@yasminiesa
|
Bileğindeki kelepçelerle hastane koridorunda yürüyen Kadir'in kalp atışları düzensizdi. Birkaç saat önce hapishane müdürü Uraz Yalçın onu odasına çağırmış ve 'Hakkında özel izin çıkarttırıldı Kadir Alacalı. Hazırlan. Kızını görmeye gidiyorsun.' demişti. O andan itibaren Kadir içinde çok büyük bir heyecan hissediyordu. Kızının uyandığını duyduğu andan beri tek isteği küçük aşkına sımsıkı sarılıp papatya kokusunu doyasıya içine çekmekti. O kadar çok korkmuştu ki... Onu kaybedeceğinden. Gözlerinin dolduğunu hisseden Kadir dikkatini yanındaki askerlere yoğunlaştırdı. Başkası varken duygularını su yüzüne çıkarmaktan nefret ederdi o. Tüm hayatını yüzünde sert bir maskeyle geçiren adam sevgisini ya da acısını asal doyasıya göstermemişti. İnsanların görmesine izin verdiği tek duygu öfkeydi. Başarılı bir CEO olan Kadir Alacalı öfkesi pis ters bir adamdı. İnsanlar; ne eksikliğini hep hissettiği anne hasretliğinden, ne hiç tadamadığı baba sevgisinden, ne acısını asla unutamadığı sevdalık ihanetinden, ne de kanından olmayan kızını kaybetme korkusundan haberdardı. Hepsi ruhunda ayrı bir yara açsa da kızı onun en hassas karnıydı. Kızı için canını verirdi adam. Kızı mutlu olsun diye her şeyi yapardı. Yapmıştı da... İç geçiren Kadir boş koridorlara yorgun ruhuyla baktı. Hapishanede yaşamak tüm hayatını, tüm kararlarını ve tüm pişmanlıklarını tek tek gözden geçirmesine neden olmuş ve adamı büyük bir gerçek karşılamıştı. Zamanında çıkar için umursamadan aldığı kararların aslında çıkar için olmadığını, altında çok büyük bir neden olduğunu fark etmişti. Korku! Kaybetme korkusu. Kızını ve annesini, sonradan bulduğu Seher annesini, kaybetme korkusu. 'Ve ona karşı duyduğun nefret. Kabul et Kadir Alacalı. İlk aşkın her daim o kararlarının tam göbeğinde yer aldı. Yıllar geçmesine rağmen birinden hâlâ nefret edebiliyorsan bu aslında onu çok sevd...' İç sesinin cümlesini duymak istemeyen Kadir sağındaki askere döndü. "Gelmedik mi?" Asker, suçlu olduğunu düşündüğü Kadir'e bir bakış attıktan sonra cevap vermeyerek yürümeye devam etti. Suçlu birine nasıl böylesine büyük bir izin verilirdi aklı almıyordu Aziz'in. Aziz'in aksine Kadir Alacalı'nın aslında suçsuz olduğunu, tehdit edildiğini, bilen Fırat başıyla ileriyi işaret etti. "Şu köşeyi dönünce." Arkadaşının cevabı karşısında ona bir bakış atan Aziz derin bir nefes almıştı. 'Fırat da mahkumlara yüz verecek biri değil ki. Neler dönüyor burada Allah aşkına?" Hep birlikte koridorda yürüyen adamlar köşeyi döndükten sonra bir kapının önünde durdular. Askerlerden biri kapıyı çalarken Kadir usulca yutkunmuştu. Kızının yaşadıklarını düşündükçe canından can gittiğini hissediyordu. Burak'ın içeriden gelen "Buyurun." sesini duyduğunda dudaklarında bir tebessüm belirdi. Burak'ın babası olan Salih Aslan ona tek Hilal'in durumunu değil, Burak'ın onu kurtarmak uğruna yaptıklarını da anlatmıştı. Daha ilk karşılaştıkları gün onu kurtardığında 'Bu adam kızım için her şeyi yapar.' diye düşünen Kadir askerin bu kadar ileri gidebileceğini tahmin edememişti. Fırat kapıyı açtığında sabırsız adımlarla odaya giren Kadir, karşısında gördüğü Melek ile şaşırarak dururken annesinin de odada olduğunu fark ederek titrek bir nefes aldı. İşte bunu beklemiyordu. Kızına ve Burak'a doğru baktığında onların da gözlerinde şaşkınlık ışıltıları olduğunu gördü. 