@yarrens
|
Zara'nın bakış açısından Zara sabah gözlerini açtığında, odanın loş ışığında Fırat’ın yanında yatışını izledi. Kalbi hâlâ gece yaşanan anların etkisindeydi; utangaçlık, hayret ve karmaşık bir mutluluk hissetti. Yatağın sürekli dinginliği, Fırat’ın derin nefes alıp verşleriyle doluydu. Zara, dikkatle hareket ederek yataktan kalkmak istedi, fakat Fırat’ın eli aniden onun bileğinden tuttu. “Günaydın, kaçmaya mı çalışıyorsun?” diye fısıldadı Fırat, sesi sabahın hırıltısıyla kısıktı ama içten geliyordu. Zara'nın yanakları anında pembeleşti. “Hayır, sadece kalkıp biraz temiz hava almak istemiştim,” dedi, gülümseyerek. Fırat gülümseyip Zara’nın bileğini nazikçe serbest bıraktı. “Henüz çok erken,” dedi, derin bir nefes alıp gerinirken. “Ama eğer istersen, seninle güzel bir kahvaltı yapabiliriz bizimkileri çagırmamı ister misin.” Zara hafifçe başını sallayarak giyinmek için odanın bir köşesine ilerledi. Fırat'da aynısını yaptı. --- sabahın ilk ışıkları Alkanlı Malikanesi'ni sarmış, zarif yemek salonunda sessiz bir huzur hâkimdi. Zara, masanın köşesinde oturmuş, kahvesini yudumlarken Fırat’ın keskin bakışlarını fark etti. Yanlarında Murat ve Derya, sabah kahvaltısının tadını çıkarıyordu. Konuşmalar, düğünün yankılarını ve önceki gecenin izlerini taşıyan zarif bir neşeyle devam ediyordu. Derya, Zara’ya gülümseyerek, “Gerçekten dün geceki dansınız muhteşemdi. Tüm gözler üzerinizdeydi,” dedi. Murat ise hafifçe gülümseyip Fırat’a takılarak, “Bu kahvaltıdan sonra yeniden iş dünyasının sert yüzüne mi dönüyoruz yoksa?” diye sordu. Tam o sırada, dışarıdaki gürültü sesi masadaki herkesin dikkatini çekti. Aniden, silah sesleri ve bağırışlar malikanenin huzurunu delip geçti. Zara, korku içinde Fırat’ın kolunu tuttu. Fırat, soğukkanlılığını koruyarak ayağa kalktı, gözleri kararlı ve sertti. “Herkes burada kalsın,” dedi, sesi emir gibi yankılandı. Murat, ciddi bir ifadeyle Fırat’ın yanında yer almak üzere kalktı, ancak Fırat onu durdurdu. “Zara’ya ve Derya’ya göz kulak ol. Burada güvenli olmalarını sağla.” Kahvaltı masasının arkasındaki büyük pencerelerden dışarı bakıldığında, malikanenin dış kapısına yaklaşan araçlar ve silahlı adamlar görülebiliyordu. Fatih Akar’ın adamları saldırıya geçmişti. Malikanenin güvenlik görevlileri, kapıda savunma hattı kurmuştu, çatışma şiddetli bir şekilde başladı. Fırat, odadan çıkarken silahını eline aldı. Sert adımlarla koridor boyunca ilerledi, sesi yankılanarak malikaneyi doldurdu. Kalbinin her vuruşu, damarlarında akan adrenalinle yarışıyordu. “Bu kadar ileri gideceğini bilmiyordum, Fatih,” diye mırıldandı dişlerini sıkarak. Dışarıya çıktığında, silah sesleri ve bağırışlar arasında adamlarıyla kısa bir bakış alışverişinde bulundu. Emre ve Samet ona doğru koşarak yaklaştı. “Efendim, kuzey kanadından sızmaya çalışıyorlar!” dedi Samet. Fırat, gözlerini