@yasminiesa
|
"Sabaha kadar uyumadan mı duracaksın?" diyerek fısıldadı gözü kapalı olan Hilal. Onun sesini duyan Burak derin bir nefes verdi ve mırıldandı. "Uyumuyor muydun sen?" "Sen uyuyamıyorken, ben nasıl uyuyabilirim ki?" diyen Hilal, adamın omzundaki başını kaldırdı ve arkasına yaslandı. Zar zor diğerlerini gönderen ikili, yoğun bakımın önündeki koltuklarda bekliyorlardı. "Ben yıllardır uyuyamıyorum zaten Kelebek. Alışkınım anlayacağın! Sen uyu hadi." "O yıllarda ben yoktum. Şimdiyse varım! Gerekirse her gün seninle sabahlarım" dedi Hilal, Burak'ın yeşil gözlerine bakarak. "Ben bunu yapmanı istemiyorum ama!" diyen adamın sesi mutsuz çıkmıştı. "Ben de izin almamıştım zaten!" Arkasına yaslanan Burak gözlerini yenilmişlikle kapattı. "Ona bir şey olmaz değil mi?" Hilal, sesi aciz çıkan adamın elini tuttu. "Allah'ın izniyle hiçbir şey olmayacak... Biraz uyumaya çalışsan? Baban uyandığında, seni böyle görürse çok üzülür." "Bir kabusu daha kaldıramam" diye fısıldadı Burak. "Şarkı dinlesen? İşe yaramıyor mu?" Hilal'in sorusunu duyan Burak, kıza döndü. Onun düşünceli bakışları karşısında kız kaşlarını kaldırdı ve mırıldandı. "Şu gözlerle konuşma faslını geçsek artık? Olmaz mı?" "Ben... O günden sonra şarkı hiçbir işe yaramıyor!" "Hangi gün?" diye sordu Hilal kaşlarını çatarak. Gözlerini kaçıran Burak "Biliyorsun işte" dedi kısık bir sesle. Soygunu yaptığı günü kastettiğini anlayan Hilal, merakla sordu. "Neden peki? Yani... O zamana kadar şarkı dinleyince, biraz da olsa uyuyabiliyor muydun?" Burak, derin bir nefes aldı ve kızın elindeki elini çekerek temaslarını kesti. "Burak?" "Ne yaparsam yapayım... Kabuslarımı engelleyemiyorum! Sadece..." "Sadece?" diyerek konuşması için adamı teşvik etti Hilal. Burak, gözlerini kapatarak tek nefeste konuştu. "Şu zamana kadar, sadece seninle söylediğimiz şarkılar kabuslarımı engelledi. Fakat o da seni bıraktığım günden beri bir işe yaramıyor." Burak'ın bu itirafı karşısında Hilal'in nefesi kesildi. Birkaç dakika sonra fısıldadı. "O günden sonra... Tek canı yanan ben değildim di'mi?" Burak'ın dudaklarında acı bir tebessüm belirirken sessiz kaldı. Kısa bir sessizlikten sonra Hilal, çantasından telefonunu ve kulaklığını çıkarttı. Kulaklığı telefonuna taktıktan sonra favori şarkı listesini açtı. Sadece 3 şarkıdan oluşan... Birlikte söyledikleri şarkılardan... Biraz duraksadıktan sonra o listeye kendi söylediği şarkıları da ekledi. Kulaklığın tekini kendisine taktıktan sonra onu izleyen adama diğer tekini uzatarak omzunu işaret etti ve konuştu. "Belki şu an farklı olur? Ben yanındayken?" Burak, kızın ela gözlerine uzunca baktı. "Kabus görürsen seni uyandırırım. Söz veriyorum!" dedi Hilal güven verircesine. Burak, usulca başını salladı ve fısıldadı. "Şu durumda... Beni... Beni korkutan kabus görmek değil! Eğer görmezsem..." Susan adam başını öne eğdi. Hilal, onun elini tutarak kendisine bakmasını sağladı. "Eğer kabus görmezsen... Bana ne kadar bağlandığın ortaya çıkacak diye korkuyorsun değil mi?" Burak yutkundu ve isyanla fısıldadı. "Sen hiç... Vazgeçmez misin?" "Vazgeçmem! Kendimi bildim bileli böyleyim. Yani beni durduramazsın! Küçükken de sevdiğim bir oyuncağı alabilmek için her şeyi yapardım. Şimdi de durum aynı!" Burak, konuşmanın başından beri ilk defa gülümsedi ve şakacı bir alayla konuştu. "Senin için almak istediğin bir oyuncağım yani. Bunu bilmem iyi oldu bak!" Hilal, kendisine