Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm- Allah'a Emanet Ol

@yasminiesa

Nisa karşısındaki adamlara baktı ve şok içinde bağırdı.

"OHA!!! Üç Silahşörler? Sizin burada ne işiniz var?"

Hilal, şaşkınca bir Nisa'ya bir de adamlara bakıyordu.

"Ayrıca... Benim adım Nisa. Nİ-SA! Senin için bile anlamak kolay Ulaş efendi. Yıllar geçti senin şu kıt beynin hala değişmemiş!"

Ulaş alayla gülümsedi ve sordu.

"Tc'ni alabilir miyim?"

"Ne saçmalıyorsun Allah aşkına?"

"Tc'ni diyorum! Ver de GBT'nden resmi ismine bakayım! Eğer orada Nisa yazıyorsa söz ismimi Hayrettin diye değiştireceğim!"

Nisa şaşkınca adama baktı.

"Sen ciddi misin? Nasıl bu kadar eminsin ismimi değiştirmediğimden?"

"O ismi sana babannen koymadı mı? İstediğin kadar nefret et! Asla değiştiremezsin! Haksız mıyım?"

Nisa, sessiz kaldı. Haklıydı! Hem de sonuna kadar... 18 yaşına geldiğinde değiştirmeme sebebi babannesini kırmak istememesiydi. Ve bu saatten sonra da asla değiştirmezdi! Babannesinden ona kalan tek şey ismiydi çünkü.

"Ee Hayrunnisa görüşmeyeli nasılsın?"

Nisa isminin tam halini ,bastırarak, söyleyen Ulaş'a öfkeyle baktı ve derin bir nefes aldı.

Ulaş ise kendisine öfkeli gözlerle bakan kızı görünce bıyık altından gülümsedi. Yaklaşık 10 yıldır görmediği kız gram değişmemişti. Aynı kızıla çalan uzun kahverengi saçlar, aynı inatla bakan kahverengi gözler...

O kahverengi gözler öfkelendiğinde derin kuyulara dönüşüyordu. Ve Ulaş'ın lisedeki en büyük hobisi bu kızı öfkelendirmekti. Şu anda hissettiği keyif, bunun geçen yıllara rağmen değişmediğini gösteriyordu... Ulaş gülen gözlerle önündeki içecekten bir yudum aldı. Uzun zamandır renksiz olan hayatı bir anda renklenmişti. Bundan sonra çok eğlenecekti. Çoooook!

"Biri bana burada ne olduğunu anlatabilir mi acaba?" diye sordu Hilal.

"Klasik huysuz ve kedicik atışması vol bilmem kaç!" diye cevapladı Emre onu.

"Huysuz mu?" diye sordu Hilal ve şok içinde Nisa'ya döndü. .

Nisa gözlerini belerterek Hilal'e baktı. 'Sakın! Sakın bir şey çaktırma!' diye yalvarıyordu içinden.

Hilal, ona uyarıyla bakan arkadaşına gülümsedi. Gün intikam zamanıydı!

"Huysuz ha? Nisa s.."

"Evet ben!.. Lise arkadaşı! Evet, evet! Onlar benim lise arkadaşlarım!"

Hilal, kahkaha atmamak için dudaklarını ısırdı. 'Vay vay vay! Nisa'nın sürekli zıkkım kafalı huysuz diyerek sayıp sövdüğü, sonundaysa dayanamayıp ama pislik çok yakışıklıydı diyerek platonikliğini belli ettiği kişi Ulaş mıydı yani? Habere bak be! Bir an önce Aslı'ya söylemeliyim.' diye düşündü.

"Lise arkadaşların? Bu üçüyle aynı liseye mi gittin sen şimdi?" diye soran Hilal, olayı yeni idrak etmeye başlamıştı.

Nisa, Hilal'in bir şey söylemeyeceğini anlayınca çaktırmadan derin bir nefes verdi.

"Hee! Maalesef!"

"Maalesef? Neremizi beğenemedin hanımefendi?"

Burak'ın kaşlarını kaldırarak sorduğu soru üzerine Nisa parmağıyla tek tek üçünü gösterdi.

