Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm- Melek Kız

@yasminiesa

1995 YILININ SON AYLARI

Karanlık mağara, içinde uyuyan 6 vatan evladına ev sahipliği yapıyordu. Askerlerden birisi dudaklarının arasından fırlayan sessiz bir iniltiyle aniden uykusundan uyandı. O kadar hızlı doğrulmuştu ki yorgun bedeni ani tepkisini kaldıramamış, bu hareketini şiddetli bir baş dönmesi olarak geri iade etmişti.

Gözlerinde yıldızlar uçuşan adam yaşanmışlardan oluşan kabusunun etkisiyle arkasındaki duvara yaslanırken sakallarının gözyaşlarıyla ıslandığını hissetti.

Aylar önceki hayatı ile şu anki hayatı arasındaki koca uçurum bu gece de ruhunda yankılanmıştı.

Her şey, yaklaşık yaklaşık 1,5 yıl önce başlamıştı.

Tim arkadaşları Dara isimli çeteyi çökertmek için onsuz göreve çıktıklarında...

İçinde bulundukları 1995 yılının en köklü ve tehlikeli örgütüydü Dara. 93 yılının sonunda ortaya çıkan bu örgüt, ülkenin birçok yerinde gerçekleştirdikleri terör faaliyetleriyle yüzlerce can alıp sayısız aileyi parçalamıştı. Bu yüzden Akıncı Timi kendilerine görev emri geldiğinde hiç düşünmeden göreve gitmişlerdi.

23 yaşındaki teğmenleri Salih Aslan'ı geride bırakarak!

Akıncı Tim'inin, Hâlim kod adıyla bilinen Salih'i yanlarına almamalarının çok haklı bir nedeni vardı elbet. Göreve çıktıkları tarih 18 yaşındayken trafik kazasında ailesini -annesi, babası ve abisini- kaybeden genç teğmenin ailesinin ölüm yıldönümüyle çakışmıştı.

Ve herkes bilirdi ki sessiz sakin Hâlim, o tarihlerde tam bir Fırtına olurdu.

Hâlim'in hem kendi hayatını hem de tim arkadaşlarının hayatını riske atmasını istemeyen komutanları Salih'in göreve gitmesine izin vermemişler, bu da teğmenin ızdırap dolu günlerinin başlamasına neden olmuştu.

Geride kalmak çok koymuştu adama. Arkadaşları canının derdindeyken rahat rahat uyumak, yemek yemek, nefes almak tam bir işkence gibi gelmişti. Sonunda çareyi tim arkadaşlarının emanetlerine, ailesine, sahip çıkmakta bulan adam 3 ay boyunca onlara destek olup onları teselli etmişti.

4. ayda ise bir muhbirden haber gelmişti.

Dara'nın bir üyesi olan Newroz tarafından yakalanan arkadaşları, Şanlıurfa'da bir mağarada esir tutuluyordu.

Beklediği, istediği fırsatı bulan Ege hiç düşünmeden Dara'nın yanına sızmak için çıkılacak gizli göreve gönüllü olmuştu.

İhbarı, herkes tarafından Emmi olarak tanınan Hüseyin Gökmen yapmıştı. Şanlıurfa'nın iç kesimlerindeki bir köyde yaşayan Emmi, mağaralarda yaşanan birtakım hareketlilikten şüphelenerek gizli bir gözetleme yapmış ve mağarada esir tutulan askerleri fark etmişti. İhbardaki eşgaller sayesinde mağaradakilerin Akıncı Timi olduğu anlaşıldığında Salih Aslan kendisini Şanlıurfa'da bulmuştu.

Urfa'ya gelir gelmez muhbirleri olan Emmi'nin evine gitmişti adam. O gün zile basarken hayatının tümden değişeceğine asla ihtimal vermemişti.

Kapıyı, Emmi'nin 19 yaşındaki yeğeni Melek açmıştı.

Melek Kız!

Melek'in hayat dolu kahverengi gözlerini gördüğü an, kıza ciddi anlamda vurulmuştu Ege.

Öyle ki göreve Faruk adıyla çıkmasına rağmen farkına bile varmadan kendisini 'Ege' diye tanıtmıştı.

İzmir'li annesinin kendisine koyduğu isimle...

Kimliğinde yazılı olmayan ikinci ismini hiç kimse, abisi yerine koyduğu can dostu Sinan bile bilmezken o genç kıza söyleyivermişti adam.

