Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm- Cevapsız Sorular

@yasminiesa

"HİLAAAL!!!" diye bağıran babasıyla gözlerini açan genç kız, başındaki ağrıyı hissettiğinde yüzünü buruşturdu.

Ayılmaya çalışırken bir anda kollarında hissettiği baskıyla ne olduğunu dahi anlayamadan kendini yerde buldu.

Gözlerini büyük bir şaşkınlıkla açarak karşısındaki babasına baktı. Adamın bakışlarındaki ölümcül öfkeyi gördüğünde usulca yutkundu ve titreyen bacaklarıyla ayağa kalktı.

Az önce babası onu kollarından tutarak yere mi fırlatmıştı?

"Ne oldu babacığım? İyi misin?" diye sordu kız şaşkınca.

Karşısındaki adamın alaylı ve öfkeli kahkahasını duyduğunda afallayarak bir adım geriye gitti.

Bu adam adam... Bu adam babası olamazdı. Babası ona böyle bakmazdı ki. Biricik kızına kıyamazdı babası.

Babasının "BİR DE SORUYOR YÜZSÜZ!" diye tekrardan bağırmasıyla irkildi.

Annesi, babasının kolunu tutarak "Sakin ol Kadir." diye mırıldandı. Onun da pek iyi bir ruh halinde olmaması genç kızın kaşlarını çatmasına neden olmuştu.

Babasının kolunu hızla savurmasıyla birlikte yere düşen annesini görünce şok dolu bir sesle sordu.

"Sen... Ne... Ne yapıyorsun baba?"

Karşısındaki adam ,babası, kollarından tutarak onu sarsmaya başladı.

"SÖYLE LANET OLASI! Paralarım, belgelerim nerede? SÖYLE!!!" diyen adama "Can... Canımı acıtıyorsun" diye fısıldayarak karşılık verdi.

Canını asıl yakan kolunu sıkan el değil, gözlerine öfkeyle bakan ona yabancı gelen adamın gözleriydi.

"Eve attığın adam KİMDİ?"

Kelime seçimini duyan genç kızın gözleri kocaman açıldı.

Atmak?

Dolan gözlerinden yaşların akacağını hisseden Hilal gözlerini kırpıştırdı.

'Bu evde neler oluyordu?'

"Baba sen ne diyorsun? Neler oluyor?" diye sordu geri çekilmeye çalışarak.

Onun bu hareketine kayıtsız kalmayan babası kollarını bıraktı ve daha beterini yaparak sehpanın üzerindeki kitapları tuttuğu gibi Hilal'in üstüne fırlattı.

Karnına aldığı darbeyle nefesi kesilen genç kız, dengesini bulabilmek için geriye doğru sendeledi. Annesinin güçsüz bir şekilde koltuğa oturduğunu gören kız artık ne olduğunu anlamaya çalışmayı bırakmıştı.

"Evime girmesi için güvenliğe izin verdiğin o adam kasamı patlatmış!"

Duyduğu cümleyle başı dönmeye başlayan genç kızın ilk tepkisi "Saçma... Öyle bir şey yapmaz!" oldu.

"YAPMAZ! Sana adam kasamı soymuş diyorum. Yoksa... Ona yardım mı ettin?" diyen babasının ciddiliği karşısında sendeledi.

"Baba, Allah aşkına ne diyorsun? Ben arayayım onu. Bir yanlış anlaşılma olmuştur eminim!" diyen Hilal telefonunu alıp rehberine girdi.

Rehberde yazılı olmayan isimle ilk defa içine bir korku düşen genç kız hâlâ inkar ediyor, onun bunu yaptığını inanmıyordu.

Yapmış olamazdı..

Usulca yutkunan kız ezbere bildiği numarayı çevirdi. Çalma sesini beklerken aradığınız numara kullanılmamaktadır cümlesini duyduğunda gözünden bir damla yaş düştü.

"Yapmamıştır." diye fısıldarken titreyen elleriyle galeriye girdi.

Kütüphanedeki fotoğrafların silinmiş olduğunu gördüğünde gözünden bir damla daha yaş düştü.

Gözündeki yaşlardan dolayı ekranı buğulu görürken hızla müzik listesine girdi. Birlikte söylediği şarkıları gördüğünde derin bir nefes aldı.

'Sanırım ses analizi yaparak onu bulamayacağımızı biliyordu.'

Parmakları tekrardan galeriye gitti. Resimlerii oralarda bir yerde olamaz mıydı?

Resimlerin silinmesi canını çok yakmıştı. Onu bulamayacaklarından değil, anıları gittiği için. Yalan olan anıları...

"Açmıyor değil mi? Adını ver diyeceğim de... Ne farkedecek? Adam seni kandırırken gerçek adını kullanmayacağına göre..." dedi babası sakin bir şekilde.

Babasının sakin ses tonu Hilal'in başını kaldırmasına sebep oldu. Sakin sesinin aksi olan gözleri gördüğünde yutkundu. Karşısındaki adam delirmişçesine bakıyordu.

Tam o anda yanağında hissettiği darbeyle dizlerinin üstüne düştü Hilal. Beklemediği bu hareket onu sersemletmişti.

Küçükken her düştüğünde onu yerden kaldıran babasına baktı gözlerindeki yaşlarla. Elini yanağına götürürken fısıldadı.

"Baba?"

Annesinin çığlık atarak yanına geldiğini duysa da bir tepki vermedi genç kız. Bakışları ona bakmayan adamın gözlerine kilitlenmişti.

