Bazı vedalar sessiz olsun isteriz. Sadece içimizde veda etmek isteriz ama bazı insanlar içinde veda ederken bazı insanlar edemez. 5 yaşında bir çocuğun annesine içinde veda etmesini beklemek saçma olurdu zaten.
Anneme veda etmek onu bir daha göremeyeceğimi bilmek beni yaralıyordu ama buna inanmak istemiyordum.
Bazen bazı şeylere inanmak istemeyiz. Bu inanmak istemediğimiz olaylar genelde bizi üzen şeyler olur. Bende inanmak istemiyordum. Annemi bir daha göremeyeceğime inanmak istemiyordum. Sanki bir anda çıkıp "Kızım ben buradayım." diyecekti. Sarılacaktı bana.
Yıllarca babamın gelmesini beklerken şimdi annemin gelmesini bekliyordum. Bazen bazı kişilerin hiç gelmeyeceğini bile bile beklersin. Çünkü beklemek dışında yapacak başka bir şeyin yoktur. Tek bir umudun kalmıştır. O da beklemek.
Emre amca beni arabaya oturttuğunda üşüdüğümü hissediyordum. Havanın soğukluğundan mı yoksa içimdeki evin yalnızlık ve soğukluğundan mı bilmiyordum. Hıçkırıklarım geçmiyor ve sakinleşemiyordum.
Emre amca ön koltuğa oturduğunda hemen bana döndü.
"Kızım iyi misin? Hastaneye gidelim mi?"
"Yok...İyiyim...Emre amca"
"Tamam kızım. Eğer bir yerin acıyorsa söyle, hastaneye gidelim hemen. Üşüyorsan arkanda battaniye var. Battaniyeyi üstüne örtebilirsin. Isıtıcıyı da açtım birazdan ısınır araba. Hemen eve gidelim dinlen."
Kafamı "Tamam" anlamında salladım ve kafamı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. Sonra kez camdan dışarıya baktım hemen sonra araba hareket etti ve yavaş yavaş uzaklaşmaya başladık.
Annemden uzaklaştıkça kalbim daha çok acıyordu. Onun yanında kalmak istiyordum. Ama bunu yapamazdım. Biliyordum.
Dışarıda kar şiddetini arttırmış her yer bembeyaz olmuştu. Karın boyu gün geçtikçe daha çok artıyordu.
Adımın anlamı kar tanesiydi. Herkes kar taneleriyle mutlu olabiliyorken ben içimdeki kar tanelerinden hiç mutlu değildim. İçimdeki kar fırtınası gün geçtikçe çığ gibi büyüyordu ve yalnızlık yavaş yavaş bütün bedenimi içine çekiyordu. Oysa ne çok isterdim içimdeki kar tanelerinin erimesini ve yok olmasını ama gün geçtikçe büyümek dışında farklı bir şey olmuyordu. İçimdeki kar fırtınası büyüdükçe dışarıda ki kar fırtınası da büyüyordu. Gökyüzü belki de benim içimi yansıtıyordu.
Uzun bir yolculuktan sonra araba durunca dışarıya baktım. Küçük bir dükkanın önünde durmuştuk. Emre amca arabayı dükkanın önüne çekince bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Kızım Emir akşam seninle çizgi film izlemek istedi. O yüzden birkaç abur cubur alacağım. Sende gelmek ister misin?"
"Olur Emre amca"
Emre amca hemen arabadan indi ve kapıyı açıp beni arabadan indirdi. Hemen sonra markete girdik ve içeriden bir şeyler almaya başladık.
Cips, mısır, çikolata, bisküvi, kek, jelibon ve daha bir sürü şey aldıktan sonra kasaya ödemeye gittik. Emre amca ödedikten sonra arabaya bindik ve eve doğru gitmeye başladık.
Kısa bir yolculuktan sonra araba durunca eve geldiğimizi anladım. Emre amca arabadan inmeden bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Kızım iyi misin?"
"İyiyim Emre amca"
"Eğer bir şeyin varsa kendini kötü hissediyorsan bana anlatabilirsin."
"Yok Emre amca. Daha iyiyim."
