Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Cry For Rain

@yaseminforbooks

*Medyadaki yakışıklı Yusuf

​​​​​Yusuf ile daha Kızılay'a varmadan metroda karşılaştık. O benden bir durak sonra binmişti. "Selam, Çalıkuşu." diye seslendi boş yer olmadığı için önüme dikilirken.

"Selam, Yusuf."

Eliyle yanağımı okşadığında şaşırmıştım. Aslında amacı yanağımı okşamak değil önüme gelen saçı kulağımın arkasına sıkıştırmaktı ama bunu yaparken fazla oyalanmıştı. Eli hala yanağımdayken "Her geçen gün daha da güzel oluyorsun." diye mırıldandı, sanki bir fısıltı gibi ama ben duymuştum.

"Yusuf." Sesimin sert çıkmasına engel olamamıştım.

Kendine gelir gibi oldu ve elini hızla çekti. "Kusura bakma, bir anlığına şey oldu. Şey. Boşver. Ama gerçekten çok güzel olmuşsun."

Özel bir şey yapmadım aslında. Her zamanki benim işte. Pembe crop ve beyaz uzun bir etek giymiştim. Belki farklı olarak göz pınarlarıma biraz fazladan highliter sürmüştüm o kadar.

​​​​"Teşekkür ederim. Sen de iyi görünüyorsun." Üstünde Slyterin baskılı yeşil bir tişört, siyah pantolon ve siyah bir deri ceket vardı.

"Teşekkür ederim."

Bir süre gereksiz bir şekilde sessiz kalmıştık ki Yusuf sessizliği bozdu. "Müzik dinlemek ister misin?" diye sordu bluetooth kulaklığını çıkartıp.

"Bu teklife zaman hayır derim? Evden çıkarken kulaklığımı almayı unutmuşum zaten. İyi olur." dedim ve kulaklığın tekini alıp taktım.

"Ne açayım?"

"Farketmez. Kendi dinlediklerinden aç."

Şarkıyı açıp telefonunu cebine koyduktan sonra gözlerini gözlerimle birleştirdi. Ben çalan her şarkıya eşlik ederken o sadece beni izliyordu. Parlayan kahve gözleriyle. Sonraki duraklarda karşıdaki birkaç koltuk boşalmış olsa da o önümde dikilmeye devam etti.

İlk defa duyduğum bir şarkının melodisi çalarken susmuştum. Yusuf ise benim aksime heyecanlanmıştı. "Ben çok seviyorum bu şarkıyı." dedi gülümseyerek. "Sen bilmiyor musun?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Bunu da sen söyle." Dünden hazırdı zaten. Etrafımızdaki insanlar muhtemelen deli olduğumuzu düşünecek ama olsun.

"Düşüyorum ona biri tutsun"

"Dalıyorum dibe beni yutsun diye"

"Çabalıyorum ama çok zorsun"

"Yanıyorum bu kız benim olsun diye"

"Düşüyorum ona biri tutsun"

"Dalıyorum dibe beni yutsun diye"

"Çabalıyorum ama çok zorsun"

"Bilmem bu neyin nesi"

"Güzelliğin böylesi"

"Varmış benden delisi"

"Olamaz, olucam kölesi"

Mimikleri falan o kadar tatlıydı ki kıkırdamadan edemedim. İnsan içinde olmasak kıvırtmaya başlayacak. "Çok tatlısın."

Bir anda durdu ve bana sanki "Ben Demir Adam'ım." gibi bir şey söylemiştim gibi baktı. "Ciddi misin?"

"Evet." dedim saçlarını karıştırıp. "Çok tatlı ve komiksin."

Utandı mı o? Yine kıpkırmızı oldu. Neyse ki inmemiz gereken durağa geldik de utancı kısa sürdü.

​​​​​"Aç mısın? Önce yemek yiyelim istiyorsan."​ dedim etrafta boş boş dolanırken.

"Olur."

Bir dönerciye oturduk. İkimiz de büyük söylemiştik. Yusuf zaten genel ayı gibi yiyordu, ben de çok açtım.

"Ee ne alacaksın? Var mı aklında bir şey?" diye sordu.

"Bilmem, henüz karar vermedim."

"Ben de karar vermedim sayılır. Gezerken buluruz bir şeyler illa."