Annesi, Hilal'i yerden kaldırmaya çalışırken, bir yandan da "KADİR! Ne yaptın sen?" diye bağırıyordu.

Genç kız, annesinin tüm uğraşlarına kayıtsız kaldı. Kalkmak istemiyordu. Hayatında değer verdiği 2 insandan gelen darbeler ruhunu yıkmıştı zaten. Bedeni yıkılsa ne farkederdi ki?

"Hatayı ben en başından yaptım. Seni ve o p*çini asla kabul etmemeliydim" diyen adama döndü bakışları. Kaşlarını çatarak yanlış duyduğuna emin olduğu cümleyi akıl süzgecinden tekrar ve tekrar geçirdi. Annesinin yanında kesik bir nefes aldığını duyduğundaysa ona baktı.

"Bu... Ne demek oluyor?" diye sorarken sesi titriyordu genç kızın.

'Allah'ım bitsin artık bu kabus. Yalvarıyorum!' diye düşündü.

Annesi gözlerindeki korku dolu bakışlarla ona döndü fakat hiçbir açıklama yapmadı. Sadece sustu! Cevabını ondan alamayacağını anlayan genç kız tepelerinde duran adama baktı.

"Baba? Ne demek istedin?"

"Bak yaa. Hala baba diyor. Ben senin baban falan değilim. Annen gitmiş başkasından çocuk peydahlamış ihale de bana kaldı. İkimiz de birbirimize mecburduk. Ben şirketleri almak için, o ise pi..."

"SAKIN! Sakın o kelimeyi tekrarlama Kadir!" diye çıkışan annesine baktı Hilal.

Beyni kendilerinden bahsettiğini anlasa da kalbi algılayamıyordu. Jenerikte başrolün kendisi olduğu yazıyordu fakat Hilal, böyle bir rolü daha önce oynamamıştı. Bu yüzden de nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu.

"Doğru. Hadi günahını almayayım! O ne idiği belirsiz adamla imam nikahınız vardı değil mi?" diyen adama döndü bakışları.

Annesi ve babası(!) hararetle tartışmaya başlarken gözlerini parkeye dikerek öylece durdu genç kız. Duyduklarının etkisiyle tüm bedeni titrerken ateşi olduğunu farkedemeyecek kadar şoktaydı.

Annesi onu yıllarca kandırmıştı.

Hayatı boyunca babası olmayan bir adama baba diye seslenen bir kız çocuğuydu o.

'Babam nerede? Neden bana bunu yaptınız?' diye hayırkırmak istese de sustu.

Sesini kaybetmişti. Ruhu gibi...

Başı dönmeye başlarken yakınlardan gelen siren seslerini duydu. Karşısındaki adam, 24 yıldır para için ona babalık rolü yapan adam, sesleri duyunca annesiyle tartışmayı bıraktı ve "KAHRETSİN!" diye bağırarak üst kata doğru koşmaya başladı. Hilal, annesinin ona bir şeyler söylediğini görüyor fakat duymuyordu.

Kapı hiç beklemedikleri bir anda kırıldığında yanındaki annesi sıçradı. Hilal ise tepki vermemişti. Hissizleşmiş gibiydi.

Yanlarına gelen polisler annesi ile konuşurken de, 'kaçakçılık, yasa dışı iş" kelimelerini duyduğunda da başını kaldırmadı. Önünde duran ayakkabıları gördüğünde de. kollarından tutulup yerden kaldırıldığında da...

Tek istediği bu kabusun bitmesiydi.

Bir polisin "Başkomiserim adam kaçmış" dediğini duydu.

Önündeki adam "Her yeri arayın!" diye emir verdikten sonra ona döndü.

Başının dönmesi artan Hilal, kesik kesik nefesler almaya başlamıştı. Hasta olan bedeni, ruhunun da hasta olmasını kaldıramayarak sendelesi.

"Dikkat!" diye bağırıp kolunu tutan adamla saatler öncesini hatırlayan Hilal, sanki bir düğmeye basılmış gibi irkildi.

Etrafındaki sesleri duymaya başlarken, bir anda bütün duyguları da geri döndü.

Şok, inanamamazlık, hayal kırıklığı, acı ve ihanet!

Önündeki adamı hızla iten Hilal "DOKUNMA!" diyerek çığlık attı.

Etrafındaki polisler bu tepkiyle şok olurken karşındaki adam sarsıldı.

"Hanımefendi sakin olun!" diyen adamın kahverengi gözleri endişeyle bakıyordu.

Adamı duyan Hilal, kahkaha atmaya başladı.

Sakin olmak mı? Sakin olmak...

Genç kız adı gibi biliyordu ki bu gülmenin sonu, gözyaşlarıyla bitecekti. Odadakiler ona deli görmüş gibi bakmaya başlamıştı.

Haksız da sayılmazdı. Çünkü delirmişti. 'Sanırım buradan direkt Bakırköy'e geçeceğim' diye düşündü Hilal.

"Sakin ol!" diye fısıldayarak az önceki cümlesini tekrarlayan adamı duyduğunda gülüşünü kesti. Gözyaşları sesizce akmaya başlarken "Gel yer değiştirelim! Sakin olabilirsen, olurum." diye mırıldandı.

Annesinin ,yıllarca yalanlarıyla onu kandıran kadının, yanına yaklaştığını hissetttiğinde başını hayır anlamında sallayarak "Sakın!" diye fısıldadı.

Yaptığı bu ufak hareketle birlikte tüm dünyası kararırken annesinin adını haykırdığını duydu. Hissettiği son şey, karşısındaki adamın yere düşmeden onu tuttuğuydu.

