Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm- Özlenen Neşeli Gülüşler

@yasminiesa

"Ninem vallahi doydum." diye mırıldandı Hilal yalvarırcasına.


"Nerene doydun kuzum? Kavanozu yarılamadın daha." diyen Seher tabağın yanındaki çorba dolu büyük kavanozu göstermişti.


"Ama bu kavanoz çoook büyük. Gerçekten doydum ninem. Bugünlük bu kadar yeter daa."


"Ayy senin daa deyişini yesinler. Al bunu da ye bakayım."


Ağzına dayatılan kaşıktaki çorbayı yutan Hilal yardım dilenircesine duvarın dibinde duran sevgilisine baktı. Kahkahasını zorlukla tutan Beyefendi'nin yardım etmeye hiç de niyeti yok gibiydi!


"Kalanını da Burak yesin mi nine? Çok zayıflamış şu birkaç günde. Sence de öyle değil mi?" dedi Hilal gözlerindeki muzipliğin aksine hüzünlü bir sesle.


Seher'in kendisine dönüşünü, korku filmlerindeki katilin kurbana yönelişi gibi izleyen Burak usulca yutkundu. Kadının yüzünde beliren tatlı gülüş gözüne oldukça şeytani gelmişti. Aslında şeytani görünen gülüş değil de kadının hevesle eline aldığı kavanozdu.


Karalahana çorbası!


Burak'ın çorbaya bakışlarını gören Salih neşeyle güldü.


"Öcü görmüş gibi bakmasana oğlum çorbaya."


"Nasıl bakmayayım? Karalahanadan çorba yapmanın mantığı nedir Allah aşkına? Dolması var mis gibi işte. Kim ne diye gitmiş bundan çorba yapmış?" diye söylendi Burak.


"29 yaşında değil de 9 yaşında bir çocuk gibi davranıyorsun Burak." dedi Salih başını iki yana sallayarak.


Omuz silken Burak mızmızlıkla konuştu.


"Ne yaa? Sevmiyorum işte. Sen seviyorsun diye ben sevmek zorunda mıyım baba?"


"Peki ben seviyorum diye?"


Hilal'in keyifli bir sesle sorduğu soruyu duyan Burak, yeşil gözlerini babasının elalarından sevgilisinin elalarına çevirdi.


"Sence?" diye sorarken genç adamın sesinde yumuşacık bir tını vardı.


Aralarındaki mesafeye rağmen Burak'ın zümrütlerindeki yoğun bakışları gören Hilal dudaklarında beliren kocaman gülümsemeyle sevdiğine bakmaya başladı. Bu bakışlar Burak'ın da dudaklarında tarifi imkansız bir gülümseme belirmesine neden olmuştu. Kısa süre sonra buna daha fazla dayanamayan Salih boğazını temizleyerek bu anlamlı bakışmayı bozdu.


"Yeni nesilde de hiç edep kalmamış." diyen adam gözlerini kısarak oğluna bakıyordu.


"Eski nesilde var mıydı acaba? Açtırma şimdi benim bayramlık ağzımı oğlum. Torunlarıma bulaşırsan tüm foyalarını ortaya çıkarırım."


Seher'in cümlesini duyan Salih Ege ağzını şaşkınlıkla açarak kadına döndü. Bu sırada Burak'ın da zevkten dört köşe bir şekilde kıs kıs güldüğünü söylemeye gerek yoktu sanırım.


"Öyle bir söyledin ki şu an kendimden şüphelenmeye başladım. Ne yapmış olabilirim ki?"


Bunun üzerine gözleri büyüyen Melek eski kocasına bir bakış atarak mırıldandı.


"Bence susmalısın."


Kadının sesinde hissettiği gülüşle afallayan Salih Ege eski karısını incelemeye başladı. 3 saat önce, omzunda ağladığı kadını terslediği andan sonra, Melek'in yüzüne bile bakmayacağından emindi fakat kadın yüzüne bakmayı geçtim geçmiş hakkında yapılan konuşmaya katılıp bir de üstüne muzip imalarda bulunuyordu.


Neden?


'Bir kere de bir şeyi sorgulamadan kendini ânın akışına bıraksan Ege? Bak herkes gülüyor, hepsinin gözleri ışıl ışıl. Kızın gerçeği öğreneli sadece saatler oldu. Üzme onu, kırma annesini. Sadece bırak akışına. Sadece bırak...'


İç sesini dinlemeye karar veren Salih Ege gülen gözlerle annesine baktı.


"Tehdit edilmeme bakarsak torun gelince evlat yalan oldu ha Seher Hanım?"


"Ehh öyle oldu biraz Salih Ege Bey. Torun baldan tatlıdır." diyen Seher yatakta yatan kıza göz kırpmıştı.


Hilal de anneannesine aynı şekilde göz kırparak gülmüştü.


"Heh. Ben de nerede bu ikilinin ittifakı diyordum. Kaldım mı yine tek?" diyen Melek'in gözleri Ege'nin elalarındaydı.


Elalar 'Tek kalmadın.' diye bas basa bağırsa da adam yalnızca bakmakla yetindi.


'Hastanelere yapılacak bombalı saldırıları engellemek içinmiş.' diye düşünen Melek titrek bir nefes alarak gözlerini kaçırdı.


Genç kadın hâlâ kırgın olsa da, artık kızgın değildi.


"Evveeet gençler bu çorbayı içecek şanslı kişi kim bakalım?"


Hilal'in neşeli sesi odadaki ağır havayı dağıtırken Melek ve Salih Ege aynı anda gülümsemişti.


"Gençler dediğine göre sevgilin içiyor." dedi Salih sevgilin kelimesini bastırarak söylerken.


"Aa-a. Babacığım sen kendini yaşlı kategorisinden mi sayıyorsun?" diye soran Hilal'in gözlerinde çok büyük bir sevgi vardı.


Hitap karşısında gözlerinin dolduğunu hisseden Salih Ege usulca yutkundu. Onun ruh halini fark eden kızının gözlerindeki parlaklığın sönmeye başladığını gördüğündeyse sahte bir hüzünle konuştu.


"Hayatım boyunca hergelenin teki ihtiyar diye seslendi bana. Yaşlı kategorisine girdiğimi söyledi. Çok kalbimi kırdı çok."


"Cık cık cık. Çok ayıp etmiş ama. Kimmiş o saygısız?" diyen kişi Hilal değil Burak'tı.


"Valla kızıma talip olduğunu söyleyen densizin biri. Neyse o iş bende endişelenme sen oğlum. İcabına bakacağım ben onun."


Ona bakan Burak ukala bir şekilde güldü.


"Düğünümüze beklerim Efendim."


Cümleyi duyan Hilal kalp atışlarının hızlandığını hissederken kesik bir nefes aldı. Melek ve Seher Burak'ın bu kesin cümlesiyle tebessüm ederken, Salih Ege kaşlarını kaldırmıştı.


Hilal da altta kalmamış, babası gibi kaşlarını havaya kaldırırken gözlerini sevgilisine dikmişti.


"Aa evleniyor musunuz Burak Bey? Hayırdır kiminle?"


Cümle üzerine kıs kıs gülen Burak farsça mırıldandı.


"دختري که به پيشنهاد من نه ميگفت"


(Evlenme teklifime hayır diyecek bir kızla.)


"پيشنهادي که اون ميخواد روياي خودش رو بگيره؟ لوسيد، اگ ميخواي اولين کسي باشي که تنهايي با رويا ازدواج ميکني، آقاي اولريک! "


(Rüyasında alacağı evlenme teklifine mi? Lucid rüyayla tek başına evlenecek ilk kişi olacaksanız Bay Olric!)


"Göreceğiz!" diyen Burak kollarını bağladıktan sonra rahat hareketlerle arkasındaki duvara yaslanmıştı.


Zümrüt gözlerdeki muzip parıltıları gören Hilal mutlulukla gülümsedi.


Bir oğluna bir kızına bakan Salih Ege ise sahte bir şekilde iç geçirdi.


"Biz çıkalım isterseniz çocuklar?"


Hilal, hinlik dolu yeşillerle göz göze geldiği anda Burak'ın konuşmasına izin vermeden konuştu.


"Estağfurullah baba olur mu öyle şey?"


Kız arkadaşına bir bakış atan Burak farsça mırıldandı.


"چرا که نه?"


( Neden olmasın?)


Hilal gözlerini kısarak ona bakarken Salih Ege başını iki yana sallayarak kızına baktı.


"Bu hergele kesin 'Neden olmasın?' dedi değil mi?"


Genç kız şaşkınca babasına dönerken Seher eğlenceli bir şekilde Salih'e baktı.


"Konuştukları dili biliyor musun oplu?"


"Yok anne farsça bilmiyorum ama oğlumu biliyorum. Ya 'Olur olur.' demiştir ya da 'Neden olmasın?'. Ses tınısı soru şeklinde olduğuna göre ikinci seçenek."


Sahte bir esefle nefes alan Burak babasına bıkmış bir bakış attı.


"Çok ayıp İhtiyar. Sevgilimle özelime maydanoz oluyorsun bari çaktırma."


"Göstereceğim sana şimdi özeli." dedi Salih Ege oğluna takılarak.


"Ben görüyorum göreceğimi sen merak etme." dedi Burak yandan bir şekilde gülerek.


İma dolu cümle üzerine oğluna soru dolu bir bakış atan Salih, umursamaz bir omuz silkmesi ile karşılaşmıştı.


"Sinan damarın geri mi döndü?"


"Benim suçum yok valla. Her şey önüme düşüyor. Ben ne yapayım?"


Burak'ın savunmacı cümlesini duyan Salih Ege'nin dudaklarında samimi bir gülümseme belirdi. Yıllar önce Dilek'lere yemeğe gittiğinde de küçük Burak benzer savunmayı yapmıştı.


'Ama böyle ben yürüyorum hop önüme bir şey çıkıyor ya da hop kapı açık oluyor. Yani şimdi gördüğümü görmemek, duyduğumu da duymamak ayıp olur değil mi?'


Babasının dudaklarındaki gülümsemeyle birlikte Burak da gülümserken onların bakışmasını gören Hilal huzurlu bir nefes aldı.


Bu hayatta bir kızın en çok istediği şeylerden birisi 'Sevdiği adam ile babasının iyi anlaşması.' olmalıydı. Görüldüğü üzere onun değerlileri iyi anlaşıyordu.


Ama biraz fazla mı iyi ne?


"Beyler bakışmaya devam edecekseniz sizi dışarıya alayım." diyerek laf sokan Hilal gözlerini devirerek söylendi.


"Gözümün önünde yapmayın bari."


Bu cümle odada kahkahalarla karşılanmıştı. En gür kahkahanın sahibi tabii ki de Burak Kılıç'tı.


"Kıskanıyorum anlasana. Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar.' mı diyorsun Kelebeğim?"



Adam akıllı izlemediği dizinin o sahnesi aklına gelirken gülen Hilal diyaloğu âna uygulayarak devam ettirdi.


"Ben hasta yatağımda yatarken onların mutluluğunu kıskanıyorum."



"Ahh. Sevgilim kıskandığını itiraf da edermiş."


"Neyi itiraf etmişim yaa? Ben diyaloğu devam ettirdim."


Dudaklarında bilmiş bir gülümseme beliren Burak telefonunu çıkarttı ve kaydettiği sesi açtı.


'Ben hasta yatağımda yatarken onların mutluluğunu kıskanıyorum.'


"Valla bilemiyorum. Burada bariz bir kıskanıyorum itirafı var."


"Sen Burak Kılıç! Bunu herhangi bir yerde, herhangi bir şekilde kullandığın anda, Deli YouTuber'ı kızlarla olan grubumuza atarım."



(Efsaneyi hatırlayalım asdadadss)


"Boş tehditleeeer boş tehditler." diyen Burak sırıtarak sevgilisine göz kırptı.


İkisinin de aklında Hilal'in yaralandığı gün yaşanan diyalog gelmişti. Resmi billboarda astıracağını söyleyen genç kıza 'Gözlerimi belirginleştirerek yeşillerimi ortaya çıkartan o fotoğrafı billboard'a asmayı bırak, Aslı'ya bile göstermezsin.' demişti adam. Genç kız da haklı olduğunu itiraf etmişti. Bu yüzden de o resmin o gruba asla atılmayacağını biliyordu Alfa.


O güne gitmek istemeyen Burak derin bir nefes aldı.


