@yarenruya
|
"SAKIN!" Sesim salona bir çığ gibi düştü. Bu çığın altında ezilen ise bendim. Yerin yedi kat dibinden, hiç tanınmayan bir ses gibi çıktı dudaklarımdan. Yerinde kaldı. O adımı ne öne attı ne de geriye gitti. Annem yüzüne siper ettiği kollarını yavaşça indirdi. Artık canının yanmasına izin vermeyecektim. Kimse, kimse bu babam da olsa artık annemin canını yakamayacaktı. "Defol git!" Bi hışımla merdivenlerden inerek annemin önüne geçtim."Bir daha asla bu evin önünden bile geçmeyeceksin. Olurda geçersen sana o ün dolu hayatında bir daha dışarı dahi çıkamayacağın günleri yaşatırım Aziz GÜRSOY!" Ağzımdan çıkan kelimeler, yirmi üç senenin rahatlamasını hissedecek düzeyde sakindi. Babamın gözleri ise ateş kadar kavurucu bir o kadar da buz gibi soğuk bir enkazdı. O enkazın altında ezilenler ise ben ve annemdik. Annemin önünde duruyordum fakat ruhum köşedeki masanın altına saklanmış ürkekçe ağlıyordu. Bir adım atıp önümde durdu. Gözlerini kırpmadan yüzümü inceledi ve derin bir nefes aldı. Tek kaşını kaldırarak beni baştan aşağı, iğneleyici bakışlarıyla süzdü. "Bak sen! Sen kimsin ki geçip karşıma bu sözleri söyleyebiliyorsun?" Aşağılayıcı tavırla dudaklarından çıkan bu cümleler, benim yirmi üç senedir duymaktan bıktığım ama babamın sarf etmekten yorulmadığı can acıtıcı cümlelerinden sadece biriydi. Hangi baba bu kadar nefret ederdi ki kızından? Üstelik kızının hiç bir yanlışı yokken, hiç bir saygısızlığı yokken? Biliyordum. Bu zamana kadar ağzımı açıp tek bir kelime edemediğim babamın, şuan karşısında bir dağ gibi durduğu, cesaretine şaşırdığını ve nerden geldiğini merak ettiğini biliyordum. Belkide gözlerimin içine sıcacık bakıp, bana 'canım kızım' dese bu yaptıklarını saniyesinde unutup boynuna atlardım. Ama yapmadı, demedi, bakmadı... Karşımda, gözlerinden aşağılama akan bir adamdan başka kimse yoktu. Omuzlarımı kaldırdım. İçimden geçenleri ona yansıtmadan dik bir şekilde baktım ona. Artık susmak yoktu. Artık ezilmek, yoktu. "Uzatmayacağım. Beni duydun. Defol git!" Annem kolumu tutarak beni geri çekmeye çalıştı. Omzumun üstünden anneme gülümseyerek baktım. O bunların hiç birini haketmemişti. Tıpkı benim gibi... "Anne bırak. Artık hiç bi şey yapamaz." Siyah gözlerinde sadece korku vardı. Bunu, ben çok net hissediyordum. Bunu babamda hissediyordu. Kafamı yavaşça babama çevirdim. Bi kaşını kaldırıp beni alay edercesine baştan aşağı süzdü. Gözlerindeki iğrenmeyi elli metre öteden hissederdim. O hep böyleydi. "Gözündeki hırs gerçeğin önüne perde çekmiş Asena. Bodrumunu özlemişsin gibi hissediyorum. Gel birlikte biraz anılarımızı depreştirelim." Son sözünü söylerken kolumdan tutmuştu bile. İçim sıkışıyordu. Kendimi sıkmaktan damarlarımın çıktığını hissedebiliyordum. Kolumu hızla çekerken onun kaşları çatıldı. Gözleri dehşetle bana döndü. Evet yavaş yavaş o canavar dışarı çıkıyordu. Ama ne olursa olsun, kim olursa olsun beni o odaya kimse sokamazdı, artık sokamazdı. Gözlerim yuvalarından çıkar gibi, ağzımda ateş parçaları varmış gibi gürledim. "SAKIN BANA DOKUNMA! SAKIN BANA OYUNLARINDAN BAHSETME! SEN ARTIK BENİMLE ORAYA GİTMEYİ GEÇ BU EVİN KAPISININ ÖNÜNDEN BİLE GEÇEMEZSİN! SENİ MAHVEDERİM ANLADIN MI BENİ!" Sesim salonun ortasına bir kor gibi düşmüştü. O kadar yüksek çıkmıştı ki, hızla dış kapı açıldı ve içeri Serkan girdi. Gözleri ilk beni buldu. Vücuduma baştan aşağı hızlı bir bakış attı. Hemen sonrasında gözleri gözlerimi buldu. 