Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Karanlıkta geri dönüş

@yarrens

 

Arabanın tekerlekleri malikanenin taşlı yolunda ilerlerken Zara, içindeki korkuyu bastırmaya çalışıyordu. Yanımda oturan Fırat, her zamanki gibi sessizdi ama alnındaki yara ve yüzündeki yorgunluk, onun da sınırlarını zorladığını gösteriyordu. Önde oturan Murat, yaralı kolunu tutarak derin derin nefes alıyordu. Derya, endişeli bakışlarla onu izliyor, bir an önce eve ulaşmayı umuyordu.

Arabadan indiklerinde malikanenin büyük kapıları içeriden gelen sıcak ışıklarla onları karşıladı. Derya, Murat’ın koluna girerek onu oturma odasına doğru yönlendirdi. Zara ise Fırat’ın yanında kaldı. Onun yüzüne dikkatle bakarken, Fırat hiçbir şey söylemeden yürümeye devam etti.

"Fırat, dur biraz. Yaraların kötü görünüyor. Lütfen otur," dedi Zara alçak bir sesle.

Fırat, derin bir nefes alıp hafifçe başını salladı ve Zara’nın yönlendirmesiyle salondaki geniş kanepelerden birine oturdu. Zara, hemen bir ilk yardım çantası getirerek yaralarını sarmaya başladı. Fırat, yüzünde her zamanki güçlü ifadesiyle oturuyordu ama Zara onun acı çektiğini hissedebiliyordu.

Derya, Murat’ı diğer bir odaya götürüp masanın üzerine bir bez serdi ve onu oturttu. Murat hafifçe gülümseyerek, "Bu kadar telaş yapmaya gerek yok. Sadece bir sıyrık," dedi.

Derya gözlerini devirdi. "Sıyrık mı? Kan kaybından bayılacaktın az önce!" dedi sert bir tonla, ama sesi, Murat’a duyduğu endişeyi gizlemiyordu. Pamuk ve dezenfektanları çıkarıp, dikkatlice kolundaki yarayı temizlemeye başladı.

"Sen hep böyle inatçı mısın, yoksa sadece tehlike anlarında mı?" diye sordu derya ince bir alayla.

Murat hafifçe gülümsedi. "Beni tanıyorsun artık, tehlike her zaman yanıma yakışır."

Derya başını iki yana sallayıp hafifçe güldü ama sonra ciddileşti. "Murat, sen olmasan oradan sağ çıkamayabilirdik. Teşekkür ederim."

Murat, onun gözlerine bakarak, "Orada hepimiz bir ekib olduk Derya. Sen de orada olmasaydın işler daha da kötü olabilirdi. Senin de hakkını yememek lazım," dedi.

Derya’nın yanakları hafifçe kızardı ama konuyu uzatmadı. Yarayı sardıktan sonra, "Çok hareket etme. Yoksa bandajı yenilemek zorunda kalacağım," dedi ve arkasını döndü.

Zara, Fırat’ın yüzündeki kesiklere dikkatlice pansuman yaparken, Fırat’ın bakışları bir an olsun ondan ayrılmıyordu. Zara, sessizlik içinde çalışıyordu ama elleri titriyordu. Bunu fark eden Fırat, elini kaldırıp onun ellerine dokundu.

"Korkmana gerek yok. İyiyim," dedi yavaşça.

Zara, gözlerini Fırat’a dikerek, "İyi değilsin, Fırat. Hep güçlü görünmeye çalışıyorsun ama… seni böyle görmek beni çok korkutuyor," dedi.

Fırat bir an için ne diyeceğini bilemedi. Zara’nın sözlerindeki duygusallık, onun için yeniydi. Hafifçe başını eğip derin bir nefes aldı.

"Korkman gerekmiyor, Zara. Her zaman kontrol bendedir. Sana zarar gelmesine asla izin vermem."

Zara, bir pansumanı tamamlayıp onun yüzüne daha da yaklaştı. "Ama ya sana zarar gelirse? Ya seni kaybedersem? Ben sadece… seni böyle görmek istemiyorum."

Fırat bir süre sessiz kaldı. Zara’nın gözlerindeki endişeyi okudu ve elini kaldırarak onun yanağına dokundu. "Ben buradayım. Hep burada olacağım. Söz veriyorum."

