaşındayım. Okula biraz erken başladım.” Dediğimde onaylarcasına bir mırıltı çıkardı.

“Neden sorma geresini mi duydun?” İlk sorum bu oldu. Kafamda planladığım bütün sorulara tekme atarak bunu seçtim.

“Merak ettim diyelim. Üstünde okul formasını görünce sormak istedim.” Diye açıklama yaptığında dudaklarımı birbirine yasladım ve susarak onu onayladığımı belli ettim.

“Sende okul forması yok ama bende merak ettim diyelim. Sen kaç yaşındasın?” Arkadaşlar benim çenem açılınca ben susmak nedir bilmiyorum. Dua edelimde ben fazlaya kaçmadan çantacıya varalım.

“Yirmi bir.” Dediğinde dudaklarım aralandı ama söz etmedim. Fazla küçük gösteriyordu. Yirmi bir demesini beklemezdim.

“Hiç yirmi bir gibi durmuyorsun daha çok on sekiz falan. Ne yalan diyeyim seni son sınıf falan sandım. Şu okula formasız gelenler.” Dudakları iki yana usulca kıvrıldı ama konuşmadı. Çantacının önüne gelmiştik.
İçeri girdiğimde çantacı bizi hemen girişte karşıladı.

“Küçük Hanım sizi yine burada görmek ne büyük şeref” diyen Turhan abiye cins gelen baktım.

“Sanırım bir kumpasa düştüm.” Diyen yirmi bir yaşında olup ama hiç göstermeyen çocuğu takmadım.

Çocuk dediğin adam abin yaşında.

Benim abilerim ondan daha büyük. En küçük abim bile yirmi beş yaşında. Abiymiş hah.


“Genç delikanlı sanırım çantanı düşürdü.” Diyerek gülen Turhan abiye büyümüş gözlerle baktım. Beni ele veriyordu. Şu ana kadar hiçbir şekilde ele vermemişti. Ne içmişti bu adam? Bu günümü bulmuştu.

“Hadi canım ben şaka yapıyordum ama sen harbi beni oyuna mı getirdin?” diyerek arkamdan hayrete düşmüş şekilde konuşan şahsiyeti galeye almadım.

“Turhan abi ne diyorsun sen Allah aşkına ya. Ne şakacı adamsın.” Diyerek güldüğümde arkamda duran çocuk gerçeği çakmasın diye numara yapıyordum. Turhan abi ise hiç numarayı takmadan kendi bildiğini okumaya devam etti.

“Delikanlı sen bu kıza bakma. Her gelen gariban genci çantamı sen düşürdün diye bana getirir. Aklı sıra bana para kazandırmaya çalışıyor. Yaşlandık artık el ayak tutmuyor. Bu güzel hanım kızım da bana bu şekilde yardımcı olmaya çalışıyor."

Turhan abiye gözlerim balon çeklini almış halde bakıyordum. Yaptığım bu oyunu anlamıştı. Anlamakla kalmamış iyilik meleği olduğumu arkamda ki çocuğa da söylemişti.

“Yok abi benim durumum anlattığın gibi değil. Ben yanlışlıkla koluna çarptım. Kendi düşürdüğüme eminim. Sen bize çantaları göster de küçük hanım seçsin.”

Turhan abi yüzünde ki hafif gülümseme ile, “Öyle olsun bakalım.” Diyerek çantaların olduğu bölüme geçti. Biz de arkasından devam ettik.

“Gerçeği öğrendiğin halde ne diye burada kalıyorsun ve bana çanta almakta ısrarcısın?”

“Oyununa dahil oluyorum. O çantayı benim düşürmediğime artık eminim.” Dediğinde yüzüne bakakaldım ama fazla bakmama izin vermedi ve önden yürümeye devam ederken arkasından bakmaya başladım.

Bu çocuk sanırım salak.

Turhan abinin gösterdiği birkaç çantanın arasından gözüme ilişen koyu yeşil sırt çantasını elime aldım. “Bu olsun madem.” Dediğimde ikisi de onayladı.

Kasaya geçtiğimizde Çocuk Bey çantanın parasını ödedi ve aldığı çantayı poşete koyan Turhan abi poşeti bana uzattı.

