Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm- Şah Ailesi

@yasminiesa

💫 Bu kitap K.İ.T. I (Cevapsız Sorular) kitabının devam kitabıdır. Öncelikle Cevapsız Sorular'ı okumalısınız 💫

Yoğun İstek Üzerine;
⚠ Bu kitaptaki güzel seven adamlar tamamen hayal ürünüdür. Lütfen hayallere kapılmayınız. Yoksa sap gibi ortada kalırsınız 😅

Olay Günü Sabah Saatleri
(Ameliyathane Öncesi)

"Beni ektiğinize inanamıyorum!" diye çıkıştı Hilal telefondaki kızlara bakarken.

"Günlerdir terapi alması için yalvardığım bir hastam kendi isteğiyle geldi, terapi istedi. Onu geri çeviremeyeceğimi herkesten daha iyi biliyorsun Hilal'im." dedi görüntülü aramanın diğer ucundaki Nisa.

Araba kullandığı için gözleri yolda olan Aslı da üzgün bir şekilde iç çekti.

"Bizim de klasik acil mod durumu Casper'ım. Çok önemli bir iş adamı savcılığa çağrıldı. Acilen savcılığın önünde yerimizi almalıyız. Oraya gelmek için yoldaydım biliyorsun. Gideceğim savcılık da yakın oraya. En yakındaki benim diye Hakan Bey de beni yönlendirdi. Adama diyemedim 'Ama biz size bebek görmeye geleceğimiz için kızlarla alışverişe çıkmaya karar vermiştik. Hasan'a kıyafet alacaktık.' diye. Ne yapayım?"

Şah Alışveriş Merkezi'nin ilk katındaki kafede oturan Hilal oflayarak etrafına bakındı.

"Ayda yılda bir izin aldım ve onda da boşa çıktım iyi mi?"

"İstersen kıyafetleri seçip beğendiklerin arasından resim gönder. Biz de kendimizinkileri seçelim."

Nisa'nın cümlesi üzerine Hilal derin bir nefes aldı.

"İkimiz de bunun gerçekleşemeyeceğini biliyoruz Deli'm. Terapide telefonuna bakamazsın. Aslı zaten onca hengamede hiç bakamaz. Off yaa! Ben alışveriş yapmayı sevmiyorum. Ne alacağım şimdi?" diye söylendi genç kız.

"Ya bir sürü çeşit vardır mağazada. Bulursun bir şeyler." diyen Aslı kırmızı ışık yandığında arabasını durdurarak kıza baktı.

"Gerçekten çok üzgünüm Casper'ım."

"İsteğinizle olan bir şey değil biliyorum. Neyse mağazadan çıkınca anneme uğrarım. Şu konuşmayı artık ertelememeliyim. Bu da bir bahanesi oldu."

Hilal'in bahsettiği konuşma babasıyla ilgiliydi. Geçen günlerde Salih babasının söylediklerini Burak ile paylaşmıştı. Burak'ın 'Ben her zaman yanındayım Kelebeğim biliyorsun.' demesi üzerine kararını veren Hilal annesiyle konuşmaya karar vermişti. Sonuç ne getirecekti bilmiyordu ama Hilal babasını bulmak istiyordu. Annesinin de bunu öğrenmesi ve kendisini ona göre hazırlaması gerekiyordu.

"Ben savcılığa gelmek üzereyim Casper'ım. Telefonu kapatıyorum. Hadi kendine çok iyi bak."

"Benim de hastam gelmek üzere kaçmam gerekiyor. Hazır kafedeyken karnını doyur da öyle mağazaya çık istersen."

Nisa'nın cümlesi üzerine onu onaylayan Hilal, arkadaşlarına veda ederek telefonu kapattı.

"Hayaller hayatlar oldu resmen." diye mırıldanan genç kız garsonu çağırarak tost ve portakal suyu istemişti.

Tostunu beklerken telefonunu eline alan Hilal, ilk tuşa basılı tutarak hızlı aramalarındaki ilk kişiyi aradı. Karşıdaki daha ilk çalışta telefonu açmıştı.

"Ekildiiiiim." diye isyanla konuştu Hilal.

"Benim Kelebeğimi nasıl ekebilirler? Göndereyim konumlarına birer ekip de alsınlar içeri."

"Emre ve Ulaş var işin ucunda."

"Banane. Aslı ve Nisa yüzünden bir günüm Kelebeğimin elalarına hasret geçecek. Akşama yemeğe geleyim ben en iyisi size. Ya da seni kaçırırım yemek yemeye gideriz."

"Beni kaçırmana asla hayır demem biliyorsun."

"Ooooo. O zaman hazırlayın bohçanızı Asena Hanım. Saati ve yeri mesaj atarım."

"Hani kaçıracaktın? Beni ayağına çağırıyorsun resmen."

"Tamam o zaman kapına geliyorum. Balık ekmek yapsak mı sahilde? Hava bugün güzel gibi. Montumu da giyersin sıcak tutar."

"Montum! Benim montum o."

"Cık! Sahiplenmiş olabilirsin ama benim montum."

Burak'ın gülen sesi Hilal'in de gülmesine neden olmuştu. Üstündeki ince beyaz monta bakarken Burak'ın montunu giymediği için pişman olmuştu. Onun montu olduğunu bilerek giymek hoşuna gidiyordu.

Az önce adamla kavga ediyordun ya 'Benim montum.' diye. Şimdi ne diye Burak'ın montu diyorsun?

İç sesini takmayan Hilal sevgilisinin kurduğu cümle üzerine sahte bir şekilde iç geçirdi.

"Kızlar resmen işi sana kilitlediler ha?"

"Hiç sorma! Off ben alışveriş yapmayı sevmem ki. Hadi yanımda birisi olsa neyse de tek başıma alışverişten nefret ederim."

"Seni azıcık tanıyorsam mağazada kesin kendine bir arkadaş bulursun."

"Hmm. Olabilir bak." dedi Hilal gülerek.

Burak içindeki 'Ben gelirim.' cümlesini zorlukla bastırdı.

Bir bebek mağazasında Hilal ile kıyafet bakmak mı?
Son sürat kaçtıkları varken...

Boğazındaki yumruyu hisseden adam derin bir nefes aldı. Telefonun ucundaki kız bu nefesin nedenini anlamıştı.

Çünkü o da aynı şeyleri hissediyordu.

Bu yüzden de garsonun siparişini getirmesini fırsat bilen genç kız hafif zoraki bir şekilde tebessüm etti.

"Benim kahvaltım geldi."

Burak kendisine atılan bu topu boş çevirmedi.

"Tamam o zaman tutmayayım ben seni. Soğumadan ye tostunu."

"Tost istediğimi söylememiştim." diyen Hilal'in dudağındaki tebessüm gerçek bir hal almıştı.

"Tanıyorum sevgilimi. Ne zaman tek başına kahvaltı yapması gerekse sucuklu kaşarlı tost ister. Yanına da portakal suyu. Üstüne de kesin profiterol çay yapmadan kalkmaz o kafeden."

Gözlerinde parıltılar beliren kız deliler gibi sırıtmaya başlamıştı.

"Seni çok seviyorum Alfa'm."

"Alfan da seni çok seviyor Kelebeğim. Hadi kahvaltını yap aç kalma." diyen Burak dayanamayarak devam etti.

"Olur da... Yardıma ihtiyacın olursa buradayım ben."

"Biliyorum." diye mırıldandı Hilal yumuşak bir sesle.

"Akşama görüşürüz Sevdiğim. Allah'a emanet ol."

Sevgilisinin sesindeki saf sevgi karşısında huzurla nefes aldı genç kız.

"Sen de Allah'a emanet ol Alfa'm."

Telefonunu kapattığında, ondan daha mutlusunun olmadığına emindi Hilal.

🦋

"Ahh bu iş neden bu kadar zor?" diye isyanla söylenen Hilal önce sağ eline sonra sol eline baktı. Ardından boş tezgahın üzerine koyduğu 4 kıyafete çevirdi bakışlarını.

6 kıyafet arasında kalmak da neydi? Bir de hepsi pijamaydı. Daha ilk hediyeyi alamamıştı. İsyaaaaaan...

Hilal; Nisa adına bir pijama takımı, Aslı adına spor bir takım, kendisi adına da tulum ya da başka bir şey alacaktı. Alacaktı almasına da daha ilk adımda tıkanmıştı.

"Çok çeşit vaaar."

"İşte bu da bebek mağazalarının tatlı laneti. Çok çeşit var ve hepsi birbirinden güzel. İnsanın tüm mağazayı satın alası geliyor."

Genç kız, duyduğu sese doğru döndü. Konuşan kişi kendisinden birkaç yaş büyük bir kadındı ve sima olarak da nedense tanıdık geliyordu.

'Cemiyetten mi biliyorum acaba?' diye düşünen Hilal, kadının büyümüş karnına doğru baktı. 7 belki de 8 aylık hamileydi. Üstündeki hamilelik elbisesi ve yüzündeki tebessümle oldukça sempatik duruyordu.

Kadının peşinde, kocası olduğu her halinden belli olan takım elbiseli bir adam vardı.

Çifti gördüğünde aklına Burak'ın 'Seni azıcık tanıyorsam mağazada kesin kendine bir arkadaş bulursun.' cümlesi geldi.

Dudaklarında samimi bir tebessüm beliren Hilal, kadının içtenliğini geri çevirmedi.

"Siz kısmen mağazayı almış gibisiniz." diyen Hilal, adamın elindeki pembe kıyafet ağırlıklı üç file sepeti işaret etmişti. Anlaşılan bebeğin cinsiyeti kızdı.

Kadın muzip bir utançla omuz silkerken, kocası sevgiyle ona baktıktan sonra gülümsedi.

"Kasada seçip ayıracağım dedi ama ben hiçbir şekilde buna inanmıyorum."

"Ben sana söyledim mağazaya girmeyelim ben kendimi kaybederim diye." diyen kadın, kocasına bilmiş bir bakış atmıştı.

"Kaybet. Ben seninle kaybolmaya her türlü varım."

Adamın büyük bir aşkla kurduğu cümle, kadının dudaklarında mükemmel bir gülümsemenin belirmesine neden olmuştu. Onlara bakan Hilal bu manzaranın çok tanıdık geldiğini fark etti. Dışarıdan bakıldığında Burak ve ikisi de böyle gözüküyor olmalılardı. Elaları kadının hamile karnına doğru kaydığında gözlerini tezgahın üzerindeki kıyafetlere çevirdi.

Sabah Nisa birkaç kez 'Boş ver kıyafeti. Her birlikte bakarız işte.' demişti. Onun ısrarı ve gözlerindeki garip bakış, arkadaşının Burak ile arasındaki konunun varlığını bildiğini düşündürtmüş ve sorduğunda da Nisa'dan yalnızca 'Burak, New York'a gitmeden önce biraz konuşmuştuk.' cevabını almıştı.

Şu an arkadaşına 'Alışverişe çıkacağım. Nereye kadar kaçabilirim ki? Neden kaçayım ayrıca? Bir şey olmaz!' dediği için pişmandı Hilal. Bir şey olmuştu. Bu kadar bebek kıyafetinin arasında durmak Hilal'e hiç iyi gelmemişti.

Karı kocanın konuşmaya daldığını gördüğünde her şeyi öylece bırakıp kaçma isteğine zorlukla engel oldu Hilal. Tam bu sırada mağazada bir ses yankılandı.

"Gökhan Bey! Bir bakar mısınız? Önemli bir durum var da."

Yanlarına yaklaşan takım elbiseli adamın yaka kartından alışveriş merkezinim müdürü olduğu anlaşılıyordu. Müdür, özür dilercesine hamile kadına baktı.

"Rahatsız ettim Burcu Hanım. Çok özür dilerim ama... İki dakika eşinizi alabilir miyim?"

Kocasının kendisine dönen bakışları karşısında isminin Burcu iç geçirdi.

"İyi dayandın 1 hafta. Falso vermeyeydin güzel olacaktı."

Gökhan, mahcup bir şekilde karısına baktıktan sonra müdüre döndü.

"Ne oldu Sami?"

"2. kattaki teknoloji mağazasının önünde sorun çıktı Gökhan Bey. Sorun çıkartan müşteri iki hafta önce mobilya mağazasını birbirine katan kişiyle aynı."
[Yazar notu; Marka isimleri olmaması için mağazalara Mobilya Mağazası, Teknoloji Mağazası vb. denilmiştir.]

"Şu İdil'in bahsettiği hanım mı?" diye sordu Gökhan.

