Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1. Bölüm: Tanışma

@yasemins_diary0

***


“Mutlu ölmek ve mutsuz yaşamak arasındaki o ince çizgide cambazlık yapıyorum.”

***

Gözlerimi açtığımda, başıma giren inanılmaz düzeydeki ağrı ile inledim. Bir elim başıma giderken, diğer elimle yataktan destek aldım ve ayağa kalktım.

Hiç tanımadığım bir odada ve hiç bilmediğim bir yatakta yatıyordum. Ne olduğunu zerre hatırlamıyordum. Tek hatırladığım şey, dün gece barda son içtiğim viskiydi. Erkek arkadaşım Arjen, Arjen’in kardeşi Lalin ve ben kafa dağıtmak için bir bara gitmiştik, sanırım kafayı biraz fazla dağıtmıştım ki, dün geceye dair bir hatıram yoktu.

Odadan çıkıp aşağı kata inmeye karar vermiştim, daha doğrusu merdiveni bulmuştum. Etrafı çok dikkatli incelemeden, paldır küldür bir şekilde aşağı inmiştim. Panik duygusu baş gösterirken, kalbim heyecandan küt küt atıyordu.

Korkularımı yok sayarak seslerin ve gülüşmelerin geldiği odaya doğru adımlamaya başladım.

Seslerin geldiği odaya girdiğimde, birbiriyle konuşan 5 erkek vardı.

Oda Amerikan Mutfaktı, güzel ve ferah bir havaya sahip gibi görünüyordu.

Sesli bir küfür savururken, ağrıyan bacaklarıma bir kez daha lanet ettim. Oğlanların bakışları bana döndüğünde endişeyle birkaç adım geriledim.

“Siz kimsiniz!”

Sesim, beklediğimden yüksek çıkmıştı.

Oğlanlar gülerek bir oğlana bakmaya başladılar. Sinirle bağırmaya devam ettim. “Kimsiniz siz!”

Ciddi olan lacivert gözlü oğlan yanıma geldi ve tam karşımda durdu. Bakışlarında bir tuhaflık hissetmiştim ve bu sadece beni biraz daha geriyordu. Duygusuz bir şekilde gözlerimin içine bakmaya devam etti. Arkasında duran dört oğlana yönelik konuştu, bakışlarını kaçırmadan tam gözlerimin içine bakıyordu.

“Tanıtın kendinizi.”

“Barkın.” Dedi yeşil gözlü kumral oğlan kendini tanıtırken. Hemen yanındaki oğlan gülümsedi. “Efe.”

Efe’nin ise siyah saçları ve koyu kahverengi gözleri vardı. Efe’nin yanındaki oğlan ise karşımdaki oğlan gibiydi, buzdandı bakışları sanki. “Demir,” dedi en soğuk şekilde, “Demir.”

En uçta oturan oğlan ayağa kalktı. “Caner ben de, memnun oldum.”

Tam karşımda duran oğlan elini uzattı. “Zemheri.”

Sertçe yutkundum ve bir iki adım daha geriledim. O an Zemheri bana yaklaşıp hafifçe kolumdan tuttu. “Kendini tanıtmak ister misin?”

Bunlar beni dikkate almıyor muydu? Alayla sorduğu bu soru karşısında sinirle kaşlarımı çattım. Tanımadığım bir evde tek başımaydım, üstelik beş erkekle, bu evde yaşanabilecek olan şeyler beni fazlasıyla korkutuyordu.

“Gitmek istiyorum. B-Buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum.”

Zemheri umursamadan kolumu bıraktı ve arkasını döndü. “Bu mümkün değil,” dediğini duydum Caner’in. Şok içinde karşımdaki erkeklere bakıyordum.

“N-Ne demek bu mümkün değil?”

Kaçmak için tam kapıya yönelmiştim ki, Efe tişörtümün arkasından yakaladı. “Bu mümkün değil Mayıs.”

“NE SAÇMALIYORSUNUZ SİZ! DERHAL BENİ BIRAKIN!”