“Bir daha buraya çocuk getirmeni istemiyorum Damla kızım. İki defa karakollara düştün. Oluyor mu hiç?” dediğinde surat astım.

“Sadece yardım etmek istemiştim. Bir daha getirmeyeceğim söz.” Dediğimde gülümsedi ve elimin üstüne iki defa pat pat vurdu. Sevecen bir baba edasıyla.

“Kolay gelsin Turhan abi.” Diyerek elimi sallayarak çantacıdan çıktım. Çocukta arkamdan gelerek çantacıdan ayrıldı.

Temiz havayı soluduğumda diğer elimde tuttuğum içi çar çöp ile dolu olan çantamı hemen yanımda bulunan çöp konteynırına attım.

“İçinde kitapların yok mu ne diye çöpe postaladın?”

“İçi gereksiz ağır materyaller ile dolu. Planı en baştan kurmuştum ama anlaşılan yeni yollar keşfetmem lazım.” Diyerek sıkıntılı bir nefes verdiğimde elimde tuttuğum yeni çanta olan poşeti ona uzattım.

“Şimdi de bana mı hediye ediyorsun?” dediğinde gülümsedim. Kafamı olumsuzca salladım. Onun aldığı şeyi ona hediye edemezdim anca geri verirdim.

“Sana geri iade ediyorum. Küçük kız kardeşin falan varsa ona verirsin. Hangi rengi sever bilemem ama umarım yeşil hoşuna gider. Benim evde ayıptır söylemesi çanta koleksiyonum var. Oyunumda açığa çıktı. Bu çantayı gönül rahatlığı ile evime götüremem.”

“Elinde ki çanta artık senindir Damla. Onu ben sana aldım ve artık senin. Beni oyuna getirmiş olabilirsin ama bunu başkası için iyi bir niyetle yaptın. Kendini suçlu hissetme en azından benim için. Çanta sana hediyem olsun.”

Bu çocuk gökten inmiş bir İstanbul beyefendisi miydi?

“Teşekkür ederim en azından seni oyuna getirdiğimi öğrendiğinde beni aşağılamadığın için.” Yüzüm düştüğünde elimde ki çanta poşetini yumruğumun içinde sıkıyordum. Rezil olmuştum. Bu sefer ciddi ciddi rezil olmuştum.

“Benim de bir kız kardeşim var ve aynı senin gibi arkadan iş çevirmeye bayılıyor. O yüzden bunlara alışığım. Sen bugün yaşadığın şeyleri dert etme. Yarın yeni bir gün ve ben hayatında olmayacağım. O küçük yeşil çantaya da iyi bak.” Dediğinde nutkum tutuldu.

“Kız kardeşin senin gibi bir abiye sahip olduğu için çok şanslı.” Dediğimde yüzünde ki gülümseme çok anlamlıydı.

“Abin var mı?” diye bana soru yönelttiğinde yumruklarımı sıkmayı bıraktım. O sırada da yürümeye başlamıştık.

Yüzümde manidar bir gülümseme oluştuğuna emindim. Canımı bile vereceğim abilerim vardı, evet.

“Evet, abilerim var.”

“Demek abilerin var? Bu abiler iyi olarak abi mi? Kötü olarak mı?” dediğinde sırıttım.

“Hepsi melek gibi ve hepsine hiç düşünmeden canımı veririm.” Dediğimde onaylar mırıltılar çıkardı.

“O halde sende çok şanslısın.” Dediğinde bende onu onayladım. Ailem olmasaydı. Abilerimin biri ile bir gün benden ayrı bir yerde olsaydı delirirdim sanırım.

“Hem de nasıl.” Dediğimde tebessüm etti.

“Yol ayrımına geldik. Burada ayrılıyor muyuz yoksa aynı yoldan devam mı?”

“Ben sağdan devam edeceğim.” Dediğimde dudakları büzüldü ve kafasını hareket ettirerek Sol tarafa uzanan diğer yol ayrımını gösterdi. Birlikte geçirdiğimiz kısa zamanda burada son bulmuştu.

