@yasemins_diary0
|
Kaşlarım istemsizce çatılmıştı. WhatsApptan gelen grup bildirimlerini anlayamamıştım. Beni bir gruba eklemişlerdi. Benim kim olduğumu eminim ki merak ediyorsunuz. Ben Aleda. Aleda Savaşçı. Henüz 18 yaşında, lise dördüncü sınıf öğrencisi. Sözde sevdiğim bir abim var, Egemen. Annem ve babam var, sevgilim var, adı Berkin. Kalan her şeyi hikâyemi okuyarak öğrenebilirsiniz. Kalan bazı şeyleri*. Zira her şeyi öğrenmemelisiniz. İsteseniz de öğrenemezsiniz. Gruptaki kişiler okuldandı, sanırım her zamanki gibi bir sohbet grubu kurmuşlardı. Fakat ben ayarlarımı kapatmıştım, hiç kimse beni bir gruba ekleyemezdi. Zaten bu tarz grupları pek sevdiğim söylenemezdi. Çünkü böyle gruplar insanların başlarına bela olmaktan başka bir işe yaramazdı. Yani üç dakikalık bir eğlence, üç senenizi ömrünüzden koparıp alabilirdi. Grup bilgisi kısmına tıkladığımda, benim haricimde Ahu, Dilara, Berkin, Kutay ve Berkin’in ikizi Barkın’ın da grupta olduğunu fark ettim. Bir de yabancı numara. Numaranın yabancı olmasını sorun etmedim, zaten okuldaki sadece bazı kişilerin numarasını kaydetmiştim. Ben: Benim ayarlarım kapalıydı ama nasıl eklediniz beni acaba? Ahu: Ben de size soracaktım Berkin: Anlamadım ben de. 05** *** ****: Size bir tavsiye vereyim, telefonlarınızı cebinizden ayırmayın. 05** *** ****: Grup ayarlarınızın bir kişinin hariç hepsi kapalıydı. 05** *** ****: Bende açtım. Kutay: He benimki açıktı dnsmdnsdfm Barkın: Sen kimsin? Kutay: Kutay la ben Barkın: Sana mı diyorum gerizekalı! 05** *** ****: Benim kim olduğumdan ziyade, sizin kim olduğunuz önemli. Nil cinayetini hatırlıyorsunuz değil mi? Berkin: ? Ahu: Mal oğlu mal kız kendini kesti Ahu: Hem bize ne ki bundan Kutay: Ayn Dilara: Eee ne alaka? Ben: Cinayet değil intihardı. Ben sadece sohbeti okuyordum. Ara ara yazıyordum. Gerçekten aklım karışmıştı. Bilinmeyen bir numara, hepimizi bir gruba eklemişti ve bize Nil cinayetini hatırlayıp hatırlamadığımızı soruyordu. Ne alakaydı? Açıkçası bu beni biraz germişti. Hatta baya baya germişti. 05** *** ****: Sevdim seni Aleda 05** *** ****: Fakat yanıldın... İntihar değil cinayetti. Yoo, bu kız intihar etmişti. Hatta o gün ben de oradaydım, kütüphanede ders çalışıyordum. Yalan dersleri – part sonsuz, profesyonel düzey. Kes sesini iç ses . Asıl sorun, konumuz Nil’le ne alakaydı ki? 05** *** ****: Katil içinizden birisi. Veya işbirliği yaptınız. Katil suçunu itiraf edene kadar bu gruptayız. 05** *** ****: Gruptan çıkmak kesinlikle yasak. Sizin hakkınızda sizden daha çok şey bilen birisiyim ve bence beni sinirlendirmek gibi bir hata yapmazsınız. *Berkin gruptan ayrıldı* Barkın: Boş iş amk bunlar. Kim yapıyorsa bu şakayı bulduğum an yedi sülalesiyle tanışacağım! *Gruptan ayrıldınız* Bir dakika içinde telefonuma gelen mesajla donakaldım. Bilinmeyen numaradandı. 05** *** ****: Aleda seni sevmiştim ama sen de canımı sıkmaya başladın. 05** *** ****: *FOTOĞRAF* 05** *** ****: Fotoğrafı önce herkese ayrı bir mesajla atayım mı? Yoksa doğrudan okulun sayfasını mı kontrol etsinler? 05** *** ****: Ayrıca elimde olan şey sadece bu fotoğraf değil 05** *** ****: Bunu anlayacak kadar zeki olduğunu düşünüyorum Ekranıma düşen fotoğrafla gözlerim doldu. Bunu nasıl bilebilirdi? Bu fotoğraf ne zaman çekilmişti? O bunu bilmiyordu, ona söyleyemezdik ki. Ben bunu unutmak için resmen delirmiştim. Vicdanım yüzünden aklım oynamıştı. Bir insan kendinden ne kadar nefret edebilirdi? Benim kendime olan nefretimin sınırı yoktu. Ben: Ne istiyorsun? 