Zara, başını salladı ama gözlerindeki yaşları saklayamadı. Fırat, daha fazla konuşmadan onun elini tuttu ve sıkıca sıktı. Bu hareket, Zara’ya Fırat’ın sert duruşunun ardındaki derin bağlılığı gösteriyordu.

Bir süre sonra herkes oturma odasında toplandı. Fırat ve Murat bir köşede sessizce konuşuyordu. Derya, Zara’ya dönüp hafifçe gülümsedi.

"Hâlâ hayatta olduğumuza inanamıyorum," dedi yorgun ama rahatlamış bir sesle.

Zara başını salladı. "Evet, ama bu bir daha böyle olmayacak. Bunu çözmeliyiz."

Fırat, Zara’nın bu sözlerini duyunca ciddileşti. "Evet, çözmeliyiz. Ama bu gece dinlenmelisiniz. Yarın konuşacağız."

Zara, Fırat’ın kararlı bakışlarına karşı itiraz etmedi. Derya da Murat’a dönüp, "Sen de artık sakin bir yaşam tarzını düşünmeye başlamalısın," dedi.

Murat hafifçe gülümseyip, ciddi bir şekilde, "Belki de," dedi.

---

Fırat ve Zara, malikanenin büyük taş merdivenlerini birlikte çıktılar. Sessizlik, koridor boyunca uzanıyordu. İkisi de o anın ağırlığını hissediyordu, ama konuşmadan birbirlerinin varlığına sığınıyorlardı. Odaya girdiklerinde Zara, kapıyı arkasından yavaşça kapattı ve derin bir nefes aldı.

“Yara izlerin hâlâ acıyor mu?” diye sordu Zara, yorgun ama endişeli bir sesle.

Fırat, hafif bir gülümsemeyle başını salladı. “Merak etme, alışkınım.” Sesi, sakin ama içinde bir şeylerin değiştiğini hissettiren bir tondaydı.

Zara, bir şey söylemeden odanın içinde yürüyerek şifonyerin çekmecesini açtı. İçinden gece giydiği dantelli, sade bir gecelik çıkardı ve üzerindeki kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Fırat, yatakta oturmuş, onu sessizce izliyordu. Onun bakışlarını üzerinde hissettiğini anlamıştı ama yine de hareketlerine devam etti. Geceliği eline alıp giymeye başladığında, Fırat'ın gözlerinde bir sıcaklık parıltısı fark etti.

“Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?” dedi Zara, utanarak.

Fırat'ın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. “Beni düğün gecemize götürdün,” dedi yavaşça. Sesi, anılarla doluydu. “O gün de aynı böyleydin. Utangaç ama bir o kadar güzel.”

Zara, yanaklarının hızla ısındığını hissetti. Geceliğin yakasını düzeltirken, başını hafifçe öne eğdi. “Fırat…” diye mırıldandı. Onun bu şekilde konuşmasına alışık değildi. Fırat genelde sert ve mesafeli dururdu. Ama bu gece, farklı bir tarafını gösteriyordu.

Fırat, ayağa kalktı ve yavaşça Zara’ya doğru yaklaştı. Onunla arasındaki birkaç adımı kapatarak, Zara’nın yüzüne doğru eğildi. “Sen hâlâ aynı kadınsın, Zara,” dedi fısıldar gibi. “O gece ne hissettiysem, bugün de aynısını hissediyorum. Belki daha fazlasını.”

Zara, başını kaldırıp onun gözlerine baktığında, Fırat’ın sözlerinin içtenliğini gördü. Ama utancı ve heyecanı, kalbinin daha hızlı çarpmasına neden oluyordu. Elleriyle saçlarını geriye attı ve bakışlarını kaçırdı. “Beni utandırma,” dedi alçak bir sesle.

Fırat, onun elini tuttu ve yüzüne yaklaştırdı. “Sadece seni izlemek bile yetiyor, Zara. Sen benim her şeyimsin.”

Zara, ne diyeceğini bilemedi. Fırat’ın derin bakışlarından kaçamayacağını anladı ama içinde bir huzur da hissediyordu. Onun bu kadar derin duygularını paylaşması, Zara’nın içindeki güvensizliği eritiyordu. Fırat, elini bırakmadan onu kendisine doğru çekti ve Zara, başını onun göğsüne yasladı. Bu küçük an, onları tüm karmaşadan ve tehlikelerden uzak bir dünyaya taşır gibiydi.

