Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm- Olric Ve Kelebek

@yasminiesa

Burak duvara yaslanmış, 2 gündür görmediği Hilal'in, Sevda annesiyle görüşmesini izliyordu. Adam, onsuz geçen 2 günde Kelebeğini o kadar çok özlemişti ki, 2 gün 2 asra bedel geçmişti.

 

Salona geçtiklerini gördüğünde, Hilal'i kolundan tuttuğu gibi yaslandığı duvara doğru çekti. Bu hareketini beklemeyen kızdan ufak bir çığlık kopmuştu. Kelebeğinin sırtı duvara çarpıp da canı yamasın diye, duvarla kızın arasına elini kalkan eden adam, gözlerini sadece 2 günde deliler gibi özlediği elalarla buluşturdu.

 

Kızın gözleri, Burak'ın yeşilleriyle buluştuğunda sevinçle parlamaya başlamıştı. Adam, dudaklarında beliren mutlu tebessümle usulca eğildi ve kızın yanağına minik bir öpücük bıraktıktan sonra fısıldadı.

 

"Bana 'Hoş buldum.' demek yok mu Kelebeğim?"

 

Bu temas karşısında kalbi hızlanan kız sessizce yutkundu. Burak'ın yakınlığı başını döndürürken, yaşadığı heyecan anlaşılmasın diye bilmişlikle adama çıkıştı.

 

"Sen bana 'Hoş geldin.' dedin mi de cevabını bekliyorsun?"

 

Kızın bu çıkışı karşısında Burak'tan eğlenceli bir kahkaha yükseldi.

 

"Kelebeğim hiç de altta kalmazmış!.. Siz yeter ki isteyin Asena Hanım. Ben size sabaha kadar hoş geldin derim!" diyen adam bir anda kıza sıkıca sarıldı. Tüm bedeni özlemini haykırırken, başını kızın boynuna gömdü ve derin bir nefes alarak kokusunu içine çekti.

 

"Hoş geldin Papatyam!"

 

Burak'ın kendisine sarılması ve özlem dolu kısık sesiyle birlikte gözlerini kapatan Hilal, kollarını adamın boynuna doladı ve mırıldandı.

 

"Hoş buldum Alfa'm!"

 

'Bir insanın bir insanı sadece 2 gün içerisinde bu denli özlemesi normal miydi? Peki kendisinin litrelerce gözyaşı dökmesine sebep olan adamın kollarında bu denli huzur bulması...?'

 

Hilal bu düşünceler içerisindeyken Burak'ın güçlükle işitilen sesini duydu.

 

"Ben özledim galiba seni!"

 

Duyduğu cümleyle kesik bir nefes alan kızın dudaklarında kocaman bir tebessüm belirdi.

 

'O adamı tüm hayatın yapmışsan ve ondan da aynı karşılığı alıyorsan... Normal!' diyerek az önceki düşüncelerine cevap verdikten sonra sarılışını sıkılaştırdı ve fısıldadı.

 

"Ben de özledim!"

 

Bir süre bu şekilde kaldıktan sonra ayrıldılar. Burak'ın kendisine yönelen yoğun bakışları karşısında eli ayağı birbirine dolaşan Hilal, ortamdaki havayı dağıtmak için şakacı bir sesle konuştu.

 

"Evveeet. Söyle bakalım! Sen kimsin ve öküz Burak'a ne yaptın?"

 

"Öküz falan... Ayıp oluyor ama Kelebeğim!" diye serzenişte bulunan Burak'ın elleri kızın kollarının üstündeydi. Ondan bir an bile ayrılmak istemiyordu.

 

"Yalan mı Burak? Kaç aydır söylemediğin şey kalmad..."

 

"Bugün yapmasak? Ben... O günleri şu an hatırlamak istemiyorum. Bugün sadece... Olric ve Kelebek olsak? Kütüphane günlerimizdeki gibi..."

 

Hilal, adamın yumuşak sesli ricasını gülümseyerek onayladı.

 

"Olur! Fakat... Alfa demekten vazgeçmem. Bilgilerinize!"

