14. Bölüm

12. BÖLÜM: DOĞUM GÜNÜ

Yaren
yarenfetin16

Sabah gözümü açtığımda güneşin gözüme gelmesiyle gözümü kıstım ve gözümün güneşe alışmasını bekledim. Kısa bir süre sonra gözlerim güneşe alışınca yataktan kalktım ve kapıyı açıp odadan çıktım. Mutfaktan seslerin geldiğini duyunca mutfağa doğru yürümeye başladım. Mutfağa geldiğimde Selin abla ve Emir'in sohbet ettiğini görünce hemen konuşmaya başladım.

"Günaydın"

Selin abla ve Emir beni görünce şaşırsa da hemen sonra Selin abla konuşmaya başladı.

"Günaydın Berfucum. Uykun gelmedi mi?"

"Yok Selin abla. Gelmedi."

Selin abla bana gülümsediği sırada Emir'de konuşmaya başladı.

"Günaydın kar tanesi."

"Günaydın Emir. Ne yapıyorsunuz?"

"Annemle sohbet ediyorduk. Sende gelsene sohbet edelim."

Selin ablanın konuşmasıyla ona döndüm.

"Çocuklar siz sohbet edin. Bende Emre'yi uyandırayım. Kahvaltı yapalım."

"Tamam anne."

Selin abla beni sandalyeye oturttuktan sonra mutfaktan çıktı. Emir hemen konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Dün gece dakikalarca kar tanelerini izledim kar tanesi. Kar tanelerini izlemek çok güzeldi ama ben seni izlemek isterdim. Çünkü sen hayatımda gördüğüm en güzel kar tanesisin."

"Gökyüzünde milyonlarca kar tanesi var Emir. Ama sen onların en kanlısını seviyorsun."

"Sen kanlı bir kar tanesi değilsin. Sen bembeyaz tertemiz bir kar tanesisin."

"Değilim Emir. Ben üzerine annesinin kanı bulaşmış bir kar tanesiyim. Bence Melisa haklıydı. Ben şanssızlık getiriyorum. Annem belki de bu yüzden öldü."

"Annen senin yüzünden ölmedi kar tanesi. Annenin suçlusu başka kişiler ve babam onları bulacak söz veriyorum. Ayrıca sen kanlı bir kar tanesi değilsin. Öyle olsan bile bembeyaz olmana ve ruhunu güzelleştirmene yardım edeceğim. Söz veriyorum."

Daha fazla konuşmadım. Çünkü bana göre Emir ağzından çıkan her cümle doğruydu. Bana yardım edeceğini söylediyse ederdi. Ruhumu güzelleştireceğini söylediyse güzelleştirirdi. Emir benim bu hayatta tek güvendiğim kişiydi ve hep öyle kalacaktı. Çünkü onun ruhu çok güzeldi. Her zaman herkese yardım eden bir ruhu vardı. Bu ruha güvenmemek elde değildi.

Selin abla ve Emre amcanın mutfağa girmesiyle onlara döndük. Emre amca yerine otururken bize döndü ve konuşmaya başladı.

"Günaydın çocuklar"

"Günaydın baba"

"Günaydın Emre amca"

Emre amca masaya oturduktan sonra Selin abla kahvaltımızı önümüze koydu ve yerine oturdu. Hemen sonra hepimiz kahvaltımızı yapmaya başladık.

Kısa bir süre sonra Emir konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Baba bugün dışarı çıkacaksın değil mi?"

"Bilmem. Çıkmam herhalde oğlum."

Selin abla ve Emir birbirine baktıktan sonra Selin abla konuşmaya başladı.

"Emrecim bugün dışarıda işin vardı ya hani."

Emre amca şaşırarak konuşmaya başladı.

"Yok Selincim. Dışarıda işim yok karıştırıyorsun."

Selin abla Emre amcanın koluna dokundu ve konuşmaya başladı.

"Yok karıştırmıyorum Emrecim."

Emre amca kısa bir süre şaşkın baktıktan hemen sonra konuşmaya başladı.

"Evet doğru işim vardı. Ben geç kalmadan çıkayım."

Emre amca masadan kalkarken Emir konuşmaya başladı.

"Ben sana bir şey söyleyecektim baba."