'Sorun yok' der gibi gözlerimi bir kere kırptım. Babamın kafası arkaya döndü ve serkana baktı. Serkan gözlerimizi ayırarak hızla babama döndü. Onu tutan tek şey, benim önceden onu uyarmamdan başka bir şey değildi. Bunu görebiliyordum çünkü elinde olsa bir kaşık suda boğardı. Babam sinirle kafasını bana çevirdi. "BU MU ALACAK LAN SENİ BENİM ELİMDEN! BUNA MI GÜVENİYOSUN! NE GEÇTİ SİZİN ARANIZDA DA BU KADAR GÜVENİR OLDUNUZ BİRBİRİNİZE! ANNEN GİBİ SENDE Mİ OROSPU OLDU-" Duyduğum son kelimesinden sonra ne ara elimi kaldırıp yanağına kulak çınlatacak bir tokat attığımı ne ben anlayabildim ne de odada olan başka biri. Serkanın gözleri büyüdü. Annemin ise sırtımda gözlerini hissedebiliyordum. Duygularımı artık içimde tutamayacak kadar dolmuştum. Bu zamana kadar bize bir köpek gibi davranan adama, babama artık katlanamayacak duruma gelmiştim. Öfkem ve sinirim sonunda dışa vuruyordu kendini. Belki de çok geç bile kalmıştım. Söylediği cümleler bedenime, ruhuma artık ağır geliyordu. Bana bir kere içten, bir kere gözleri parlayarak baktığını hatırlamıyordum bile. Bana hep kötü tarafanı göstermişti. Zaten iyi hiç bir tarafının olmadığını biliyordum, hissediyordum. Bir baba ne kadar kötü olabilirse, benim babam o kadar kötüydü. Ben alışmıştım ama alışmak istememiştim. Gözlerim dolarak, ne hissedeceğimi bilemeden bakmak istememiştim. Ben çok mu şey istemiştim? Ne ben ne de annem bunları yaşayacak hiç bir günah işlememiştik ama hangi günahın bedeliydi bu yaşadıklarımız? Babam attığım tokattan dolayı bir adım sendeledi. Kafası yana düşmüş, parmaklarımın izi çıkmıştı bile. Annem koluma yapıştı. Kafamı ona çevirdiğimde gözündeki korkuyu görebiliyordum. Bunca yıldır sustuğum için, seni koruyamadığım için özür dilerim anne demek istemiştim ama babamın hareketlenmesiyle ona döndüm. Elini kaldırdı, yanağını tuttu. Kafası yavaş yavaş yukarı çıktı ve en sonunda gözlerimi buldu. Elleri yanlarına düşmüş ve çoktan yumruk olmuştu. "Sen demin bana tokat mı attın?" Sesi beklediğimden de sakin çıkmıştı. Şaşkınlığımı gizledim ve bende onun gibi rahat bir tavır alarak gözlerinin içine baktım. İçimdeki şaşkınlığı atmıştım ve tam zamanıydı. "SERKAN!" Sesimi duyan Serkan saniyesinde yanımda bitti. "Ver" Eli cebine gitti ve gözlerini babama dikerek telefonu çıkarttı. Bana uzattığı gibi videoyu açarak babama tuttum. İşte gerçek Asena GÜRSOY'u tanıyacağın gün baba. Gözlerindeki öfkeyi sil ve gururla bak. Video başlayınca kaşları çatıldı. Bir kaç saniye sonra elleri titremeye başladı ve kaşları mümkünmüş gibi daha çok çatıldı. Şuan korkuyla değil