@yasminiesa
|
Doktor odasına hızla giren Burak, oradaki sandalyeye düşercesine oturdu. Titreyen elleriyle elindeki sudan bir yudum aldı. Yoğun bakıma giderlerken Burak'ın bembeyaz bir suratla Ediz'in odasına girdiğini gören Emre ve Hilal peşinden girdiler. "Burak?" diye adama seslendi Hilal endişeli bir sesle. "Kardeşim ne oluyor? Kendine gel!" diyen Emre, Burak'ın yanına çöktü. Gözlerini kapatan Burak kesik kesik nefesler alıyordu. Hilal, Emre'den rica ederek onun yerine geçti. Burak'ın yanına çömeldi ve adamın ellerini tuttu. "Burak gözlerini açar mısın?" diye sordu yumuşak bir sesle. Burak, hiçbir tepki vermedi. "Alfa'm? Lütfen? Bana bakar mısın?" Kızın yalvaran sesi karşısında Burak gözlerini açtı. Yeşil gözleri kıpkırmızı olmuştu. Ve o gözler bir sürü duyguyu barındırıyordu. "Ediz, Salih amcamın uyandığını söyledi! Babası iyi! Ne oldu birden böyle?" dedi Emre kafası karışmış bir şekilde. Yanıt vermeyen Hilal, Burak'ın gözlerindeki duyguları çözmeye çalışıyordu. "İyiyim ben!" dedi Burak pürüzlü bir sesle. Hilal'i ayağa kaldırdıktan sonra kendisi de kalktı. "Hadi gidelim!" Onların hiçbir şey olmamış gibi odadan çıktığını gören Hilal peşlerinden çıktı ve inanamamazlıkla konuştu. "BU MU YANİ? Öylece kabul mü ediyorsunuz?" Yürümeyi bırakan Emre, arkasını dönüp kıza baktı. Burak da durdu fakat kıza bakmayı reddetti. "Neyi kabul ediyormuşuz?" diye sordu Emre. "Az önce yaşanan olayı! Burak resmen kriz geçirdi. Ve sorgulamadan gidiyor musunuz? Hadi onu anlarım da... Sen Emre? Sen bunu nasıl yapabiliyorsun?" Hilal'in suçlayıcı ses tonu karşısında Emre derin bir nefes aldı ve sakince konuştu. "Burak'ı tanımıyor musun Hilal? Konuşmayacak zaten. Boşuna kavga etmenin anlamı yok!" Hilal kızgın bir şekilde söylendi. "Konuşmadığından bu kadar kötü zaten! Bunca yıl siz o..." "Yeter!" diye mırıldandı Burak buz gibi bir ses tonuyla. "Yetmez!" dedi Hilal de karşılık olarak. Burak, öfkeyle kıza döndü. Yumruk yaptığı elleri ve dik duruşuyla korkutucu görünüyordu. Hilal'in şefkatle bakan gözlerine baktığında öfkesi bir balon misali söndü. "Kalbini kırmak istemiyorum Hilal! Bu konuyu kapatalı..." "Kapatmayacağım Burak! Az önce aklından geçenleri söylemeden olmaz" dedi Hilal inatçı bir sesle. Burak sinirli bir şekilde dişlerini sıktı. Sakinleşmeye çalışan adam arkasını dönerek yürümeye başladı. "DAHA NE KADAR KAÇACAKSIN?" Hilal'in hüzün dolu haykırışını duyan adam sendeledi. Hilal, adamın önüne geçti ve yüz yüze gelmelerini sağladı. "Yetmedi mi sence de Burak? Artık..." "KARIŞMA! Bu benim hayatım. KA-RIŞ-MA!" Kızın yanından geçmeye kalkan adam, Hilal'in kolundan tutmasıyla öfkeli bir nefes aldı. "Hilal gerçekten seni kırmak istemiyorum. Şansını zorluyorsun!" "Beni kırıyorsun zaten Burak. Elimden gelen tek şeyi yapmama izin vermemen beni kırıyor. Seni böyle görmek beni paramparça ediyor" dedi Hilal üzgün bir