Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Rockstar

@yaseminforbooks

"Tell me when it's over"

"I don't wanna think anymore"

"Like a drug, All my love"

"Still the same as before"

"Cause when it's over"

"I won't have to do this no more"

"LİKE A DRUG, ALL MY LOVE"

"STİLL THE SAME AS BEFORE"

​​Şarkı biterken ve alkışlar yükselirken ben de hem bu hem de önceki şarkıya eşlik ettiğim için nefes nefese kalmıştım. Aslında Furkan Bey yaklaşık bin kere şarkıya eşlik etmememi çünkü sesimin sözde solistimizden fazla çıktığını söylemişti ama şuan bana öldürücü bakışlar atmak dışında bir şey yapamaz. Zaten bu halt bittiği anda da gruptan çıkacağım. Güneş'in hatırına kalıyordum, o da beni anlar zaten.

Gözlerimi seyirçiler üzerinde gezdirirken benimkileri gördüm. Yiğit ve Kübra zıplayarak bana el sallıyordu; teyzem, Beyza Abla, Semih Abi ve Yağız da ayakta alkışlıyorlardı. En son Yusuf'u gördüm. "Bravo!" diye bağırdı ve elindeki su şişesini sallayarak gösterdi. Her zaman birilerini düşünüyordu. Dünyanın en iyi arkadaşı olabilirdi.

​​​​​​"Son bir şarkı daha söyleyip sahneyi diğerlerine bırakacağız." Neden tüm konuşmaları bu salak Furkan yapıyor. Kendi Bloom falan sanıyor herhalde. Keşke grubun adı 'Furkan, sevgilisi ve diğerleri' olsaymış. "Onları da seveceğinize eminim ama bizim kadar iyi olacaklarına söz veremem." Egolu piç. Dünya üzerindeki tüm gruplar bizden iyidir. "Şimdi size çalacağımız şarkı Royal Blood'dan Figure İt Out."

O sözünü bitirir bitirmez melodiye girdim. Burak da benimle beraber girmişti. Hızlıca diğerlerini süzdüm. Güneş biraz sakin ol dercesine bana bakıyordu. Kafamı bir şey olmaz manasında sallayıp Serdar'a döndüm. Serdar'ın gözleri Burak'ın üzerindeydi. Benim ona baktığımı fark edince bana bakıp gülümsedi sonra dikkatini tekrar Burak'a verdi. Ben bu ikisini shipliyorum. İkisi de kendi halinde sakin insanlar çok uyumlular. Ama sanırım Burak hetero. Aman canım beni alakadar etmez. Sinirden kafayı yiyen Furkan'a sinir bozucu bir şekilde sırıttım. Tamam dediği her şeyin tam tersini yapmaya yemin etmiş olabilirim de bu kadar öfkelenecek ne var ya? Sinir hastası manyak. Hayır kimse anlamıyor nasıl olsa diyip rastgele akor basıyor bir de. Berra salak salak geziyordu ortada. Sahne hakimiyeti desen yok.

"I'll let it go cause I won't see you later"

"And we are not allowed to talk it out"

"I said I'd go, put myself on show"

"But I'm still trying to Figure It Out"

"I broke my shoe, tripped and fell on you"

"But you didn't know I planned it out"

"I said I'd go, yeah I won't see you later"

"And we're not allowed to FİGURE IT OUT"

Şarkının orijinalinde 54 saniyelik bir bitiş vardı ama biz onu 20 saniye olarak kısaltıp şarkıyı bitirdik. Furkan her ne kadar 54 saniyede ısrarcı olsa da biz yani ben, Güneş, Serdar ve Burak 20 saniye diye karar vermiştik. Bu yüzden Furkan biraz afallasa da belli etmedi. Artık sahneye veda etme vaktimiz de gelmişti. Berra veya Furkan ikilisinden birinin konuşmasına izin vermeden önümdeki mikrofona yaklaşıp konuştum. Bu hareketimle Furkan biraz daha kriz geçirirken Burak gülmemek için kendini zor tutuyordu, Serdar da eliyle ağzını kapatıp gülmesini gizlemişti.

"Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz." dediğimde çığlık atan Yusuf ve Kübra yüzünden kıkırdadım. "Maalesef şimdi size veda etmek zorundayız. Rock ile kalın, Özgür olun."

Kulise dönerken birazdan çıkacak faciayı düşünüyordum. Gruptan çıkacağım o kesin de. Furkan'ın salak salak triplenmelerini izlemek komik olacaktır. Ben en çok diğerlerinin tepkisini merak ediyorum. Güneş neden bilmiyorum ama ağzıma sıçacak gibi duruyor. Berra drama queen'e bağlar. Serdar ile Burak'ı merak ediyorum.

Kuliste Merve Hoca bizi tebrik ettikten sonra eşyalarımızı oraya bırakıp koridora çıktık. Herkes salona gitmek için kapıya yöneldiğinde Furkan "Önce konuşmamız lazım." dediği için durduk.

"Ne konuşacağız. Güzel konserdi. Hepimiz iyi iş çıkardık." dedim inadına yaparak.

"Grup tek senden oluşmuyor. Farkında mısın Selin?" diye bağırdı.

"Ben farkındayım. Asıl sen farkında mısın? Her şeyin kendi dediğin gibi olmasını isteyen sensin. Bizi yönetmeye çalışan sensin. Hiçbirimiz senin keyfine göre hareket etmek zorunda değiliz."

Bu sefer Berra yükseldi. "Tek yapman gereken kendi işinle ilgilenmek. Rolümü çalma."

"Ay senin bir rolün mü vardı? Ben seni maskot olarak duruyor sanıyordum."

Furkan "Yeter bu kadar şamata. Çıkıyorsun gruptan." dedi. Ay çok üzüldüm.

Burak'ın karşı çıkmasını beklemiyordum. "Kendi kendine karar veremezsin buna. Grup tek senden ibaret değil."

"Sorun değil Burak. Ben zaten çıkmak istiyorum."

Güneş öne çıkıp "Ben de çıkıyorum o zaman." dedi.

Serdar "Ben de sana daha fazla katlanmak istemiyorum." dediğinde Furkan iyice çıldırmıştı. Serdar ile Burak'ı yolda görsem selam vermem demiştim ya artık veririm.

"Tamam hiçbiriniz memnun değilseniz dağıtalım grubu o zaman. Sizi memnun etmek zorunda değilim. Bir gruba uyum sağlayamayan sizsiniz. Başka bir gruba gitseniz de bir bok yapamazsınız."

Tabi canım aynen öyle. Şimdi altta kalamama sorunum var. "Biz bir grupla yapamasak da tek başımıza devam ederiz. Senin onu yapacak cesaretin de yeteneğin de yok. Kendini düşün önce."

Furkan üstüme doğru atıldığında ürperip geri çekilmiştim. Tamam sinir hastalarıyla oynamak kötü bir fikirdi.

Furkan'ı yakasından tutup suratına yumruk atarken "Sen kimin üstüne yürüyorsun lan, orospu çocuğu." diye bağıran şahıs Yusuf'tu. Buraya ne zaman geldiğine şaşırmaktan çok attığı yumruğun Furkan'ın burnunu kanatmasına şaşırmıştım.

Berra "Furkan." diye endişeyle bağırırken ben ve Yiğit de eş zamanlı olarak "Yusuf ne yapıyorsun?" diye bağırmıştık. Umarım duvarlar ses geçirmezdir.

Yağız Yusuf'u kolundan çekerek Furkan'dan ayırdığında derin bir nefes aldım. Çünkü Furkan bu sinirle büyük ihtimalle Yusuf'un yüzünü dağıtırdı. Yağız'ın da Furkan'a yumruk atmasını hiç ama hiç beklemiyordum. "Oha."