"چيزهايي هست که بايد منو فراموش کني، پروانه"


(Bana unutturman gereken şeyler var Kelebek.)


"متاسفم، با اين نرخ، رويا ميبيني"


(Üzgünüm bu gidişle rüyanda göreceksin.)


Sevdiği kıza bakarak gülen Burak başını iki yana salladı. Anlaşılan bu cümleyi ilk kurduğunda 'Desene aşk itirafı gibi, evlilik teklifi de benden gelecek... Öpersem geçer çünkü.' diyen genç kızın Asena'lığı hâlâ devam ediyordu.


"Hayatımın en berbat günüyle yarışan o günü düşündüğümde aklıma neden muzip diyaloglarımız geliyor?" diye sordu Burak yumuşak bir sesle.


"Sadece onları hatırla diye sana büyü yaptım çünkü." dedi Hilal bilmiş bir şekilde. Gözleri muziplikle parlayan kızın dudaklarında kocaman bir sırıtış vardı.


"Maharetli bir büyücüymüşsünüz Afrodit Hanım." dedi Burak sırıtarak.


"Ahh yapma. Bu kalp bir lakaba daha tutunamaz Bay Olric."


Hilal'in sahte isyanıyla gülen Burak, yeşillerini odadakilerde gezdirdikten sonra derin bir nefes aldı.


"Gitmeliyim sanırım."


İsteksiz kurulan bu cümleyle yüzü asılan Hilal kaşlarını çatarak kesin bir şekilde konuştu.


"İzin vermiyorum."


"Dedemlerdeyken gittiğin zamanı hatırlıyor musun?" diye sordu Burak ciddi bir şekilde.


"Aynı şey değil." dedi Hilal gözlerini sevgilisine dikerek.


"Nasıl aynı şey değil? Şu an hikayenin başrolü olmamam gerekiyor fakat konu hep bana dönüyor. Yanımızdakileri unutup ikili diyaloglar kurup duruyoruz. Olması gereken bu mu?"


"Olması gerekenle ilgilenmiyorum." diye mırıldandı Hilal memnuniyetsiz bir şekilde.


Odadakiler ikilinin ilişkisine karışmamak için herhangi bir yorumda bulunmadan yaşanan sahneyi izliyordu.


"Kelebeğim..." diyerek yerinde doğrulan Burak kızın konuşmasıyla devam edemedi.


"Olması gerekenle değil htiyacım olanla ilgileniyorum."


Sesi titreyen Hilal sakinleşme isteğiyle titrek bir nefes aldı.


"İkili diyaloglarımızı minimuma indirebilmek için en uzağımdaki duvarın dibine gitmene sesimi çıkartmadım fakat odadan çıkmaya kalkarsan sessiz kalmam Burak. Şu an doğru ya da yanlış, olması gereken yada olmaması gerekenle ilgilenecek psikolojiye sahip değilim. Uyanalı daha 24 saat bile olmadı ve ben bu süreçte hayatımın en büyük gerçeğini öğrenip 3 farklı yüzleşme yaşadım. En değer verdiğim insanlarla yaşadığım 3 koca yüzleşme!"


Sevgilisinin elalarının uzun kollu tişörtünü bulmasıyla Burak hüsranla ona baktı.


"O kollarındakinin varlığını unutmam için güldüğünü görmem gerekiyor. Yeşillerin bir yere dalıyorsa seni o dipsiz kuyudan çıkartmam gerekiyor. Ayrıca senin de beni düştüğüm kuyudan çıkarmana ihtiyacım var. Kaybolacağımı hissettiğimde kelimelerim de gözlerim de direkt sana yöneliyor. Sen gidersen, düştüğüm kuyudan çıkmak için haddimden büyük işlere kalkışabilirim. Üzerime vazife olmadığı halde konuşursam, temeli çürük bir ilişkinin inşaasına sebep olacağım ve böyle bir aptallık yaparsam da ömrümün sonuna kadar pişman olurum. Bu yüzden sakın gitme."


Hilal'in söyledikleri ,özellikle son sözleri, odada bomba etkisi oluşturmuştu. Annesinin ve babasının hikayesini iki taraftan da bildiği halde susmak zorunda kalmak, genç kızda büyük bir duygu çalkantısına neden oluyordu. Onların bir araya geldiği ilk seferde bile kaçamak bakışları ve kaçınılan diyalogları onu bu denli etkilediyse, geleceğin getireceğinden korkmaya başlamıştı Hilal.


Annesiyle babasının birbirlerini deliler gibi sevdiğini bildiği halde; onların bu denli ayrı, uzak, hüzünlü ve acılı olmaları canını çok yakıyordu.


Ege, önce kızına sonra da eski karısına baktı. Anlatamayacaklarının Hilal üzerinde bir etkisi olacağını farkındaydı ama bu etkiyi/tepkiyi bu kadar çabuk beklemiyordu.


Melek ve Ege birbirlerine bakarken bir kez daha fark etmişlerdi.


'Artık bu hikaye yalnızca ikisine ait değildi. Verdikleri en ufak bir karar, kızlarını da etkileyecekti. Hilal'in yakında 25 yaşına girecek bir yetişkin olması, bu gerçeği değiştirmiyordu.'


Hilal, Burak'ın dudaklarını oynatarak 'Buradayım Kelebeğim. Hiçbir yere gitmiyorum.' dediğini gördüğünde az önce isyanla o cümleleri kuran kendisi değilmiş gibi gülümseyerek ninesine döndü.


"Yarın içsem bu çorbayı?"


Seher, güçlü durmaya çalışan torununun elini anlayışla okşarken Salih Ege masanın üzerine koyulan çorbaya baktı ve kızının oyununa ayak uydurarak az önce yaşananları yok sayarak konuştu.


"Yarına menüde tavuk suyu varmış Berceste'm. Bu yüzden de bugün bu çorba bitecekmiş annem öyle dedi. Burak Beyler içmeyecek anlaşılan, siz Melek Hanım?"


Yüzünü buruşturarak çorbaya bakan kadın başını iki yana salladı. Onun yüz ifadesini gören adam yumuşak bir şekilde güldü.


"Annenin de hâlâ pancara alerjisi var anlaşılan."


"Kokusunu bile sevmiyorum."


"Allah'ım sonunda! Şükürler olsun YaRabbim. Sonunda beni anlayan birisi." diyen Burak ellerini dua eder gibi açtıktan sonra yüzüne sürdü.


"Ne abarttın Burak yaa." diye söylenen Hilal gülen gözlerle sevgilisine bakıyordu.


"Turşu yedirteceğim sana. Böyle ekşi ekşi. Görürüz o zaman abartıyı." diye karşılık verdi Burak hiç duraksamadan.


Bu sefer yüzünü buruşturma sırası Hilal'deydi.


"Hastayım ben. Niye ekşi muhabbetini açıyorsun ki şimdi?"


"Pancar çorbasını sevdiğini duyunca damak zevkimiz bir demiştim ama bu kadar yanılamazdım sanırım. Ekşi sevmemek olur muymuş hiç Berceste'm?"


Hilal "Bal gibi de olur." derken Melek de aynı anda "Olur tabii ki." demişti.


Bu cümleyi duyan Hilal şaşkınca annesine baktı.


"Eee sen ekşi sevmiyor muydun anne?"


"Tercih listemin son sırasının da sonunda." dedi Melek olumsuz bir sesle.


"Küçükken şaşırdığım bir olay olunca '1 yaşıma daha girdim.' derdim ya... Şu son saatlerde kaç yaş aldım acaba?"


Kızının bu cümlesine gülen Melek başını iki yana salladı.


"Aldıklarına değil alacaklarına bak Ela Gözlüm. Daha çok şaşıracaksın."


Hilal önce annesine sonra da babasına baktıktan sonra mırıldandı.


"Yeniden doğmak dedikleri bu oluyor sanırım."


Cümleyi duyan Burak istemsizce yumruklarını sıkmıştı. Aklında ameliyathanedeki tekdüze DIIIIIIIT sesi yankılanırken bakışlarını yerdeki karolara dikti.


'Hilaaaal! Kalk hadi. Üşürsün burada...'


Salih gülerek "Neyse ver anne ver. Onu da bana ver. Umarım içimde pancar ağacı yeşermez." derken Hilal'in elaları gözlerini yere diken adamdaydı.


"Alfa'm?"


Kızın buruk çıkan şefkatli seslenişiyle düşüncelerinin arasından çıkan Burak başını kaldırarak ona baktı. Hilal'in gözlerindeki endişe hızla toparlanmasını sağlamıştı.


"İyiyim."


Onun mırıltısına gözlerini kısarak bakan genç kız başıyla sıkılı yumrukları işaret etti.


"Ayaklanmama gerek yoktur umarım?"


"Ayaklanmak? Öyle bir şey yaparsan çıkacak vahşetten ben sorumlu değilim Asena." diyen Burak yumruk yaptığı ellerini açmıştı.


"Bu konuda seninle inatlaşmayacağım Alfa." dedi Hilal umursamaz bir şekilde omuz silkerken.


"Yatağa bağlanmak istemiyorum.' demiyor da." diyerek güldü Burak.


Hilal bu saldırıya herhangi bir karşılık vermedi. Alfa'nın sınırsızlığını en iyi o biliyordu. Yataktan kalkması halinde karşısındaki deli her şeyi yapardı.


"Abooov. Vahşi bir enişte yapmışlar." diye gülerek odaya giren Nisa odadaki yetişkinleri gördüğünde hızla dudaklarını kapattı.


"Kusura bakmayın millet. İkisinin konuştuğunu duyunca odada yalnızlar zannetmiştim."


Kızın utanmış haline bakan Salih hüsranla başını iki yana salladı.


"Bu kız bile mahçup olurken bu ikisi utanmadan yanımızda farsça konuşuyor. Ahh ahh. Biz nerelere gidek?"


"Şöyle bir kafeteryaya gidebilirsiniz toplu olarak." dedi Burak babasına haylaz bakışlar atarken.


Oğluna bakan Salih yanındaki koltuğun üzerindeki minderi kaptığı gibi ona attı.


Minderi gayet rahatlıkla yakalayan Burak olumsuzca başını iki yana salladı.


"Sen iyice yaşlandın be İhtiyar. Bu ne yavaşlık? Eskiden geldiğini bile görmezd... Ahh!"


Karnına yediği çorba kavanozunu yere düşmeden yakalayan Burak, odadakilerin şok dolu bakışlarına zıt bir şekilde kahkaha attı.


"Pek de yaşlanmamışsın İhtiyar. Hâlâ iş var, sevindim."


"Bak kaşınmaya devam ediyor." dedi Salih sesindeki uyarı tınısıyla.


"Bu hayatta beni hakkıyla kaşıyan ikinci kişisin. Elime geçen fırsatları tepemem üzgünüm." dedi Burak neşeyle gülerek.


"İkinciliğe düştük ha?" diyen Ege muzip gözlerini kızına çevirmişti.


"Genlerdenmiş öyle diyorlar. Boynuz kulağı hep geçiyormuş." dedi Hilal sevgilisine bakarken.


Ortamdaki samimi havayı gören Nisa ve Aslı mutlulukla bakıştılar. Odaya girmeden önce, karşılarında bulacakları Hilal konusunda oldukça endişeleri vardı. Arkadaşlarının peş peşe öğrendiği gerçeklerle suskunlaşacağını düşünmüşlerdi. Böyle olmamış olması ikisinin de derin bir nefes almasına neden olmuştu.


"Ayıp ama kızlar. Hasta ziyaretine eli boş mu geldiniz?"


Hilal'in onlara yönelik sorusu üzerine Seher ninenin kalktığı yere oturan Nisa hafifçe ayağına vurdu.


"Sus eşek. Sen bir ayaklan, elim saçlarınla doluyken hesap soracağım senden!"


"Kimin eli kimin saçlarıyla dolu olacakmış?" diye soran Hilal'in oldukça ukala çıkan tehlikeli ses tonu karşısında Nisa bakışlarını duvarın dibindeki Burak'a çevirdi.


"Bu kızı ciddi anlamda kendine benzettin Burak."


"Ne de güzel yapmışım ama." diyen adam sevgilisine göz kırptı. Ona bir gülücük gönderen Hilal bakışlarını kendisine yaklaşmayan Aslı'ya çevirdi.


"Orada durmaya devam mı edeceksin Paparazim?"


"Ortamın havasını değiştirmeyeyim şimdi." diye mırıldandı Aslı kısık bir sesle. Temas kurmamaya çalıştığı mavi gözleri kızarmıştı.