gülümseyen adamla birlikte mutlu bir şekilde konuştu. "Yok almak istediğim değil sevdiğ..." Burak, gözlerini kapatıp alnını kızın alnına yasladı. Bu hareket karşısında Hilal cümlesini tamamlayamadı. "Şu kelimeyi söyleyip durmasan?" dedi Burak boğuk bir sesle. "Neden?" diye karşılık verdi Hilal kısık bir sesle. Burak gözlerini açmadan konuştu. "Çünkü o zaman hızlanan kalbime dur diyemiyorum. Tüm kontrolümü yitiriyorum. Tüm dünyayı unutuyorum. Tüm yaşananları... Hatta tüm korkularımı... Seni bir an bile bırakmak istemiyorum. Hep yanımda kal istiyorum. Ben de... Demek istiyorum ama diyemem!" diyen Burak geri çekildi. Kızarık gözlerini kızın ela gözlerine dikti ve konuşmaya devamını etti. "Ben... Düşündüğünden... Düşündüğünüzden çok daha fazla yaralıyım Hilal! Benimle başa çıkamazsın. 2 hafta önce bileğindeki GPS'den dolayı ne hale geldiğini ne çabuk unuttun? Hep böyle olacak! Büyük ihtimal sürekli seni kısıtlayacağım. Her an... Zarar göreceğin korkusuyla bir an bile yanımdan ayrılmanı istemeyeceğim. Hayatını yaşamana izin vermeyeceğim. Seni boğacağım. Nefes alabileceğin bir alan bırakmayacağım. Ne ben bunu istiyorum ne de sen... Bunu kaldırabilirsin!" Hilal, Burak'ın gözünden akan bir damla yaşı sildi ve dudaklarında hüzünlü bir tebessüm belirirken konuştu. "Niye hep geleceği düşünüyoruz? Şu anı yaşasak olmaz mı? Geçmişi ya da geleceği değil... İçinde olduğumuz anı yaşayalım. O gün geldiğinde... Dediklerinin yaşanıp yaşanmayacağı sadece bir ihtimal Burak! Ben... Bunu yapmana izin vermem. Ki... Sen zaten bunu yapamazsın! Beni benden daha çok düşünensin sen. Ben de... Seni senden daha çok düşünenim. Denklem de tam burada tamamlanıyor işte. Sen benim için fedakarlıklar yapacaksın. Ben de senin için... Ve bu şekilde bir bütün olacağız!" "Asla bir bütün olamayacağız. Çünkü ben... Eksiğim Kelebek! Ruhum da, kalbim de eksik. Sadece... İçi boş bir bedenden ibaretim!" Hilal başını olumsuz anlamda salladı. "Buna inanmıyorum. Bana böyle bakan adam... Boş bir bedenden ibaret olamaz. Elimin altında atan kalbi hissediyorum ben! Onun o yeşil gözlerinden ruhunu görüyorum" diyen Hilal elini Burak'ın yanağına koydu ve devam etti. "Kalbin her pompalandığında canını yakıyor, ruhun acıdan cayır cayır yanıyor, aklın unutamadığı görüntülerden çıkmak için kıvranıyor olabilir. Fakat artık tüm bunlarla yalnız savaşmak zorunda değilsin. Buna izin vermeyeceğim... Veremem! Çünkü senin canın yandığında ben nefessiz kalıyorum Alfa'm! Bundan sonra... Omzum her zaman senin! Uyuduğunda kabus görüp görmeyeceğini bilmiyorum. Görsen de, görmesen de... Bu omuz sana ait! Ağlamak istediğinde, uyumak istediğinde, gülmek istediğinde, sadece gözlerini kapatıp dinlenmek istediğinde... Ben hep burada olacağım! Tabii ki omzum da" dedi Hilal gülümseyerek. Kızın yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına götüren Burak fısıldadı. "Acaba ben seni hak etmek için ne yaptım?" Hilal, omuzlarını silkti ve gülümsedi. "Ben de aynı şeyi düşünüyorum. Söylesene bana böyle güzel bakan adam. Sen hangi duamın karşılığısın?" Bu sözleri duyan Burak'ın aklına annesinin son sözleri geldi. [...Ve mutlu ol! Tek dileğim bu... Rabbim karşına açtığımız yaraları tek tek iyileştirecek bir hayat arkadaşı çıkarsın! Seni, senden çok seven...] Hatırladıklarıyla gözleri dolan adam, kesik bir nefes aldıktan sonra fısıldadı. "Sanırım... Sen... Annemin duasının karşılığısın!" "Annenin mi?" diye