“İyi geceler, Fırat,” dedi Zara, sessizce. Fırat, onun saçlarını öperek karşılık verdi. “İyi geceler, Zara.”

---

Sabaha karşı malikaneye derin bir sessizlik hâkimdi. Zara, Fırat’ın yanında huzurlu bir şekilde uyuyordu. Yatak odasındaki loş ışık, onların yavaş yavaş nefes alıp verişlerini aydınlatıyordu. Ancak, aniden yükselen bir gürültü tüm evi çınlattı. Zara, büyük bir korkuyla irkilip doğruldu.

“Fırat? Ne oldu?” dedi, sesi titriyordu.

Fırat çoktan uyanmış, etrafı dikkatle dinliyordu. Karanlıkta, hızla yatağın kenarındaki silahını aldı ve sessizce Zara’yı sakinleştirmeye çalıştı. “Sakin ol,” diye fısıldadı. “Belki de düşmanlar. Burada bekle, ben kontrol ederim.”

“Hayır,” diye itiraz etti Zara. “Tek başına gitme. Eğer bir şey varsa…” Sözlerini tamamlamadan yanına geçti, gözlerinde kararlılık vardı. Fırat onun kararlı duruşunu gördü ve sonunda başıyla onayladı.

Birlikte odadan çıktılar. Koridor karanlık ve sessizdi, yalnızca uzaklardan gelen boğuk sesler yankılanıyordu. Sesin kaynağını bulmaya çalışarak ilerlediler. Fırat, düşmanlarının onları takip etmiş olabileceğinden şüpheleniyor, her an bir saldırıya hazırlıklı görünüyordu. Ancak bir süre sonra, seslerin malikanenin içinden, Murat’ın kaldığı odadan geldiğini fark ettiler.

Kapının önüne geldiklerinde, içeriden gelen boğuk konuşmalar ve hareket seslerini net bir şekilde duydular. Zara, Fırat’a korkulu bir bakış attı, ama Fırat'ın yüzündeki öfke ve kararlılık dikkatini çekti.

Fırat, hızla kapıyı açtı ve içeride gördükleri karşısında ikisi de donakaldı.

Murat, yatağın kenarında, üstü çıplak bir halde oturuyordu. Saçları dağılmış, yüzü ter içindeydi. Yanında ise Derya vardı, üzerindeki sabahlık kaymış, omzundan düşmüştü. Yüzünde hem panik hem suçluluk vardı. İkisi de bir an yerlerinden kıpırdayamadı, Fırat ve Zara'nın şok dolu bakışlarına kilitlenmişlerdi. Murat kendilerini savubmaya çalıştı..

Fırat, Murat’ın kendisini savunmaya çalıştığını görünce kahkahasını tutamadı. Ellerini beline koyup başını iki yana salladı.

“Ah Murat, beni güldürmek için mi böyle çabalıyorsun? Gerçekten harika bir performans sergiliyorsun,” dedi, gözlerini Derya’ya kaydırarak. “Derya ile sabah sporumu yaoıyordunuz, Derya sabah sporundan sonra kahvaltıya da kalacaksın herhalde, değil mi? Sonuçta, aile içinde misafirperverlik önemlidir.”

Derya, utançtan yerin dibine geçmek ister gibi yüzünü saklamaya çalıştı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu, gözlerini yere dikmiş, hiçbir şey söyleyemiyordu. Zara, Fırat’ın alay dolu tavırları karşısında şaşkına döndü ama hâlâ şoktaydı.

“Fırat, abartıyorsun,” dedi Zara, yavaşça. “Onları biraz rahat bırak.”

Fırat, Zara’ya dönüp ciddi gibi yapmaya çalıştı ama yüzündeki eğlenceli ifade hâlâ oradaydı. “Abartıyor muyum? Zara, biz uyurken insanlar burada gece kulübü açmış, ben abartıyormuşum. Hadi, söyle bana, sabah antrenmanları programına ben de mi katılsam?”