“Bırakmazsak ne olur,” dedi alayla Barkın, dudağını büzüp tiki kızları taklit etmeye başladı. “Ne yaparsın, polise mi gidersin?”

Dolan gözlerimle Efe’ye bakıyordum. “Ne istiyorsunuz benden, anlamış değilim.”

Titrek bir nefes alarak cümlemi devam ettirdim. “Ayrıca korkuyorum.”

Zemheri’den sinirli bir bağırış çıktığında, elinde çekmeceden çıkardığı bıçak vardı. Korkuyla ellerim titremeye başladığında Efe’yi önüme siper etmeye çalıştım. “ÇOK SORU SORUYORSUN MAYIS RENGİN KAMIŞÇI!”

Adımı biliyordu, soyadımı biliyordu.

Beni biliyordu.

Ne kadar karşısına geçip bağırmak istesem de, bu mümkün değildi. Ölmek istemiyordum. Televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada, sokakta, okulda, işte, evde, daha da önemlisi hayatta karşılaştığımız kadın cinayetlerinden bir tanesi olmak istemiyordum.

“T-tamam ama s-sa-sadece merak etmiştim.”

Sesim götüme kaçmış gibi çıkıyordu.

Hızla yanıma gelirken ben kaçmak için çırpınıyordum. Zemheri, tek bir hamle ile beni Efe’den almıştı. Endişeyle çığlık atmaya başladığımda ise beni odadan çıkarmıştı ve daha önce geldiğim yolu geri gidiyorduk.

Ağzımdan kaçan çığlıkla ağlamaya devam ettim. “Yalvarırım bırak beni.”

Bıçağı çekinmeden elinde salladı. “Kes sesini!”

Sessizce ağlayarak az önce çıktığım odaya girdim. Beni yatağa atıp tam arkasını dönmüştü ki; elimde olmadan kolundan tuttum. “Ben sizi tanımıyorum bile.”

Sesim de benim gibi, acınacak durumdaydı.

Histerik bir gülüş firar etti dudaklarından. “Dün gece hiç öyle demiyordun ama.”

Bana ters bir bakış attı ve üzerime doğru gelmeye başladı. Korkuyla gözlerimi kapattım. Nasıl bir yere düşmüştüm en ufak fikrim yoktu, ailem, arkadaşlarım ve sevgilim bensiz ne yapıyordu?

Beni arıyorlardı muhtemelen... Sesli ağlamamak için dudağımı dişledim. Beni zamanında bulabilecekler miydi? Daha da önemlisi;

Beni bulabilecekler miydi?

Kesik kesik nefesler almaya başladım. Zemheri bana kısa bir bakış attı ve kafasını sağa sola salladı. “Hayır Mayıs, bunu istemiyorum.”

Bıçağı arkasında sakladı ve geri çekildi. “En azından şimdiden, bu kadar değil.”

Ve odadan çıktı.

Dizlerimi kendime çektim, kafamı dizlerime koydum ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Yaklaşık olarak bir dakika olmadan, evin içinde bir bağırış duyuldu. “Ben izin verene kadar o odadan çıkmayı aklından bile geçirmezsin umarım Mayıs Rengin!”

Hiçbir şey demeden geri yatağa uzandım. Uyumak istemiyordum ama beklemekten başka şansımın olmadığını da biliyordum. Bu insanlar tam olarak kimdi, benden ne istiyordu bilmiyordum ama canım yanıyordu. Korkuyordum, endişeliydim.

Üzerimi ince örtüyle geri örttükten sonra derin bir nefes aldım ve uyumaya çalıştım.

Ağlaya ağlaya uyuyakalmak, son zamanlarda en çok yapacağım aktiviteye benziyor gibi görünüyordu.

***

Gözlerimi açmamı sağlayan şey, omzumdan sarsılmamdı. Panikle sıçradım ve ellerimi önüme siper ettim. Uyanır uyanmaz korkudan ağlamaya başlamam da cabasıydı.

“Benim, Efe. Sakin ol Mayıs.”

“Efe, yetmiyor mu yaşadıklarım? Sizi bilmiyorum bile. Bırakın beni, söz veriyorum şikayetçi bile olmayacağım.”