kısarak kuzeydeki ağaçlık alana baktı. Oradan gelen gölgeler hızla hareket ediyordu. “Adamları böl, ön cepheyi takviye et,” dedi Emre’ye, “Samet, benimle gel.” Zara, içeriden olanları dehşet içinde izliyordu. Derya, onun elini sıkıca tutmuştu, bakışları korkuyla ama inançla doluydu. “Ona güven, Fırat bu durumu kontrol altına alır,” dedi fısıltıyla. Patlamalar, mermilerin çınlayan sesleri arasında Fırat, Fatih’in adamlarıyla göz göze geldi. Sessizlik anları, şiddetli çatışmalarla kesildi. İleri atılarak ilk adamı yere indirdi, Samet yanına siper alarak ateş etti. Fırat’ın bakışları, bu savaşın sadece bir güç gösterisi değil, bir meydan okuma olduğunu biliyordu. Fatih, bir yılan gibi sinsice yaklaşmış, Alkanlı İmparatorluğu'na göz dikmişti. “Bugün buradan zaferle çıkacağız,” dedi Fırat, sesi karanlık bir vaat gibi yayıldı. Saldırı, tüm gücüyle sürerken, Alkanlı Malikanesi bir kez daha hem ailenin hem de gücün kalbinde yer aldığını kanıtlıyordu. Fırat'ın bakışaçısından Bahçeye adım atılmamda, çatışmanın ortasındaki tüm duyularımı ele geçirdim. Silah sesleri kulaklarımı dolduruyor, havada barut ve kan kokusu dolaşıyordu. Fatih'in adamları, bizimkilerle çatışırken, gözleri sürekli çevreyi tarıyordu. Liderlerini itat ediyorlardı. Fatih buradaydı, bir avcı gibi ilerliyor. "Efendim, kuzey cephesi savunmada" dedi Emre yanıma yaklaşarak. “Ama adamlar hala direniyor.” Başımı sallayarak bir işaret verdim. "Devam edin. Buraya sızmasına asla izin vermeyin." Emre, ayrıntısız bir şekilde geri çekildi, silahını yayılarak ateş menzilini genişletti. Arkamı döndüğümde, Fatih'in siluetini ağaçların arasında gördüm. Beni bulmuştu. İkimizin beklediği an nihayet gelmişti. Ellerim istemsizce yumruk oldu, silahımı sımsıkı kavradım. "Fatih!" diye bağırdım. Sesim, çatışmanın ortasında bile bir yankı gibi duyuldu. Fatih, sakin ve kendinden emin bir şekilde gölgelerin arasında ortaya çıktı güneş yüzüne vurdu. Siyah takım elbisesi her zamaki gibi üstündeydi. Gülüyordu, onun bu çatışmayı bir oyun olarak gördügü açık bir şekilde belli oluyordu. Silahını tutarken beni baştan aşağı süzdü. "Alkanlı" dedi alaycı bir tonla. "Beni karşılamaya bizzat gelmen ne büyük bir onur." "Bu kadar ileri gidicegini bilmiyordum, Fatih" dişlerimi sıkarak dedim. "Ama burada duracak. Aileme bulaşmanın bedelini ödeyeceksin." Fatih kahkaha attı. "Aile mi? Baban ile planladıgınız oyunu bilmiyormuyum zabbediyorsun. Bugün, Alkanlı soyunun yıkılışına tanıklık edeceksin." Bu sözleri duyunca, öfkem daha da körüklendi. Silahımı fatih'e doğrulttum. Fatih, gözünü kısarak aynı şekilde silahını bana doğrulttu. Ve çatışma başladı. Aramızdaki mesafe kısa sürede kapandı. Kurşunlar çevremizi delip geçiyor, beton duvarları ve bahçedeki kireçler parçalanıyordu. Hamlesi hesaplı, hareketi soğukkanlıydı. Ama ben de öyleydim. Bu bir güç