sordu Hilal şaşkınlıkla. Burak yavaşça başını salladı. "O... Son sözlerinde... Beni iyileştirebilecek biri için dua etmişti." Hilal, hüzünle tebessümü etti. Burak'ın özlem dolu gözleri kalbini acıtmıştı. "Onunla... Onlarla tanışmak isterdim" dedi Hilal yumuşak bir sesle. Burak, kızın ela gözlerine bakarak gülümsedi. "İnan bana... Tanısalardı seni çok severlerdi." Adamın cümlesi karşısında Hilal'in dudaklarında kocaman bir tebessüm belirdi. "Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?" Burak, başını kızın omzuna koyduktan sonra mırıldandı. "Seni sevmemek mümkün mü sanki?" Kızın elindeki kulaklığın tekini alan Burak, kulaklığı kulağına takarak gözlerini kapattı. Ve adam yıllar sonra ilk defa kabussuz bir uykuya daldı. Başı sevdiğinin omzunda, kulağında onun sesi ve onun papatya kokusu eşliğinde... 2 Gün Sonra "Bizimkiler iyi anlaştı! Ve ben bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğunu kestiremiyorum" diye mırıldandı kafeteryadaki Ediz, karşılarındaki masaya bakarak. Masada Hilal, Aslı, Nisa ve Sema Nur oturuyordu. Kızların mimiklerinden anlaşıldığı üzere oldukça ilginç ve derin bir konu hakkında konuşuyorlardı. "Sizce ne hakkında konuşuyorlar?" dedi Ulaş meraklı bir sesle. "Sevgiline sorarsın artık!" dedi Emre hafif bir alayla. "Hee tabii Nisa da hemen anlatır(!). Hayır bu kızları anlayamıyorum abi ben! İkimiz arasındakileri hemen diğerlerine yetiştiriyor ama arkadaşları hakkında tek kelime etmiyor. Etmesin sıkıntı yok da... Neden bizim yaşadıklarımızı anlatıyor. Benim de korumam gereken bir imajım var yani!" Ulaş'ın söylenmesi üzerine masadakilerden bir kahkaha yükseldi. "Oğlum daha 2 gün oldu. Ne o? Bıktın mı yoksa?" dedi Burak gülerek. "Senin Hilal'den bıktığın gün, ben de Rapunzelimden bıkarım belki!" dedi Ulaş arkadaşına bakarak. Amacı Burak'ın Hilal'e verdiği değeri fark etmesini sağlamaktı. Fakat Burak onu (sadece onu değil, masadakilerin hepsini) çok şaşırtarak konuştu. "Desene Nisa başına kaldı. O dediğin gün asla gelmeyecek çünkü!" "Burak? Sizin aranızda ne yaşandı kardeşim? Hastaneye geldiğinizden beri ikiniz bir... Tuhafsınız. Yani... Fazla rahatsınız. Daha... Cesursunuz!" dedi Emre meraklı bir sesle. Burak gülümseyerek arkasına yaslandı. Bakışları Kelebeğindeydi. Dakikalardır olduğu gibi... "Oldu işte bir şeyler!" "Bana bile anlatmıyorsun yaa. Pes!" dedi Emre tripli bir ses tonuyla. Burak gülen gözlerle ona baktı ve ukala bir şekilde konuştu. "Trip mi atıyorsun sen? Vay be! Bir senden trip yemediğim kalmıştı o da oldu ha? Umarım yakında 'Sen beni aldatıyor musun yoksa?' diyerek çemkirmeye başlamazsın!" "Haha! Çok komik" dedi Emre gözlerini devirerek. Gülen Burak, yanındaki Ediz'le göz göze geldiğinde dudaklarındaki tebessümün silindiğini hissetti. Ediz'i gördükçe aklına üst katta ,yoğun bakımda, yatan babası geliyordu. Bunu farkeden Ediz "Beni her gördüğünde böyle olacaksa ben gideyim?" diye mırıldandı. "Saçmalama! Senle bir alakası yok... Unuttuğum mu var sanki?" dedi Burak arkasına yaslanarak. "Sakin ol! Baban iyi." "O zaman neden hâla uyanmadı?" diye soran Burak'ın sesi istediğini alamayan küçük bir çocuk gibi çıkmıştı. "Uyandı yaa!" dedi Ediz önceki günü kastederek. Salih Aslan bir önceki gün gözlerini çok kısa bir süreliğine açmıştı. Bu durum doktorları rahatlamış olsa da aynı durum Burak için geçerli değildi. "Ona uyanmak mı diyorsun sen? Bir sorun olmadığına emin misin? Kaç gündür uyuması normal değil!" dedi Burak endişeli bir sesle. "Bir sorun yok Burak! Vücudunun toparlanmaya ihtiyacı var. Uyuması belki de daha iyi. Ayık olsa sürekli ağrı kesici vermek zorunda kalacaktık. 