"Siz üçünüz! Benim ömrümü yediniz be! Burak asla birinciliği kaptırmadı. 2. yıldan itibaren Emre de ikinci sıraya taht kurdu. Ahanda şu Ulaş denen herifle de sürekli üçüncülük için kapıştık! Sizin yüzünüzden tüm lise hayatımı rekabet halinde geçirdim! Aldığım notlarla rahat 1. olabilirdim!.. Sizin olmadığınız bir okulda!"

Burak keyifle arkasına yaslandı.

"Hiçbiriniz beni çekemiyorsunuz değil mi?"

Emre, Ulaş ve Nisa aynı anda kafasını salladı. Masada bulunan diğerleri de sessizce bu komik atışmayı izliyordu.

"Hilal! Bu adam var ya bu adam! Neredeyse tüm gün boyunca uyurdu. Uyumadığı zamanlarda da başka şeylerle meşgul olurdu. Hiç dersi dinlemezdi. Ama yine de hep 1. olurdu. Aradan 10 yıl geçti ve hala sinirimi bozuyor bu durum!"

Hilal, tebessüm etti. Burak bu durumu anlatmıştı. Bu durumda görsel zekasının etkisi çok büyüktü. Fakat bir nedeni daha olduğunun bilincindeydi. Burak'ın anlatmak istemediği...

"Senin bunlarla ne işin var?"

Nisa merakla sorduğu sorunun peşine birden Hilal'e ve yanında oturduğu Emre'ye baktı.

"Yoksa siz ... Emre'yle ikiniz sevg..."

"Yavaaaş!" diyerek çıkıştı Burak. Gözlerindeki ve sesindeki öfke 10 metre öteden bile hissedilirdi.

Nisa, aylardır görmediği arkadaşına baktı. İstanbul'a geldiğinde arkadaşını bir enkaz olarak bulmayı beklemişti. Hem babasının dehşet verici ölümü, hem de ALES'i kazanamamasından dolayı... Telefonda konuşurken kendisini sürekli olarak 'İyiyim.' diye teslim eden arkadaşı gerçekten de iyiydi. karşısındaki Gözlerindeki parlaklıktan bunu okuyabiliyordu. Bu parlaklığın nedenini çözmeye çalışan Nisa korkarak Ulaş'a baktı.

"Peki o zaman... Ulaş'la bir şey..."

"NİSA!.. Saçmalamayı kesecek misin? Yoksa ben mi kesmeni sağlayayım? Hilal... Sadece bizimle çalışıyor! Fazlası yok!"

"Ne diye bu kadar kızıyorsun ki? Hilal güzel ve zeki biri. Hayatında biri olması garip olmaz! Sanki seninle birlikte dedim! Dediğin gibi... O zaman saçmalamış olurdum!"

"Saçma? Bu ne diye saçma oluyormuş?" diye öfkeyle mırıldandı Burak.

Hilal, şaşkınca ona baktı. Burak öfkeyle nefes alıp veriyordu.

"Bu ne demek? Siz ikiniz... Gerçekten de sevgil..."

"DEĞİLİZ!.. Hayır neden Hilal'in hayatında biri olduğunu düşünüyorsun?"

Nisa usulca tebessüm etti.

"Çünkü bir kadının gözleri ancak sevd..."

"Hayrunnisa!!!" dedi Hilal uyaran bir ses tonuyla.

İsmini tam olarak söyleyen arkadaşına şok içinde baktı Nisa. Hilal sadece çok sinirlendiğinde bunu yapardı. 6 yılda sadece 3 kere bu şekilde seslenmiş. Şimdi ne olmuştu da bu kadar sinirlenmişti?

Bu garip durumu çözmeye çalışırken Hilal ve Burak'ın oturuşları dikkatini çekti. Hilal'in bedeni Burak'a, Burak'ın bedeni de Hilal'e doğru çevrilmişti. Burak'ın masa altında yumruk yaptığı eli ve Hilal'in adama karşı endişeli bakışlarının yanı sıra, sakinleştirmek istermişçesine açık olan eliyse bu denklemi tamamlıyordu. Burak'ın az önceki tepkisine şaşırmamak lazımdı. Sevdiği kızla başka bir adam aynı cümlede geçtiğinde, her aşık böyle bir tepki verirdi!