O gün, büyük bir felaketin gelmek üzere olduğunu anlayarak o evden uzaklaşması gerekirdi.

Ancak yapamamıştı.

Titrek bir nefes alan Salih Ege yanında uyuyan arkadaşlarına baktı. Timinin Gül Kokulusundan da, yaşananlardan da haberi yoktu. Bu yüzden de ölü ruh halinin nedeninin Fetih olduğunu düşünüyorlardı.

Başını sertçe arkasındaki duvara vuran Ege yaralarının bu denli ağır olmasının haksızlık olduğunu düşündü.

Ruhuna usulca sızan Fetih arkadaşlarını kurtarmak uğruna çıktığı gizli görevde aldığı ilk büyük darbeyi hatırlatmıştı.

Görevdeki 2. ayında Newroz onu arkadaşlarının tutulduğu mağaraya götürmüş ve yaralı devresi, dostu Fetih'i işaret ederek eline bir silah tutuşturmuştu. Teröristin sınamasıyla karşı karşıya olduğunu bilen Ege yaşadığı şoku zorlukla gizleyerek önce elindeki silaha sonra da akademiden beri ayrılmadığı kardeşi Fetih'e bakmıştı.

Ege ailesini aynı gün içerisinde kaybettiğinde hayatının pik noktasına ulaştığını, benzer bir acıyla bir daha kavrulamayacağını düşünmüştü.

O an, yanıldığını anladığı ilk andı.

Kendi elleriyle kardeşini şehit etmek zorunda olduğu o an...

Tetiği çektiği sağ eline nefret dolu bir bakış atan Ege titrek bir nefes aldı.

Bu öldürücü olaydan sonra ciddi anlamda yıkılmıştı asker. Fetih son nefesini vermeden önce göreve devam etmesini, Dara'nın planının 3 büyük şehirdeki -İstanbul, İzmir ve Ankara'daki- en büyük hastaneleri patlatmak olduğunu söylemişti. Omzuna binen onlarca can yükünden dolayı eli kolu bağlanan Ege, ciğerlerine oksijen dahi gitmezken elmecbur yaşamaya devam etmişti. Ve bir gece Melek Kız sessizce yanına oturarak nedenini bilmediği acısında ona eşlik etmeye başlamıştı.

Bu sessiz teselli gecelerinden birinde Melek Kız'ın omzunda ağlayan Salih Ege, o günden sonra ciğerlerine gül kokusunu çeke çeke yaşamaya devam etmişti.

O geceden sonra gözlerini ondan kaçırmakta zorlanmaya başlamıştı. Acı çeken ruhu genç kızın ışıl ışıl dünyasına son sürat çekiliyor, neşeli konuşmasını duyduğu her an kalbindeki ağır yük hafifliyordu. Bu yüzden de engellenemez bir şekilde bakışları hep Melek'in üzerindeydi.

Bu durum yanına sızdığı Newroz itinin dikkatini çekmiş ve Ege'nin kıza olan ilgisini ortaya çıkartmak için kıza görücü getirmeyi teklif etmişti. Emmi elbette yeğenini o itlere bulaştırmazdı ancak teröristin radarına girdiğini fark eden asker, önünde fazla bir seçeneğinin olmadığını biliyordu.

Ya sevdiği kadınla evlenip yanında olarak onu koruyacaktı ya da ondan uzak kalıp Newroz'un bir sonraki hamlesinin ne olduğunu düşünerek çıldıracaktı.

Ve Ege bir askerin asla yapmaması gereken bir hatayı yapmış, gizli görevde olduğu halde sevdiğiyle evlenmeyi tercih ederek Melek ile imam nikahı kıymıştı.

Başını bir kez daha, bu sefer daha sertçe, duvara vuran Salih Ege inlemesini susturmak için dudaklarını birbirine bastırdı.

Evlendikleri ilk aylarda Ege bir rüyadaymışçasına mutluydu. Her sabaha kollarında sevdiği kadınla gözlerini açıyor, her gece onun gül kokusu eşliğinde huzurlu bir uykuya dalıyordu. Çıktığı bu zorlu görevde onu zifiri karanlıktan koruyan etken olmuştu Meleği. Bu aşk sarhoşluğu da karşısındakilerin ne kadar tehlikeli adamlar olduğunu unuturmuştu genç askere.

Ve bu da ölümüne, ölümlerine sebep olmuştu...