“O halde Allah’a emanet ol.” Dediğimde gözleri bana döndü. Elini uzattı. Uzanıp elini sıktım.

"Sende Allah’a emanet ol.” Dediğinde tebessüm ederek kafamı olumluca salladım. Ellerimiz ayrıldı.

Arkasını döndü. Manidar kulaklıklarını geri kulağına taktı ve yoluna devam etti. Kısa bir süre arkasından baktıktan sonra elimde tuttuğum poşeti sallaya sallaya eve doğru yürümeye başladım.

Eminim babam eve vardığımda neden Özel aracı kullanmadım diye bana dört satırlık bir yazı sunacaktır.

Evin yolunu yarıladığım an yanımda aniden duran son model araba ile kalbim ağzımdan çıkacaktı.

Tam ağzımı açmış sövecekken arabanın siyah camları açıldı ve Kuzey abim ile göz göze geldik. Ya abi yine mi araba değiştirdin? Allah’ını sevdiğim bu kaçıncı araba? Rüzgar abim ile babam içinden geçecekti.

“Küçük fırtına yine yollara düşmüş.” Diyen abim ile gözlerimi devirdim. Arabanın ön yolcu koltuğunun bulunduğu tarafa geçtim ve usulca kapısını açıp kendimi parlak koltuğun üstüne bıraktım.

“Yakalandım be abi.” Dediğimde ne hakkında konuştuğumu bildiği için gür bir kahkaha attı.

“Kızım hiç mi beni örnek almıyorsun sen anlamadım ki. Bu kaçıncı yakalanış?” dediğinde yüzümü buruşturdum. Arabayı geri çalıştırdı ve akıp giden yolu izlemeye başladım.

“Ya abi bu sefer çanta aldırdığım kişi değil Turhan abi oyunumu yakaladı. Yakalamakla kalmadı çanta aldırdığım çocuğa da bütün yaptığım oyunu anlattı.”

“Yani? Buna çocuk nasıl bir tepki verdi? Seni üzecek bir hareketti bulunmadı değil mi? Yoksa onun dalağını.” Demişti ki uzanıp avucumun içi ile ağzını kapattım. Küfür edilmesinden hoşlanmazdım. Özellikle demin sarf edeceği kelimeden hiç haz etmezdim.

​​ “Aslında tam da dediğin gibi bana ağzına geleni söylemesini istedim ama tam tersi yanıt aldım. Üstelik aldığı çantayı da bana hediye etti. Güzel bir şekilde de vedalaştık. Hatta Turhan abiye karşı oyunumuzu devam ettirdi. Çantamı cidden kendisinin düşürdüğünü söyledi.” Dediğimde abim kafasını anladığına dair salladı.

Kendi mahallemize girdiğimizde derin bir nefes alıp verdim. Bizim bulunduğumuz mahalle aile mahallesiydi. Nasıl aile apartmanları varsa bizde de aile mahallesi vardı. Evlerin hepsi müstakil içten merdivenliydi. Bizim mahallede apartman bulunmazdı.

“Abi sana sormaya korkuyorum ama bu araba nereden çıktı?” dediğimde kafasını benden tarafa çevirdi ve göz kırptı.

“Yine mi aile kasasından yürüttün inanamıyorum sana! Eğer babam bu sefer sark ederse seni kurşuna dizer.” Dediğimde omzunu silkti.

Kuzey abim Yirmi dokuz yaşında olan ama hala işe gitmenin saçmalık olduğunu düşünen ve evin kasasında ki paralarla hayatını yaşamaya çalışan bir insandı. Ve ne şaşırılması gereken bir durumsa bende Kuzey abimi örnek alıyordum. Rol modelim kesinlikle kendisiydi.

“Kurşuna dizileceksem dizilirim yavrum. Önemli olan o kurşunlardan birinin arabalarıma isabet etmemesi.” Dediğinde bu beni güldürdü. Abimin kendine ait bir garajı vardı. Evimizin kendi araba garajı abime yetmeyince ayrıyeten evin yanına bir ev büyüklüğünde bir garaj yapılmıştı.

“Gül sen gül. Elinde yeni bir çanta gören Özsoy ailesi bakalım bu sefer seni nasıl karşılayacak.” Dediğinde bu sefer eğlenen taraf o olmuştu.

