@yarrens
|
Zara'nın bakışçısından Fırat’ın yokluğu saatlerdir içimi kemiriyordu. Sabah, her zamanki gibi sert bakışları ve kontrolcü tavırlarıyla çıkmıştı evden. Ama o saatten beri bir ses yoktu. Telefonuna defalarca mesaj attım, aradım ama cevap vermedi. Bu alışıldık bir durum değildi. Fırat, her şeyden önce düzenine sadık bir adamdı; nerede olduğunu hep bilirdim. Başımı ellerimin arasına alıp oturduğum koltukta bir ileri bir geri sallanırken, Derya yan odadan içeri girdi. “Ne oldu sana böyle? Suratın bembeyaz.” Derin bir nefes alıp ona baktım. “Fırat sabahtan beri dönmedi. Telefonlarına da bakmıyor. Bu normal mi?” Derya, kaşlarını çatıp yanımdaki koltuğa oturdu. “Belki şarjı bitmiştir…” diye başlarken sustu. Gözleri bende dolaştı, sonra da endişesi yüzüne yerleşti. “Ya başına bir şey geldiyse?” dedim kısık bir sesle. Kelimeler, dudaklarımdan çıkarken bile beni ürküttü. Derya, elimi sıkıca tuttu. “Sakin ol, Zara. Büyük bir şey olsaydı haberimiz olurdu. Hem Fırat kendine dikkat eder, bunu biliyorsun. Ama istersen, gidip bakalım. Nerede olabilir ki?” Omzumu silktim. “Ofisi, depoları... Belki de Murat bir şey biliyordur. Onu arayalım.” Derya, hemen ayağa kalktı. “Hayır. Aramayacağız. Hadi birlikte ofisine gidelim. Eminim orada buluruz.” Hızla hazırlanıp dışarı çıktık. Arabada yol boyunca tek kelime etmedik. Sessizlik, aramızda büyüyen bir korku bulutuna dönüştü. Şoför Fırat’ın ofisine doğru sürdü aracı, ama vardığımızda güvenlik dışında içeride kimse yoktu. “Merhaba, Fırat buraya uğradı mı acaba?” diye sordum güvenliğe. Adam, başını iki yana salladı. “Bugün hiç gelmedi, hanımefendi.” Derya, kolumdan tutup beni dışarı çekti. “Başka bir yere bakmamız lazım.” Depoları kontrol ettik, birkaç tanıdık yere daha uğradık ama hiçbir yerde iz yoktu. Bu sırada Fırat’ın telefonuna bir kez daha mesaj attım: Fırat, neredesin? Lütfen bir şey yaz. Telefonum hala sessizdi. Zihnim karışık düşüncelerle doluydu. “Derya, bir şey yapmalıyız. Murat’ı aramamız lazım.” Derya, birkaç saniye düşündükten sonra başını salladı. “Tamam, onu arayalım.” Telefonu çevirip Murat’ı aradım. Çalma sesi uzadıkça kalbim sıkıştı. En sonunda arama kesildi, Murat açmamıştı. “Bu normal değil,” dedim. Sesim titriyordu artık. “Hem Fırat, hem Murat... İkisi de cevap vermiyor.” Derya, birkaç adım attı, sonra durdu. Gözlerinde kararlılık belirdi. “Tamam, Zara. Onları bulacağız.” “Nasıl?” diye sordum çaresizlikle. Derya, telefonu çıkardı ve hızlıca birilerini aradı. “Bir arkadaşım var. Onun yardımıyla telefonlarının konum bilgilerini alabiliriz. Hack işlerinde iyi biri. Benim için bir şeyler yapmıştı daha önce. Şimdi ondan yardım isteyeceğim.” O konuşurken içimdeki umut yeşerdi ama bir yandan da bu durumun ciddiyetini iyice kavrıyordum. Derya telefon görüşmesini kısa sürede bitirdi. “Biraz zaman alacak,” dedi sakin bir şekilde. “Ama konum bilgilerini alacağız. Nerede olduklarını öğreneceğiz.” Yaklaşık bir saat sonra Derya’nın telefonu titredi. Hızla ekrana bakıp gelen mesajı okudu. Yüzü gerildi. “Ne oldu?” diye sordum