🦋

Hastane odasının kokusunu genzinde hisseden Hilal kapının dışındaki bir sesin "Kadir Alacalı yatta tekmiş Amirim! Arama kurtarma ekibi arıyor ancak bulabilecekleri tek şey kalan parçaları olur. O patlamadan bütün olarak kurtulması imkansız!" dediğini işitti.

"Anladım Olcay. Kız uyandı mı?" diye soran tanıdık ses ile bayılmadan önce yaşadıklarını hatırladı. Babası sandığı adamın sözleri, annesinin ihaneti. Saçma bir şekilde canını en çok yakansa onun ihanetiydi. Hırsızının...

Odanın kapısı açıldığında, bakışlarını içeri giren komisere çevirdi. Adam, ona inceleyerek baktıktan sonra "Berbat gözüküyorsun" dedi. Aklı yeşil gözlerle dolan Hilal'in gözünden bir damla yaş düştü.

"Yapma."

"Neyi yapmayayım? Garip davranıyorsunuz Hanımefendi!" dedi adam.

"Haklısınız garip davranıyorum. Çünkü siz itina ile hırsızımın söylediği sözleri seçiyorsunuz!" dedi Hilal dudaklarındaki acı gülümsemeyle.

"Hırsızın?" diye sordu karşısındaki adam şaşkınca.

"Evimi soyup... Giden hırsızdan bahsediyorum. Giderken insanlara olan güvenimi yanında götüren hırsızdan." Çaldığı kalbimi de unutmayalım!

"Evinize hırsız mı girdi? İhbar ettiniz mi? Olayı baştan anlatır mısınız lütfen? Bu arada kendimi tanıtamadım. Ben Ulaş. Başkomiser Ulaş Yalçın!"

"Beni tanıdığınız varsayıyorum... Anlatacak bir şey yok ortada. Adamın biri beni... Kandırdı. Evimize gelip kasamızdakileri çaldı ve... Gitti! Bu kadar..." dedi Hilal. Adamın soru dolu bakışlarını görünce "Bu kadar dedim. Fazlası yok!" dedi sertçe.

Soygundan hemen önce hasta olduğum için bana çorba pişirdi. Sırdaşım oldu. Her şeyim oldu. Sonrasında da... Beni kendine alıştırdı ve GİTTİ. Ama bu seni ilgilendirmez tabi...

"Adı neydi?" diye sordu Ulaş Komiser.

Genç kız sessiz kaldı. Onun ismini sesli söylemek istemiyordu. Onu hatırlamak istemiyordu. Gerçi... Her hücresi onu hatırlarken unutması mümkün müydü sanki?

"Gerçek adını bana söylemeyeceğine göre... Önemli değil" dedi Hilal

"Bırak da buna ben karar vereyim Hilal. Sana adının ne olduğunu söyledi?"

"Burak... Burak Kılıç!" diye fısıldayan genç kız gözlerini kolundaki ,onun hediye ettiği, bilekliğe çevirdi.

İçinde hissettiği öfke öylesine büyüktü ki bir an bilekliği çıkarıp atmak istedi. Bu niyetle elini bileğine götürse de onu çıkartamadı. Bir salak gibi kıyamıyordu..

Gözlerini kapatıp yorgunca arkasına yaslanan kıza bakan komiser konuşmaya başladı.

"Zor bir dönemde olduğunuzun farkındayım fakat size bir kaç soru sormam lazım. Babanızın yasa dışı işleri olduğunu biliyor muydunuz?"

"Diyelim ki biliyorum. Sizce bunu itiraf eder miyim?"

"Hilal bu bir oyun değil. Söylediğin her şey lehine kullanılabilir!" dedi Ulaş sert bir sesle.

Hilal, alaylı bir kahkaha attı.

"O zaman beni hapse mi atacaksınız? Halbuki tımarhaneye kapatacağınızdan oldukça ümitliydim ben." diyen kızın bakışları oldukça yaralı bakıyordu.

Bu bakışları gören Ulaş düşünceli gözlerle ona bakarak usulca fısıldadı.

"İyi misin?

"Oradan bakınca iyi gibi mi görünüyorum?.. Neden ölen bir adamın işlerini bilip bilmediğimi soruyorsun? Elinden kaçırdığın için bütün suçu üstüme atıp kendini mi aklayacaksın?" diye peş peşe sıraladı Hilal.

Kapının yanındaki Ulaş, duyduğu sözlerle ona doğru yürüdü ve yanındaki koltuğa oturdu.

"Benim sorduklarım rutin sorular. Senin söylediklerin ise saçmalıktan başka bir şey değil Hilal! Ben polisim. İşim masumları korumak! Onları hapse atmak değil. Ve sen.. Bu sözlerinle sadece benim değil, kendi işini de zorlaştırıyorsun. Ayrıca babanın... Öldüğünü nereden biliyorsun?"

"Az önce sizi konuşurken duydum. Parçaları birleştirince... Yata bindi kaçarken de yat... Patladı değil mi?" diye soran kızın boğazı düğümlenmişti. Sakin görüntüsünün aksine, içinde volkanlar patlıyordu.

"Evet maalesef öyle oldu. Başınız sağ olsun! Bütün bu yaşananlara rağmen, fazla sakin gözüküyorsun. Ve bu... Normal değil!"

"Psikolog olan benim sanıyordum" diye alayla konuşan Hilal derin bir nefes alarak devam etti.