Newroz'dan izin aldığı bir pazar günü karısıyla kahkahalar eşliğinde kahvaltı yaparken telefonu çalışmıştı Ege'nin. Newroz onu çağırıyordu. 3 aylık evli olduğu kocasıyla baş başa zaman hakkı çalınan Melek sitemle söylenmeye başlamıştı.

'O adamları sevmiyorum. Onlarla takılma Ege.'

Bilmiyordu kadın. Kocasının gizli görevdeki bir asker olduğunu, azılı bir terörist olan Newroz'u yakalamak için ant içtiğini bilmiyordu. Ege'nin patlamaları durdurarak mağarada esir tutulan arkadaşlarını kurtarması gerekğini bilmiyordu. Söyleyememişti Ege ona.

'Ben gizli görevdeki bir askerim Gül Kokulu Meleğim.' diyememiş.

Sevdiği kadın ondan bir seçim yapmasını ister diye korktuğundan, söyleyememişti.

Fakat ondan bir seçim yapmasını isteyen Meleği değil, Newroz iti olmuştu.

Bu sefer inlemesini durduramayan Salih'in acı dolu sesi mağaranın içinde yankılandı. Ses komutanının hafifçe kımıldanmasına neden olsa da adam uykusuna kaldığı yerden devam etti.

Salih ise ölüm günü olan o pazar gününe bir kez daha gitmişti.

🥀

Kuş uçmaz kervan geçmez tepede 11 adam bulunuyordu.

Bir tanesi delicesine öfkeli,
diğeri delicesine keyifli,
kalan 9'u da her türlü emre hazır...

"Anlamadım?" dedi Ege duyduğu cümleyi anlamlandıramazken.

"Şimdi evine gidiyorsun ve karını boşuyorsun Ege." diye tekrarladı Newroz iti.

"Yine anlamadım." diyen askerin sesi buz gibi çıkmıştı.

Gevşek bir şekilde gülen terörist büyük bir zevkle yeniden aynı cümleyi kurdu.

"Şimdi evine gidiyorsun ve karını boşuyorsun Ege."

Cebindeki silahı saliseler içinde çekip karşısındaki iti vurabilirdi. Yanındaki adamlardan silah alıp yine saliseler içinde bu p*çi gebertebilirdi. İlla silaha da gerek yoktu. Hissettiği bu öfkeyle gözünü bile kırpmadan onu boğarak saliseler içinde öldürürdü.
Fakat hepsinin sonu aynı yere çıkıyordu.

Çevresindeki 9 teröristten birisi onu öldürüyordu.

Ege'nin ölmekten korkusu yoktu. Şu durumda bu cümleyi duymamış olmak için yüzlerce kez ölmeyi yeğlerdi zaten.

Sorun o ölürse olacaklardı.

Bu karşısındaki ite verdiği zarardan sonra Dara karısını, karısının annesini ve Emmi'yi rahat bırakmazdı. Diyelim ki onları, ailesini, bıraktılar...

Mağaradaki arkadaşları ne olacaktı? Onları kim kurtaracaktı?
Hastanelere yapılacak patlamayı kim durduracaktı?
Ege olmazsa o sivillere ne olacaktı? O masumları kim kurtaracaktı?

Bu düşünceler içindeki asker, karşısındaki iti öldürmemek için sakinleşmeye çalışarak -ve kesinlikle başarılı olamayarak- konuştu.

"Ne saçmalıyorsun sen Newroz?"

Ellerini cebine sokan Newroz, keyifli bir sırıtışla Ege'ye birkaç adım yaklaştı.

"Saçmalamıyorum. Bu seferki emrimi veriyorum. Ve sen de paşa paşa emrimi yerine getireceksin."

"Neden böyle bir şey yapayım?" diyen adam çevresindeki teröristlerin huzursuzca kıpırdandığını hissetti.

Yaydığı auradaki öfkenin, sesinde ve gözlerinde hayat bulduğunun farkındaydı Ege.

Bu durum Newroz'un neşesine neşe katarken Ege'ye doğru bir adım daha attı. Asker, elini uzatsa teröristin boğazındaydı.

"Çünkü ben öyle istiyorum."

Cümleyi duyan Ege istemsiz bir kahkaha attı.

Hiddet, öfke, hışım, gazap ve ölüm dolu buz kesen bir kahkahaydı.

"Bunu yapmayacağım." dedi kesin bir sesle.

"Bu ne naz? Benim kim olduğumu unuttun mu? Sonunda benim istediğime geleceksin. Buna çok kez şahit olmadın mı?.. Ne derler bana Ege? Nasıl tanırlar beni?"

