@yasminiesa
|
Duraksayan Hilal, cümlesini adamın gözlerine bakarak tamamladı. "Çünkü... Onun için oyun gerçeğe dönüşmüş. Kız adama aşık olmuş!" Ela gözlere kitlenen Burak, kesik bir nefes aldı. Kesin bir gün bu kız onu kalpten diğer tarafa gönderecekti. Korkusuz bakışlarındaki gördüğü sevginin yoğunluğu karşısında yutkunan adam konuşmak için ağzını açtı. Sesinin çıkmayacağı endişesiyle birkaç saniye duraksadıktan sonra mırıldandı. "Ve... Randevu mu verdi?" "Hemen değil! Yani... Birkaç ekleme yapmış olabilirim" dedi Hilal tatlı bir sesle. Ne söylediğini merak eden adam sormak üzereyken Hilal, başını olumsuzca salladı. "Bence sorma! Bana kalsın." Kızın kararlı bakışlarını gören adam sessiz kaldı. Nasıl olsa bir gün öğrenirdi! "Aile terapisine tek gidemezsin. Hikayeye göre... Adamı nasıl ikna ettin?" diye sordu Binbaşı araya girerek. Hilal, arkasına yaslanarak gülümsedi. "Dışarıdan bakıldığında mükemmel bir çiftler. Boşanma davası açtıkları anda etrafındakilerin tepkisini toplayacaklar. Ayrıca boşanmamaları için ikna çabaları falan olacak. Kız da... Aile terapistinden anlaşamadıklarına dair rapor alırlarsa tek celsede boşanabilecekleri fikrini ortaya atıyor... Nasıl ama?" "Senden korkulur Küçük Hanım" dedi Yağız gülerek. "Randevu ne zaman?" diye sordu Burak düşünceli bir sesle. "Bakıyorum da hemen adapte oldun olaya" dedi Hilal şakacı bir sesle. "Bir de başka çare bırakmış gibi konuşmuyor mu?" diyen adama "Söylenme söylenme" diye karşılık verdi genç kız. Hilal, masaya yaslanarak ellerini birleştirdi. İş moduna giren kız konuşmaya başladı. "Gülçin Hanım'a... Avukata boşanma için dilekçe verdiğimizi bu yüzden de hemen görüşüp görüşemeyeceğimizi sordum. Normalde bugüne randevu almadığını söyledi fakat... Sanırım sesimdeki bir şeyler fikrini değiştirmesini sağladı. Bu yüzden de 11.00'e randevu verdi. Tek bir terapiyle bu işin çözülemeyeceğini yine de... Eşimin bana karşı hisleri varsa bunu anlayabileceğini... Buna göre de bir yönlendirme yapacağını söyledi. Randevu almak kolay oldu da... Ofisi çok prestijli bir semtin en iyi danışmanlık merkezinde. Müşterileri de genelde özel insanlar olduğundan... Girişte sıkı güvenlik var. Takip ve dinleme cihazını içeriye sokmamız imkansız. Ne yapacağız?" Hilal, cümlesini bitirmeden Onur binanın planını projeksiyonla duvara yansıtmıştı bile. Ekranı ikiye bölen adam, diğer kısma da binanın girişini gösteren kamera görüntülerini yansıttı. X-ray cihazlarını gören Onur söylenmeye başladı. "Bu ne Allah aşkına? Havaalanında böyle güvenlik yok! Oldu olacak lazer ışınlı vücut tarayıcısı koysalarmış." "Binanın çevresini göstersene bir Onur!" diyen Burak, parmaklarıyla masaya vurmaya başlamıştı. Çeşitli açılardan gösterilen görüntüleri inceleyen adamın parmakları bir anda ritim tutmayı bıraktı. "Buldun" dedi Hilal gülümseyerek. Burak, kıza göz kırparak güldü ve ukalaca mırıldandı. "Yaani!" "Yıllar geçse de mütevaziliğinden(!) hiçbir şey