sesle. Kızın ela gözlerine bakan adam isyan edercesine fısıldadı. "Ne istiyorsun benden?" "Konuşmanı!" Burak alaycı bir şekilde gülümsedi. "Benden kaldıramayacağın bir şeyi istiyorsun!" "Yorulmadın mı?" diye fısıldadı Hilal. "Sana laf anlatmaya çalışmaktan mı? Çok yoruldum haklısın! Şimdi izninle... Babamı ziyaret etmem gerek!" Kolunu çeken adam, kızın bırakmaması karşısında öfkeli bir nefes aldı ve uyaran bir sesle konuştu. "Hilal!" "Burak, sustukça kafanda daha çok kuruyorsun!" dedi Hilal sakin bir sesle "Konuşunca da vicdanım devreye giriyor. Bu yüzden de susmayı tercih ediyorum! Şimdi... Kolumu bırakır mısın?" "Susunca vicdanın devreye girmiyor mu sanıyorsun? Asıl o zaman vicdanın seni rahat bırakmıyor!" Burak, olumsuz bir şekilde başını salladı ve mırıldandı. "En azından... O zaman saçma düşüncelerimi kendi ağzımla söyleyip, kendi kulaklarımla duymamış oluyorum." Hilal'in kolunun üstünde duran elini tutan Burak, ona hüzünlü bir tebessüm bahşederek konuşmaya devam etti. "Mesele sen değilsin Kelebek. Benim! Kendimden kaçtığım için susuyorum. Anlatabilsem... Koşacağım tek kişi sen olursun. İnan bana!" "Bana koşma isteğinin... Kendinden kaçma isteğinden daha fazla olmasını dilerdim!" diyerek fısıldadı Hilal. "Kendimden öyle bir kaçmışım ki... Zifiri karanlığın içinde kaybolmuşum! Işığınla bana geldiğinde... Kendimi bulabileceğime inandım. Fakat... Sanırım bu düşündüğümden çok daha zor olacak!" "Bana seslensen... Gözüm kapalı o karanlığa atılıp seni ışığa çekerim!" Burak, kızın güzel yüzüne baktı. "Ya... Karanlığım seni ürkütürse ve arkana bile bakmadan kaçarsan?" Hilal, boştaki elinin işaret parmağını Burak'ın göğsüne bastırdı ve fısıldadı. "Sen... Benim sana olan sevgimi fazla hafife alıyorsun Alfa'm! Ben... Gözlerine bakınca aklından geçeni anlayabilecek kadar çok seviyorum seni!" Kızın sevgi dolu gözlerine bakan Burak bakışlarını kaçırdı. "Bunun doğru olduğuna inanmak istemiyorum!" Hilal, adamın başını kendisine çevirerek yeşil gözlerine baktı. "Burak... Senin yerinde kim olsa aynısını düşünürdü! O yüzden kendini suçlama lütfe..." "Şu an blöf yapıyorsun. Ne düşündüğümü bilmen mümkün değil!" dedi Burak kaşlarını çatarak. "Şu an düşünmüyorsun ki zaten. Sadece o an... Çok kısacık bir an düşündün!" Burak, başını hayır dercesine salladı ve inkar etti. "Ben bir şey düşünmedim!" Tam da o anda iç sesi devreye girdi. "Yaa tabii! 'Neden annem ve babam ölmüşken o yaşadı?' diyen de bendim zaten!" Burak, elini başına götürerek inledi. Onun bu ani değişimini farkeden Hilal, Burak'ı yanlarındaki koltuklara oturttururken Emre de endişeli gözlerle kardeşine bakıyordu. Burak birkaç dakika sonra "Bir gün kendimi öldüreceğim! Sırf şu içimdeki beni delirten sesi susturmak için kafama sıkacağım!" dedi ürkütücü bir sakinlikle. "Buna izin vereceğimi düşünüyor musun gerçekten?" "Bilinçsiz yapılan bir şeyden