Hilal ile bu konuyu konuşmayı not ederek konuyu değiştirdi.

"Az önce GBT dediğine göre... Anlaşılan polis olmuşsunuz Huysuz Bey!"

"Huysuz? Seni başkomisere hakaretten içeri almadan bu lakaba bir son vermelisin kedicik!"

"Ne diyeceksin? Lise arkadaşıma... Biz ve arkadaşlık? Pardon yanlış oldu. 'Lisede sürekli hakaret ettiğim kız bana huysuz dedi. Atın bunu hapse' mi?"

"Hakaret? Ben mi sana hakaret ediyordum? Yaptıklarını ne çabuk unuttun?"

Nisa tam karşılık verecekken adının seslenilmesiyle duraksadı ve sese döndü.

"Sevda teyze?"

"Ayy canım benim! Bu ne kadar güzel bir süpriz! Ne kadar da güzel, genç bir kadın olmuşsun!"

Sevda, yıllardır görmediği kıza sarıldı. Geri çekildiğinde kıza baktı.

"Eee Nasılsın? Evlendin mi?"

Sevda'nın sorusunu duyan Ulaş, içtiği limonatanın boğazına kaçması yüzünden öksürmeye başladı.

"Öhöhööh! Ne evliliği? Bunu kim niye alsın Sevda teyze?"

Nisa sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

"Yok yok! Bu böyle olmayacak! Söylesenize başkomiserim(!). Bir başkomisere saldırı ne kadardan başlıyor? Sözlü olanı değil. Bol tırnaklı olanı!"

Ulaş kahkaha attı. "Bana kafa tutabileceğini mi sanıyorsun?"

Sevda atışan gençlere baktı ve mırıldandı. "Yıllar geçse de aynılar! Neden ikisinin de bu zamana kadar evlenmediği anlaşıldı!"

Onu sadece Hilal duymuş ve o da başını sallayıp, gülümseyerek onaylamıştı.

Nisa, alayla kahkaha attı.

"Sanmak! Senin mesai ne zaman bitiyordu yaa? Standart vatandaş olduğun zaman bir buluşalım biz!"

"O zaman saldırmayı düşünüyorsun sanırım. Yalnız... Biz polisler ve askerlerin mesai saatleri yoktur kedicik! Bizim sadece bir anda izin hakkımız vardır. O da şehit olduğumuz andır!"

Nisa, ciddi bir sesle konuşan adama, saklamayı zorlukla başardığı bir hayranlıkla baktı. 'Ne kadar da havalı ve yakışıklı zalimin oğlu!".

İç sesine zıt olarak Ulaş'a çıkıştı.

"Desene sonum başkomisere hakaretten nezarethane olacak! Neyse ki Hiloşum bana deli raporu yazar da çıkarım!"

Hilal, kahkaha attı. "Yazarım tabi deli'm. Sen iste yeter! Delirme sebebi olarak Ulaş'ı mı gösterelim yoksa hastalarını mı?"

"Hastalarıma laf yok! Aha şu huysuz delirtmişti dersin!"

Sevda, Nisa'ya baktı ve merakla sordu.

"Ne hastası tatlım?"

"Ben psikoloji okudum da..."

Nisa'ın cümlesi üzerine 3 farklı ses yankılandı.

"Sen ve psikoloji?"

"Sen bir aralar hukuk düşünüyordun sanki?"

"Kızım sen zaten delisin! Nasıl aldılar seni o bölüme? Deli delinin halinden anlar mı dedirler acaba?"

Nisa tepkilere gözlerini devirdi. Sevda mutfağa baktıktan sonra tekrardan Nisa'ya döndü.

"Neyse Nisacığım! Siz konuşmaya devam edin! Beni çağırıyorlar. Aşçı eksiğimiz var. Bu yüzden maalesef hiç boş vaktim yok. Gitmeden görüşelim mutlaka. Bu arada babannene de çok selam söyle!"