"Evet. Aldığım televizyon eve hasarlı geldi diyor. Resmini çekmiş getirmiş. Nakliye müdürü 'Bu müşteri hatası. Bizimle alakalı değil.' diyor. Böyle olunca müşteri kadın bu sefer de mağazaya attı suçu. Mağaza ürünü sağlam teslim ettiklerini söylüyor. Fatma Hanım yıllardır bizimle çalışıyor hiç böyle bir şey yaşanmadı. Mobilya mağazasının müdürü de 'O müşteri sorunlu.' diyerek olaya dahil oldu. Kadın en sonunda açıklık alanda işi büyütüp alışveriş merkezi hakkında ileri geri konuşmaya başladı. 'Her mağazası sorunluymuş da, doğru düzgün yaptıkları bir şey yokmuş da, ilgilenemeyeceksen neden Alışveriş Merkezi açarmışsın ki?' vb. sürüyle zırvalık."

"Hadi ya! Bu ne cesaret?" dedi Gökhan kaşlarını kaldırarak.

"Hiç sorma. Güvenlik zar zor ikna etti de mağazanın içine aldı. Ama bu sefer de 'Yetkili biriyle görüşmezsem avukatımı işin içine sokarım.' diyor. Benimle görüşmek istemiyormuş, daha yetkili birisi gerekliymiş. İşi öyle bir hale getirdi ki utanmasa Gürkan Şah gelsin diyecek."

Gürkan Şah, alışveriş merkezinin sahibi olan müteahhitti. Adam, Türkiye'nin en zenginleri listesinde 21. sıradaydı.

"Gökhan'ıyla idare etsin artık... Çok uzun sürmeyecek ama." dedi Burcu kocasına bakarak.

"Sen müşteriyi ve Fatma Hanım'ı bu kattaki idari büroya al Sami. Diğer müşterilere bir rahatsızlık verilmesin. İçecek bir şeyler ikram edin biraz sakinleşsin. En kısa zamanda yetkili biri gelecek de. Merkez müdüründen daha yetkilisini ne yapacaksa?"

Gökhan'ın son cümlesi üzerine etrafına bakınan Sami onlara doğru bir adım atarak sessizce konuştu.

"Kesin senin burada olduğunu öğrendi. Bu yüzden işi yokuşa sürüyor."

"Kesin." dedi Gökhan iç geçirerek.

"Neyse gideyim de güvenliği yerine gönderip kadını idari büroya alayım bari. Sen de biricik yengem izin vermezse ara. Ben bir hal çaresini bulmaya çalışırım."

"Gaddar yaptın iyice beni Sami." diye söylendi Burcu.

"Valla bizi kendinden mahrum bırakan sensin Burcu. Dolaylı yoldan Gökhan'dan da mahrum kaldık. Gaddarlık plaketini verebilirim." diyen Sami dostça gülümsedi.

"Gel arada özlettin kendini iyice."

Sami'nin cümlesiyle Burcu hafifçe başını salladı.

Birkaç adım geriye giden Sami tekrardan müdür moduna girmişti.

"Ben dediğiniz gibi yapıyorum Gökhan Bey."

Sami bebek mağazasından çıkarken Gökhan karısına döndü.

"Gerçekten özür dilerim Burcu'm. İstersen hemen şimdi hukuk departmanını arayıp birini devreye sokayım."

"Buradasın zaten Gökhan. Git bak. Aklın kalacak şimdi."

"Benim aklım sende kalacak asıl." diyen adam etrafına bakınmaya başlamıştı.

Bunu fark eden kadın, kocasının kolunu tuttu.

"Sakın! Görevlilerin işi gücü var sakın çağırmaya kalkma. Benim bebek bakıcılığına ihtiyacım yok Han."

"Gitmiyorum o zaman."

Kocasının cümlesi üzerine Burcu derin bir nefes aldı.

"İyiyim ben." diyen kadın elini karnının üzerine koyduktan sonra gülümsedi.

"İyiyiz biz."

Karı kocanın bakışmasındaki buruk hüzün ve korku Hilal'e bazı şeylerin yolunda olmadığını düşündürtmüştü. Bu yüzden de araya girdi.

"İsterseniz eşinize ben eşlik edeyim. Daha doğrusu o bana eşlik ederse çok sevinirim. Bu gidişle ya her şeyi alacağım ya da hiçbir şey alamayacağım."

Hilal'in cümlesi üzerine Burcu kahverengi bakışlarını kızın elindeki erkek kıyafetlerine çevirdi. Kocasının kendisine endişeyle baktığını hissettiğinde bazı şeyleri aşmanın vaktinin geldiğini düşünerek bu teklifi kabul etti.

"Olur aslında. Bana da bir değişiklik olur."

"Attığın her adım senin için bir değişiklik." diye mırıldandı Gökhan.

Kocasının kendi kendine söylediği cümle kadının ona dönmesine neden olmuştu.

"Sesli mi söyledim?" dedi Gökhan karısının bakışlarını gördüğünde.

"Evet. İyi oldu aslında. Arada düşüncelerini sesli söylemeyi deneyebilirsin."

Kadının sesindeki sitem ve kocasının ona bakışları karşısında Hilal kendisini ortamda fazlalık hissetti. Teklifte bulunmuşken gitmesi de olmazdı. Bu yüzden sessizce durdu.

Adam iç geçirdi.

"Bence babamın teklifini kabul etmeliydik."

"Şu an tüm o olumsuz duygulardan konuşmak istemediğimi söyledim Han." dedi kadın kesin bir sesle.

"Bugün yaptığımız anlaşmanın son günü. Eğer yine kendini eve kapatmaya kalkarsan bu sefer boş durmam haberin olsun." diyen Gökhan bakışlarındaki ciddiliği silemeyeceğini hissettiğinde konu değiştirmek için yanlarındaki kıza döndü.

"Adınız neydi? Bir yerden tanıdık geliyorsunuz ama sizi tanımadığıma eminim. Siz de mi avukatsınız? Hukuk'la alakalı bir meselede mi karşılaştık?"

"Adım Hilal." diye mırıldanan Hilal karşısındaki insanların kim olduğunu hatırladığından biraz gönülsüzce ekleme yaptı.

Genç kız, kendisini eski hayatından öylesine soyutlamıştı ki aylar sonra ilk defa kendisini Hilal Alacalı olarak tanıyan birisiyle karşılaşmıştı.

"Kadir Alacalı'nın kızıyım ben Gökhan Bey. 3 yıl önce Şah Holding'in bir davetine ailecek katılmıştık. Orada o hengamede tanışmıştık. Çok fazla kişi vardı ama hatırlamamanız doğal."

Kadir Alacalı ismini duyan Gökhan Şah incelercesine kıza baktı. Olaylardan tabii ki de haberdardı.

"Geçmiş olsun. Yaşadıklarınız kolay değildi. Başınız sağ olsun demeli miyim... Emin olamadım." dedi adam ne yapacağını bilemeyerek.

Hilal 'Valla babam yaşıyor. Gayet de iyi. Her hafta ziyaretine gidiyorum. Bu yüzden demenize gerek yok.' diyemedi tabii ki.

"Yani bir iz yok. Polis vefat ettiği kanısına varmıştı." dedi bu yüzden.

"Alacalı Şirket ile çok ortak işimiz oldu. Kadir abiyi iyi tanırım asla bu tarz işlere karışmaz. Bu yüzden de medyada yazılanlara inanmayıp dosyasıyla ilgilenen savcı arkadaşıma sormuştum. Geçen gün 'Bir gelişme oldu. Haklı olabilirsin. İşin içinde tehdit var gibi duruyor. Bir kanıt bulduk inceliyoruz.' dedi ama... Siz sanırım babanızla bağlarınızı koparmışsınız. Davayı takip eden, soran olmadı demişti. Gerçi özel mesele bunlar. Üzerime vazife değil. Kusura bakmayın."

Tehdit olduğu doğruydu ama bunun bir kanıtı olduğunu ve bulunduğunu bilmiyordu Hilal. Babasının yaşadığı gerçeğine ve KİT'in olaylarına öylesine kaptırmıştı ki kendini dışarıda süren davanın durumunu takip etmek aklının ucundan bile geçmemişti.

"Olaylar çok sarstı. Yeni yeni kendimi toparladım. Hâlâ yaşananlara inanamıyorum. Bu süreçte... Birkaç şey yaşandı annemin soyadını aldım. Başka biri oldum desem yalan olmaz. Tüm hayat tarzım değişti falan. Açıkçası siz diyene kadar davanın varlığını bile unutmuştum. En iyisi en yakın zamanda ilgili kimselerle görüşeyim de bilgi alayım."

Gökhan başını sallarken yanındaki kadın farkındalıkla Hilal'e döndü.

"Davette bir süre konuşmuştuk seninle hatırladım. Psikoloji son sınıfım demiştin."

Burcu'nun kurduğu cümleyi duyan Hilal gülümseyerek ona döndü.

"Adamlar iş konuşurken birbirimizi bulduğumuz için şanslı saymıştık." dedi genç kız gülerek.

Psikoloji cümlesi sonrası adamın karısına bakışını gören Hilal derin bir nefes aldı.

Var bu çiftin bir derdi ama ne?

"Psikolog musunuz?"

Soruyu soran Gökhan'ın gözlerinde bir ışık belirmişti. Hilal'in başını sallaması üzerine biraz muzip biraz ciddi devam etti.

"Ben şu işi halletmeye gideyim de 2 saat gelmeyeyim. 2 saat yeterli mi?"

"Gökhan!"

Karısına bakan adam ellerini iki yana açtı.

"Ne yapacağımı bilmiyorum. Seni dışarı çıkartmak için aylardır uğraşıyorum Burcu."

"Ee çıktım işte!" diye çıkıştı kadın.

Kollarındaki kıyafetleri havaya kaldıran adam karısının gözlerinin içine baktı.

"İlk ve son olacak gibi. Her 'Gerisini sonra alırız.' dediğimde gözlerinde aynı ifade belirdi. Doğuma kadar bir daha yine çıkartamayacağım seni."

"1 ay kaldı. Sonra..."

"Ben karımla el ele sahilde yürümeyi özledim. Ben karımla dolaşmayı, yemeğe gitmeyi, dışarıda vakit geçirmeyi özledim." diyen adam gözlerini kapattıktan sonra derin bir nefes aldı.

Burcu yanağından süzülen gözyaşını hissetti. Kocasının o yaşı görmemek için gözlerini kapattığını biliyordu. Gözlerini açan adam, karısının kızarmış gözlerine baktı.

"Neyse. Bu konunun ne yeri ne de zamanı. Hilal Hanım rica etsem eşimin yanında kalır mısınız? Ben hemen geliyorum." diyen Gökhan elindekileri köşeye bıraktıktan sonra karısının yanına gelerek onu yanağından öptü.

"Açmadım sayalım bu konuyu. Geldiğimde moralin yerinde olsun lütfen. Seni üzdüğümü görmek beni üzüyor."

Kocasının uzaklaştığını gören Burcu, pişmanlıkla dudaklarını ısırdı.

"Sorun ne bilmiyorum ama memnuniyetle dinlerim."

Bu cümle, Burcu'nun Hilal'e doğru dönmesine neden olmuştu. Kızın elindeki erkek kıyafetlerine bakarken az önce Hilal'e yardım etmeyi kabul ettiğinde kocasının gözlerinde beliren parıltıyı hatırladı.

Sanırım artık gerçekten de bazı şeyleri atlatmamız gerekiyor.

"Han?"

Karısının kendisine seslendiğini duyan Gökhan adımlarını durdurarak arkasına baktı fakat ona yaklaşmak için herhangi bir adım atmadı. Hüzün dolu kızarık mavilerini karısının görmesini istemiyordu.

"Burcu'm?" derken aradaki mesafe ikisi için de yok gibiydi. İkisi de bir diğerinin ne hissettiğini çok iyi biliyordu çünkü.

"Hemen gelmene gerek yok. 2 saat de fazla ama. En azından... Bugünlük."

Gökhan, dudaklarında mutlu bir gülümseme belirirken başını aşağı yukarı salladı.

"45 dakikaya gelirim."

"Olur." dedi Burcu da gülümseyerek. Kocası tekrardan çıkışa doğru döndüğünde titrek bir şekilde nefes almıştı kadın.

Hilal, olayın ne olduğunu merak ederken konuşacaklarının herhangi bir terapi gibi değil de daha çok dertleşme usulü olacağını biliyordu. Ne de olsa böyle bir yerde ayak üstü terapi olmazdı. Şu an önceliği kadının kaçtıklarını kabul etmesiydi. Sonrasında da bir çift terapisine gitmeleri gerekiyordu. Anladığı kadarıyla sorun her neyse adamı da oldukça derinden etkilemişti.

Hilal, muhabbet başlatma isteğiyle konuştu.