dolayı izin alınmaz Hilal!" diye mırıldandı Burak arkasına yaslanarak. "Hee. Bilinçsiz olacaksa sıkıntı yok!" Kızın gayet samimi bir sesle konuşması üzerine Burak, kaşlarını çatarak Hilal'e baktı. "Burası..." diyerek, elini adamın kalbinin üzerine koyan Hilal fısıltıyla devam etti. "Saçma bir şey yapmana izin vermez! Orada ben de varım çünkü. O yüzden gönlüm rahat!" "O zaman... Bu lanet ses hiç susmayacak mı?" diye mırıldandı Burak âciz bir sesle. "Eğer düşüncelerini paylaşırs..." "Anlatamam Hilal. Anlamıyor musun?" diyerek fısıldadı adam çaresiz bir sesle. "Sürekli 'Unutmak, yüzleşmekten daha iyi. Güçlü durmam tüm acılarımı ortadan kaldıracak' diye düşünüyorsun. Fakat yanılıyorsun Burak! Bu tutum seni çıkmaz sokaklara götürmekten başka işe yaramaz. 'İfade edilmeyen duygular asla ölmez. Onlar diri diri gömülür ve daha çirkin bir şekilde gizlendikleri yerden ortaya çıkarlar' (- Sigmund Freud). Bunu kendine yapma! Bunu... Bana yapma!" Burak, arkasına yaslandı ve gözlerini hüsranla kapattı. Kısa süre sonra oldukça sessiz bir şekilde konuştu. "Bir an... Sadece küçücük bir an... Ailem ölmüşken, onun yaşamasının haksızlık olduğunu düşündüm. Keşke dedim. Keşke ölen ailem değil de..." Burak, sinir bozukluğuyla birlikte kahkahalarla gülmeye başladı. Söylediklerine inanamıyordu. On beş saniye içinde olayın aslında gülünmemesi gereken bir şey olduğunu idrak eden beyniyle birlikte gözlerine yaşlar hücum etti. Boğazı düğümlenirken, kalbine bir sancı girdi. Hilal, sevdiğinin çektiği acıyı, yaşadığı çelişkiyi görünce ağlamamak için dudaklarını ısırdı ama nafile... Yanağından düşen yaşları silen kız adama sarıldı. "Şşşt! Tamam. Yok bir şey!" Adamın saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalışan kız gözlerini kapattı. 'Burak, gerçekten de sandığımdan çok daha fazla yaralı!' Tüm bunları izleyen Emre ,yenilmişlikle, yaslandığı duvarın dibine çömeldi. Sessiz gözyaşları yanağından akarken az ileride duran Sinan dayıyı gördü. Göz göze gelen ikili çaresizce birbirine baktı. En değer verdikleri acıdan kahroluyordu fakat onlar hiçbir şey yapamıyorlardı. Emre, Burak'ı sakinleştiren Hilal'e baktı. 'İyi ki o var!' "O sadece... Ego dediğimiz bir iç ses Alfa'm! Senin korkularından beslenen, sahte bir sesten fazlası değil! Ego, mantıktır ve sözde seni korumaya, kollamaya çalışır. Fakat korumaz! O; eksik olana, hataya, birilerinin yanlış yapacağına inanan ve sürekli KARŞI TARAFI değiştirmeye çalışan bir düşünce sisteminden fazlası değil. Gerçek sen ondan bağımsızsın. Sor bakalım kalbine. Az önce aklından geçenlerin herhangi birini gerçekten de istiyor mu?" Hilal, cevap beklercesine adama baktı. "Asla!" dedi Burak çatlak bir sesle. "Anormal duruma anormal bir tepki göstermek tamamen normaldir' demiş Viktor Frankl. Senin yaptığın da sadece bu! Tam olarak ne yaşadığını bilmesem de... Normal olmayan bir şeyler