Nisa'nın dudaklarında acıyla harmanlanmış hüzünlü bir tebessüm belirdi.

"Kaybedeli 7 yıl oluyor!" diye fısıldayan kızın sesi çatlamıştı.

Sevda hüzünlü gözlerle kıza bakıp sımsıkı sarıldı ve başsağlığı diledi. Gözleri dolan Nisa geri çekilip "Ayy yeter bu kadar duygusallık!" diye mırıldandı.

Kızın dolu gözlerini gören Ulaş yumruğunu sıktı. 'Ne yani... Nisa 7 yıldır yalnız mıydı?' Bu düşünce boğazında bir yumrunun oluşmasına neden oldu.

Sevda gittikten sonra masaya geçen Nisa herkesle tek tek tanıştı. Hilal düşünceli bir şekilde saçıyla oynuyordu.

"Hilal yine o aklında hangi tilkiler dolaşıyor acaba?" diye sordu Nisa.

"Bir tilki dolaştığını da nereden çıkardın?" diye sordu Hilal inkar edercesine.

"Saçınla oynuyorsun!"

"Saçınla oynuyorsun!"

Nisa onunla aynı anda konuşan Burak'a kaşlarını kaldırarak baktı. 'Demek Burak efendi, Hilal'i bir şey düşünürken saçıyla oynadığını bilecek kadar iyi tanıyor! İlginç!!'

"Anlat bakalım Hiloşum! Sen bizim üç silahşörle nasıl tanıştın? Daha da önemlisi... Nasıl askeriyeye katıldın?"

Nisa'nın sorusu masada bomba etkisi yaratmıştı. Herkes sessizce Burak ve Hilal'e bakıyordu. Aytül ise Nisa gibi ne olduğuna anlam vermeye çalışıyordu.

"Ben sana sonra anlatırım!" dedi Hilal tatsız bir sesle.

"Neden sonra anlatıyorsun? Arkadaşına saçma sapan şeyl..."

Hilal ,iğneleyici bir şekilde, Burak'ın sözünü kesti.

"Burak! Ben gerçekten çok yoruldum. Ciddi ciddi Dissosiyatif Kimlik Bozukluğun (çoklu kişilik bozukluğu) olduğunu düşüneceğim! Bir ânın diğerini tutmuyor!"

Burak uyarırcasına Hilal'e bakmaya başladı. Herkesin içerisinde kızın kendisine böyle çıkışması hiç hoşuna gitmemişti. Öfkeyle aldığı nefes ne kadar kızgın olduğunun göstergesiydi.

Hilal istemsizce sinir dolu bir kahkaha attı. 'Bu hikayede öfkelenmesi gereken ben değil miydim?'

Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı. Dün geceki adamla şu anki adam arasında dağlar kadar fark vardı.

'6 ay gece olan bir ülkeye mi taşınsak acaba?' Aklına gelen bu düşünceyi sesli dile getirdi.

"Bence biz ruh sağlığımız için Antartika'ya taşınmalıyız!"

Burak'ın dudaklarında minik bir tebessüm belirdi.

"6 ay rahat ederim diyorsun!"

Hilal gülmemek için dudaklarını ısırarak başını sağa sola salladı.

"Yaptıklarını, farkında olarak yapman beni daha çok çıldırtıyor biliyor musun?"

Burak suçlu suçlu bakarak, bir çocuk gibi omuzlarını silkti. Ve bu tatlı hareket Hilal'in içinde kalan tüm öfkeyi götürdü.

"Adama bak yaa! 2 dakika kızmama bile izin vermiyor!" diye söylendi kendi kendine.

"Söylenme söylenme!.. Ee az önce aklına takılan neydi anlat bakalım!"

"Boşver yaa!"

"'Peki istediğin gibi olsun!' diyeceğimi mi düşünüyorsun?"

"Öyle demiş olsaydın şu an her şey çok daha farklı olabilirdi!"

Burak'ın dudaklarında hafif hüzünlü bir tebessüm belirdi. Yeşil gözlerini, ela gözlere dikerek sessizce bakmaya başladı. Hilal onun yoğun bakışları karşısında utanarak gözlerini kaçırdı. Konuyu değiştirmek için de aklındakini söyledi.