Başımla onayladım ve yemeğime geri döndüm. Yusuf sohbeti devam ettirmek istiyor olmalı ki "Yaz için planların var mı?" diye sordu.

"Yok. Şu grup dağılmasa Seren Hoca bir şeyler ayarlayacaktı ama. Şuan çok boşum. Sokak sanatçılığına falan mı başlasam. Sen ne yapacaksın?"

"Birkaç tane kurs var aklımda onlara yazılacağım."

​​​​​"Dil kursu falan mı?"

"Aynen. İspanyolca'ya başlamak istiyorum da."​

Yusuf'un bir diğer özelliği de dil öğrenmeye elverişli olması. Şuan Türkçe'yi de sayarsak 5 dil biliyor. İyi bilmiyorum falan filan dese de maşallah sular seller gibi konuşuyor. Havalı.

"Bir de yazmaya başlayacağım. Tam olarak bir fikrim yok. Her şey olabilir şiir falan bile. Ama artık şu içindekileri atmam lazım."

"Bana da okutursun herhalde."

"Direkt sana ithaf edeceğim." dediğinde ​​​​​utandığım için dönerime gömüldüm.

Ağzıma acı tadı geldiğinde yüzümü buruşturdum. Biber koymayın demeyi unutmuşum ya. "Noldu?" diye sordu.

"Biber koymuşlar da içine. Acı geldi."

"Ver alayım." dedi ve tepki vermeme izin vermeden döneri elimden aldı. "İstersen hepsini açıp ayıklayadabilirim."

"Yok gerek yok. Bir daha çıkarsa alırsın."

"Sen bilirsin." dedi sonra görünen biberleri alıp dönerimi geri verdi.

Konuşmadan yemeği bitirdikten sonra yaklaşık 2 saat tüm dükkanları dolandık. Yusuf Kübra'ya tatlı bir kupa almıştı, ben de kalpli bir kolye. Ama kolye çok güzel kalbi gerçek kalp şeklinde yani o emoji olandan değil. Yiğit'e de iki saat ne alsak diye düşünüp Yağız ile ikisine eşleşen arabalı tişört almıştık. Ortak hediyemiz olarak.

"Bir kahve içelim mi?" diye sordu Yusuf işimiz bittiğinde.

Saat çoktan 6'ya geliyordu. Şimdi yolu falan da sayarsak eve varmam 7'yi bulur. Babam mesaiye kalmazsa ki büyük ihtimalle kalmaz 6 buçuk gibi eve gelir. Yani geç kaldım. Harika.

"Kusura bakma eve gitmem lazım. Bir dahakine söz içeriz."

"Sorun değil. Gel metroya gidelim o zaman."

Biz yürürken yağmur yağmaya başlamıştı. Çok soğuk değildi ama sadece crop giydiğim için üşüyordum. O anda kafama dank etti. Ben bu crop ile evden görünmeden çıktım da içeri nasıl gireceğim. Üstüme iyice yapıştı. Geç kaldım zaten. Bir de bu halimle gidersem iyi bir azar yiyeceğim.

"Bir sorun mu var?"

"Yok nereden çıkardın?"

"Gergin gibisin." Nasıl fark etti ki? Titremek, dudak kemirmek veya tırnaklarımı yemek gibi belirgin alışkanlıklarım da yok. "Yo, değilim."

"Selin söyle işte." dedi sonra beni süzdü. Bir şey söylemeden deri ceketini çıkartıp bana giydirdi ve kolunu omzuma atıp beni kendine yaklaştırdı. Ceketin fermuarını çekip önümü kapattım. Bu ceketin aynısından bende de var o yüzden annem sorgulamaz. Tamam sıkıntı yok.

"Sen üşümez misin?" diye sorduğumda omzunu silkti..

'Annem' arıyor. Mükemmel, bir bu eksikti. "Alo, efendim annecim."

"Kızım nerede kaldın sen? Baban gelir birazdan."

"Metrodayım anne."

"Hadi ama kızım. Yorgunum ben. Tüm işleri bu halimle bana yaptırıyorsun." Annem söylenirken telefonu kapattım.

Yusuf bizi bir tane mağazanın içine sokmuştu. "Ne yapıyorsun? Geç kaldım zaten. Metroya gitmemiz lazım." diye söylendim ve çıkmaya çalıştım ama kolumu tutarak durdurdu.