Yağız yumruklarını sıralamaya başlayacakken Yiğit arkasından sarılıp onu durdurdu. Ya bunlar manyak mı? Daha olayı anlamadan bilmeden dalıyorlar insana. Rahatsız değilim aslında. İyi oldu.

Serdar Furkan'ı tutarken ben de Yusuf'un elinden tutup çekerek Furkan'a bir kere daha yumruk atmasına engel oldum. Yusuf hala burnundan solurken Furkan'ın da ondan farkı yoktu. Biraz daha burada kalırsak büyük kargaşa çıkacak.

"Yusuf sakin ol, lütfen."

Birkaç nefes aldı. "Tamam. Sakinim ben." Gözlerinin ellerimize kitlendiğini görünce elimi çektim.

Furkan "Şu sevgilini de al git elimden bir kaza çıkacak." diye hırladığında gözlerimi devirdim.

Yusuf öne doğru atılınca kolumu önüne atarak onu durdurdum. "Asıl benim elimden bir kaza çıkacak. Bir de yüzsüz yüzsüz konuşuyor."

"Ayrıca sevgilim değil." dediğimde Yusuf bana bakıp "Sence sorun o mu?" diye söylendi.

Güneş araya girdiginde nihayet rahatladım. Yoksa buradan çıkabileceğimizi düşünmüyordum. "Herkes sakinleşsin bir. Yeter ama ha. Milleti anası babası bekliyor. Bırakın da çıkalım şuradan."

Yiğit "Kusura bakma. Biz çıkıyoruz şimdi." diyip Yağız ile beraber kapıya yöneldi.

Yusuf itiraz edecek olsa da onu sürükleyerek salona çıkardım. "O piçi gördüğüm ilk anda ağzına bir tane çakacağım demiştim." Kime demişti? Bana demedi şahsen.

Yiğit "Gerçekten yapacağını düşünmemiştim Yusuf." dedi sonra Yağız'a döndü. "Hadi Yusuf'u anladım sana ne oluyor?"

"Ne bileyim Yusuf öyle dalınca. Destek çıkayım dedim."

"Sağolasın enişte."

Yağız "Rica ederim eniştesinin gülü." dediği için Yiğit onun ağzına vurduğunda kıkırdadım.

Onlar tartışırken salonda bizi arayan Beyza Abla, Kübra ve Semih Abi'ye el salladım. Bunu gördüklerinde yanımıza geldiler. Semih Abi kollarını açtığında koşarak gidip sarıldım. "Harikaydın. Tebrik ederim. Herkesi coşturdun."

"Gerçekten mi?"

Kübra da başını salladı. "Huening Kai vibe'ı veriyordun."

"O kim be?

"Txt'deki gitar çalan yakışıklı güzel burunlu çocuk. Hani günde 5 kere bahsettiğim. Aman neyse boşver."

"Teyzem nerede?"

"Acil bir ameliyata gitmesi gerekti ama seni sonuna kadar dinledi." dedi Semih Abi. "Bu arada seni çok tebrik etti."

Beyza Abla bana sarıldı ve "Ben de çok tebrik ederim Selincim. Seni izlemek ve dinlemek çok keyifliydi." dedi. "Şimdi ne yapacağız gidecek miyiz?"

Beyza Abla Yusuf'un ablası. 30 yaşında Türkçe öğretmeni ve çok tatlış bir kadın. Yusuf'un tüm centilmen ve nazik huylarını Beyza Abla gibi bir ablası olmasına bağlıyorum. Çok iyi yetiştirmiş.

Evet çıkma teklifini reddetmiş olabilirim ama Yusuf'un çok tatlı olduğunu kabul etmek zorundayım. Ne zaman üzülsen yanında olacak türden biri. Sadece benim için değil Yiğit ve Kübra için de. Bazen sadece onun yanında ağlamak bile yetiyor. Çünkü rahatlatıcı bir havası var. Ayrıca eğlenceli biri. Bazen çok önemli bir derdiniz olsa bile sizi güldürebiliyor. Hiçbir şey yapmasa bile onun kahverengi gözlerinin parlamasını görmek beni her zaman gülümsetiyor. Yani sizi her zaman gülümsetebilir. Kısaca iyi bir insan işte.