"Buraya iki arkadaşımla gelecektim ama etkiler beni. Alışverişi de hiç sevmem. Normalde mağazaya girdiğimde bir şeyi anında beğenirim ve alırım. 15 dakika bile sürmez ama şu an yarım saat oldu ve ben hâlâ çevreme bakınıp seçmeye çalışıyorum."

"Buralar öyle. Hepsi birbirinden güzel. Bebeklerin kendisi gibi."

Burcu'nun sesindeki sevgiyi ve şefkati duyan Hilal gülümsedi.

"Sanırım 3 yıl önce karşılaştığımızda okul öncesi öğretmeniyim demiştiniz."

"Evet. 'Bana siz deme Burcu de lütfen. Aramızda 2 yaş ancak var.' dedikten hemen sonraydı hatta."

Kadının muzip uyarısı karşısında Hilal başını aşağı yukarı salladı.

"Hatırladım. O zaman kıyafet seçmeme yardım eder misin Burcu? Akşama bir randevum var. Kesinlikle geç kalmak istemiyorum."

"Hmmm randevu demek. Dudaklarındaki sırıtışa bakarsak bir erkek. Biz kadınların en güzel dedikodu malzemesi. İlk, hatta tek sorum. Yakışıklı mı?"

Burcu'nun samimi cümlesi karşısında Hilal neşeli bir kahkaha attı.

"Çooook."

"Ohoo sen çoktan vurulmuşsun. Sevgilisiniz anladığım kadarıyla. Sen pek platonik takılacak tiplere benzemiyorsun." diyen Burcu bir yandan da Hilal'in elindekileri tezgahın üzerine koymuş kıyafetleri inceliyordu.

"Valla ilk aşk itirafını ben yaptım. Baktım benimkinde iş yok."

"Ahh işte bizden beklenen cesur davranışlar. Ben de benimkinin askerliğinin bitmesini beklerken gittim nikah için gün aldım."

Hilal, kocaman olmuş gözleriyle kadına baktı.

"Gerçekten mi?"

"Aynen. Han Bey beni delirtti. Askerliğini İstanbul'da yapıyordu zaten. Belgeleri bir şekilde ayarlattım. İzne çıktığı gün de nüfus cüzdanını çaldım, gittim nikah dairesine. Gerçi filmlerdeki gibi tek kişi alınmıyormuş randevu. Ben de nüfus cüzdanlarımızın resmiyle birlikte konum attım. 'Şimdi geliyorsan gel yoksa bir daha beni zor görürsün.' dedim. Belediyeye bir girişi vardı var yaa." diyen Burcu gülmeye başlamıştı.

"Hikayeye bak be. Kızdı mı?"

"Kızmadı da... Ailem, Şah'lar fazla köklü olduğu için onlara gelin gitmemi pek istemedi. Annemlerin gönlü olmadan evlenmeyelim diyordu. Baktım bizimkilerin gönlü değil de nazı bu. Ben de çözüm ürettim işte."

"Normalde zengin yere vermek için olmaz mı bu çaba? Sizinkilerde ters işlemiş." derken Burcu'nun kaldırdığı iki kıyafetten sağdakini işaret etti Hilal.

"Bence de bu daha iyi. Sıradakiii..." diyen Burcu genç kıza bakmıştı.

"Spor bir şeyler."

"Ahh çok tatlı şeyler var. Gel şu taraftaydı spor takımlar." diyen Burcu konuşmaya devam etti.

"Bizimkiler kendi kabuğunda yaşayan insanlar. Ben Çanakkale'nin bir köyünde büyüdüm. Köy dışına ilk çıktığımda lisedeydim. Onda da okulum şehirde olduğu içindi. 'Aman kızım, dikkat kızım'lar içerisinde sinemaya gitmek için bile kırk taklalar atıyordum. Bu baskıdan dolayı üniversite tercihimi kesinlikle Çanakkale sınırları içerisine yazmadım. İstanbul hayallerimin şehriydi, tüm tercihlerim de burasıydı. Sırf İstanbul tutturabilmek için sabah akşam demeden çalıştım. Ve böylelikle o gün kampüste Gökhan ile tanıştık." diyen Burcu yüzünü buruşturdu.

"Ayy kusura bakma çenem açılınca susamıyorum... Bak şunlar da güzelmiş. Yine beğendiklerimizi alalım arasından seçelim olur mu?"

"Olur olur da benim aklım hikayede kaldı. Nasıl tanıştınız?"

"Ahh çok klasik bir çarpışmayla. Gerçi Han Bey onu fark edeyim diye planlamış bu çarpışmayı. Ona çarpmama neden oldu bile isteye üstüne kahve döktürttü Beyefendi."

Hilal neşeyle güldü.

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten yaa. Tabii ben safım her şeyden bihaber günlerce vicdan azabı çektim. Bir de diyorum ki yaktım adamı ama saygısından gıkını çıkartmadı. Meğer planlı tartışma için kahveyi ılıklaştırmış."

"Ahahah. Ahh çok iyi. Kaç yaşındaydın? Son sınıf mıydın? Gerçi okul bitince hemen evlendik demiştin sanki."

"Aynen okuldan sonra evlendik. İşte ben üniversite 2. sınıftım o zamanlar. 20 yaşında falan. Gökhan da hukuk son sınıftı, 22 yaşındaydı."

"Gökhan abinin üniversitedeki konumunu tahmin etmek pek zor değil. Zor oldu mu? Kızlar falan sana sarmıştır."

"Han hiçbirine izin vermedi. Kimse kendi kendine gelin güvey olamadı anlayacağın. Gökhan Şah'a tüm okul hayrandı. Meğer Gökhan Şah da bana hayranmış. Ben çevremle ilgilenmezdim pek. Karşılaşmamızdan sonra onu fark ettim. Benim de gözlerim hep onu bulmaya başladı. Ne hikmetse hep bizim fakültenin kampüsündeydi. Adının Gökhan olduğunu biliyordum ama Gökhan Şah olduğunu uzun bir süre sonra öğrendim. Kendi fakültesindekiler bizzat tanırdı, biz hep ismen methini duymuştuk. Onun Gökhan Şah olduğunu duyunca büyük çaplı bir şok yaşadığım doğrudur. Yani bana göre Şah ailesinin tek varisi herkese iyi gözükmek için çabalayan, içten pazarlıklı egoistin tekiydi. Tanımadan sadece kulaktan duyduklarımla böyle bir yargıda bulunmuştum. Babası Türkiye'nin en zenginleri listesinde ilk 25'deydi ne de olsa... Bu yüzden de hoşlandığım adam 'Burcu sana söylemem gereken bir şey var. Ben Gökhan Şah'ım.' dediğinde elbette inanamadım. Gökhan bana okulu bursla kazandığını söylemişti. Gökhan Şah olduğuna beni inandırmak için kimliğini göstermesi gerekti."

"Yaa bu çok eğlenceli bir hikaye ama. Yalnız burs mu? Gerçekten mi?"

"Ben kendimi çalışkan zannederdim. Han'ın yanında tembelin teki kalıyorum. 'Babasının parasıyla geldi, babasının adıyla geldi.' dedirtmemek için sürekli çalışırdı. Hâlâ da öyle gerçi. İşte bu yüzden de lisede babasını bursçusu ilan etmiş. 'Notlarım düşerse benden bursunu kesiyorsun.' demiş. Üniversiteye girince ise başka bir anlaşma yaparak 'Sen benim KYK'm olacaksın. Ben elime mesleğimi aldığımda sana borcumu ödeyeceğim.' demiş. Böyle de delidir işte kendileri. Han tüm bunları ve asıl kimliğini, çıkma teklifi etmeden önce anlatmıştı. Büyük şok! Tüm bunlar yaşanırken işin en komik yanı neydi biliyor musun?"

"Neydi?" diye sordu Hilal, Burcu'nun gösterdiği kıyafetlerden birini seçerken.

"Beyefendi flört dönemi boyunca konuyu bir şekilde Gökhan Şah'a getirir, yererdi de yererdi. İşte aynı fakültede oldukları için tanıştıklarını söylerdi. Bütün kötü huylarını bu şekilde anlattı bana desem yalan olmaz. Bir ara Şah ailesine bayâ bir girişti, laf falan attı. İlk başlarda ben de ona uyardım ama baktım olay iyice özele gidiyor sessiz kaldım. Onda en sevmediğim huy buydu o zamanlar. Yani onu ne ilgilendirirdi ki Şah ailesi? Meğer ilgilendiriyormuş."

"Ahh gerçeği öğrendiğinde yüzünde beliren ifadeyi görmeyi istedim şu an Burcu. Onu Gökhan Şah olarak değil de Gökhan olarak tanımanı istediği için söylememiş gerçeği değil mi?"

"Aynen. Kızamadım da bu yüzden. Anlattığı her anı doğruydu, bana yalan söylememişti. Yani tamam gerçeği saklamıştı ama kendince haklı nedenleri vardı." dedi Burcu savunmacı bir şekilde.

"Bu konuda hikayeyi anlattıklarından 'Nasıl kızmadın?' tepkileri almışsın anlaşılan."

Hilal'in yorumu karşısında Burcu güldü.

"Psikologluğumu konuştururum, olayı anlarım diyorsun?.. Öyle maalesef. Başta ailem 'Seni kandırmış. Gerçeği saklamış.' cümleleriyle üstüme geldiler. Sen böyle bir şey söylemeyeceksin sanırım."

"Yok. Kesinlikle seni çok iyi anlıyorum. Ben de bir benzerini yaşadım. Saklananlar vardı ama asla yalan yoktu. O saklananların da hep haklı bir nedeni vardı."

"Gizemli bir ses tonu. Senin hikaye benimkinden çok daha ekşınlı gibi."

"Ooo hem de nasıl! Aklın hayalin durur." dedi Hilal gülerek.

Burcu hikayesinden bahsederken spor takımı seçmişler, şimdi de kah Hilal kah Burcu bir şeyler anlatırken tuluma bakmaya başlamışlardı. Bu sırada gördüğü mavi tulum ile Hilal aşık olduğunu hissetti.

"Bu bu. Bayıldım. Kesinlikle bunu alacağım. Sence nasıl?" diyen genç kız hevesle tulumu alarak havaya kaldırmıştı.

Tulumu gören Burcu, elinde tuttuğu kıyafeti yavaşça tezgahın üzerine bıraktı. Boğazında kocaman bir yumru oluşurken çatlayan sesiyle "Güzel." diye mırıldanmıştı. Hilal ne olduğunu anlamaya çalışırken yanına gelen kadın sağ elinin parmaklarının arkasıyla kıyafeti okşamaya başladı.

Tulum, Burcu için çok büyük bir tetikleyici olmuştu. Gözlerini kapatan kadının gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülmeye başlarken elini karnının üzerine götürdü.

Hilal, çaresizlikle Burcu'ya baktı.

Ne olmuştu?

İlerideki bir kadının başıyla işaret ederek personel odasını göstermesi üzerine Hilal, Burcu'yu oraya doğru yönlendirdi. Yumuşak bir sesle "Hadi gel biraz oturalım." diyen genç kız kapıyı kapattıktan sonra koltuğa kadının yanına oturmuştu.

Çantasından çıkarttığı peçeteyi hamile kadına uzattı Halk. Aklından bu gözyaşları için birkaç neden dolaşırken Burcu konuşmaya başladı.

"O tulum yaklaşık 2 yıl önce çıktı. O zamanlar çok tutulunca seri üretim yaptılar. Ben de ilk gördüğümde bayılmıştım. Hiç düşünmeden anında almıştım. Oğlum için..."

Kadının sesindeki acı kahır, Hilal'in boğazının düğümlenmesine neden olmuştu.

"Kızımın bir abisi olacaktı. Hatta... Belki de iki abisi olacaktı. Ya da belki de bir ablası var."

Hüzün dolu derin bir nefes alan Burcu anlatmaya başladı.

"Benim kabusum 3 yıl önce başladı. Seninle tanıştığımız o davetten 5 ay sonra. Anaokulunda ilk yılımı bitirmiş, ikinci yılıma başlamıştım. O sabah kalktığım andan itibaren kendimi bir garip hissediyordum. Üstümde değişik bir hüzün hali vardı. Hissetmişim. Canımdan bir parçamı kaybedeceğimi hissetmişim." diyen Burcu kıpkırmızı olan kahveleriyle Hilal'e baktı.

"Öğrencilerim branş dersindeydi. Rahatsız hissettiğim için, onlara daha verimli olma umuduyla öğretmenler odasına gittim koltuğa uzandım. Uyku ve uyanıklık arasındaki o haldeyken birden karnıma bir sancı girdi. Ne olduğunu anlamaya çalışarak doğruldum. Bilincimi kaybetmeden hemen önce bağırmışım, arkadaşlarım öyle söylediler." diyen Burcu fısıldayarak devam etti.