zevkle izliyordum onu. O eski Asena gibi değil de sanki hiç tanımadığım Asena gibi... Videoyu izlemesini izledim. Bu anı, o aylardır beklediğim anı kaçırmamak için izledim. Gözümü dahi kırpmadan, nefes bile almadan sabırla videonun sonunu bekledim. İzlediği her saniyede kaşları biraz daha çatılıyor, elleri biraz daha titriyordu. O sessiz bir kaç saniye sonrasında sessizliği bozan silah sesi salona kor gibi düştü ve o video sonunda bitti. Belki bir kaç saniyeydi ama bana bir ömür gibi gelmişti. Gözlerinde korku, sinir, şaşkın ve bir sürü duyguyu barındıran bakışlarıyla, telefonun ekranını gözünü kırpmadan izleyişiyle anlamıştım. Babama karşı ilk zaferimi gözlerinde görüyordum. Sanırım onu böyle görmek yılların zevkini yaşatmıştı bana. Dudağımın bir kenarı yukarı kıvrıldı. İşte böyle Aziz Gürsoy. Yıkılışını işte böyle zevkle izleyeceğim. Derin bir nefes verdi. Gözlerini kırptı ve iki saniye kalıp tekrardan açtı. Kafasını kaldırıp bana baktı. Büyük bir zevkle sırıttım. "Anladığını düşünüyorum. Sen mi defolup gidersin yoksa Serkan mı yardımcı olsun?" Gözleri gözlerimin içinde bir şeyler arıyormuş gibi dikkatle baktı. Elimde böyle bi koz olmasa şuan o attığım tokatın acısını misliyle çekiyor olurdum. Allahıma şükrettim, teşekkür ettim. Asla kaçırmıyordum ve rahat durmaya çalışıyordum ama bu gün için bu bana fazla gelmeye başlamıştı. Bir an önce buradan gitmesini istiyordum. Benden, annemden uzak dursun istiyordum. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes daha aldı. "Asena Gürsoy" Sesinde gurur mu vardı? Yanlış mı hissediyordum neydi bu? Bir adım daha yaklaştı ve aramızdaki mesafeyi yok denilecek kadar aza indirdi. Bir an ne olursa olsun yine de tutup kolumdan beni oraya götürcek sandım. O ise, tebessüm etti. "O küçük farenin altından böyle bir yılan çıkacağını bilmiyordum. Beni şaşırttın." Onu şaşırtmıştım. "Sanırım yavaş yavaş da olsa soyadının hakkını veriyorsun gurur duydum." Gurur mu duydu? Bir insanın canına kastetmiş ama ben bunu onun yüzüne vurdum diye benimle gurur mu duyuyordu? "Umarım bu video başka kişilerin eline geçmez yoksa ilk o anneni sonra da seni aynı bu videoda ki gibi bir son bekler, güzel kızım." Söyledikleri afallamama sebep olmuştu. Belki bu cümleden bir çok duygu çıkarabilirdim ama benim içimi acıtan 'canım kızım' diyişiydi. Ne kadar da güzel çıkmıştı iki cümle dudaklarından. Bunu burada bu olayla duymayı beklemiyordum. Bu iki cümle için içimin gitmemesi gerekiyordu ama ben yirmi üç sene sonra ilk kez babamdan bunu duyuyordum. Beynimle kalbimi artık kontrol edemiyordum. Bunca yılın ağırlığıyla her an yere yığılabilirdim. Bunca zamandır yaşadıklarım film şeridi gibi önümden geçti. Kafamı yavaş yavaş yere indirdim. Bizim güzel bir anımız olmamıştı. Bana gülümsediğini bile hatırlamıyordum. Evet vardı bana gülerek baktığı zamanlar. Yalnızca ününü ve şöhretini yaşadığı, etrafa 'biz güçlü ve mutlu bir aileyiz' gibi göstermek için insan içinde bana gülümsediği zamanlar... İsterdim o