​​​​​"Yok. Sergiyi dolaşacağız. Mete orada da." Mete bu okulun plastik sanatlar bölümünde okuyan arkadaşım. Bazı dersleri aynı sınıfta aldığımız için tanışıyoruz. Bu okulda Güneş'ten sonra en yakın olduğum kişi Mete.

Semih Abi "Tamam gidelim o zaman." dedi.

Kübra ve Semih Abi'den hiç bahsetmedim. Kübra eski okulumdaki sıra arkadaşımdı. En yakın arkadaşım diyebileceğim insanlardan birisi. Semih Abi de Yiğit'in abisi. Kuzenim yani. Ama beni kendi kardeşi gibi seviyor. 19 yaşında ve iktisat okuyor. Bu arada bu ikisi sevgili. Tahmin etmemiş olabilirsiniz ama öyleler. Ben de ilk sevgili olduklarında şaşırmıştım.

Salondan çıkmamıza engel olan şey Yiğit'in zıplayarak "Bu şarkıyı dinleyip gitsek olur mu?" demesiydi. Hepimiz zorunlu olarak kabul etmiştik. Çünkü Yiğit yani, tatlı bir şey. Dediğine itiraz edemezsiniz.

Sahnede Savaş'ın grubu vardı. Savaş'ın grubu diyorum çünkü diğer hiç kimseyi tanımıyorum. İlgimi çeken tek kişi de savaş zaten. Simsiyah kombinine renk veren tek şey sarı saçları ve mavi gözleriydi. Mavi gözlere bayılıyorum. Ben de sarışınım, benim niye mavi gözlerim yok ya? Buradan çok seçemesem de damarlı ellerinin sopaları davullara vurmasını hayal edebiliyordum.

Şarkıyı söyleyen çocuğu da daha önce gördüm sanırım. Müzik sınıfında olmalı. Evet, hatta sürekli Savaş'ın yanında geziyordu. Yakın arkadaş olmalılar. Adı Asaf'dı herhalde. Bu bilgiyi size niye verdiysem. Şarkı pek benlik değil de odaklanamadım. Benim aksime Yağız'ın omzuna yaslanmış Yiğit şarkıya eşlik bile ediyordu. Yiğit'in sesinin güzel olduğunu söylemiş miydim? Bu da rastgele bir bilgi işte.

"Hmm, we keep this love in this photograph"

"We made these memories for ourselves"

"Where our eyes are never closing"

"Hearts were never broken"

"And time's forever frozen, still"

"So you can keep me"

"Inside the pocket of your ripped jeans"

"Holding me closer 'til our eyes meet"

"You won't ever be alone"

Yanımdaki Yusuf'un da şarkıyla pek alakası yoktu. Gözleri benim üzerimdeydi. "Noldu?" diye sordum.

"Şey... Özür dilerim ben daha deminki olay yüzünden."

"Sorun değil. O gerizekalı hak etmişti zaten."

"Seni tebrik de edemedim. Kusura bakma. Ama iyiydin. Sahne hakimiyetin falan. Biliyorsun ben pek rock dinleyen bir insan değilim ama ben bile etkilendim. Gerçi ben senin her halinden etkilenirim de o ayrı mesele." Bunları yüzüme bakarak söylemesi garipti. Utanıyordu, yüzü dometese dönmüştü ama yüzüme bakmayı bırakmıyordu. Bu da iyi özelliklerinden biri konuşurken göz temasını kesmiyor.

Gözlerimi kaçırdım ve diğerlerine döndüm. "Hadi gidelim. Mete bekliyor bizi. Şarkı bitti zaten."