"Sevda teyze dedi yaa 'aşçı eksiği var' diye... Benim de aklıma..." Hilal daha fazla devam etmeyerek sustu.

"Sıla teyze geldi değil mi? Hala o berbat yerde mi çalışıyor?" diye sordu Burak ilgiyle.

Hilal, yanında oturan adama baktı. İlk tanıştığı zamanlarda anlattıklarını hatırlıyordu. 'Beni bu kadar ilgiyle dinleyen sana, kızamadığıma şaşmamalı!' diye düşündü. Derin bir nefes alarak konuştu.

"Evet! Şu anki şartlar 3 ay öncesinden de beter. Aslı da ben de çalışmayı bırakmasını istiyoruz ama..."

"İstersen gelsin bir görüşsün! Annem de çok yoruluyor. Ayrıca Eftalya şu 2 haftadır çok huysuz. O da etkilendi bu durumdan! Bizimkiler de tanıdık birine vermek istiyordu bu işi. Anlaşırlarsa iki taraf için de oldukça karlı olur. Sen Sıla teyzene söyle bugün yarın gelsin!" dedi Emre.

"Hmm! Tamam söylerim!"

Masadakiler oradan buradan keyifli bir sohbet sürdürmeye başladılar.

Bir süre sonra Emre'nin telefonu çalmaya başladı. Arayana baktıktan sonra Burak'a bakarak telefonu cevapladı.

"Efendim Binbaşım!"

Burak, elini yumruk yapıp geriye yaslandı. Hilal ona eğilerek "Ne oluyor?" diye sordu.

Burak kızgın bir şekilde "Sabah atıştık!" dedi.

"Neden?"

"Operasyonu bizden almak istiyorlar. Bu seferki şirketlerden ziyade politikayı ilgilendiriyormuş. Bizim yanlış bir harekette bulunmamızdan korkuyorlar!"

"Operasyonu alırlarsa savsaklanacağını mı düşünüyorsun?"

"Düşünmüyorum. Biliyorum! Verecekleri ekip küçücük bir işi bile aylar geçtikten sonra bitiriyor! Ayrıca kesin kanıt arayacaklar ki... Böyle adamlar kanıtları iyi saklar! Açılalı sadece 3 yıl olsa da biz bu konuda diğer ekiplere göre çok daha tecrübeliyiz! Legal yollarla bu operasyonun altından kalkamazlar! Bunu ne zaman farkedecekler acaba?"

Burak, sinirle dizinin üstünde parmaklarıyla ritim tutuyordu.

"Yapma şunu!" diyen Hilal, elini Burak'ın elinin üstüne koydu. Burak bu temas karşısında gözlerini kapattı. Gergin olan vücudu gevşemiş öfkesi buhar olup uçmuştu.

Burak gözlerini açıp yakınında duran kıza baktı. Boştaki eliyle, Hilal'in elini tuttu ve gözlerine bakarken, yavaşça elinin üstündeki kızın elini itti. İttiği eli bir süre tutan adam gözlerinden okunan çaresizlikle kızın elini bıraktı. Elleri ayrıldığında ikisini de bir üşüme sardı.

"Tamam. Yapmam!" diye fısıldadı Burak gözleri ela gözlerdeyken.

Telefonunun çalmasıyla kendine gelen adam geri çekilerek aralarındaki yakınlığı bozdu. Aslında bunu yapması gereksizdi. Aralarındaki çekim o kadar kuvvetliydi ki metrelerce mesafe olsa da hissediliyordu.

Burak telefonuyla konuşurken, Hilal hızla atan kalbini sakinleştirmeye çalışıyordu. Yanındaki Burak'ın ayağa kalkmasıyla ona döndü ve kaşlarını çatarak sordu.

"Ne oldu? Nereye?"

"İşim var! Sonra görüşürüz."

Hilal, ayağa kalktı ve kolundan tutarak Burak'ı durdurdu.