 

Kızın kesin bir sesle söyledikleriyle Burak'ın dudaklarında bir tebessüm belirdi.

 

"Vazgeçme zaten!"

 

İkili birbirinin gülüşlerinde, gözlerinde kaybolmuşken duydukları havlama sesiyle kendilerine geldiler.

 

Hilal, beyaz Samoyed'i görünce gülümsedi ve dizlerinin üzerine çömelerek köpeği sevmeye başladı.

 

 

(Luna)

 

"Sen ne tatlı bir şeysin böyle? Yerim seni ben... Demek Luna sizsiniz Hanımefendi? Ben de adaşınız Hilal. Tanıştığıma çok memnun oldum!"

 

Köpeğin, dediklerini anlamışçasına havladıktan sonra bir anda yüzünü yalamaya başlamasıyla Hilal'den neşeli bir kahkaha yükseldi.

 

Burak duvara yaslanmış dudaklarındaki tebessümle onları izliyordu. Luna'yı 2 yıl önce henüz 1 haftalıkken evlat edinmiş ve Eftalya'sına hediye etmişti. O zamanlar 5 yaşına yeni basmış olan küçük, bu hediyeyle göklere uçmuş ve köpeği en yakın arkadaşı bellemişti. Köpek her ne kadar görünüşte Eftalya'nın olsa da, tüm eğitimini Burak vermiş, hatta ismini bile Burak koymuştu. Bu yüzden de Burak'ın, köpekle arasında bambaşka bir bağ vardı. Minik Samoyed, her ne kadar Eftalya'yla çok iyi anlaşıyor olsa da, sahibi olarak Burak'ı bellemişti.

 

Luna, yeni bir oyun arkadaşı bulmanın heyecanıyla havlayarak Hilal'in etrafında dört dönmeye başlamıştı. Onun bu heyecanlı hali ise Hilal'in kahkahalarla gülmesine neden oluyordu. Burak ikiliye bakarken kendi kendine söylendi.

 

"Şunlara da bak. İki 'Ay' bir araya geldi, beni görmüyorlar bile. Dakikasında satıldık iyi mi?"

 

"Sanki o dediğin mümkün de?" diye mırıldanan Hilal bakışlarını adamın yeşillerine çevirdi.

 

"Görünen köy kılavuz istemez Hilal Hanım!" dedi Burak eğlenen gözlerle bakarken.

 

"Sen kıskandın mı bizi yoksa?"

 

Cümleyi duyan Burak'tan gür bir kahkaha yükseldi.

 

"Cinsiyeti kız olan bir köpekten neden kıskanayım acaba?

 

Hilal, büyük bir şaşkınlıkla adama baktı.

 

"Erkek olsa kıskanacak mıydın yani? Bir köpekten?"

 

"Ben öyle bir şey mi dedim?" diyen Burak mızmız bir çocuk gibi gözlerini devirdi.

 

"Demedin mi?" diyen Hilal, onun bu çocuksu halini çok tatlı bulmuştu.

 

"Demedim! Hem bu kıskanma saçmalığını da nereden çıkardın?.. Benim ilgisizliğe tahammülüm yok! Ondan söylendim."

 

"Demek Alfa'm, Ay'larının onunla ilgilenmemesine bozulmuş" dedi Hilal tatlılıkla gülümseyerek ve devam etti.

 

"Ay demişken... Luna'yı sen aldın di'mi?"

 

"Çok mu belli oluyor?"

 

"Lakabı Alfa (Kurt) olan birinin, köpeğine Luna (Ay) adını koyması mı? Yok canım ne bellisi? Neon ışıklarla işaret ediyor!" dedi Hilal gülerek.

 

Burak, kıza gülümseyerek göz kırptıktan sonra yanına çömelerek köpeği sevmeye başladı. Hilal, Luna'nın Burak'a yaptığı şımarıklıkları görünce duraksadı ve gözlerini kısarak köpeğe süzmeye başladı.

 

"Biraz daha öyle bakarsan kıskandığını düşüneceğim Asena!" diye mırıldandı Burak gülen sesiyle.