"Ablama mesaj attım o alacak bizi. Metrodan daha hızlı gideriz. Hem daha fazla ıslanma."

Islanacağım kadar ıslandım zaten. Saçımdaki boya bile akıyor. Saçımdan düşen pembe damlalar deri cekete düşerken Yusuf'a baktım. Onun da benden farkı yoktu. Yeşil tişörtü batmıştı.

"Teşekkür ederim." Parmak ucunda doğrulup yanağını öptüm. Bunu neden yaptım bilmiyorum ama onun kızarmasına neden olmuştum. Hatta ilk defa gözlerini bile kaçırdı. Geri çekilip arkamdaki raflara yaslanırken "Şarkı mı açsan?" diye sordum. Kulaklıkları çıkarmamıştık.

​​Beklediğimden çabuk toparlandı ve telefonunu çıkardı. Kulağıma oldukça tanıdık bir melodi dolarken başımı arkaya yasladım ve gözlerimi kapadım. Onun da yanıma gelip aynısını yaptığını hissetmiştim.​ Sessizce şarkıya eşlik ediyordu.

​​"And if I may just take your breath away"

"I don't mind if there's not much to say"

"Sometimes the silence guides a mind"

"To move to a place so far away"

"The goosebumps start to raise"

"The minute that my left hand meets your waist"

"And then I watch your face"

"Put my finger on your tongue 'cause you love to taste, yeah"

"These hearts adore, everyone the other beats hardest for"

"Inside this place is warm"

"Outside it starts to pour"

Şuan sırılsıklam olmama, üşümeme ve eve girdiğimde duyacağım lafları bilmeme rağmen sanki sıcak bir kütüphanede oturmuş dışarıyı izleyerek kahvemi içiyormuş gibi huzurlu hissediyorum. Çünkü... Bilmiyorum.

​​​​Beyza Abla gelene kadar hiç konuşmadık. Beyza Abla geldiğinde Yusuf yine öne binmek yerine benim yanıma bindi ve arabada bulduğu ceketiyle saçımı kurulamaya başladı.

"Yusuf manyak mısın üstüne giysene. Üşüyeceksin."

Yusuf "Ben bulurum buradan bir ceket daha." dediğinde Beyza Abla oradan söylendi. "Araba Yusuf'un kıyafetleriyle dolu zaten."

"Ablamın arabası değil mi? İstediğimi yaparım."

"Yusuf eve kendin sürünerek gelmek istemiyorsan sus. Bırakıp giderim bak seni."

"Kıyamazsın bana. Çok ıslandım." Yusuf ablasıyla konuşurken bile bana bakıyordu. Saçlarımı kurulayan elleri yavaşlamıştı.

"Bitti mi?" diye sordum.

"Ha evet. Daha iyi." dedi ve geri çekildi.

Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından geldiğimizde Beyza Abla'ya teşekkür edip arabadan indim.

Eve girdiğimde annem söylenmeye başladı. "Kızım ben sana erken dön demedim mi? Saat kaç oldu? Bu kadar saat ne yaptınız? Hem senin hiç kız arkadaşın yok mu niye Yusuf ile buluşuyorsun? Git kız arkadaşlarınla buluş. Hemen evlenip gidecek misin evden?"

"Anne ne alakası var? Yusuf sadece arkadaşım."

"Tabi öyledir. Şimdi sevgili olunmuyor zaten. Arkadaşım diyerek on kişiyle aynı anda konuşuyor gençler."

"Anne ben öyle biri miyim?"

"Cevap verme, git üstünü değiştir gel de sofraya yardım et."

"Tamam, anne."

Ben bu evde iyi hayatta kalıyorum ya. Herkes tek çocuğum diye iyi bir hayat yaşıyorum zannediyor da. O öyle olmuyor. Ama iyi ki bir kardeşim yok ya. Bu evde bir kuklaya daha ihtiyaç yok.

🤘🤘🤘

Bu bölüm de buraya kadardı. Bir sonraki bölümde görüşürüz. Öptüm sizi. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi lütfen yorumlara yazın.

Bölümde geçen şarkılar

Neyin Nesi - DKTT

Sweater Weather - The Neighbourhood

 

Loading...
0%