Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm- Psikoloğun Birine Tutuldum

@yasminiesa

"Biraz sakin olur musunuz Burak Bey?"


"Ben sakinim Gülçin Hanım!"


Bunu derken sesindeki öfke hissedilmeseydi karşısındaki kişi söylediğine inanabilirdi.


"Gülçin Hanım..." diyen Hilal sesinin titrediğini farkedince duraksadı. Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.


"Bir bardak su alabilir miyim acaba?"


"Tabii! Getiriyorum Hilal Hanım. İsterseniz sıcak bir şeyler de verebilirim... Papatya çayı ister misiniz Burak Bey? Sakinleşmenize yardımcı olur."


Duyduğu cümleyle kızın dudaklarında acı bir gülümseme belirdi. Burak'ın sürekli bir öyle bir böyle tavırlarından artık çok yorulmuştu. Yaşanan her şeyi yaşanmamış saymaktan da... Adama yandan bir bakış attıktan sonra mırıldandı.


"Papatya... Burak Bey sevmez papatyayı Gülçin Hanım! Sevse... Hiç düşünmeden kıramazdı. Bir kere yapsa da... Hep yapamazdı. Pişmanım deyip de sürekli her şeyi sil baştan yaşatması... Sanırım Kelebeğin tek günlük ömrü olduğundan oluyor tüm bunlar. Günün biteceğini zannederek özür diliyor. Fakat o gün bitmediğinde... Ezmeye devam ediyor. Papatyaların ve Kelebeklerin ne kadar narin olduğunu unutuyor her zaman. En ufak bir rüzgarda bile çok ağır yaralar alabileceğini... "


Gülçin, söylenenlerden pek bir şey anlamasa da adamın yumruk yaptığı elinden anlaşıldığı üzere mesaj istenilen kişiye ulaşmıştı.


Kadının az ilerideki büfeye gitmesiyle birlikte Hilal, soğuk bir şekilde yanındaki adama döndü.


"Birazdan şu vericileri yerleştir ve gidelim buradan... İstediğin gibi!"


"Hilal..."


Kız, adamı dinlemeden diğer tarafa doğru döndü. Gülçin'in getirdiği suyu alan Hilal, yapacağı şeyi bir kez daha gözden geçirdi.


"Bence saçmalama Asena. Bu hiç de iyi bir fikir değil. Otur oturduğun yerde!


İç sesini takmayan kız içtiği bardağın elinden kayarak(!) yere düşmesiyle sıçradı.


"Ahh! Çok özür dilerim. Kusura bakmayın Gülçin Hanım" diyen kız yere düşen parçaları toplamaya başladı.


"Önemli değil. Bırakın lütfen. Elinizi keseceksi... Hilal Hanım?"


Gülçin, yerdeki kırmızı damlaları gördüğünde telaşla ayağa kalktı.


"Ne yaptın sen?" diyen Burak kızın kesilen elini ellerinin arasına aldı ve kesilen bölgedeki ufak tefek cam parçalarını temizlemeye başladı.


"Bir şeyim yok!" diyen Hilal elini çekmeye çalıştı. Fakat Burak buna izin vermedi.


"Dikişe gerek yok ama yine de derin kesmişsin. Pansuman yapılması gerek" diye telaşla mırıldanan adam, masanın üzerindeki peçetelikten aldığı peçeteyle kanamayı durdurmaya çalışıyordu.


"İlk yardım çantası arka odada. Pansuman için gerekli malzemeler var... Dikişe ihtiyaç olmadığına emin misiniz?"


"Eminim" dedi adam gözlerini kızdan ayırmayarak.


Gülçin'nin arka odaya doğru yönelmesiyle elini sert bir hareketle çeken Hilal mırıldandı.


"Tam sırası. Vericileri yerleştir."


"Anlamadım?" diyen adamın sesi şok doluydu.


"Neyini anlamadın! Kadın gelmeden git şu vericileri yerleştir Burak. Sonra da elimi bahane ederek gideriz buradan. En başından istemiyordun zaten buraya gelmeyi. Böylesine nefret edeceğini düşünemeyen bende hata. Hatamdan dönüyorum işte!.. Görevini bitir ve gidelim Yüzbaşı!"