"Lütfen herkes kendi mesleğini yapsın! Babamın nasıl bir yasa dışı işe bulaştığını bilmiyorum. 2 yıldır yurt dışındaydım yeni döndüm. Burada neler olduğundan pek haberim olmuyordu. Öncesinde de böyle işlerle uğraşıyorsa... Benim ne bir ilgim ne de bir bilgim vardı."

"Peki! Yine de arada kontrol edileceksiniz bilginiz olsun. Bu arada sormadınız ama anneniz..."

"Dediğiniz gibi... Sormadım! Nerede olduğu veya ne yaptığıyla ilgilenmiyorum. Ayrıca karar verin artık. 'Sen' mi 'siz' mi?"

"Bunca şey olmuşken tek takıldığın nokta bu mu Hilal?" diye hayretle sordu Ulaş.

"Diğer noktalara takılmaya kalkarsam, ilerideki komidinin üstünde duran neşteri alıp atar damarımı kesebilirim sanırım. Bakma öyle... Canıma kıyacak kadar inançsız değilim." dedi genç kız yorgun bir sesle.

Bu sırada kapı açıldı ve içeriye genç bir adam girdi.

"Amirim, hanımefendinin telefonu uzun süredir çalıyor." diyerek telefonu uzattı. Ulaş telefona baktıktan sonra soru dolu bir sesle "Paparazzi?"diye mırıldandı.

Arayanın kardeşi bellediği Aslı olduğunu anlayan Hilal'in gözleri doldu. Sesi titreyen genç kız sessiz bir şekilde sordu.

"Konuşabilir miyim?"

Başını sallayan Ulaş "Dediğim gibi arada denetleneceksiniz. Rutin bir şey. Mesleğinizi ve sabıkanızı etkilemez. Annenize söyledim size de söylüyorum. Babanız adına olan her şeye devlet el koydu. Şirketiniz, eviniz, arabanız... 1 hafta içersinde evinizi boşaltıp, arabanızı teslim edersiniz. Umarım bir daha böyle tatsız bir olaydan dolayı karşılaşmayız. İyi günler!" diyerek odadan ayrıldı.

Kapının kapanmasıyla Hilal telefonu açtı ve güçsüz bir sesle mırıldandı

"Aslı?"

"Hilal'im iyi misin? Ajans, haber için Ağva'ya göndermişti. Haberleri görünce hemen yola çıktım. Evden baygın bir şekilde çıkarıldığını gördüğümde... Allah'ım delirecektim. Sana da Melek teyzeme de ulaşamadım. Sonra denizin oradaki bir haber için çağırdılar. O zaman olayı... Öğrendim. Hilal ben... Çok üzgünüm!" diyen Aslı'nın sesini duyan Hilal ağlamaya başladı.

Bugün hayatı boyunca unutamayacağı bir gündü. Karşı tarafın da ağladığını anladığında dudaklarında zayıf bir tebessüm belirdi.

"Buraya gel. Öyle uzaktan uzaktan ağlamak olmaz. Sana sarılmam lazım." diye fısıldayan kız hastanenin adresini verdikten sonra yıkılmışlıkla arkasına yaslandı.

Aynı esnada hastaneden çıkan Ulaş, hızla telefonunu eline alıp, rehberinde kayıtlı olmayan numarayı tuşladı. Telefon daha ilk çalmasında açılsa da karşı taraftan herhangi bir ses gelmedi.

Konuşmasa da dinlediğini bilen Ulaş konuşmaya başladı.

"Uyandı... Yaşadığı stresin üzerine ateş ve halsizlik eklendiğinden bayılmış. Doktor ilaç yazdı ve istirahat etmesi gerektiğini söyledi. İyi olacak... Bedeni iyi olacak fakat... Ruhu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kız çok kötü durumda be oğlum! Güçlü gözükmeye çalışıyor ama bakışları... Fazla acı bakıyor. Hastane odasına girdiğimde bir an kimsesiz, küçük bir çocuğun yanına girmişim gibi hissettim. Bu böyle gitmez. Belki sen... Hiç mi çıkış yolu yok ya? Bir şey söylemeyecek misin?.. Konuşmamakta kararlısın sanırım. Neyse... Kendine iyi bak! Sonra görüşürüz!"

🦋

Serumunu değiştiren hemşire "Tekrardan geçmiş olsun." diyerek odasını terk etti.

Geçmeyecekti. Yıllar geçse bile hissettiği acı ve hayal kırıklığı geçmeyecekti. En kötüsü de kızamamasıydı. Kızgınlığı sadece kendisineydi. Her şeye rağmen hala ona değer vermesine, onu düşünmesineydi...

Aklına ilk tanıştıkları gün gelirken, gözünden bir damla yaş düştü.

✨🌙✨

"Aslı artık bu elbiseyi çıkartabilir miyim? Lütfeeen. Hadi insanları da sal artık. Herkes evine gitsin. Sen de bu saçmalığa, başlamadan son ver." dedi Hilal yalvararak.

"İnsanlar gayet de mutlu Hilal. Doğum gününde mutsuz olan tek sen varsın. 2 yıldır ülkede değilsin zaten. Herkes seni özledi. Takılıyoruz ne güzel. Ayrıca bana sözün var. Dediklerimi yapacaksın. Bugün benim günüm"

Doğum günü kızına bu cümleyi kurması... Ama suç Hilal'deydi. Yurt dışında olduğundan, iki yıl boyunca Aslı'nın doğum gününe katılamamıştı. Tabii Aslı her konuşmalarında bunu başına kakmış Hilal de söylenmelerini susturmak için 'İki yıllık doğum günüm senden. İstediğini yapabilirsin' deme gafletinde bulunmuştu.