sabırsızca. “Konum bilgileri geldi. İkisi de aynı yerde görünüyor,” dedi, telefonu bana uzatarak. “Ama burası... biraz garip.” Ekranda gözüken adres, şehrin dışında, ıssız bir bölgedeydi. Bir depoya ait gibi görünüyordu. “Orada ne işleri olabilir?” diye fısıldadım. Derya ceketini sıkıca çekiştirip bana baktı. “Hadi, hemen gitmemiz lazım. Ne olursa olsun, onları oradan bulup çıkartacağız.” Arabaya bindiğimizde, içimdeki korku artık iyice büyümüştü. Ne oluyordu? Fırat ve Murat neden böyle bir yerdeydi? Yoksa gerçekten başlarına bir şey mi gelmişti? --- Arabada, elim titreyerek emniyet kemerimi takmaya çalışırken Derya sakin görünmeye çalışıyordu. Ama onu uzun zamandır tanıyordum ve yüzündeki endişeyi gizlemeye çalıştığını biliyordum. Şoför, verdiğimiz adresi navigasyona girip sessizce sürmeye başladı. Yol uzadıkça kafamın içinde bin bir türlü senaryo dönüp duruyordu. Fırat’ı, Murat’ı bir yere kapatmışlar mıydı? Yaralı olabilirler miydi? Ya… ya daha kötüsü? Bu düşünceyi zihnimden hızla silmeye çalıştım. Derya’nın telefonu yeniden titredi. “Arkadaşım, adresin yakınında güvenlik kamerası olmadığını söyledi. Ama...” Sesi tereddütle kesildi. “Ne ama?” diye sordum, sabırsız ve korkuyla. “Oranın terk edilmiş bir depo olduğunu söylüyor. Kimse kullanmıyormuş. Bu da daha fazla soru işareti demek.” “Peki orada ne işleri olabilir?” Derya’nın yüzü ciddileşti. “Bunu öğrenmek üzereyiz.” Depoya vardığımızda, bölge karanlık ve ürkütücü bir sessizlik içindeydi. Şoför, arabayı biraz uzağa park etti. Derya’yla birbirimize bakıp sessizce indik. Karanlığın içinde nefeslerimizi duyabiliyordum. Depo büyük, eski ve paslı metal bir kapıyla kaplıydı. Çevresinde ne bir ışık vardı, ne de bir hareket. Derya cep telefonunun fenerini açtı. “Buradan giriyoruz,” dedi kısık bir sesle. Kapıya yaklaşırken yüreğim sıkıştı. “Derya, bu iyi bir fikir mi? Belki polise haber vermeliyiz.” “Hayır,” dedi hızlıca. “Burada olduklarından eminim, hemen içeri girmeliyiz. Zaman kaybedemeyiz.” Derya kapıya hafifçe dokundu ve itmeye çalıştı. Metal kapı ağır bir gıcırtıyla açıldığında içeriye karanlık bir koridor göründü. İçeri adım attığımızda, burası terk edilmiş bir yerden çok bir labirente benziyordu. Depo genişti ama içerisi karışık metal raflarla doluydu. Adımlarımız dikkatli ve sessizdi. Telefonun fener ışığı, çevremizi aydınlatıyordu. Aniden uzaktan bir ses duydum. “Derya! Oradan bir ses geldi,” dedim fısıldayarak. Derya, durup dinledi. “Haklısın, bende duydum” dedi. Ses, derin ve boğuk bir inilti gibiydi. Daha da ilerledik. Rafların arasından geçtiğimizde sonunda küçük bir kapalı bölme gördük. İçeriden gelen hafif inleme sesleri vardı. Derya kapıyı araladı ve ışığı içeri tuttuğunda gördüklerimizle şok olduk. Fırat ve Murat, metal sandalyelere bağlı bir şekilde baygın halde oturuyorlardı. İkisi de oldukça kötü görünüyordu. Murat’ın yüzünde bir yara izi, Fırat’ın ise kaşının üzerinde kan vardı. “Fırat!” diye bağırdım istemsizce, yanına koşarken. Derya hemen arkamdan geldi. Fırat’ın yüzüne hafifçe vurarak onu uyandırmaya