"Bağırmışım. Acıdan bağırmışım ama bu acı fiziksel değildi. Ben... Kanı gördüğüm an ne olduğunu anlamıştım. Hastanede gözlerimi açtığımda Han yanımdaydı. Ağlamış belli. Mavileri kıpkırmızıydı. Uyandığımı gördüğünde gülümsemeye çalıştı ama başarılı olamadı. O an kendini değil de beni düşündüğüne yemin edebilirim. Kocam kendi acısından geçmiş, gerçeği öğrenince vereceğim tepkiden dolayı yanıyordu. Sadece 'Biliyorum.' diye fısıldadım. Başka söze gerek yoktu. Yanıma oturdu bana sımsıkı sarıldı. O gün, Gökhan'ın gerçek anlamda ağladığını gördüğüm ilk gündü. Son olmasını çok isterdim."

Elini karnının üzerinde gezinen Burcu kısık bir sesle devam etti.

"4 haftalıkmış. Doktor bir sürü tıbbi terim saydı ama ne dediğini anlamadığım gibi duymadım da onu. Ben, bebeğini kaybettiği gün, anne olacağını öğrenen acılı bir anneydim artık."

Başını iki yana sallayan Burcu hüzünle gülümsedi.

"Sonrasında gerçekten çok büyük bir bunalıma girdim. Beni oradan çıkartan kişi kocam oldu. Neler yapmadı ki? Sinir krizlerimi yok sayarak bir an bile yanımdan ayrılmadı, yardım almam için çok çabaladı ama... Ben kimseye bir şey anlatmak istemiyordum. Yasımla beni baş başa bıraksınlar istedim. Çocuğumu kaybetmiştim ve çocuğumun bir mezarı bile yoktu. En sonunda bir gün Gökhan tüm çırpınışlarıma rağmen beni karanlık perdeli odamdan çıkarttı. Mezarlıkta buldum kendimi. Şah ailesinin kabristanlığında. Mezarının üzerinde 'Küçük Şah. Annen ve baban seni çok seviyor.' yazıyordu. Boş bir mezarın böylesine duygular hissettireceğini tahmin dahi edemezdim. Han mezarın yanına oturdu. 'Bak ufaklık sözümü tuttum anneni getirdim. Biraz tırmaladı ama olsun.' dedi. Tam o an... Kocamın sesindeki şefkatle harmanlanmış acıyı duyduğumda ebeveynliğini kaybedenin tek ben olmadığımı hatırladım. Ben nasıl anneliğimden olduysam o da babalığından olmuştu. Yaşadığım düşükten sonra evliliğimizde başlayan hafif çatırdamalar, o an geri dönüşü olmayacak şekilde birbirine yapıştı. Kısa sürede Han sayesinde ayağa kalktım. Okula geri döndüm. O küçüklerle geçirdiğim her vakit içimdeki aşkı körüklendirdi. Sonunda Han'ın karşısına geçtim 'Ben tekrardan anne olmak istiyorum.' dedim. O an kocamın bana bakışını ömrümün sonuna kadar unutamam sanırım."

Hilal, hikayenin devamının da hüzün dolu olacağını hissederek titrek bir nefes aldı. Yanakları gözyaşı izleriyle doluydu. Bir kadın olarak hemcinsi ile empati yapması kaçınılmaz olmuştu.

"Böylelikle hayatımıza Alihan'ım girdi. Hayatımın ikinci Han'ı, hükümdarı. İlk 3 ayı atlattığımda derin bir nefes almıştım. Hiçbir şey olmayacaktı. Hiçbir şey olmayacaktı."

Burcu hıçkırığını bastırmak için elini ağzına götürdü.

"Oldu. Cinsiyetini öğrendikten kısa bir süre sonra şiddetli baş ağrılarım başladı. Baş ağrılarını bulanık görme, uyku hali ve bilinç değişiklikleri izledi. Belirtiler ilk ortaya çıktığında kimseye tek kelime etmeden başka bir doktora gittim. Preeklampsi dedi. Gebelik zehirlenmesi. Tüm risklerini anlattı doktor. Kalp ya da karaciğer yetmezliğine yol açabileceğini, bebeği doğurursam ölebileceğimi, durum ilerlerse gebeliğe son vermem gerekebileceğini söyledi. Oğlumu kendi canım için feda edecekmişim. Tabii ki de bunu kabul etmedim. 1 ay boyunca bu durumu bizimkilerden gizledim. Gökhan halsiz halimden şüphelense de ağır bir hamilelik geçiriyorum diye bahaneler üretiyordum. Bir yandan da kendi doktorumla 'Doktor hasta gizliliği' diyerek anlaşma yaparak tedaviye başlamıştım. Sonunda Han ters giden bir şeyler olduğundan emin, beni takip etmiş. Gerçeği öğrendiğinde... Kavga ederiz diye düşünmüştüm. Kızmadı. Neyi neden yaptığımı anladığını ama beni kaybedemeyeceğini söyledi. Eskiden mutluluk kahkahalarıyla inleyen evimiz gözyaşlarına boğulmaya başlamıştı. Benim oğlumuzdan vazgeçmeye niyetim yoktu, Han desen... Ne beni kaybedebilirdi ne de oğlumuzu. Ödü kopuyordu adamın. İşi falan her şeyi bıraktı, resmen gölgem oldu benim. Biliyor musun bir kere bile ağzından 'Gerekiyorsa gebeliğe son verelim.' cümlesi çıkmadı. Çok ağladı, hatta isyan etti ama asla bu cümleyi kurmadı. Beni, oğlumuzun önüne koymaya kalkmadı. Bunu yapmış olsaydı eğer... Sanırım bir daha onun yüzüne bakamazdım. O da aynada kendi yüzüne bakamazdı."

Karnına bakan Burcu hüzünle gülümsedi.

"Bu acı çıkmaza son veren Küçük Han oldu. Alihan'ım annesine bir zarar gelmesini istememiş olacak ki... Aramızdan ayrıldı. Sonrası yine çok çok sancılı bir süreç. Şimdi de Nur'a bir şey olmasından korktuğum için hiçbir yere çıkmıyorum diye Gökhan ile atışıyoruz işte."

"Kaçma." dedi Hilal yumuşak bir sesle.

"Gökhan da öyle diyor ama elimde olan bir şey değ..."

"Alihan'ı kaybettiğini anladığında ne hissettin?"

Hilal'in yumuşak bir sesle sorduğu soru Burcu'nun kesik bir nefes almasına neden olmuştu. Boğazında yumru beliren kadın başını iki yana salladı.

"Bunu... Yapamam. Bunu anlatamam."

"Az önce bana anlattıklarını daha önce birisine anlatmış mıydın?"

Burcu başını tekrardan iki yana salladı. Anlatmamıştı.

"Peki anlatmak nasıl hissettirdi?"

"Bilmiyorum ben... Çok karışığım şu an. Ama bir yandan da rahatlamış gibi hissediyorum. Şöyle bir düşündüm de... Çok uzun zamandır oğlumun adını dahi anmıyormuşum. Sanki varlığı hiç olmamış gibi hareket ediyordum. Nur'uma hamile olduğumu öğrendikten sonra ev ve hastane arasında gidip geldim yalnızca. Neredeyse 8 aydır Alihan'ımı ve küçüğümü ziyarete gitmemişim. Bunu fark etmek canımı yaktı."

"Ölüm karşısında verdiğimiz en büyük tepki kaçmak, yok saymak. Öylesine ağır geliyor ki insan inanamıyor. Gerçekleşmemiş gibi geliyor. Bazıları kaybettiği kişi kapıdan girecekmiş gibi davranırken, bazıları da o kişi sanki hiç yaşamamış/var olmamış gibi davranıyor. İkisi de yıpratıyor ama 'O öldü. Bir daha gelmeyecek. Bir daha onu görmeyeceğim.' düşüncesi hepsinden beter geliyor. Senin durumunda... Birçok şey daha zor. 'Hiç göremedim, bir kere de olsa kucağıma alsaydım.' diye düşünüyorsun. Hayallerin, mutluluğun bir anda zift siyahına boyanmış. Söz konusu küçükler olduğunda insan her daim ayrı yaralanıyor. Ben... Bu konu hakkında birisiyle konuşmuşluğum var. Yok saymayı değil de kabullenmeyi seçtiğinde, sonunda nefes almaya başladı. Anılarına ekliyor miniğini de. Ondan bahsediyor, hayal kuruyor hatta. 'Bence o olsaydı böyle yapardı.' diyor. İsim bile verdi kardeşine." diyen Hilal derin bir nefes alarak Burcu'ya baktı.

"Tabu konunuz haline getirmeyin Alihan'ı. En sevdiğinizi yasaklamayın kendinize. Zor. Çok zor. Tahmin bile edemem acını/acınızı. Ama senin bu kaçışların kocanla arana bir duvar örüyor Burcu. Aynı durumda olan sen olsaydın nasıl hissederdin? Sevdiğin acı çekiyor ve sen hiçbir şey yapamıyorsun. Bir şey yapmana izin vermiyor çünkü. Onunla konuşamıyorsun ve o da ister istemez düşüncelerini bilemedikçe senden uzaklaşıyor. Çırpınıyor, çabalıyor ama bir adım atamıyor sana karşı. O konu haricinde her şey iyi ama o konuya gelince sana bambaşka biriymişsin gibi davranıyor." diyen Hilal kesik bir nefes almıştı.

"Ben yaşadım. Ben bunu yaşadım ve inan bana insan çok yıpranıyor. Kendini yetersiz hissediyor. Ki bizim o zamanlar Burak ile aramızda adı konulmuş bir ilişki bile yoktu. Siz ise evlisiniz. Kocanın sana ulaşamadıkça nasıl hissettiğini düşünmek bile istemiyorum."

Yıllardır sıfır empati ile bir ilişki yürüttüğünü anlayan Burcu afalladığını hissetti. Sonrasında aklına avukat arkadaşlarının söylediği bir cümle geldi.

'Birçok çift gördüm. Birbirlerini çok sevseler de böyle bir olaydan sonra toparlanamayıp evliliklerinde kopma yaşayan ve boşatmak zorunda kaldığım. Bu yüzden sizin ilişkinize hayranım Burcu. Ne yaşanırsa yaşansın el elesiniz. Çok zor bir karar olmasına rağmen yeniden denemeye karar verdiniz. Gerçekten de çok güçlüsünüz.'

'Han olmasaydı biz de o çiftlerden biri olurduk.' diye düşündü Burcu büyük bir acıyla. Kocasının kendisine olan sevgisi olmasaydı, her şeye rağmen alttan almaları olmasaydı böyle ayakta kalamazlardı. Hele de Nur'u... Gökhan olmasaydı Burcu tekrardan anne olmaya asla cesaret edemezdi.

Hilal, Burcu'nun yeni yeni gördüğü gerçeklerin üzerine bir tanesini daha ekleme isteğiyle sordu.

"Alihan'ı kaybettiğinizde... Gökhan abi nasıldı?"

"Sanki bekliyor gibi sakindi."

Burcu, cevabı hiç düşünmeden vermişti. Tahmin ettiği cevabı alan Hilal hüzünle kadına baktı.

"Hangi baba çocuğunun vefatını bekliyor olabilir Burcu? O sakinliği, en başında olacakları tahmin ettiği için miydi yani?"

"Değildi." diye fısıldadı genç kadın büyük bir aydınlanmayla.

"Benim yüzümdendi o sakinliği. Ben haykırarak, hıçkırıklarla ağlarken onun tek yaptığı beni sakinleştirmeye çalışmaktı. O zaman bile çıkıştım ona. Hatta... Sakin durduğu için suçladım. Sen böyle söyleyince aklıma geldi bak. Ben... Bana suni sancı vermişlerdi. Sezaryen istemedim. O ameliyathanede ben mi Han'ın elini daha sıkı tuttum, o mu benimkini daha sıkı tuttu? Doğumdan sonra sakinleştirici vermişlerdi. Doktor uyandığımda, eşimin bunu istediğini söylemişti. Han benim için mi istedi bunu yoksa kendisi için mi? Eğer kocam oğlunun yasını tuttuysa... Yalnızca o an tutabilmiştir Hilal. Sonrasında izin vermedim çünkü. İlk gecelerde Alihan'ın odasının ışığı yanıyordu. Oraya girmeye ben cesaret edemezken, o giriyor diye öfkelendim. Oranın ışığını açık görmeye dayanamadım. Kapısı açık kalacak da içerideki bebek odasını göreceğim diye ödüm koptu. Bu yüzden de kitlettim o odayı. Anahtarı ise yalnızca benim bildiğim bir yere koydum. Ben Han'ın bana gösteremediği gözyaşlarını, kendisinden de çaldım değil mi? Oğluyla arasındaki tek bağı da söküp aldım. Elinde yalnızca mezarı kaldı... Mezarları."