"Ortamın havası başlıca bipolar zaten. Bir mani, bir depresif arada karma falan takılıyoruz öyle. Gel seninle depresifleşelim, biri oradan maniye çevirir havayı."


Hilal'in cümlesi üzerine gülen Aslı, genç kızın diğer tarafına geçerek arkadaşının elini sıkıca tuttu.


"Aklım çıktı var ya. Keşke seninle gelseydik."


"Gelmediğiniz için ne kadar şükrettiğimi bilsen böyle demezdin." diyen Hilal kendisine çok yoğun bir endişeyle bakan kardeşine tebessüm ederek kollarını iki yana açtı.


"Eee sarılmıyor muyuz?"


"Yaran?" diye sordu Aslı tereddütle.


"Dikkat ederiz. Kemiklerimi kırmaya çalışmadığın sürece dikişlerimi patlamazsın bence?"


Arkadaşının neşeli çıkan sesini duyan Aslı, yavaşça ona sarılırken gözyaşları yanaklarından düşmeye başlamıştı.


"Seni bir daha göremeyeceğimi zannettim." diye fısıldayan Aslı hıçkırığını gizlemek istercesine dudaklarını birbirine bastırdı.


"Valla önümüzdeki 50 yıl hiçbir yere gitmeye niyetim yok Paparazim. Kalmam için çok sebebim var." diyerek aynı fısıltıyla karşılık verdi Hilal de.


Dudaklarında bir tebessüm beliren Aslı huzurla fısıldadı.


"Baban kötü birisi değilmiş Casper'ım."


Gözlerini kapatan Hilal başını aşağı yukarı salladı. Bu konuda onun korkusunu en iyi anlayan kişi Aslı'ydı. Kardeşi; kötü bir babanın insanın ruhunda nasıl yaralara sebep olduğunu en iyi bilen kişiydi. Bu yüzden de gerçeği öğrendiğinde mutlu olduğu ilk konu bu olmuştu.


Kardeşimin babası kötü birisi değil.


"İyi ki yanımdasın kardeşim." diye fısıldadı Hilal mutlulukla.


"Bana ayrılan sürenin sonuna geldik gibi. Gidiyorum ben." diyen Nisa'nın tripli sesini duyan ikili aynı anda geri çekilerek itiraz etmişlerdi.


"Yaa Nisa."


"Olur mu hiç öyle şey Deli'm?"


Hilal'in bakışlarını gören kız güldü.


"Tamam tamam sil şu yavru köpek bakışlarını. Vıcık vıcıklık benlik değil zaten. İyileşince döveceğim ben seni. Öyle hasret gideririz."


"Çok dövdüğümde ağlama da sonra." dedi Hilal neşeyle sırıtarak.


"Ayy gençler bana müsaade. Yaşlı bir kadınım ben, yetişemiyorum hızınıza. Kalbim kaldırmıyor sürekli değişen bu ruh hallerini. "


Seher'in cümlesi üzerine odadakiler gülüşürken Salih de başını aşağı yukarı salladı.


"Bu kadarı beni bile aşar."


Bunun üzerine Melek "Duy da inanma." diyerek araya girdi.


Onun dikenli bakışlarını gören adam "Sen inanma." diyerek karşılık vermişti.


"Hee olumlu genel izlenimimi bozma diyorsun yani. Peki, istediğin gibi olsun. Buna karşılık arada benim de o izlenimden nasiplenmemi sağlarsan sevinirim."


"Üzgünüm ama mümkün olacağını zannetmiyorum." dedi Salih Ege ona bakarak.


"O nedenmiş? Çok zor bir şey istemiyorum ya." diyen Melek adamın dudaklarındaki tebessüm kırıntılarına kilitlenmişti.


"Zor değil imkansız bir şey istiyorsun."


Adamın sesindeki yumuşak tını Melek'in saldırısını engellerken kaşlarını kaldıran genç kadın sesindeki merakla sordu.


"İmkansız olan neymiş?"


"Nedenini az önce kendin verdin daa."


Melek anlamaya çalışarak adama bakarken Salih, kızına döndü.


"Benim birkaç telefon etmem lazım kızım. Siz takılın sonra geleceğim ben."


"Tamam babacığım." diyerek ona tebessüm eden Hilal, ninesinin "Beni de bekle oğlum. Şu kafeteryanın yerini her seferinde nasıl karıştırıyorum anlamıyorum." diyerek Salih'in koluna girmesini izledi.


Ninesini azıcık tanıyorsa kadın kesinlikle yolunu bilerek karıştırıyordu.


Onlar kapıdan çıkar çıkmaz Melek Burak'a döndü.


"İmkansız olan ne? Nasıl nedenini vermişim? Ne demek istedi?"


Kadının peş peşe sorduğu sorularla sevgilisine bir bakış atan Burak güldü.


"Hilal ile bu kadar benzediğini nasıl fark edememişim Melek abla?"


"Farkındalığını sonra yaşarsın Burak. Ege neden öyle dedi?"


Ege hitabı Burak'ın dudaklarındaki gülümsemeyi büyütürken soruyu kısmen yanıtladı.


"Genel dedin. Ondan herkese davrandığı genel davranışı istedin. O da bunun imkansızlığını dile getirdi."


Kendi kendine gülen Melek başını iki yana sallayarak iç geçirdi.


"Bir gün elimde kalacak bu adam."


"Yardıma ihtiyacın olursa haber et." dedi gülen Burak.


"Bana daaa." diyerek araya girdi Hilal.


Melek, bir Burak'a bir Hilal'e baktıktan sonra parmaklarını ikisinin üzerinde dolaştırdı.


"Siz bozacının şahitleri şıracılar değil misiniz?"


"Cık cık cık çok ayıp ediyorsun ama Melek abla. Bizim şahitliğini yaptığımız şey ne boza ne de booza. Tek bir şeyin şahidiyiz biz."


"Ne?' diye sorarsam zararlı çıkacak olan kişinin ben olacağımı hissederek usulca gidiyorum." diyen Melek kızına dönerek "Bir şeye ihtiyacın olursa ararsın beni." dedikten sonra kaçarcasına odadan çıktı.


"Bunlar olmuşlar be." dedi arkalarından bakan Nisa.


"Melek abla beni şaşırtıyor." dedi Aslı da şaşkınca.


"Arada görmediğimiz küçük anların etkisi gerçekten de büyük sanırım. İkisini her gördüğümde ilişkileri çağ atlamış oluyor." dedi Nisa gülerek.


"Hiç sorma ya. İlk başlarda Melek abla ciddi bir şey yapacak diye çok korkuyordum." dedi Aslı arkadaşına bakarak.


"O kadar mı kötüydü?" diye sordu Hilal.


Sonunda uyuduğu süreçte neler yaşandığını eksiksiz öğreneceği iki güvenilir kaynak bulmuştu.


"Ben diyeyim atom bombası, sen de nükleer felaket." dedi Nisa buruk bir şekilde.


Bunu duyan Hilal'in elalarını hüzün bulutları kaplarken Aslı konuşmaya başladı.


"Bu dediğime inanamıyorum ama senin o durumda olman ,ikisinin ilişkisi açısından, iyi oldu. Aralarında hep bir sessiz dayanışma vardı biliyor musun? Bunu biz bile hissediyorsak onlar hayli hayli hissetmiştir. Melek teyzem, Salih amcanın sana verdiği değeri görmeseydi ona karşı tek bir bakış bile atmazdı Hilal. Onunla asla aynı havayı solumaz, aynı çatı altında asla kalmazdı. Şu bir hafta bana yıllardır tanıdığımı zannettiğim kadını aslında hiç tanımamış olduğumu gösterdi. Benim bildiğim Melek Alac... Melek Gökmen o adamın suratına tükürür ve ona dış kapıyı gösterirdi. Fakat o; bu ikisini yapmamayı geçtim onu senin yanına girmesi için yüreklendirdi, onu sessizce teselli etti. Teyzem günden güne biraz daha yumuşadı. Önce askeri üniforma o kalın zırhını deldi sonra da o adamın sana olan sevgisi. Sen; yattığın yerden anneni ve babanı birleştirdin, onların ilişkisinde tutkal görevi gördün Hilal."


Bu cümleyi duyan genç kız titrek bir nefes alarak kardeşlerine baktı.


"Bana bilincim yokken neler olduğunu anlatır mısınız? Hiçbir şeyi atlamadan."


Bu rica üzerine Nisa ve Aslı endişeyle bakıştılar.


Hiçbir şeyi atlamadan mı?


Aslı sessiz bakışlarla 'Ne yapacağız?' diye arkadaşına bakarken Nisa cesaret ederek Burak'a döndü.


"O çaresiz bakışlar ne lise arkadaşım? Sence ben Hilal'e yaşananları anlatmamış olsam, bu odada bu kadar rahat durur muyum?"


"Anlattın mı? Her şeyi mi?" diyen Aslı da şaşkın bakışlarla arkasındaki Burak'a dönmüştü.


Aslı'nın şok dolu bakışları karşısında Burak istemsizce güldü.


"Anlattım yenge. Her şeyi hem de."


Hitap karşısında gülümseyen Aslı aklına gelen sevgilisiyle birlikte hüzünlü bir nefes aldı.


"Operasyona gittiklerini biliyorsun değil mi?"


"NE? Operasyona mı gittiler?" diyen Hilal kocaman açılan gözleriyle sevgilisine baktı.


"Operasyona gittiler ve sen burada mı duruyorsun?"


"Evet." dedi Burak rahat bir şekilde yanındaki tekli koltuğa otururken.


Adamı, gergin bedenini ve endişeli bakışlarını görecek kadar iyi tanıyan Hilal salt bir şaşkınlıkla sordu.


"Nasıl gitmezsin?"


"Bizimkiler halleder."


"Bu operasyon Şah'a düzenlenen baskınla ilgili değil mi?"


"Öyle." diyen Burak istemsizce ayağını sallamaya başlamıştı.


"Benim için gitmedim ama aslında benim için gitmen gerekmiyor muydu? Yani... Bu hareket pek senlik değil." diye mırıldandı Hilal anlamaya çalışarak.


Aslı ve Nisa'ya bir bakış atan Burak 'Hayatımın sonuna kadar Aslı da, Nisa da kardeşlerimin yanında yer alacaklar. Onların yanında konuşmamda bir sakınca olmamalı.' diye düşündükten sonra sevgilisine döndü.


"Bunu söylediğim için kötü bir ekip lideri hatta kötü bir asker olabilirim ama... Şu an önceliklerim farklı. Aklım sendeyken oraya gitmem başlı başına bir intihar olur. Ayrıca o adamı öldüresiye dövsem bile yaşananların zerresini unutmayacağım. Kendi kendime hırs yapacağım ve onu dünya üzerinden yok edemediğim için öfkeleneceğim. Bu his aşırı tanıdık geldi. Olay bile çok benzer değil mi ama? Fail ölü, emri veren hayatta... O p*çin olayındaki gibi kendimi kaybedersem bu sefer beni durduracak bir sen olmayacaksın. Her şeye neden olan o o*rospu çocuğunu geberttiğim için hâlâ öfkeliyim ve tüm yaşananların hıncını da emri veren itten çıkartacağım. Şahsen ben bu kadar büyük bir nefreti bir kez daha kaldırabileceğimi zannetmiyorum. Bu yüzden de olayın zanlısını bile öğrenmedim. Tek bildiğim INIS'in adamı alıp Irak'a götüreceği. Ulaşabileceğim sınırın ötesine bir geçsin; o zaman öğreneceğim kimmiş, nedenmiş, niçinmiş."


Adamın düşünce tarzı karşısında gururla gülümseyen Hilal gözlerindeki sevgiyle sevgilisine baktı.


"دوستت دارم آلفاي من."


(Seni seviyorum Alfa'm.)


"پس انجامش بده. "


(Ben de.)


İkilinin bakışmasından olası diyaloğu tahmin eden kızlar iç geçirdiler.


"Ulaş'a kesinlikle bir dil öğretmeliyim." dedi Nisa.


Ona bakan Burak arkasına yaslanarak konuştu.


"Ulaş zaten 2 dil biliyor Nisa... Önce senin öğrenmen gerekmiyor mu?"


"2 dil dediğin biri İngilizce, diğeri de Almanca. İngilizce'yi bilmeyen mi var aramızda? Almanca desen lisede bize zorunlu dayatılan dersti. Az buçuk biliyorum zaten ama siz de biliyorsunuz. O da elendi."