 

"Niye kıskanayım ki?.. Alt tarafı sana şebeklik yapıyor, kuyruğunu falan sallıyor... Hop dedik Luna! Sok o dilini içeri. Yalamak yasak. Bozuşuruz bak!"

 

Kızın verdiği tepkiyle birlikte Burak kahkaha atmaya başladı.

 

"Gülme Burak!" diye tısladı Hilal yarı şaka yarı ciddi bir sesle.

 

"Hahahaha... Hilal o sadece bir köpek!"

 

"Dedi Kurt!" diye mırıldandı kız tripli bir sesle.

 

'Oooow. Durum ciddi(!) anlaşılan. İyi tarafından bakalım Asenacığım. Bir kurt olan sen onu her türlü yenersin!"

 

"Tabii ki! Ben zaten herkesi her türlü yenerim de... Herkes yerini bilecek. O kadar!" dedi Hilal ukalaca gülümseyerek.

 

"Bilir bilir. Bilmeyen olursa da bildiririz. Merak etme sen!" dedi Burak sevgiyle kıza bakarken.

 

İkili birbirinin bakışlarında kaybolmuşken duydukları sesle salon tarafına döndüler.

 

"HİLAL ABLAAAA!" 

 

Eftalya'nın koşarak boynuna atlamasıyla Hilal, dikkatini küçük kıza verdi.

 

"Bitanem! Nasılsın bakalım?" diyerek kızın yanaklarından öptü.

 

"İyiyim. Seni gördüm çoook daha iyi oldum. Luna'yla tanışmışsınız."

 

"Tanıştık. Eee? Ne düşünüyorsun? Sence beni sevdi mi?"

 

"Tabii sevmiş! Baksana kuyruğu oradaan oraya sallanıyor. Hem ben seni çok çok anlattım ona. Benim sevdiğimi hep sever köpeğim. Bir deee... Yakışıklı Yosun Prensim var. Luna onu çok seviyor. Eh sen de abimi güldürüyoymuşsun. Annemler öyle diyor. Bu yüzdeeen... Ben de, Luna da seni kocaman seviyoruz!"

 

Eftalya bunları söyledikten sonra Hilal'in yanağına bir öpücük kondurdu ve köpeğiyle oynamaya başladı.

 

Hilal, başını kaldırıp kendisini izleyen Burak'a baktı.

 

"Demek seni güldürüyoymuşum?"

 

Adam yerden kalktıktan sonra kızın da yerden kalkması için elini uzatırken, dudaklarında enfes bir gülümseme belirmişti.

 

"Öyle miymiş?" 

 

"Öyleymiş öyle!" dedi Hilal adamın elini tutup kalkarken.

 

"Sen öyle diyorsan!" dedi Burak gülümseyerek.

 

Dakikalardır burada oyalandıklarını hatırlayan Hilal'in "Hadi içeri geçelim" demesiyle salona geçtiler.

 

🦋 

 

"Hoş geldin kızım!" dedi Salih, Hilal'e sarılarak.

 

"Hoş buldum Salih Amca! Çok iyi gördüm seni."

 

"Oğlum bakıyor sağ olsun!" dedi Salih Burak'a sevgiyle bakarak.

 

"Görevimiz Efenim!" dedi Burak gülümseyerek.

 

Hilal kısa bir an adamın gülümsemesine baktı. Bugün o kadar çok gülümsemişti ki... 'Burak gülümsemenin kendisine böylesine yakıştığını bilse, bir an bile hüzünlenmezdi' diye düşündü genç kız. Gülümseyince sol yanağında beliren o mükemmel çukuru (gamzeyi) bir gün öpmek istiyordu.

 

Bunları düşünürken adamın gözlerine kilitli kaldığını farkeden Hilal, toparlanarak Salih'in yanındaki Enver'e döndü. Sevdiği adamı yetiştiren adamlardan bir diğerine... Enver'le ilk defa tanışacak olmasına rağmen onun Emre'nin babası olduğunu biliyordu.