Aslı'nın partiyi düzenlediği kafeye bakarken belki de yüzüncü kez 'Keşke demeseydim!' diyerek mırıldandı. Çünkü Aslı kafeyi kapattırmamıştı. Önüne gelen 'Eğlence varmış!' deyip kafeye geliyordu. Bu yüzden de kafe ağzına kadar doluydu.

Kalabalıktan haz etmeyen Hilal için bu durum tam bir işkence olsa da sosyalist Aslı kenardan bu durumu keyifle izliyordu.

Gerçi Aslı onu yurt dışına giderken uyarmıştı. "Eğer gidersen döndüğünde buna seni pişman edeceğim. Sensiz geçirdiğim her anın intikamını zevkle alacağım. Ve acı içinde kıvranmanı izleyeceğim" demişti.

Şu an yaptığı da tam olarak buydu. Hilal'e zorla giydirdiği pembe prenses elbisesi ve yine zorla yaptırdığı prenses saçıyla, kendi sevdiği (Hilal'in saçma bulduğu) şarkılar eşliğinde dans etmesini söylüyordu.

Hilal ve dans etmek??

"ASLI!" diyerek kolundan tutup onu durdurdu genç kız.

"Başka bir ceza ver. Dans olmasın... Her şeyi yaparım." dediği an Aslı'nın yüzündeki zafer gülümsemesini görerek kendine sövdü. Gazeteci kız onu yine ağına düşürmüştü.

"O zamaaaan... Gel bakalım!"

Onu sahneye yönelten arkadaşıno gördüğünde itiraz etti.

"Yaa ben onu lafın gelişi söylemiştim canım... Aslı şarkı da olmaz. Hadi ama.."

Arkadaşı onu gram takmayarak kolundan tuttu ve sahneye çıkarttı.

"Evet arkadaşlar. Doğum günü kızımız şimdi bize şarkı söyleyecek. Ama işi biraz eğlenceli hale getirelim istedim. Ne de olsa kuru kuruya şarkı olmaz. Elinizde bulunan bardakların altında numaralar bulunuyor. Şimdi... Doğum günü kızımız bir numara seçecek vee o şanslı kişiyle beraber düet yapacaklar. Seç bakalım!" diyerek bir torbayı Hilal'e uzattı.

Hilal, başını hayır anlamında sağladığında Aslı kısık bir sesle "Bir daha yüzüne bakmam" diye tehdit etti. Bu durum üzerine Hilal elmecbur torbadan bir numara çekti. 43 yazan kağıdı gören genç kız 'Lütfen gitmiş olsun. Aslı da bu sevdadan vazgeçsin.' diye düşünürken arkadaşı mutlu bir şekilde anons yapıyordu.

"43 numara burada mı? Evet arkadaşlar oyun bozanlık yapmıyoruz. Kimdeyse söylesin... Sanırım sizin masada beyefendi. Sahneye alalım lütfen!"

Aslı'nın konuştuğu tarafa meraklı bir bakış atan Hilal 5 kişilik arkadaş grubunu gördü. Dikkatini ilk çeken, gözlerinin rengiyle aynı ton yeşil gömlek giyen kişi olmuştu. Hilal, göz göze geldikleri an 43 numaranın o olduğunu anlamıştı.

43 numaranın kalkmayacağını anlayan Aslı "Arkadaşlar şimdilik şarkınız bilgisayardan açılacak. Birazdan canlısını dinleyeceksiniz!" diye şakıyarak masaya doğru ilerlemeye başladı.

'Hayır yaa. Bu kız neden dur durak bilmiyordu!'

Aslı'yı durdurmaya çalışan Hilal başarılı olamamış kendisini masanın yanında bulmuştu.

"Selam beyler. Evet 43 numara seni sahneye alalım." diyerek masaya bir sandalye çekti ve oturdu Aslı.

Onun bu cüretkar hareketi karşında memnuniyetsiz bir nefes alan Hilal de yanına oturdu.

"İmkansız!" diye mırıldandı adam.

"Ne demişler 'Zoru hemen başarırız, imkânsız ise biraz zaman alır'. Hadi sen beni yorma da geç sahneye" diyen Aslı'ya şaşkınca baktı masadaki adamlar.

"Niye öyle bakıyorsunuz? İlk defa mı duyuyorsunuz sözü?" diyerek çemkiren Aslı karşısında üzerinde beyaz gömlek bulunan, mavi gözlü adam kaşlarını kaldırarak konuştu.

"Duyduk duymasına da... Eminim ki o söz böyle bir durum için söylenmemişti"

"Ne fark eder? Hem başında 'Ne demişler..' diyerek alıntı yaptığımı belirttim. Sözü söyleyen telif hakkı isteyemez." diyen Aslı ile gruptaki diğer mavi gözlü, siyah gömlekli, adam kahkaha attı.

"Kız haklı." diye mırıldanmıştı kahkahasının arasında.

"Ben her zaman haklıyım... Şimdi 43 numara sahneye geliyorsun. İtiraz etme lüksün de yok!" diyen Aslı'yı kolundan tuttu Hilal.

"Siz onun kusuruna bakmayın. Biz gidiyoruz şimdi."

"Yüzüne bakmam" diyen Aslı' yı duyduğuna duraksadı ve ona döndü.

"Ne kadar süre? 1 hafta, 2 hafta hadi biraz zorlayalım. Bence en fazla 1 ay!" dedi Hilal kendinden emin bir şekilde.