gülüşlerinin gerçek olmasını. Bir kere olsun içten olmasını çok isterdim. Ama olmadı. Ben kendime bir söz vermiştim. Bu yaşadıklarım ağır gelirken, daha fazla buna dayanamadığım için verdiğim sözler geçti aklımdan. Şuan yapmam gerekeni bitirmem gerekiyordu. Her şey için annem için kendim için güçlü olmam gerekiyordu. Derin bir nefes alıp kafamı kaldırdım. Gözlerimi gözlerine diktim. Son bir kez Asena artık size yaklaşamayacağını, üzemeyeceğini ve eskisi gibi olmayacağını ona göster. Güldüm, gülmem genişledi ve kahkaha atmaya başladım. Bu kahkahalarımın altında çığlıklarım vardı, acılarım üzüntülerim vardı. Hepsini bir kahkahaya sığdırarak gülüyordum. Karşımda şaşkınca beni izleyen adama bakarak gülüyordum. Kahkahamı yavaşça dindirdim ve gülümseyerek ona baktım. "Bitti baba. Kabullen, bu sefer Aziz Gürsoy değil ASENA GÜRSOY kazandı kabul et. Bütün o pahalı hayatın, vazgeçemeyeceğin ünün paran ve şöhretin..." elimde ki telefona kısa bir bakış attım "Hepsi parmaklarımın arasında." "Bir daha bize yaklaşmaya kalkarsan, dokunmaya, üzmeye çalışırsan..." sesim titredi "canın kızın sanırım bu videoyu basına sızdıracak. O yüzden onu daha fazla sinirlendirmeden..." bir adım daha yaklaştım. Aramızda bir mesafe kalmamıştı. Dudaklarım titredi. Kulağına eğildim yavaşça, sırıttım. "Siktir git." Sesim ne kadar sakin çıksa da bir o kadar da tehdit eder gibi dökülmüştü dudaklarımdan. Bir adım geri geldim ve o an gözlerine baktım. Biliyordu. Gitmekten başka bir çaresi olamadığını o da biliyordu. Zafer senin Asena. Bu ona karşı aldığın ilk zaferin. "Bir gün gelecek ve sen tehdit ettiğin adamı tekrardan hatırlayacaksın." Yutkundu ve dudağını ıslattı. "O gün benden hiç olmadığın kadar korkacak ve bana yalvaracaksın. Ben ise senin zafer sandığın bu küçük çaplı şovunu, senin en büyük pişmanlığın haline getirceğim Asena GÜRSOY. Sana söz veriyorum." Gözlerini anneme çevirerek bir bakış attı. Ben o bakışla yerimden kıpırdayamadım. Sanki.. sanki anneme... HAYIR! ASLA! "DEFOL!" Sinirlenmemle kocaman sırıtarak bir adım geriledi. Burnumdan soluyordum. Her an üstüne atlayabilirdim. Bir adım daha attı ve arkasını dönerek çekip gitti. Hızla anneme döndüm. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Hızla kolundan tutarak kendime çektim. Sanki o güçlü kız gitmiş, yerini o güçsüz, ruhsuz, yorgun çocuk kendini bırakmıştı. Sıkı sıkı sarıldım ona. Artık hiç bir şeyi düşünmek istemiyordum. Artık annemle mutlu ve huzurlu olmak istiyordum. Sonsuza dek yaşayamadığımız güzel anılar biriktirmek ikimizin hakkıydı. Bize yapılanı unutmak, ileriye bakmak istiyordum. Annemin kolları yavaşça sırtıma çıktı ve beni sıkıca sardı. Burasıydı işte benim cennetim. Burasıydı benim nefes aldığım yer. Günün sonunda her seferinde bu kolların arasında buluyordum kendimi. Kollarımdan tutarak gözlerimizi birleştirdi. "Asena..." Sesi titremişti. Gözlerinde bir çok duygu barındırıyordu. "neydi o kızım? O videoda ki..." Duraksadı, yutkundu ve gözlerini iki saniyeliğine kapatıp