Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Sıcak Nefesler

@yarrens

Zara'nın bakış açısı

 

Fırat’ın yanında bahçede yürürken, her adımda bu dünyaya daha derin bir adım attığımı hissediyordum. Yanımda yürüyen bu adamın karanlık yüzünü, sakin ve kendinden emin duruşunun ardındaki derinliği ilk kez bu kadar net görüyordum. Yine de kendimi bu dünyanın çekimine kapılmaktan alıkoyamıyordum. Belki de bunun sebebi, Fırat’ın peşinde olan o güçtü.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra, Fırat konuşmaya başladı. “Şimdi burada olduğuna göre, artık bu hayatın kurallarını öğrenmen gerekiyor, Zara,” dedi. Sesi derin ve kontrolü elinde tutan bir tondaydı. “Bu ailenin kendi düzeni var ve herkes bu düzene uymak zorunda.”

Ona döndüm. “Kendi kuralları olan bir dünyada, kendi hayatımı nasıl sürdürebilirim?” diye sordum, biraz meydan okurcasına.

Gözleri bir an için ciddiyetle parladı. “Bu, senin ne kadar güçlü olduğuna bağlı. Burada zayıflık gösterirsen, herkes bunu fark eder ve seni kendi oyunlarına çekmeye çalışır,” diye yanıtladı. Yüzünde bir sır saklıyor gibi bir ifade vardı, ama ardında daha derin bir bakış hissediliyordu.

Birkaç adım daha attıktan sonra bir anda durup bana döndü. “Bu dünyada güvende kalmak istiyorsan benimle işbirliği yapmalısın,” dedi ve gözlerini gözlerime dikti. “Burada benim korumam altında olacaksın, ama bunun bir bedeli var.” Bu sözleri, ikimizin arasındaki dengeyi bir kez daha hatırlatıyordu.

“Anlamaya çalışıyorum,” dedim kısık bir sesle. Bu dünyada kendimi ne kadar güçlü tutmaya çalışsam da, her şeyin ne kadar karmaşık olduğunu görüyordum.

Fırat başıyla onayladı ve hafif bir tebessümle, “Güçlü kal, Zara. Senin gücün bana olduğu kadar kendine de fayda sağlayacak,” dedi.

O an, bu dünyaya adım attığım andan beri yaşadığım belirsizliklerin içinde kaybolmuş hissetsem de, artık burada kalmak zorunda olduğumu biliyordum. Bu dünyada, her birimiz kendi sınırlarımızı zorlayarak hayatta kalacaktık ve Fırat’ın yanında olmak, bu karmaşada kendi yerimi bulmak demekti.

---

Aynı gün içinde derya ile çalıştıgım kafe'ye istifamı vermiştim. Fırat’ın malikanesinde geçirdiğim o ilk gecenin ardından, günün ilk ışıklarıyla birlikte, Fırat beni kendi evime götürmek üzere hazırlandı. Kendi eşyalarımı toplayıp onun malikanesine taşınmak fikri bir yandan garip gelse de, artık bu yeni dünyanın kurallarına göre oynamam gerektiğini kabul etmiştim. Yanımdan ayrılmayacağını, bu süreci kendi yöntemiyle yöneteceğini belli ediyordu.

Arabaya binip yola koyulduk. Sessizlik, arabada ikimiz arasında bir anlaşma gibiydi; konuşmamıza gerek yoktu, çünkü ikimiz de bu düzenin ne kadar köklü olduğunu ve burada bir adım atmanın bile ne kadar ağır anlamlar taşıdığını hissediyorduk. Fırat’ın yüzüne baktım; gözleri kararlı, bakışları ise sanki her şeyi bir adım önceden hesaplıyor gibiydi.

Eve vardığımızda, Fırat’ın korumalarından üçü - Ali, Emre ve Samet - çoktan kapıda bekliyordu. Fırat, bana başıyla onay vererek içeri girmemi işaret etti. Onun arkamdan gelip her şeyin kusursuz ilerlediğinden emin olma isteği, üzerimde garip bir güven ve aynı zamanda bir baskı hissi yaratıyordu.