"O kadar emin olma Hilal Hanım. Unutuyorsun sanırım. İki yıldır ortalıklarda yoksun. Ben yokluğuna alıştım. Ayrıca küçüklüğünden beri inat olan sensin ama kararlı olan da benim. Bir karar verdiğimde ucunda ölüm bile olsa kararımdan dönmem... Biliyorsun!"

Arkadaşının sözlerini duyan Hilal bir süre duraksadıktan sonra ciddiyetle sordu.

"Neden bunu yapıyorsun? Tamam o 2 yılın intikamını al istediğin kadar. Ama bunu yaparken başkalarını karıştırma!"

"Gerçekten bunun intikam için olduğunu mu düşünüyorsun? 'Terzi kendi söküğünü dikemez.' sözü ne kadar da doğru... Görmüyor musun gerçekten? Yıllardır izole bir hayat sürüyorsun. Baban yüzünden..."

"Değil... Onun yüzünden değil" diyerek sözünü kesti arkadaşının.

"O zaman neden?" diye sordu Aslı.

"Arka masada oturan sevgililerden erkek olan kızı sevmiyor. Kızın yan sandalyesinde oturan ve kızın kardeşi olan kişiyle aralarında bir şeyler olma ihtimali %90... Sağ tarafta oturan kızlar birbirlerinden gram haz etmeseler de çıkar ilişkisinden görüşmeye devam ediyorlar ve edecekler de... Az ilerideki kızla flörtleşen adam evli. Parmağında yüzük izi var. Az önce eşi aradı. Büyük ihtimal toplantıdayım diyerek aramasını reddetti. Yanındaki kız bunlardan habersiz adama aşık olmuş. Hatta evlenme planları kuruyor. Bu masada oturanlar hakkında tahmin yaparsan topa tutabilirler o yüzden susuyorum. Aldın mı cevabını?"

Masadakiler ve Aslı şok içerisinde Hilal'e bakıyordu.

"Hilal ben... Anlamıyorum." diye mırıldandı Aslı.

"Birileriyle takılmam susmam anlamına geliyor Aslı. Gördüklerime ve tahminlerime susmalıyım. Konuşursam kaybederim çünkü. Bir çok arkadaşlığım bu yüzden bitti. Sedef dahil... Yüzleşmek istemediklerini söyledim sonradan üzülmesin diye. İlk başta beni yalancılıkla suçladı. Gerçekleri öğrendiğinde de en başında o işin içinde olmamla... Bir daha bunu yaşamak istemiyorum. Ortaokuldayken hani bana sormuştun ya 'Neden bize hiç gelmiyorsun?' diye. Görmezsem bilmezdim. Bilmezsem de, yıkımı yapan olmazdım. O yüzden gelmiyordum!"

Aslı, kızaran gözlerini kırpıştırdıktan sonra inanamaz bir sesle 'Biliyordun?' diye fısıldadı.

'Hilal babasının annesini aldattığını biliyor muydu yani?'

Hilal başını 'hayır' anlamında salladı ve sessizce konuşmaya başladı.

"Bilmiyordum... Ama o küçük yaşıma rağmen bir şeylerin yolunda olmadığını anlamıştım. Gelmeye devam etseydim anlardım. Anlarsam susamazdım. Ama konuşursam da... O yük bana çok ağırdı. Sen olduğun için!"

Aslı'nın gözünden bir damla yaş düştü. Masadaki sessizlikle Hilal başını kaldırdı. Masadakiler düşünceli gözlerle onlara bakıyordu. Başka bir yerde olsa Hilal bu sözleri asla söylemezdi. Fakat garip bir şekilde bu ortam onu rahatsız etmemiş, aksine içini dökmesini sağlamıştı.

"Neyse o zaman... Bize müsaade!" diyen Aslı ile birlikte Hilal de kalktı.

"Nereye? Daha şarkı söyleyecektik!"

Duydukları cümle ile iki kız da duraksadı.

Şaşkınca birbirlerine baktıktan sonra adama dönen Hilal "Ciddi misin?" diye sordu.

"Aslında değildim ama... Arkadaşın bayağı bir hevesli duruyor. Bunu bozan olmak istemem. Tek şartım saçma bir şarkı olmasın lütfen." dedi 43 numara.

Adını öğrense miydi acaba?

"Şarkı için de çekiliş vardı ama.." diye mırıldandı Aslı.

"Aslı oraya çıkıp 'Sen olsan bari' saçmalığını söylemeyeceğim" dedi Hilal ters bir şekilde.

"Şarkılar senin müzik listenden. Favori olanlar." diyen Aslı'yı duyunca tebessüm etti.

"İşte şimdi oldu!"

"Listende 'Yatcaz kalkcaz' tarzı şarkılar olmadığını umuyorum?" diyen adamla birlikte dudaklarındaki tebessüm gülümsemeye dönmüştü.

"Kendime işkence etmek hobilerim arasında değil. Merak etme!"

Üçü sahneye giderken arkalarında 4 şaşkın adam bırakmışlardı. Arkadaşları da adamın şarkı söylemeyi kabul etmesine en az kızlar kadar hatta belki de onlardan daha fazla şaşırmıştı.

"Kurayı kim çekiyor?" diye sordu Aslı.

"Liste benden olduğuna göre seçim de senden olsun." dedi Hilal.