 

"Hoş geldin Hilal!" dedi adam gülümseyen yüzüyle.

 

"Hoş buldum Enver Bey!"

 

"Bey mi? Kırılıyorum ama. Salih'e 'Amca' bize gelince 'Bey' öyle mi?"

 

Hilal, samimi serzeniş karşısında tebessüm ederek tekrar konuştu.

 

"Hoş buldum Enver Amca! Sonunda tanışabildiğimize çok sevindim."

 

İlk kez tanıştığı için elini uzatmışken, Enver bu eli yok sayarak kıza sarıldı ve sadece ikisinin duyabileceği şekilde konuştu.

 

"Ben de çok sevindim kızım. Hayatımıza girdiğin için, oğlumun gözlerindeki mutluluk, dudaklarındaki tebessüm için..."

 

"Aaaa yeter! Sizi mi bekleyeceğiz böyle? Ben de Hilal kızıma hoşgeldin diyebilir miyim artık?"

 

Sinan Binbaşı'nın isyan eden sesiyle Hilal gülerek geri çekildi ve ona döndü.

 

"Binbaşım? Ne bu şiddet, bu celal?"

 

"Sen aile arasında bana Binbaşı demeye devam edersen ortaya çıkacak olan şiddet, celalden mi bahsediyorsun?" dedi Sinan imalı bir sesle.

 

"Siz de mi? Tamam da siz..."

 

"Bak hala siz diyor? Biraz şu hergeleyi örnek al! Herkesin için koskoca Albay'a amca demekten çekinmiyor ne de olsa?"

 

"Kabahat yine benim başıma patladı iyi mi?" diyerek göz devirdi Burak.

 

Hilal, onun bu hareketi karşısında sırıttı ve konuştu.

 

"Tamam tamam istediğin gibi olsun. Sinan A..."

 

"İzninle ben dayı kontenjanından yaralanmak istiyorum?"

 

Sinan'ın söylediği cümle üzerine Hilal, Burak'a baktı. Dudaklarında kocaman bir tebessüm olan adam, küçük bir baş hareketiyle kıza onay verdi.

 

"Zaten hep bir dayım olsun istemiştim Sinan Dayı" diyerek şakıdı Hilal. Bugün o kadar mutlu hissediyordu ki kendini...

 

"Bence Sinan'ı da atabiliriz de... Neyse daha erken!" diye mırıldandı Sinan.

 

Burak, bu cümlesi üzerine gözlerini dayısına dikti.

 

Bu bakışları farkeden Sinan "Daha Binbaşı'dan yeni kurtulduk ne de olsa" diye devam etti.

 

"Kesinlikle!" diyen Hilal tüm bu yaşananları farketmişti.

 

Hilal'i bu denli benimsemiş olmaları Sıla'yı çok mutlu etmişti. Kızı gibi sevdiği Hilal'in aylardır gözünden yaşın eksik olmaması canını çok yakmış ve buna neden olanlara çok kızmıştı. Fakat şu anda gördüğü tablo 'O hüzünlü gözyaşları, mutlu tebessümlere gebeymiş' demesine neden oluyordu.

 

"Hadi Sıla'cığım mutfağa gidelim. 'Salatayı mutlaka ben yapacağım' dedin diye yapmadım. Meşhur salatanı hazırlayalım da sofraya geçelim! Siz de ayakta kaldınız oturun lütfen!" diyen Sevda'yla birlikte ikili mutfağa geçerken diğerleri koltuğa oturdu.

 

Peşlerinden kısa bir an bakan Hilal ve Aslı bakıştıktan sonra Hilal "Biz de bir bakalım. Yapılacak bir şeyler vardır belki" diyerek ayağa kalktı.

 

"Kızım siz misafirsiniz oturun!" dedi Enver de ayağa kalkarak.

 

"Ne misafiri Enver Amca? Kırılıyorum ama" diyerek adamın dediğini geri iade etti Hilal.

 

"İyi bakalım. Öyle olsun kızım. Sevda Teyze'ni ikna zor olacaktır. Benden demesi!"