Evimin içinde gezinirken, Fırat’ın adamları talimatlara uyarak eşyalarımı düzenli bir şekilde topluyor ve kutulara yerleştiriyorlardı. Emre, dikkatli gözleriyle en ufak detayı bile kaçırmazken, Ali sessizce işini yapıyor, Samet ise eşyaları taşımada diğerlerine yardımcı oluyordu. Fırat ise ayakta, her şeyi izliyor ve hiç kimsenin ona yaklaşmasına gerek bırakmadan komutlarını bakışlarıyla veriyordu.

Eşyalarımın hızla toplanıp kutulara yerleştirildiğini izlerken, kendi hayatımın nasıl bu kadar hızlı değiştiğini düşünmeden edemedim. Bu taşınmanın, sadece fiziksel bir yer değişikliği olmadığını anlıyordum. Bu, tamamen yeni bir düzene ve belirsiz bir geleceğe adım atmaktı. Fırat’ın yanımda olmasının bana bir güvence gibi gelmesi gerektiğini bilsem de, içimde onunla birlikte ne tür bir yolculuğa çıktığımı sorgulayan bir parça vardı.

Son kutu arabaya yüklendiğinde, Fırat bana dönerek bir süre sessizce yüzüme baktı. Bu bakışta, sanki bana söylemediği şeylerin yükünü taşıyordu. “Artık hazırsın,” dedi, sesi sakin ama kesin bir kararlılıkla.

Başımı sallayıp ona katıldım ve arkamı dönüp kapımı son kez kapattım. Fırat’ın yanında bu yeni hayatın içine adım atarken, eski hayatımın kapısını da tamamen kapatmıştım.

---

Yola çıktıktan bir süre sonra Fırat’a dönüp çekinerek, “Anneannemi görmek istiyorum. Hastaneye uğrayabilir miyiz?” dedim. Fırat, bana kısa bir an bakıp tereddütsüz bir şekilde başını salladı. “Tabii ki,” dedi, sesi her zamanki gibi kararlı ama bu defa daha yumuşaktı. Şoföre talimat verdikten sonra yolu hastaneye çevirdi.

Hastaneye varıp anneannemin odasına doğru yürürken içimde bir heyecan ve gerginlik vardı. Fırat, odanın kapısında durup bana baktı ve “Sen gir, ben biraz sonra geleceğim,” diyerek bana alan tanıdı. İçeri girdiğimde anneannem, yatağında beni bekliyormuş gibi gülümsedi. Gözlerinde hafif bir yorgunluk olsa da neşesi hâlâ yerindeydi.

Yanına oturup elini tuttum. Yanaklarını öptüm "tontiş anneannem benim nasılsın bakalım." Gülümsedi "Seni gördüm daha iyi oldum yavrum. sen nasılsın yüzün kaşık kadar kalmış yemek yemiyormusun sen anlat anneannene"Anneannem bir sıkıntım oldugunu anında anladı. "Neyin var kuzum." Bir an duraksadıktan sonra, “Anneanne, sana bir şey söylemem gerek,” dedim. Onun sevgi dolu bakışlarının altında, ne anlatacağımı düşünüyordum ama anlaşmamızın detaylarından söz etmemeye kararlıydım. “Birine âşık oldum ve... evlenmeye karar verdik,” diye devam ettim.

Bu cümle üzerine anneannemin gözleri parladı. “Ne güzel! Allah mesut etsin, yavrum.” dedi heyecanla. Onun bu mutluluğu karşısında içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim ama yüzüme bir gülümseme kondurdum. Bu süreçte anneannemi mutlu etmek, içimi rahatlatan tek şeydi.

O sırada kapı aralandı ve Fırat içeri girdi. Anneanneme doğru adımlarını sakin ve saygılı bir şekilde attı, yanına geldiğinde nazik bir tavırla “Merhaba, Ayla Hanım. Sizi gördüğüme memnun oldum,” dedi.

Anneannem Fırat’a bakıp hafifçe gülümsedi, onu baştan aşağı inceleyerek, “Ah, Fırat… Zara’nın evlenicegi genç adam sen olmalısın yanlış mıyım. ” dedi. Fırat, onun elini nazikçe sıkarak teşekkür etti. “AH evet hanımefendi o kişi benim. Zara çok özel biri, onu mutlu etmek için elimden geleni yapacağım,” dedi Fırat, gözlerinde o sakin ve derin bakışıyla.