çalıştım. “Fırat, beni duyuyor musun?” Gözleri hafifçe aralandı. Derin bir nefes aldı ve sesi kısık bir şekilde, “Zara... burası tehlikeli… git buradan,” dedi. “Hayır! Seni burada bırakmam!” dedim gözyaşları içinde. Derya hemen Murat’a yöneldi ve onun bağlarını çözmeye çalıştı. Bu sırada arkamızdan bir ayak sesi geldi. Derya’yla aynı anda başımızı çevirip baktık. Kapıda bir adam silüeti belirdi. Soğuk bir ses duyduk: “Buraya gelmeniz çok cesurca… ama aynı zamanda aptalcaydı.” Bu sefer korkum gerçekti. Adamın sesini duyduğum anda bütün vücudum buz kesti. Fener ışığı kapının eşiğinde duran figürü tam olarak aydınlatmıyordu ama silahın metalik parıltısını fark etmem uzun sürmedi. Nefes alışlarım hızlandı. Derya’yla göz göze geldik; o da korkuyordu ama yüzünde kararlılık vardı. “Kim olduğunuzu bilmiyorum,” dedim, sesim titreyerek, “ama onları bırakın. Lütfen.” Adam bir adım daha attı, yüzü şimdi ışıkta görünebiliyordu. Kırklı yaşlarında, sert yüz hatlarına sahip biriydi. Alaycı bir gülümseme takındı. “Ne cömert bir teklif,” dedi sakince. “Ama burası pazarlık yapacağınız bir yer değil, hanımefendi. Beni izlediğinizden haberdardım. Şimdi asıl soru şu: Sizi de mi bağlayayım, yoksa hemen kurtulacak mıyım?” Fırat, boğuk bir sesle konuşmaya çalıştı. “Zara… çık buradan… hemen…” “Hayır,” dedim kararlılıkla. Onu bu halde bırakmak bir seçenek değildi. “Ne istiyorsanız, benimle konuşun. Ama onları bırakın.” Adam, eğleniyormuş gibi göründü. Silahını bir eline alıp ağır adımlarla yanımıza geldi. “Onları bırakmamı istiyorsun, öyle mi? Peki, sen ne sunacaksın karşılığında?” “Beni alın,” diye atıldım bir anda. “Ama onları bırakın. Fırat ve Murat’ın bırakın..” Fırat’ın yüzü, söylediğim kelimelerle sertleşti. “Zara, hayır!” diye çıkıştı zorlukla. Adam, başını yana eğip beni incelemeye başladı. Gözlerinde sinsilik vardı. “İlginç bir öneri... ama bu kadar fedakârlık neden? Yoksa Alkanlı ailesinin gelini olmak bu kadar mı kutsal?” Tam bu sırada Derya, sessizce çantasını açıp bir şey çıkarmaya başladı. Telefonunun ekranını gördüğümde, konum bilgilerini birilerine göndermekte olduğunu fark ettim. Ama ne kadar hızlı davranabilirdik ki? Adam, bizi fark etmedi konuşmasına devam ediyordu. “Pekala,” dedi. “Madem bu kadar cesursunuz, sizi bir süre burada misafir etmekten mutluluk duyarım.” Aniden bir patırtı sesi duyduk. Koridorun diğer ucundan birkaç kişi daha geliyordu. Derya hızla telefonunu geri çantasına soktu ve gözlerini bana dikti. Fısıldayarak, “Bir şey yapmamız lazım, Zara,” dedi. Adamlar yaklaşmadan önce Derya, bir el hareketiyle dikkatimi çekti ve kısık sesle, “Ben dikkatlerini dağıtacağım. Sen Fırat’ı çöz. Ne olursa olsun, onları buradan çıkartacağız,” dedi. “Neler oluyor burada?” diye bir başka adam bağırdı uzaktan. İşler iyice karmaşıklaşıyordu. Korkunun yerini, kaçmaya dair güçlü bir kararlılık alıyordu. Derya planını uygulamaya başlamıştı bile, ama o an ne yapacağını bile bilmiyordum. Fırat ve Murat’ın kurtuluşu için, ne gerekiyorsa yapacaktım. Fırat'ın bakışaçısından Adamın soğukkanlı