açtı. "si- silah sesi neydi?" Kollarından ayrıldım ve derin bi nefes aldım. Anneme anlatmalıydım belki ama şuan değildi. Şuan tek istediğim nefes almaktı. "Annem, bunu sonra konuşalım olur mu?" Gözlerinin içine yalvarır gibi baktım. "Sadece bil ki bir daha asla bize yaklaşamaz. Artık korkmayacağız tamam mı annem?" Cümlem biter bitmez tekrar sarıldım ona. Bi şey sorsun itemiyordum. Şuan değildi. Elleri saçlarıma çıktı ve yavaş yavaş okşadı. Sormayacaktı. Daha sıkı sarıldım ona. Bu hayatta ki en değer verdiğim insana sıkı sıkı sarıldım. Bir kaç dakika öyle kaldıktan sonra kollarından ayrıldım ve bir adım geriledim. "Hadi yukarı çık ve biraz dinlen anne. Ben dışarı çıkacağım bi saate gelirim." "Nereye gidiyorsun kızım bu saatte? Baban uzaklaşmamıştır gitme." Gözlerinde ki endişeyi hissedebiliyordum. Gülümseyerek kolunu okşadım. "Serkan yanımda olacak annem korkma. Sadece biraz nefes almak istiyorum." Gözlerinde ki endişe, Serkan'ın ismini duymasıyla az da olsa kendini rahatlamaya bırakmıştı. "Asena gitmeni istemiyorum biliyorsun. Serkan yanında da olsa yaşadığımız bu olay normal değil." Duraksadı, yüzümü okşadı. "Lütfen uzaklaşmayın." Daha fazla konuşmadı. Biliyordu, ne olursa olsun çıkacağımı o da biliyordu. "Merak etme anne buralardayım." Diyerek yanağını öpüp hızla kapıya yürüdüm. Serkanın arkamdan geldiğini biliyordum. Kapıyı açarak dışarı çıktım, hava buz gibiydi. Aralık ayındaydık, küçük kar birikintileri vardı kenarlarda. Üstümde kazaktan başka bi şey yoktu ama içim yanıyordu. Üşüdüğümü hissetmiyordum, hissedemiyordum. Hızla arabaya yürüdüm ve sürücü koltuğuna geçtim. Serkan arkamdan sağ tarafa geçti. Kapıyı kapatırken kafamı ona çevirdim. Elinde montum vardı, gülümsedim. "Serkan mont için teşekkür ederim ama yalnız başıma gideceğim." Gözleri hızla gözlerimle buluştu. Kaşlarını çatarak bana öfkeyle baktı. "Yalnız başına?" Gözlerini bi kaç kez açıp kapattı. Sanki doğru kelimeyi arar gibi bi kaç saniye durdu. "Bu olaydan sonra?" İnanamayarak baktı gözlerime. Biliyordum o da benim için endişeleniyordu ama şuan huzura ve dinlenmeye ihtiyacım vardı. Gözlerimi sakince yumdum. "Çok uzaklaşmayacağım. Sadece yalnız kalmak istiyorum Serkan. Bi kaç saat sonra döneceğim." Hala bana inanamayarak bakan adama, gözlerimle dışarıyı gösterdim. "Hadi, lütfen." Dudaklarını araladı ama bi şey söylemeden kapattı. Gözlerini bir saniyeliğine kapıya döndü ama vakit kaybetmeden tekrar gözlerimle buluştu. "Asena saçmalamayı bırak. Seni bu saate, bu olaydan sonra, tek başına, bırakacağımı mı düşünüyorsun?" Önüne dönerek kemerini bağladı. "Sür!" Sakince soludum. Sinirlenmeye başlıyordum ve bu hiç iyiye gitmiyordu. Elinden montumu bi hışımla kaparak üstüme geçirdim. Önüme dönerek arabayı çalıştırdım. "İn!" Sesim istemeden biraz yüksek çıkmıştı. Serkan kafasını bana döndürerek yan profilimi izlemeye başladı. Hissediyordum, bakışlarında sinir öfke vardı. Dayanamayarak gözlerine baktım. "SADECE. YALNIZ. KALMAK. İSTİYORUM." Arabanın içinde sesim