Adam bir kağıt seçti ve açtı. Hilal seçilen kağıtta yazanı görebilmek için adamın arkasına doğru geçti. Adamın bir anda ona dönmesi yutkunmasına neden olmuştu. Biraz fazla mı yakındı o yeşil gözler?

İstemsizce bir adım geriye giden kız, adamın konuşmaya başlamasıyla dikkatini ona verdi.

"Naz Ölçal-Yoksun. Güzel şarkıdır. Biliyorsan.. Emar hocayla olan versiyonunu söyleyelim?"

Genç kız yüzündeki tebessümle yeşil gözlü adamı onayladı ve söylemeye başladılar.

Şarkıya ilk başladıklarında Hilal biraz çekingendi. Düet olsa bile ikisi de tek tek söylüyordu ne de olsa. Fakat kısa süre sonra adını bile bilmediği adamın gözlerindeki bakış ona güç vermiş ve üzerindeki çekingenliği atarak eğlenmeye başlamıştı. Adam gibi...

Şarkı bitiminde ikisi de gülümsüyordu. Onları dinleyenler alkışlarken, az önce oturduğu masaya geri oturan Aslı'nın büyük etkisiyle "Bir daha, bir daha" diye bağırmaya başladılar.

Hilal gülerek yanındaki adama döndü. Gözleri ile 'Bana uyar kabul edersen!' diyordu. Adam başıyla onu onayladı ardından "Battı balık yan gider... Ama şarkı seçimi benden!" dedi kesin bir sesle.

"Kabul. İkinci şarkıya geçmeden önce isminizi lütfeder misiniz acaba Beyefendi? İç sesim 'Adam' diye bahsetmekten sıkıldı da." dedi Hilal muzip bir şekilde.

Karşısındaki adam ona baktıktan sonra "Burak.. İsmim Burak. Bana laf sokuyorsun ama arkadaşın söylemese ben de adını bilmiyor olacaktım Hilal Hanım!" diye söylendi o da aynı muziplikle.

Burak'ın sözleriyle gülen kız konuştu.

"Sonuç olarak biliyorsun. Nasılı önemli değil bence... Evet Burak Bey seçeceğin şarkı 'Şakşuka' değildir umarım?"

"Şakası bile kötü Hilal! Cevapsız Sorular... Biliyor musun?"

"Karşında bir maNga hayranı duruyor. Ve sen kalkmış en iyi şarkılarını bilip bilmediğini soruyorsun. Çok kırıldım... Ayıp oluyor ama!" dedi Hilal gülümseyerek.

Bu cümle üzerine adam da gülümsedi. Müzik ekibine şarkıyı söyledikten sonra yeşil gözlerini, kızın ela gözlerine kilitledi ve şarkıyı söylemeye başladı.

İkili tüm şarkıyı birbirlerinin gözlerine bakarak söylemişlerdi. İkisi de bu anlardan oldukça etkilenmiş olsa da bunu yok saydı.

Şarkı bittiğinde Hilal'in yüzü düştü. Eğlence sona ermişti.

Teşekkür etmek için döndüğünde "Asma suratını. Tamam izin veriyorum hadi. Son şarkı da senden olsun!" dedi Burak.

Hilal, karşısındaki gülen gözlere baktı bir süre. Mecbur hissettiği için değil de istediği için bu cümleyi kurduğunu anladığında hevesli bir şekilde "Olur!" diyerek teklifi kabul etti ve devam etti.

"Çok sevdiğim bir sanatçı. Yaşasaydı kesinlikle mükemmel yerlere gelirdi. Denizi seven biri olarak en sevdiğim şarkısı. Onur Can Özcan..."

"Yaramızda Kalsın."

"Yaramızda Kalsın."

Adam da onunla aynı anda söylemişti şarkının adını. Hilal'in ela gözleri, Burak'ın yeşillerinde takılı kaldı. O an aralarında oluşan bağı ikisi de hissetti. Ancak ikisi de inkar etti...

Genç kız, oluşan atmosferi dağıtmak adına güldü ve "Evet Burak Bey. Söz sizde!" dedi.

Yine şaşmamışlar ve birbirlerinin gözlerinde söylemişlerdi tüm şarkıyı. Bu şarkı da bittiğinde alkışlar eşliğinde masaya geçtiler.

"İnanamıyorum. Sende ne cevherler varmış da bizden saklıyormuşsun abi!" dedi kahverengi gözlü adam eğlenceli bir sesle.

"Sakladığım cevherlerin arasından, asla görmek istemeyeceklerini göstereyim istersen?" dedi Burak tehditkar bir ses tonuyla.

"Yok abicim. Ne gerek var şimdi buna... Abi şu tehditlerin ve şu bakışların var ya... Amerika'ya kadar koşmak istememe sebep oluyor. Sonra aradaki okyanusta koşamayacağım aklıma geliyor hemen vazgeçiyorum. Ama o yeşiller daha mı koyulaştı ne? Bakma şöyle. Tamam sustum. Sen hep sustur beni zaten... Sustum ben. Konuşmuyorum." diyen kahverengi gözlü adam ile tüm masa kahkaha attı.

İç sesinin araya girerek 'Şuradan bir kahve mi söylesen? Kahverengi göz, kahveye çağrışım yapıyor. Canım kahve çekti.' diye iğnelemesi üzerine Hilal masadakilere baktı.

"Biliyorum bir daha birbirimizi görmeyeceğiz ama... Sakıncası yoksa adlarınızı öğrenebilir miyim?"

"Anlaşılan yine iç ses devreye girip canını sıktı!" diyen Burak'a gözlerini devirdi.