Murat, bu sözlere daha da sıkışmış bir halde bakışlarını kaçırdı. “Yeter, Fırat. Dalga geçmeyi bırak!” diye çıkıştı, ama sesi cılız çıktı.

Fırat’ın alaycı gülüşü daha da genişledi. “Dalga mı geçiyorum? Ne münasebet! Sadece bir arkadaş olarak merak ediyorum. Belki de birbirimize geceyi nasıl daha ‘keyifli’ geçirdiğinizi anlatsan Eğitici olur.”

Derya, artık daha fazla dayanamayarak utanç içinde araya girdi. “Lütfen, Fırat, sus. Yeter artık.”

Fırat, bu sefer eğilerek Derya’ya doğru biraz yaklaştı. “Ah, Derya, ben sadece anlamaya çalışıyorum. Zara’ya senin yeteneklerinden bahsetmeli miyim, ne dersin? Ne de olsa, evin bir diğer kadını olarak bizi her konuda şaşırtıyorsun.”

Zara, Fırat’ın sözlerini duyarak durumu daha fazla sindiremez hale geldi. “Fırat, artık dur,” dedi, ama sesi biraz kırgındı. Gözleri hâlâ Derya’nın üzerindeydi, ama bu kez Fırat’a daha çok kızıyordu.

Fırat, Zara’nın bakışını fark etti ve ellerini havaya kaldırarak geri çekildi. “Peki, peki, tamam. Daha fazla üstlerine gitmiyorum. Ama sabah bir kahvaltı masasında bu konuyu uzun uzun konuşmayı çok isterim.”

Son bir alaycı bakışla Murat ve Derya’ya döndü. “Ama lütfen sabaha kadar başka bir ‘program’ yapmayın, tamam mı? Sonuçta hepimizin biraz uykuya ihtiyacı var.”

Sonra Zara’nın kolundan tutarak odalarına doğru yöneldi. Zara, hâlâ gördüklerinin şaşkınlığını atlatamamıştı, ama Fırat’ın alaycı tavırlarını da sindiremiyordu. Aralarında sessiz bir gerginlik hissediliyordu. Fırat ise hâlâ durumu eğlenceli buluyor gibi görünüyordu, arkasından Murat ve Derya’nın mahcup suratlarına bir bakış daha atmaktan kendini alıkoyamadı.

---

Birkaç saat daha derin bir uykunun ardından, malikanede sabahın ilk ışıklarıyla birlikte herkes uyanmaya başladı. Fırat, Zara, Derya ve Murat, yavaşça odalarından çıkıp mutfakta buluştular. Kahvaltı masası, çeşitli taze yiyeceklerle doluydu; mis gibi kahve kokusu ve kahvaltılıklar, sabahın taze havasıyla harmanlanmıştı.

Fırat, ara sıra Derya ve Murat’a şakalar yaparak ortamı eğlenceli tutmaya çalıştı. "Murat, isterseniz derya ile sizi baş başa bırakalım. Malum belki yanlız kalmak isterseiniz falan.." Diyerek her iki tarafı da zaman zaman utandırıyor, ama şakalarının sonunda kimseye daha fazla laf atmamaya karar veriyordu. Zara, Derya’nın ve Murat’ın zor durumda kaldığı anlara bazen gülümsese de, daha çok susmayı tercih ediyordu.

Herkes kahvaltıyı keyifle yedikten sonra, ortalık bir süre için sakinleşti. Sohbet ilerledikçe, gülüşmeler ve rahat bir atmosfer oluşmuştu. Bir an için, evin içinde hiçbir şeyin yanlış gitmeyeceği, her şeyin yolunda olduğu hissi vardı.

Ancak, bu huzur kısa sürdü. Zara'nın telefonu aniden çaldı, ve ekranında “Anneannemin Doktoru zehra” yazısı belirdi. Zara, biraz şaşkın bir şekilde telefonu eline aldı ve duyucaklarını beklemeye başladı. Gözleri aniden dondu, bir anlığına nefesini tuttu. Fırat, şüpheyle Zara’ya bakarken, Zara hızla telefonu açtı.