yaşamışsın ve yaşamaya da devam ediyorsun." Hilal, eliyle adamın başını işaret ederek "Orayı değil" dedikten sonra elini adamın hızla atan kalbine koydu ve devam etti. "Burayı dinle! Orası seni yıkmaktan başka bir şey yapmıyor. Bizi hasta eden tek şey düşüncelerimiz. Daha doğrusu düşüncelere tutunmak... Sen düşüncelerine değil, duygularına tutun. Aklına değil, kalbine tutun!" "Geçmişe değil, sana tutunayım!" diye fısıldadı adam kızın elini tutarak. Duyduğu cümleyle birlikte kalbi hızlanan Hilal tebessüm etti ve başını salladı. Kızın tebessümüne bakan adam, sevgiyle bakan yeşil gözlerini, kızın ela gözleriyle buluşturdu ve sessizce konuştu. "Tam şu anda... İzleyicilerimiz ve... Korkularım olmasa sana bir şey söylemek isterdim!" "Elimin altında hızla atan kalbin ve o güzel gözlerin söylüyor zaten!" dedi Hilal de kısık bir sesle. Burak'ın dudaklarında bir tebessüm belirdi. "Güzel gözlerim demek... Gözlerimi güzel mi buluyorsunuz Asena Hanım?" "En az sizin, benim gözlerimi güzel bulduğunuz kadar Alfa Bey!" dedi Hilal ukala bir şekilde. Onun bu sözü karşısında Burak bir kahkaha attı. "Vaayy. Bu özgüven nereden geliyor Kelebek?" "Bakışlarından, dudaklarındaki tebessümden, hızla atan kalbinden... Devam edeyim mi?" "Yok yok... Etme!" diyen adam ayağa kalkı ve kızı da kaldırdıktan sonra kulağına eğilerek fısıldadı. "Ben de insanım ama di'mi? Kalpten gitmek için de genç olduğumu düşünüyorum. Bu yüzden... Bana biraz acır mısın acaba Kelebeğim?" Adamın yakınlığı ve sözleriyle birlikte yutkunan Hilal, sesinin çıkmayacağını düşünerek onu sadece başıyla onayladı. Onun bu hali ise Burak'ın gülmesine neden oldu. "Her şeyi geçtim.. Şu dumur olmuş haline ayrı bayılıyorum!" diye mırıldanan adam kızın elini tuttu ve konuştu. "Hadi gidelim Kelebeğim!" 🦋 Odanın kapısına geldiklerinde Hilal elini çekmeye kalktı fakat Burak bırakmadı. "Burak?" dedi kız şaşkın bir şekilde. "Ne?" "Elim diyorum?" dedi Hilal ellerini göstererek. "Eee. Ne olmuş?" ded Burak rahat bir tavırla. "Şimdi bir ton soru soracaklar. Bırakmayacak mısın?" Kızın gözlerine bakan adam fısıldadı. "Bırakamıyorum ki! Bırakmam gerektiğini bilsem de... Bırakamıyorum." Burak'ın sadece şu ânı kastetmediğini anlayan kız gülümsedi ve konuştu. "Bırakma zaten. Anlamış olman lazım. Benden kurtulmak öyle kolay değildir!" "İsteyen de yok zaten!" dedi Burak dudaklarındaki tebessümle. Adamın yoğun bakışları karşısında utanan Hilal, odanın kapısını çaldı ve içeri girdi. Tüm bakışlar onlara döndüğünde, utancı artan kız yüzünün kızardığını hissetti. Bunu farkeden Burak'tan bir kahkaha yükseldi. Onun gülmesi üzerine, Hilal alev alev gözleriyle ona döndü ve uyarı dolu bir sesle adını mırıldandı. "Buraaak!" "Efendiiim!" dedi adam eğlenen bir sesle. "Çok eğleniyorsun anlaşılan!" dedi Hilal kızgın bir ses tonuyla. Fakat gülen gözlerini onu ele veriyordu. Adam da bu yüzden