Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Notes of Hidden Feelings

@yaseminforbooks

Bölümde geçen şarkıları en başa koymaya karar verdim. Çünkü neden olmasın.

• Wish You Were Here - Pink Floyd

• Tenerife Sea - Ed Sheeran

Bir iki hafta boyunca okula gide gele bu tempoya alışmıştım. Hem okul gibi değildi. Zaten müzik ile iç içe olmak eğlenceliydi. Bazen de atölyeye Mete'nin yanına gidiyorduk, Güneş Miray'la yakınlaşacağım derken dansçılarla iyi kaynaşmıştı onların provalarını da izliyorduk. Akıyordu hayat yani.

Yine okuldayım ve Güneş ile boş bir odada şarkı çalmaya çalışıyoruz. Yapabilirsek inşallah.

Güneş yanımda kendisine kızıp duruyordu. "Gerizekalı gibi orada girmeyeceğim diyorum yine aynı yerde giriyorum." Kafasını okulun piyanosuna vurduğunda tuşlardan çıkan ses kulağımı tırmaladı. "Sinir krizi geçireceğim şimdi."

"Sakin ol, Güneşim. Ne olacak bir daha deneriz."

Sözde eğlencesine çalacak çok ciddiye almayacaktık. Ben sahnede çalacağımız şarkılara bu kadar çalıştığımı hatırlamıyorum. Güneş genelde böyledir moralini bozan bir şey olduğunda önemsiz olan işleri bile fazla ciddiye alıyor. Moralini ne bozuyor bilmiyorum.

"Hadi bir daha yapalım." dedim giriş akorunu bir kere daha ayarlarken. Uzun zamandır elektro gitarımı çalmıyorum, bu yeşil bebekle iyice yakınlaştık. Ama ben elektro insanıyım ya. "Ben introyu bitirdiğimde gireceksin. Ben sana işaret veririm."

"Tamam." dediğinde introyu oluşturacak tellere vurmaya başladım. Bu sefer doğru yerde giriş yaptı ben de ona uyum sağladım.

​​​​​​"So, so you think you can tell"

"Heaven from Hell, blue skies from pain?"

"Can you tell a green field from a cold steel rail"

"A smile from a veil?"

Güneş yanlış notaya bastığı için kendini tekrar piyanoya vurarken ben de mecburen durmak zorunda kaldım. "Güneş, o piyano okulun. Biliyorsun değil mi?"

Omzunu silkerek yanıtladı. "Parasını biz veriyoruz, olmadı alırız yenisini." Gözlerimi devirdim. Zengin olunca böyle oluyor herhalde. Benim de en zengin özelliğim Netflix ve Spotify üyeliğim olması işte.

"Neyin var senin?" diye sorduğumda bana bakmak yerine kafasını iyice piyanoya gömdü. "Yapma sunu fazla ses çıkarıyorsun."

"Kanka ben bir halt yedim. Ben hiç aşık olmamam gereken birine aşık oldum."

"Kime? Miray'a mı?"

"Hayır daha kötü. Görüp görebileceğimiz en heteroseksüel kız. Ayrıca sevgilisi de var. Ne ara aşık olduğumu bile bilmiyorum." Kafasını piyanodan kaldırıp arkasına yaslandı. "Kanka ben Kübra'yı seviyorum."

"Ne?" dedim çünkü ne, Güneş ve Kübra. Açıkçası hiç aklıma gelmezdi. "Benim arkadaşım olan Kübra?"

Güneş başıyla onayladı. "Mete'ye söylemiştim ama senin ne düşüneceğini bilmediğim için söyleyemedim. Kübra'nın tabii ki haberi yok. Yani nasıl söyleyebilirim ki? Belki uzak durursam hislerim geçer diye düşündüm ama yok. Her seferinde kendimi ona mesaj atarken buluyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum."