Bunlar beni neden burada tutuyorlardı, beni o bardan, Arjen’in ve Lalin’in yanından nasıl götürmüşlerdi hâlâ aklım el vermiyordu.

“Bu olmayacak Mayıs, kimse senin buradan çıkmana izin vermeyecek.” Bir şey demek istiyormuş gibi dudakları aralandı ama vazgeçti.

Yalvarırım beni bırak Efe.

“Salona bekliyorlar seni, yemek yiyeceğiz.”

Yüksek sesli bir kahkaha patlattım. “Benimle dalga mı geçiyorsun Efe?”

‘Umarım şaka yapıyordur,’ diye geçirdim içimden. Beni zorla alıkoymamışlar gibi bir de sofralarına davet mi ediyorlardı?

Kafasını sağa sola salladı. “Zemheri masaya çağırıyor seni.”

O sırada bakışlarımız aynı anda içeriye giren Caner’e döndü. Caner beni görünce bakışlarını kaçırdı. Ellerim karnıma giderken geri çekildim. “Gelmek istemiyorum. O Zemheri denen ruh hastası gelsin buraya.”

İkisinin de bakışları ‘Yapma!’ diye haykırıyor gibiydi.

Dudağımı büzüp omzumu silktim. “Gelsin bana ne, umurumda mı?”

Acımasızca devam ettim cümlelerime. “Başıma ne geldi, neredeyim, kimlerleyim bilmiyorum bile! Bak şu odaya,” derken kollarımı iki yana açmış, penceresi bile olmayan duvarları gösteriyordum. “nefes almama bile engelsiniz!”

Efe tam bir şey demek için ağzını açmıştı ki, Caner ondan hızlı davrandı. “Mayıs, Zemheri’in sözünün dışına çıkamazsın.” Yutkundu ve devam etti. “Yani çıkmaman senin yararına olur.”

Efe de kafasını onaylar şekilde salladı. “Caner haklı. Hadi,” dedi kolumdan tutarak, “yemeğe gelmelisin.”

“Bırak be kolumu!” dedim hızla kolumu kendime çekerek. Efe sabır ister gibi yukarıya baktığında hafifçe güldüm. “Kimi gördün? Ne kurdun kafanda!” diye bağırırken kahkaha atmaya başladım. Gülmem Caner ve Efe’ye de bulaşmıştı, Caner gülüyor, Efe gülümsüyordu.

Ve sanırım daha ilk günden aklımı kaçırmaya başlıyordum.

Gülmemizi bölen şey ise, Zemheri’nin söylene söylene buraya doğru gelmesiydi. “Amına koduğumun yukarı katında ne var, giden gelmiyor. Kara delik mi koyduk oraya anlamadım ki!”

Odaya girdiğinde kaşlarım daha çok çatıldı. Efe’nin de, Caner’in de gerildiğini hissediyordum.

“Doğru, koymuştuk bir kara delik.” Dedi bana ters ters bakarken. “Ne oluyor burada?” derken sorusunu diğerlerine yöneltmişti ama bakışlarını benden kaçırmıyordu.

Caner, Zemheri’ye yandan bir bakış attı. “Kanka kız kötü, dinlensin biraz.”

Zemheri yapmacık bir gülümseme ile üçümüze de baktı, en son bakışlarını benden kaçırmadan Caner’e ithafen konuşmaya başladı. “Tabi efendim, özel olarak yemeğini de ayağına getirelim mi hanımefendinin?”

Sertçe yutkundum. Zemheri, Efe ve Caner’e yandan bir bakış attı ve ikisi de odadan çıktı. Çıkarken kapıyı kapatmaları ise daha çok korkmamı sağlamaktan başka hiçbir işe yaramamıştı. Zemheri tam karşımda durdu. “Canını yakmak istemiyorum Mayıs, amacım senin canını yakmak değil.”

“AMACIN NE O ZAMAN!” diye bağırdığımda suratını buruşturdu. “Çok soru soruyorsun, sorma. Burada benim dediklerime uymak zorundasın Mayıs.”