Hilal, fısıltıyla konuşmuş olsa da onun hissiz sesini duyan adamın üzerinde megafonla konuşmuş kadar büyük bir etki yaratmıştı. Hilal'in gözlerindeki sessiz çığlık adamın kalbini delip geçmişti.


"Oturmaya devam edecek misin?.. İyi! Ver şu cihazları o zaman. Ben yerleştireceğim!"


Burak, derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktı. Gözleri kızın elindeki kanlı peçetedeydi. Görevde olduğunu kendine hatırlatmaya çalışarak masaya doğru yöneldi. Arka odadaki kadını kolaçan ettikten sonra hızlı hareketlerle ofis telefonuna ve kadının şahsi telefonuna verici yerleştirdi.


Takip cihazını kadının montun koyacakken Hilal'in konuşmasıyla duraksadı.


"Şuradaki topuklular. Onun altına yerleştir. Kabanını değiştirebilir ya da... Ararlarsa ötebilir. Fakat ayakkabı akıllarına gelmez!"


Burak 'Ya o ayakkabıları giymezse' diye soracağı sırada kızla göz göze geldi. Hilal'in gözleri bu soruyu bekliyordu. Çünkü adamın kendisine güvenmediğini düşünüyordu. Bunu farkeden adam afalladı. Bu kıza neler yaşatıyordu böyle?


Hiçbir şey söylemeden Hilal'in dediğini yaptıktan sonra koltuğa oturdu. Kızın eline bakmak için uzandı fakat kız buna izin vermedi.


Eli yavaşça yere düşen adam "Bilerek yapmadığını söyle" diyerek mırıldandı. Sesi yalvarırcasına çıkmıştı.


Hilal, boş bakışlarla adama baktı ve sessiz kaldı.


Hacker: Abi vericileri yerleştirmişsin. Bu ne hız maşaallah. Kendi rekorunu kırdın.


Kulaklıktan gelen sese eşdeğer olarak Gülçin'in ayak seslerini duydular.


"Kusura bakmayın! Odayı temizlerken çantanın yerini değiştirmişler. Onu aramak zorunda kaldım. İzninizle elinize bakayım Hilal Hanım!"


"Ben ilgilenirim!" diyen Burak sehpaya konulan çantayı açtı.


"Gerek yok! Gülçin Hanım ilgileneceğini söyledi zaten" diyerek bu teklifi reddetti Hilal.


Şahin: Kim, neyle, neden ilgileniyor?.. Hilal eline bir şey mi oldu?


Yağız'ın endişeli çıkan sesiyle birlikte Hilal derin bir nefes aldı.


"Sadece ufak bir kesik Gülçin Hanım. Öyle telaşlı durmayın lütfen!"


Panter: Nasıl oldu? İyi misin?


Burak'ın pansuman için gerekli şeyleri hazırladığını görünce gözlerini kapattı. Bu adama laf anlatılamazdı.


"Ver elini!" diyen adamı duyan kız sinirle çıkıştı.


"Niye? Bir kez daha bırak diye mi? Bir kez daha beni paramparça edebilmen için mi? Yoksa bir kez daha yaşanılan her şeyi yok saydırman için mi?.. Boşuna öyle bakıyorsun. Elim acımıyor Burak. Acıyan yer elim değil! Bir cam parçası değil canımı yakan. Senin sürekli olan gelgitlerin, sözlerin/davranışların yakıyor beni. Ama onlar için gösterebileceğim bir yara izi yok maalesef. Olsaydı... Senin yüzünden delik deşik olan ruhumu gösterirdim. Birazcık daha merhametli olabilmen için!"


Panter: Biz... Kulaklığı tekrardan kapatıyoruz. İhtiyacınız olursa ararsınız.


Burak, tüm bunlara tepkisiz kalmıştı. Tek kelime etmeyen adam kızın eline uzandı ve pansuman yapmaya başladı. Öfkeyle nefes alan Hilal, Baticon'un eline değmesiyle irkildi. Onun bu hareketine karşılık adam gözlerini kapattı. Titrek bir nefes aldıktan sonra gözlerini açtı ve kızın elini dudaklarına doğru yaklaştırarak üflemeye başladı.