Bazen iyi olmasanız bile iyiyim demek zorundasınızdır. Karşınızdakinin sizi anlamayacağından değil de sadece onun gözünde güçsüz duruma düşmekten korktuğunuz için söylemeyiz. Güçsüz olmak kötü bir şey değildir ama bir insan güçsüzlüğünü sadece kendi bilsin ister. Çünkü herkes bilince daha çok güçsüz hisseder.
Emre amca arabadan inip benim kapımı açtı ve arabadan inmeme yardım etti. Hemen sonra arabadan valizi ve poşetleri alıp bana elini uzattı. Emre amcanın elini tuttum ve eve doğru yürümeye başladık. Kapının önüne gelince Emre amca kapıyı çalınca içeriden koşma sesi geldi. Kısa bir süre sonra kapı Emir ve Selin abla tarafından açılınca Emir koşarak bana sarıldı.
"Seni çok özledim kar tanesi."
"Bende seni çok özledim Emir"
Emir bana sarılınca o an bütün dertlerimi unuttum. Hani bir kelime vardır. “Ruh ikizi” işte bu kelime Emir ve benim aramdaki bağı anlatıyordu.
Emir benim ruh ikizimdi. Ona sarılınca tamamlanıyordum.
Hepimizin hayatta ruh ikizi var. Çoğu insanlar buna inanmaz. Ama dünyanın bir yerlerinde hepimizin ruh ikizi var. Bizimle aynı şeyleri yaşayan aynı şeyleri hisseden bir ya da birçok kişi var.
Hepimiz kendimizi şuan yalnız hissediyoruz. Hatta içimizden şunu diyoruz. “Hayat niye sadece bana böyle?” diyoruz. Ama değil. Hayat herkese aynı. Kimileri zor şeyler yaşıyor, kimileri daha zor şeyler ama herkes taşıyabileceği kadar şeyler yaşıyor.
Uzakta veya yakınınızda olan ruh ikiziniz de aynı şeyleri düşünüyor. Birgün ruh ikizinizi bulduğunuzda onu anlayacaksınız. Eminim.
Onunla mutlu olup onunla güleceksiniz, onunla üzülüp onunla ağlayacaksınız.
Bu kişi belki şuan hayatınızda arkadaşınız, aileniz, sevgiliniz, ablanız, abiniz… Her kimse onun sizi her zaman anlayacağını bilin. Çünkü ruh ikizi demek aynı şeyleri hissetmektir. O da sizinle aynı şeyleri yaşadı ve aynı şeyleri hissediyor bunu bilin.
Kısa bir süre sarıldıktan sonra Selin abla konuşmaya başladı.
"Hadi çocuklar içeri geçin üşüyeceksiniz."
Emir benden ayrıldı ve elimi tutup içeriye getirdi. Emre amca ve Selin abla peşimizden gelirken bizde salona doğru gidiyorduk. Salona gelince Selin abla benim yanıma geldi ve konuşmaya başladı.
"Berfucum üşüdün mü?"
"Yok Selin abla"
"Hadi bakalım senin üstünü değiştirelim olur mu?"
"Olur Selin abla"
Emir hemen konuşmaya başladı.
"Anne kar tanesine kurabiyeleri gösterecektim"
"Oğlum Berfu üstünü değiştirsin ilk önce"
"Üstünü değiştirince yiyeceğiz ama değil mi?"
"Hayır Emircim, ilk önce yemek yiyeceksiniz ondan sonra"
"Anne ama..."
"İtiraz istemiyorum oğlum."
Emre amca Emir'e döndü ve konuşmaya başladı.
"Hadi oğlum Berfu üstünü değiştirirken bizde yemekleri hazırlayalım."
Emre amca ve Emir mutfağa giderken bizde valizimi ve poşetleri alıp yukarı çıktık. Selin abla yeni aldığımız mor eşofman takımını giydirdikten sonra bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Berfucum iyi misin?"
"İyiyim Selin abla"
"Emin misin kızım? Eğer bir şey olduysa bana anlatabilirsin."
Biraz düşündükten sonra konuşmaya başladım.
"Annemi çok özledim Selin abla."
"Biliyorum kızım. Keşke sana anneni getirebilsem ama elimden bir şey gelmiyor. Ama şuna eminim annen senin mutlu olmanı isterdi. Üzülmeni istemezdi."