Ne düşüneceğimi bilmiyorum. Sadece şaşırdım şuan. 22 Mart'ta Yusuf'un doğum günü partisinde tanışmışlardı. Ondan sonra da epi topu 3 kere falan yüz yüze görüşmüşlerdir. Nasıl bir anda bir şeyler hissetmiş olabilir ki?

"Hiçbir şey yapma Güneş." dedim. "Yani seviyor olabilirsin ama var olan bir ilişkiyi bozacak değilsin."

Güneş'i seviyorum. Arkadaşım sonuçta ama bu durumda daha çok Kübra'yı düşünmek zorundayım. Zaten Semih Abi ile araları şu sıralar soğuk bir de bu mesele yüzünden araları bozulsun istemiyorum.

Kübra ile Semih Abi'nin aralarının soğuk olmasının sebebi de başkaları. Yani aileleri. Üzerlerinde çok fazla baskı var. Semih Abi'nin annesi, yani teyzem, evlenmeleri konusunda ısrar ediyormuş ama Kübra daha küçük ve liseyi bırak üniversiteyi bitirmeden evlenmek istemiyor. Daha bir 6-7 yılı var. Kübra'nın ailesi falan da fazla uzatmaya gerek olmadığını düşünüyormuş sanırım ve Semih Abi Kübra'dan büyük olduğu için de ilişkilerine pek sıcak bakmıyorlarmış. Kübra ve Semih Abi de ailelerinin düşünceleri ile kendi istekleri arasında sıkışıp kalmışlar. Dolayısıyla bu ilişkilerine de yansımış.

"Bozmak istemiyorum zaten ama... Bilmiyorum Selin. Kafam çok karışık. Belki de sadece akışına bırakmalıyım."

Aşk meşk işleri karmaşık şeyler ama yine de insanlar seviyor, seviliyor. Bir ilişki içinde olmayı beceriyor ya da beceremiyor. Her iki türlü de ortada anılar kalıyor.

Ben sevilebileceğime inanmıyorum. Kötü bir fiziğim var, kötü bir kişiliğim var, enteresan biri değilim. Acaba Yusuf beni neden seviyor? Bu neden durduk yere aklıma geldi ki şimdi? Boşver.

"Selin, bir gelsene." Seslenen kişi kapıyı aralayarak içeri bakan Savaş'tı. Arada karşılaşıyorduk ama hala çok yakın değiliz. Niye çağırıyor ki?

Savaş'ın yanına gittiğimde kapının diğer tarafındaki Yiğit'i gördüm. Doğru ya bugün beni almaya gelecekti. Beraber diğerleriyle buluşmaya gidecektik.

Yiğit Savaş'a pek de samimi olmayan bir şekilde teşekkür ettiginde Savaş gitmek yerine bana döndü. "Yiğit seni bulamamıştı ben de getireyim dedim." diye açıkladı. "Naber?"

Bizimkiler, işte Kübra, Yiğit, Yusuf ve Yağız, bir kere bizim okulun bahar şenliğine gelmişlerdi. Savaş ile de orada tanıştılar.

​​"İyi, öyle çalışıyoruz işte."

"Güzel olmuşsun bugün." dediğinde gülümsedim.

"Teşekkür ederim."

Elini saçlarımın arasına soktu ve önünü biraz düzeltti. O bunu yaparken Yiğit sinirli duruyordu. "Selin, geç kalıyoruz. Diğerleri varmış bile." diye söylendi.

"Tamam, gitarımla çantamı alıp geleyim."

Savaş "Ben de gideyim. Sonra görüşürüz." dedi ve gitti.

İçerideki Güneş'e veda edip gitarımı ve çantamı aldım. Çıkmadan önce son bir kez Güneş'e dönüp "Takma kafana." dedim. "Nasip meselesi. Belli olmaz."

"Belki ayrılırlar."

"Öyle demedim ama... Nasıl anlarsan. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Tekrar Yiğit'in yanına gittim ve beraber okuldan çıktık. Yanımda yürürken gergin ve sinirli duruyordu. Hızlı yürüdüğü için arkasından koşturmak zorunda duruyordum. "Yavaş yürüsene, arkada kalıyorum."