"Tamam oğlum. "

Emre amca ve Emir masadan kalktı ve kapının oraya doğru yürümeye başladı. Selin abla ve ben de beraber kahvaltımızı yapmaya devam ettik. Kısa bir süre sonra kapı kapandı ve Emir de mutfağa girdi. Hep beraber kahvaltımızı yaptıktan sonra Emir konuşmaya başladı.

"Hadi kar tanesi yukarı çıkalım."

"Tamam Emir"

Beraber masadan kalkarken Selin abla konuşmaya başladı.

"Oğlum sen yukarı çık. Ben Berfu'yla bir şey konuşacağım. Sonra Berfu senin yanına gelir. Olur mu?"

"Tamam anne."

Emir mutfaktan çıkarken bende Selin ablaya döndüm. Kısa bir süre sonra Selin abla konuşmaya başladı.

"Berfucum geçen sana söylemiştim. Doğum gününe girmeden yani 6 yaşına girmeden yetimhaneye gitmen gerekiyor. Biz ne kadar konuşsak da kabul etmiyor. O yüzen bu gece saat 12 olmadan Emre amcan seni yetimhaneye götürecek. Bundan sonra orada kalacaksın. Ama biz seni buraya getirmek için elimizden geleni yapacağız. Söz veriyorum."

Beklediğim gün gelmişti. Bu akşam gidecektim. Bir yandan Emir'den, Selin abladan ve Emre amcadan ayrılacağım için üzülüyordum bir yandan kafamdaki soruların cevabını bulacağım diye mutlu oluyordum.

Bazen bazı kişilere zor gelen şeyler bazı kişilere kolay gelebiliyordu. Bakış açısıyla alakalı olduğunu düşünüyordum bunun. Bir tabir vardır. Bardağın boş tarafından bakmak veya dolu tarafından bakmak. Bence hayat böyle bir yerdi. Bardağın boş tarafından bakarsanız hayat size kötü gelirdi. Dolu tarafından bakarsanız hayat güzel gelirdi.

Yetimhaneye gitmemin bazen dolu tarafından baksam da bazen boş tarafından bakıyordum. Ama bir yandan Selin abla ve Emre amcanın beni yanlarına alacakları geliyor mutlu oluyordum. Beni yanlarına alabilme ihtimalleri beni mutlu ediyordu. Yalnız kalmayacağımı bilmek beni mutlu ediyordu.

Beni yine anladığını hissediyorum kar tanesi. Peki sana sormak istiyorum. Sen hayata hangi açıdan bakıyorsun? Belki sürekli isyan ediyorsun belki de böyle bir hayat sana mutlu geliyor. İnsan kötü bir anında her zaman bardağın boş tarafından bakıyordu. Belki sende şu an o anındasın. Ama sakın umutsuz olma. Her zaman umutlu ol. Bir yerde duymuştum. Günün en karanlık saati güneş doğmadan önceymiş. O yüzden umutsuz olma ne kadar karanlıkta olursan ol güneşin doğması çok yakın.

Kısa bir süre bekledikten sonra konuşmaya başladım.

"Yetimhane çok kötü bir yer mi Selin abla?"

"Hayır bir tanem kötü bir yer değil. Orada senin gibi arkadaşların olacak. Beraber sohbet edeceksiniz. Bu yıl seni okula da yazdıracaklar. Okula gideceksin. Orada arkadaşların olacak."

"Benimle arkadaş olmak isterler mi?"

"Tabii ki isterler. Neden istemesinler? Çok güzel arkadaşlıkların olur, çok eğlenirsin onlarla."

"Benim annem öldü ya şanssız bulaştırırım."

"Hayır kızım. Öyle bir şey yok. Niye şanssız bulaştırasın? Bu sözler sadece kötü insanların söylediği yalanlar. Kimseye şanssızlık bulaştırmazsın."

Kısa bir süre düşündükten sonra aklımda ki soruyu Selin ablaya sormaya karar verdim.

"Selin abla sana bir şey sormak istiyorum ama karasızım."

"İstediğini sorabilirsin kızım."

"Geçen Emir'le bize Emre amcayla nasıl tanıştığını anlatırken 'babam beni bebekken bıraktı.' demiştin. Baban seni bebekken bırakınca ne hissettin Selin abla?"