Ellerini yüzüne götüren Burcu "Ben ne yaptım?" diyerek hıçkırıklara boğuldu. Kadını kendisine doğru çeken Hilal, biraz ağlamasına izin verdikten sonra konuştu.

"Şşşt. Kendini suçlayacağın bir şey yok Burcu. Bunu bilinçli yapmadın ki. Ağlama bak! Nur hisseder, üzülür."

"Öyle. Yeter ağladığın anne diye tekmeliyor zaten daha deminden beri."

Burcu'nun cümlesi Hilal'in dudaklarında hafif buruk bir tebessüme neden olmuştu.

"Hilal. Ben... Han'la bu konuyu konuşamam. Onun yıkıldığını görmeye hazır değilim. Hiçbir zaman da hazır olamayacağım. Biz kadınlar için gözyaşı fazla doğal. Artık içimizdeki annelik içgüdüsü mü dersin, fazla empati yeteneğiyle harmanlanmış duygusallık mı dersin bilemem ama biz en ufak bir olayda bile ağlayabiliriz. Ama onlar öyle değil. Ben sadece düşük yaptığım gün Gökhan'ın gerçek anlamda hıçkırıklara boğulduğunu görmüştüm. Şu an bile onun o halini düşündükçe kahroluyorum. Alihanımda olmaz. Yapamam... Göremem."

Hilal'in aklına, Sakarya'daki o evde yaşananlar dolmuştu. Evet öncesinde Salih babanın hastaneye kaldırıldığı gün kabus gördüğünde olsun, Güneş meselesinde olsun, kavanozun kırıldığı o gündd olsun Burak'ın gözyaşı döktüğünü görmüştü Hilal. Ama o Sakarya... O gün bambaşkaydı. Burak'ın acı dolu hıçkırlarını hatırlayan Hilal gözünden düşmeye başlayan yaşlarla Burcu'ya baktı.

"Ölüm gibi. Nefesin kesiliyor, boğuluyorsun. Ama... Ona teselli olduğunu da biliyorsun Burcu. Omuzlarında hıçkırıklara boğulan o adama 'Ben yanındayım.' diyorsun ve bunu sonuna kadar hissettiriyorsun. Sen görmedin diye acısı yok olmayacak. Gökhan abi çok yaralı. Senin gibi. İkiniz birbirinize merhem olabilecekken birbirinizden kaçıyorsunuz. Bu gerçekten ilişkiniz açısından çok büyük sorunlara yol açacaktır. Konuşmanız gerekiyor. Ben şimdi seninle konuştum, hadi seni tedavi görmeye ikna ettim. Sonra? Şunu söyleyeyim. Tek başına iyileşemeyeceksin. Kısmen belki ama hepten değil. Hani hep deniyor ya bazı yaralar iki kişiliktir diye. İşte bu yara, gerçekten de iki kişilik. Burada, senin acındı o da acını acısı yapmış gibi bir durum söz konusu değil. Bu gerçekten de ikinizin yarası. Çünkü Alihan ikinizin çocuğu. Sen annesiysen, o da babası. Sen ağlıyorsan... O da ağlamalı."

Başı önünde sessizce gözyaşı duran kadına bakan Hilal şefkatle gülümsedi.

"Tabii önce senin kendinle, bazı şeylerle yüzleşmen gerekiyor. Sen kendi içindeki bu savaşı vermezsen gerçekleri fark etmezsen konuştuğunuzda yine başrol sen olacaksın. Kocan yine seni teselli etmek için uğraşacak. Yine kendinden geçecek seninle ilgilenecek."

Gözlerini kapatan Burcu bir süre öylece durduktan sonra gözlerini açtı ve kısık bir sesle konuşmaya başladı.

"Hani gözleri görmeyen bir insan hareketlere karşı hassastır ya, riskli bir hamilelik geçiren bir anne de bebeğinin hareketlerine hassastır. Onu dinlemeyi öğrenir, hatta delice gelecek belki ama uyku saatlerini bile bilir. Teşhis konduktan sonra sürekli evdeydim ve oğlumun hareket etmediği zamanlarda uyuduğunu biliyordum. Tesadüfen aynı zamana çattı birkaç kez. Ben de bu saatlerde öğlen uykularına yatmaya başladım. Hareket etmediği anlarda saniyeleri sayarken deliriyordum çünkü. Oğlum ise..."

Dudaklarında hafif bir tebessüm beliren Burcu karnına doğru baktı.

"Alihan'ım çok hareketliydi. Kayınvalidem Gökhan'ın da bir dakika yerinde duramadığını söylemişti. Onun içimde hareket etmesi rahatsız etmek şöyle dursun hoşuma gidiyordu. Eğer sessiz sakin bir çocuk olsaydı her hareketsizliğinde bir şey oldu düşüncesiyle soluğu sürekli hastanede alırdım... Bu hamileliğimde olduğu gibi. Nur'umun cinsiyetini öğrenmeden önce kız olduğunu anlamıştım biliyor musun? Sessiz, sakin, uysaldı. Abisinin tam zıttı."

Acı dolu bir nefes alan Burcu, sesi titreyerek konuşmaya devam etti.

"Bir anormallik olduğunu ilk başlarda anlamadım. Son günlerde daha az hareket ediyordu ama annemler bunu bebeğin büyümesine, sıkıştığı için çok rahat hareket edememesine bağlamıştı. Mantıklı ve kısmen doğruydu. Artık paranoyaklığı bırakmanın da zamanı gelmişti. Şunun şurasında doğuma 2 aydan az bir zaman kalmıştı... Bir gece sabaha karşı aniden uyandım. Nedeni yok. Bu uyanmalarım sıklıkla olurdu. Uyanırım, o sessizlikte Alihan'ımı dinlerken geri uyuyakalırım. O gece... Hiçbir hareket yoktu. Gökhan haykırışıma uyandı. Daha doğrusu sıçradı. Ben hıçkırıklarla 'Alihan'ım hareket etmiyor. Bebeğim hareket etmiyor.' diye sayıkladıkça 'Sana öyle geliyordur. Bir şey yoktur.' diyordu." duraksayan Burcu hüsranla gözlerini kapattı.

"Aslında beni değil de kendini ikna etmeye çalışıyordu değil mi?"

"Büyük ihtimalle. Tabii ki seni de sakinleştirmeye çalışıyordur ama..." diyen Hilal sustu.

"Tüm bunlara rağmen beni bırakmadı."

"Seni niye bıraksın Burcu? O seni seviyor. Sen de onu seviyorsun. Ortada bırakılacak bir durum yok."

"Öyle de..." diyen genç kadın derin bir nefes aldı. O gün aklına gelirken gözlerindeki yaşlar tekrardan başlamıştı.

"O ruh haliyle ona hak etmediği şeyler söyledim sanırım. Dedim ya sakinliği sinirlerimi bozmuştu. Korkuyordum ve yaşanan durumdan dolayı hayata öfkeliydim. Öfkemi de en sevdiğimden çıkarttım."

"O senin neyi neden yaptığını çok iyi biliyordur inan bana. Sözlerinde gerçeklik payı olmadığını da bildiği gibi." diyen Hilal, Burcu'nun oğlunu kaybettiğinde yaşadığı duygu karmaşasını anlatamayacağını hissetmişti.

Kadın, fark etmesi gerekenleri fark etmişti ve bir adım atmaya kararlıydı. Geri kalanı kocasıyla birlikte aşmalılardı. Bu yüzden de önemli gördüğü diğer bir konuya değindi.

"Eşin anlaşmadan bahsetmişti. Parçaları birleştirdiğimde evden çıkmadığını ve onun da seni anlaşmayla çıkarttığı gibi bir sonuç çıkıyor. Doğru mu?"

"Öyle. Özellikle... Oğlumu kaybettiğim zaman dilimine kadar yani 7. ayıma kadar dışarıya adımımı bile atmadım diyebilirim. Yalnızca doktora gidiyordum. Alihan'a hamileyken en azından annemlere gidiyordum haftada bir. Onu da kestim. Geceleri sıçrayarak uykumdan uyanıyordum ve çoğu gece... Han'ı beni izlerken buluyordum. Uyandığımda bana sarılıp yok bir şey hadi uyu diyordu. Şimdi bile durum bu. Adam aylardır uyumuyor. Bazen merak ediyorum. Madem böyle yapacaktı, madem bu kadar tetikte olup kendine işkence edecekti neden 'Bir kez daha deneyelim.' dedi. Ben... Evlatlık edinmeye hazırdım. 'O da olur istersen ama lütfen. Son bir kez.' diye ısrar etti. Senin söylediklerinle onun da ne denli dağıldığını anladım şu an. O da en az benim kadar korkuyordu. O zaman niye böyle bir şey yaptı? Ya da asıl soru, neden bu kadar kısa zamanda böyle bir şeyi istedi? Oğlumuzun kaybedeli 5 ay ancak olmuştu 'Ben çocuğumuz olsun istiyorum.' dediğinde."

"Kocan zeki adammış." diye mırıldandı Hilal.

"Ne?" diye karşılık verdi Burcu anlamsızca ona bakarken.

"Son zamanlarda kocanla arandaki konuşmalar neyle alakalı? Tahmin etmek zor olmasa gerek. Nur Hanım ile ilgilidir."

"Öyle." diyen Burcu dudaklarındaki gülümsemeyle karnını okşamıştı.

"Peki öncesinde? Alihan'dan sonraki o 5 ayda. Kocanla havadan sudan muhabbetler haricinde konuşuyor muydunuz?"

"Ben..." diyen Burcu sustu.

Konuşmuyorlardı. Her şey monoton bir hale gelmişti. Sırf muhabbet olsun diye Gökhan şirketin davalarından bile bahsetmeye başlamıştı. Evde tek konuşan kişi oydu çünkü.

"Kocan bir kez daha çocuğunu kaybetmekten korkuyordu doğru ama karısını kaybetmekten daha fazla korkuyordu Burcu. Sen ellerinin arasından kayıp gidiyordun, gözlerinin önünde ondan uzaklaşıyordun ve o hiçbir şey yapamıyordu. Dediğim gibi sana ulaşamıyordu. O da hem yaranıza merhem olsun diye, hem de aranızdaki ilişki yeniden canlansın diye böyle bir şeyi istedi büyük ihtimalle. Dediğim gibi kocan zeki bir adam. Ve cesur. Gerçekten de çok cesur. Yaşanacakları bilerek aşkı için korkusuna karşı gelmiş." diyen Hilal gülümseyerek kadının karnına baktı.

"Anne kız ona sahip olduğunuz için çok şanslısınız."

Konuşmanın başından beri ilk defa dudaklarında gerçek bir gülümseme beliren Burcu başını aşağı yukarı salladı.

"Eee ne yaptın 8 ay boyunca evde kukumav kuşu gibi?"

Hilal'in sorusu üzerine Burcu ona bir bakış attı.

"Başka bir soru sormayacak mısın?"

Şakacı bir sesle "Sormayacağım. Sayende hamile hamile bir kadını ağlattığım için vicdan azabı çekiyorum." diyen Hilal ciddileşerek devam etti.

"Sen, anlamanı istediklerimi anladın. Bu saatten sonra ne olursa olsun geri adım atmayacağından, savaşacağından eminim. Kocanın üzerindeki yükü beraber sırtlanmanızın vakti geldi...
Bugün yeterince dağıldın. Fazlası gerçekten bebek için zararlı olabilir. Ayrıca en başında dediğim gibi bu ikinizin acısı. Bu şekilde birebir değil de çift terapisi almanızı öneriyorum. Onu da doktorunuzla ve terapistinizle konuşup belirli bir sınırlar içinde yapmalısınız. Mesela terapist büyük ihtimal ilk başlarda kocanla arandaki ilişkiye, Nur ile alakalı korkularınıza değinecek. Nur doğmadan önce Alihan'ın konusunu açacağını düşünmüyorum. Konu fazla hassas ve Küçük Nur'u üzmek istemeyiz. Tabii bu demek değil ki Gökhan abiyle bu durumu hiç paylaşmayacaksın, konuşmayacaksın. Eğer yeri gelirse, doğru bir an olduğunu düşünürseniz konuşmalısınız. Her şeyden önce önümüzde iki olay var. Hadi buna iki ödev diyeyim. İlki artık eve kapanmak yok Burcu! Nur, dünyanın evinizden ibaret olmadığını öğrensin temiz hava alsın biraz." diyerek gülümseyen Hilal devam etti.