yankılandı. Her kelimenin üstüne bastırarak bağırdım. Hemen inmesi gerekiyordu yoksa burada, onun karşısında ağlayacaktım. Bu halimi görsünler istemiyordum, böyle hatırlasınlar istemiyordum. Bakışlarından dehşet akıyordu. "ASENA SENİ BU HALDE BIRAKAMAM. SENİ KORUYAMAM." Onunda sesi benim kadar yüksek çıktı. Elini sıkıyordu ama hiç bir yere zarar vermedi. Kafamı sakince direksiyona çevirdim. "Beni korumana ihtiyacım yok Serkan. Sadece nefes alacağım. İn." Bir süre yüzüme baktı. Sonra emniyet kemerini çözdü ve kapıyı açarak hızla arabadan indi. Ardından kapıyı o kadar sert kapattı ki, araba yerinde sallandı. Sinirle soludum ve gaza bastım. Yolunu ezberlediğim o dükkana sürüyordum arabayı. Şuan bana en iyi gelecek yere hızla sürüyordum. Yarım saatin ardından taşlı yolun ardında ki dükkan sonunda görüş açıma girmişti. Bu yola ne zaman girsem, sanki omzuma ağır gelen yükler bir çırpıda yok oluyordu, hafifliyordum. Gözlerimde ki yaşları silerek dükkanın önünde durdum. Derin bir nefes alarak arabadan indim. Dışarısı soğuktu ama umursamadan yavaş yavaş dükkanın kapısına yürüdüm. Bir kaç saniye kapıyla bakışarak daha fazla beklemeden kapıdan içeri girdim. Girer girmez alkol kokusu burnumu sızlattı. Yutkunarak etrafa göz gezdirdim. Sonunda gözlerim hedefini buldu. Köşedeki masada, yanında ki dostuyla oturmuş koyu bir sohbetin içindeydi. Yavaş adımlarla oraya ilerledim. Kafasını kaldırarak benden tarafa baktı. Gözlerimiz buluştuğunda, arabadan beri tuttuğum yaşlar daha fazla beklemeden birer birer aktı. Hızla ayağa kalkarak bana doğru adımladı. Kollarımı hemen boynuna sardım. Elleri saçlarımla buluştu. Gözlerimde ki yaşları durduramıyordum. "Şşş" Eliyle saçımı seviyordu. Babamın çekmek için dokunduğu saçıma, o sevmek için dokunuyordu. "Gel oturalım kızım." Sesinde ki şefkati iliklerime kadar hissediyordum. Dediğini yapıp sandalyeye oturarak yanıma oturmasını izledim. Gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmadı. Derin bir nefes alarak göz yaşlarımı sildim. "Aziz amca..." hıçkırarak yüzünün her detayını ezberlediğim adama hayranlıkla baktım. " yap- yaptım." Ağzımdan çıkan kelimeyle birlikte gözleri telaşla yüzümü inceledi. Hiç bir şey göremeyince elleri ile yüzümü kavradı. "Sana bi şey yaptı mı?" Canım acımıştı. Aziz amcanın beni böyle düşünmesi benim canımı acıtmıştı. O benim hiç bir şeyim değildi ama beni en çok düşünenlerden biriydi. Sesi, o sokağın başında benimle ilk konuştuğu zamanki gibi titremişti. O sokakta beni bulmasaydı, şuan burada olmazdım. Üç yıldır yanımda olan bu adam, hiç hissedemediğim baba sevgisini vermişti bana. Baba gibi hissettirmişti. Saçlarımı okşardı, derdimi dinlerdi, kızım derdi bana. Üç senedir koruyup kollar, küçükken kaybettiği kızının yerine koyardı beni. Ona çok şey borçluydum. Aynı o zaman ki gibi bakıyordu gözlerime. Sabırla bir kaç kelam etmemi bekledi. Gözlerinin içine bakarak gülümsedim ona. Biraz daha sakin hissediyordum. "Hiç bir şey yapmadı Aziz amca." O an geçti gözlerimin