"Evet kızım. Benim babam, annem ve beni bebekken bıraktı. Ben babamın bizi bıraktığını çok sonra fark ettim. Senin yaşlarındayken bende anneme sürekli babamı soruyordum ' Babam ne zaman gelecek? Nereye gitti?' diye soruyordum. Annem her zaman gelecek falan diyordu ama babam hiçbir zaman gelmedi. Annem babamın gelmeyeceğini hiçbir zaman bana söylemedi. Ben kendim anladım. Birgün kendi kendime düşünmeye başladım. 'Babam beni hiç merak etmedi mi?' diye düşünmeye başladım. Sonra anladım ki bizi seven insanlar bizi merak eder. Babam beni niye merak etmiyor diye. Sonra anladım ki babam beni sevmiyor ve merak etmiyor. Başta bunu kabullenmek istemedim. Bir süre sonra gerçeklerle yüzleşmem gerektiğini ve onları kabullenmem gerektiğini anladım. Daha sonra zorda olsa babamın beni bıraktığını kabullendim."

"Sonra bir daha babanı görmedin mi Selin abla?"

"Gördüm kızım. Ben büyüyünce babam benimle konuşmak istedi. Ama ben buluşmadım. Daha sonra polis olunca babamla bir soruşturmada denk geldik. Kötü bir işe bulaşmış onu tutuklamak zorunda kaldım. Şu an hapishanede. Bir daha görüşmedik zaten."

"Babam da benimle yıllar sonra görüşmek ister mi Selin abla?"

"Bilmem kızım. Görüşmek ister mi bilmiyorum ama görüşmek isterse polise haber vermen gerekiyor. Çünkü senin babanda kötü biri Berfucum."

Hayatta bazı şeylere inanmak istemeyiz. Gerçek olmadığını düşünürüz. Bir yanımız bu şeye inanmak istese de diğer yanımız buna karşı koyar. Çünkü gerçekler zor gelir.

Söylesenize hanginiz gerçekleri kabullenmek istediniz? Gerçekler bazen ne kadar gözümüzün önünde olsa da onları görmek istemeyiz.

Yıllarca bende öyleydim ama artık gerçekleri kabullenme zamanım gelmişti. Çünkü gerçekleri kabullenmemem kendimi yaralamak dışında bir şey yapmıyordu. Artık babamın kötü bir olduğuna inanıyordum. Çünkü hayat gerçekleri kabullenmemiz gereken bir yerdi.

Hayat aslında her şeyi kabullenince bizim güçlü olmamızı sağlıyordu. Hayattan o kadar ağır şeyler geliyordu ki onları kabullenmek ne kadar zor olsa da kabullenmeden güçlü olamıyorduk.

Sende belki zor bir anındasın kar tanesi. Ama o acının geçmesini tek yolu o acıyı kabullenmekten geçiyor. Kabullenmek ne kadar zor olsa da kar taneleri kadar güçlü olup bu zorluktan geçeceğine eminim. Sende kendine inan ve umudunu asla kaybetme.

Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra konuşmaya başladım.

"Bir gün babam bana ulaşırsa onu polis amcalara götüreceğim Selin abla."

"Çok güzel olur Berfucum. Sende kabullenmek istemeyebilirsin benim gibi ama baban kötü biri Berfucum. Biz onu bulmak için elimizden geleni yapıyoruz ama bulmamız gerçekten çok zor. Ama eminim ki baban sana ulaşacaktır. Böyle bir durumda polislere haber ver. Olur mu?"

"Olur Selin abla."

"Hadi bakalım Emir'i daha fazla bekletme. Sen Emir'in yanına çık. Ben yemek hazır olunca sizi çağırırım."

"Tamam Selin abla"

Masadan kalktım ve Emir'in odasına doğru yürümeye başladım.

Bu akşam Emir'le ayrılacağımız gündü. Bunu bende Emir de biliyorduk. Sadece kelimelere dökemiyorduk.

Şu hayatta kelimeler çok farklı yerlerde kullanılıyordu. Ama sadece tek bir an kelimeler hayatımızda olmuyordu. Acı da... Acıyı anlatırken tek bir kelime bile söyleyemiyorduk. Vedalarda da öyle. Vedalar da bir acıdır zaten.