Gülçin, sessizce karşısındaki bu manzarayı izliyordu. Önceki akşam telefonda konuşurken genç kız çok ağlamıştı. Artık bazı şeylerden yorulduğunu fakat bunları düzeltebilmek için elinden hiçbir şey gelmediğini söylemişti. Kendisinden neredeyse yalvarırcasına yardım istemişti. Artık boşlukta durmak istemediğini, adamın sürekli değişen ruh halinin kendisini çok yıprattığını ve bunlar gibi bir sürü şey söylemiş terapi için randevu alıp alamayacağını sormuştu.


Gülçin, genç kızın sesindeki çaresizliği, sözlerindeki acıyı duyduğunda programı çok dolu olmasına rağmen randevu ayarlamıştı. Karşısındaki ikiliye bakarken ne kadar doğru bir karar verdiğini de anlamıştı. Bu ikisi birbirine delicesine aşıktı.


Pansuman bittikten sonra elini çeken Hilal, ayağa kalktı.


"Gülçin Hanım her şey için çok teşekkürler. Biz kalkıyoruz!"


"Nereye? Daha 1 saatiniz var" dedi Gülçin şaşkınlıkla.


"Öyle işte! Zaten elim de yaralandı. Geçerken bir hastaneye falan gösteririz. Gidelim biz en iyisi."


Hilal, ayağa kalktıktan sonra yanındaki adama baktı. Burak oturmaya devam ediyordu.


"Burak?.. Bu da yeni oyunun mu?.. Ne halin varsa gör! Seninle uğraşamam. Söylediklerimin üzerinde hiçbir etkisi yok zaten" diye mırıldanan kız çantasını aldıktan sonra kapıya doğru yürümeye başlamıştı.


"Yok mu?" diye mırıldanan adamı duyan kız yürümeyi bıraktı. Derin bir nefes aldıktan sonra arkasını döndü.


"Az önce... Onca şey söyledim... Ağzını açıp tek kelime etmedin. Sözlerim seni ilgilendirseydi..."


"Haklıydın. Her bir kelimesinde... Ben senin canını yakmaktan başka bir şey yapmıyorum."


"Devamında ne diyeceksin? 'Elimden bir şey gelmiyor' mu? Yoksa... 'Sen her şeyi bilerek kabul ettin zaten' mi?"


Adamın yine sessiz kalması üzerine sinirleri bozulan Hilal gülmeye başladı.


"Yeter artık! YETER! YETER! Ben senin gözlerinle konuşmalarından çok sıkıldım. Bir ânı yaşayıp ertesi gün hiç yaşanmamış saymaktan çok yoruldum. Susmandan çok yoruldum! Her şeyi sineye çekmekten de... Kafana göre bana çıkışmalarından da çok yoruldum. Bir gün... Bana koşma isteğinin kendinden kaçma isteğinden daha fazla olacağını düşünüyordum. Fakat bugün olanlardan sonra... Bunun sadece çok kitap okuduğumdan... Kafamda kurduğum bir hayal olduğunu anladım (Aylar önce senin de dediğin gibi). Ben hayatımı senin sustuklarını dinlemeye çalışarak geçiremem. Ben gidiyorum. Sen ne yaparsan yap!"


Hilal, tüm bunları söyledikten sonra titreyen bacaklarıyla kapıya yürümeye başladı. Gözlerinde biriken yaşlar arkasını döner dönmez akmaya başlamıştı. Genç kız çığlık çığlığa bağırmak istiyordu. Nefesi kesilene kadar haykırsa... Kalbinin üzerindeki ağırlık geçer miydi acaba?


"KORKUYORUM!" 


Adamın isyan içerisindeki bağırışını duyan Hilal sendeledi. Ne demişti o? Yanlış duyduğunu düşünen kız şaşkın bakışlarıyla arkasını döndü. Adamın kızarmış zümrüt gözleriyle karşılaştığındaysa nefesi kesildi.


Kızın kızarmış ela gözlerini gören adam yorgun bir nefes aldı.