"İkincisi ise Alihan'ı tabu konu yapmak yok. Önce eşinle sonra da ailelerinizle birlikte, yazılı olmayan bu tabuyu kaldırmalısınız. Bu ikisi gerçekleştiğinde eşinle arandaki ufak pürüzler da kendiliğinden kaybolmaya başlayacaktır."

Derin bir nefes alan Burcu, tüm öğrendiklerini sindirmeye çalıştı.

"Vay be. Kesinlikle böyle bir konuşma beklemiyordum. Terapiste gitmeden önce birçok şeyi az biraz aşmış olacak gibiyiz. Terapistle de görüşüp bir rota isteriz dediğin gibi. Bildiğin, tanıdığın bir çift terapisi uzmanı var mı?"

'Olmaz mı? Hayatımı değiştirdi hatta. Gerçi biz o zamanlar çift değildik ama detaylara takılmayalım.' diye düşünen Hilal başını aşağı yukarı salladı.

"Gülçin Saygun. Öyle bizzat tanıştığımız söylenemez ama methini çok duydum." diyen Hilal vicdan sızısı hissetti.

Yani yalan da sayılmazdı. Gülçin Hanım onu Hilal Karayiğit olarak tanıyordu bizzat tanışmış sayılmazlardı ki...

Bu durumu kenara alan Hilal kendinden emin bir şekilde devam etti.

"Giden herkes çok memnun. Ayrıca Gülçin Hanım birkaç yıl önce anne oldu diye biliyorum. Bu durumun, hislerini anlama ve onları işleme konusunda daha fazla yardımcı olacağını düşünüyorum. Tavsiyemi istiyorsan onu öneririm. Olumlu sonuç alacağınıza eminim."

"Teşekkürler. Ben hâlâ şaşkınlığımı atamadım. En son bebek mağazasından kıyafet alıp eve gidecektim. İyi ki Han'ın işi çıkmış ve iyi ki seninle karşılaşmışız. Seni bize Allah göndermiş olmalı başka açıklaması yok."

Duyduklarıyla gözlerinde mutlu bir parıltı beliren Hilal hafif bir utançla gülümsedi.

"Neler yaptığımı sormuştun değil mi? Kesinlikle boş durmadım. Hatta... Öylesine yoğundum ki Alihan'dan daha az paranoyaklık yaptım. Bunda Ebru'nun da etkisi büyük tabii ki."

"Ebru?"

"Benim ağladığımı görünce buraya geçmemizi işaret eden kişi var ya... O. Jinekoloji uzmanı kendisi. Hamileliğimin ilk günlerinden beri hep bizimleydi. Sürekli hastaneye gidip ultrasona girmek isteyince babam, Gürkan babam, işe aldı onu. Gerekli tüm tıbbi malzemeler ile birlikte. Evimizde resmen bir jinekolog odası var anlayacağın. Ebru'nun varlığı rahatlatıcı. Kısa zamanda arkadaş olduk. Çok büyük destekçim kendisi. Gökhan evde yalnız kalıyorum diye hiçbir yere gitmiyordu mesela Ebru'nun gelmesiyle ona da bir özel alan sağladım. İşe gidiyor, bazen arkadaşlarıyla halısahaya falan gidiyor. Ben de bu süreçte tüm o çocuk gelişimi ve ebeveynlik kitapları haricinde kendime bir iş buldum."

Burcu'nun sesindeki heyecanı duyan Hilal gülümsedi.

"Nedir?"

Genç kadın, soru dolu gözlerle Hilal'e baktı.

"TEKOV'u biliyorsun değil mi?"

TEKOV; Terörden Korunma Vakfı'ydı.

"Tabii ki de. Son zamanlarda çalışmaları Türkiye dışına da çıkmaya başladı. Sayesinde birçok genç, terör illetinin pençelerinden çekip çıkartıldı, çıkartılıyor. Yaptırdıkları okullara ve barınma evlerine zamanında ben de katkıda bulunmuştum."

"Üniversite zamanlarında hayalini kurduğum bir proje vardı. O zamanları ne TEKOV bu denli gelişmişti ne de benim proje için bir altyapı vardı. Hayalimi gerçekleştirmek maddi açıdan çok büyük meblağlar tutuyordu ama Han babasına bahsetmiş durumdan. Kayınbabam beni yanına çağırdı aklımdakileri anlattırdı, eklemeler yaptı ve şu an proje hayalimin de ötesinde bir hale geldi. Yüzlerce aileye dokunabileceğiz artık."

"Geçenlerde TEKOV '7 Ocak Perşembe günü mükemmel bir sürprizle geleceğiz.' demişti. Bahsettiğin proje mi yoksa?"

Burcu'nun kendisine attığı takdir dolu bakışları gören Hilal gülerek "Ne oldu?" diye sordu.

"3 yıl önce tanıştığımızda çok içine kapanıktın. Seninle konuşmadan önce çok çekingen hatta özgüveni yok diye düşünmüştüm. Konuştuğumda ikisinin de olmadığını yalnızca insanlardan kendini soyutladığını fark etmiştim. Ama şimdi... Öyle değilsin. Artık düşüncelerini saklamıyor ya da kendini soyutlamıyorsun. Nedeni ne? Ya da kim mi demeliyim? Senin şu yakışıklı değil mi?"

Hilal'in dudaklarındaki gülümseme sırıtışa dönerken başını aşağı yukarı salladı.

"Öyle. Beni iyice kendine benzetti Ukala Herif."

"Bence iyi yapmış. İnsanları senin gibi birinden mahrum etmemek lazım."

Teşekkür edercesine gülümseyen Hilal, merakla Burcu'ya baktı.

"Özel değilse projenin ne hakkında olduğunu sorabilir miyim?"

"Özel değilse mi? Az önce kocama bile anlatmadıklarımı anlattırdın ve bu akşam herkese açıklanacak bir proje için özel değilse diye mi soruyorsun?"

Burcu'nun gülerek sorduğu soru karşısında Hilal de güldü.

"PKK'nın, daha doğrusu PKK'ya katılımın en fazla olduğu 5 ili; Diyarbakır, Mardin, Van, Hakkâri ve Şırnak'ı kapsıyor bu proje. Biliyorsun ki okumayan çocukların sonu çoğunlukla terör yuvaları oluyor. Küçük yaştaki çocukların aklını çelip yanlarına çekiyorlar. Bazıları büyüdükçe gerçeği fark etse de çıkamıyor o bataktan, bazıları ise tamamen gözü kapalı inanıp davaları(!) uğruna canlarını feda ediyorlar. Her türlü senede onlarca genç ve aileleri telef oluyor. Ben de artık buna bir dur demenin zamanı geldiğini düşünerek bu projeyi geliştirdim." diyen Burcu gözlerindeki parıltıyla Hilal'e doğru döndü ve heyecanla anlatmaya başladı.

"Bahsettiğim 5 şehirden, 100'ü erkek 50'si kız olmak üzere toplam 750 orta son öğrencisi seçtik. Bu süreci benim koordine ettiğim bir ekip ile öğrencilerin öğretmenleri takip etti. Projeyi söylediğim her meslektaşım gerçekten de canla başla gece gündüz demeden çalıştı. Allah razı olsun onlardan... Amacımız öğrencileri İstanbul'a getirip buradaki liselerde güzel bir eğitim almalarını sağlamak. Ben sayıları daha düşük yaparak başlayacaktım projeye normalde ama babam, Gürkan babam, tahminimlerin ötesinde bir meblağ ayırdı bu iş için. Yetmedi kız ve erkek yurtları için büyük iki arazi atadı. Yurtların temelleri de bu hafta sonu atılacak. En son erkek yurdu 4, kız yurdu ise 2 binadan oluşacaktı. Ama arazilerde yer var. Büyük ihtimalle projenin duyulmasıyla yardımlar olacaktır ve eklemeler yapılacaktır."

"Bu... Vay canına!" dedi Hilal şaşkınlığını gizleyemeyerek.

"Ben de aynı tepkiyi vermiştim. Hele de babam şu an içinde bulunduğumız Şah Alışveriş Merkezini, bu proje için TEKOV'a fon olarak bağlayacağını söylediğinde... Yani bir nevi hibe etti."

Hilal, kocaman açılmış gözleriyle Burcu'ya bakarken genç kadın omuzlarını silkti.

"Babam işte. Proje benim başımın altından çıktığı için bariz mahcup oldum tüm bunlar olunca. O zamanlar Nur'a 2 aylık hamileydim. Karnıma doğru bakarak 'Torunumun sadakası olsun.' dedi... Olanlar onları da çok yıprattı. Hepimiz sağlıklı bir şekilde Nur'umuzu, ışığımızı, kucağımıza almak istiyoruz."

"Allah sağlıklı bir şekilde doğmasını nasip etsin."

"Amin." diye mırıldandı Burcu.

Hilal şu an Google'a girip Gürkan Şah yazsa ikinci sırada 'Gürkan Şah gelecek varisini kaybetti.' vb. sürüyle haber bulacağını biliyordu. İnsanlar başkalarının acıları üzerine kolayca yazıp çizerek para kazanmayı çok seviyorlardı maalesef. Ailenin tüm zorluklarının üzerine bir de bunlarla canlarının sıkıldığını tahmin edebiliyordu genç kız. Burcu'nun anlatmaya devam etmesiyle dikkatini ona verdi.

"Babam bu denli yardım edince TEKOV'daki yetkililerle birlikte projeye eklemeler yaptık. Bu ilerleyen aşama olacak ama okuyacak çocukların ailelerine de belli zamanlarda belirli bir ücret vermek istiyoruz. Büyük ihtimal ailelerden 'Benim çocuğum çalışacak, eve ekmek getirecek.' diyerek karşı çıkanlar olacaktır. Onların bu bahanelerinin önünü kesmek istiyoruz. Hatta belki de öğrencilere ve ailelerine şahsi olarak sahip çıkmak/sponsor olmak isteyenler olacaktır. Böyle gönüllüler o çocukların üniversite hayatlarını bile sahipleneceklerdir diye düşünüyoruz." diyen Burcu derin bir nefes aldı.

"Projenin geleceğini şu an tam olarak göremiyorum ama TEKOV yetkilisi tahminimden daha fazla talep olacağını söyledi. Öyle ki yıllar içinde yalnız İstanbul'da değil Ankara ve birkaç büyük şehirde de bu projenin faaliyete geçeceğinden emin. Şimdilik öğrencileri ders başarı durumuna ve öğretmenlerinin referansına göre seçtik, gelecekte de böyle olacak ama ek olarak sınav başvurusu eklemeyi düşünüyoruz. En büyük amacımız bir umut vermek. Bu yüzden asla bilemeyecek olsalar da yapılan her başvuruya bir şekilde olumlu cevap vereceğiz... Olay bu! Aylardır tüm bunlarla uğraşıyorum ve mükemmel bir deşarj oldu bana. Bugün saat 15.00'de babam proje maliyetini TEKOV'a verip, Alışveriş Merkezi de dahil her şey için anlaşmayı imzalayacak. Akşamında ise başta TEKOV'un resmi sitesinde olmak üzere tüm haber kanallarında 'Umudunuz, Umudumuz.' projesinden bahsedilecek."

"Anlaşmayı öncesinde yapmanız 'Siz olsanız da olmasanız da biz bu projeyi başlatacağız.' demenin gayrı resmi yolu sanırım." dedi Hilal. Duydukları, genç kızın dudaklarında mükemmel bir gülümseme belirmesine neden olmuştu.

Burcu başını aşağı yukarı salladı.

"Öyle. Dönem başlayana kadar gerekli inşaatlar tamamlanacak inşaallah. Şimdilik 5 okula projeden bahsettik kabul ettiler ama dönem başına kadar çok daha fazlası yardım edecektir. Hatta devletimiz bile projeye destek verebilir. Böyle olursa ciddi anlamda binlerce insana dokunabiliriz. Gerçi... Beni endişelendiren kişi aileler. Onları ikna konusunda sıkıntı yaşayacağız büyük ihtimalle."

Hilal, başını aşağı yukarı salladı. Burcu haklıydı. Ailelerden sorun çıkartan olurdu.

"Bizzat gönüllü olmak isterdim ama şu anki tempom kesinlikle buna imkan veremiyor." diyen Hilal, Burcu'ya tebessüm ederek devam etti.

"Fakat ben de kendimce yeni bir proje başlatabilirim. Üniversite zamanında bir hocam Mardin'e gönüllü staja göndertmişti beni. Böyle güzel projeleri çok sever. Onunla konuşup üniversitedeki öğrencilerin ailelerle görüşmesini sağlatabilirim. Barış Hocam bu duruma kesin çözüm üretecektir. Belki önce yetkili bir TEKOV görevlisiyle birlikte ailelere konferans verilebilir. Psikoloji açısından da bir konuşmacı çıkar. Hocamı azıcık tanıyorsam boş bir vakit ayarlayıp konuşmanın ilk ayağına kendisi katılır. İkna olmayanlarla da birebir ilgilenilir. Hatta..." diyen Hilal duraksayarak kadına baktı.