"Ben üzülürsem annem de mi üzülür Selin abla?"
"Tabii ki üzülür. Annen senin her zaman mutlu olmanı ister."
"O zaman ben mutlu olayım. Annem üzülmesin."
"Sen hep mutlu ol kızım. Sen ne kadar çok mutlu olursan annende o kadar çok mutlu olur."
Kısa bir süre bekledikten sonra konuşmaya başladım.
"Bana şimdi ne olacak Selin abla kimse bir şey söylemiyor"
Selin abla biraz bekledikten sonra konuşmaya başladı.
"Berfucum bunun cevabını sana yarın söyleyeceğim. Olur mu?"
"Olur Selin abla. Ama neden yarın?"
"Bunun cevabı yarın belli olacak çünkü kızım."
"Kim verecek cevabı?"
"Gittiğin polis amcalar söyleyecekler."
"Tamam Selin abla"
Selin abla başıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Hadi bakalım. Aşağı inelim."
Hemen sonra Selin ablanın elini tuttum ve aşağı indik. Mutfağa girdiğimizde Emir ve Emre amca yemekleri tabaklara koyuyorlardı. Selin abla beni sandalyeye oturttuktan kısa bir süre sonra herkes oturdu ve yemek yemeye başladık.
Yemeğimi yemeye başladıktan kısa bir süre sonra Selin abla konuşmaya başladı.
"Burcu'yu aradım birkaç saate gelirlermiş"
Emre amca Selin abla cümlesini bitirince konuşmaya başladı.
"Arif işten çıkınca gelecekler büyük ihtimal"
Emir Emre amcaya döndü ve konuşmaya başladı.
"Kim geliyor baba?"
"Arif amcanlar gelecek oğlum."
"Gelmesinler baba."
"Oğlum hani anlaşmıştık, bir daha böyle yapmayacaktın. Misafire her zaman iyi davranılır."
"Ama ben Melisa'yı sevmiyorum. Peşime takılıyor. Okulda da aynı davranıyor. Sevmiyorum."
"Oğlum Melisa'yı sevmeyebilirsin ama bizim eve geldiğinde saygılı davranmalıyız."
"Tamam baba"
Yemeğime devam ettiğim sırada Emir konuşmaya başladı.
"Baba dediğim şeyleri aldın mı?"
"Aldım oğlum yukarıda poşette."
"Teşekkür ederim baba"
"Rica ederim oğlum"
Emir bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Kar tanesi yemeğin bitince yukarı çıkalım mı?"
"Olur Emir. Hemen yiyiyorum"
Beraber yemeğimizi yemeye devam ettik. Yemeklerimiz bitince Emir bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Bitti mi kar tanesi yemeğin?"
"Bitti Emir."
"Hadi o zaman yukarı çıkalım."
Cümlem bitince Emre amca Emir'e döndü ve konuşmaya başladı.
"Oğlum mor poşeti sen Berfu'ya vereceksin, mavi poşeti de Berfu sana verecek."
"Tamam babacım"
Emir kalkarken Selin ablaya döndü ve konuşmaya başladı.
"Eline sağlık annecim"
"Afiyet olsun oğlum"
Emir sandalyeden indi bana elini uzattı. Bende Selin ablaya döndüm ve konuşmaya başladım.
"Eline sağlık Selin abla"
"Afiyet olsun Berfucum"
Emir'in elini tuttum ve sandalyeden indim. Hemen sonra ikimizde üst kata çıktık. Odaya gelince poşetlerin oraya gittik ve oyuncakçıdan aldığımız poşetleri alıp yatağın üstüne oturduk. Yatağın üstüne oturduktan sonra ben mavi poşeti Emir de mor poşeti eline aldı ve kısa bir süre sonra Emir konuşmaya başladı.
"Kar tanesi bilmiyorum bir gün ayrılır mıyız, bir gün beni unutur musun ama ben sana bu hediyeyi almak istedim."
Emir bana hediyesini uzatırken hediyeyi aldım ve Emir'e döndüm.
"Bunu da ben sana aldım Emir. Umarım beğenirsin. Bu hediye olsa da olmasa da ben seni ömrüm boyunca unutmam Emir."
Konuşmam bitince bende Emir'e hediyemi uzattım. Emir hediyeyi alırken konuşmaya başladı.