"Korkuyorum! Aklının hayal dahi edemeyeceği kadar çok korkuyorum hem de. Sana bir zarar gelecek diye aklım çıkıyor. Seni başkalarından korumaya çalışırken kendi korkularımdan koruyamıyorum. Bu yüzden de sana en büyük zararı ben veriyorum. Farkındayım! Ama... Ben bir daha aynı şeyi yaşayamam Kelebeğim! Yaşayamam! Annemle babamı kaybettiğim gün... Hayatım boyunca bir daha asla o şekilde korkacağımı düşünmemiştim. Yanıldığımı seninle tanıştığımda anladım. Gecelerce gördüğüm... Seni kurtaramadığım kabuslarımdan uyanamadığımda anladım... Senden uzak durmaya çalıştım. Çok çalıştım. Ama duramıyorum. Duramayacağım da!.. Sana neden koşamadığımı daha önce de söyledim. Ben kör bir kuyunun içindeyim Kelebeğim. Ve... O kuyuya biri ışık tutmaya kalktığında -bu sen de olsan- Saldırganlaşıyorum! Bu isteyerek yaptığım bir şey değil. Sadece... İçimdeki o yaralı küçüğün savunma mekanizması. Seninle tanışmadan önce... Bana 'Hayatına biri girecek. Ona gerçek aileni anlatacaksın. Unuttuğun seni göstereceksin' deselerdi 'Onun asla hayatıma girmesine izin vermeyeceğime göre... Ultra saçmalıyorsunuz' derdim. Fakat öyle olmadı. Hayatıma girdin. İtiraz edemedim bile. Hele..."


Kendi kendine gülen adam devam etti.


"Nerede olduğumuza bir baksana! Bir psikoloğun odasındayız. Şu an çift terapisti olsa da... Ne farkeder? Ben yıllardır psikoloğa gitmemek için her şeyi yaptım. Daha 12 yaşında çocuktum. Beni psikoloğa götüreceklerini anladığımda evden kaçtım. 1 hafta! 1 hafta boyunca o eve girmedim. Sokakta değil evin çatı katında saklandım belki fakat... Mevsim kıştı. Orasının da pek sıcak olduğu söylenemezdi. Yine de bir daha psikolog lafı açılmasın diye dayandım. Açılmadı da. 4 yıl öncesine kadar! O zaman ise... Ölmek için çıktığım yol... Beni bambaşka birine dönüştürdü. Keşke tek beni olsaydı."


Burak, son cümlesini fısıldayarak söylemişti. Hilal, kastettiği kişinin Emre olduğunu anlamıştı. O resimde gördüğü büyümüş 2 çocuk...


Burak, derin bir nefes aldıktan sonra yenilmişlikle başını salladı.


"Anlayacağın... Ben ömrümün yarısını psikologlardan kaçarak geçirdim. Fakat şimdi gittim... مرا نزد یکی از روانشناسان نگه داشت (Psikoloğun birine tutuldum)."


Duyduğu cümleyle birlikte kızın elindeki çanta yere düştü. Kalbi göğüs kafesinden çıkmak istercesine atan Hilal kesik bir nefes aldı.


"Sen... Ne dedin?" diye fısıldayarak soran kızın gözleri umutla parlamaya başlamıştı.


Elini ensesine götüren Burak muzip bakışlarla kıza baktı.


"Bir sürü şey dedim. Hangisi?"


"Burak!!" 


Adam, kızın ses tonu karşısında mutlu kahkaha attı. Sonrasında ciddileşerek mırıldandı.


"Ben senin kadar kolay söyleyemiyorum... Bazı şeyleri! Yine her zamanki gibi çok şey istiyorum biliyorum fakat... Şimdilik bununla idare etsen?"


"O zaman söyleseydin de baştan kayıt altına alsaydım bari. Gülçin Hanım sizin kaydetmiş olma ihtimaliniz var mı acaba?"


İkilinin bir anda değişen ruh hali karşısında afallayan Gülçin gülümsedi.


"Maalesef Hilal Hanım! Siz... Değişik bir ikilisiniz. Benim pek bir şey yapmama gerek yok sanırım. Siz ikiniz düşe kalka da olsa yürüyorsunuz. Benim işim yürüyemeyenlere yardımcı olmak."


Burak, eliyle yanındaki boş yeri göstererek Hilal'in gelmesini işaret ettikten sonra Gülçin'e döndü.


"Bizim tek sıkıntımız... Şey -Pek de tek sıkıntımız olmayabilir ama- neyse işte" duraksayan Burak, Hilal'e baktı ve mırıldandı.