“Cevap kolay. Hasta olan biricik ikimize aldığımı söyleyeceğim.”
“Hadi canım sen şu hayatta bir defa bile Duru’ya hediye almamışsındır.” Dediğinde omuz silktim.

“Her şeyin bir ilki vardır abi bey."

“Öyle olsun bakalım Minik Hanım.” Dediğinde elimde ki çanta poşetine daha sıkı sarıldım. Aslında içimden hiç Duru’ya hediye etmek geçmemişti ama bir defalığına hayırlı kardeş olmak iyi hissettirebilirdi.

Yanlış anlaşılmasın ama ikizim olan Duru’yu çok severdim sadece benden önce doğduğunu söyleyerek beni krize sokardı. Benden önce doğmak benden sadece yirmi iki saniye önce doğmaktı. Yirmi iki saniye ile kim ne kazanmış ne kaybetmiş. İkimizde aynı odayı kullanıp aynı okula gidiyorduk. Aynı kişilere anne aynı kişilere baba diyorduk. Hatta aynı havayı soluyorduk. Kesinlikle tam bir saçmalıktı.

Kafamın içinde kurduğum her şey abimin küfür edişiyle son bulmuştu. Tam ona dönüp kızacağım an bizim evimizin önünde duran polis araçları ile soluğum kesildi.

“Abi orada ne oluyor?” dediğimde içimde şimdiye kadar hiç var olmayan bir duygu çığ gibi büyümeye başladı.

“Bilmiyorum. Gidince öğreneceğiz.” Dediğinde arabayı polis araçlarından birinin arkasına park etti.

“Anne!” diyerek kapıya koştuğumda polisleri atlatarak annemin kollarının arasına girdim. “Yavrum. Güzel kızım benim.” Diyerek beni sıkıca sardığında titrediğini fark ettim.

“Duru Özsoy ve Damla Özsoy çocukları hakkında DNA soruşturması açıldı. Hastane çocuklardan birinin karıştırdığını söyledi.” Polis bey konuştuğunda iliklerime kadar buz kestim.

“Damla korkuyorum.” Diyen Duru ile gözlerim sızladı. Ne kadar çok ağlamıştı. Gözleri kan çanağına dönmüştü.

“Eğer dedikleri doğru ise ya sen ya da ben bu ailenin öz kızı değiliz.” Dediğinde bir gerçek daha suratıma tokat gibi çarptı. Çocuklardan biri denmişti.

“Polis bey bu nasıl olabilir. Ben iki kızımı da doğumdan sonra hemen kucağıma aldım. Bu durumu kabul etmiyoruz. Saçmalıktan başka bir durum değil.” Babam konuştuğunda Duru’yu kolundan yavaşça çekip göğsüne yasladı. Duru korkudan ağlamaya devam etti.

“Lütfen zorluk çıkarmayın. Bu durumun gerçekliliğini hastanede DNA sonucu ile gerçekliğe kavuşturabilirsiniz. Karışıklığın yaşandığı diğer aile şu an da hastanede sizi bekliyor.” Diyen Polis memuru ile dönüp Rüzgar abime baktım.

Babamın hemen yanında sinirden yüz kasları kasılmış ir halde bir Duru’ya bir bana Bakıyordu. Birimizden vazgeçmek zorunda kalacakları gerçeği ile sınanıyorlardı.

“Gerçek şu an da bulundukları yer memur bey. Yine de hastaneye gidelim. Yanlış anlaşılma olduğunu diğer aile de görsün.” Rüzgar abimin sözü ile eve giremeden tekrar arabalara yöneldik.

Duru ve ben babamın arasına arka koltuğa geçip oturduk. Annem ön koltukta ağlarken babam sinirini bastırmaya çalışıyordu. Araba çalıştığında yutkundum ve korkuyla atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Başarılı olamadım.

Elimde tuttuğum poşet dikkatimi çektiğinde ağlamak istedim. Kardeşime ilk ve son hediyem mi olacaktı? Bu muydu bunun acı işareti.