Bağırmadan söylediği her kelime, bağırarak kurduğu cümlelerden daha çok korkutuyordu beni.

“Yoksa ne olur ki Zemheri,” dedim yüzümdeki buruk bir gülümseme, kalbimdeki şiddetli bir ağrı ile, “Öldürür müsün beni? Veya beni döver misin?”

Kafamı hafifçe yana eğdim. “Umurumda bile değil.”

Son zamanlarda ben zaten yaşamak bile istemiyordum. Her ne kadar gündüz korksam da, beni öldürmesinin bana büyük bir iyilik olduğunu fark etmiştim. Yine de bu konuda kafam karışıktı, sertçe yutkundum.

“Sana bir şey yapmam, beni zorda bırakmadığın sürece.”

Konuşurken gözlerinde nefret gibi bir duygu bile belirmiyordu.

“Ama ailene, çevrene veya sevdiklerine zarar vermekten zerre çekinmem.” Yutkunup donakaldığımda umursamazca devam etti. “Abin, annen, baban, kuzenlerin, sevgilin, arkadaşların ve diğer akrabaların.”

Ben susma hakkımı kullanırken, o biraz daha konuşmaya devam etti. “Alya da çok güzel kız, değil mi? Hem hayatında birisi de yok.” Kaşları çatıldı. “Ne olur biliyor musun? Giderim Alya’dan başlarım akrabalarınla tanışmaya. Alya’nın sevgilisi olarak.”

“Ki ben Alya’nın aklı havada bir kız olduğunu, saf bir kız olduğunu düşünüyorum,” diye devam ettirdi cümlelerini, “sence?”

Dehşetle Zemheri’ye bakarken, ağzımdan acı dolu bir feryat kaçtı. Alya, amcamın kızlarından birisiydi ve benimle yaşıttı. Biz o kadar görüşmezdik, ama samimiyetimiz çok farklıydı.

Ve Zemheri, Alya’ya kadar biliyordu.

İşte şimdi sıçmıştım.

Ben dün gece nasıl olmuştu da böyle bir belaya bulaşmıştım anlayamıyordum.

Bunlar tam olarak kimdi?

“Bu çok saçma,” dedikten sonra duraksadım, cümlelerim kopuk kopuktu. “Yalvarırım, yapma.”

Burnumu çektim. “Burada olma sebebimi bile bilmiyorum. Eğer beni şimdi salarsanız polise hiçbir şey söylemem.”

“Yapıp yapmayacağıma sen karar vereceksin Mayıs.” Yutkundu. “Sana zarar gelmemesi için uğraşırım ama diğerleri umurumda bile olmaz. İnan canlarını yakmaktan hiç çekinmem.”

Ben nasıl bir yere düşmüştüm? Karşımda bana bıçak sallayan, bana bağıran ve beni zorla tutan birkaç oğlandan yalnızca birisi vardı. Zaten karşısında dururken bile korkudan ölebilirdim.

Beni acilen bulmaları gerekiyordu. Benim acilen buradan kurtulmam gerekiyordu.

Bir iki adım geriye gitti. “Geliyor musun?”

“Geliyorum,” dedim ürkek bir şekilde. Sanki başka şansım varmış gibi soruyordu bir de. Ayağa kalktım ve odanın kapısına yöneldim, bir yandan da buradan kaçma planlarımı yapmaya başladım. Kafamın içinde onlarca, yüzlerce hatta belki de binlerce soru işareti vardı. Alya’ya kadar bilgileri vardı, öyleyse yakın çevremden olabilme ihtimalleri yüksekti, ama onları tanımıyordum. Sanki daha önceden seslerine kulak aşinalığım var gibiydi, ama bundan emin olmam mümkün değildi.

Zaten daha sadece isimlerini duymuştum, isim olarak zaten hiçbirini tanımıyordum.

Dalgın adımlarla aşağı indim ve salona ilerlemeye başladım. Zemheri de tam arkamdan geliyordu. Salona girdiğimde, tüm bakışlar bize dönmüştü. Barkın’ın alaylı sesi doldurdu kulaklarımızı. “Sonunda teşrif ettiniz Mayıs Hanım(!)”