önünden. "Saçma sapan konuştu, sonra da çekti gitti." Derin bir nefes vererek dudaklarından çıkacak olan kelimeleri bekliyordum. "Ne dedi kızım? Kızmadı mı? Sinirlenmedi mi?" Soruları ardından kolunu sıvazladım yavaşça. "Kızmadı, sinirlenmedi, evi yıkıp yok etmedi..." Gözümden bir damla yaş kayıp gitti. " ama beni yakıp yok etti." Cümlem biter bitmez kafamı hızla göğsüne çekti ve okşadı. Göz yaşlarım kendiliğinden bir bir akıyordu ve ben durduramıyordum. Onun göğsü, yuva gibi geliyordu bana. Okşadığı saçlarım, ipek gibi hissettiriyordu. Bir kaç dakika Aziz amcanın göğsünde sessizce ağladım. O ise sıkıca sarıldı bana. Yavaşça yerimde doğrularak göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Biraz daha sakinleşmiştim. Ağlamak iyi gelmişti. "Canım kızım, biraz daha iyi misin?" Gözlerim parladı. Yumuşamıştım bile. "İyiyim Aziz amca. Sonunda biraz daha iyiyim." Aldığı cevap hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi. Yerinden kalkarak arkayı işaret etti. "Bi rakı koyayım. Şöyle karşılıklı biraz dertleşelim ha ne dersin?" Gözlerinin içinde ki o parıltıyı görmemek mümkün değildi. Yerimden kalkarak ona sarıldım. "Sözüm olsun Aziz amca. Annem merak eder eve gideyim." Cümlem biter bitmez geri çekildim. Onu kırmak üzmek istemiyordum. Ama annemim Serkanın benimle gelmediğini öğrenmesi an meselesi olabilirdi. "Haklısın kızım. Lütfen üzülme." Eliyle yüzümü okşadı. "Ne zaman olursa olsun, ben hep burda seni bekliyor olacağım." Yavaşça kafamı olumlu şekilde salladım. Son bir kez ona bakıp arkamı döndüm. Kapıya kadar sırtımda gözlerini hissedebiliyordum. Kapıdan çıkmadan arkamı dönerek ona el salladım. Bana karşılık vererek yavaşça arkasını döndü ve mutfağa ilerledi. Dağ gibi bir adamdı. Kırk dört yaşındaydı ama yılların ondan aldığı tek şey, canından çok sevdiği kızından başka hiç bir şey değildi. Ne kadar acılar yaşamış olursa olsun, her zaman böyle dimdik duran bir adamdı. "Çıkacak mısın ben mi çıkarayım?" Arkamda duyduğum sesle irkildim. Hemen kafamı sesin sahibine çevirdim şaşkınca yüzüne baktım. Daha doğrusu gözlerimi gözlerinden alabilseydim yüzüne bakabilirdim ama gözlerinden başka hiç bir yere bakmak istemedi sanki gözlerim. Her şey bir anda aklımdan uçup gitti. Ne düşündüğümü, ne yaşadığımı bir anda unutmuştum. Hareleri en az benimki kadar koyu olan bu gözler, gerçek dünyadan bir kaç saniyeliğine beni alıp sanki başka bir dünyanın içine atmıştı. Etraftaki sesler en aza indi, ışıklar söndü ve sadece gözlerini görüyordum. İçim bir anda alevlenmeye başladı. İçimi saran ateş gözlerime yansıyordu. Onun gözleri ise, bir saniye olsun benden ayrılmıyor tehditkar ifadesiyle beni izliyordu. Bu gözleri daha önce hiç görmemiştim ama karanlık, gördüğüm ve bildiğim en net şeydi. Ve bu adamın gözleri başlı başına karanlık bir oda gibiydi. Bir göz ne anlatmak ister anlardım ama onun gözleri koca bir boşluktan ibaretti. "Çıkmayacaksın sanırım." Sesiyle ışıklar yandı, sesler tekrardan duyulmaya başladı. Bir an girdiğim o başka