O konuşurken, Fırat’ın yüzüne bakıyordum; sesindeki samimiyet, anneannemin yanında sergilediği saygılı duruş... O an, Fırat’ın bu iki dünyayı dengelemekte ne kadar ustalaştığını bir kez daha anladım.

Bir süre daha sohbet ettik ve Fırat, bahanelerle dışarı çıkıp hastane masraflarını sessizce halletti. Ben bunu fark ettiğimde ona dönüp şaşkınlıkla baktım, ama Fırat yalnızca ufak bir gülümsemeyle başını sallayarak beni endişelenmemem için ikna etmeye çalıştı. Bu hareketi, onu her geçen gün daha çok anlamaya başlamama neden oluyordu.

Odadan ayrılmadan önce anneanneme sarıldım ve Fırat’a başıyla veda eden bakışlarını, içten bir mutlulukla izledim. Onun yanından ayrılırken, Fırat’la paylaştığım bu anların gelecekte nasıl bir anlam kazanacağını merak ediyordum.

---

Hastaneden çıktıktan sonra arabada kısa bir sessizlik oldu, ardından Fırat şoföre bir adres verdi. Şaşkınlıkla ona baktım. “Nereye gidiyoruz?” diye sordum. Fırat gözlerini yoldan ayırmadan sakin bir şekilde, “Yüzük bakacağız,” dedi. Sesindeki kararlılık, planlanmış bir düzenin parçası gibiydi, bu yüzden itiraz etmedim.

Bir süre sonra lüks bir mücevher mağazasına vardık. İçeriye adım attığımızda, şık vitrinlerdeki yüzüklerin parıltısı göz alıcıydı. Fırat, mağaza görevlisine bizi rahatsız etmemesini işaret ederek birkaç yüzüğe bakmaya başladı. Seçimlerinde net ve kararlıydı; her yüzüğe kısa bir bakış atıyor, beğenmediklerini hızla geçiyordu. Sonunda, zarif ama sade bir yüzüğe gözü takıldı. Yüzüğü bana uzatıp gözlerimin içine baktı.

“Bu hoşuna gitti mi?” diye sordu, yüzünde ilk kez bu kadar samimi bir ifade vardı. Parmaklarıma taktığında, yüzüğün parmaklarıma nasıl tam oturduğunu hissettim ve o an içimde garip bir sıcaklık belirdi. “Evet, çok güzel,” dedim fısıltıyla. Fırat, bu yanıtımı onaylar gibi başını eğip yüzüğü görevliye işaret etti.

Daha sonra Fırat, diğer hazırlıklar için birkaç iş planladığını belirtti. Günler geçtikçe evin içinde dolaşan birkaç yeni yüz, bizim "nişanlı" olduğumuz haberini ailemize yayacak düzenlemeleri yapıyordu. Fırat, her detayı planlayarak en ufak bir şeyi bile gözden kaçırmıyordu. Her yeni adımda onun ne kadar kararlı ve organize olduğunu bir kez daha anladım.

Fırat’ın hazırlıklarıyla geçen bu süreçte, kendimi bu karmaşık düzenin içinde farklı hissetmeye başlamıştım. Onunla geçirdiğim her gün, onu daha yakından tanımama neden oluyordu.

---

Fırat’la yüzüklerimizi aldıktan sonra alışveriş merkezine doğru yola çıktık. Düğün hazırlıkları için alışveriş yapacağımız fikri bana başlangıçta fazlasıyla uzak bir hayal gibi geliyordu, ancak yanımda Fırat’ın varlığı bu durumu gerçeğe dönüştürüyordu. Onun soğukkanlı ve özgüvenli tavrı sayesinde, kaygılarım bir nebze hafifledi.

Alışveriş merkezine adım atar atmaz, lüks mağazaların ışıkları arasında kendimi biraz daha güvende hissettim. Fırat yanıma yaklaşıp alçak bir sesle, “Ne istersen alabileceğini unutma,” dedi. Sözleri, ağır ve samimi bir ifade taşıyordu. Kendimi alışkın olmadığım bu dünyada bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim.