Duymazdan geldim ve 6 kişilik olan yemek masasındaki boş sandalyelerden birisine oturdum.

Zemheri’nin karşısında.

Caner hemen sağımda, Efe ise solumda oturuyordu. Efe’nin hemen yanında Demir, Caner’in hemen yanında ise Barkın vardı.

Tam karşımda Zemheri oturuyordu.

Acımasızca, histerik bir gülümseme peyda oldu suratımda. Bana salladığı bıçakla yemek mi yiyecekti?

Güzel fantezi.

Zemheri de masaya oturdu ve “Herkese afiyet olsun,” dedi. Herkesten benzer mırıltılar çıkarken, Barkın sessizce elindeki çatal sayesinde yemeği ile oynuyordu. Tıpkı benim gibi.

Hiç kimse tek kelime bile etmiyor, önündeki tavuğu, pilavı ve cacığı yiyordu.

Midem bulanıyordu. Tüm bu yaşananlardan, içine düştüğüm bu boktan durumdan ve diğer her şeyden; fazlasıyla, midem bulanıyordu.

Caner yavaşça beni dürttü. “Yemeğini ye.”

Dişlerimi sıkarken gözlerimi devirdim. “İçine bir şey koymadığınız ne malum? Beni burada zorla alıkoyduğunuzu ne çabuk unuttunuz Caner?” Sinirle dişlerimin arasından tıslayarak konuşmaya devam ettim. “Buraya kendi isteğimle tatile gelmişim gibi davranmayı kes.”

Demir çatalı sertçe masaya bıraktı. “Bir şey yapacak olsak, bunu antin kuntin yollarla yapmayız Mayıs, Burada beş erkeğiz. Sana gerçekten bir şey yapacak olsak, birimize bile karşı koyamazsın.”

Bir hışımla ayağa kalktım. “DERDİNİZ NE ÖYLEYSE! PARA MI! BENİ KAÇIRDINIZ VE AİLEMDEN PARA MI İSTEYECEKSİNİZ!”

Barkın da benim gibi sertçe ayağa kalktığında, az önce oturduğu sandalye yere düşmüştü. “HER ŞEY PARA MI!” diye haykırdı suratıma doğru. Eğer bir adım daha yakınımda olsa, o iri elleriyle beni kolaylıkla boğabileceğine emindim.

“Otur Barkın.”

“Ne?”

Barkın’ın ağzından çıkan şaşkınlık nidası ile ortam iyice gerilmişti. Bir anda sessizleşen ortam ile, herkesin bakışları Zemheri’ye dönmüştü. “Sen gerçekten bana mı laf söylüyorsun!” diye haykırdı Zemheri’ye doğru. “Hem de bu aşüfte yüzünden!”

Nefretle önümdeki kola dolu bardağı Barkın’a fırlattım. Kola Barkın’ı yıkarken, Bardak kafasına çarpıp yere düşmüştü. Barkın tam üzerime atlayacağında Zemheri, Barkın’ı kolundan tuttu. Öfkeli bakışları üzerimde hissedebiliyordum.

Caner beni götürmek için kolumdan tuttuğunda, Zemheri, Barkın’ı bıraktı ve bir hışımla benim kolumdan tuttu. “BIRAK BENİ!” diye haykırdım kolumu kurtarmaya çalışırken, “BENİ RAHAT BIRAK!”

Bağırışlarımı umursamadan beni yukarı çıkarmaya başladı. Efe, Caner ve Demir de arkamızdan geliyordu. Seslerden, kimsenin kimseyi anlamadığına yemin edebilirdim.

Bu sefer ilk odadan daha farklı bir odaya sokmuştu beni. Odada teras ve pencere de vardı. Beni yatağa attığında korkuyla bacaklarımı kendime çektim. Sanki az önce Barkın’a kafa tutan ben değilmişim gibi, titrek bir nefes verdim ve sertçe yutkundum.

Ne sanıyordum ki, onları sinirlendirince beni bırakacaklarını mı?