bakışları odada yankılanan sessizliğe meydan okuyordu. Fırat’ın yüzündeki hafif bir alayla karışık soğuk ifade, bu adamın sözleriyle değişmedi. “Fatih’in ne kadar ileri gidebileceğini hep merak ederdim,” dedi Fırat, hafifçe gülerek. “Ama bir Hayal kırıklığı. Beni hala istedigim şekilde şaşırtamadı.” Adam, silahını Fırat’a doğrultarak başını yana eğdi. “Fatih’in mesajını hafife alma, Alkanlı. Bu, başlangıç sadece.” Murat, bağlı olduğu sandalyede hafifçe doğruldu, yüzünde aynı derecede soğukkanlı bir ifade vardı. “Siz gerçekten bize gözdağı verebileceğinizi mi sandınız? Daha önce kaç kişi bunu denedi biliyor musun?” dedi sakin bir sesle. Adam bir an tereddüt etti, ardından kibirli bir tavırla omuz silkti. “Bu defa farklı olacak,” dedi. “Fatih’in planları büyük, Alkanlı. Sen ve yanındaki herkes er ya da geç düşeceksiniz.” Fırat hafifçe güldü, ardından sesindeki ciddiyet odayı doldurdu. “Fatih’e mesajını aldım de. Ama hatırlat, bir oyuna girdiğinde kazanma şansı olduğundan emin olmalı. Yoksa bu sadece zaman kaybı olur.” Adam Fırat’ın tehditkâr tonuna rağmen soğukkanlılığını bozmadı, ama gözlerindeki kıvılcım bu işin çok daha derin bir hesaplaşmaya dönüşeceğinin habercisiydi. Fırat’ın gözleri hızla etrafı taradı, odadaki her detayı bir savaş stratejisi gibi analiz ediyordu. Adamın dikkati dağıldığı bir an, Fırat Murat’a hafifçe göz kırptı. İkisi de birbirini yıllardır tanıdıkları için murat Fırat'ın ne demek istediğini anladı. Zamanları daralıyordu. Adam silahını tutarken bir an telefonuna gelen bir bildirimle irkildi. Tam o anda Murat, bağlı olduğu sandalyeyi devirdi ve bir yandan bağırdı: Adam Murat’a dönüp bir şey söylemek üzereyken, Fırat tüm çevikliğini kullanarak iplerden kurtulmuş, bir adımda adama yetişmişti. Güçlü bir yumruk, adamın silahını yere düşürdü. Silahın çıkardığı gürültü, odanın soğuk taş duvarlarında yankılandı. Murat da fırsatı kaçırmadan sandalyeden tamamen kurtulmuştu. Adam geri çekilirken çantasından bir bıçak çıkardı, ama Fırat’ın hızı onu hazırlıksız yakalamıştı. Murat, eline geçen ağır bir metal boruyla adama arkasından vurdu ve onu etkisiz hale getirdi. “Nihayet!” dedi Murat nefes nefese. “Zaten adamı pataklamak için bahane arıyordum.” Fırat, hafif bir gülümseme ile Murat’a döndü. “Gevezeliğin yüzünden her zaman başımız belada olacak.” Fırat, Murat’a sakin bir el hareketiyle “Sessiz ol, hala işimiz bitmedi,” dedi ve kapıya doğru ilerledi. Karanlık depoda, sessizlik korkutucu bir şekilde büyürken, uzaklardan gelen ayak sesleri duydular. Zara’nın kalbi hızla çarpıyordu. Sanki her adımda onu esir alan korku daha da büyüyordu. Derya, köşede duran güvenlik sistemine bağlı bir bilgisayarı işaret etti. “Telefonumu baglayıp Oradan tüm kapıları açabilirim ama zaman alacak,” dedi hızlıca. Fırat gözlerini Derya’ya çevirdi. “Ne kadar hızlı olursan o kadar iyi,” dedi, sesi sakin ama emirdi. Derya hızlıca telefonunu çıkarttı parmaklarını klavyede gezdirmeye başladı. “Hah, buldum! Tüm çıkış kapılarını açıyorum ama dikkatli olun, dışarısı hala adamlarla dolu.”