İlk olarak gelin çiçekleri satan bir mağazaya girdik. Gözlerim vitrinlerde sergilenen farklı buketlere takıldı. Bembeyaz güllerle süslenmiş olanlardan tutun da, zarif inci detaylarıyla bezenmiş çiçeklere kadar her buket, masumiyeti ve saflığı çağrıştırıyordu. Fırat, bu mağazada seçim yaparken beni izliyordu. Şaşaalı ve göz alıcı çiçekler yerine, daha sade ve zarif olan beyaz orkide ve lavanta karışımı bir buket seçtiğimde, Fırat bir süre bukete baktı, ardından hafifçe başını salladı. “Tam sana göre,” dedi kısık bir sesle. Bu yorumuyla içimde bir kıvılcım yaktı; beni gerçekten anladığını düşündüm.

Sıradaki durak, düğün masasına konulacak dekoratif eşyalardı. Fırat bana bu kadar geniş bir özgürlük tanımışken, onun bu yaklaşımına uygun olacak şık ama sade detaylar aramaya koyuldum. Beyaz dantel peçeteler, altın rengi işlemeli minik vazo ve mumluklarla süslenmiş dekoratif objeler seçerken, göz ucuyla Fırat’a baktım. Her bir eşyayı dikkatle izliyor, bazen onaylayan bakışlarıyla bazen ise kısa bir gülümsemeyle fikirlerini belli ediyordu. Seçimimde yanımda olmasını hissetmek beni daha güçlü hissettirdi.

Birlikte bir gelinlik mağazasına girdiğimizde ise içimde hafif bir ürperti oldu. Fırat’ın bakışlarıyla üzerimde olduğunu biliyordum ve bu, seçim yaparken içimde büyük bir heyecan yaratıyordu. Gözüm, dantel işlemeli, zarif bir gelinlikte takılı kaldığında, Fırat bana yaklaşıp elimi tuttu. “Tam olarak senin gibi zarif bir seçim,” dedi sessizce. Bu kısa an, aramızdaki mesafeleri biraz daha yakınlaştırdı, sanki bu anlaşmanın ötesinde gerçekten yanımda olduğunu hissettirdi.

Alışveriş merkezinde saatlerce dolaşmamıza rağmen, Fırat en ufak bir yorgunluk belirtisi göstermedi. Birlikte son olarak düğün pastası için bir pastane bölümüne uğradık. Renkli pasta seçenekleri arasında seçim yaparken Fırat, sade beyaz bir pasta modeline bakarak, “Bu daha anlamlı,” dedi. Pastanın sadeliği, onun soğukkanlı ve kararlı kişiliğini yansıtıyordu. Aynı zamanda düğünümüzün kendine has bir zarafetle yapılacağını hissettiren bu seçim, içimde bir yerde beklenmedik bir mutluluk yaratıyordu.

Alışveriş merkezinden çıkarken, elimizde düğüne dair küçük ama anlamlı detayların yer aldığı çantalar vardı. Fırat yanımda yürürken, onunla birlikte çıktığım bu yolculuğun nasıl gelişeceğini düşündüm. Sadece bir anlaşma gibi görünen bu ilişkinin, her geçen gün daha derin anlamlar kazanması beni bir bilinmeze çekiyordu.

---

Malikaneye vardığımızda, alışverişin yorgunluğu omuzlarımıza çökmüş olsa da, üzerimizde tatlı bir heyecan vardı. Fırat kapıdan içeriye adım atarken şoföre eşyalarımızı taşımasını işaret etti ve bana dönerek, “Sana odanı göstermek istiyorum,” dedi. Sesi, her zamanki gibi kararlı ve keskin bir güven taşıyordu. Bu, neredeyse duyduğum her kelimesinde beni biraz daha şaşırtan o sarsılmaz özgüvenin ifadesiydi.

Geniş merdivenleri çıkarken, gözlerim malikanenin zengin detaylarına takıldı. Büyük avizeler, antik tablolar, kristal işlemeler... Bu yer, Fırat’ın dünyasının ne kadar görkemli ve aynı zamanda ne kadar kasvetli olduğunun bir yansıması gibiydi. Sonunda geniş, ahşap bir kapının önünde durduk. Fırat kapıyı açıp, “Burası senin odan,” diyerek beni içeriye davet etti.