kaybetmediğini görmek ne de güzel Alfa" dedi genç kız alayla. "Senin de her işe burnunu sokuşun değişmemiş. Ben hiç bir şey diyor muyum?" dedi adam kaşlarını kaldırarak. "Hiç der misin?" dedi Hilal gülerek. İkili için, 3 yıl önce geçirdikleri kısacık saatler, günlere/aylara bedel gibi gelmişti. Korku dolu anlar onları birbirine bağlamıştı. Özellikle de Hilal'i... Burak, bakışlarını ela gözlerden çekerek konuya dönmeye çalıştı. Hilal öyle çok dikkatini dağıtıyordu ki, kendisine sık sık toplantıda olduğunu hatırlatması gerekiyordu. Ve bu hatırlatmanın etkisiyse o ela gözleri görene kadardı. 2 dakikada bir bakışlarının istemsizce kıza yöneldiği de düşünülürse... Ekip liderinin işi oldukça zordu. 'Bu gidişle Hilal'in toplantılara girmesini yasaklamam gerekecek!' diye düşünen adamla birlikte iç sesi araya girdi 'Sanki Kelebeğin bunu kabul edecek de!' Adam, işinin çok zor olduğunu daha önce söylemiş miydi? Derin bir nefes alan Burak, planını anlatmaya başladı. "Kadının ofisi en üst katta. Girişi koruyorlar fakat... Çatı temiz. Plan şu! Biriniz ,ki bu büyük ihtimal Yağız sen olacaksın, yan binanın çatısından danışma merkezinin çatısına geçecek. Güney tarafı dikkat çekmiyor. Şansa bak ki tuvaletler de tam orada!" Adamın daha fazla devam etmesine gerek yoktu. Hepsi planı anlamıştı. "Tamam o zaman! Burak ve Hilal siz ofise gidiyorsunuz. Yağız sen de cihazları onlara temin edeceksin. Onur sen her zamanki gibi bilgisayar başındasın. Emre ve Tuncay siz de binanın dışında bir arabada her an tetikte bekleyeceksiniz. Operasyonun lideri sensin Emre. Dikkatli olun!" 🦋 Gösterişli binanın kendisi gibi gösterişli asansörüne binen ikili oldukça şıktı. Giydiklerinden tutun saatlerine ve güneş gözlüklerine kadar her şey ben markayım diye çığlık çığlığa bağırıyordu. Sarışın kız, asansör kamerasının görüş alanından çıkarak yanındaki adama döndü ve fısıldadı. "Biraz sakin olur musun? Çok gerginsin!" Adam, kızın kulağına doğru eğildi ve öfkeyle soluyarak konuştu. "Yine yaptın yapacağını ayaküstü. Lensleri taksak ne olurdu sanki?" "Sana dedim Burak! Kadının şüphelenmemesi lazım. Senin gözlerini görmezken... Ya da sen benimkileri görmezken nasıl oynayacaktık? Hem... Ben o zümrütlerini görmek istiyorum!" diyen kızın sesi sonlara doğru yumuşamıştı. Burak, isyanla gözlerini kapattı. "İstediğin bir şeyi bana bu kadar kolay yaptırabilmene ayar oluyorum. Hele de öfkemi bir balon misali söndürmen... Beni çıldırtıyor!!" "Kelebek etkisi işte" dedi Hilal neşeli bir sesle. Burak, olumsuzca başını sallamış olsa da dudaklarının kenarında tebessüm izleri vardı. Kata geldiklerinde Hilal bekleme odasına giderken, Burak da erkekler tuvaletinin yolunu tuttu. 