Söylesenize hanginiz veda ederken bir şey söylüyorsunuz. Kelimeler ağzımıza gelse de bir düğüm olup boğazımızda kalıyordu. Acıyı ve vedaları susarak bitiriyorduk. Oysa söylemek istediğimiz çok şey oluyordu. Ama sadece bir 'Hoşça kal' dışında bir şey diyemiyorduk.

Benim de Emir'le vedam yaklaşıyordu. Ama ben Emir'den ayrılırken bir 'Hoşça kal' demeyecektim. Onun hakkında söylemek istediğim her şeyi söyleyecektim. Belki ertesi günü tekrar karşılaşacaktık yada belki de bir başka gün ama ben Emir'e her şeyi söyleyecektim. Onun ruhunun güzelliğini, kalbinin temizliğini ve bana yaptığı her şey için teşekkür edecektim. Birgün karşılaşmasak bile her zaman ruhunun güzel kalacağından bahsedecektim. Veda etsem belki söyleyecek cümle bulamazdım ama Emir hakkında konuşursam işte o zaman cümleler yetmezdi.

Odanın kapısına gelince Emir'e baktım. Odada oturmuş benim ona aldığım arabaya bakıyordu. Onun bu tatlı haline gülümsedim ve odaya girdim. Odaya girdiğimde Emir beni görünce konuşmaya başladı.

"Geldin mi kar tanesi? Seni çok bekledim. Beklerken sıkıldığım içinde bana aldığın arabaya baktım."

Yatağın üstüne oturdum ve arabaya bakarak konuşmaya başladım.

"Gökyüzü kadar mavi bir araba... Arabaya bakınca gökyüzüne bakıyormuş gibi hissediyorum."

"Senin arabanda kar tanesi kadar güzel bir araba... Bende senin arabana bakınca sana bakıyormuş gibi hissediyorum kar tanesi."

Emir'e gülümsedim. Kısa bir süre bekledikten sonra konuşmaya başladım.

"Emir, Selin abla demişti ya 'Bana beni anlattı' diye sende bana beni anlatsana. Kendimi duymaya ihtiyacım var."

"Tamam kar tanesi. O zaman başlıyorum."

Emir cümlesini bitirince kafamı Emir'in yatağının başlığına yasladım ve onu dinlemeye başladım.

Kısa bir süre sonra Emir konuşmaya başladı.

"Seni ilk gördüğümde çok şaşırmıştım kar tanesi. Sonra seninle konuşmaya başlayınca seninle konuşmak bana çok iyi gelmişti. Hala da öyle geliyor. Sonra bana adını söyledin. 'Berfu' dedin. Adının anlamının 'kar tanesi' olduğunu söyledin. İlk defa adının anlamı güzel olan birini gördüm. Biliyor musun? Adının anlamı sana çok uyuyordu. Bir kar tanesi kadar eşsiz, bir kar tanesi kadar benzersizdin. Sen çok güzeldin kar tanesi. Hayatımda gördüğüm en güzel kişiydin. Dış güzellikten bahsetmiyorum. Ruhundan da bahsediyorum. Senin ruhun çok güzel kar tanesi. Hani sabah bana dedin ya 'Ben kanlı bir kar tanesiyim' diye. Değilsin kar tanesi. Sen bembeyaz tertemiz bir kar tanesisin. Seni kirletmeye çalışıyorlar ama sen etrafındaki herkese rağmen bembeyaz kalıyorsun."

Emir'in cümleleri o kadar güzeldi ki. Resmen bana beni anlatıyordu. Keşke otursam ve saatlerce Emir'in cümlelerini dinlesem. Ama öyle bir vaktim yoktu. Çünkü artık vedamız yaklaşıyordu. Artık ayrılmamız gerekiyordu. Ama her şeye rağmen kar tanesi ve şimşeğin bir araya geleceğini biliyordum. Çünkü bizim kaderimizde kavuşmak vardı.

Emir'in bana söylediği son cümleyi düşünmeye başladım. "Seni kirletmeye çalışıyorlar ama sen etrafındaki herkese rağmen bembeyaz kalıyorsun."