 

"İkna işi bizden sorulur Enver Amca. Endişelenme sen!" dedi Aslı gülerek ve mutfağa geçtiler.

 

"Bilmez miyim o küçük cadının ikna gücünü?" diye mırıldandı Enver.

 

Emre, bunun üzerine hızla babasına döndü.

 

"Sakın baba bak! Buse'ye geçmişi çaktırmayacaksın."

 

"Tamam tamam. Defalarca dedin zaten de... Bir de nedenini söylesen?"

 

Emre, yorgun bir nefes verdikten sonra konuştu.

 

"Unutmak için her şeyi yapmış. Gerek yok!"

 

"Unuttuğu geçmişte sen de varsın ama?"

 

Emre, babasının cümlesi üzerine hüzünle tebessüm etti ve mırıldandı.

 

"Bana rağmen unutmuş işte..."

 

Enver, oğlunun üzgün sesiyle birlikte arkasına yaslandı.

 

"Boşuna üzülme Enver baba. Oğlun şimdiki Aslı'yı çıldırtmakta oldukça ustalaştı. Aslı yakında ya dövecek ya sevecek!" dedi Burak muzip bir sesle.

 

"Yalan değil. Bu yüzden sana sataşmayacağım" dedi Emre rahat bir şekilde.

 

"Ee evlat söyledin mi Hilal'e?" dedi Sinan Burak'a bakarak.

 

Burak, kaşlarını çatarak sordu.

 

"Neyi?" 

 

"Nasıl neyi? Oğlum sen Hilal'le 3 ay önceki görev muhabbetini konuşmayacak mıydın? Konuşmadıysanız kaç saat ne yaptınız kapıda? Gerçi asıl soru 'Böyle önemli bir mevzuyu ynutacak kadar ne yaşadın?' olmalıydı" diye sordu Emre alayla.

 

Burak, Emre'nin imalı sözleri karşısında yanındaki yastığı kaptığı gibi adama fırlattı. Bu hareketi sadece saliseler sürmüştü. Böyle bir atağa karşı hazırlıklı olan Emre, üzerine gelen roket hızındaki yastığı kolaylıkla savuşturdu. Beklemediği şeyse 2. yastıktı. Kafasına aldığı darbeyle elini kafasına götüren adamın eline kan bulaşmıştı.

 

"Tüh(!). Gördün mü işi? Fermuar mı kesti Panterciğim? Çok mu acıyor canın? Ayy ağlama sakın! Karizmam çizildi diye" dedi Burak alayla.

 

Emre, elindeki yastığı Burak'a atarak geri iade etti. Burak, gayet rahat hareketlerle yastığı yakaladı.

 

"Şu saatten sonra tetikte ol Burak Kılıç! Bu yastığın hıncını alacağım" dedi Emre gözlerini kısarak.

 

Emre, Burak'a takılırken yanlarında yabancı yoksa 'Kılıç' diye seslenirdi. Şu an kullandığı 'Aslan' soyadını söylemek içinden gelmezdi. Burak Aslan sahte biri gibiydi çünkü. Oldukça duvarlı, ulaşılması zor ve kendisine yabancı biri... Emre'nin küçük Burak'la belki de tek bağlantısı bu soyadıydı. Kardeşine kim olduğunu hatırlamanın tek yolu...

 

Tek sorun, Burak bu soyadını her duyduğunda irkilir ve ters ters baktıktan sonra 'Aslan!' diyerek çıkışırdı. Ve yıllar sonra ilk kez Burak bu soyadına kötü bir tepki vermedi. Ne irkildi, ne de düzeltti. Gözlerindeki kabullenmişliği farkeden Emre gülümsedi ve mırıldandı.

 

"Hadi Hilal'inin yanına git! Şu mevzuyu da konuşursun."

 

Kendisine yöneltilen sahiplik ekini duyan Burak, bıyık altından gülümsedi.

 

"Yemekten önce konuşayım o zaman" dedi adam ayağa kalktıktan sonra.