"Senin aldığın her şeyi beğenirim ben kar tanesi"
Emir cümlesini bitirince ikimizde poşetlerimizi açmaya başladık. Hediye paketini poşetten çıkardım ve paketi açmaya başladım. Paketi açınca içinden bembeyaz bir oyuncak araba çıktı. Hemen yanında bir tane Mickey Mouse desenli bir yara bandı çıktı. Emir'e baktığımda o da hediyesini poşetten çıkarmış inceliyordu. Emir mavi arabayı görünce gülümsedi ve poşetteki yara bandını çıkardı. Emir'in yara bandına baktığımda onun yara bandının da Spiderman desenli olduğunu gördüm. Hemen sonra bana döndü ve yara bandını göstererek konuşmaya başladı.
"Bu yara bandını sen mi aldın kar tanesi?"
"Hayır ama çalışan abla 'Mağazamız yeni açıldığı için bir hediyemiz var.' Demişti bahsettiği hediye yara bandı galiba "
Kısa bir sessizlik oldu. İkimizde konuşmadan arabalarımızı inceliyorduk. Uzun bir süre arabalara baktıktan sonra Emir konuşmaya başladı.
"Neden araba aldık birbirinize biliyor musun kar tanesi?"
"Neden?"
"Sen diğer kız çocukları gibi değilsin kar tanesi. Sen bebeklerle oynamak istemiyorsun. Sen bu dünyadan kaçmak istiyorsun ve ben seni bu dünyadan kaçırmak istiyorum. Ben seni acılarından, mutsuzluklarından kaçırmak istiyorum. Şimdi küçük olduğum için arabam yok ama büyüyünce babam gibi olunca arabamla seni acılarından ve mutsuzluklarından kaçıracağım."
Kısa bir süre bekledikten sonra Emir konuşmaya devam etti.
"Bu yara bantları da senin yaralarını sarmak için. Her düştüğünde, her üzüldüğünde yaralarını bu küçük yara bantlarıyla sarmak için."
Kısa bir süre bekledikten sonra konuşmaya başladım.
"Sence bu minicik yara bantları benim yaralarımı kapatmaya yeter mi Emir?"
"Yaralarını kapatmak için yara bandına ihtiyacın yok kar tanesi. Ben senin yara bandın olurum."
Emir'e gülümsediğim sırada o da bana gülümsedi. Sonra ikimizde sustuk. Uzun bir süre ikimizde konuşmadık. Birbirimizin sessizliğini dinledik. Oysa sessizlik en büyük gürültüydü. İkimizde içimizden konuşuyorduk. Biliyordum.
Elimde ki beyaz arabaya bakıyordum. Emir'in beyaz seçmesinin sebebi kar tanelerinin beyaz olmasaydı. Ama ben gerçekten kar tanesi miydim? Kanlı bir kar tanesi gerçekten kar tanesi olabilir miydi? Bence onu diğer kar tanelerinden ayırırdı. Çünkü artık o beyaz bir tanesi değildir. Kanlı bir kar tanesidir.
Etrafı kan ve yalnızlıkla dolmuş bir tanesiydim ben. Ama şunu biliyordum. Artık soyadımdaki ateşle tanışmıştım ve artık kan hayatımdaydı.
Selin ablanın gelmesiyle ikimizde o tarafa döndük.
“Çocuklar kar taneli kurabiyelerinizi getirdim. Yanına da süt getirdim ama isterseniz meyve suyu da getirebilirim."
"Ben süt içerim annecim. Kar tanesi sende süt içer misin yoksa meyve suyu mu içersin?"
"Bende süt içerim."
"O zaman afiyet olsun çocuklar. Bende aşağıdayım. Birazdan Melisalar gelecek. Emircim Melisa geldiğinde geçen yaptığın gibi ağlatma kızı. Tamam mı? Üçünüz oyun oynayın."
"Tamam anne"
Selin abla başımızı okşadıktan sonra odadan çıktı. Bizde Emir ile birlikte kar taneli kurabiyelerimizi yemeye başladık.
“Kurabiye çok güzel olmuş Emir. Elinize sağlık.”
“Afiyet olsun kar tanesi.”