"Zara, üzgünüm," diye başladı telefondaki ses, kadının sesi hüzünlü ve titrekti. "Anneannenin durumu çok kötüleşti. Bu sabah hayatını kaybetti. Gelebilir misin"

Zara, telefonun ekranına bir an daha baktı, gözleri bulanıklaşmıştı. İçindeki boşluk hissi yavaşça tüm bedenini sarstı. Telefonu titreyerek kapattı, ağlamamak için kendini zor tuttu. Ancak bu duygusal çöküş, sadece birkaç saniye sürdü. Ardından gözlerinde büyük bir boşluk ve derin bir şok vardı.

Fırat, Zara'nın ruh halini fark eder etmez hemen yanına yaklaştı, ancak bir şey diyemedi. Herkes susmuştu, Zara'nın o anki acısı tüm odanın atmosferini değiştirmişti. Zara, gözleri dolmuş şekilde, "Anneannem…" diyebildi sadece. Dünya sanki başına yıkılmıştı. Duyduğu bu acı, yıllarca kalbinde taşıyacağı bir yara olacaktı.

Zara’nın elleri titriyordu ve bir anda hiçbir şeyin anlamı kalmamış gibiydi. Geriye sadece acı ve keder kalmıştı. O anda, birisinin ona destek olması gerektiğini biliyordu, ama kelimeler yetersizdi. Fırat ona doğru bir adım attı ama Zara, bir süre sadece sessiz kaldı, bir şey söylemeden. O anki acıyı sadece kalbinde hissediyordu.

---

Cenaze töreni için herkes bir araya geldi. Fırat,zara kendini yanlız hissetmesin diye birkaç korumasını zaranın izni ile cenaze törenine dahil etmişti. Zara’nın yanında durarak ona güç olmaya çalışıyordu, ama hiçbir şey onu tam anlamıyla rahatlatamıyordu. Tören, oldukça sade ve duygusal bir şekilde düzenlendi. Zara, bir an etrafına baktı fırat, Fırat'ın birkaç adamı derya ve murattan başka kimse olmadıgının bir kez daha farkına vardı.

Yavaşça mezarlığa ulaştılar. geleneksel olarak son görevlerini yerine getirmek üzere toplanmışlardı. Zara, mezar başında anneannesinin son yolculuğuna uğurlanması için dua etmek üzere ellerini kaldırmıştı.

Gömülme işlemi başladığında, Zara'nın kalbi parçalanmış gibiydi. Gözlerinden yaşlar süzüldü, ama hiçbir şey yapamadı. Anneannesinin yaşamını, her anısını geride bırakarak bu dünyadan ayrıldığını hissediyordu. Zara'nın dünyası, bir anda kararmıştı. Gömülen tabutun üzerindeki topraklar, onun son anlarını alıp götürdü. Her bir toprak, Zara'nın yüreğine derin bir acı bıraktı.

Fırat, Zara'nın yanında duruyordu ama ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Herkes sessizce mezar başında toplandı, gözlerinde acı, dudaklarında dua vardı. Zara'nın anneannesi toprağa kavuşmuştu.

O anın tüm ağırlığı, Zara'nın omuzlarına düşmüştü. Hıçkırıklarla ağlamaya başladı, elleriyle gözyaşlarını sildikçe acısı daha da büyüdü. Derya ve Murat da mezar başında sessizce başlarını eğerek Zara'nın acısına saygı gösteriyorlardı, fakat hiç biri Zara'nın yaşadığı derin kaybı hafifletecek bir şey bulamıyordu.

Toprak, Zara’nın anneannesinin bedeniyle buluşurken, Zara sadece onu hatırlamaya ve kalbinde yaşatmaya karar verdi. Anneannesinin mirası, bu dünyada bıraktığı sevgisi ve öğretileriyle, her zaman bir parça ona geri dönecekti. Ama şu anda, Zara’nın dünyası sarsılmıştı ve tek bir şey vardı: Kaybın verdiği derin boşluk.

---

Üç hafta sonra, Zara için adeta bir zaman tüneline dönüşmüştü. Anneannesinin kaybı, ona derin bir boşluk bırakmıştı. Günlerini, odaklanmaya çalışarak geçiyor, her anı geride kalan hatıralarla dolup taşıyordu. Gözlerinden silinmeyen yaşlar, her adımında onu takip ediyordu, fakat hayat bir şekilde devam ediyordu. Fırat, ona her zaman destek olmaya çalıştı, ama onun acısı, hiçbir şeyle geçmeyecek kadar büyüktü. Bu üç hafta içinde fırat'a olan güvensizligi azalmıştı.