Bu cümlede sana tanıdık geldi değil mi kar tanesi? Bu cümleyle Emir sadece beni anlatmadı seni de anlattı. Etrafındaki insanlar bakışlarıyla sözleriyle seni kirletmeye çalışıyorlar ama sen her zaman bembeyaz kalıyorsun kar tanesi. Çünkü sen çok güçlüsün. Kim ne derse desin çok güçlüsün. Senin güçlü olduğuna inanmayanlar olabilir. Sana "Güçsüzsün" diyenler olabilir. Ama sen çok güçlüsün. Ben sana her zaman inanıyorum. Her zaman bembeyaz kalacağına eminim kar tanesi. Sende kendine inan.

Uyku beni yavaş yavaş içine çekmeye başlayınca gözlerim kapanmaya başlamıştı.

Upuzun bir koridor vardı. Dar ama bir o kadar da geniş bir koridor... Yavaş yavaş yürüyorum. Arkamdan bağırış sesleri geliyor. Arkama dönüyorum. Arkamdan gelen bağırış seslerine bakıyorum ama hiçbir şey göremiyorum. Yürümeye devam ediyorum. Koridor sonunda bir kapı görüyorum. Kapıya doğru gidiyorum. Kapının önüne gelince duruyorum ve derin bir nefes alıyorum. Hemen sonra yavaşça kapıyı açıyorum. Kocaman bir oda görüyorum. Yatak, mutfak, koltuk ve daha bir sürü şey vardı odada. Sonra koltukta birinin oturduğunu görüyorum. Ona doğru yürümeye başlıyorum. Yanına gelince bana döndüğü sırada arkadan gelen sesle o tarafa dönüyorum.

Sıçrayarak uyandığım sırada Emir hemen bana döndü ve konuşmaya başladı.

"İyi misin kar tanesi?"

Kafamı 'Evet' anlamında salladığımda derin derin nefes alıyordum. Emir konuşmaya devam etti.

"Babam geldi. Aşağıdaki kapı kapandı ona mı korktun?"

"Bilmiyorum ki sese uyandım yada kabus gördüm."

"Korkma kar tanesi. Ben buradayım. Sen uyurken hep yanındaydım."

"Sen neden uyumadın Emir? Uykun mu yoktu?"

"Seni korudum kar tanesi. O yüzden uyumadım."

"Bana burada bir şey olmaz ki Emir."

"Ben bu hayatta olduğum sürece sana hiçbir şey olamaz kar tanesi. İzin vermem."

Emir'e gülümsediğim sırada kapının açılmasıyla kapının olduğu yöne döndük. Gelen Emre amcaydı. Kapıyı açıp gülümseyerek bize döndü ve konuşmaya başladı.

"Ne yapıyorsunuz bakalım çocuklar?"

Emir hemen konuşmaya başladı.

"Sohbet ediyoruz babacım."

Emre amca bana döndü ve konuşmaya başladı.

"Berfucum sen uyuyormuşsun. Yeni mi uyandın?"

"Evet Emre amca. Şimdi uyandım."

Emre amca hemen sonra ikimize bakarak konuşmaya devam etti.

"O zaman hadi bakalım. Elinizi yıkayın ve mutfağa koşun. Yemek hazırmış."

"Tamam baba"

"Tamam Emre amca"

Emir'le aynı anda cevap verdikten hemen sonra Emre amca odadan çıktı. Emir'le hemen yataktan kalktık ve banyoya gidip elimizi yıkadıktan sonra mutfağa gittik. Mutfağa gelince Selin abla yemekleri tabaklara koyuyordu. Bizi görünce hemen konuşmaya başladı.

"Geldiniz mi çocuklar? Gelin oturun."

Emir sandalyeye otururken Selin abla da beni sandalyeye oturtturdu. Kısa bir süre sonra Emre amca da gelince Selin abla yemeklerimi verdi ve hep beraber yemeye başladık.

Kısa bir süre sonra Emir konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Baba bugün işini hallettin mi?"

"Hallettim oğlum."

"Ne zaman yapacağız?"

"Yemekten sonra yaparız."

Emre amca ve Emir'in ne hakkında konuştuğunu anlamasam da yemeğimi yemeye devam ettim. Kısa bir süre sonra yemeğim bitince Emir konuşmaya başladı.

"Hadi kar tanesi. Yukarı çıkalım."