"Sadece öfkelendiğinde ağzına geleni sayıyor."


Hilal, hayretle adama döndü.


"Bu mu sıkıntı? Burak sen iyi misin Allah aşkına?"


"Benim durumum belli. Kaçtıklarım var. Sen de... Beni daha fazla zora sokmamak için çoğu zaman susuyorsun. Hatta ben susturuyorum. Fakat... Daha fazla susmanı istemiyorum! Nasıl hissettiğini bilmek istiyorum."


Gülçin, dudaklarındaki tebessümle arkasına yaslandı. Bu ikisinin gerçekten de yardıma ihtiyacı yoktu. Belki azıcık direksiyonu eline alarak yönlendirme yapmalıydı o kadar. Gerisini aşıklar kendi başına halledebilirlerdi.


"O zaman... Söyleyin Hilal Hanım! Genel olarak ilişkiniz hakkında nasıl hissediyorsunuz?"


"Buzun üzerinde gibi" diye mırıldandı Hilal.


"Nasıl yani? Biraz daha açar mısınız?"


"Hani ince bir buz tutar ya su... Karşıya geçmek istedin diyelim. Bunun için koşmaya kalkarsan buz bu darbelere dayanamayıp kırılır ve sen soğuk suya düşersin. Olduğun yerde durup hiçbir şey yapmasan... Buz yine kırılır ve sen yine düşersin. Bu yüzden de yavaş yavaş ilerlemen gerekir. Onu kırmadan, incitmeden ve kendin de düşmeden."


Burak, arkasına yaslanarak yanındaki kıza döndü ve mırıldandı.


"Buradaki buz ben oluyorum. Her an kırılabilecek olan..."


"Öyle değil mi? En ufak bir sözüm... İlişkimizde çığ misali bir etki bırakıyor. Sana nasıl yaklaşabileceği bilmiyorum."


"Biliyorsun. Bal gibi biliyorsun Hilal! Beni bülbül gibi şakıtabiliyorsun."


Hilal hüzünle gülümsedikten sonra mırıldandı.


"Fakat bunun bir anlamı olmuyor. Söylesene! Şu ana kadar yaşadığımız anların hangisini tekrardan konuşabildik? Ya da şöyle sorayım. Hangisini tekrar konuşmama izin verdin?.. Seninle insan gibi iletişim kurabilmem için ânı anda yaşamaktan başka çarem kalmıyor. Ve... Ben sürekli sil baştan başlayamıyorum. Olmuyor! Yapamıyorum. İkimiz de yaşadığımız en ufak bir şeyi unutamadığımız halde '-mış' gibi yapıyoruz. Bu beni gerçekten yoruyor."


Durum değerlendirmesi yapan Gülçin araya girerek konuşmaya başladı.


"Sanırım sizin yaşananları yok sayıp durmanız, Hilal Hanım'ı sandığınızdan daha fazla yaralamış Burak Bey. Fakat sizin özel durumunuzdan dolayı size bundan bahsedememiş. Ayrıca tüm bunların yanında sürekli olarak alttan alması... Dile getirmese de benliğine zarar vermiş. Sanırım Hilal Hanım bir şeyleri sineye çekerek karakterini yok saydığını düşünüyor. Ve bunun için de farkına varmadan sizi suçluyor. Sürekli yoruldum demesinin nedeni de bu. Sizin davranışlarınızdan ziyade... Olmadığı biri gibi davranmaktan yorulmuş. Kendi benliği, kişiliği ile size olan... Sevgisi arasında kalmış. Bu yüzden de sürekli kendisiyle savaş halinde. Size öfkelendiği zaman kişiliği devreye giriyor ve ancak o zaman ne hissettiğini söylüyor. Onu bu ikileme sürüklediğiniz için canınızı yakmak istiyor. Fakat bu öfke haricinde her daim sevgisi ağır basıyor. Bu yüzden de sürekli hislerini/düşüncelerini baskılıyor. Ve... Çoğu danışanımın aksine size bu konuda onunla empati yapın demiyorum. Çünkü siz de zaten bu savaşı veriyorsunuz. Korkularınız yüzünden... "


Burak ve Hilal birbirlerine baktılar. Adamın da, kızın da gözleri hüzün doluydu. Hayatın kolay olmadığını bir kez daha anlamışlardı.