"Gerçekten istesen Ulaş kabul eder de, sen dil öğrenmekten nefret ediyorsun Nisa. Her Almanca dersinde söylenirdin. Ulaş da bunu çok iyi biliyor ve bu yüzden de sen öğrenmeden asla öğrenmez o dili."


"Niye hep haklı olmak zorundasın Burak? Bir hayal bile kurdurmuyorsun ya." diye söylenen Nisa bakışlarını gülen Hilal'e çevirdi.


"Başkalarının yanında yabancı bir dil konuşup onları merakta bırakmak nasıl bir his?"


Sevgilisine bakan Hilal sırıtarak ".زيباست" (Çok güzel) diye yanıt verdi.


Onun bu hareketi karşısında Aslı da Nisa da gülmüştü.


"İkiniz çok sinir bozucu bir çift oldunuz." diyen Nisa sevgiyle arkadaşının elini sıkmıştı.


Aynı şekilde karşılık veren Hilal arkadaşlarına baktı.


"Anlatın bakalım şimdi neler olduğunu. Hiç ayaklanmaya kalkma Burak. Hiçbir yere gitmene izin vermiyorum."


Kızları yalnız bırakmak için ayağa kalkmak üzere olan Burak, bu cümleyle birlikte kız arkadaşına döndü.


"Şu anda annesinden ayrılmak istemeyen 3 yaşındaki çocuklar gibi davrandığını farkında mısın Kelebeğim?"


"Biz onu 1,5- 2 yaş yapalım... Otur oturduğun yere."


"Emredersiniz Asena Hanım. Sizden ayrılmamak benim işime gelir zaten." diyerek gülen Burak koltukta arkasına yaslandı ve anlatılanları dinlemeye başladı.


🐺 🦋


Arada kızların muhabbetine eşlik eden Burak'ın yeşilleri, tüm bu süreçte gülen sevdiğine kilitlenmişti. Kızın gülüşleri ruhuna terapi, sık sık kendisini bulan elalarıysa ciğerlerine nefesti.


İkilinin bitmek tükenmeyen bakışması Aslı ve Nisa tarafından bir kez daha alayla karşılandı.


Nisa dalgayla "Ama gençler olan var olmayan var. Bu ne böyle?" derken Aslı da samimiyetle ekleme yapmıştı.


"Gitmemizi istiyorsanız söyleyin. Valla anlayışla karşılarız."


Burak başını iki yana salladı.


"Yok yok kalın. Siz çıkarsanız büyükler gelir. Onların laflarındansa sizin söylediklerinizi tercih ederim. Takmıyorum zaten sizi."


"Cümlenin başındaki sevincim ve sonundaki inanamamazlığım. Bizi takmadığını yüzümüze vurmasa mıydın acaba?" diyen Nisa gözlerini devirerek gülmüştü


"Çok açık sözlüyümdür. Huyum kurusun."


Sahte bir esefle nefes alan Nisa, Hilal'e döndü.


"Hilal bu adamı nasıl çekiyorsun hiç anlamıyorum."


"Cık cık cık. Kız arkadaşımı bana karşı doldurma Nisa. Ben de Ulaş'ın sana nasıl katlandığını merak ediyorum ama hiç ona soruyor muyum bak?"


"Ay valla çok gıcıksın Burak. Yani yıllar geçti ama hâlâ çok gıcıksın."


"Eh can çıkar huy çıkmaz derler. Sen de yıllara rağmen hâlâ aynı çirkefsin."


İkilinin atışmasını izleyen Hilal neşeyle gülerken, Nisa bir hışım Burak'a dönerken Aslı arkadaşının koluna dokundu.


"Boşuna uğraşıyorsun Nisa. Her şeye bir lafı var bilmiyor musun?"


"Ah yengeeem... Nasıl da tanıyor kaynını." dedi Burak sırıtarak.


"Sen iyi değiştin ha Burak." diyerek gülen Aslı elini çenesine koydu.


"Şimdi ben sana eniştem mi diyeceğim, kaynım mı?"


"Öncelikliyi seçelim." dedi Burak kıza tebessüm ederek.


"Hilal ve Emre arasında bir seçim yap gibi oldu ama bu." diyen genç kızın neşeli gülüşü Burak'ın cümlesiyle donmuştu.


"Öncelik ikisinin de değil kuzen."


Burak'ın yeşil gözlerinin ruhunu deldiğini hisseden Aslı gözlerini kaçırdı.


Sinan Binbaşı ile annesinin ilişkisi gün geçtikçe daha samimi oluyordu ve işler ciddiye binmeye başladıkça Aslı'nın içindeki adını koyamadığı duygular da artmıştı. Bu yüzden de annesiyle birlikte yedikleri akşam yemeklerine Sinan dayı birçok kez Aslı'yı davet etse de genç kız her seferinde bir bahane uydurup gitmemişti.


Uzun süredir Sinan Binbaşı'nı hayatında nereye konumlandırması gerektiğini düşünen Aslı bunun cevabını hâlâ bulamamıştı.


"Düşünceleri çözen çoğu zaman öznenin bizzat kendisidir."


Burak'ın yumuşak sesini duyan Aslı başını kaldırarak ona baktı.


"Ben mesela, dayımla yaşayacağım yüzleşmemi erteledikçe daha fazla düşüncelerimde boğuluyorum. Onunla yüzleşsem, konuşsam her şey çözülecek aslında."


Dudaklarını ısıran Aslı bakışlarını ellerine çevirdikten sonra başını salladı.


"Düşüneceğim bunu."


"Düşün kuzen."


Hitap karşısında gülen genç kız Hilal'e dönerek Burak'ı işaret etti.


"Sevgilin kendi kendine sıfatlar bulmayı seviyor sanırım?"


"Kuzen kontenjanım boştaydı ne yapayım?" diyen Burak omuzlarını silkti. Onun bu çocukça davranışı karşısında Hilal sırıtmıştı.


"Bu adamın koskoca Yüzbaşı olduğuna inanmak güç değil mi?"


"Valla beni şaşırtmıyor. Benimki de başkomiser güya. Geçen gün ağlak bir şekilde beni aradı 'Birisi zulamı patlatmış. Abur cuburlarım yoooook. Yardım et lütfen. Çıkamıyorum karakoldan şu an. Bana abur cubur ver.' dedi. O benim çikolatamı yedi diyen 3 yaşındaki çocuktan farksızdı."


"Zulayı patlatanı bulmuş mu bari?" diyen Burak'ın keyifle sırıttıktan sonra arkasına yaslanarak bacak bacak üstüne attığını gören Nisa şok içinde ona baktı.


"Sen miydin?"


"Birkaç evrak işini konuşmam gerekiyordu. Operasyona çıkmış. Beklerken de sıkılmayayım dedim."


"Tamam da kimse bir şey söylemedi mi? Ayrıca kameraları da incelemişti, odasına giren yoktu. Parmak izi taraması bile yaptı hatta da boşa çıktı."


"Birinin bir şey söylemesi için beni görmüş olmaları gerekiyordu. Kameraların beni yakalaması için de kapıdan girmem. Yangın merdiveninin yakınındaki ofis daha büyük diye onu almasını söylemiştim zamanında. Amacım tabii ki de ofisin büyüklüğü değildi. Arada uğruyorum, görevdeyse de sömürmeden dönmüyorum. O kadar yolu eli boş dönmek için gitmedim ya."


Nisa ağzı açık bir şekilde Burak'a bakarken Hilal ve Aslı da Nisa'ya döndü.


"Abur cuburları için parmak izi taraması mı yaptırdı?" diye soran Hilal şaşkın bakışlarının nedenini söylemiş oldu.


"Tek parmak izi mi? Küçük düşünüyorsunuz kızlar. Benim deli olay yeri incelemeyi soktu odasına. O olaydan sonra gizli kamera da koydu odasına. Zulasına benden daha fazla değer verdiğini düşünüyorum bazen. Pardon, bazen değil çoğu zaman!"


"Gizli kamera işini söylemen iyi oldu teşekkürler. Bir dahakine daha dikkatli olurum."


Bir Nisa'ya bir Burak'a bakan Aslı, Hilal'in bu duruma hızlı adapte olduğunu görerek iç geçirdi.


"Hepiniz mi manyağız Allah aşkına? Parmak izinden nasıl bulamadı seni Burak?"


"Eldivenle girdim tabii ki. Biliyorum o malın zulasına olan takıntısını. Normalde tek tek sömürüyorum, çakmıyor o mal. Geçen beni sinir etmişti, ben de komple zulayı indirdim."


"Hayır benim anlamadığım Ulaş sen olduğunu nasıl anlamadı Alfa'm? Yani sizden başkası iz bırakmadan iş yapmaz."


"Yalancı şahidim vardı Kelebeğim. Zulanın yarısını verdim şahitliğine karşılık." diyerek sırıtan Burak, Aslı'ya baktı.


"O yalancı şahit, geçen gün bir poşet abur cuburla yanıma gelen sevgilim oluyor sanırım?"


"Bingo!" diyerek gülen Burak, Hilal'in surat asmasıyla gülüşünü şiddetlendirdi.


"Emre sevgilisiyle paylaşmış sen hepsini tek götürdün he? Vicdansız."


"Ama sevgilim ben boğazından haram lokma geçmesin istedim. Biz Ulaş'ın zulasına mı kaldık? Sen yeter ki iste ben sana bir market alırım."


Hilal sırıtırken Aslı da "Ya ayak üstü benim sevgilimi gömdü adama bak!" diye şikayet ediyordu.


"Peki biricik sınıf arkadaşım. Ben şimdi tüm bunları sevgilime söylesem ne olur?"


"Kan çıkar. Ve evet! Onun canı daha çok yanar."


Burak'ın ukala cümlesi karşısında gülen Hilal "Alfa işte." diye mırıldanmayı ihmal etmemişti.


"Ayrıca sessiz kalırsan win-win takılırız işte Nisa."


"Benim kazancım ne ki?"


"Ulaş'ın zulasına olan sevgisini böyle böyle azaltacağız. Abur cuburlarını kaybettikçe önemli olanın zulası olmadığını anlayacak."


Bu cümle üzerine kızlar aynı anda kahkaha atmıştı.


"Hem boşalan zulası için seni aramasa gün içinde görüşeceğiniz yok. Bence büyük bir kazanç bu."


"Hmm mantıklı. Tamam sırrını ifşalamayacağım. Ama sen de bir dahaki patlatmanda beyaz çikolataların hepsini bana vereceksin. Pislik Ulaş bir tane bile vermiyor bana." dedi Nisa kinli bir sesle.


Burak gülerek "Anlaşılmıştır." derken odada, Aslı'nın telefon sesi yankılandı. Genç kız hızla telefonunu eline alırken Nisa'nın telefonu da çalmaya başlamıştı.


Oturduğu koltukta dikleşen Burak'ın gülümsemesi solarken yeşillerinde beliren endişeyle telefonlarını açan kızlara baktı.


Operasyon bitmişti!


"İyisin değil mi?"


"Bir şey olmadı değil mi Ulaş?"


Aslı ve Nisa'nın aynı anda şükür dolu bir nefes aldığını gören Burak da derin bir nefes aldı.


"Yaralanan var mı?"


"Herkes iyi mi?"


Endişeli sorular üzerine Hilal ve Burak göz göze geldiler. Ömürlerinin sonuna kadar sürekli bu diyaloğu yaşayacaklardı.


Sevgilisine buruk bir tebessüm gönderen Burak bakışlarını Aslı'ya çevirdi. Genç adam, Emre ile konuşan kızın birkaç diyaloğundan sonra daha fazla susamayarak konuşmuştu.


"Kimseye bir şey olmamış değil mi? Yakalamışlar mı adamları? Bir sıkıntı çıkmış mı?"


Onun endişeli gözlerini gören Aslı tebessüm ederek telefonunu adama uzattı.


"Kendin sor."


Buna itiraz etmeyen Burak ayağa kalkarak telefonu aldıktan sonra camın önüne geçti.


"Durum raporu Yüzbaşım!"


Onun sesini duyan Emre yumuşak bir şekilde güldü. Daha önce defalarca bu diyaloğu yaşayan adam hiç eksiksiz kardeşinin önemli göreceği bilgileri sıralamaya başlamıştı.