Bir süre kurabiye yedikten sonra Emir konuşmaya başladı.
“Kar tanesinin kar taneli kurabiye yediğini görüyorum. Aşırı güzel bir an. Çizgi filmlerde ki gibi.”
Emir’e gülümsedim ve konuşmaya başladım.
“Bir gün seninle kendi çizgi filmimizi yazalım Emir.”
“Olur kar tanesi. Filmin adı ne olsun”
Emir düşünmeye başlayınca bende onunla birlikte düşünmeye başladım. Biraz düşündükten sonra Emir konuşmaya başlayınca ona döndüm.
“Buldum.”
“Buldun mu?”
“Evet buldum kar tanesi. Filmin adı Kar tanesi ve şimşek. Annemin anlattığı masalın adı. Ama konusu onunla aynı olmayacak çünkü biz asla ayrılmayacağız.”
Sonra sustum. Şu hayatta bana söylenen bütün sözlere inanmıştım ama bu söze inanmak çok zordu. Biz bir gün ayrılacaktık. Buna emindim. Çünkü biz yan yana gelmesi imkansız şimşek ve kar tanesiydik ama ayrılmaya da mahkumduk.
Kurabiyelerimizi yemeye devam ettiğimiz sırada kapı çaldı. Biz Emir'le kurabiyelerimizi yemeye devam ederken kısa bir süre sonra kapıdan bizim yaşlarımızda bir kız çocuğunun girmesiyle o tarafa döndüm. Kızın sarı uzun saçları ve mavi gözleri vardı. Pembe bir elbise ve pembe bir ayakkabı giyinmişti.
"Emir ben geldim."
Kız Emir'e doğru koştu ve Emir'in yanına oturdu.
"Hoşgeldin Melisa"
"Hoşbulduk Emir. Bugün okula gelmedin. Seni çok merak ettim."
"Kar tanesiyle birlikte oyun oynadık. O yüzden gelmedim."
"Kar tanesi mi? O kim?"
Emir beni gösterince kız benim olduğum tarafa döndü ve konuşmaya başladı.
"Babamın bahsettiği Berfu sen misin?"
"Evet Berfu benim adım. Sende Melisa olmalısın."
"Evet"
Hemen sonra tekrar Emir'e döndü ve okulda olanları anlatmaya başladı.
İşte tam o an görünmezmişim gibi hissettim. Melisa beni görmezden gelmişti. Belki de insanları tanımak saçma bir fikirdi. İnsanlar hep görmezden geliyordu. Keşke annemle o küçücük evde yaşamaya devam etseydim. Kimseyi tanımadan...
Ben dünyayı sadece bizim evimiz sanırken dünya çok büyükmüş meğer. Güçlünün güçsüzü ezdiği, güzel bir hayatı olan kişilerin kötü hayatı olan insanları görmezden geldiği bir dünyaydı. Keşke o küçücük dünyamda annemle birlikte tek başıma yaşayabilseydim.
Emir'e döndüğümde Melisa'yı dinlemek yerine bana bakıyordu. Sanki ne hissettiğimi anlamaya çalışıyordu. Neyden korktuğumu? Oysa bana bunları sorsa bu soruların cevabını verebileceğim tek kişi Emirdi. Benim kapalı kutumu açabilecek tek kişi Emirdi. Ama ne o açmak istiyordu ne de benim ona aç diyecek cesaretim vardı.
Hayat böyle bir yerdi. Cesaretsizlerin yok olduğu bir yer. Oysa biz cesaret edemeyerek yok olduğumuzun farkında değildik. Cesaretin bizi içine çekip yok ettiğinin farkında değildik.
"Kar tanesi iyi misin?"
Emir'in sesiyle ona döndüm ve gülümsedim.
"İyiyim Emir."
Hemen sonra Melisa konuşmaya başlayınca ona döndüm.
"Kar tanesi mi? Neden ona kar tanesi diyorsun Emir? Adı Berfu"
"Hayır kar tanesi. Adı Berfu olabilir ama ben ona her zaman kar tanesi diyeceğim."
"Peki"
Melisa önüne dönerken Emir bana döndü ve gülümsedi. Ben de ona gülümsediğim sırada Selin abla odaya elinde bir tabak ve bardakla girince hepimiz ona döndük.