Derya ve Murat, birbirlerine olan duygularını açıkça ifade etmiş ve zamanla gizli bir ilişkilerinin olduğunun farkına varmışlardı. İlk başta, Zara’nın bu durumu kabullenmesi zaman aldı. Derya ile murat'ın ne ara bu kadar yakın oldugunu anlayamamıştı. Ancak bir şekilde, Derya ve Murat’ın ilişkisini onaylamıştı. Onlar, Zara için yalnızca bir arkadaş değil, birer dayanak olmuşlardı. Bu zaman diliminde, Zara’nın en çok ihtiyaç duyduğu şey, yalnızca sevdiklerinin yanında olmasıydı.

Günler geçtikçe, Zara biraz daha toparlanmıştı. Hüzünlü anılar ve kaybın derin acısıyla yüzleşmişti. Ama kalbinde, anneannesinin öğrettiği sevgi ve gücün izleri kalmıştı. Artık geçmişi biraz daha rahat kabul edebiliyordu. Bir gün, malikanede sessizce otururken, kapı çaldı.

Zara, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Kapıya doğru yöneldiğinde, içindeki huzursuzluk biraz daha arttı. Kimseyi beklemiyordu. Kapıyı açtığında, yerde duran kırmızı bir zarf dikkatini çekti. Üzerinde hiçbir yazı yoktu, sadece zarif bir şekilde kapalıydı. Zara, merakla zarfı aldı ve içine baktı. İçinden çıkan, eski tip bir kağıt parçasıydı.

Kağıdın üzerinde, karmaşık bir biçimde yazılmış, bir bilmece vardı.

"Görmeden gören, duymadan işiten, kaybolduğunda seni bulacak. kimi zaman soğuk, Kimi zaman sıcak, ama her zaman seni bulacak.."

Zara, kağıdı dikkatlice okuduktan sonra, kafası karışmış bir şekilde, bu gizemli mesajın ne anlama geldiğini anlamaya çalıştı. Kim göndermişti bu mesajı? Ne amaçla? Ve bilmeceyi çözmesi gerekiyor muydu?

Zara, kapıya doğru ilerlerken, birden karanlık koridorun sonunda bir hareket gördü. İlk başta ne olduğunu anlamadı; bir silüet gibi, gölgeler arasında belirginleşen bir şey vardı. Fakat, bu şekli daha net görmeye başladığında, kalbi bir anda yerinden fırlamış gibi hissetti.

Koridorun ucundaki silüet, hiçbir şekilde tanımadığı birinin hareketlerinden farklıydı. Ancak bir şeyler onu tanıdık geliyordu. Birkaç saniye boyunca bu silüet ona derinden tanıdık geldi ama bir türlü anlayamıyordu. Gözleri, yavaşça bu gölgeyi taramaya başladığında, zihninde bir şok yaşandı. O an, yıllardır düşündüğü, özlemini duyduğu ve kaybettiği adamın yüzü, bir hayalet gibi belirdi.

Babasının yüzü... Evet, o silüet, yıllar önce kaybettiği ve yalnızca fotoğraflardan gördüğü babasına aitti. Zara, nefesini tutarak, gözlerini kısıp, silüeti daha dikkatli bir şekilde inceledi. Şok olmuştu, çünkü bu mümkün değildi. Babası yıllar önce öldü, bu gölgenin gerçek olamayacağını, aklından geçen şeyin doğru olamayacağını bilerek, vücudu donmuş bir şekilde duruyordu.

Fakat, her şey o kadar netti. O keskin hatlar, o saçlarının rengi, o duruş... Babasının aynısıydı. Zara, gözlerini bir an olsun ayıramayarak, olduğu yerde kalakaldı. Kalbi çırpınarak atıyordu. Bu mümkün değildi. Babası nasıl hayatta olabilirdi? O, yıllar önce yaşamını yitirmişti. Bu, Zara’nın gerçekliğinden tamamen sapmasına neden oluyordu.