"Tamam Emir"

İkimizde Selin ablaya "Eline sağlık" dedikten sonra mutfaktan çıktık ve odaya doğru yürümeye başladık. Odaya gelince yatağın üstüne oturduk. Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra Emir konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Bu akşam gidiyormuşsun kar tanesi."

"Evet Emir. Bu akşam gitmem gerekiyor."

"Keşke hep burada kalsaydın kar tanesi. Ama üzülme her gün geleceğim yanına. Seni asla yalnız bırakmayacağım. Aynı okula gideceğiz. Hiç ayrılmayacağız."

"Ayrılsak da birbirimizi bulalım olur mu Emir?"

"Dünya'nın neresinde olursan ol seni bulacağım kar tanesi."

"Bende seni bulacağım Emir."

"Seni her özlediğimde mor kurdelemize, bana aldığın arabaya ve resimlerimize bakacağım."

"Bende Emir. Her zaman resimlerimize bakacağım."

"Her kar yağdığında seninle sokaklarda gezelim. Söz mü kar tanesi?"

"Söz Emir. Ben sana zaten karlı bir günde hikayemi anlatacağıma dair söz vermiştim."

"Evet kar tanesi. Hikayeni öğrenmek için sabırsızlanıyorum."

"O kadar güzel bir hikayem yok ki Emir."

"Olsun kar tanesi. Güzel olmasa bile ben seninle ilgili her şeyi merak ediyorum."

"Sen de bana hikayeni anlatır mısın Emir?"

"Benim herkes gibi bir hikayem var kar tanesi. Anlatacak çok bir şeyim yok ki."

"Olsun Emir. Anlatacak çok bir şeyin olmasa bile ben seninle ilgili her şeyi merak ediyorum."

Emir'le birlikte güldükten sonra ikimizde sustuk. Kafamı cama çevirdim. Hava kararmıştı. Yetimhaneye gitmeme saatler kalmıştı.

Başımı gökyüzünden yağan kar tanelerine çevirdim ve içimden konuşmaya başladım.

"Kar taneleri çok güçlüdür. O yüzden sakın korkma Berfu."

İçimden ne kadar korkma desem de korkuyordum. Çünkü hayatta başımıza gelecekler hakkında hep korkardık. Sende gelecekte başına geleceklerden korkuyorsun değil mi kar tanesi? Ama geleceğimiz kötü olsa bile onu biz güzelleştirebiliriz. O yüzden hep umutlu ol kar tanesi.

Emir'in konuşmasıyla ona döndüm.

"Seni kar tanelerini izlerken görmek çok güzel kar tanesi. Yağan kar tanelerine o kadar umutlu bakıyorsun ki bu görüntü çok güzel. Seni kar tanelerini izlerken görünce keşke hep kış olsa diye düşünüyorum."

"Herkes şu hayatta bir şeyleri yaparken mutlu ve umutlu oluyor. Ben de kar tanelerini izlerken mutlu ve umutlu oluyorum."

"Sanırım bende neyi yaparken mutlu ve umutlu olduğumu buldum kar tanesi."

"Neyi yaparken?"

"Seni kar tanelerini izlerken görünce mutlu ve umutlu oluyorum. O yüzden hep kar tanelerini izle. Olur mu kar tanesi?"

"Olur Emir. Senin mutlu olman için her zaman kar tanelerini izleyeceğim."

Emir bana gülümsediği sırada Selin ablanın odaya girmesiyle ikimizde ona döndük. Selin abla odaya girince hemen konuşmaya başladı.

"Emircim sen aşağı in oğlum. Bizde Berfu'yla hemen geliyoruz."

Selin abla cümlesini bitirince hemen konuşmaya başladım.

"Şimdi mi gidiyorum Selin abla?"

"Hayır kızım. Sadece aşağı ineceğiz."

Emir odadan çıkıp kapıyı kapatınca Selin abla yanıma geldi ve konuşmaya başladı.

"Hadi Berfucum bu elbiseyi giyelim."

Selin ablanın elinde beyaz simli uzun bir elbise vardı. Beyaz elbiseyi bana giydirirken ben hala neden böyle bir elbise giydiğimi anlamaya çalışıyordum.

"Neden giyiyorum Selin abla?"

"Birazdan anlayacaksın bitanem."

Selin abla elbiseyi bana giydirdikten sonra konuşmaya başladı.