"Çocuklar nasılsınız bakalım?"
Melisa hemen konuşmaya başladı.
"İyiyiz Selin teyze. Bende Emir'e ödevleri anlatıyordum."
"Çok kibarsın Melisacım."
Emir Melisa'ya döndü ve konuşmaya başladı.
"Gerek yok demiştim. Zaten annem Serap hocadan aldı ödevleri."
Selin abla Emir'e uyarırcasına baktıktan sonra Melisa'ya döndü ve konuşmaya başladı.
"Sana da kurabiye ve süt getirdim Melisacım."
"Teşekkür ederim Selin teyze"
"Afiyet olsun kızım."
Selin abla tabağı ve bardağı Melisa'nın önüne koydu. Hemen sonra Melisa'ya ve bana baktıktan sonra konuşmaya devam etti.
"Melisacım Berfu'yla tanıştın mı?"
"Evet. Ama tanışmak istemezdim. Annesi öldüğü için bana da şansızlık bulaştırır. Şansız bir kız o. Üzüldüğümden konuştum sadece."
İşte bu cümleler o an kalbini paramparça etti. Ama o an anladım. Bu cümleleri bana yıllarca söyleyeceklerdi. İnsanlar her zaman bu cümleleri bana döne döne söyleyeceklerdi. Çünkü bir kusurumuz ya da bir eksiğiniz varsa insanlar bunu kendilerine oyun olarak görür ve her seferinde acılarınızı yüzünüze vuracaklardı. Eksikliklerimiz ve kusurlarımız bizi her zaman bir adım geri itecekti. Oysa kusurlarımız bizi geri iterken bizi daha da güçlendirirdi. Bazı insanlar bunu geç anlardı ama insanların bize söylediği her kötü cümle aslında bizi güçlendiriyordu.
Melisa’nın söylediği bu cümleler ise beni hem güçlendirmiş hem de paramparça etmişti.
Kafamdaki düşünceler devam ederken Emir'in sesiyle ona döndüm.
"Melisa nasıl böyle konuşursun? Kar tanesine böyle demeye hakkın yok. Eğer bir daha kar tanesinin kalbini kıracak bir şey dersen seninle bir daha konuşmam."
Selin abla konuşmaya devam etti.
"Melisacım ayıp hiç öyle denir mi? Lütfen bir daha böyle şeyler söyleme..."
Daha fazlasını duymak istemedim. Selin abla yanıma oturup bana bir şeyler söylerken ben artık etrafımda olan hiç birşeyi duymuyordum. Duymak da istemiyordum. Dünya kötü bir yerdi. İnsanlar kötüydü. Böyle bir dünyada nasıl yaşanırdı? Ben evimde annemle mumlarımızı yakarak oturmayı özlemiştim. Çünkü o zamanlar dünyayı bilmiyordum ve keşke hiç öğrenmeseydim dünyayı. Çünkü dünya öyle bir yerdi ki onu çözmeye başladığın an sana bambaşka bir yüzünü gösteriyordu.
"Berfu iyi misin kızım?"
Selin ablanın sesiyle ona döndüm ve kısa bir sessizlikten sonra konuşmaya başladım.
"İyiyim Selin abla bir şeyim yok."
"Melisa da özür dilemek istiyormuş senden. Şaka yapmış sana "
Melisa'nın konuşmasıyla ona döndüm.
"Özür dilerim Berfu. Şaka yapıyordum."
"Sorun değil Melisa"
Oysa bunların bir şaka olmadığını biliyordum. Çünkü gerçekleri söylemek asla şaka değildir. Gerçekler acıtır ama şaka değildir.
Gerçekler herkese ağır gelir. Gerçeklerin bir şaka olduğunu inanan insanlar vardır. Ama gerçekler şaka değildir.
Melisa bana gerçekleri söyleyen tek kişiydi. Bu yüzden sevmediğim bir kişi olacaktı. Çünkü her insana gerçekleri duymak acı gelir ve gerçeği söyleyen kişi her zaman suçludur.