🦋 Yağız'ın saldığı sepetten malzemeleri alan Burak kendi kendine gülümsedi. Yılların ekmek sepetinin bu denli yararlı olacağı kimin aklına gelirdi ki? İpi hafifçe çektikten sonra kulağına kulaklığı taktı. Şahin: Oğlum sen az önce ipi mi çektin? Adamın gülen sesi karşısında aynada saçlarını düzelten Burak gülümsedi. "İyice ekmek sepeti/yaşlı teyze moduna girdim. Ne yapayım?" Şahin: Buradaki yaşlı teyze ben mi oluyorum şimdi? Hacker: Aslında doğru bir benzetme bakılınca. En yaşlımız sensin ne de olsa! Teyze kısmının da illa ki bir doğruluğu vardır. Şahin: Hacker operasyonlarda yaptığın en büyük hata ne biliyor musun? Hacker: Ne? Şahin: O operasyonun asla bitmeyeceğini düşünmen! Ağzına geleni sayıyorsun ya... Ben o saydıklarını ve ağzını gelince müsait bir tarafına ,büyük bir zevkle, monteleyeceğim. Hacker: Aradığınız Hacker'a şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz! Panter: Biz bu adamı niye ekibe almıştık? Biri bana tekrardan hatırlatabilir mi acaba? Yoksa en kısa sürede sözleşmesinin feshi için dilekçe vermeye gidebilirim. Barut: Abi çabuk pes ettiniz ama! Ben yıllardır katlanıyorum bu herife. Hacker: Katlanma o zaman lan! Her seferinde aynı cümleyi söylüyorsun. Burak, kaşlarını havaya kaldırdı ve sessiz kaldı. Onca şakaya ve takılmaya genelde aynı şakayla karşılık verse de Onur'un da alındığı nadir anlar oluyordu. Sesine bakılırsa bu da o anlardan biriydi. Barut: Öyle bir seçenek yok ki! İnsan söz konusu kardeşi olunca seve seve her şeye katlanıyor. İğrenç esprilerine bile... Burak'ın dudağında bir gülümseme belirdi ve mırıldandı. "Beyler özelse biz çıkalım?" Cümlesi üzerine kulaklıktan gülüşmeler geldi. Hacker: Doktorun neden beni değil de Barut'u seçtiğini bir kez daha anladım. Bu tatlı dile kanmış zavallı kız. Barut: Ulan bir gün elimde kalacaksın yemin ediyorum. Nişanlımı niye karıştırıyorsun lan? Bir kez daha bunu yaparsan yılların misillemesiyle çarparım. Neye uğradığını şaşırırsın! Şahin: Alfa bunların atışması bitmez. Sen Asena'yı daha fazla yalnız bırakma. Hadi! Hilal'e vereceği kulaklığı eline alan adam, vericileri cebine attı ve dışarı çıktı. 🦋 Hilal'i akvaryumla ilgilenirken bulan adam bir süre kızı izledi. Onun başını kaldırmasıyla yakalandığını anlayarak yanına gitti. Kızın elini tutarak avucundaki kulaklığı yavaşça ona verdi. Hilal, gayet rahat hareketlerle saçını düzeltiyormuş gibi yaparak kulaklığı kulağına taktı. "Yeni arkadaşların hayırlı olsun! Ee adları ne bakayım?" "Valla yakalarında etiket aradım fakat bulamadım. En sonunda da 6 tane olduklarından... Bil bakalım ne koydum?" "Hmmm.. Dur bir bakayım! Şu Panter... Şu Şahin... Şu Hacker... Şu Barut... Sanırım şu zümrüt yeşili de ben oluyorum. Mavi olanın sen olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok zaten." Hilal, bakışlarındak hayranlıkla Burak'ı izlemeye başladı. İkisi bir de panter hariç (çünkü tek siyah balık vardı) diğerlerini bilmesi neredeyse imkansızdı. Hareketli olanı Onur, kıyıda duranı Barut ve herkesi korumak istercesine duranı da Şahin diye adlandırmıştı. Fakat yanındaki adam onu o kadar iyi tanıyordu ki... Hilal yakında zihnini okuduğundan şüphelenmeye başlayacaktı. İkilinin birbirine