"Hadi Berfucum aşağı inelim."

Selin ablanın ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Neden böyle bir elbise giymiştim? Bir şey mi olmuştu?

Kafamda bir sürü soru dönerken Selin abla elimi tuttu ve beraber aşağı inmeye başladık. Merdivenlerden inince salona girdiğimizde bir şey patlayıp içinden küçük kağıtlar dökülmeye başladı.

"İyi ki doğdun Berfu. İyi ki doğdun Berfu. İyi ki doğdun iyi ki doğdun iyi ki doğdun Berfu."

Hemen etrafa baktım. Masanın üstüne bir pasta etrafta bir sürü süs vardı. Emir, Emre amca ve Selin abla bana doğum günü şarkısını söylerken ben doğum günümün olduğunu daha yeni hatırlamıştım.

Selin abla beni elimden tutup masanın yanına getirince Emir konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Hadi kar tanesi mumlarını üfle"

Ben tam mumları üfleyecekken Emir konuşunca ona döndüm.

"Dilek tut kar tanesi."

Aklıma gelen ilk dileği tuttum. İçimden sadece şu dileği geçirdim. "Emir'le ayrılmayalım. Ayrılsak bile tekrar karşılaşalım."

Tek dileğim buydu. Bir insan güveni birinde tattı mı o kişiyi hiç bırakmak istemiyordu. Çünkü güven bir insana besleyebileceğimiz en güzel duyguydu ve insan hiçbir zaman bu duyguyu bulduğu kişiyi kaybetmek istemiyordu.

"Ne dilek tuttun kar tanesi?"

Selin abla konuşunca ona döndüm.

"Dilek söylenemez oğlum yoksa gerçek olmaz."

"Merak etmiştim ama."

Emir'e döndüm ve konuşmaya başladım.

"İleride söyleyeceğim. Söz."

"O zaman yarın söyle kar tanesi."

"Tamam Emir yarın söyleyeceğim."

Belki de tutamayacağın sözler veriyorduk. Belki Emir'i yarın göremeyecektim ama yine de yarın için umutlu olmak istiyordum. Emir yarın göreceğimi düşünmek istiyordum. Çünkü umudum olsun istiyordum. Her zaman dediğim gibi umutlarımız olmasa biz de olmazdık.

Emir konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Hadi hediyelerimizi verelim."

Emir koşarak koltuğun oraya gitti ve koltuğun üstündeki poşeti alıp yanıma geldi. Hemen sonra Selin abla ve Emre amcaya döndü ve konuşmaya başladı.

"En son ben vereceğim. İlk siz verin anne."

"Tamam oğlum. İlk biz verelim o zaman."

Selin abla ve Emre amca koltuğun üstündeki diğer hediyeleri alıp yanıma geldiler. Selin abla yanıma eğildi ve elindeki poşeti bana uzatarak konuşmaya başladı.

"Çok güzel yaşların olsun kızım. İyi ki doğdun. Umarım hediyemi beğenirsin."

"Teşekkür ederim Selin abla."

Hediyeyi açmaya başladım. Poşetin içinden hediye paketini çıkardım ve hediye paketini açtım. İçinden kocaman bir pembe oyuncak ayıcık çıkmıştı. Ayıcığa kucağıma alıp baktıktan sonra Selin ablaya sarıldım ve konuşmaya başladım.

"Çok güzel teşekkür ederim Selin abla."

"Rica ederim bitanem."

Selin abla da bana sarıldı. Hemen sonra Emre amca yanıma geldi hediyesini bana uzattı ve konuşmaya başladı.

"İyi ki doğdun Berfucum. Çok güzel yaşların olsun."

"Teşekkür ederim Emre amca"

Hediyeyi aldım ve açmaya başladım. Hediyeyi açınca içimden ilk önce kalın bir mont hemen sonra da resim defteri ve boyalar çıktı. Emre amca konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Evde boyalarına ve resim defterin yırtıldığı için üzülmüştün. Umarım beğenirsin kızım."

"Teşekkür ederim Emre amca. Resim yapmayı çok seviyorum. Mont içinde resim eşyaları içinde teşekkür ederim."

Emre amcaya sarıldığım sırada Emre amca da bana sarıldı ve konuşmaya başladı.

"Rica ederim kızım."