"Bununla alakalı söz veremem ama askeriyeden yetkili birilerinin bile konuşmaya katılmasını sağlayabilirim. Oralarda görevli askerler bu olayın iç yüzünü herkesten daha iyi biliyorlar. Çocuklarını neyden ve neden kurtarmak istedikleriyle alakalı bir konuşma yapılırsa aileler üzerinde çok daha etkili olacaktır."

"Bunu ne ara düşündün? Kesinlikle çok mantıklı. Hele de askeriye işi olursa gerçekten de faydalı olacaktır. Ama bunu nasıl ayarlayacaksın?"

Hilal'in dudaklarında bir gülümseme belirdi. Burak'a projeyi söylediği anda adam en büyük yatırımcılardan biri olacaktı. Genç kız bundan emindi. Adamın 5 şehirden konuşmacı bir komutan ayarlaması iki telefon görüşmesine bakardı. Ayrıca Sinan dayı ve Salih babası da projeyi duyduğunda boş durmazlardı. Cevat Albay da vardı. O üçü bir araya gelirse neler olurdu Allah bilir. Hiç birisi olmasa bile Serkan projeyi duyduğunda konferansa katılmak için gönüllü olurdu. Hilal'de kişi çoktu.

Tabii ki de genç kız tüm bunları söylemedi.

"Birkaç tanıdığım var diyeyim. Bir şekilde ayarlatabilirim."

"Çok sevinirim. TEKOV da buna bayılacaktır." diyen Burcu, Hilal'in elini tutarak sıktı.

"Şu an beni ne denli rahatlattığını bilemezsin. Aylardır aileleri nasıl ikna edebiliriz diye düşünüyordum. Projedeki tek havada kalan konu buydu. Artık o da çözüldü gibi."

Elini karnına götüren genç kadın sevgiyle gülümsedi.

"Diğer konudaki minnettarlığımı anlatmaya ise kelimeler yetmez. Sayende birçok şeyi fark ettim. Hamileliğimin son ayını çok daha sağlıklı geçirme niyetindeyim şu an."

"Yardımcı olabildiysem ne mutlu bana. Güzel bir tesadüf oldu bu. İyi ki karşılaşmışız."

"Kesinlikle. Hep benden konuştuk ama. Daha geniş bir zamanda muhabbet etmek isterim. Elbette güzel konulardan."

"Çok isterim. Numaranı alayım, proje hakkında da görüşürüz. Olumlu sonuçlarla geleceğime eminim." dedi Hilal telefonunu çıkartırken.

Burcu'nun numarasını yazan genç kız onu çaldırdıktan sonra kaydetti. Bugün, güzel bir arkadaşlığın başlangıcı olacak gibiydi. Yıllar önce kısa süreliğine konuştukları o davette de Burcu ile iyi anlaşmışlardı fakat o zamanlar Hilal kendini insanlardan soyutladığı için numarasını istememişti. Bu yüzden bu karşılaşmayla mutlu olmuştu.

Odadan çıktıklarında, elleri ceplerinde bir Gökhan Şah koridorda kendilerini bekliyordu. Karısına inceler gözlerle bakan adam yumuşak bir sesle konuştu.

"2 saat çok diyordun?"

"Oldu mu o kadar? Alihan'ımdan bahsederken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım."

Duyduğu isim adamın kesik bir nefes almasına neden olmuştu. Hilal, bakışan karı kocayı yalnız bırakma isteğiyle koridorun başına doğru yürümeye başladı. Vedalaşmadan gitmek istemeyen genç kız telefonunu çıkartarak bir köşeye çekildi. Telefon daha ilk çalışta açılmıştı.

"Sevgilim?"

Adamın mutlu bir sesle söylediği hitap karşısında Hilal'in dudaklarında kocaman bir gülümseme belirdi.

"Buyrun benim. Hayırdır bu mutluluğunuzu neye borçluyuz Beyefendi?"

"Hayatıma ışık katanım aramış. Ben mutlu olmayayım da kim mutlu olsun?"

Hilal güldü.

"Sen beni bu aralar fazla şımartıyorsun. Baş edemeyeceksin benimle haberin olsun."

"Ben seninle ne zaman baş edebildim ki Asena'm?"

Burak'ın sahte isyanı Hilal'in neşeli kahkahasıyla sonuçlanmıştı.

"Bak çok doğru bir tespit." diyen kız duyduğu korna sesiyle kaşlarını kaldırdı.

"Arabada mısın sen?"

"Evet. Elimizdeki davayı sonlandırıyoruz bugün. Kalan son adamı Serkan'lar yakalamış. Şimdi üsse doğru gidiyorum."

"Aaa buraya Ataşehir'e geliyorsun yani?" diyen Hilal 'Keşke dönüş yolunda olsaydı da beni alsaydı. Görüşseydik.' diye düşündü. Sonrasında akşam buluşacaklarını hatırlayarak gülümsedi.

"Hâlâ Şah'ta mısın?" diyerek şaşıran Burak devam etti.

"Sorgu bende olmasa gelirdim yanına ama maalesef beni bekliyorlar. Sensiz sorgu da hiç çekilmeyecek ki. Ahh o Nisa ve Aslı ahh. Bir elime geçsinler sevgilimi benden çalmanın hesabını soracağım onlardan."

Burak'ın söylenmesi Hilal'in gülümsemesine neden olmuştu.

"Valla ben sevindim bu duruma. Böyle olması gerekiyormuş."

"Bu ne demek?" diye sordu Burak sesindeki merakla.

"Müneccim sevgilim yine geleceği görmüş."

Birkaç saniyelik duraksamadan sonra olayı anlayan adam konuştu.

"Haa. Sen kendine bir arkadaş buldun."

"Yani öyle diyelim. Eski bir tanıdık da diyebilir miyiz ki? Buluşunca detaylı anlatırım." diyen Hilal, aklına gelen şeyle etrafına bir bakış atıp arkasındaki duvara yaslandı.

"Bu arada Burak babamla alakalı bir gelişme mi oldu?.. Savcılık tarafından yürütülen davada."

Karşı tarafta kısa bir sessizlik oldu.

"Bunu nereden öğrendin?"

"Babamı tanıyan birisiyle karşılaştım. Gerçekten de doğru anlaşılan. Bana niye bir şey söylemedin?"

"Kadir abi kesinleşene kadar bir şey söylememi istemedi. Gerçi ona kalsa kanıtlardan hiç bahsetmeyecekti. Tesadüfen öğrendim."

"Neden böyle yapıyor anlamıyorum gerçekten. Bahsettiğiniz kanıt ne kadar güçlü ve neyle alakalı?"

"Konu uzun bunu da akşama konuşuruz ama özet geçmem gerekirse kendini ihbar ettiği kayıtlar ortaya çıktı."

"Ne?"

"Yaa. Baban meğer kaçakçılığına öncü ettiği silah kamyonlarına baskın yaptırmış. Hem de tam 3 kez. Oklar kendine döndüğünde de silahların kendi parasıyla alındığını o ispiyoncuyu hemen bulmalarını zararda olduğunu söylemiş. Yine aynı şekilde silahların olduğu depoda elektrik sisteminden(!) yangın çıkmış, tüm silahlar gitmiş. Anlayacağın... Kadir abi kendi parasıyla alınan her silahı imha etmiş."

Duyduğuyla gözleri dolan Hilal kesik bir nefes aldı.

"Bunu neden söylememiş?" derken sesi çatlak çıkmıştı.

"En başında o itlere bulaştığı için kendini suçlu hissediyor. Kendinden çıkanlara bir şekilde engel olsa da diğer sevkiyatlara engel olamadığı için ve o itler ile ismi aynı cümlede geçtiği için vicdan azabı çekiyor. Kendi kendini cezalandırıyor işte. Elindeki belgeleri bize teslim etseydi hem diğer sevkiyatların önüne geçerdi hem de o itleri daha önceden hapse tıktırırdı."

"Orası öyle de... O bizim için sustu. Annemle bana zarar gelmesin diye." diye fısıldadı Hilal.

"Öyle. Hilal... Seni bile bulmuşlar."

Burak'ın sesinde büyük bir nefret vardı.

"Baban her şeyi kayıt altına almış. Tüm konuşmaları, atılan mesajları, istenilen parayı ve... Yapılan tehditleri. Olayın terör ile bağlantısı olduğunu anladığı anda işi bırakmak istemiş. İşte o zaman senin New York'taki resimlerini göndermişler. Uzun bir süre takip etmişler seni. Okulda, sokakta, kütüphanede, kafede hatta... Apartmanının girişinde ,evinin balkonunda resimlerin var." diyen Burak öfkeyle devam etti.

"O resimleri çeken iti bulursam gözlerini oyup parmaklarını kıracağım. Seni nasıl takip etmeye cüret eder?"

Burak'ın söyledikleri Hilal'i dumura uğratmıştı. Tehlike ensesinde mi yaşamıştı yani? Ara sıra, durduk yere tüm bedeninin alarma geçtiği tüm o anları düşündü genç kız. Saçma bir paranoya olduğunu düşünmüştü ama anlaşılan öyle değildi.

Burak, Doğukan'a emir vererek adamı arattığından bahsetmedi. Ciddi anlamda çok öfkeliydi.

Nasıl Kelebeğini izlemeye cesaret ederlerdi?

"Beni izleyen yalnızca piyon. İzleten asıl önemli olan."

"Ahh hiç merak etme. İzleten ile bir güzel konuştuk(!) biz. Uraz abi beni uzun bir süre hapishaneye almayacağını söyledi. Adamın iki elini de yanlışlıkla kırmışım. Ahh bir de ağzı ile burnu birleşti sanırım. Kaburgada da ufak bir çatlağı var."

Ağzı açık kalan Hilal bir süre şaşkınlıktan konuşamadı.

"Bunu gerçekten de yaptın mı?"

"Sence? Ahh çıldıracak gibi hissediyorum. Ya o itler sana bir şey yapmaya kalksalardı?"

Burak'ın sesindeki korku, Hilal'in yutkunmasına neden olmuştu. Genç kız hissettiği onca duyguyu akşamki randevuya saklayarak aklındaki soruyu sordu.

"Tüm bunlar ne zaman oldu acaba Burak Bey?"

"İki hafta önce öğrendim olayı. Geçen hafta sonu da adamın haşatını çıkarttım işte."

"Bir şeyler karıştırdığını anlamıştım da baktığımız davayla ilgili zannetmiştim. Ne zaman söyleyecektin acaba bu durumu?"

"Kadir abiden konuşma izni çıktığında. Senin öğrenmemen karşılığında delillerin yerini söyledi."

"Gerçekten çıkmaya niyeti yok mu?" diyen Hilal bir kez daha şaşkınlığa uğramıştı.

"Hayatım boyunca ilk defa kendimi dinleme fırsatım oldu. Bu bir yandan iyi, bir yandan berbat bir durum. Yine de kimseyle uğraşmak istemiyorum şu an.' diyor."

"Peki çıkabilir mi içeriden? Yani anladığım kadarıyla kanıtlar güçlü."

"Bizim işimiz kanıtları bulmak. Savcılık davayı inceleyecek, hakim son kararı verecek. Şu an bakıldığında kaçak durumunda. Hatta ölü indinde. Sen kızı olarak 'Babamın adının temize çıkmasını istiyorum.' dersen dava daha rahat sonuçlanacaktır."

"Peki ya diyelim dediğin gibi oldu ve olumlu sonuçlandı. Ne diyecek? Nasıl olacak yani?" diyen Hilal açık alanda olduğu için pek rahat konuşamamıştı. Neyse ki Burak onu anladı.

"Ortadan kaybolmasını kastediyorsun değil mi? Dava olumlu sonuçlanırsa o iş kolay. Patlamadan hemen önce denize atlamış, adalardan birine sürüklenmiş ve aylardır komada tedavi altındaymış gibi gösterebiliriz. Bulunur ona bir kulp. Tabii önce Kadir Alacalı'nın çıkmayı istemesi gerekiyor. Kadir abi inat etti. Şu silah deposunu kundakladığının delilini ve olayı ilk öğrendiğinde karşı gelip tehdit edildiği mesaj kayıtlarını vermiyor. Onları da verse iş tamam da... Biraz daha kalsın bu şekilde. Düşünmek gerçekten de iyi geliyor gibi. Hayatının sorgusunu yaptı resmen adam. Hem bu süreçte hissettiği vicdan azabı da dinmiş olur belki."