Hayata geldiğimizde herkesin söylediği tek bir şey vardı. ‘Her zaman gerçekleri söyle.’ Oysa gerçekleri söyleyerek insanlara düşman olmak dışında hiçbir şey olmuyordu. İnsanlar zaten gerçekleri görüyorlardı. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyorlardı. Bunu onlara söyleyerek bize düşman olmalarını sağlıyorduk.
Ne yalan söylemek gerekiyordu bu hayatta ne de doğru.
Selin abla Melisa’ya döndü ve konuşmaya başladı.
"Melisacım benle aşağı gelir misin?"
"Tamam Selin teyze"
Melisa ve Selin abla kapıdan çıktıktan sonra kısa bir sessizlik oldu. Hemen sonra Emir konuşmaya başladı.
"Melisa'yı aldırma kar tanesi. Sen şanssız değilsin. Eğer sen şanssızlık getirseydin bana da getirirdin ama sen benim bu dünyada başıma gelen en güzel şanssın."
Emir bana bu cümleyi kurup gülümserken bende ona gülümsedim. Kısa bir sessizlikten sonra Melisa'nın elinde bir poşetle odaya girmesiyle ikimizde ona döndük.
Yatağa oturunca bana bakmadan Emir'e döndü ve konuşmaya başladı.
"Sana gelirken hediye almıştım. Onu vermek istedim Emir."
"Gerek yoktu Melisa bana bugün kar tanesi hediye almıştı zaten"
"Öyle mi ne almıştı?"
Emir Melisa'yı duymazdan gelince bende ortamı düzeltmek amacıyla konuşmaya başladım.
"Araba aldım. Emir'de bana aldı."
Hemen sonra Melisa'ya arabaları gösterdim.
"Bu mavi arabayı ben Emir'e aldım, beyazı da Emir bana almış."
Melisa bana kısa bir bakış attıktan hemen sonra Emir'e döndü.
"Olsun onu o almış. Bunu da ben aldım. Hem benim aldığım daha güzel."
Emir hemen Melisa'ya döndü.
"Onun adı o değil. Kar tanesinin bir adı var. Ona böyle seslenemezsin. Hem ben hediyeleri sevmem."
Melisa elinde hediyeyle kalınca Melisa'ya döndüm. Sanki bir şey söylemek istiyordu da ben buradayım diye söyleyemiyordu.
Emir ve Melisa'yı konuşmaları için tek bırakmaya karar verdim. Ayağa kalkarken Emir'e döndüm ve konuşmaya başladım.
"Ben tuvalete gideceğim. Siz sohbet edin."
Ben kapıya doğru gittim ve tuvaletin olduğu yöne döndüğüm sırada aşağıdan gelen konuşmaları duydum.
"Selincim seni kırmak istemem ama annesi babası belli olmayan bir çocuk yüzünden kızıma kızmak istemiyorum."
"Burcucum bende seni kırmak istemem ama bir polis eşi olarak annesi vefat etmiş bir kıza Melisa'nın böyle davranması hoş değil. Melisa’nın annesi olarak onu uyarman gerekiyor."
"Yetimhaneye gidecek bir kız için bu kadar uğraşamam. Hem sana tavsiyem sende uğraşma. Çünkü onu böyle alıştırarak şımartıyorsun. Ona yetimhanede böyle davranmayacaklar."
Devamını dinlemedim. Çünkü artık sonumu biliyordum. Yetimhaneydi. Ama burası neresi bilmiyordum. Nasıl bir yer kimler var bilmiyordum. Yani bilinmezliğe doğru ilerliyordum.
Hayatta böyle bir yer değil miydi zaten? Bir bilinmezliğe doğru gitmek. Bu hayata gelmiştik ama neden geldik ve nereye gidiyoruz bilmiyorduk. Hayatım beni bilinmezliğe sürüklerken tek yapabildiğim şey beklemekti. Hayatın beni nereye sürükleyeceğini bekliyordum.
Aslında hayatımızın her anında bekliyorduk. Her şeyi, herkesi...
Mutluluğun gelmesini, aşık olduğumuz kişinin gelmesini, sıranın bize gelmesini, otobüsün veya trenin gelmesini...