Bir anda, silüet kayboldu ve Zara, derin bir nefes aldı. Şaşkınlık içinde gözlerini kapattı. “Hayır, bu olamaz,” diye mırıldandı, ama içindeki hisse karşı koymak imkansızdı. Babasını o kadar net bir şekilde gördüğünü düşündü ki, o an gerçeklik algısı çökmeye başlamıştı.

Kapıyı çaldıktan sonra gelen zarfla birlikte, bu hislerin karmaşası daha da yoğunlaştı. Zarfı aldı ve içindeki bilmeceyi tekrar okudu. O anda, bir kez daha geçmişin hayaletlerinin peşinden gitmek zorunda kalacağı hissini duydu.

Zara, "Gerçek mi bu? Yoksa bir oyun mu?" diye düşündü, ama her şeyin bir açıklaması vardı, değil mi?

Zara, zarfı elinde sıkıca tutarken bir anda sırtında soğuk bir ağırlık hissetti. Gözleri büyük bir hızla açıldı, vücudu istemsizce gerildi. Kalbi hızlıca çarpmaya başladı, bir şeylerin yanlış olduğunu fark etti. Hemen döndü.

Gördüğü manzara, her şeyin bir anda başkalaşmasına sebep oldu. Karşısında, tam önünde, kanlı canlı bir şekilde babası duruyordu. Zara, ne olduğunu anlayamayacak kadar şoktaydı. Gözlerinde hala hayat vardı, ama her şeyin ötesinde, bu imkansız gibi gelen görüntüyle yüzleşmek zorundaydı. Babası, yıllardır kaybettiği, acı içinde düşündüğü kişi, şimdi tam karşısında, bir hayalet gibi duruyordu.

Babası, yüzünde hafif bir gülümseme ile ona bakıyordu. Zara'nın nefesi hızla kesildi, gözleri büyüdü. "Baba... Bu sen misin... bu nasıl mümkün?" dedi, sesi titreyerek, ama bir o kadar da kararsızlıkla. Ellerini kollarına sarmış, titreyerek duruyordu.

Babası, derin bir nefes aldı ve yavaşça, gözlerinde bir parıltı, hüzün ve sevgiyle, Zara'ya bakarak konuştu.

"Zara... Her şeyin bir zamanı vardır, kızım. Yıllar geçse de, hiç ayrılmadım senden. Ama bilmelisin ki, bu oyun bitmedi."

Zara'nın kalbi bir kez daha hızlıca çarpmaya başladı. Babasının sözleri, bir anlam taşımıyordu. "Ne demek istiyorsun? Neden burada olduğunu açıklama istiyorum!" diye bağırarak, bir adım geri çekildi.

Babasının gözleri, hala sevgiyle parlıyordu ama söyledikleri her kelime, ona bir türlü netlik vermiyordu. "Bazen, hayatın en karanlık anlarında, karşına çıkacaklar var. Bu yeni bir başlangıç, Zara. Ama seninle burada olduğum için mutluyum. Sonra her şey daha iyi olacak."

Zara'nın vücudu, bir kez daha buna karşı koymaya çalıştı ama karşısındaki gerçeğin ötesinde ne olduğunu tam olarak anlayamıyordu. Babası, bir adım attı, ama Zara'nın zihnindeki bulmaca tamamlanmamıştı, her şey bulanıktı.

Bir anlık sessizlikte, babası kaybolmuş gibi görünürken, Zara'nın gözlerinden yaşlar süzüldü.

Yıllar önce Öldü zannetiği babası kamil akın ölmemişti, ve gerçek oyun artık başlamıştı...

 

 

Sevgili okur,

 

Zara’nın bu geceyi hatırlamak zorunda kalacağı tek şeyin bir bilmece olduğunu kimse bilemez. Bazen, en karanlık sırlar dahi yalnızca bir adım ötede, biz fark etmeden bizi takip eder. Zaman, çoğu zaman sadece bir hayal gibi geçer ve bir adımın, bir sözün, hatta bir bakışın nasıl hayatı değiştirebileceğini kimse tahmin edemez.

Ve bu hikaye, her anı sona erdirecek bir seçimle şekillenecek. Kimi kaybedeceğiz, kim kazanan olacak? Bunu öğrenmek için, belki de bir kaybı beklemek gerek…

 

Gelecek bölümlerde görüşmek üzere...

Loading...
0%