05** *** ****: *Davet linki* 05** *** ****: Bas linke ve gel gruba. Dört dakika süren var, iyi düşün. Anonim iyi düşünmemi söylemişti fakat ben hiç düşünmeden linke tıkladım ve “gruba katıl” yazısının üzerine tıkladım. Zaten başka şansım da yoktu. Sanki olsa kullanabilecektim. *Davet bağlantısıyla gruba katıldınız.* Grup sohbet akışı çok hızlı bir şekilde ilerliyordu. Küfürler ve her seferinde gözlerimin fal taşı gibi açılmasını sağlıyordu. Ama ben yazamıyordum... Hislerim, parmaklarımın klavyede ahenkle dans etmesine engel oluyordu. Belki yüzüm yoktu yazmaya. Belki de içimi kasıp kavuran pişmanlık hissi bana engel oluyordu. Elimi kolumu bağlayan şey acı mıydı? Neden gözlerim doldu ve boğazıma bir yumru oturdu ki? Peki neden ağlamak istiyordum? Titrek bir nefes verdiğimde, gözümden bir damla yaş telefonumun ekranına düştü. Kalbimin paramparça olduğunu hissediyordum. Tek bildiğim şey, canımın normalden iki kat fazla acıyacağıydı. Hatta belki dört kat. Belki vicdanımdan ölecektim, belki acıdan kıvranacaktım. Belki de ruhsal açıdan delirecektim. Sanırım muhtemel sonum, en sonuncusuydu. Umursamadan odama çıktım ve yatağa yatıp uyumaya çalıştım. Bu biraz zor da olsa başardım. *** Dünün üstünden 24 saat bile geçmemişti ki, ben okula gelmiştim. Daha doğrusu anonimin deyimiyle Yalancılar Derneği üyeleriyle gelmiştik. Doğru duydunuz. Bize “yalancılar”, gruba da “Yalancılar Derneği” ismini vermişti. Tüm okul neredeyse bizi konuşuyordu. Hah tabii okuldakiler bile şaşkındı! Biz ilk fırsatta birbirimizi öldürebilme potansiyeline sahipken, şimdi bir masada oturmuş; bir şeyler yiyip içiyorduk. Ve sanırım bu bir süre böyle olacaktı. Çünkü kimsenin konuşmaya niyeti yok gibiydi. Sıkıntıyla tırnaklarımı masaya vurmaya başladım. Güya toplanıp konuşacaktık ama hiç kimse hiçbir şey söylemiyordu. Belki de söyleyemiyordu. “Biriniz konuyu açsa mı artık?” Dilara resmen benim iç sesimi dışarıya yansıttığında kalkıp Dilara’ya sarılmamak için zor durdum. Bakışlarım masadakilerin üstünde gezerken, Kutay umursamazca tostundan bir ısırık daha aldı. Gamsız it! Gözlerim Ahu’ya kaydı. Gergin bir şekilde etrafa bakıyordu. Bacak bacak üstüne atmıştı ve sağ bacağını sallıyordu. “Çok gerginsin Ahu,” dedim kaşlarım çatılırken, “eğer bir şey biliyorsan söyle biz de bilelim.” O sırada hepimizin telefonları aynı anda öttü. 05** *** ** **: Aleda o sesini kıs biraz. Bakışlar bana dönerken sertçe yutkundum. Telefonu da sertçe masaya bıraktım ve kollarımı önümde bağlayıp arkama yaslandım. Hepimizin bakışları etrafta gezerken, telefonlarımıza bir mesaj daha geldi. 05** *** ** **: Beni aramayın, zaten bulamazsınız, sadece dikkat çekiyorsunuz. Bilinmeyen numara bizi bir şekilde görüyor ve duyuyordu. “Tamam,” dedim gergince, “Nil öldüğü zaman hanginiz neredeydi?” Barkın’ın dudakları arasından histerik bir gülüş firar etti. “Gerçekten aramızdan birisinin bunu yapacağına inanıyor musun!” Kimse Barkın’ın dediğini umursamadı, çünkü herkesin bu konuda kafası karışıktı. Elbette doğrudan aramızdaki birisini katil olmakla suçlayamazdım ama anonim olduğundan şüphelenebilirdim. Veyahutta tuhaf olan bir durumun kaç durumu daha etkilediğini bir kez daha anlayabilirdim. Ahu hızlıca lafa atladı. “Biz