49 yaşındaki adam dağa çıkarsa..." diye mırıldandı Ediz. Burak, stresli bir şekilde parmaklarıyla ritim tutmaya başladı. Onun bu hareketini gören Emre kendi kendine mırıldandı. "Hah! Yine başladı." "Hayır masa başına geçse ne olur sanki? Ne diye sürekli dağda bu adam?" diye söylendi Burak öfkeli bir sesle. "Masa başı mı? Buna inanıyor musun gerçekten? Salih amcamdan bahsediyoruz Burak! Dağ dile gelse 'Bu adam üzerimdeki ağaçtan daha fazla benimle birlikte' diyecek!" dedi Emre. Tam bu sırada kafeteryada Hilal'in kahkahası yankılandı. Burak'ın bakışları ona dönerken ritim tutan parmakları durmuş ve dudaklarında bir tebessüm belirmişti. "Hilal'in üzerindeki etkisi inanılmaz!" diye mırıldandı Emre. Burak, bakışları ona çevrildi ve bıkkınca konuştu. "Yine ne diyorsun Emre?" "'Fazla bakma kız anlayacak' diyor" diyerek araya girdi Ulaş "Neyi anlayacakmış?" "Ne de güzel salağa yatıyor ama!" dedi Ediz de olaya dahil olarak. Onların sıkıştıran bakışları altında Burak gözlerini devirdi. "Anlat hadi!" dedi Emre ısrarcı bir şekilde. "Neyi anlatacak?" diyen sesle birlikte hepsinin bakışları sesin sahibine döndü. Hilal, elindeki çay tepsisini masaya bırakarak Burak'ın yanındaki boş sandalyeye oturdu. Onun gelmesiyle birlikte diğerleri gerilmişken, Burak rahat bir nefes almıştı. "Eee beyler! Kim neyi anlatıyor?" diyen kız bardakları tek tek adamların önüne koyarken mırıldandı. "Ediz, sen Sema'yla olan iddialarını mı anlatacaktın?.. Ve Ulaş sen de sevgiline neden hala onu sevdiğini söylemediğini anlatacaktın sanırım? Emre sen de..." "Beni Buse'yle tehdit edemezsin Hilal! Ben bu adamların hiçbirine benzemem. Verdiğim değeri gizlemem..." diyen Emre, Aslı Buse'ye baktıktan sonra Hilal'e bakarak konuşmaya devam etti. "Onun buna hazır olduğunu bilsem... Şimdi karşısına çıkar... Onu sevdiğimi söylerim! Ama ikimiz de biliyoruz ki... O buna hazır değil! Hele benim kim olduğumu öğrenmeye hiç hazır değil." Hilal onu onaylayarak başını salladı. "Haklısın! Zaten seni onunla tehdit etmeyecektim. Eftalya senin bir kızı sevdiğini duysa acaba ne tepki verirdi?" "Kendi arkadaşına bunu yapamazsın?" diye mırıldandı Emre tereddütlü bir sesle. Hilal, şirin bir şekilde gülümsedikten sonra "Tercih senin!" dedi. "Bizi neden tehdit ettiğini de söylesen mi acaba Hilal?" dedi Ediz kafası karışmış bir şekilde. Hilal, yanındaki Burak'a baktı ve gülümsedi. "Belli değil mi?" "Değil" diye mırıldandı Ulaş. "Burak'ı sıkıştırmayı rahat bırakın. Yoksa... Ortalığı karıştırırım. Toparlayamazsınız!" Bu durumu izleyen Burak daha fazla dayanamayarak bir kahkaha attı. "Siz ikiniz... Nasıl bir ikili oldunuz böyle?" dedi Ulaş şaşkınca. "İkili falan! Duyan yanlış anlayacak ama Ulaşçığım. Biz sadece iş arkadaşıyız" diyen Hilal, Burak'a baktı ve devam etti. "En azından şimdilik!" Burak, gülümseyerek çayını eline aldı. "Ekleme yapmasan olmaz değil mi Kelebek?" "Cık olmaz!" dedi Hilal de onun gibi gülümseyerek. Onlar konuşurken Ediz'in telefonu çalmaya başladı. Arayan kişiye bakan Ediz, Burak'a baktıktan sonra telefonu cevapladı. Burak "Babam!" diye fısıldayarak yerinde doğruldu. Korkuyla bakan adamın elini tutan Hilal... Kötü bir şey olmaması için tüm kalbiyle dua etmeye başladı. |
0% |