"Peki şimdi ne olacak? Ne yapacağız?" diye sordu Burak, Gülçin'e dönerek. Sesi oldukça düşünceli ve ilgili çıkmıştı. Adam gerçekten de bir çözüm arıyordu.


"Öncelikle bir karar vermeniz gerekiyor... Bu karara gö..."


"Karar muhabbetine girersek çıkamayız Gülçin Hanım! Bence başka bir şey söyleyin"


"Acılarla yüzleşmek sanıldığının aksine bize acı dolu bir yaşam vaat etmiyor Burak Bey. İyileşmek için gerekli kaynakları, desteği bulur ve çabayı gösterirsek, beynimizi yeniden programlayabiliriz. Ki... Allah sizin karşınıza Hilal Hanım'ı çıkartmış. Onun yardımıyla tüm bunları yapabilirsiniz. Belki yara asla tamamen iyileşemez, ancak daha az acı çeker ve sağlıklı bir yaşam sürmeye başlayabilirsiniz. Sadece elinizi kanata kanata tutmaya devam ettiğiniz o ipin ucunu azıcık bırakın. Gerisiyle Hilal Hanım seve seve ilgilenir zaten!"


"Karşınızdaki adam tüm bunları anlıyor. İnanın bana. Yıllardır Psikoloğa gitmeme nedenim... Anlatamamamın yanı sıra, onların söyleyeceklerini ezbere bilmemdi. Psikoloji konusunda tahmininizden çok daha fazla donanıma sahibim. Ama hiçbiri... O küçük çocuğa yaşadıklarını unutturmuyor."


"Yaşadıklarınız... Aileniz ile ilgili değil mi?" diye sordu Gülçin karşındaki adama bakarak. Burak dediği gibi bir çok insana göre daha bilgili hatta tecrübeli gözüküyordu. Hilal de aynı şekilde. Bu yüzden de onları ilk gördüğünde şaşırmıştı. 'İkisi de gayet medenice konuşabilecekken neden bir danışmana geldiler ki' diye düşünmüştü. Fakat aile kelimesini duyan adamın yeşil gözlerindeki ifade... Söz konusu olayın konuşularak düzeltilemiyecek kadar ağır olduğunu gösteriyordu.


Kesik bir nefes alan Burak başını öne eğdi ve elini yumruk yaptı.


"Bu konuda konuşmasak?" diye soran adam yumruk yaptığı elinin üzerinde hissettiği el ile sağ tarafına baktı. Ben yanındayım dercesine gülümseyen kıza hüzünlü bir tebessüm gönderdikten sonra kızın elini avucunun içine aldı.


Gülçin, ikilinin bakışlarıyla anlaşarak birbirlerini teselli etmesini izledi.


"Peki. İstediğiniz gibi olsun! Konuşmayalım. Sadece izninizle ufak bir kaç soru sormak istiyorum. Geçmişinizi kimseye anlattınız mı? Yani... Şu şekilde söyleyeyim. Herhangi birine hepsini anlatmadığınızı tahmin edebiliyorum. Birine anlatmış olsaydınız karınıza da anlatabilirdiniz çünkü. Akrabalarınızdan falan... Herhangi biri geçmişinizde yaşadığınız olayın ne kadarını biliyor. Yüz üzerinden numaralandırmanızı istesem mesela... En fazla kaç verirsiniz?"


Burak, birkaç saniye duraksadıktan sonra soruya cevap verdi.


"Süt kardeşim. Herkesten daha çok şey biliyor. Numaralandırmam gerekse... Sanırım en fazla 70 olurdu."


"Yani süt kardeşinize hikayenizin %70'ini anlattınız. Bu iyi bir şey. Ümit verici!"


Gülçin daha cümlesini bitirmeden Burak başını olumsuz anlamda sallamaya başlamıştı bile.


"Ben anlatmadım. O zaten..." duraksayan Burak sıkıntıyla dizini sallamaya başladı. Boştaki eli istemsizce yumruk olmuştu. Adamın o güne dönmemek için verdiği çabayı gören Hilal, adamın avucunda duran elini sıkarak adını mırıldandı.


"Burak?.. İyi misin? Bu konuyu kapatalım en iyisi Gülçin Hanım!"