İçeri adım attığımda gözlerim, odayı kaplayan ince ayrıntılara takıldı. Büyük, çift kişilik bir yatak, zarif bir şekilde döşenmiş koltuklar, duvarda asılı yağlı boya tablolar… Fırat’ın bu odayı bana layık gördüğünü anlamıştım, ancak gözlerim çift kişilik yatakta duraksadı. Düşünmeden, “Tek kişilik bir yatak da yeterli olurdu aslında… Bu kadar büyük bir yatağa ihtiyacım yok,” dedim, içimdeki çekingenliği gizlemeye çalışarak. Fırat, bu sözlerime alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdi ve adım adım bana doğru yaklaştı.

Aramızdaki mesafe neredeyse kapanmışken, gözlerini bana dikerek hafif bir sırıtışla, “Artık neredeyse evlenmek üzereyiz, Zara. Yani, aynı yatağı paylaşmamız en doğrusu, değil mi?” dedi. Sesi, sakin ama aynı zamanda tehditkâr bir alaycılıkla doluydu. O an, bu adamın ciddiyetinin farkına bir kez daha vardım; Fırat, attığı her adımdan emindi ve bu evliliği en başından beri kontrolü altına almıştı.

Ona, başımı hafifçe yana eğip bakarken, içimde anlaşmamızın sınırlarını zorlayan bir kararsızlık vardı. Dudaklarımı aralayıp, “Bu, gerçekten gereklilik mi?” diye fısıldadım, neredeyse kendimden bile emin olamadan. Fırat bakışlarını hiç bozmadı, yüzündeki gülümseme derinleşerek, “Zara, beraber çıktığımız bu yolda, her şey gerektiği gibi olacak. Tek bir adım bile eksik atmayacağız,” dedi, gözleri gözlerime derin bir kararlılıkla kilitlenmiş halde.

Onun bu keskin, dokunaklı sözleri ve bakışları karşısında, içimde hem çekincelerim hem de ona karşı koyamadığım bir merak birbirine karışıyordu.

Zara, odadan çıkıp Fırat’ın dolaba yerlettiği, ona özel olarak seçilmiş gecelikleri bulduğunda elindekilere kısa bir an şaşkınlıkla baktı. Gecelikler zarif, ince dokulu kumaşlardan yapılmış, ama aynı zamanda Fırat’ın seçimine özgü o sofistike sadelikle tasarlanmıştı. Fırat’ın onu ne kadar önemsediğini ya da kontrolü ne kadar elinde tuttuğunu hissettiriyordu.

Derin bir nefes alıp aynada kendine kısa bir bakış attı, sonra titreyen adımlarla odasına doğru döndü. İçinde hâlâ bir tedirginlik ve alışılmamış bir çekingenlik vardı, ama Fırat’ın dediklerini hatırlayıp kendi kendini sakinleştirmeye çalıştı. Kapıyı yavaşça aralayıp içeri girdiğinde ise, Fırat’ı yatağın üzerinde, geceliğini çoktan giymiş, ellerini başının arkasında rahatça uzanmış halde buldu. Gözleri hemen Zara’ya döndü; onu, içinde olduğu bu zarif ama iddialı gecelikle baştan aşağı süzüyordu.

Fırat’ın dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. "Gördüğüm kadarıyla seçimlerim seni hayal kırıklığına uğratmamış," dedi, sesi alaycı bir sıcaklık taşıyordu. O anda Zara’nın yüzünde istemsizce beliren hafif bir kızarıklık, Fırat’ın bakışlarının daha da keskinleşmesine neden oldu.

Zara, yatağın yanına yaklaşıp hafifçe yüzünü çevirdi. "Bunu, sadece formalite icabı giydim," dedi sakince. Fakat Fırat, Zara’nın bu zayıf savunmasını görmezden gelerek bir elini uzatıp onu yanına çağırdı. "O zaman formalite icabı da olsa, yatakta yerini al," diye mırıldandı. Gözleri derin, yüzü ise sabırsızca bir güven taşıyordu.

Zara, kalbinin hızla çarptığını hissetti. Yavaşça yanına oturup Fırat’ın o güvenli ama gizemli alanında hissettirdiği karışık duygularla yavaşça yerleşti. Artık aralarındaki tüm sınırlar yavaşça erirken, Zara, bu yolculuğun nereye varacağını kestiremiyordu ama Fırat’ın gözetiminde olduğunu hissettiği her an daha da karmaşık hislere kapılıyordu.