"Binbaşı gelecekti! Bir sorun çıkmasın! Zaten sabah atışm..."

Hilal, Burak'ın yanağından öpmesiyle konuşmaya devam edemedi. Nefesi kesilen kız ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordu.

Kalbinin sesi kulaklarında atarken Burak'ın yeşil gözlerine bakakaldı. Dudaklarında minik bir tebessüm beliren adam "Allah'a emanet ol!" diye fısıldadı ve hızla mekanı terk etti. Arkasında dumura uğramış bir kız bırakarak!

Hilal, kısa sürede kendine gelerek Burak'ın arkasından baktı ve aklına gelenlerle hızla peşinden koşmaya başladı. Kafenin çıkışına ulaştığında Burak'ın çoktan gitmiş olduğunu gördü ve tekrardan aynı hızla masaya geri döndü.

"Güya aranızda bir şey yok! Adam seni yanağından öptü diye bu kadar da heyecanlanma Hiloşum yaa!"

"Yok! Aramızda bir şey yok! Olmaması için her şeyi yapar!" dedi Hilal isyan edercesine.

"Neden? Hem dediğin gibiyse bu adam neden se..."

"Emre? Neler oluyor? Burak nereye gitti?"

Hilal'in sesi korku doluydu. Yağız, yanına gelerek omuzlarından tuttu ve sandalyeye oturmasını sağladı.

"Sakin ol Küçük Hanım!"

"Sakin mi?.. Abi, kaçan bir adam, sürekli iten bir adam az önceki hareketi neden yapar? Dakikalar önce sakinleşsin diye elini tuttuğumda, elimi itti. Ardından telefon geldi ve giderk... Burak kimle konuştu?"

"Bilmiyorum! Ne dedi?" diye sordu Emre

Hilal, başını olumsuz anlamda salladı.

"Dikkat etmedim!.. Emre saçma bir şey yapmaz değil mi?.. Yapar! Kesinlikle saçma sapan bir işe kalkışacak. Operasyon sizden alındı diye çok sinirliydi. Legal yollarla o adamların yakalanamayacağını söyledi!"

"Elimizde kayda değer bir bilgi yok! Sabahki tartışmadan hemen sonra çıktı. Acaba..."

Tuncay, Onur'un sözünü keserek araya girdi.

"Bir dakika. Bir dakika! Hemen sonra mı? Otoparktan 1 saat sonra çıktı!"

"Nasıl yaa? Otoparka indiğini gördüm."

Onur, hızla telefonunu çıkardı. Birkaç saniye sonra "Kahretsin!" diye mırıldandı.

Diğer K.İ.T. üyeleri de videoyu gördüğünde benzer tepkiler verdiler. Hilal, nezarethanede tutulan Bedir'in yanına giren ve kameranın üstünü örten Burak'ın görüntüsüne baktı.

Onur, tekrardan telefonu eline aldı ve saniyeler sonra "Telefonunu kapatmış! Sinyal alamıyorum!" dedi.

Hilal endişeyle bir nefes aldı. "Ne yapacağız? Nereye gitmiştir? Daha da önemlisi... Kim aramış olabilir?" diyerek sordu peş peşe.

Masadaki adamların hepsi aynı anda konuştu.

"Kadavra!!"

Nisa duyduğu lakapla yanındaki Ulaş'a eğilerek sordu.

"Bu kadavranın bizim Doğukan olma ihtimali %'de kaç?"

Ulaş'ın sessiz kalmasıyla, Nisa istediği cevabı almıştı.

"Vayy be! Dördünüz yıllara rağmen ayrılmamışsınız! Doğukan'ın... Yaşadığını duyduğuma sevindim."

"Yaşamak nefes almaksa... Yaşıyor!" diye mırıldandı Ulaş.

Onur, telefonunu eline alan Emre'yi kolunu tutarak durdurdu.

"Yapma! Bizim numaralar kayıtlı. Açmaz!"

"Benden arayabilirsiniz!" dedi Nisa telefonunu uzatarak.

Ulaş, kızın elindeki telefonu aldı.

"Senden de olmaz!"

"Neden yaa?"