Sergi salonuna giderken Yusuf'dan kaçmak için Yiğit ve Yağız ile muhabbete girmiştim. Kübra ve Semih Abi arkamızdan gelirken Yusuf da ablasıyla en arkadan yürüyordu. Bizim muhabbet de şey yalnız: Kurbanı nerede keseceksiniz?

"Biz amcamgille keseceğiz memlekette." dedi Yağız.

"Nereliydiniz siz?" diye sordum.

"Adana."

"Bu sıcakta yanarsın artık."

"Zenci olacağım geldiğimde." diyerek güldü sonra Yiğit'e döndü. "Umarım beni hala seversin." Yok senden ayrılacak beyazlaşınca geri dönecek. Tabi Yiğit böyle demedi.

"Ben seni her türlü severim. Hem koyu ten yakışır sana."

"Siz ne yapacaksınız Yiğit?" diye sordum onların birbirine yavşamasını izlemek istemediğim için. Aslında Kübra'ya göre çok tatlılar ama aynı düşündüğümü söyleyemem.

​​​​​​"Anneannemde keseceğiz. Buradayız yani."

"Biz de yine Aydın'a gideceğiz. Ve evet sana incir getireceğim. Babaannem bir kova veriyor zaten." Yiğit incire bayılırdı. İncir bağımlısı gibi bir şey.

Sergi salonu bayağı kalabalıktı. Yiğit, Yağız'a tüm çalışmaları gezdirmeye başladığında onlardan ayrıldım. Sergi gezecek enerjim yok. Sadece Mete'ye bakmaya geldim.

Beyza Abla, Semih Abi ve Kübra da her şeye baka baka geliyorlardı. Bir tek Yusuf hızlı hızlı benim peşimden geliyordu. "Sen niye bakmıyorsun?"

"Çok anlamam böyle şeylerden. Seninle gelsem daha iyi."

"Peki. Sen bilirsin."

Mete kendi yaptığı, boyu kadar olan pembe bir serçe heykelinin yanında duruyordu. Bunu yaparken çok uğraşmıştı. Heykelin ana malzemesi Mete'nin arkadaşlarından (ben dahil) temin ettiği pet şişeler ve MEB ders kitapları.

"Selam." diyene kadar beni fark etmemişti çünkü yandaki heykelin sahibi olan Hakan ile konuşmakla meşguldü.

"Oo selam çakma sarışın."

"Kaç kere diyeceğim bana çakma sarışın deme diye?"

"Bugün daha bir agresifsin ha. Zaten grupta da kavga çıkartmışsın."

"Sen nereden biliyorsun?" diye sordum. Bu sırada yorgunluktan duvarın dibine çökmüştüm.

"Bu okuldaki her şeyi duyabilecek kapasiteye sahibim ben. Ve Hakan'dan duydum. Hakan Serap'tan, Serap Ayza'dan, Ayza da Berra'nın arkadaşlarından duymuş."

"Tanımadığım insanların benim hakkımda konuşması ne kadar hoş." diye mırıldandım.

"Boşver hemen unutulur." dedi sonra Yusuf'a döndü. "Senden naber?"

"İyi. Öyle gidiyor hayat. Bu arada bu Sina Çürtesi mi?"

"Evet. Kuşlara ilgin olduğunu bilmiyordum." Ben biliyordum. Kuşlara ilgisinin sebebi de abisinin Biyoloji okuması ve neredeyse tüm hayvanlar alemini bilmesi.

Onlar sohbet ederken ben tüm yorgunluğumla kendimi bu soğuk duvarın dibinde uyumaya bırakmıştım. Umarım uyandırmak yerine beni birisi taşır. Ne gündü ama?

🤘🤘🤘

Bu bölümün de sonuna geldik. Bölümle ilgili sorularınız varsa yorumlara yazabilirsiniz.

Bölümde geçen şarkılar:

BRKN Love - Like A Drug

Royal Blood - Figure It Out

Ed Sheeran - Photograph

Loading...
0%