Kutay ile yemeğe çıkmıştık.” Bakışlar Kutay’a döndüğünde, onaylar şekilde kafasını salladı. “Evet,” dedi uykulu bir şekilde, “Ahu doğruyu söylüyor.” Zaten Ahu yalan bile söylese, Kutay onu satmazdı. Ahu tanınan bir kızdı ve kimse Ahu’yu başına bela olarak almak istemezdi. Ahu sırıtarak arkasına yaslandı. Gerginliği yine de gitmemişti. Öylece Ahu’ya bakıyordum, o ise gülerek bana bakıyordu. Yapmacık bir gülümseme ile karşılık verdim. Şuanda beni gözlerinin ışıltısı bile rahatsız ettiği için göz temasını kısa kestim. Bakışlarım Berkin’e döndü. Berkin Kılıçkaya, benim yaşımda ve sevgilim. Hemen yanında ikizi oturuyor, Barkın. Barkın Kılıçkaya. Barkın’ın yanında oturan Dilara’ya baktım. Dilara da bizimle aynı sınıf düzeyindeydi ama bizden bir yaş daha küçüktü, henüz 17 yaşındaydı. Bakışlarım Dilara’nın karşısında oturan kibir kraliçesi Ahu’ya döndü ve hemen onun yanında oturan Kutay’a. Kutay da Ahu da 18 yaşındaydı. Kutay benim çok yakın arkadaşımken, aynı zamanda da kibir kraliçesi Ahu Eda’nın sevgilisiydi. Gerçi son zamanda ayrılmak için bahane arıyorlardı. Kim bilir, belki de ayrılmışlardır. Zira onlar ayrılsa da belli etmezlerdi. Bu arada, umarım herkesin birbiriyle iyi anlaştığı o arkadaş gruplarından olduğumuzu düşünmemişssinizdir. Çünkü herkes kendi arkadaşı için bir diğerimize katlanıyor. Hatta herkesin birbirinin arkasından iş çevirmek için uğraştığına yemin edebilirim. Berkin gülümsedi. “Ben de otobüsteydim, babaannemin yanına gidecektim.” Bakışlarım Barkın’a kaydı. Barkın kafasını hafifçe olumsuz anlamda salladı. Bunu ise bir tek ben görmüştüm. İçimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Berkin yalan söylüyordu. Hem de Allah bilir kaçıncı kez. Çünkü bir kez yalan söyleyen her zaman söylerdi, bir kez aldatan yine aldatırdı, bir kez kıran ikinci kez kırmaktan asla çekinmezdi. İç sesim, “sanki sen söylemiyorsun!” diye bas bas bağırıyordu. “Dilara ve Barkın, siz neredeydiniz?” Sesimin titrememesine sevinirken, bakışları üstüme çektiğim için bir hayli üzülmüştüm. Barkın gülümsedi. Bakışları ise daha çok, ‘cevabını bildiğin soruları sorma!’ uyarısı veriyordu. “Sena’nın yanındaydım. O gün Ankara’ya yola çıktım ve iki gün sonra geri geldim.” Barkın gözlerimin içine baka baka yalan söylüyordu. Zaten yalancı insanlar artık gözlerini kaçırmaz, diye geçirdim içimden. Herkes böyle bildiği için gözlerini kaçırmazlar. İnsanlar gözlerinizin içine baka baka, sizi inandıra inandıra yalanlarını söylerler. İşin kötü yanı, oldukça profesyoneldi. Az daha doğrusunu bildiğim bir yalana beni inandıracaktı. Dilara boğazını temizlemek için öksürdüğünde, ortamdaki gerginliğin bir nebze de olsa dağıldığını fark ettim. Bu beni biraz da olsa rahatlatmaya yetmişti. “Ben Tuğra’nın yanındaydım.” Hepimizin kaşları havalandığında rahatça omzunu silkti ve geriye yaslandı. “Tuğra’ya sorabilirsiniz.” Bu sefer herkes inanmış gibiydi. O tuhaf çocuğa, kimsenin bunu sormayacağından adım kadar emindim. Ahu gözlerini kıstı, yüzünde küçümser bir ifade yer aldı. Biraz masaya doğru eğildi ve kollarını çapraz bir şekilde masanın üzerine koydu.”Sen neredeydin Aleda? Herkese hesap sordun ama sen hesap vermedin.” Donakaldım. Bakışlarım Berkin’i buldu. Doğal olarak o da nereye gittiğimi merak ediyordu. O gün onu ders çalışma bahanesiyle geçiştirmiştim. İşte bir kez daha kalbim sızladı. Bir kez daha