'Neqandin' derlerdi. 'Seçmek, ayıklamak' anlamındaki bu hitabı almasının tek bir sebebi vardı.

Bu karşısındaki haysiyetsiz manyak, önüne gelene 'Seç!' diyerek birtakım seçimler sunardı.
Her seçenek bir diğerinden beter...

Ege şahit olmuştu. Bu itin yanında kaldığı süreçte Newroz'un kendi kurduğu oyunda yaptırdığı seçimlere birçok kez şahit olmuştu.

Bu yüzden de "Diğer seçenek ne?" diye sorarken sesindeki kabullenişten hiç hoşlanmadı.

S*keyim böyle işi!

Soruyu duyan Newroz iğrenç bir kahkaha attı.

"Kim olduğumu hatırlamana sevindim. Diğer seçenek dağa çıkman. Yani zaten her türlü dağa çıkacaksın da ben işini kolaylaştırıyorum."

"Bana kelime oyunu yapma Newroz! Derdin neyse söyle." diye tısladı Ege içindeki fırtınalarla.

"Derdim senin şu cici koca hayatından sıyrılıp bizimle dağlara çıkman."

"Tamam. Nereye gidiyoruz?" diye soran Ege yüzünü ifadesiz tutmakta zorlandı.

Buraya gelmeden hemen önce kahvaltı masasında bıraktığı Meleğine verdiği sözü tutamayacaktı.
Hemen gelemeyecekti...

"Aylarca ortadan kaybolacağız ve tamam mı?" dedi Newroz tek kaşını kaldırarak.

"Tamam dedim. Hadi gidelim." diyen Ege Newroz'un yanından geçmek üzereydi ki terörist kolundan tutarak onu durdurdu.

"Buradaki hiç kimsenin zaafı yok. Senden başka." dedi Newroz sert bakışlarla.

"O kadın benim zaafım değil." diyen Ege kendi söylediğine kendisi bile inanmamıştı.

"Ahahahahaha. Zaafı değilmiş. Ahahaha. Duydunuz mu çocuklar? Ahahahahah."

Tepe Newroz'un mide bulandırıcı kahkahalarıyla dolarken Newroz alayla Ege'ye baktı.

"Sen o kadın için hepimizi satarsın. Yanımda böyle bir adam gezdiremem."

'Gezdirme lan o zaman!' dememek için kendini zor tutan Ege nefes alış-verişlerini düzene sokmaya odaklandı.

Bu karşısındaki ite posta koyma lüksü yoktu.
Şu an gizli görevde olan bir askerdi. Bunu unutmamalıydı.

"Öyle bir şey yapma..."

Onu kaale almayan Newroz, belinden çıkardığı telsizi ağzına götürdü.

"Kadın ne yapıyor şu an?"

Başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hisseden Ege gözlerini Newroz'a dikti.

"Çamaşır yıkıyor Newroz." dedi telsizin diğer ucundaki ses.

"İyi. Gözlemlemeye devam edin." diyen Newroz elaları alevler saçan Ege'ye bakarak sırıtmıştı.

"Ahh. Çok büyük bir zevkle."

Telsizin öte tarafındaki adamın pişkin çıkan sesini duyan Ege, silahına davranan elini zorlukla zapt etti.

Ege'nin tüm mimiklerini izleyen Newroz tek kaşını havaya kaldırdı.

"Seviyorum seni be Ege. Tam benim has adamım olacak birisin. Gözlerindeki alevlere rağmen kendini kontrol edebiliyorsun. Valla helal olsun."

"Derdin ne Newroz?"

"Zaafını ortadan kaldırmak. Zaafı olan bir adam istemiyorum." dedi Newroz gayet normal bir şey söylüyormuşçasına.

Bu cümleyi duyan Ege "Onunla evlenmemi sağlayan sendin." demekten kendini alamadı.

"Oltaya gelen sendin."

Teröristin itici bir sırıtışla kurduğu cümleye karşılık "Ne oltası?" diye soran Ege'nin öfkeli bakışları telsizdeydi.

Onun bakışlarını gören Newroz güldü.

"Merak etme sen istediklerimi yaptığın sürece karın güvende. Bilirsin yok yere ortalığı karıştırmayı sevmem. Öyle eğlencesi kaçıyor... Olta muhabbetine gelirsek, köyde bir adama ihtiyacım vardı. Benim elim gözüm kulağım olacak birisi. Emmi köylü tarafından tanınan sevilen biri. Onun referansındaki kişi her yere girebilir, bana istediğim istihbaratı sağlayabilirdi. Ben de seni seçtim. Aramıza girmeye de oldukça istekliydin zaten. Oltama güzel düştün ama kabul et."