"Herkes tek parça Komutanım. İtleri firesiz yakaladık. Olcay'ın bacağında bir kurşun sıyrığı var, Ölüm Timi'nden olan Aras'ın kolunda da küçük bir bıçak kesiği. Serkan da kovalama sırasında Gülderen'in üzerine düşen kalasa kendini siper etti bu yüzden de omzu incindi ama ciddi bir şeyi yok. Haricinde hepimizin ellerinde küçük çaplı yaralar mevcut."


Son cümleyi duyan Burak istemsizce güldü.


"Yaşıyor mu?"


"Bizce yaşıyor da Cevat Albay 'INIS'ten gelenler adamın halini görünce şok içinde 'Ne yaptı bu adam bu kadar size?' diye sordular. Burak gelse ancak bu kadar zarar verebilirdi.' diye söylendi. Bize böyle dedi ama onun da elinde bir kırmızılık gördüğüme eminim. Gelen geçen o o*ospu çocuğuna bir güzel geçirdi valla."


Dudaklarında minnettar bir gülümseme beliren Burak içten bir şekilde konuştu.


"İnsanın, gözünün asla arkada kalmayacağı dostlara sahip olması ne güzel şey."


"Yeter bu kadar ilanı aşk ex sevgilim. Asli sevgilime ver bakayım telefonu. Ulan operasyondan sonra bir ara bulduk sevgilimizin sesini duyalım dedik onda bile araya giriyorsun be. Yeter!"


"Şuna bak ya. Dost dedik bağrımıza bastık tost çıktı. Al konuş sevgilinle. Yemedik değerli vaktinizi." diyerek tersleyen Burak telefonu kulağından çekiyordu ki Emre'nin sesini duydu.


"Dur dur. Burak bir dur."


Keyifle sırıtan adam telefonu tekrardan kulağına götürdü.


"Efendiiiim?" derken sesi resmen cilveli çıkmıştı.


"Çok rica ediyorum ben gelene kadar fabrika ayarlarına geri dön Burak. Bak günlerdir BŞÜ (Bermuda Şeytan Üçgeni) artı K. (Kadavra) ile kafayı yedim bir de senin bu Burki hallerini çekemem."


Duyduğu cümleyle gözlerini kocaman açan Burak, Kelebeğinin üzerinde olan bakışlarıyla ağzına kadar gelen küfürleri zorlukla yutarken sakin bir sesle konuştu.


"Bir an önce buraya gel Panter. Çok acıtmayacağım söz(!)."


Neşeyle kahkaha atan Emre "Hoş geldin bitanem Alfa'm." diyerek şakıdı.


"Acele et Panter'im. Seni pantene yapacağım."


"Elidor olsa olmaz mı?"


"Eli bol olacak. Gel sen gel."


Burak'ın tehditkar sesiyle birlikte Emre gür bir kahkaha daha attı.


"Geliyorum ex'im. Bekle beni."


Gülerek başını iki yana sallayan Burak telefonu Aslı'ya uzattı.


Telefonu alan genç kız bakışlarını Burak'a dikerek söylenmişti.


"Hiç vermeseydin. Gayet güzel cilveleşiyordunuz siz. Girmeyeyim hiç aranıza."


"Girdin bile Kıvırcık."


Telefonun diğer ucundaki Emre duyduğu hitaptan dolayı söverken Aslı Buse telefonu kulağından uzaklaştırarak bıkkın bir şekilde Burak'a baktı.


Elini yarasının üzerine koyan Hilal neşeyle gülerken sevgilisine bakmıştı.


"Bir numaralı kışkırtıcı, Alfa sahalarda. Emre ne dedi de bu kadar dellendin?"


"Boş ver ya. Gereksiz işte." diye memnuniyetsizce söylenen Burak'a kaşlarını kaldırarak bakan genç kız bilmiş bir şekilde konuştu.


"Öğrenirim ama."


"Biliyorum, maalesef. Söylerim sonra." diyen Burak, Emre'den öğrenmesindense kendinden öğrenmesini tercih ederdi. Emre ile ikisinin bir olup onunla dalga geçmesindense, Hilal'in tek başına dalga geçmesi kesinlikle çok daha iyi bir seçenekti.


Aslı ve Nisa telefondaki sevgililerine yoğunlaşmışken Hilal, eliyle Burak'ı yanına çağırdı. Bunun üzerine adam telaşla sevgilisine yanına geldi.


"N'oldu Kelebeğim? Ağrın mı var? Yoruldun değil mi? İstersen biraz dinlen."


"Yok yok sakin ol. İyiyim şu an da... Aklım abimde."


Hilal'in sessiz mırıltısını duyan Burak anlayışla başını salladı.


"Çocuklar geldiğinde söylerim önce Yağız ile yalnız görüşürsünüz. Yorgun değilim diyorsun ama pek de iyi görünmüyorsun güzelim. Bizimkilerin hastaneye gelmesi bir saati bulur. Bi yarım saat, 45 dakika dinlensen? Art arta çok şey yaşadın. Zehirin etkisi de tam anlamıyla geçmedi."


Burak'ın elini tutan Hilal, bedenini dinledikçe halsizliğinin arttığını fark ederek başını aşağı yukarı salladı.


"Gitmeyeceksin ama."


Onun küçük bir çocuk gibi çıkan sesi karşısında Burak sessiz bir kahkaha attı.


"Tamam Nazlı Yârim. Gitmiyorum hiçbir yere."


Aslı telefonunu kapatırken Burak ona döndü.


"Kuzen, Hilal biraz dinlense olur mu?"


"Bak hâlâ kuzen diyor. Bayâ bayâ bir manipülasyon seziyorum şu an Burak." diyen Aslı şaşkın bir şekilde güldü.


"Aaa çok ayıp yenge. Ben hiç manipülasyon yapar mıyım? Sözlük anlamını bile bilmiyorum o dediğinin."


"Sen iyice esprik biri oldun çıktın ha. Neyse bırakalım bunları şimdi, Hilal gerçekten de yorgun gözüküyor. Melek teyzemlere millet gelene kadar dinlenecekmiş derim... Kardeşim sana emanet."


Son cümleyi duyan Burak sevgilisinin ela gözlerine bakarak yumuşak bir şekilde konuştu.


"Ömür boyu."


Hilal'in dudaklarında bir gülümseme belirirken Aslı ve Nisa vedalaşarak odadan çıktılar. Hilal'in yatağın bir tarafına kaymasıyla ayakkabılarını çıkartan Burak, kızın yanına uzandı.


"Ağrın var değil mi?"


"Halsizlik var. Ağrım da hafiften var ama şu an dayanılamayacak gibi değil. Akşam uyumadan ilaç istemeyi düşünüyorum. Saat sekiz olacak neredeyse. Pansumanı yatmadan değiştireceğiz demişti Aylin. O zaman ilaç isterim."


"Bir yanım tüm herkesin bir anda odaya dolaşmasını ve yorgun düşmeni istemiyor, diğer yanım ise onların sana bir terapi olduğunu ve seni görmeden endişelerinin dinmeyeceğinin farkında. Kaldım böyle arada."


Yorgun bir şekilde tebessüm eden Hilal, sevgilisinin kollarına sokularak gözlerini kapattı.


"Yorgun düştüğümde kollarında kısaca kestiririm Alfa'm. Sen de endişelenmemiş olursun."


"Mükemmel fikir Kelebeğim de... Şu papatya olayını ne zaman çözüyorduk?"


Onun söylenmesiyle birlikte gülümseyen Hilal derin bir nefes alarak sevgilisinin kokusunu içine çekti ve uykulu bir şekilde mırıldandı.


"Benim için hava hoş."


Onun uykulu sesi karşısında gülümseyen Burak, kızın saçlarını okşamaya başlarken huzurla gözlerini kapattı. Aklına gelmeye çalışan kötü sahneleri öteleyen adam kollarının arasındaki sevgilisine biraz daha sarıldı.


Varlığına şükür Kelebeğim. Varlığına şükür...


🦋


Emre'den gelen mesaja bakan Burak yeni uyanan sevgilisine telefonunu göstererek mırıldandı.


"Gelmişler... Ben dışarıdayım."


Titrek bir nefes alan Hilal başını aşağı yukarı salladı.


"Çok uzaklaşma ama."


Hafifçe gülen Burak kızın endişeli yüzünü okşadı.


"Durum gerçekten vahim ha? Bundan sonra yapışık ikizler gibi hep bir arada mı olacağız?"


"Şikayetin mi var?" diye söylendi Hilal.


"Asla! Bu durum en çok benim işime gelir bilmiyor musun?"


Sevgilisinin elini sıkan Hilal gözlerinin şimdiden dolmaya başladığını hissederek yutkundu.


"Bu zehir iyice mala bağlamama sebep oldu."


"Hee zehirden tabii(!). Uyandığından beri yaşadıklarını kronolojik sırayla yazmaya kalksam kağıt ile kalem ağlar be."


Gözlerini kırpıştıran Hilal gülümsemeye çalışarak mırıldandı.


"Bugünün son yüzleşmesi olacak bu. Ağlamayacağım... Tamam bakma öyle. Çok ağlamayacağım."


"Daha Yağız gelmeden gözlerin kızardı Kelebeğim. Şu durumda senden ayrılmaktan gerçekten nefret ediyorum fakat abimin özeline saygı göstermem gerekli bu yüzden de gitmeliyim. Yine de sen böyle yapınca gidemiyorum... Off."


"Hadi Alfa'm. Sen de kaçtığın yüzleşmeyi yaparsın. Bu gece ikimiz de huzurlu uyuyalım."


Kızın kararlı bakan gözlerini gören Burak tebessüm etti.


"Hoş geldin Asena'm. Ben senin yanında zaten hep huzurla uyuyorum. Yine de aklımda kurup duracağıma yaşamak kesinlikle daha iyi bir seçenek." diyen adam, kızın elini dudaklarına götürüp öptükten sonra güç vermek istercesine sıktı


"Hadi bakalım. İkimize de başarılar sevgilim."


Başını sallayan genç kız sevgilisinin yanından ayrılmasını izlerken arkasına yaslandı. Kapı kapanırken acı dolu bir nefes almıştı.


Abisinin çektiği acıyı düşündüğünde bile gözleri doluyordu. Onu gördüğünde ne olacaktı acaba?


Kapının çalmasıyla birlikte nefes alış-verişleri hızlanan genç kız titreyen sesiyle "Gir!" diye seslendi. Bu sırada gözünden ilk damla yaş usulca firar etmişti. Yanağına düşen gözyaşını hızla silen genç kız duruşunu güçlendirse de ela gözleri onu ele veriyordu.


Kapı açıldı.


Bir süre odaya giren olmadı.


Olamadı daha doğrusu.


Başını öne eğen Yağız kendine gelmeye çalışarak öylece durdu.


Kardeşinin onu bu halde görmesini istemiyordu.


Aradan geçen dakikalarda Yağız toparlanmak şöyle dursun daha çok dağıldığını hissetmişti. Geçmiş ve şu an arasında gidip gelen adam, küçük kardeşinin burnunu çektiğini duyduğunda onun tek başına ağlamasına izin vermeyerek holü geçti ve yatakta oturan kızın karşısına dikildi.


Elindeki peçeteyle burnunu silen Hilal "Ağlamayacaktım ama ben yaa." diye söylendi. Onun sesini duyan Yağız'ın dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. Gözyaşları mavi gözlerinden ardı sıra düşmeye başlarken tüm bedeni titreyen adam, yavaş adımlarla yatağın yanına gelerek genç kızın yanına oturdu.


Hilal, karşısındaki adama suçlu gözlerle bakarken Yağız titreyen eliyle kızın yüzüne uzanarak onun yanağına dokundu.


"Küçük kardeşim benim..."


Bu hitap Hilal'in ağlayışını şiddetlendirirken abisine sarılan genç kız "Özür dilerim abim." diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.


Önceki günlerde güçlü durmak adına her şeyi yapan Yağız da kollarındaki kız gibi gözyaşlarına boğulurken, kıza zarar gelmemesi için sıkı sarılmaya bile korkarak elini kızın saçlarının üzerine koydu. Bir süre kardeşinin omzunda gözyaşı döken adam çatlayan sesiyle mırıldandı.