"Pardon, fark etmemişim." dedi ve ona yetişmemi bekledi.

"Sen iyi değil gibi duruyorsun. Bir şey mi oldu?"

"Yok, bir şey olmadı. Açım biraz da ondandır."

"O zaman hızlı olup seni doyurmamız lazım. Açlıktan bayılıp başıma kalma."

Basitçe gülümsedi ve metroya gidene kadar konuşmadık. Metroya bindiğimizde taktığı küçük bel çantasından bir hap çıkarıp attı.

"O ne?"

"Anksiyete ilacı. Çok önemli bir şey değil." dedi ama dizleri titriyordu.

Bir şey demedim çünkü Yiğit anlatmak istese anlatırdı. Anlatmak istemiyorsa zorlayamam. Genelde kimseye anlatmadıklarını Yağız'a anlatır, o da bir şekilde Yiğit'i sakinleştirir.

Yolun geri kalanında konuşmadık. Metrodan inip parka doğru yürürken Yiğit birden bana döndü ve "Savaş’tan uzak dur," dedi biraz sert bir tonla. "Hiç hoşuma gitmedi tavırları."

"Bunu demeyen bir sen kalmıştın. Sen de dedin tam oldu." Mete, Yusuf ve Yağız da söylemişti. "Daha doğru düzgün tanımıyorsunuz bile onu."

"Herkes söylediyse bir bildikleri vardır Selin. Bak biz de erkek olduğumuz için karşımızdaki erkeğin niyetini anlayabiliyoruz."

Gözlerimi devirdim ve bir şey demedim. Korumacı mı olmaya çalışıyorlar yoksa kıskanıyorlar mı hiçbir fikrim yok ama dediklerini ciddiye alasım da yok.

Bizimkileri bulmaya çalışırken ilk önce bize el sallayan Kübra'yı onun yanında da boğuşan Yağız ve Yusuf'u gördüm. Yanlarına gittiğimiz sırada Yağız Yusuf'u kaldırıp yere atmıştı.

"Sırtım acıdı lan. Ayı." dedi Yusuf yerden kalkarken. Sonra Yiğit ile bana döndü. "Siz niye beni bunlarla bir başıma bırakıyorsunuz? Adam beni hangimiz daha güçlüyüz test edelim ayağına iki saattir dövüyor lan. Yağız niye bu kadar kinlisin bana?"

Yusuf konuşurken Yiğit Yağız'ın yanına gidip yerleşmişti ben de Kübra ile Yusuf'un arasına oturmuştum.

Yağız yanına oturan Yiğit'i kolları arasına alırken "Aga kişisel algılama canım sıkılmıştı." dedi.

"Sen her canın sıkıldığında adam mı dövüyorsun psikopat?"

"Yani, çoğunlukla."

"Manyak. Zaten Kübra yüzünden kendimi çocuk bakıcısı gibi hissediyorum. Bizi zorla çocuk parkına soktu."

Kübra araya girip "Kendisi en son 5 yaşındaki çocukla salıncak kavgası yapıyordu." dediğinde Yusuf hariç herkes gülmüştü.

Ben araya girmesem bunlar biraz daha didişirdi. "Susun da yemek yiyelim artık."

Bugün de karnımızı milletten geçinerek doyurduk çok şükür. Yağız makarna salatası, Kübra tatlı,Yiğit patates salatası, Yusuf da kek yapmış. Ben de dün akşam yaptığım patatesli böreği getirdim.

​​​​​İştahı olmayan tek kişi Yiğit'ti. Yemek yemek yerine Yağız'ın kucağına yatmıştı, Yağız onun ağzına zorla bir şeyler tıkmaya çalışıyordu. Kübra arkasındaki ağaca yaslanmış en son okuduğu kitabı anlatıyordu. Ben ve Yusuf da onu dinliyorduk.