"Birincisi sen bu ekipten değilsin. Alakan dahi yok!"

"Ama Doğukan benim arkadaşım!"

"Ve ikinci neden de bu!"

"Ne demek istiyorsun?"

"Adam 10 yıldır adını kullanmıyor ve kullandırmıyor. Ayrıca dünyadan tamamen izole olmuş durumda. İş haricinde bizimle tek kelime bile etmiyor! Ve sadece telefondan görüştük. Yalnız Burak yüz yüze geldi. O da..."

"Asla geçmişi açmayacağı için! Çünkü kendisi açarsa karşısındaki de açar! İkisi de tabu konularından konuşmuyor! Anladım! Numaranın benim olduğunu öğrendiğinde... Ben onun için geçmişten hortlamış bir hayalet olacağım. Ve... Doğu bundan hiç hoşlanmayacaktır!"

Ulaş usulca başını salladı ve mırıldandı.

"Dikkatin Psikolojiyle birleşince..."

"İltifat mı etmeye çalışıyorsun?"

"Yoo. Ne münasebet!"

Nisa güldü. Peşine Ulaş da daha fazla dayanamayarak gülümsedi.

Onur, bu sırada Aytül'ün telefonunu almış ve Kadavra'yı aramıştı.

"Ben yan masaya geçeyim! Hem bir şeyler yerim hem de... Birazdan kovulacağım sanırsam. Kendim gitmeyi tercih ederim!"

Nisa, Ulaş'a eğilerek yarı şaka yarı ciddi konuşmuştu. Ulaş'ın dudaklarında özür dilercesine bir tebessüm belirdi.

Nisa göz kırparak Ulaş'ın omzuna vurdu ve konuşmaya başladı.

"Özür tebessümü mü o? Beklenmeyen hareketler yapıyorsun Huysuz? Yoksa doktor sayılı günlerin kaldığını mı söyledi?"

"Yıllar sonra karşılaştık. Yine eskisi gibisin!" {Yazar notu:Tam burayı yazarken Kargo-Yılllar sonranın çalıyor olmasından esinlenilmiştir 😂}

"O da benim farkım olsun Ulaş Efendi! Bu arada... Bu garip tesadüfü.. Sevdim!"

Ulaş gülümseyerek başını salladı.

"Ben de!"

Nisa, yan masaya geçerken diğerleri de üst kata ,üs olarak kullandıkları yere, çıktılar.

Onur, konuşmayı bitirip telefonunu kapatırken oldukça kötü görünüyordu.

"Ne oldu?" diye sordu Hilal endişeyle.

"Alfa, Kadavra'ya 7 tane numara vermiş! Hepsi de farklı yerden ve... Hepsi de yüksek makamlardan!"

"İmkanı yok! O adam o kadar şey bilmiyor! En fazla 2 belki de 3 kişiyi biliyordur."

"Burak bizi trollemek için mi yaptı diyorsun?" diye sordu Yağız düşünceli bir şekilde.

"Hilal haklı! Zaten her türlü 1 tanesine gidebilir şu an! Kime gittiğini bulmalıyız!"

Emre'nin cümlesiyle Onur ayaklandı.

"Kadavra'ya söyledim! Verdiği adresleri gözlemleyecek. Fakat Alfa normal girişten girmeyecektir! Ben yola çıkıyorum. Mobaselerden arabasını takip edeceğim! En azından biraz geç de olsa yakalarım!"

"Tamam! Tuncay'ı da al yanına. Arabayı o kullanır!"

"2 erkek nereye gidiyorsunuz? Gittiğiniz yerlerde dikkat çekersiniz! İçeriye 'Biz askeriz!' diyerek girmeyi düşünüyorsanız orası başka tabi!" diye söylendi Hilal.

"Sen mi gideceksin? İşte o zaman bunca uğraşa gerek kalmaz! Çünkü seni gönderdiğimiz için Burak hepimizi hastanelik edip görevden uzaklaştırılır!"

Ulaş'ın cümlesi üzerine tüm bu süreçte sessizce izleyen Aytül araya girdi.

"Ben giderim!"

Loading...
0%