Kahverengi gözlü şebek adam adının Onur ve beyaz gömlekli ise Emre olduğunu söyledi. Siyah gömlek giyen Yağız, muhabbete pek katılmayan ela gözlü adam da Tuncay'dı.

Yaklaşık yarım saat boyunca hep birlikteyiz eğleneceli bir sohbet gerçekleştirdiler. Her iki dakikada bir birisi mutlaka kahkaha atıyordu. En sonunda Burak ayağa kalkarak "Bize müsaade!" dedi.

Diğerleri sanki emir almış gibi bir anda ayağa kalktılar. Onlar kapıya doğru giderken Aslı bir anda "Hilal ses kaydı... Bekle hemen geliyorum!" diyerek yanından ayrıldı.

"Yine ne işler çeviriyor bu kız?" diye mırıldandı Hilal arkasından bakarak. Ayrıldığı hızla yanına gelen Aslı eline bir sd kart tutuşturdu.

"Al bunu. Ses kaydı yaptırdım söylediklerinizi. Bu yedeği. Bir teklif et. Almak isterse de ver!"

Adamların kapıdan çıktığını ve arabaya bindiklerini gören Hilal hızla dışarı çıktı. Yolcu koltuğunda oturan Burak, onu görünce arabadan indi.

"Hayırdır. Bir şey mi oldu?"

Elindeki kartı gösteren Hilal "Aslı'nın işleri. Ses kaydına almış şarkıları. İstersen..." dedi ve sustu. Daha fazlasını söylemesine gerek yoktu.

Gözlerine bakan Burak durumu değerlendiriyordu.

Bir kaç saatlik bir anı yaşamak başka o anı saklamak başkaydı.

En sonunda "Neden olmasın?" diyerek elini uzattı ve kartı aldı.

"O zaman... Tekrardan iyi günler!" diye mırıldanan Hilal, kafeye doğru yürümeye başladı.

Kartı alırken, Burak'ın eline değen elindeki karıncalanmayı göz ardı ederek...

🦋

Doğum gününden 18 gün sonra müdavimi olduğu kütüphaneye giren Hilal, boş bulduğu bir masaya oturdu. Kitabına dalmışken duyduğu telefon sesiyle o tarafa döndü ve donakaldı. Telefonun sahibi olan Ali özür dileyip telefonu kapatırken Hilal hâlâ o tarafa bakıyordu. Çünkü Ali'nin arkasındaki kişi günler önce tanıştığı Burak'tan başkası değildi.

Hızla önüne dönen genç kız düşünmeye başladı. Direkt yanına gitse... 'Damdan düşer gibi o ne öyle. Oldu olacak her gece söylediğimiz şarkıları dinleyerek uyuyorum de de tam olsun' diyen iç sesiyle duraksadı Hilal.

Kıda süre sonraysa ani bir kararla eşyalarını aldı ve dışarı çıktı.

Tam tamına 56 dakika boyunca kolonun arkasından kütüphaneye girenleri, çıkanları gözetledi genç kız. En sonunda tüm masaların dolduğunu anlayınca yavaşça içeri girdi. Bir gün bu yaptığını Burak'a anlatacaktı. Tabii ümit ettiği olursa...

Burak'ın olduğu masaya arkadan yaklaşarak çekingen olduğunu düşündüğü bir sesle sordu.

"Kütüphanede yer kalmamış da izniniz olursa masayı paylaşabilir miyiz?"

Burak'ın kendisini tanıdığına dair bir iz görürse kalacaktı. Görmezse gidecekti.

Arkasını dönen adamla yutkundu Hilal.

O yeşilleri özlemiş olması saçma mıydı?

"İzin senin doğum günü kızı!" diyen Burak'ı duyduğunda dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Hilal sandalyeye oturdu.

"İtiraf ediyorum hatırlayacağını düşünmemiştim 43 numara!"

"Her gün sahneye çıkıp şarkı söylemiyorum. Ve tabii kurbanlık dana gibi numaralandırılmıyorum." dedi Burak gülerek.

"Mesaj alınmıştır diyeceğim de... 43 numara demek eğlenceli geliyor. Vazgeçmek isteyeceğimi sanmıyorum."

"İstediğin gibi seslen. Takılan biri değilim." dedi adam omuz silkerek.

"Bu arada gerçek anlamda tanışamadık. Ben Hilal Alacalı." dedi Hilal elini uzatarak.

Karşısındaki Burak elini tuttu ve hafif bir duraksamadan sonra mırıldandı.

"Ben de Burak... Kılıç!" diye mırıldandı.

Elinde hissettiği el ile kalbi hızlanırken bunun bir çok şeyin başlangıcı olduğunu hissetmişti Hilal.

✨🌙✨

"Yanılmamışım. Acının, ihanetten doğan güvensizliğin ve hayal kırıklığının başlangıcı oldu." diye mırıldandı genç kız yüzü yaşlarla kaplıyken.

Onun bu kötü halini hissetmiş gibi bir anda kapı açıldı ve Aslı içeriye girdi. Kardeşini gören Hilal'in gözyaşları hızlanmış, Aslı gelip onu kollarına aldığında ise hıçkırmaya başlamıştı.

"Ben yanındayım canım. Ne yaşarsan yaşa ben hep yanındayım!"

O gün Hilal dostunun omzunda dakikalarca ağladı. Sonrasındaysa o gün olanları üstten bir şekilde anlattı. Detaya girerse daha kötü olacağını bilen dostu hiçbir soru sormadı ve dediği gibi sadece yanında durdu.

Loading...
0%