Murat elindeki metal boruyu sıkıca kavradı. “Onlar bizi bulmadan biz onları etkisiz hale getiririz. Hadi şu işi bitirelim.” Tam kapıya ulaşacakları sırada, bir grup adam silahlarıyla köşeden belirdi. Fırat hızla bir sandalyeyi kaldırıp ileriye fırlattı, aniden çıkan ses ve hareket, adamların dikkati dağıttı. Murat hızla atılarak birine saldırdı, boruyla sert bir darbe indirip diğerini yere serdi. “Bu biraz fazla kolaydı,” diye mırıldandı Murat, adrenalinle sırıtarak. Derya, Zara’nın elinden tutarak onu güvenli bir şekilde koridor boyunca çekiştirdi. Zara, arkasını dönüp Fırat’a bakarken, onun korkusuzca savaşmasını izledi. Bir an için Fırat’ın cesaretine hayran kaldı ama endişesi galip geldi. “Fırat, hadi artık!” diye bağırdı Zara. Fırat, yerdeki son adamı etkisiz hale getirdikten sonra arkasını döndü. “Tamam, şimdi çıkıyoruz,” dedi ve Murat’la birlikte Derya ve Zara’ya katıldı. Arka kapıya ulaştıklarında Derya telefonunu çıkarıp bir kez daha güvenlik sistemine bağlandı. Kapı kilidi bir tık sesiyle açıldığında herkes bir an için rahatladı. Dışarı çıktıklarında, karanlık sokakların serin havası Zara’nın yüzüne çarptı. Derin bir nefes aldı, ama tam o anda uzaktan başka bir arabanın farlarını fark etti. “Çabuk, birileri geliyor!” dedi Derya, panikle. Fırat, arkasına dönüp ciddi bir sesle, “Murat, onları oyalarım. Derya ve Zara’yı güvenli bir yere götür.” Murat itiraz eder gibi oldu ama sonra Fırat’ın bakışlarından vazgeçmeyeceğini anladı. “Tamam, ama dikkatli ol,” dedi ve Derya ile Zara’yı alarak yakındaki bir ara sokağa yöneldi. Kaçışları boyunca Zara’nın zihni karmakarışıktı. Fırat’ın her şeyini ortaya koyarak onları korumaya çalışması, onun içindeki başka bir tarafı görmesini sağlamıştı. Ama aynı zamanda, bu yaşam tarzının ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha anlamıştı. Bir süre sonra, Murat’ın Derya’ya yaklaştığını ve “Senin gibi bir hacker’a her zaman ihtiyacım olacak gibi duruyor, Nereden öğrendin bunları yapmayı.” dediğini duydu. Derya hafifçe güldü ama yüzündeki gerilim henüz geçmemişti. “Bir arkadaşım bu işlerle ilgileniyor banada hiraz ögretmişti. Sen beni bu tehlikelere bir daha sokma, yeter,” diye yanıtladı Derya. Ama gözleri Murat’la buluştuğunda, Zara onların arasında oluşan bağın derinleştiğini hissetti. Uzaktan Fırat’ın onları takip ettiğini gördüklerinde Zara’nın yüreği hafifledi. Nihayet herkes güvendeydi, ama bu kaçış bir kez daha, hayatlarının her anında sınanacağını hatırlatmıştı.
Sevgili okur,
Yaklaşan bölümlerde, sırlar ortaya çıkacak, düşmanlar güçlenecek ve karakterlerin hayatı geri dönülmez şekilde değişecek. Tüm bu heyecanın ardından, hikaye 20. bölümde unutulmaz bir finalle sona erecek. Takip ettiğiniz ve karakterlerimizle bu yolculuğa eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim! 😊
Bir sonrakı bölümlerde görüşmek üzere... |
0% |