savaşıydı, ama aynı zamanda kimin daha kararlı olduğunun göstergesiydi. Bir ara, Fatih'in mermisi hemen yanımdaki direğe saplandı. Hızla siper aldım ve onu hedefime kilitledim. "Bu kadar mı, Fatih?" diye bağırdım. "Beni gerçekten alt sermayeli mi sandın?" Fatih, kahkaha atarak bir adım daha yaklaştı. "Daha yeni başlıyoruz." Tam o sırada, bir gölge fark ettim. Zara. Bahçenin uzakta, güvenli olmayan yerindeydi. Ama orada olmamalıydı! Kafam bir an için dağıldı ve bu Fatih'in fırsatı oldu. Kurşun, tam bulunduğum yere doğru geldi. Sıyrılmak için hızla yana çekildim, ancak bir anda Zara'nın çığlığı kulaklarımı doldurdu. "Fırat!" Gözlerim Zara'ya odaklandığında, onun hızla bana doğru koştuğunu gördüm. Ne oldugunu anlamam uzun sürmedi. Fatih'in silahından çıkan bir kurşun, doğrudan bana siper olmuş zara'ya isabet etmişti. "Zara, dur!" diye bağırdım, ama çok geçti. Zara'nın vücudu, kurşunun gücüyle savruldu ve benim üzerime düştü. Onu kollarında tuttuğumda, zaman durmuş gibiydi. Gözlerim panikle ona odaklandı. Gözlerini hafifçe açtı, çevresi acı dolu bir ifade vardı ama yinede gülümsüyordu. Kan, beyaz elbisesine hızla yayılırken nefesim kesildi. "Zara!" diye bağırdım, dizlerimin üzerine çökerek onu kollarıma aldım. Yüzü solgundu, ama gözlerinde hâlâ bana bakan o kararlılık vardı. Murat’ın sesi bir yankı gibi geldi, çatışmanın gürültüsü arasında. “Zara!” Başımı çevirdiğimde Murat’ın hızla bize doğru koştuğunu gördüm. Yüzünde dehşet ve öfke vardı. Yanıma vardığında, diz çöküp Zara’ya baktı. "Onu bana bırak, hemen!" dedi, sesi titrek ama emrediciydi. Tereddüt etmeden Zara’yı Murat’ın kollarına verdim. Gözlerim hala onun yüzündeydi. Zara’yı korumakta başarısız olmuş gibiydim, bu his boğazımı sıkıyordu. “Onu hemen içeri götür, doktoru çağırın!” dedim, gözlerim Murat’la buluştuğunda acım kararlılığa dönüşmüştü. Murat, Zara’yı kollarına aldı ve ayağa kalktı. Onu sarsılmadan taşıyarak malikâneye doğru hızla koştu. "Sakın pes etme, Zara. Sakın!" diye mırıldandı. Zara’nın başı onun omzuna yaslanırken nefes alıp verişinin zayıfladığını gördüm. O an içimdeki tüm öfke, tüm hırs tek bir hedefe yöneldi: Fatih. Başımı çevirdiğimde, Fatih’in hain gülümsemesini gördüm. “Ah, Fırat,” dedi, silahını indirip beni baştan aşağı süzerken. “Bu kadar çaresiz olduğunu görmek… dürüst olmak gerekirse, hayal ettiğimden bile daha keyif verici.” Silahımı sıkıca kavrayarak ayağa kalktım. “Fatih,” diye tısladım, kelimelerim zehir gibi soğuktu. “Zara’yı bu işin içine çekerek son çizgiyi geçtin. Bunun bedelini ödeyeceksin.” Fatih kahkahayla karşılık verdi. “Zara mı? Zavallı kız,” dedi alaycı bir tonda. “Onun senin için ne ifade ettiğini biliyorum. Ama, dürüst olalım… Onu sadece bir varis için kullanıyorsun, değil mi? Senin için bir araçtan başka bir şey değil.” Bu sözler, damarlarımda alevler gibi dolaştı. Yumruklarımı