"Sen de gideceksin diye çok korktum. O doktor o kapıdan çıkacak ve o haberi verecek diye çok korktum. Sakın... Hilal sakın benden önce öleyim deme. Duydun mu beni? Sakın benden önce öleyim deme kardeşim. Öncelik her zaman büyüklerin olmalı. Sakın sakın. Ben bu acıyı bir kez daha kaldıramam. Ben o toprağın altına bir kardeşimi daha koyamam. Bu yüzden yalvarıyorum sana. Lütfen, lütfen bir daha bana böyle bir şeyi yaşatma. Yalvarıyorum yaşatma."


Adamın berbat çıkan sesiyle ona biraz daha sarılan genç kız başını aşağı yukarı salladı.


"Düşünmeden verdiğim kararın sonucunun bu kadar ağır olacağını tahmin edememiştim. Gelecekte asla bu denli fütursuzca davranmayacağım abim söz veriyorum. Sizi asla bu kadar korkutmayacağım."


"Sözünü tutsan çok iyi olur Küçük Hanım. 30 yaşındaki bir adamı hüngür hüngür ağlattığın için mutlaka bu sözünü tutmalısın. Bencillik ederek 'Sadece kendini düşün.' diyeceğim sana. Buna uyamayacağını, neden uyamayacağını en iyi bilenlerden biri olsam da; bir kardeşini daha kaybetmekten korkan bir abi olarak bunu sana söyleyeceğim."


Geriye çekilen Yağız sevgiyle kızın yanaklarından düşen yaşları sildikten sonra kıpkırmızı mavileriyle ona baktı.


"Gelecekte ne olursa olsun ilk olarak kendini düşün. Hiçbir şey senden daha önemli değil. Benim değerlim sensin, bu yüzden de koruyacağın ilk kişi kendin ol. Bir karar vermen gerektiğinde yapacağın ilk şey benim değerlimi korumak olsun... Seni en başında Defne'mle içselleştirmiştim, hep onun tarafından beni iyileştirmek için gönderilen birisi olduğunu düşünüyordum ama sana bu kadar bağlandığımı ben bile fark etmemişim. O ameliyathanenin kapısının önünde beklerken ela gözlerinin bir daha mutlulukla parlayamayacak olması, neşeyle şakıyan sesini duyamayacak olmamın düşüncesi beni öldürdü. Yemin ediyorum o an, Defne'min kapısının önünde beklerken ne hissettiysem aynısını hissettim. Biz tanışalı 1 yıl bile olmadı belki ama ben o kapıda deliler gibi korkarak öz kardeşimin iyi haberini bekledim. Bu yüzden bir daha abiyi bu kadar korkutmak yok Küçük Kardeş. Korkutursan çok pis bozuşuruz bak. Sana kıyamıyorum diye şu ana kadar ters bir bakış bile atmadım ama tersim gerçekten de çok pistir. Şahin ile tanışmak istemezsin."


Burnunu çeken Hilal yanan gözleriyle adama baktı.


"Sen beni asla Şahin ile tanıştırmazsın ki. Kendin de dedin. Bana kıyamazsın sen."


Onun bilmiş bakışlarını gören Yağız içten bir şekilde tebessüm etti.


"Çok bilmiş seni. Şahin ile tanıştırmam belki ama gözlerinin önünde duble soslu kocaman bir tabak profiterol yerim ve bir parça bile koklatmam sana." dedi Yağız kin dolu bir sesle.


"Cık inanmadım. Bence sen ilk profiterolden sonra bakışlarıma dayanamazsın ve tüm profiterolü bana verirsin."


Kızın uzattığı peçeteyi alarak gözlerini silen Yağız yumuşak bir şekilde güldü.


"Sana gram kızamıyorum diye ömrü boyu beni kullanacaksın değil mi?"


"Aşk olsun abi ya. Ben hiç öyle bir insan mıyım?"


"Burak ile sevgili olduktan sonra evet. Ayarlarını bozdu o herif senin. Eski uysal Hilal olamazsın sanırım bir daha." diyerek hüsranla iç geçiren Yağız ne sözünde ciddiydi ne de iç çekişinde.


"Cık olamam. Colin Wilson'ın bir sözünü okudum geçenlerde. 'Kelebek bir defa kanatlandı mı, bir daha asla tırtıl haline gelmez.'


"Ve sen yalnızca Kelebek olmakla kalmadın bir de içindeki kurtla tanıştın. İçinde bir savaşçı olduğunu hep biliyordum zaten."


Yağız'ın garip ses tonu karşısında Hilal soru dolu gözlerle ona baktı ve tereddütle sordu.


"Bu ne demek?"


"Üniversite sınavını kazandığım gün teşekkür için Alacalı'nın evine yani sizin eve gelmiştim ama içeri girmeye cesaret edemedim. Piyangodan çıkıp da Kadir Alacalı'nın hayatını mahvetmek istememiştim. Hem... Bilmiyorum ya. Aramızda geçen konuşma benim için gerçekten de çok önemli olmuştu ve onun umursamaz bir mimik yapması beni yaralardı. Öz babamın hukuk kazandığımı duyduğunda bana tonla hakaret etmesi umrumda değildi ama Alacalı hatırlamadığını söylese ya da umursamasa canım yanardı. Bu yüzden de kapının önünden geri dönüyordum ki seni gördüm. Sanırım 12-13 yaşlarındaydın o zaman. Yanında bir kıvırcık gülüşerek eve doğru geliyordunuz. Bu sırada şerefsizin birisi yolda yürüyen köpeğe önünde yürüyor gerekçesiyle tekme attı. Müdahale etmek için hareketlenmiştim ki sen benden önce davrandın. O küçücük boyunla adamın karşısına dikildin bir sürü şey söyledin, insanlık dersi verdin. Gerçi adam insan olmadığı için dersten FF aldı ama sizin evin korumalarının çıktığını görünce tırsıp topukladı... O gün anlamıştım sessiz duran senin içinde bir yerin alev alev olduğunu."


Duyduklarının etkisiyle afallayan genç kız şaşkınca karşısındaki adama baktı.


"Babamla ne alakan var ki senin? Neden ona teşekkür edecektin?"


"Beni üniversite sınavına hazırlanmam için cesaretlendiren o olmuştu*."


[*Bkz. Özel bölümler kitabı olan KİT (Saklı Kalanlar). Bölüm adı Cevapsız Sorular. Kadir Alacalı ve Yağız hakkında birkaç detay daha mevcut orada :D]


"Nasıl? Neden?"


"Bu konu gerçekten uzun Küçük Kardeş. Anlatmaya başlarsam konu konuyu açar ve konuşmaktan çok da hoşlandığım şeyler değil. Daha geniş bir zamana ertelesek olur mu?"


"Olur abi." diyerek tebessüm eden Hilal adamın saçına yönelen elini görünce hafifçe geriye kaçtı.


"Hastayım ben. Dağıtma saçımııı."


"Ah bahane buldu iyi mi? İyileş sabah akşam mahvedeceğim o saçlarını."


"Off yaa. Çok gıcıksın." diye söylenen genç kızın aklına hayatının bir numaralı gıcığı gelmişti. Burak'ın şu an ne yaptığını düşünen Hilal kendisine seslenen adamı duymadı. Onun dalan gözlerini gören Yağız gülmüştü.


"Bana ayrılan sürenin sonuna geldik sanırım."


"Ha, ne?"


"Diyorum ki diğerleri de gelsin bir an önce hasta ziyaretimizi yapalım da gidelim."


"Haklısın, operasyon falan yorulmuşsunuzdur."


"Allah'ım hâlâ bizi düşünüyor. Kızım ameliyat olan ve zehirlenen sensin."


"Ben mışıl mışıl uyurken, dur durak bilmeden o şerefsizleri yakalamaya çalışan da sizsiniz ama." dedi genç kız adamın yorgun yüzünü incelerken.


"Şimdi bunun tartışmasını uzuuun uzuuun yapardım ama bizimkileri daha fazla bekletmeyelim. Başka zamana artık."


"Her tartışmayı ben kazanıyorum zaten. Bence bunu kazandım sayalım ve yeni tartışmalara yelken açalım."


Hilal'in neşeyle kurduğu cümle üzerine kahkaha atan Yağız başını iki yana salladı.


"Şımarık kardeş seni."


"Eh kimin kardeşiyim." diye karşılık verdi sırıtan Hilal.


"Beniiim." diyerek ayağa kalkan Yağız diğerlerini içeri davet etmek için kapıya doğru yürüdü.


Kapı açılır açılmaz odada paldır küldür sesler yankılanmaya başlamıştı.


Kapıyı açan Yağız hızla içeriye dalan Korkut, Ateş, Onur üçlüsü ile kapıyı siper alarak geri kaçtı.


İndirim gününde ilk sırayı alabilmek için reyona koşan kadınlar misali içeri giren üçlü bir diğerinden önce Hilal'i görmek için çabalıyor; birbirlerini itiyor, çekiyor ve hırsla çelme takıyorlardı. Küçücük holde yaşanan bu boğuşmaya kısa sürede konuşmalar da eşlik etti.


"Önce ben." dedi Korkut.


"Hayır ben." diye karşı çıktı Ateş.


"Bir gidin be o benim yengeeeeeaaam. BİRİCİK YENGEEAAAEEEM." diyen Onur, Ateş'in saçını çekerken Korkut'un da bileğini ısırdı.


"AHH. S*ktir."


"Yaktım seni Onuuur!"


Bu dikkat dağınıklığından faydalanan Onur; dirseğini Korkut'un böğrüne geçirip, ayağıyla da Ateş'in ayağına bastıktan sonra iki rakibini de etkisiz haline getirmenin zaferiyle küçük holden çıkıp kendini odanın içine attı.


Evet resmen ATTI!



Kazanmanın sevinciyle hızını ayarlayamayıp yere yapışan Onur, düşerken kafasını korumak için kollarını başına siper etmişti. Yaşanan bu an öylesine boşluklarına gelmişti ki hiç kimse şaşkınlıktan gülememişti bile.


"İyiyim yengeaae. İyiyim ben." diyerek başını kaldıran Onur, kıza bakarak sırıttı.


Adamın bu dönütü odadaki sessizliği bozan şey olmuştu. Telefonuyla her şeyi kayıt altına alan Tuncay Onur'un kendisini fark etmeyeceği bir yere geçerken, Ateş ve Korkut "Mal bu." diyerek fikir birliğiyle başlarını iki yana sallamıştı. Hilal ise dikişlerinin patlayacağı korkusuyla adam akıllı kahkaha atamamakla meşguldü.


"Ah, uh." diyerek ayağa kalkan Onur bir anda kollarını açarak Hilal'e doğru koşmaya başladı.


"YENGEEAAAEEE."


Hilal üzerine doğru gelen adamın akıl yaşının amip seviyesinde olduğundan emin gözlerini kocaman açmışken, Onur'un arkasında biricik kahramanı Alfa belirdi.


Önündeki Onur'u kapşonundan yakalayarak durduran Burak, adamı tuttuğu gibi bir hışım duvara yapıştırdı. Sağ kolunu Onur'un boğazına yapıştıran Alfa sol elini de yanındaki adamlara uzatmıştı. Bunu gören Ateş anında silahını çıkarıp uzatırken, Korkut da bıçağını verdi.


"Buyur abim. Hak etti."


"Bu ne çocuk çocuk haller ama. Al abim geçir bıçağı."


Onlara ters bir bakış atan Burak, silahı alıp Onur'un karnına dayadı.


"Geberteyim mi lan seni?"


"Ben ettim sen etme abiii." diyen Onur bu durumdan zevk alırcasına sırıtıyordu.


"Ebeni s*keceğim Onur."


"Valla ben demiştim ebeme doğuma girmeden. Bak yapma etme yol yakınken dön, benim ebem olma hayatın boyunca küfür yersin diye. Ama o vazgeçmemiz 'Olsun Hayrim senin eben olmak benim için çok büyük lütuf.' demişti. Ahh ahh. Canım ebem. Benim değerimi bir o bildi."


Sakinleşme isteğiyle derin bir nefes alan Burak gözlerindeki gülüşü saklayarak tısladı.


"Her gün hayatıma girdiğin güne lanet ediyorum."


"Di'mi abi? Yani ne gereksiz..." diyen Korkut'a ters bir bakış attı adam.


"Senin için de aynı hisleri besliyorum Zevzek Herif."


"Bırak abi ya bu iki malı. Varlıkları ve yoklukları hiçbir şeyi değiştirmiyor."


"Dedi üçüncü mal." diyen Burak silahı Korkut'a geri verdikten sonra Onur'u bırakmadan Korkut ve Ateş'e doğru elini uzattı.


"Verin."