kenetlenmiş bakışlarını kulaklıktan gelen ses bozdu. Hacker: Bir balık olmadığımız kalmıştı. Bunu da yaşamamızı sağladığın için teşekkür ederim Asenacığım(!). Burak ve Hilal aynı anda gözlerini devirdi. Sonra da bu hareketlerine güldüler. Hacker: Neye gülüyorsunuz? Hem de bensiz! Çok kırıldım ama. "Kapa çeneni" diye mırıldandı Burak koltuğa otururken. Hilal de yanına oturduğunda kıza baktı. "Daha 20 dakika var. Vazgeçmek için çok da geç değil!" "Gerçekten mi Burak?" diye sordu Hilal inanamayarak. "Ne? Bu iş hiç hoşuma gitmiyor." "Olumlu tarafından bak! Türkiye'nin en iyi danışmanlık merkezindeki en iyi danışmandan bedavaya terapi alıyoruz. Görevde olmayı sevdim ben yaa. Tüm masrafların şirketten olması ne de güzelmiş! Gözlük ve saat de bende kalıyordu değil mi?" Hacker: Az önce koskoca devlete şirket mi dedi o?... Bu arada sorduğun sorunun cevabını veriyorum. Evveet! Üzerindeki her şey artık senin. Görevlerin en çekilir yanı bu olsa gerek! Burak'ın kendisine düşünceli gözlerle baktığını gören kız kaşlarını çattı. "Şaka yapmıştım!.. Burak? Ne oluyor?" Adam derin bir nefes aldıktan sonra arkasına yaslandı. "Oyun falan değil di'mi? İçeride gerçek sen olacaksın. Belki bazı şeyler mecburen değişse de... Rol yapmayacaksın. Her şeyi olduğu gibi ortaya dökeceksin!" Hilal'in yüzünde yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuğun suçluluk ifadesi belirdi. "Aslında iyi rol yaparım. Lisede tiyatro kulübündeydim. Biliyorsun. Fakat... Konu sen olunca yapamıyorum!" "Yapamıyor musun? Yoksa istemiyor musun?" diyen adamın sesi biraz sert çıkmıştı. "İkisi de!" dedi adamın ses tonunu duyan kız başını dikleştirerek. Söz konusu sevdiği adam da olsa kimsenin kendisinden hesap sormasına, sert çıkışmasına izin vermezdi. Psikoloji okuyan, ayaklarının üzerinde duran biri olarak her şeyden önce hemcinslerine örnek olmalıydı. Burak, kızın aklından geçenleri anlamışçasına gülümsedi. İlk tanıştıklarında boşuna cesur kız dememişti. Onun Cesur Kelebeği bu dünyadaki herkese cesurca haddini bildirirdi. Kendisine bile. 'Bence en çok sana Alfa!' "Ama bu bir görev Kelebeğim!" dedi sesini yumuşatarak. "Kime göre? Neye göre?" diye mırıldandı Hilal. Ve adama bakarak devam etti. "Sen de bal gibi biliyorsun! O odaya girdiğimizde... İkimiz de rol yapmayacağız! Yapamayacağız!" "İşte bu yüzden itiraz etmiştim" diye mırıldanan adam bıkkınca nefesini verdi ve sessizce konuşmaya başladı. "Beyler iletişimi kesiyoruz!" Panter: Saçmalama! "Saçmalamıyorum. Haberiniz olsun diye söyledim. Şahin: Burak abiciğim Binbaşı bunu öğrenirse... "Söylemezseniz öğrenmez abi!" Barut: Ya bir şey olursa? Hilal de yanında... "Kadın bir psikolog! En fazla ne yapabilir ki? Yapsa da bana etki eder mi? Hiç sanmıyorum! Çok çok işler istediğimiz gibi gitmez. Ve kulaklık açık kaldığı sürece olacak olan da bu zaten... Birazcık empati yapar mısınız? Tamam size çok değer veriyorum ama bu... Benim özelimi bilmenizi gerektirmez!.. Rica ediyorum." Hilal, yanındaki adama sevgi dolu bakışlarla baktı. Bir kez daha o sert duvarlarının söz konusu kendisi olduğunda indiğini görmüştü. Huzurla gözlerini kapattı. O çok şanslı bir Kelebekti! 