Hilal, başını aşağı yukarı salladı. Öğrendikleri kendisini çok mutlu etmişti. Babası elinden geldiğince direnmiş, tehlikeye rağmen o teröristlerin işine balta koymuştu.

Burcu ve Gökhan'ın kendisine doğru geldiğini gören Hilal, dikkatini telefondaki adama verdi.

"Akşama daha detaylı konuşuruz Alfa'm. Benim şimdi kapatmam gerekiyor. Kolay gelsin sana."

"Sensiz her şey zor ama yine de teşekkür ederim."

Adamın cümlesi Hilal'in dudaklarında kocaman bir sırıtışa neden olmuştu.

"Akşama görüşürüz."

"Görüşürüz Kelebeğim." diyen sevgisiyle birlikte telefonunu kapattı genç kız.

"Konuştuğun senin yakışıklıydı sanırım?"

Kocasının kolları arasındaki Burcu'nun cümlesi karşısında Hilal gülerek başını salladı.

"Öyleydi." diyen genç kız karşısındaki çifte bakmıştı. İkisinin de gözleri kızarıktı. Önlerinde çözmeleri, konuşmaları gereken zor konular vardı fakat aralarındaki sevgi sayesinde bunların üstesinden geleceklerdi.

"Sanırım sana dünyaları borçluyum Hilal." dedi Gökhan minnettar bakışlarıyla genç kıza bakarken.

"Hiçbir borçlu değilsin abi. Karını ve kızını bolca mutlu et yeter bana."

"Bu olmadı ama. Ömrüm boyunca zaten yapacağım yegane amacımı istedin benden."

Hilal omuzlarını silkti.

"Dediğim gibi bir şey istemiyorum. Arada eşini kaçırma niyetindeyim. O zaman buna izin verirsen yeter."

"İzin almasına hiçbir zaman ihtiyacı olmadı ama rica ediyorum çok uzağa kaçırma. Aklım kalmasın."

Gökhan'ın samimi cümlesi Hilal'in gülmesine neden olmuştu.

"Bu arada siz konuşurken bahsettiğim savcı arkadaşımı aradım. 'İsterse numaramı verebilirsin. Haberleşelim Hilal Hanım ile' dedi."

"Ahh işte borç ödendi bile." diyerek gülen Hilal telefonunu çıkartmıştı.

Savcıdan detayları almayı çok istiyordu genç kız. Barodan atanan avukatla da görüşmeliydi. Gerekiyorsa o avukatı reddetip daha profesyonel bir avukat tutmalıydı.

"Gökhan Bey müşteri sonunda gitti."

Hilal, yanlarına gelen müdüre baktı.

"Tamamdır. Bir sorun daha çıkartırsa merkeze almayacağımızı söyledin mi?"

"Yani bu şekilde direkt söylemedim ama söyledim." dedi Sami gülerek.

Gökhan da gülerek başıyla onayladı onu. Sami'nin bir noktaya doğru baktığını gördüğünde arkadaşına takıldı.

"Eee peki aşağı dönmeye niyetin var mı Sami?"

"Var tabii ki." diyen adamın gözleri Jinekolog doktor Ebru'nun üzerinde olmasa daha inandırıcı olabilirdi.

"Uzaktan bakmayla değirmen dönmezmiş bilir misin?"

Burcu'nun gülen sesi karşısında Sami dikkatini ona çevirdi.

"Valla Allah sizin dilinize düşürmesin. Karı koca ayrı taşlıyorsunuz." diye söylenen Sami onlara bir bakış attıktan sonra Ebru'ya doğru yürümeye başlamıştı.

"Aha gitti ya gerçekten. Kurban falan kes Han büyük olay bu."

Karısının cümlesi karşısında Gökhan kahkaha atmıştı.

"Ha bu arada bu müşteri ne iş?" diye sordu Burcu merakla..

"Anlamadım ki. Garip birisiydi kadın. Türk de değildi, aksanı vardı. Bakışlarından da hiç hoşlanmadım. Huzursuz hissettirdi. Bir ton saçmaladı, birilerini aracı yaptı sonra da bir anda yola gelip anlaşmayı kabul etti ve gitti."

"Gerçekten de garipmiş. Niye böyle bir şey yaptı ki? Neyse sorun çözüldüyse iyi. Babamlara söyleyelim de TEKOV'dan sonra bize gelsinler. Uzun zamandır akşam yemek yemedik. Ya da... Biz gidelim onlara."

Karı-koca kendi aralarında konuşurken Hilal'in aklına şu garip kadın takılmıştı.

"Kadın Türk değil dedin Gökhan abi. İngiliz falan mıydı?"

"He yok. Sanırım Kürt'tü."

Kürt kelimesini duyan Hilal tüm hücrelerinin alarma geçtiğini hissetti.

"Hislerine güvenir misin?" diye sordu Hilal. 'Huzursuz hissettirmişti.' demişti adam.

"Ne oluyor Hilal?" diye sordu Burcu olayı anlamaya çalışarak.

"Ben avukatım. Hislerime elbette güvenirim de... Neden sordun?"

"O zaman..." diyen genç kız elindeki telefonun kilidini açtı. Bir yandan da çifte bakarak konuşuyordu.

"Biraz hatta bayâ paranoyak olduğumu düşünebilirsiniz ama kontrolden zarar gelmez."

Hızlı aramaya basan genç kız telefon yine ilk çalışta açılınca istemsizce gülümsedi.

"Kelebeğim?"

"Yine ben... Küçük bir sorunumuz olabilir Alfa'm."

Hilal cümlesini bitirir bitirmez mağazada "Han!" diyen korku dolu bir çığlık yankılanmıştı.

Burcu'nun bakışlarını takip eden Hilal, girişin önündeki silahlı teröristi gördüğünde derin bir nefes aldı.

"Hilal?"

Telefonunun ucundaki adamın sesi endişeli geliyordu.

"Sanırım sorunumuz o kadar da küçük değil Alfa'm." diyen Hilal, adamın yanında başka birini görmeyince derin bir nefes aldı.

Tek bir kişiyse baş edebilirdi.

"Herkes yere yatsın! Ufacık bir yanlışta hiç acımam gebertirim."

"Kelebeğim neler oluyor?" diyen Burak acı bir fren ile durduktan sonra dörtlüleri yakıp, U dönüşü yaparak arabasını alışveriş merkezine doğru yönlendirmişti.

Hilal, teröriste doğru bir adım atmıştı ki mağazanın dışından gelen seslerle donakaldı.

Alışveriş merkezinin içinde taramalı tüfekli teröristler vardı.

Merkezde en az 10 taramalı tüfeğin sesi yankılanırken insanların korku dolu çığlıkları da bu sese eklenmişti. Mağazanın içindekiler, kapıdaki silahlı adam yüzünden kaçamazken Hilal hüsranla gözlerini kapattı.

"Çok çok büyük bir sorunumuz var Alfa'm!"

🌙

Evveeeeeet. Sonunda İhtilal'e bir giriş yapabildik 😁.
Bölümü nasıl buldunuz? 😀

Giriş bölümü şartlardan dolayı biraz HilBur'suz kaldı. Sizi uzun bir süre beklettikten sonra neredeyse hiç Burak-Hilal olmayan bir bölümle karşınıza çıkmak istemezdim ama hikaye gelişimi açısından yazılması gereken bir bölümdü.

Bu bölüm Şah Ailesi ile tanıştık. Gökhan ve Burcu çiftinin yaşadığı zorlukları gördük. Her çiftim gibi bunları da çok sevdim 😍.

Bölümü yazarken verilen ya da söylenen sözler yüzümde buruk bir tebessüme neden oldu. Akşam balık ekmek yemeye gidelim muhabbetini yazarken mesela... İlerleyen saatlerde finalden dolayı nerede olacaklarını (hastanede) hepiniz biliyorsunuz.

Hayat da böyle işte. Planlar yaparız, çizeriz. Hop bir bakmışız o planlar yalan olmuş bambaşka yerlerdeyiz.

Neyse yeterince drama bağladım. Duyurularımı yapayım 😉.

⚠ Bundan sonra bölümler, Allah'ın izniyle Her Cuma saat 20.00'de gelecektir 💙.
Herhangi bir aksama durumunda elbette sizi bilgilendiririm 🙃.

⚠ İhtilal'de bölümlerim 7000-10.000 kelime arasında olacaktır. Belki bölümün gidişatına göre bu sayı azalır ya da artar ancak 6000'inin aşağısına düşmeyeceği gibi 15.000'nin de üstüne çıkmayacaktır. Bilgilerinize 🦋 (Bu bölüm duyuruu 300 kelime falan yaptım sanırım asdadadss. Geçtim daha ilk bölümden 10.000 sınırımııııı 🤣)

Bu duyuruyu yapmam gerektiğini düşündüm. Melek-Ege ya da Doğu-Ecem sahnelerini beklediğinizi biliyorum. İnanın ben de yazmak istiyorum. Hele de biricik Ege'mi. Ancak anlayacağınız üzere ileriki bölümler biraz(!) ekşın dolu olacak. Sonrası da azıcık(!) dram dolu... Bu süreçte full Hilal-Burak üzerinden anlatacağım hikayeyi. Araya herhangi bir hikaye/kişi sokup hem olayın duygusunu bozmak istemiyorum hem de sizi heyecanda ve merakta bırakmak istemiyorum. Sırf bu yüzden Cevapsız Sorular'ın finalini o şekilde yazdım. İleriki zamanlarda bunun nedenini çok çok daha iyi anlayacaksınız eminim ki 😄. Önümüzdeki 7 bölüm rahat HilBur okuyacağız. Sonrasında ise diğerlerinin de bu yaşananlardan nasıl etkilendiğini göreceğiz. Melek-Ege okuyacağız. Onları yazmadan geçmek istemiyorum. İnanın bana o ikisine bolca sahne vereceğim. Öfke, nefret, kıyamama ve aşkla dolu sahneler okuyacağız 😍. Yazacak çok şey var 😈. Bölüm sonlarında gelecek bölümlerde neler göreceğimiz hakkında bazı ipuçları veririm belki kim bilir 😁.

⚠ İpucu demişken Instagram'da da bölüm gününe kadar kesitler paylaşacağım. Bir güne oturtur muyum yoksa kafama esince mi paylaşırım bilmiyorum ama mutlaka kesit/kesitler gelecek bölüme kadar. Haricinde de profilimdeki panomdan 1 alıntı paylaşacağım. Hadi buna Her Çarşamba diyerek gün vereyim. İnstagram'ı olmayıp da kesit okumak isteyenler Wattpad'in özelinden bana mesaj atsınlar onlara kesiti oradan atarım 🙃.

Instagram Hesabım; alfa_nin_kelebegi

🌙
Şimdilik duyurularım bu kadar. Ne yaptınız görüşmeyeli, nasıl gidiyor karantina? 😉

Valla ben yemeden içmeden bölüm yazıyorum. (Mecaz değil ha. Oruç olduğumuz için zate... Tamam tamam sustum vurmayın asdsdsdsdsddd)

Karantinaya şikayet edenlerin, karantinada psikolojisi bozulanların aksine ben bu duruma Ba-yıl-dım 😁😁

İş tatil ve evdeyiiiim 🎊. En bi sevdiğim 🤪.

Ahh tam istediğim hayat 😎 😏.
Gerçiiii eve bir robot hizmetçi alsak istediğim hayat işte o zaman olur 😅🤣.
İki günde bir bulaşık makinesi boşaltıp doldurmaktan ve ev işlerinden gına geldi 🤧. Neyse o da tuzu biberi olsun anaaam. Evdeyim ya yeter 🤣.

Çok özledim sizi ama ben 😍😘

O zaman ne diyoruuuz
'Bir süredir yoktum demişler ki öldü söyleyin onlara Asena geri döndü' 😎😏

🤣🤣🤣🤣🤣

Karantinada psikolojim bozulmadı mı demiştim? İç sesim biraz fazla dışavurum yapmaya başlamış maalesef 🤧.

Yok ki 'Benim yanımda istediğin kadar dışa vurum yapabilirsin. Ben seni dinlerim Kelebek. Sürekli konudan konuya atlasan da...' diyecek bir Alfa'mız 😭

Yok ağlamıyorum gözüme Burak Kılıç kaçtı 🤧

Daha fazla saçmalamadan paylaşıyorum bölümü asdadadss.

Hadi Allah'a emanet olun 🌼
Sizi çok seviyorum 💙

Haftaya Cuma görüşmek dileğiyle 😍

BKS; 10.261
(Bölüm Kelime Sayısı)

 

 

 

Loading...
0%