Her şeyi bekliyorduk, herkesi bekliyorduk. Çok şaşıracaksınız ama ben bunlardan birinin gelmesini beklemiyordum. Ben neyi mi bekliyordum? Acının gelmesini. Acı bir anda gelsin beni içine çeksin istiyordum. Çünkü öyle günler yaşıyordum ki mutluluğun hayalini kuramayacağımı biliyordum. Mutluluğun gelmeyeceğini bile bile hayalini kurmak hayallerde yaşamak gibi bir şeydi.
Hayat da bir hayaldi aslında. Belki bizim hayalimiz belki de başkasını hayali. Umut olmasa bizde olmazdık. İçimde küçücük bir yer mutluluğu bekliyordu. Ama çoğunluk yanım acıyı bekliyordu.
Size tavsiyem her zaman acıyı beklemeyin. Çoğunluğumuz acıyı bekliyorsa bile köşede bir yerde minicik de bir yeriniz mutluluğu beklesin.
Çünkü umut olmasa bizde olmazdık. O yüzden imkansız bile olsa her zaman bir tarafınız mutluluğu beklesin.
Arkamda gelen sesle o tarafa döndüm. Melisa benim tam arkama gelmiş konuşmaya başlamıştı.
"İşte annem senin hakkında her şeyi söyledi. Sen buradan sonra yetimhaneye gideceksin ve unutulacaksın. Ne Emir seni hatırlayacak ne de bir başkası. Emir'in hayatından sonsuza kadar kalacak olan tek kişi benim. Sen gidince senin aldığın hediyeleri çöpe atacak. Sonra seni bir daha asla hatırlamayacak."
Bir sürü kelimeyle karşılaşmıştım. Ben hayatı öğrendim zannederken aslında hayatı daha yeni öğrenmeye başlamıştım. Unutulmak ise beni en çok korkutandı. Gerçekten bir gün unutulur muydum? Emir, Selin abla, Emre amca herkes beni unutur muydu? Bu düşünceler beni korkutuyordu. Emiri bir gün yalnız başına bırakır mıydım? Kendimden korkmuyordum Emir'in yalnız kalmasından korkuyordum. Emirin beni unutmasından korkmuyordum. Ben zaten unutulmaya alışık bir çocuktum. Babasının bile unuttuğu bir kız çocuğuydum ben.
Emir'in sesiyle onun geldiği tarafa döndüm. Ne zamandır buradaydı bilmiyorum ama Melisa'ya dönerek konuştuğunu duydum.
"Melisa seni uyarmıştım. Kar tanesiyle bir daha böyle konuşma diye. Nasıl söylersin bunları kar tanesine. Ben kar tanesini ölsem unutmam."
Selin abla, Emre amca, Burcu teyze ve Arif abi. Herkes buraya gelirken Emir Melisa'ya hala bağırıyordu. Melisa ise ağlıyordu.
"Kar tanesi gitmeyecek."
"Ne oluyor burada?"
"Melisa iyi misin annecim neden ağlıyorsun?"
"Anne kar tanesi gitmesin."
Herkes bir şeyler söylerken ben artık kendimde değildim. Kafamda bir sürü düşünce dönüyordu. Yetimhane neydi? Nasıl bir yerdi? Emir beni bir gün unutur muydu? Bir gün gerçekten yalnız mı kalacaktım?
Kafamda böyle bir sürü soru dönerken bu soruların cevaplarını yaşamadan öğrenemeyeceğimi biliyordum. Ve bildiğim bir şey daha vardı. Bu cevapları çok yakında öğreneceğimdi.
.
.
.
Herkese selam kar tanelerim. Normalde bölümü cuma günü yayınlamam gerekiyordu ama unuttuğum için şimdi yayınlıyorum. Kusura bakmayın. Bu bölüm biraz duygusal biliyorum. Önceki bölümde duygusaldı ama bu bölümde biraz daha Berfu'nun hayatın gerçekleriyle tanışmasını okuyoruz. Melisa'dan nefret ettiğinizi biliyorum. Emin olun bende yazarken çok sinirlenerek yazdım. Ama daha sinirleneceğimiz çok bölüm olacak o yüzden bunlar daha hiçbirşey.
Lafı çok uzatmayacağım umarım bölümü beğenmisinizdir. Bir sonraki bölüm 8 Kasım saat 20.00'a burarda. O zamana kadar umutla kalın. Hepinizi kocaman öpüyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
257 Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
19 Bölümlü Kitap |