 

"Aslı'ya Hilal söyler. O zaten olayları biliyor. Sıla Hanım'la da ben konuşurum" dedi Sinan da ayağa kalkarak.

 

Burak, duraksadı ve dayısına baktı. Onun bakışlarını gören Sinan kaşlarını çatarak sordu.

 

"Ne oldu?" 

 

Burak, sıkıntılı bir şekilde nefes aldı.

 

"Öğrenince... Sıla Teyze'nin bana olan tavrı değişecek!"

 

"Neden değişsin ki? Sen yanlış bir şey yapmadın?" dedi Sinan kendinden emin bir şekilde.

 

"O dediğin öyle olmuyor be Sinan" diye mırıldandı Salih.

 

Sinan, önce Salih'e sonra da Burak'a baktı.

 

"Vatan içindi! Belki zordu fakat... Vatan içindi. Ayrıca... İkiniz de dolaylı olarak onları kurtardınız."

 

Sinan'ın cümlesi üzerine baba-oğul aynı anda konuştu.

 

"Ateşe atarak mı?" 

 

"Yakarak mı?" 

 

Salih ve Burak birbirine baktı. İkisinin de gözlerinde aynı keder ve pişmanlık vardı. Fakat ela gözlü adamdaki çok daha fazlaydı.

 

Salih, yıllardır acıyla kavruluyordu. Her geçen yıl, acısı azalmak yerine artmıştı. Masumları kurtarmak için sevdiğinden vazgeçen bir askerdi o! Sevdiğine bir zarar gelmesin diye gözlerinin içine bakarak ona hakaretler edip aldattığını söyleyen, ve onu tel nefeste boşayan bir adam!

 

Bu düşüncelerle ağrıyan başını ovalayan adam ayağa kalktı.

 

"Ben biraz hava alacağım!" dedikten sonra bahçeye çıktı.

 

Burak, babasının arkasından çaresizce baktıktan sonra adımlarını mutfağa yöneltti.

 

🦋 

 

"Yaa Sıla Teyze ben şu salatanın sosunu neden senin gibi yapamıyorum?" diye söylendi Hilal.

 

"İşte asrın sorusu. Doğru söyle Sıla! Çaktırmadan ne ekliyorsun salataya?" dedi Sevda meraklı bir şekilde.

 

"Tamam itiraf ediyorum" dedi Sıla gizli bir şey söyleyecekmiş gibi sesini alçaltarak.

 

Mutfakta bir sessizlik oluşurken, kapının yanından onları izleyen (daha doğrusu Hilal'i izleyen) Burak da merakla kulak kesilmişti.

 

"Tabii ki de... Sevgimi" diyen kadın kahkaha atmaya başladı.

 

"Off anne yaa!" 

 

"Sıla Teyze yapılır mı bu?

 

"Ben de bir şey söyleyeceksin sandım Sıla!"

 

Burak, eğlenceli bakışlarla gülen kadınları izlerken, yanına gelen Sinan merakla fısıldadı.

 

"Neye gülüyor bunlar?"

 

"Takılıyorlar öyle" dedi Burak gülümseyerek.

 

"Gamzeni görmeyi çok özlemişim be evlat" dedi Sinan bir anda.

 

Burak, bakışlarını gülen Kelebeğine çevirdi ve mırıldandı.

 

"Sanırım artık özlemene gerek kalmayacak!"

 

Sinan da tebessümle Hilal'e baktı. Tam o esnada Sevda onları gördü.

 

"Eee beyler! Eski alışkanlıklar geri mi döndü? Ne dikiliyorsunuz kapıda öyle dayılı-yeğenli?"

 

Bunun üzerine Hilal bakışlarını kapıya çevirdi. Kızın bilmiş bakışlarını gören Burak gözlerini kıstı. Bunun üzerine Hilal de dudaklarında tebessümle omuz silkti. 'Anlaşılan Kelebeğim varlığımı ilk andan hissetmiş ve izlendiğini biliyormuş!' diye düşündü Burak.

 

"İzninle Hilal'i kaçırıyorum Validem!"