"En başından beri planın onu boşamam mıydı?" diyen Ege kurduğu cümleden nefret etmişti.

Boşamak kelimesi ne de ağzına yakışmamıştı ama.

"Değildi aslında biliyor musun? Senin bir kadına bu kadar bağlanacak bir adam olacağını düşünmemiştim hiç. Ama sen de haklısın. Güzel kadın şimdi."

'Newroz'u öldürmemelisin Hâlim. Sakin ol. Sen şu an görevdeki bir askersin. SAKİN OL!'

Ege kendine hakim olma savaşındayken Newroz dudaklarında beliren imalı sırıtışla devam etti.

"Bu yüzden sana ikinci alternatif seçimimi sunuyorum. Dağa o güzellikle çıkıp kadınını bizimle paylaşm..."

SAKİNLİK BURAYA KADARDI!

Pantolonundan çıkardığı sustalıyı Newroz'un karnına dayayıp bastıran Ege ürkütücü bir sesle konuştu.

"Seni öldürürüm Newroz."

Bıçağın bulunduğu yerden hafif bir kan sızarken Newroz'un adamları silahlarını Ege'ye doğrultmuştu.

"Beni öldüremezsin Ege." diyen terörist keyifli bir gülümsemeyle devam etti.

"Beni öldürdüğün an adamlarım seni vurur. Sen öldüğün an da fırsattan istifade o güzel karına sahip olurlar."

Çaresizliğin öfkesindeki Ege bıçağı biraz daha bastırırken Newroz tek kaşını kaldırdı.

"O bıçağı 3 saniye içinde çekmezsen emir veririm, karını alırlar. Sadece uzaktan izliyorlarken burada durmanı tavsiye ederim."

Korku tüm hücrelerini esir alırken, bir teröriste teslim olmaktansa ölmeyi yeğleyecek olan asker geri çekildi. Bıçağı cebine koyarken kendisine okkalı sövüyordu.

Ege hatayı en başında yapmıştı.

Melek ile asla evlenmemeliydi.
Onun zaafı olduğunu alenen göstermemeliydi.
Bu itleri onun 10 metre bile yakınına yaklaştırmamalıydı.

'10 metre' kelimesi onu sabah karısıyla yaşadıkları bir diyaloğa götürürken tüm hücrelerinin yandığını hissetti Ege.

Sabaha geri dönme şansı yok muydu?
Bugünün sonu nasıl bitecekti?

'Ömrünün sonunda kadar onun 10 metre yakınına bile yaklaşamadan...'

İç sesinin cümlesiyle dağılmanın en uç noktasına gelen Ege tekrardan Newroz'a baktı.

"Neden bunu yapıyorsun?"

Eliyle işaret vererek adamlarının silahları indirmesini sallayan Newroz bıkkınca iç geçirdi.

"Niye kendimi tekrarlattırıyorsun? Bizim hedeflerimiz büyük Ege. Bizim yerimiz aile evi, kadın koynu değil; dağlar, tepeler. Senin o kadınla olan ilişkin sonunda bizi de patlatacak... Senin kadar iyi bir adamı hanımcı yapıp kaçırmak istemiyorum. Bu yüzden git ona boşa, sonra da dağa çıkalım."

"Bana bunu yaptıktan sonra bir gece ansızın seni öldürmemden korkmuyor musun Newroz?" diye soran Ege görevde olduğunu unutmuştu.

Onun sorusunu duyan Newroz'un dudaklarında memnun bir gülümseme belirdi.

"Gözlerindeki alevler, cümlendeki korkusuzluk... Tam aradığım adamsın Ege. Tam bir dava adamısın. Seninle Dara'da çok iyi işler çıkaracağız. Seni arkama alırsam oradaki konumum hiç olmadığı kadar yükselecektir. Şu ana kadar beni ve adamlarımı öldürmemen davana olan sadakatini gösteriyor. Senin ne denli azimli olduğunu, Dara için ne kadar ileri gidebileceğini biliyorum ben. Hadi bak sana torpil geçeyim. Dostluğumuzun hatrına 3. bir seçenek de sunayım." diyen Newroz telsizi havaya kaldırdı.

"Seç! Davan mı, kadının mı?"

Loading...
0%