Emre amca benden ayrılınca Emir konuşmaya başladı.

"O zaman şimdi sıra bende"

Emir yanıma geldi ve hediyesini bana uzattı.

"İyi ki doğdun kar tanesi. İyi ki tanıştık ve Emir'in kar tanesi oldun."

Emir'in hediyesi alırken konuşmaya başladım.

"Teşekkür ederim Emir."

Poşetti açtım ve içindeki kutuyu çıkardım. Kutuyu açtığımda içinden bir kar küresi çıktı. Kar küresine bakarken aklıma gelen anımla gözlerim doldu.

"Beğenmedin mi kar tanesi?"

"Hayır Emir çok beğendim. Sadece annemle olan bir anım geldi aklıma."

"Nasıl bir anı kar tanesi?"

"Annem bu yılki doğum günümde bana kar küresi alacaktı. Yani bugünkü doğum günümde."

"Annen sana kar küresi alamamış olabilir kar tanesi ama onun yerine ben aldım. Bunu annenle benim hediyem olarak hatırla olur mu?"

Hemen Emir'e sarıldım ve konuşmaya başladım.

"Teşekkür ederim Emir."

Hemen sonra Emir de bana sarıldı. Kısa bir süre sonra ayrılınca Emre amcaya, Selin ablaya ve Emir'e bakarak konuşmaya başladım.

"Bugünü asla unutmayacağım. Hepinize çok teşekkür ederim."

Selin abla konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Rica ederiz kızım. Çok güzel yaşların olsun."

Emir hemen konuşmaya başladı.

"Benle birlikte çok güzel yaşları olsun ama"

Hepimiz Emir'e güldüğümüz sırada ben hemen kar küresini incelemeye başladım.

Bir sokak lambasının altında el ele tutuşmuş bir çift vardı. Etraflarında ise kar taneleri...

Kar küresinin alttındaki düğmesine bastığımda bir müzik çalmaya başladı ve etrafında kar taneleri yağmaya başladı.

Kar küresini izlerken Emir'in söylediği cümle geldi aklıma "Bir gün büyüdüğümüzde bir kış günü kar yağarken bana sokaklarda kendi hikayeni anlatır mısın?" demişti. Bu kar küresi bana bu cümleyi anımsattı. Sanki kar küresinin içindeki figürler Emir ve Berfu'ydu. Sanki gelecekte Emir'e kendi hikayemi anlatıyordum. Bu kar küresi belki de bizim geleceğimizi anlatıyordu. Etrafımızdaki her şey bizi geçmişe çekerken bu kar küresi bize gelecekten umut veriyordu.

 

 

 

 

Herkese selam kar tanelerim. Dışarıda olduğum için bölüm birazcık geç geldi. Çok özür diliyorum.

Bu bölüm benim çok sevdiğim bölümlerden biriydi. Berfu'nun doğum günüydü. Ben Ölüler Arasında:Mafya'nın ilk bölümünü Wattpad'te 15 Ocakta yayınlamıştım ve bölümün altına bu tarihin önemini ilerde anlayacağınızı yazmıştım. Bu tarih yani 15 Ocak Berfu'nun doğum günün olduğu tarihi ilerki bölümlerde de göreceğiz. Bu tarih kitap için çok önemli bir tarih ve kitabın geri kalanını oluşturacak.

Onun dışında birkaç birşey söylemek istiyorum. O kadar zor haftalardan geçiyorum ki keşke size anlatabilsem. Kafam çok dağınık ve toparlayamıyorum. Geçen bölümde tarihi 27 Aralık zannedip yeni yılınızı kutlamışım. Bir sonraki bölüm 4 ocak da falan yazmışım. Gerçekten hangi kafayla yazdım bilmiyorum. Bu sabah kalktığımda farkettim ve gerçekten çok utandım. Öncelikle çok özür diliyorum ve en kısa zaman da kafamı toparlayacağıma dair söz veriyorum. Dediğim gibi keşke size anlatabilsem ama şuanlık sadece bu dönemi kendi içimde atlatmayı diliyorum.

Lafı daha fazla uzatmayacağım bir sonraki bölüm 27 Aralık saat 20.00'da burada olacak. O zamana kadar umutla kalın. Görüşmek üzere.

Bölüm : 20.12.2024 22:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...