dünyadan çıkıp, gerçeğe döndüm. Gözlerimi bir kaç kere kırpıştırarak boğazımı temizledim. "Pardon?" Pardon mu? Ne pardonu pardon? Ne oluyor? Ne düşündüğümü bilmiyordum ama bu adamın ne dediğini hiç anlamamıştım. Sabırla gözlerini yumarak sakince soludu. Gözleri bir saniyeliğine gözlerimden ayrıldığında ise içim ürperdi. Bir an bi yerden soğuk geldiğini hissettim. "Kapının ağzından diyorum, çıkacak mısın yoksa ben mi çıkarayım?" Söylediği laflarla gerilmiştim. Bir an olduğumuz yere baktım. Ben kapının ağzında içerdeyken o kapının dışında beni bekliyordu. Nereye çıkarıyorsun hayırdır? diye diklenmek istedim ama burada olay çıkarmak istemiyordum. Dilimle dudaklarımı ıslatarak tekrardan gözlerine baktım. "Hanımefendi müsade eder misiniz?" Diyerek gözlerinin içine sinirle baktım. "Demek zor mu geldi?" Olay çıkarmamak için bu mu en doğru cümle Asenacığım? Beynimle ağzım iş birliği yapamayacak kadar yorulmuştu sanırım. İğneleyerek sorduğum soru üzerine, kaşları olabilirmiş gibi daha çok çatıldı. "Hayır." "Yazık." Sinirle dışarı çıkmak için bir adım attım. Hâlâ önümde izbandut gibi duran adamın gözlerinin içine bir daha asla bakmadan koluna çarparak dışarı çıktım. Koluna çarpmadan çıkma gibi bi şansım yoktu. Olsaydı çarpmazdım çocuk değildim. Dışarı adım atmamla alkol kokusunun yerini temiz hava bırakmıştı. Derin bir nefes aldım. Gözlerim hızla tekrar doldu. Bir an önce eve gidip uyumak istiyordum. Vakit kaybetmeden arabama yürüdüm. Hızla kapıyı açıp bindim. Gözlerim direksiyona çıktığında ise tekrardan o siyah gözleri üstümde hissettim. Kafamı kaldırarak oraya baktım. Tahmin ettiğim gibi gözleri benim üzerimdeydi. Kaşları çatık, eli kapı kolunda ve içeriye bir adım bile atmadan hâlâ bıraktığım gibi oradaydı. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda, titredim. İçimde ki ürpertinin nedeni ise aramızda o kadar mesafe olmasına rağmen gözlerini çok net bir şekilde görebilmemdi. Bir kaç saniye gözlerini kırpmadan bana baktı. Gözlerimi gözlerinden çekemiyordum. Bir anda kapıyı sertçe kendine çekti ve içeri girmek yerine dışarda kalmayı tercih etti. Hâlâ gözlerime gözlerini kırpmadan bakıyordu. Kapıya sırtını dönerek elini cebine attı. Gözlerimi cebine indirdiğimde elinde ki sigara paketini gördüm. Paketten bir dal çıkararak dudaklarına getirdi. Ne elim kontağa gidiyordu, ne gözümü ondan çekebiliyordum. Her hareketini soluksuz izlediğimin farkındaydım ama kendime engel olamıyordum. Çakmağını çıkardı ve sigarasını yaktı. Dumanı içine çekti ve sigarayı dudaklarının arasından parmaklarıyla aldı. Bir iki saniye bekledikten sonra dumanı yavaşça dışarı üfledi. O an dumandan dolayı göz temasımız kesildi. Hemen gözlerimi ondan çekerek arabayı çalıştırdım. Bir an önce burdan gitmem gerekiyordu. Bir daha asla o tarafa bakmadan gaza yüklendim. Arabayla yanından geçerken o yoğun siyah gözleri üzerimde hissediyordum ama kafamı çevirmedim. En az benimki kadar siyah olan bir çift siyah gözü arkamda bırakarak hızla eve sürdüm. |
0% |