🦋 "Hoşgeldiniz Hilal Hanım... Burak Bey!" İkilinin elini sıkan kadın önündeki ikili koltuğu eliyle işaret ederek oturmalarını sağladı. Kendisi de karşılarındaki tekliye oturmuştu. "İsterseniz kendimi tekrardan tanıtayım. Ben Gülçin Saygun. 10 yıldır psikoloğum. Bu son 5 yılda profesyonel olarak çift terapisiyle uğraşıyorum... Burak Bey eşiniz bahsetti. Boşanmak istiyormuşsunuz sanırım!" "Evet! Ortak aldığımız bir karar." "Hmm" diye mırıldanan Gülçin önünde duran ikiliye baktı. Gergin oturan kızın suratı asıktı. "En baştan başlayalım en iyisi. Nasıl tanıştınız?" "Bunun bize ne yararı olacak acaba?" diyen Burak kaşlarını kaldırmış kadına bakıyordu. "Çift terapistliğinde de çocukluğumuza mı iniyoruz yoksa?" diye devam etti adam alaycı bir sesle. "Gerekirse evet!" diye yanıt verdi kadın profesyonel bir şekilde. Burak'ın dudaklarında alaylı bir gülümseme belirdi. 'Bak şu işe! Yıllarca psikoloğa gitmeyeceğim diye tutturdum. Şimdi kalkmış bir aile terapisti neler diyor!' Öfkeli bir nefes alan adam, kadına baktı. "Öyle miymiş? Hangi sözlerle avutuyorsunuz hastalarınızı. Çok merak ettim şimdi. Birkaç tüyo versenize. Ne diyorsunuz mesela. 'Şimdi derin bir nefes al ve veeer. 3 deyince her şeyi unutuyoruz!' falan mı... Ahh! Tabii bir sürü mottonuz da var. 'Geçmiş tozdur üfle gitsin!', 'Geçmiş geçmiştir; ama geIecek bizimdir.' gibi. Komik(!). Gerçekten. Ne var biliyor musunuz? Amin MaaIouf'un da dediği gibi... 'Geçmişin, geçmiş oIması için; zamanın geçmesi yetmez.' 2 cümleyle, 2 teselliyle insanların yaşadıklarını yok sayamazsınız." Gülçin şok içinde karşısındaki adama bakıyordu. Böylesine nefret dolu bir çıkış kadını afallatmıştı. Elini yumruk yapan adam öfkeli bakışlarını kadına çevirdikten sonra mırıldandı. "Ne yaparsanız yapın!.. Boşanmamızı sağlayın da." Konuşmanın başından beri kendini zor tutan Hilal bu cümleyi duyunca daha fazla dayanamadı ve gözünden bir damla yaş düştü. Yanındaki adama farkettirmeden yüzünü silen kız bakışlarını kaldırdığında Gülçin Hanım ile göz göze geldi. Bu kadar fazla empati yapmayı bırakmalıyım bence. Ne diye gerçekten böyle bir şey yaşamışım gibi hissettim ki? Biz evli değiliz. Bu yüzden de nefretle kurduğu cümle gerçek bile değil! Aslında kız biliyordu bu aşırı empatinin sebebini. Burak o kadar kararlı bir sesle söylemişti ki bu cümleyi... Gerçekmiş gibi hissettirmişti. Ve bu Hilal'in kalbini acıtmıştı. Geçmişinden kaçmak için her şeyi yapan adam, geçmişini deşen kıza sempatiyle mi yaklaşırdı? Yoksa... Bir kalemde o kızı siler miydi? Kalbi o senden vazgeçemez diye haykırsa da... Şu an karşısında duran adam, kalbinin sevdiği adam değildi. Geçmişinden kaçan Burak... Gözü hiçbir şeyi/kimseyi görmeyen acımasız bir kurttan farksızdı. |
0% |