 

"Ne diye izin alıyorsan. İzin vermesem dinleyeceksin sanki! Ayrıca yetmedi mi kapı önündeki muhabbetiniz?"

 

Sevda'nın söyledikleri karşısında Hilal dudaklarını kemirdi.

 

"Ne de taktınız kapıdaki muhabbetimize! Yetmedi evet. Bir problem mi var?" dedi Burak meydan okurcasına.

 

"Buraak!" diyen Hilal'in yanakları al rengine dönmüştü.

 

"Konuşmamız gerek Asena. Hadi!"

 

Burak'ın ciddi sesi üzerine meselenin önemli olduğunu anlayan Hilal, diğerlerine özür dilercesine gülümsedikten sonra adamın peşinden gitti.

 

🦋 

 

İkili balkona çıktıktan sonra Hilal, merakla yanındaki adama bakmaya başladı.

 

"Seni dinliyorum!" 

 

Burak, derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

 

"Şimdi... Babam Kadir Alacalı muhabbetini, görevi falan biliyor fakat... Bilmemesi gerekiyordu. Gizlilik sözleşmesine göre görev hakkında bir şeyler söylenirse cezanın olduğunu biliyorsun. Geçen 3 ayda sesimin kötü gelmesinden babam bir şeyler döndüğünü anlamıştı. Yaralandığımda... Dayım... Görevi anlatmış. Anonim olarak! Babam kimin peşinde olduğumuzu veya nedenlerin, kısaca detayların hiçbirini bilmiyor. Sadece görev için bir kıza.... Yaklaştım ve babasını tutukladım. Bu kadar!"

 

Duraksayan Burak, kıza bakarak devam etti.

 

"Soyadını öğrendiği an... O adamın kim olduğunu öğrenecek. Tek bu da değil! Ailen hakkında herhangi bir bilgi.. Annen, mesleği vb. şeyler de! Sosyetede tanınan insanlarsınız. Sen yurt dışında olduğun için 2 yıldır gündemde yoksun. Fakat modacı olduğundan annenin adı da, resimleri de tüm moda dergilerindeydi."

 

Hilal, meseleyi anlayarak başını salladı.

 

"Yani babanın yanında ailem hakkında konuşmamam gerekiyor!"

 

"Konuşmamak değil de... İsim vermeden diyelim!"

 

"Tamam da Burak... Baban kim olduğumu hiç mi öğrenmeyecek? Bu... İmkansız! Ayrıca Aslı'yla, Sıla teyzem ne olacak? "

 

"Aslı konuyu biliyor zaten. Uyarırsın. Sıla Teyze' yle de dayım konuşacak. Sadece 10 ay! Operasyon sonrası 10 ay kritik. Bu 10 ayda herhangi şahsi bilgi kesinlikle paylaşılmaz. Şimdi bile ,anonim de olsa, dayımın dava hakkında bir şeyler paylaştığı ortaya çıksa kınama alır. Aynı şekilde babam da... Bir asker olarak bu bilgileri almaması gerektiğini biliyor çünkü. İsim muhabbetine girilirse... Kim olduğunu öğrenirse... Rapor vermek zorunda kalırlar. Ve böyle olursa uzaklaştırma alınma ihtimali oldukça yüksek. İkisi için de! K.İ.T.'in kuralları çok sert. Öyle de olması gerekiyor zaten. Bu yüzden rica ediyorum... "

 

"Anladım. Merak etme!" dedi Hilal anlayışla.

 

"Anlayacağını biliyordum. Babam zaten yarın öğlen gidiyor. Operasyon başından sayarsak... Önümüzde sadece 3 aylık bir süreç var. Sonrasında istediğini anlatabilirsin. İstersen tüm hayatını..."

 

İkili bunları konuştuktan sonra Hilal terasa etrafa bakınmaya başladı. Çift katlı villaların olduğu sokakta, herkesin şahsi bahçesi vardı. Bahçenin içindeki ağaçta gördüğü şeyle Hilal, Burak'a döndü ve heyecanla sordu.

 

"Ağaç ev mi o?"