Tam aksine onların suyuna gidersem, beni bırakma ihtimalleri daha yüksekti.

Karşımda dört erkek vardı ve hepsi bana bakıyordu. Dayanamayarak ağlamaya başladım. “Neden?” dedim çaresizce, “bir nedeni olmalı...”

Zemheri bana doğru yaklaştığında, kendimi biraz daha geriye çektim. Sırtım yatak başlığına değdiğinde, sessiz ağlamalarım hıçkıra hıçkıra ağlamaya dönmüştü. Zihnimde yankılanan tek şey, Demir’in az önce söylediğiydi.

“Burada beş erkeğiz. Sana gerçekten bir şey yapacak olsak, birimize bile karşı koyamazsın.”

Haklıydı. Şimdi birisine bile karşı koyamazdım. Zemheri yanıma gelip kollarımdan tuttuğunda feryatla kafamı kaldırıp, Zemheri’nin gözlerinin içine bakmaya başladım. “Lütfen bana dokunma.”

Kollarım bir anda yana düştüğünde, herkes susmuştu. Hepsine korkuyla baktığımda, Zemheri sessiz bir şekilde “Herkes dışarı.” Dedi. Ağzından çıkan cümleyi kendisinin duyduğundan bile şüpheciydim.

Herkes sessizce odadan çıkarken, Zemheri de arkalarından gitti ve kapıyı tuttu. “Canımı sıkma Mayıs.” Derken sesi dümdüzdü. “Canımı sıkarsın, ben de senin sevdiklerinin canını sıkarım.”

“Senden nefret ediyorum Zemheri.”

Cümleme karşılık umursamaz halini hemen geri takındı. “İnan bu başlangıç bile değil. Benden nefret etmek için ayların olacak.”

Histerik bir şekilde güldüm. “Sana olan nefretim asla değişmeyecek. Buradan en kısa sürede kurtulacağım.”

Hafifçe güldü ve odadan çıktı.

Zemheri, güldü.

Zemheri, ondan nefret ediyor olmama güldü.

İmkanım olsa bu terastan, bu camdan aşağı atlar kaçardım. Ama yapamazdım. Alya’ya kadar biliyorlardı ailemi, çevremi...

Acaba şuan herkes beni arıyor muydu?

Ben sadece sarhoş olduğum bar gecesini hatırlıyordum. O gece Arjen ve Lalin ile içmeye gittiğimi hatırlıyordum. Gerisi yoktu.

Sahiden, onlar ne yapıyorlardı?

Düşüncelerimi defetmek ister gibi kafamı sağa sola salladım. “Bunların hepsi geçecek.”

“Bunların hepsi geçmek zorunda.”

Titreyen bedenimle ayağa kalktım. Kapıya yaklaşmıştım ki, Zemheri ve Efe’nin konuştuğunu duydum.

“Hadi ama Zemheri, Mayıs’ın bu konuda bir suçu yok.”

Zemheri sinirlenmiş olmalıydı ki, bir süre ses gelmedi. Daha sonrasında duyulan tek ses, kapı ve adım sesiydi.

“Mert Yılmaz geldi beyler!” diye bağıran ses ile, kapının hemen yanındaki masadan güç bela destek almış ve ayakta kalabilmiştim.

“Altıncı geldi! Kadro tamam!” diye neşeyle bağıran Demir ile o desteği de tutamayıp, olduğum yere yığılmıştım.

Dehşetle ellerim yüzüme gitti.

Olduğum yeri şimdi biliyordum.

Cehennemin dibinde.

Psikolojimin darma duman olacağı, kaçmak için her şeyi yaptığım geçmişimin ortaya çıkacağı, hayallerimin ve geçen zamanlarımın başıma yıkılacağı bir evdeydim.

.

.

BÖLÜM SONU

Bakalım bizi neler bekliyor🥺

Bu arada Yalancılar Derneği yarın ilk bölümüyle yayında olacak, çok özledim🖤

Oy vermeyi, takibe almayı ve destek olmayı unutmayın, seviliyorsunuz🩷

Instagram: yasemins_diary0


Loading...
0%