Elimde ki poşeti Duru’ya uzattım. “Bunu sana vermek istiyorum Duru. Umarım çok beğenirsin.” Dediğimde duru göz yaşları durmaksızın akarken elimden poşeti aldı ve açtı. İçinde ki çantayı dışarı çıkardığında ağlaması şiddetlendi. Uzanıp bana sıkıca sarıldı. Bende kollarımı ona doladım.

“Bu bana ilk hediyen Damla. Ve belki de bugün ayrılacağız.” Diyerek ailemiz duymasın diye kulağıma fısıldadı. İkimizin de canı yandı.

Benden ayrıldığında buruk bir ifade ile ona baktım. Kafasını aşağıya eğmiş çantayı severek ağlamaya devam ediyordu.
Sesimi çıkarmak istemedim ve hastaneye varana kadar konuşmadım. Arabalardan indiğimizde arkadan iki araba daha geldi ve lastiklerden ağır bir ses gelerek hemen yanımızda durdular bu arabaları tanıyordum.

Poyraz ve Koray abim gelmişti.
İkisi aynı anda arabalarından indiğinde endişeli halleri yüzlerinden okunuyordu. İkisi de Duru ve bana doğru koştuğunda Duru gibi bende anında muslukları açmıştım.

Poyraz abim Duru’yu kolları arasına alırken Koray abim düşünmeden bana doğru geldi ve beni güçlü kollarının arasına hapsetti. Kollarımı sıkıca beline doladım.

“Abi çok korkuyorum. Ya bensem. Ya sizin kardeşiniz değilsem. Ya Duru’ysa. Abi Duru bizsiz yapamaz. O ne kadar benimle yaşıt bile olsa bizsiz yaşayamaz ki.” Diyerek ağlamaya devam ettiğimde iç sesim çok uzaklardan konuştu.

Onlar olmadan bizde yaşayamayız Damla. Bizim hayat suyumuz onlar.

Sızlanarak yutkundum. Polis memuru boğazını temizlediğinde abimden ayrılmak zorunda kaldım ama beni kendinden daha fazla uzaklaştırmadı. Kolunun altına aldı.

Poyraz abim Duru ile birlikte yanımıza yanaştığında Kolay abim ağlamaktan harap olmuş Duru’yu sıkıca sardı saçlarının üstünden öptü.

Poyraz abim de beni aynı şekilde kollarının arasına aldı ve saçlarımın üstünden öptü.

“Duru’ya da söyledim sana da söylüyorum. Ne olursa olsun siz benim kız kardeşlerimsiniz. Sizi kimse ile paylaşmam anlaştık mı?” dediğinde gülümseyecek halim bile yoktu.

Hastaneye giriş yaptığımızda etrafa alık alık bakmaya başladım en sonunda ise tahlil odasının önüne geldik. Burada bizi karşılayan bir adam ve kadın vardı. Karı koca oldukları belliydi ve yanlarında gençten bir çocuk vardı. Bakışları yerden bize doğru kalktı. Gözleri Duru ile benim aramda oyalandı. En sonunda ise bende durdu.

“Siz şöyle geçin hemşire hanım birazdan sizi çağıracaktır.” Diyen polis memuru duvar kenarına geçip beklemeye başladı.

“Çocuklarımı bizden ayırmak için şikayet eden siz misiniz?” diyen annemin ağlamaktan çatlayan sesi ortama yayıldı.

“Biz hastaneyi şikayet ettik. Ve elbette kızımız için geldik. Yıllardır öldü olarak gösterilen kızımın yaşıyor olma ihtimali var.” Diyen Kadın ile bacaklarım titredi. Öldü olarak bildiği kızı derken? Yani ikizlerden biri ölmüş müydü? Ölü olan o kız onların ailesinde miydi yoksa bizim ailede miydi?

Hangi kadının bebeği o doğum ünitesinde ölmüştü?

“Ölü bebek mi?” Diyen annemi babam kolları arasında tutuyordu. En sonunda babam annemi boş oturma yerlerinden birine oturttu.

“Bebeğimin doğumda öldüğünü söylediler. Şimdi geliyorum ve bana diyorlar ki kızınız yaşıyor.” Kadın o kadar net konuşuyordu ki nefesim kesiliyordu.