gülerek devam etti. "Çoook hem de!" Hilal, onun şebek bakışlarına daha fazla dayanamadı ve gülümsedi. İkilinin bakışmasını boğazını temizleyen Salih'in sesi böldü. Burak ve Hilal bulundukları yeri ve durumu farkederek kendilerine çeki düzen verdiler. Kızın elini istemsizce bırakan Burak babasının yanına gitti. "Baba?" "Baba yaa... Hatırlandık sonunda! Hiç gelmeseydin oğlum!.. Uyanalı kaç dakika oldu beyefendi yeni geliyor" dedi Salih sitemli bir şekilde. Onun sitemi karşısında dakikalar önceye giden Burak gözlerini kaçırdı. "Ne oldu? Burak?" "Her zamanki şeyler işte. Yine geldiler bana! Önemli değil" diye mırıldandı Burak "Tahmin ettiğimden daha iyi buldum seni" diyen Salih'in bakışları Hilal'in üzerindeydi. Kimsenin bir şey demesine gerek yoktu. Burak'ın ayakta kalmasını sağlayanın Hilal olduğunu kör bir insan bile farkederdi. Burak, Salih'in memnun bakışlarını görünce bıyık altından güldü. Hilal Hanım ilk 5 roundu sorgusuz sualsiz geçmişti. "Eee! Bu ihtiyara sarılmak yok mu?" diyen Salih kollarını açarak oğluna göz kırptı. "İhtiyarmış" diye söylenen Burak babasına sarıldı. "Bu ihtiyar, bu yaşında dağda ne yapıyordu acaba?" Geri çekilen Burak'ın sesi sitemli çıkmıştı. "Seni göreceğiz bakalım Burak Efendi!" dedi Salih gülümseyerek. "Ben o zamana kadar çoktan..." diyen Burak bir anda sustı ve Hilal'e baktı. "Sen o zamana kadar çoktan?" diyen Hilal'in sesi tehlikeli bir sakinlik içeriyordu. "Yok bir şey!" diye mırıldandı Burak. "Olmasın bence de!" dedi Hilal adamın gözlerine bakarak. Onları izleyen Salih gülümsedi ve konuştu. "Sen Hilal olmalısın!" "Evet efendim!" diye mırıldandı Hilal çekingen bir sesle. Onun ses tonunu duyan Burak şaşkınca kıza baktı. "Vayy. Sizde çekingenlik gibi bir duygu mevcut muydu Asena Hanım?" Hilal gözlerini dikerek Burak'a baktı. "Bu hayatta hiçbir şeyi karşılıksız bırakmayacağımı biliyorsun değil mi? İstersen çekingenliği bırakarak konuşmaya başlayayım?" dedi Hilal imalı bir sesle. "Şu an tehdit ediliyorum sanırsam?" dedi Burak gülen gözleriyle. "Aa. Benim gibi hanım hanımcık bir kız hiç birini tehdit edebilir mi?" dedi Hilal masum bir sesle. Odadakiler bu duruma kahkaha attı. "Bak! Hiçbiri bu söylediğine inanamadı" dedi Burak eğlenen bir sesle "Herkese hakkettiği muamele işte ne yaparsın!" dedi Hilal de aynı ses tonuyla. Salih sol tarafındaki boş yeri göstererek Hilal'i çağırdı. "Gel bakalım güzel kızım! Biraz sohbet edelim." Hilal bir anlığına Burak'a baktıktan sonra, çekingen bir şekilde adamın yatağının yanına oturdu. Çekingenliği ilk defa tanışmış olmalarından değil, adamın kendisini sevmeme ihtimaliydi aslında. Ki bu mümkün değildi. Salih Aslan onun parlayan ela gözlerini görüp, cesur sözlerini duyduğu an kızı zaten çok sevmişti. Bundan daha doğal bir şey de olamazdı zaten. Çünkü herkes bilirdi. Babalar ve kızları arasında her zaman özel bir bağ vardı. |
0% |