"Ayy al abiciğim." diyerek nazikçe elini uzatan Ateş bileğinin bükülmesiyle bağırdı.


"Aahh. Tamam tamam abi. Bırak vereceğim."


Burak, Ateş'in elini bırakırken Onur isyan içinde konuştu.


"Yaa hayır yaa. Ben kazandım. Benim hakkım."


"Kapa çeneni Onur." diyen Alfa, Korkut ve Ateş'in çıkardığı 200'lükleri görünce başını iki yana salladı.


"Bir de 200'üne mi girdiniz?"


Korkut anında eliyle Onur'u işaret etti.


"Onun suçu."


"Onur suçlu." diyen Ateş de Onur'u ateşe atmıştı.


Onur ise kedinin paraya baktığı gibi Burak'ın elindeki paralara bakıyordu. 



"Bebeğim paralarım. Abi alayım mı ha? Bak onları kazanmak için yerle aşk bile yaşadım. Alayııııım. Lütfeeeeen."


Alfa, Onur'un paralara uzanan eline bir şamar attıktan sonra boştaki avucunu açtı.


"Yok ben alacağım. At oradan abine 2 Yunus Emre."


"Hayır hayır. Olmaz. Ben kazandım bir de üstüne para mı verec..."


"Sen kazandın? İddianıza sevgilimi karıştırdın ve ben kazandım diyerek bana rest mi çekiyorsun sen Hacker?"


Alfa'nın buz gibi ses tonu karşısında usulca yutkunan Onur elini cebine atarak 400 tl çıkarttı.


"Buyur abi."


Burak paraya alacakken paraları bırakmayan Onur yalvarırcasına konuştu.


"Abe yakışıklı abim, yüzünün gözünün sadakası olsun bea. Hadi bu mazluma geri iade et paraları."


"Eğer parayı bırakmazsan Korkut ile Ateş'i suya gönderirim, onlar gelinceye kadar da seni döverim Onur."


Ateş, Korkut'a yaklaşarak sessiz(!) bir şekilde sordu.


"Bize eşek mi demek istedi şimdi?'


"Demek istemedim, dedim! Evet Hacker. Bu iddia saçmalığını 400'e kapatıyor musun yoksa 400'ü artılarla birlikte ben mi kapatayım?"


"Al abi al. Gitti paralarım." diyerek hüzünle iç geçiren Onur sahte gözyaşlarını sildi.


"Aferin aslanım(!). Bir daha Hilal'i herhangi bir iddianızın yanına bile yanaştırırsanız, kan çıkarmadan bırakmam haberiniz olsun." diyerek hepsine tek tek göz dağı veren Burak, sevgilisine döner dönmez yüzündeki ciddiyet maskesini silmişti.


Dudaklarını oynatarak 'Salak bunlar ya.' diyerek sessizce gülen adam büyük bir keyifle kahkaha atan sevgilisinin yanına geldi.


"Bizim Bermudalar hasta ziyaretine eli boş gelmişler Kelebeğim. Bu vicdan azabıyla da sana para hediye ettiler. Buyur."


Sevgilisinin uzattığı paraları gülerek alan Hilal elini yarasının üzerine götürdü.


"Allah'ım ne güldüm yaa." diyerek sakinleşmeye çalışan genç kız gülmekten gözünden akan yaşları sildikten sonra arkasına yaslanarak aklındaki soruyu sordu.


"Ne yapacağım ben bu parayı Burak?"


"Valla kullanırız bir ara Kelebeğim. Olmadı şu üçü hariç herkesi yemeğe çıkarırız."


"Ama ama biz?" diye araya girdi Ateş ağlak bir sesle.


Korkut boynunu bükerek şok içinde onlara bakarken, Onur da dudaklarını büzmüş gözlerini kırpıştırıyordu.


"Kendi paranızı kendiniz ödeyecekseniz gelebilirsiniz." dedi Burak kesin bir sesle.


"Tamam da o para zaten bizi..."


Burak'ın kalkan kaşlarını gören Onur hızla sustu.


"Duyamadım Onur bir şey mi diyordun?"


"Afiyet olsun. Geliriz biz de paramızla.' diyordum abi."


"Ben de öyle tahmin etmiştim." diyerek gülen Burak odaya giren diğerlerine baktı.


Tam kadro buradalardı.


Emre-Aslı, Yağız-Almina, Tuncay-Masal, Doğukan-Ecem, Ulaş-Nisa, Serkan-Gülderen, Ediz-Sema ile hayatlarının sonuna kadar Onur, Ateş ve Korkut'la cezalandırılan Aytül, Hayat ve Edanur...


"Bu gözler az önce neler gördü böyle?" dedi Almina şok içinde.


"Bu üçünü acil terapiye almalıyız Hilal." diyerek güldü Nisa.


"Bu odada terapiye ihtiyacı olmayan tek akıllı gösterin, söz alacağım lan terapi." diye çıkıştı Onur hepsine bakarak.


Bunun üzerine Aytül güldü.


"Aramızda normal yok. Kabul edelim artık."


"Ayy sen beni mi koruyorsun kız?" diyen Onur'a bıkkın bir bakış atan Aytül söylendi.


"En anormali de benim."


"Bir ömür gönüllü bana katlanacağın için değil mi?" dedi Onur keyifle sırıtarak.


Aytül ile bayâ bayâ takılıp, resmen flörtleşiyorlardı ancak aralarındaki ilişki hâlâ resmiyete dökülmemişti. Bu yüzden de kızın şakayla onu geçiştirmesini bekleyen adam, Aytül'ün gözlerinin içine bakıp cesurca "Evet!" demesiyle ciddi anlamda afalladı.


Ateş ve Korkut sırf itliğine 'Oooooo'larken Onur ciddi gözlerle karşısındaki kıza baktı. Söz konusu Aytül olduğunda dünyanın en ciddi insanı kesildiğini hissediyordu adam. Söz konusu o iken hiçbir şeyi espriye vurmadan hakkıyla yaşamak istiyordu.


Onur, bir kez daha kızı karşısına alarak her şeyi tek tek anlatmak istedi.


Lise sondayken süt kardeşim olan amcamın kızı ile bizim şirketin sistemini hackledik. Amacımız gıcık kaptığımız kadının tekini şirketten kovmakken işler feci sarpa sardı. Gizli görev için şirkete sızmış abinin sahte bilgileriyle karşılaştık ve onun şirkete zarar verecek kötü biri olduğunu düşünerek türlü katakulli ile parmak izini aldık. Sonra da yine gizlice hackleyerek girdiğimiz Emniyet Veri Tabanı'nda o parmak izini arattık. Daha doğrusu bunu ben tek yaptım. Beste'mi bu işe karıştırmak istememiştim. Sonrasında olanlar tam bir kaostu. Meğer bir MİT ajanının parmak izini aratmaya kalkışmışım. Abin beni bir kulübeye kaldırdı, elim ayağım bağlı beni sorguladı. Kimin adamı olduğumu sordu. Gerçekleri anlattım, bana inanmadı. Birkaç zor sisteme girmemi istedi ama yapamadım. Beste her zaman hack işinde benden daha yetenekliydi. Emniyetin veri tabanını hackleyen kodu da o yazmıştı aslında. Abin bir ortağım olduğunu anladı ve benden onun ismini istedi. Tabii ki de kardeşimin ismini vermedim. Bayâ çatışmalı geçti valla, az daha abin tarafından hapise atılıyordum ama şaşırtıcı bir şekilde sonunda güvendi bana. Onun yerinde başka biri olsaydı şu anda kesinlikle askeriyede olamazdım.


Fatih Uğurlu ile anlaşmış olsalar da Fatih ona 'Bu yaptığın sabıkanda resmi olarak görünmese de bazı sistemlerde görülecek. Olur da bir hatan daha olursa aptalca bir meraktanmış, bilmiyormuş dinlemem eski yaptığını da sabıkana işlerim.' demişti. Fatih'in bahsettiği bazı sistemlerden birisi de Askeriye'ydi. Asker olmaya kalktığında geçmişte yaptığı başına büyük iş açmıştı. Mülakatta herkes ona olumsuz bakarken bir telefon gelmiş ve Fatih Uğurlu yıllar önce kurtardığı yetmediği gibi orada da kendisine kefil olmuştu.


Aslında Onur gerekli yerlerden izin alıp yalnızca tek tük insanın (kendisinin, Fatih abisinin ve Aytül'lerin aile dostu olan Eniştesi Doğan ile birkaç üst mevkinin) bildiği bu gizli sırrı Aytül'e anlatabilirdi. Buna ciddi anlamda da niyetlenmişti hatta. Aytül'e yıllar önce o gün yaşananları anlatacaktı. Kızı ilk olarak o kelepçe gününde değil, kendisini rehin alan MİT ajanının kıskacından kurtulmak için hacklediği bilgisayardaki resimlerde gördüğünü söyleyecekti.


Sonra da arada hiçbir gizli iş olmaksızın Aytül'e aşkını itiraf edecekti.


Eğer Beste tüm dünyasını alt üst etmeseydi!


Beste'yi düşündüğünde kalbinde büyük bir acı hisseden Onur düşüncelerini geri plana atmaya çalıştı.


Tüm geleceğini gözünü bile kırpmadan uğruna feda edeceği kardeşinin, canını bir saniye bile düşünmeden vereceği en büyük sırdaşının yaptığını sindiremiyordu adam.


Onur'un aksine bilişimde ilerleyen Beste üniversiteden mezun olduktan sonra eniştesi Doğan'ın 'MİT'e girmeye ne dersin? Senin gibi bir yeteneğin herhangi bir şirkette harcanmasını istemiyorum.' demesiyle birçok teste girmiş ve onları başarıyla geçerek MİT'e alınmıştı. Ve günün birinde 'Ben MİT'in yurt dışı kollarından birinde çalışmak istiyorum.' diyerek bombayı patlatmıştı.


[Yazar Notu; MİT'in yurt dışı kolları olayı kurgudan ibarettir.]


Onur bilmiyordu.


Kendi ailesini de, Beste'nin ailesini de 'MİT'in Amerika'daki kolunda bir tanıdığım var. O Beste' ye göz kulak olur.' diyerek ikna eden Doğan'ın bahsettiği tanıdığın Fatih Uğurlu olduğunu bilmiyordu. İlk başlarda her konuda çatışan Fatih ile Beste'nin sonrasında sevgili olduğunu ve hatta Fatih'in Beste'ye evlenme teklifi ettiğini Beste'nin de kabul ettiğini bilmediği gibi...


Hayattaki en büyük sırdaşının kendisine bu gerçeği hâlâ söylememiş olmasını yediremiyordu Onur. Aytül bir çok kez müstakbel yengesinden bahsetmişti Onur'a. Yengesi ailesine gerçeği yüz yüze söylemek istiyormuş bu yüzden de ülkeye dönünce söyleyecekmiş falan filan. İlla yüz yüze söylemek istiyorsa arayıp 'Onur bir gelebilir misin? Seninle konuşmak istiyorum.' demesi yeterdi ki. Onur bulduğu ilk uçağa atlar kardeşinin yanında alırdı soluğu. Fakat Beste onun yerine Onur olayı çakmasın diye telefon konuşmalarının sıklığını azaltmayı tercih etmişti. Sevgilisi olduğunu, 2 ay önce evlenme teklifi aldığını ve kabul ettiğini söylemeyi unutacak kadar meşguldü çünkü(!).


"Onur?"


Aytül'ün endişeli sesiyle kendine gelen Onur herkesin ona baktığını fark etti


"İlk sesleniş değil sanırım? Düştüğümde beyin sarsıntısı falan mı geçirdim acaba? Hazır hastanedeyken Check Up mı yaptırsam? Sende bir 800 olacaktı yenge ya onu verirsen..." diyerek sırıtan Onur Hilal'e döndü.


Adamın bariz rol yaptığını odadaki herkes fark etmişti. Olayı anlamayan Burak, Onur'u soru dolu bakışlardan kurtarmak için oyununa ayak uydurdu.


"Hangi 800? Benim haberim yok."


"Neyse canımı kurtardığıma şükredeyim ben. Eee yengeeaae? Nasılsın bakayım?" diyen Onur herkesin dikkatini yataktaki hastaya çevirmişti.


Hilal, herkesi iyi olduğuna ikna etmeye çalışırken Aytül duvarın dibine çekilen Onur'un yanına giderek sessizce sordu.


"N'oldu öyle az önce?"