sıktım, ama öfkeyle düşünmeden hareket etmeyecektim. Fatih devam etti, bir adım daha yaklaştı. "Fırat Alkanlı, büyük lider, ama aynı zamanda sadece babasının kurallarına uyan bir köle. Onu sevmediğini biliyorum, onu sadece bir araç olarak gördüğünü biliyorum. O kız, senin varis üretim planlarının bir parçası." "Sus!" diye bağırdım, sesim tüm bahçede yankılandı. Silahımı kaldırıp ona doğrulttum, ama Fatih’in gözlerindeki memnuniyet bakışımı delip geçiyordu. “Beni öldürsen de gerçek değişmeyecek,” dedi alaycı bir şekilde. “O kızın hayatı, senin emirlerin ve beklentilerin altında ezildi. Şimdi, onun kanını elinde taşıyorsun.” Bu sözler beni sersemletti. Fatih, sözlerini kılıç gibi kullanıyordu. Ama o anda, Zara’nın yüzünü, onun benimle olmayı kabul ettiği anı düşündüm. O an, aramızdaki çatışma tekrar başladı. Silahlar ateşlendi, Silahımdan çıkan kurşun fatihin gögsüne isabet etti. --- Fatih, göğsündeki yarayı tutarak yalpaladı ama gitmeden önce durdu. Gözlerinde zafer dolu bir parıltı vardı. Yüzüne yayılan soğuk bir gülümsemeyle bana baktı. “Ah Fırat…” dedi, sesi iğneleyici bir tonda. “Zara’nın anneni öldüren adamın kızı olduğunu öğrenince ne yapacaksın acaba?” Donup kaldım. Her şey, her ses o an bir anda sustu. Fatih kahkahalarla arkasını dönüp uzaklaşırken zihnimde bir kurşun gibi yankılandı: **“Anneni öldüren adamın kızı.”**
Sevgili okur,
Bu bölümde, Fırat’ın dünyası sarsıldı. Fatih’in itirafı, Fırat’ın annesinin ölümüne dair ortaya attığı korkunç gerçek, sadece bir tehdit ya da basit bir laf değil, Fırat’ın tüm hayatına gölge düşürecek bir itiraf gibiydi. Annesini Zara’nın babasının öldürdüğünü öğrenmek, Fırat için taşıması zor bir yük. 🥀 Fırat, yıllardır annesinin kaybını derin bir acıyla taşırken, şimdi bu kaybın arkasındaki isimle, Zara’nın babasıyla bağlantılı olduğunu öğreniyor. Bu bilgi sadece geçmişin tozlu perdesini aralamakla kalmıyor, aynı zamanda Zara ile kurduğu karmaşık bağı da yeniden sorgulamasına neden oluyor. Zara, babasının geçmişte yaptıklarından habersiz mi? Fatih’in yüksek sesle kahkaha atıp bu gerçeği açıklaması, hem Fırat’ın zihninde hem de hikâyenin akışında bir fırtına estirdi. 🌪️ Bu, sadece bir savaşın ortasında söylenen bir sözden fazlası; bu, Fırat’ın yıllardır bağlı olduğu değerlerin ve ailesine olan sadakatinin yerle bir olması demek. Fatih’in bu sözleriyle Fırat artık daha da yalnız, daha da öfkeli ve intikam arzusuyla yanıp tutuşacak bir halde. Peki ya Zara? Bu durum onun için ne anlama gelecek? Hikâye giderek daha derin ve tehlikeli bir hale geliyor. Okuyucularım, Fırat’ın bu gerçekle nasıl başa çıkacağını ve Zara’yla arasındaki bağın bundan sonra nereye evrileceğini düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın! 💌 **Daha büyük sırlar ve daha sert yüzleşmeler yolda!** 🖤✨
Gelecek bölümlerde görüşmek üzere... |
0% |