Zara, Fırat’ın yanına uzanıp yorganı üstüne çektiğinde, kendini sakinleştirmeye çalışarak gözlerini başka bir yere çevirmeye çalıştı. Ancak kısa süre sonra, Fırat’ın onun tarafına doğru döndüğünü ve yüzüne odaklandığını hissetti. Başını yavaşça çevirip ona baktığında, Fırat’ın derin ve yoğun bakışlarıyla karşılaştı. Bakışları kendinden emin ve araştırıcıydı, sanki Zara’nın düşüncelerini okumak istercesine ona dikkatle bakıyordu.

Zara’nın yüzü hemen kızardı, bakışlarını ondan kaçırarak yorganın içine biraz daha saklandı. Ancak Fırat, onu daha da sıkıştıracak bir yakınlıkla başını hafifçe eğip, alaycı bir gülümsemeyle ona fısıldadı: "Bu kadar utangaç olacağını düşünmemiştim. Neredeyse evleniyoruz sonuçta, Zara."

Zara, içinde büyüyen heyecanı bastırmaya çalışırken, Fırat’ın kendisine bu kadar yakından bakmasıyla kalbinin hızlandığını hissetti. Zoraki bir sakinlikle, "Sadece… bu duruma alışmak zaman alacak," diye mırıldandı, gözlerini hâlâ kaçırarak. Ama Fırat, bu kaçamak bakışları yakalayıp ona daha da sokuldu, sesini alçaltarak ve yumuşatarak, "Alışman için bolca vaktimiz var," dedi. Fırat’ın bu güven veren ama etkileyici tavrı, Zara’yı daha da utandırırken, ikisi arasında giderek artan bir çekim oluşuyordu.

Zara, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışıyordu; kalbi hızla çarpıyor, yanındaki Fırat’ın varlığını her zerresinde hissediyordu. Aniden, yüzüne dokunan bir sıcaklık hissetti ve gözlerini açtığında Fırat’ın gözleriyle burun buruna geldi. O an, aralarındaki mesafenin giderek yok olduğunu hissetti. Fırat’ın keskin ve derin bakışları onu adeta bir mıknatıs gibi çekiyordu.

Zara, gözlerini ayıramadan ona bakarken, Fırat’ın gözlerinin giderek dudaklarına doğru kaydığını fark etti. Nefes alışları daha da hızlanırken, fısıldar gibi, “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

Fırat, yüzünde hafif bir gülümsemeyle yüzünü ona daha da yakınlaştırdı. “Ne yaptığımı görmüyor musun, Zara?” dedi, sesi alçak ve etkileyici bir tonda çıkıyordu. Dudaklarının arasında yalnızca bir nefeslik mesafe kalmıştı; ikisinin de nefesleri birbirine karışırken, Zara gözlerini kapadı ve bir sonraki anı beklemeye başladı…

 

sevgili okur,

 

Şu an Fırat ve Zara'nın arasında elektrik öyle yoğun ki, sanırsınız şehirdeki tüm ampulleri onlar yakıyor. Fırat tam "yaklaşayım mı, yoksa sırıtıp gerilim mi yaratayım?" modunda, Zara ise kalbi yerinden fırlayacak gibi ama gözlerini kapatıp "derin nefes al, bu sadece uykusuzluk!" demekle meşgul. Bakalım bir sonraki bölümde kim kazanacak: Fırat’ın sinsi planları mı, Zara’nın titrek kalbi mi? Kesin olan şu ki, ikili arasındaki mesafeler, en fazla birkaç santimetreyle ölçülüyor!

İşler iyice kızışmaya başladı, değil mi? Fırat, Zara’ya milim milim yaklaşırken nefesimizi tuttuk! Kimi zaman Zara'nın kalbi hop oturup hop kalksa da biz okurlar olarak çok daha derin bir nefes alma hakkımız var. Sonraki bölümde bu ikilinin arasındaki tansiyon biraz daha yükselirse, yangın tüpünü hazırda bulundurmakta fayda var. 👀 Bakalım, bu yakınlık nereye varacak?

 

gelecek bölümde görüşmek üzere..

Loading...
0%