"Bir şey olmadı diyerek yalan söylemek istemiyorum." diye mırıldandı Onur kıza bakamayarak.


"Sorma diyorsun yani?' diyen Aytül bu durgun Onur'un canını yaktığını hissetmişti. Onur her zaman hiç derdi yokmuş gibi takılırdı. Az önce gözlerinde gerçekten de can yakıcı bir ifade belirmişti ve genç kız o kahvelerin hep haylazlıkla parlamasını istiyordu.


"Aynısını ben yaşasam sormaz mıydın? Sen değil misin doğum günümde, en aciz olduğum anda, bir anda yanımda belirip türlü şebeklikler yaparak acımı unutturan? Şimdi nasıl sorma diyorsun?"


Hâlâ bir aptal gibi Beste'min bana itirafta bulunmasını bekliyorum çünkü. Gerçekten çok merak ediyorum, ben de herkes ile aynı anda mı öğreneceğim olayı. Ne yapacak acaba? Tüm aileyi toplayıp 'Yarın düğünüm var. Umarım gelirsiniz.' mi diyecek yoksa 'Ben evlendim.' diyerek mi ülkeye giriş yapacak? O kadar ileri gitmez değil mi? Gitmez diyemiyorum biliyor musun? Bana ,abisine/sırdaşına/en yakın arkadaşına, hayatındaki adamı anlatmayan kardeşimi artık tanıdığımı zannetmiyorum. Şaka gibi. Gerçekten sesindeki heyecanı duymayacağımı, anlamayacağımı nasıl düşünebilir? Tüm ömrümüzü dip dibe geçirdik biz. O bana söylemedi diye misilleme yaptım biliyor musun? Senden bahsetmedim ona. Bana 'Bir kızı seversen ilk bana geliyorsun.' demişti. 'Ah bunu söylemekten nefret ediyorum ama sen de itin tekini seversen bana geleceksin.' diye karşılık vermiştim. 'Başka türlüsü düşünülemez gıcık süt kardeş. Senin onayın olmadan asla.' demişti. Erkek seçimleri gerçekten de berbat olmuştu. Önüme 3 kişi çıkarmaya kalktı üçü de birbirinden beterdi. Belki de bu yüzden gerçekten sevdiği, doğru adamı çıkarmadı karşıma. Onu da reddetmemden korktu. Beni tanıyamamış demek ki. Ben gözlerinin böylesine parlamasına sebep olan, onu gerçekten de mutlu eden dürüst bir adamı reddetmezdim ki. Bu kişi Fatih abi olmasaydı da onaylardım. O eski saf kız değildi ki artık o. Doğru ne yanlış ne biliyordu. Korumama ihtiyacı yoktu çünkü kendini korumayı öğrenmişti.


...Beni tanıyamamış demek ki.


"Onur? Korkutuyorsun beni."


Aytül'ün eline dokunmasıyla kızın elini tutan Onur onun gözlerine baktı.


"Ailevi bir mesele. Kardeşimle aramda çözülmemiş bir olay var ve kafamı delip duruyor. Anlatacağım bir gün. Söz anlatacağım ama şimdi isteme benden bunu Angel'ım. Onunla çözmeden dillendirmek istemiyorum. O benimle konuşmadan anlatmak istemiyorum."


Benim bildiğimi öğrenip de anlatmasını değil, kendi hür iradesiyle gelip benimle konuşmasını istiyorum. Ne yapacağını görmem gerekiyor. Gelecekte hayatımın neresinde olacağını bu davranışı belirleyecek.


'Komik bir cümle oldu bu Onur. 18 yaşında hapise girmek pahasına ele vermediğin kız kardeşin o senin. Beste seni diri diri toprağa gömse bile affedersin sen onu. O  her zaman senin çocukluğun, gençliğin, bir numaralı oyun arkadaşın olacak. Bunu hiçbir şey değiştiremez.'


"İstediğin gibi olsun. Ne zaman anlatmak istersen ben her zaman yanındayım biliyorsun." dedi Aytül adamın elini sıkarak.


"Sağ omzumdaki Angel mısın yoksa sol omzumdaki mi? Bedenen yokken ona göre konuşacağım."


Adamın muzip cümlesini duyan Aytül mutlulukla gülümsedi.


"Sen hep bu Onur ol tamam mı? Senin yüzün asıldığında dünyanın sonu gelmiş gibi hissediyorum. Böyle her yer zifiri karanlığa bürünüyor ve çıkışı asla bulamayacakmışım gibi geliyor. Bu çok korkutucu."


"Herkesi delirtmekten delicesine zevk alan bir psikopatı isteyen tek insansın Angel." dedi Onur gülen gözleriyle kıza bakarak.


"Demek ki sol yanındayım. Var içimde gizli bir kötülük." dedi Aytül sırıtarak.


"Kesinlikle sol yanımdasın." diye fısıldadı Onur kızın kahverengi gözlerine bakarken.


Adamın sevgi dolu gözleri ve anlamlı cümlesi Aytül'ün kalp atışlarının hızlanmasına neden olmuştu.


İkili kendi dünyalarına çekilmiş birbirleriyle bakışırken bir anda üzerlerine bir telefon feneri tutuldu. Onur, Korkut ya da Ateş'ten biri olduğuna emin bir şekilde sinir bozucu bakışlarla telefonun sahibine dönerek küfrü basıyordu ki gördüğü yüzle şaşkınca kaşlarını kaldırdı.


"Abi?"


"Hacker?"


"Abi?"


"Hacker?"


Samimi bir şekilde gülen Onur başını iki yana salladı.


"Yaptığın itlikler gün gelir ayağına dolanır kamu spotu mu bu?"


Memnuniyetle başını sallayan Burak feneri kapattıktan sonra neşeyle sırıttı.


"Ooo zeki Hacker'ım benim. Tü tü maşaallah kafa zehir gibi de hep fuzuli şeylere çalışıyor."


"Yani ben olmasam siz sıkıcı sıkıcı takılacaksınız. Bu hayata siz sıkılmayın diye geldim ben. Ama bilinmiyor işte değerim."


Onur'un sahte hüzünlü cümlesiyle birlikte Burak kaşlarını kaldırdı.


"Hâlâ seni öldürmediğime göre..."


"Hiiiih duydunuz mu? Beni sevdiğini itiraf etti. Yengeeaaee. Pabucun dama atıldı yengeeeeeaaa. Beni daha çok seviyormuş."


"Sıraya gir." diye söylenen Emre ile Onur ciddi bir şaşkınlıkla ona döndü.


"What? Are you serious?" (Ne? Sen ciddi misin?)


"İngilizce biliyorumdur ve bildiğimi göstermeliyimdir." diye laf soktu Tuncay araya girerek.


"Bir dur Tuncay ya. Mesele ciddi. Bu ikisi benim yengeeaelerimi aldatıyorlar." dedi Onur titreyen ellerini ağzına götürüp acitasyon yaparken.


"Biz alıştık bu duruma Onur. Emre benim kumam, Burak da Aslı'nın kuması." dedi Hilal hüzünlü bir iç çekişle.


Cümle üzerine bakışan Burak ve Emre aynı anda gülmeye başladılar. İkisinin de aklına aynı şey gelmişti.


"Hayırdır Alfa Bey aklınızda bir şey mi var?"


"Yiyorsa sen söylesene. Neden her şeyi benden bekliyorsun?" dedi Burak, Emre'yi kışkırtarak.


"Yok o kadar canıma susamadım ben." dedi Emre gülerek.


Herkes ikisinin bu anlamsız diyaloğuna kilitlenmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.


"Olay ne? Kim neyi söyleyecek?" diye sordu Aslı konuşmayacakları her halinden belli olan adamlara bakarak.


"Kuma sonradan gelene deniyor. Bu durumda da asıl kuma sonradan gelen siz kızlar oluyorsunuz. Ona gülüyorlar."


Herkes bu cümleyi kuran kişiye, odaya yeni gelen Salih Ege Aslan'a, bakarken Ege sırıtarak oğluna bakıyordu.


"Tüh gördün mü işi? Kızımı kuma olarak vermeyi kesinlikle kabul edemem. Yattı mı sizin evlilik?"


Bu cümleyle gülen Burak bakışlarını Hilal'e çevirdi.


"Baban beni hiç sevmedi sanırım Kelebeğim. Beni iyice düşman askeri belledi, işim zor olacak gibi. Ne yapayım kaçırayım mı seni?"


Odada gülüşme sesleri yankılanırken Hilal hevesle sırıttı.


"Beni hastaneden çıkartacak mısın yani? Oluuur kaçır beni."


Hüsranla iç geçiren Burak isyanla babasına baktı.


"Daha uyanalı bir gün bile olmadı. Duyuyor musun dediğini?"


"Ne yapsak tekrardan mı uyutsak?"


"Dikişleri alınana kadar değil mi? Kesinlikle çok mantıklı." dedi Burak başıyla onu onaylayarak.


"Ben haber vereyim o zaman doktora." diyen Salih arkasını dönüp giderken Hilal bir sevgilisine bir babasına baktı.


"Yaaa size inanamıyorum. Çıkın odamdan ikiniz de. Daha iki saniye önce laf ediyordun ona. Nasıl hemen işbirliği yaparsın baba?"


"Yani ben müstakbel damadım olmayacak edepsiz adama laf ediyordum. Hergele oğluma ise laf yok, işbirliği çok."


Bakışlarını tavana çeviren Hilal hüsran dolu bir nefes aldı.


"Allah'ım millet deliye hasret, biz akıllıya. 7'den 70'e herkes mi aynı olur? Yalnız birimiz normal olsaydı nolurdu sanki? Yalnızca birimiz..."


🌙


📣 Gelecek Bölüm 10 Eylül Cuma günü yayınlanacak. Saati hakkında kesin bilgi veremiyorum. Yine klasik Gece 00.00 diyeyim ama söz vermeyeyim. Değişiklik olursa panomda duyururum 🌼


Kesinlikle bölümü bitirmeyi düşündüğüm yer burası değildi ama hazır aylar sonra tüm karakterlerimi bir arada bulmuşum bu fırsatı kaçırmayayım ve güzelce yazayım dedim. Bu yüzden de gelecek bölüm buradan maaile devam edeceğim 😁


Birkaç ifşa, birkaç şebeklik takılalım biraz daha 😍. 20 küsür kişiyi bir hastane odasına doldurduğum için gelecek bölüm doktordan azar yiyeceğim ama olsundu, değerdi asdadadss 🤣 🤣


Valla saat sabahın 5'i oldu bu yüzden ne yazacağımı unuttum. Aklımda vardı bir şey ama ne? 🤔


Şey diyecektim sanırım. Dram yazmayınca kendimi eksik hissediyorum asdadadss. Gerçi bu bölüm kelimenin tam anlamıyla bir geçiş bölümüydü bu yüzden böyle garip (sanki hiçbir şey yazmamışım gibi) geldi. Aklımda yazmam gereken onlarca sahnenin hiçbirine tik atamadığım için...


Yine de yazarken oldukça eğlendim. Onur zaten başlı başına deli. Bak aylardır onun bu hikayesine girmek isterken bir andan piyangodan ön izlenim yaptım 🤣 Valla tuttum tuttum tutamadım balık kaçıyor aylarca konu gelmiyor.


En basitinden mesela şu an odada Doğukan da var ama ismi bile geçemedi. Hilal ile özel diyalog istiyorum ancak kadro çok kalabalık olunca bu durum imkansız oluyor. Birine girince bir anda alaksız başka konuya/kişiye geçemiyorum, karmaşa oluyor. Bu yüzden de gelecek bölüme attım bölümün devamını. Bölüm başlarını daha rahat geniş yazıyorum. Sonlara doğru bölümü paylaşmalıyım stresi kasıyor...


Neysem Efenim. Nasıl buldunuz bölümü? 😁


(Ben güya bu bölümün sonuna uzuuuun bir konuşma yazmayacaktım🤦🏼‍♀️ )


Gelecek bölümlerde olsun dediğiniz bir şey var mı? Mübarek karakter öyle çok ki unutuyorum ya bazen bazı şeyleri 😅


Hadi artık bölümü atayım da yatayım. Ezanı gördüm, güneşi de görmeyeyim 🙈


(Allah'ım lütfen annem yarın erken kaldırmasın. Bolca bolca amin 🤲🏻)


Sizi çok seviyorum Allah'a emanet olun 🌼


B.K.S.


10.140


Loading...
0%