"Cık! Nereye gelmeye çalışıyor bilmiyorum ama... Bir kaç soru dedi. Devam edelim!"


"Emin misin?" diye soran kızın sesi endişeli çıkmıştı.


Burak, kızı sakinleştirmeye çalışarak gülümsedi.


"Eminim. Merak etme!" diye mırıldanan adam Gülçin'e döndü ve konuşmaya devam etti.


"Süt kardeşim zaten olaydan sonra... İlk karşılaştığım kişiydi. Yaşananlara kısmen şahit oldu. Olayın %40'ını oradan biliyor. Geri kalan %30'unu da... İsteyerek anlatmadım. Öfke nöbeti diye adlandırabileceğim bir anımda yanımdaydı.Bu şekilde öğrendi. Anlayacağınız... O gün yanımda olmasa ruhu bile duymayacak, yaşananları öğrenmeyecekti."


"Peki ya karınız? Hilal Hanım bir şey biliyor mu? Yine numaralandırmanızı istesem?"


Burak, kısa bir an Hilal'e baktıktan sonra kadına döndü.


"O da... %30'unu biliyor sanırım. Belki 35 olur. Ama fazlasını değil!"


"Peki bu da mı bir öfke nöbeti esnasındaydı?"


Burak'ın aklına hastanede yaşananlar gelirken kızın elini sıktı. Yanında olduğunu hissetmek istercesine...


"Yok. Öfke patlaması değildi. Tam tersine. Benim... Çok güçsüz olduğum bir andı. İlk başta çıkışarak gerçeği söylemiş olabilirim fakat... Sonrasında her şeyi kendi isteğimle anlattım. Acımı paylaşmam için yalvarırcasına bakan ela gözlere kıyamadığımdan..."


Hilal, gözlerini adama dikmiş sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Bugün tarihe geçmeliydi. Burak Kılıç itiraf üzerine itiraf yapıyordu.


"Hiç kimseye bile isteye bir şey anlatmadığınız halde eşinize anlatıyorsunuz. Peki... Sizi korkutan anlatmaya devam etmeniz mi? Yoksa bir yerden sonra susacak olmanız mı?"


Burak, derin bir nefes aldı. 


"Susamayacak olmam! Yaşadıklarımı kendi ağzımdan duymayı kaldıramayacağımı düşünüyorum. Tek ben de değil! Hilal de bunu kaldıramaz. Ayrıca... Hiçbir zaman anlatmak istemiyorum. Fakat... Kendimi bir anda Hilal'e bir şeyler anlatırken buluyorum. Ve bir gün... O lanet günü anlatırsam diye korkuyorum. Onu tersleme sebeplerimden birisi bu. Diğeri de..."


"Tarihin tekerrür etmesinden korkman" diye mırıldandı Gülçin adamın cümlesini tamamlayarak.


Burak usulca başını salladı ve sessiz kaldı. Hilal ise tahmin ettiği şeyleri sonunda bizzat Burak'tan duyabildiği için rahatlamıştı. Adam gayet dürüstçe içindeki korkulardan bahsetmişti sonunda. Bu çok büyük bir gelişmeydi. Ve odada bulunanların hepsi de bunun farkındaydı.


"Şu an sizin için yapabileceğim şeyler bundan ibaret. Geçmiş hakkında konuşmak istemiyorsunuz Burak Bey ve sizi zor kullanarak konuşturamam. Hilal Hanım sizin ruhunuzu gördüğünden... Benim bir şey yapmama da gerek yok zaten. Bu arada..."


El ele oturan çifte bakan Gülçin kaşlarını kaldırarak sordu.


"Hâlâ boşanmak istiyor musunuz?"


İkili güldü. Ortada olmayan evliliğin terapisine gelmişler... Ve -neredeyse- evlilik olayını unutmuşlardı. Gülçin Hanım sürekli eşiniz demese akıllarına bile gelmeyecekti oynadıkları oyun.


"Tabii ki de hayır!" cevabını veren ikili gitmek için ayağa kalktı.


"Tanıştığımıza çok memnun oldum" dedi Burak, kadının elini sıkarak. Ses tonu oldukça samimiydi. Gerçeği söylediği belli oluyordu.