   

“Yani sizin değil de benim mi bebeğim aslında doğumda öldü?” diyen annemin sesi kalbime yıldırım gibi indi. Anne kabullenme. Senin kızların yaşıyor. Biz buradayız.

Bu sözleri sarf etmeme gerek kalmadan içeriden hemşire geldi ve Duru ve beni çağırdı. En son da diğer aileden olan adamı çağırdı.

Hepimizden birer tüp kan alındığında hemşire hanım hemen tahlil için gönderdi. Sonuçların en kısa beş saat içinde çıkacağını söyleyip gitmişti.

DNA sonuçları normalde bu kadar kısa sürede çıkmazdı ama özel istek üzerine zaman kısıtlanmıştı.

“Tekrardan ailemizin yanına döndüğümde hepsi bizi bekliyordu. Adam karısı ve oğlunun yanına döndüğünde bizde annemizin yanına diz çöktük. Duru bir bacağına bende bir bacağına kafalarımızı yasladık.

Annemin titrek elleri ikimizin de saçlarında dolaştı. Annemin ellerinin titrediğine şu yaşıma kadar şahit olmamıştım. Şu an da emindim ki keşke hiç şahit olmasaydım.

5 SAAT SONRA

“Güzellerim korkmanıza gerek yok. Abinize güvenmiyor musunuz siz? Siz benim kopyamsınız. O göt lalesi doktor kıçından uydurmuş.” Diyen Kolay abim ile hafif bir tebessüm ettim. İnşaALLAH dediğin gibidir abi. O kadar çok istiyorum ki.

“Sonuçlar çıkmıştır. Gidelim de şu saçmalığa bir son verelim.” Diyen Poyraz abim yerinden ayaklandı. Elinden gelse ortalığı ateşe verecekti. Onda bu potansiyel vardı.

“Bence de gidelim. Yoksa burada düşünmekten delireceğim.” Diyen Kuzey abim oldu.

“Kızları korkutup durmayın. Sıçacağım bir taraflarınıza.” Diye yükselen Rüzgar abim ile usul usul yanına sokuldum. Beni belimden tutup kendine yanaştırdı.

Diğer kolunu da Duru’ya uzattı. Duru’da itiraz etmeden Rüzgar abimin diğer kolunun altına girdi.
Kimseden daha fazla ses soluk çıkmazken hastane yoluna doğru yürümeye başladık.

Hastanenin önüne geldiğimizde topluca bir derin nefes aldık. Bugün buradan hayırlı bir haber alarak çıkmayı nasip etsin Allah.

Sonuçların verileceği alana geçtiğimizde diğer ailenin arttığını gördüm. Adam ve kadın duruyordu. Yanlarında duran çocukta buradaydı ama bir adam ve benim yaşlarımda hatta bana baya benzeyen bir kız vardı.

ğsüm acıyla sıkıştı.

Bu kız Duru’ya hiç benzemiyordu.

Duru ve ben de birbirimize hiç benzemezdik. Tek yumurta ikizi bile olsak.

Ama karşımda ki bu kız bana çok benziyordu.

Gözlerimiz birbirine denk düştüğünde dolu gözleri ile karşı karşıya geldim. Benim gibi Mavi gözleri vardı. Uzun siyah saçları vardı. Benim gibi elinin üstünde onunda doğum lekesi vardı.

Adımladım geriye doğru tökezledi. Tahlil sonucunu almama veya okumama gerek yoktu. Doktorun edeceği konuşma bile umurumda değildi. Karşımda gördüğüm bu kız benim kopyamdı. Acı ama gerçekti. Benim ikizimdi.

Bacaklarım bir lastiği anımsatırcasına beni taşımayı bıraktığında Poyraz abim korku dolu bir sesle adımı zikretti. Ama ben kısa bir süre sonra sadece uğuldama duymaya başladım. En sonunda ise sadece dipsiz bir karanlık.

-----

Bölüm Sonu Canavarı

Bölüm sonu genel düşünceleriniz nelerdir?

Gelecek bölümde görüşürüz<3

Tiktok /instagram : yarenbayan_

 

​​​

​​​​

 

Loading...
0%