 

"Evet!" 

 

"Çok güzel. Eftalya'nın mı?" diye sordu Hilal.

 

"Cık! Emre'yle bizim. Küçükken yaptırmıştık. Yaşımız ilerledikçe geliştirdik. En son bir müteahhitten yardım bile almıştık hatta. Gerçi bu aralar yokluğumuzda Deniz Kızım sahiplenmiş!"

 

"Vaay. Güzelmiş!"

 

Burak, kızın meraklı bakışları karşısında güldü ve konuştu.

 

"Yemekten sonra bir ara gösteririm!"

 

"Gerçekten mi?"

 

"Gerçekteeen" dedi Burak kızın heyecanlı sesini taklit ederek.

 

İçeriden "GENÇLEEEER YEMEK HAZIR!" diyen Sevda'nın sesini duyan ikili eve girerek enfes görünen masaya geçti.

 

🦋 

 

Yemekten sonra üst kattaki lavaboya çıkan Aslı, koridorda etrafına kaçamak bakışlar atarak gezinen Eftalya'yla karşılaştı. Kızı gören Eftalya elindeki bir şeyi hızla arkasına sakladı. Yüzünde yanlış bir şey yaparken yakalanmış bir ifade vardı.

 

"Neler karıştırıyorsun bakalım Maviş?

 

Aslı'nın gülen sesi karşısında ona suçluca dönen Eftalya dudaklarını ısırarak kıza baktı ve mırıldandı.

 

"Abime söylemeyeceksen derim."

 

"Tamam abine söylemeyeceğim."

 

"Söz mü?" diye sordu ufaklık.

 

"Kız sözü" dedi Aslı gülerek.

 

Eftalya, etrafa dikkatli bakışlar attıktan sonra eliyle gel işareti yaptı ve elini açtı. Küçük kızın elinde kırmızı çilekli bir toka duruyordu.

 

"Bu Emre abimin! Almama izin vermiyor hiç. Kız şeysi dedim onca şey dedim ama hiiiç vermedi. Ben de arada kırmızı elbisemi giyince alıp takıyorum aynada kendime bakıyorum. Böyle güzel güzel! Şimdi de aynısını yapacaktım!"

 

Aslı onun isyanla karışık tatlı söylenmesi karşısında güldü ve tanıdık gelen tokaya baktı.

 

"Kimin ki bu?" 

 

"Şşşt. Kimse duymasın ama... Abimin çocukluk aşkınınmış. Aslında çoook tatlı bir kız. Resimlerini gördüm. Böyle senin gibi kıvırcık kıvırcık saçları var. Gel sana da göstereyim!" diyen Eftalya kızın elini tutarak odaya çekti.

 

Yanlış olduğunu bilse de merakın engel olamayan Aslı, kızı takip etti.

 

Odaya giren Eftalya yatağın yanındaki komidini açtı ve içinden tahta bir çerçeve çıkardı. Çerçeveyi kıza çevirdiğindeyse Aslı sendeledi. Geçmişte defalarca kez bakmamaya çabaladığı resim tam karşısındaydı. 2 küçük çocuk! Birisi 6 birisi 9 yaşında. Kızın elinde bitmeye yüz tutmuş pembe bir pamuk şekeri var. İkisinin de elleri, tüm yüzü hatta elbiseleri bile pembe şekerle kaplı. Gülen yüzleri ve gözleriyle objektife bakmışlar.

 

Yutkunan Aslı, titreyen eliyle resmi küçüğün elinden aldı. Aklı gördüğünü inkar etse de gerçeğin farkındaydı. Nefes alış-verişleri hızlanan kız, kapı tarafından gelen sesle başını kaldırdı. Karşısında duran adam elindeki çerçeveye bakıyordu. Saliseler sonra başını kaldırdı ve mavi gözler Aslı'nın gözleriyle buluştu.

 

Resmi tutan eli yavaşça yanına düşerken büyük bir şok içerisinde olan kız "Sen? Nasıl?" diye fısıldadı.

 

 

Loading...
0%