"Ben de çok memnun oldum Gülçin Hanım. Her şey için çok teşekkürler!" dedi Hilal de Gülçin'le görüşerek.


"Ben ne yaptım ki? Tüm terapiyi siz yönlendirdiniz resmen. İtiraf ediyorum hayatım boyunca bu kadar pasif kaldığım bir seans yaşamamıştım. Asistanımla paranızı iade için konuşsam mı diye düşünmekteyim şu an!"


Hilal güldükten sonra konuştu.


"Saçmalamayın lütfen! Buraya gelmesek biz aynı tas aynı hamam devam ederdik. Sonunda Burak Bey'imizin konuşmasını sağladınız."


"Bunu ben yapmadım Hilal Hanım. Sizin marifetinizdi" dedi Gülçin gülümseyerek ve ardından ekledi.


"Sizden iyi psikolog olur. Mükemmel ikna gücünüz var. Burak Bey'e birçok terapistten daha iyi yaklaşımda bulunmuşsunuz. Tebrik ediyorum!"


Hilal gülümsedi. Kızın gerçekten psikolog olduğunu bilse ne yapardı acaba? Hilal, Gülçin Hanım'ı çok sevmişti. Çok cana yakındı. 'Umarım kız kardeşinin o adamın işleriyle ilgisi yoktur!' diye düşündü. Yoksa kendilerine böylesine içten yaklaşan kadının hayattaki tek akrabasını hapse atacaklardı.


İkili son kez vedalaşıp koridora çıktılar. Tam asansöre yönelmişken Gülçin'in sesiyle duraksadılar.


"Burak Bey! Hilal Hanım! Şuradaki asansör daha yakın. İsterseniz ona binin"


"Olur" diyen Burak gösterilen asansöre doğru yürümeye başladı. Hilal ise kaşlarını çatarak Burak'ı takip ediyordu. Asansöre bindiklerinde kızın kaşları hâlâ çatıktı. Onun bu halini gören Burak sordu.


"N'oldu?"


"Asansörle alakalı... Aklımda bir şey var ama... Çıkartamadım."


Kız cümlesini bitirir bitirmez asansör durdu ve aniden karanlığa gömüldü.


"Ne oluyor?" diyen Burak'ın sesi telaşlı çıkmıştı. Yakalanmışlar mıydı?


Hacker: Abi asansör neden durdu? Çaktılar mı olayı?"


Panter: Biz hemen geliyoruz.


"Gelmeyin" diyerek rahat bir sesle mırıldanan Hilal yere oturdu.


"Hilal?" diyen Burak'ın sesi soru doluydu.


"Aklımdakini buldum."


"Bizimle de paylaşsan?"


"Saçma bir dedikodu olduğunu düşünmüştüm. Gerçek olacağına ihtimal vermemiştim."


Barut: Neyin?


"Gülçin Saygun, ümit ışığı gördüğü çiftleri başka bir asansöre yönlendiriyor ve o asansörü de bilerek durduruyor. O çiftin asansörde kaldıkları süre boyunca konuşmalarını, bir şeyler paylaşmalarını istiyor."


"Peki ne kadar sürüyor?"


"Otur istersen Alfa!.. Her çifte farklı zaman biçiyor. Zorluk seviyelerine göre... Bize sadece 15 dakika biçeceğini düşünmüyorum. Olanlardan sonra!"


Şahin: Hee! Sizin iş uzun sanırım. Biz karargaha geçelim en iyisi. Siz gelirsiniz artık azad edildiğinizde.


Yağız'ın gülen sesinin peşine Emre'nin neşeli sesi duyuldu.


Panter: Aynen gençler! Biz üsse geri dönüyoruz. Bir şey olursa ulaşırsın bize Burak! Hadi kendinize iyi bakın. Yemeyin ha birbirinizi!


Burak, dudaklarında tebessüme zıt olarak gözlerini devirdi. Daha sonrasında da kızın yanına oturdu.


"Eee! Şimdi ne yapıyoruz?" diye soran adamla birlikte Hilal dudaklarını ısırdı.


"Aklında bir şeyler var anlaşılan. Hadi söyle!"


"Boş ver!"


"Kelebeğim? Söyler misin?"


"Ben... 4 yıl önce ne oldu Burak?"


Loading...
0%