canım acıdı. “Ben parktaydım, bir şeyler içip kafa dağıtacaktım.” Sesim kendimden emin çıkmıştı. Olması gerektiği gibi. Ahu birazcık öne doğru eğildi, tek kaşını kaldırdı. “Peki şahidin var mı?” Yüzüme biraz ağlamaklı bir ifade yerleştirdim. Eğer doğrudan kazanamıyorsan dolaylı yoldan kazanırsın. Bağırarak haklı çıkamıyorsan, ağlayarak haklı çıkarsın. Bu her zaman böyledir. En azından benim için böyle. Berkin de Ahu gibi masaya doğru eğildi. “Hayırdır Ahu?” dedi net bir sesle, “ben varım şahit olarak, olur mu?” Ahu kaşlarını çattı. “Senin otobüs yolculuğunda olduğunu sanıyordum?” dedi oldukça çirkef bir şekilde. Derin bir nefes aldı. “O gün Aleda ile buluştum. Onun yanında azıcık durdum ve çıkıp gittim, Takıldık ve sonra da gitmek için otobüse bindim.” Şaşkınlıktan konuşamaz haldeydim. Berkin, bana güvendiği için resmen yalan söylüyordu. Kendisine söylediğim yalanlardan ise bihaberdi. Ama o da yalan söylüyordu. Sıkıntıyla saate baktığımda derse az bir zaman kaldığını gördüm. Masadakiler de aynı şeyi fark etmiş olacak ki, hepsi derin bir nefes aldı. Kutay, elindeki tostun kağıdını buruşturup masaya bıraktı. “Kim ne biliyorsa söylesin artık. Şaka bir yana artık, sıktı olay. Gerçekten bu şakayı kim yapıyor bilmiyorum, eğer aramızdan birisi yapıyorsa şimdi söylesin. Kızmayacağım.” Kimseden yine ses çıkmadı. Telefonlarımıza aynı anda bildirim düştü. 05** *** ** **: Hepinize iyi dersler Allah belanı versin senin. Telefonu hızlıca arka cebime koydum ve ayağa kalktım. “Sınıfa geçiyorum ben.” Barkın da ayağa kalktığında yutkundum. “Ben de geliyorum.” Berkin öylece telefonuna bakıyordu. Barkın’la birlikte ilerlemeye başladık. Barkın ve ben aynı sınıftaydık, A şubesinde. Ahu, Dilara ve Berkin ise B şubesindeydi. Kutay C şubesindeydi. “Sakin ol biraz,” dedi Barkın kısık bir sesle. “Neden bu kadar korkuyorsun ki?” Büyük bir şaşkınlıkla Barkın’a döndüm. “O anonim denilen kişi, hepimizi bir şeyle tehdit ediyor, sen bunun farkında mısın! Tehdit ettiği şeyler o kadar büyük ki; bizim gibi insanları, hepimizi bir arada tutabiliyor!” Omzunu silkti ve yürümeye devam etti. “Eğer korkuyorsan, korkacağın şeyler yapmayacaksın. Eğer bir haltlar yiyorsan da korkmayacaksın.” Dedi. Haklılık payı olduğu için onu görmezden geldim. Ellerimi gergince saçlarımın arasından geçirdim. “Berkin neden yalan söylüyor?” Bir anda durmasıyla Barkın’a çarptım. Bakışlarımız buluştuğunda biraz daha yakınlaştı. “Sen neden yalan söylüyorsun?” Biraz düşünür gibi yaptı, bakışlarını kaçırdı. “Veya diğerleri,” dedi bakışları bakışlarımı bulurken, “diğerleri neden yalan söylüyor?” “B-ben,” dedim titreyen sesimle, cümlenin devamını getirmedim. Cümleyi devam ettiremedim. “Hadi ama Aleda, bana onlara inandığını söyleme.” Hiçbir şey diyemedim şok içinde gözlerinin içine bakarken. Sertçe yutkundum. “İnandım,” dedim dik durmaya çalışarak. “Neden inanmayayım ki?” Barkın ise çıldırmış gibi güldü. “Daha inandırıcı yalanların var senin Aleda.” Dedi ve arkasını dönüp ilerlemeye devam etti. Ve düşündüm de, Barkın bizim bildiğimizden daha korkunç bir insandı. Bu Barkın benim tanıdığım Barkın değildi. . . . BÖLÜM SONU O kadar özlemişim ki yazmayı anlatamam... Yeni bölüm yakında <3 Profilime göz atmayı unutmayın. Bölümlere oy vermeyi, yorum yapmayı ve beni takibe almayı da unutmayın. Seviliyorsunuz <3 İnstagram: yasemins_diary0 |
0% |