Bir süre sonra sohbet durulurken Yusuf bana dönüp "O kadar gitarını getirmişsin. Bir şeyler çalsana bize." dedi.

"Ne çalayım?" diye sordum gitarımı çantasından çıkartırken.

Telefonundan bir şarkının akorlarını açıp gösterdi. "Bunu çalabilir misin?"

Çok bildiğim bir şarkı değildi ama bir kere çalmıştım. "Çalarım."

Ben çalmaya başlayacakken Kübra "Durun bunu çekmem lazım." diyerek telefonunu açtı. Her şeyi çekip duruyor zaten geldiğimizden beri. "Tamam, başla."

Ben şarkıyı çalarken Yiğit yattığı yerden söylüyordu. Kübra beni çekerken bir yandan da düşüncelere dalmış gibiydi. Yusuf bilinçsizce veya bilinçli olarak omzuma yaslanmıştı. Bu gitar çalmamı biraz zorlaştırsa da onu itmek istemedim.

"We are surrounded by all of these lies

And people that talk too much

You got the kind of look in your eyes

As if no one knows anything but us"

Nakarat geldiğinde şarkı söyleyen Yiğit'e Yusuf da katılmıştı. Sessizce hatta neredeyse fısıldayarak eşlik ediyordu ama ben onun sesini Yiğit'inkinden daha çok duyuyordum.

"​​​​Should this be the last thing I see?

I want you to know it's enough for me

'Cause all that you are is all that I'll ever need"

​​​​​​"Ya niye durdun?" dedi Kübra ben gitarın tellerini bıraktığımda. O kaydı kapatırken omzumdaki Yusuf doğrulmuştu.

Ben de bilmiyorum. Bir anda ellerim boşaldı gibi oldu. Sanırım sabahtan beri gitar çaldığım için parmaklarım yoruldu.

"Yeter bu kadar size. Parmaklarım uyuştu." dedim ve gitarımı geri çantasına koydum.

Yusuf elimi avucuna aldı ve parmaklarımın ucuna bakmaya başladı. "Yara bandı vereyim mi? Var bende."

"Gerek yok. Alışığım ben." dedim elimi geri çekmeye çalışırken ama bırakmadı.

"Kübra'da el kremi vardı. Ondan süreyim. Bekle." İtiraz etmeme izin vermemişti. Kübra'nın çantasından çilekli kremi çıkardı ve parmak uçlarıma dikkatle sürdü.

Yiğit ona takılarak "Kanka sen dili falan bırak. Dilci olup ne yapacaksın? Sayısal seç hemşirelik oku sen. Elin yatkın duruyor." dedi.

Kübra da "Selin'in özel doktorluğunu yapıyor o." dedi.

"Doktorla hemşireler krem mi sürüyor gerizekalılar?"

"Yusuf lütfen kötü söz söyleme." dedi Yağız. "Hem ciddili dilci olup ne yapacaksın lan?"

"Dil olacağım kanka."

Bu sefer Kübra kıkırdayarak konuştu. "Dilci olduktan ne olur, senin hislerini tercüme edemedikten sonra."

"Salın beni be. Uğraşacak başka insan bulun kendinize."

"Seninle uğraşmak eğlenceli." dedim ona dönerek.

"Çalıkuşu sen de mi ya?" diyerek kendini arkasındaki çimlere bıraktığında güldüm. Salak şey.

Bu salaklarla vakit geçirmeyi seviyorum. Hepsi çok tatlı ve eğlenceliler, Yağız hariç. Bir arada olduğumuz zaman gülünecek bir şey bulmak çok kolay oluyor. Kekin içindeki limon bile mutlu ediyor insanı.

🤘🤘🤘

Kek değil keki yapan mutlu ediyor olmasın?

Biraz geç bölüm attım, farkındayım. Kusura bakmayın arada yaparım böyle şeyler.​​​​​

Loading...
0%