'E izni siz almadıysanız kim aldı?' diye düşünen Kadir, annesine bakarsa dağılacağından korkarak bakışlarını eski karısına çevirdi. Kendisini öldü zanneden Melek, elindeki kapları gürültüyle yere düşürürken şok içinde adını söylemişti. Annesinin "Oğlum." diyen fısıltısındaki mutluluğu duyduğunda, karmakarışık duygular hissetti Kadir. 'Özür dilerim anne. Bunu yapmayı gerçekten hiç istemezdim. Elimde değildi yoksa seni asla bu denli üzmezdim, öldüğümü düşünmene izin vermezdim. Bu olaylar zincirinde pişman olduğum tek şey seni üzmüş olmam.' Aklından bunlar geçen adam odadaki garip havayı fark etti. Herkesin kaçamak bakışlarının kendisi ve karşısındaki adamda dolaştığını gördüğünde dikkatini karşısındaki yabancıya çevirdi. Ela gözler kendisine büyük bir temkinle bakıyordu. 'Ela göz?' Melek'in adama yakın duran bedeni, adamın kaskatı kesilmiş bilinçsizce Melek'e siper olan bedeni... Dişlerini birbirine bastıran adamın sert bakan elalarındaki ifade Kadir'e oldukça tanıdık gelmişti. 'İlk aşkının, o it kocasıyla karşılaştığın her seferinde gözlerinde olan ifadeye benziyor Kadir. Öfkeli, boğmak istercesine, elinden kayıp gidenlerin acısıyla yanmış...' Düşündüğü şeyden emin olmak istercesine kızına bir bakış attı adam. Onun ela gözlerindeki endişeyi fark ettiğinde titrek bir nefes almıştı. 'Sonunda hayatını çaldığım babana kavuştun ha Küçük Aşkım?' diye düşünen Kadir, karşısındaki ela gözlü adamın Ege olduğundan gerçek anlamda emin olmak istedi. Yok yere yanlış adama ağız burun girişmeye gerek yoktu değil mi? Sağ tarafındaki askere hafifçe bileklerini uzatan adam mırıldandı. "Çözer misiniz? Kızıma sarılmak istiyorum." "Herhangi bir ters hamlenin sonuçları çok ağır olur biliyorsun değil mi?" dedi Aziz ona bir bakış atarak. "Sizce bu katta kaç yetkili asker vardır? Oradan bakınca o kadar aptal bir adam gibi mi görünüyorum?" diye soran Kadir, bakışlarını bilerek Melek'e çevirerek devam etti. "Gerçi yaptığım birkaç aptallık oldu." Melek tepki veremeyecek kadar şaşkınlık içindeyken, onun kadına bakarak kurduğu bu cümle ela gözlü adamın iki elinin de yumruk olmasına neden olmuştu. Asker kelepçesini çözerken Kadir'in dudakları hafif bir alayla yukarı doğru kıvrılmıştı. 'Hoş geldin, geç geldin Ege. Gördüğüm kadarıyla Melek tüm yeminlerini unutmuş. Yanında böylesine rahat durduğuna göre.' Kelepçeler çözüldüğünde bileklerini ovuşturan Kadir bakışlarını odada gezdirdi. Kızı ve annesi buradayken böyle bir şeyi yapmak istemese de yıllar önce kendine verdiği bir söz vardı. Kocası tarafından terk edilen, acılar içindeki genç annenin gözyaşlarını gördüğünde verdiği o söz. 'Seni bu hale getiren o şerefsizin ağzını burnunu kıracağım Melek. Şerefim üzerine yemin ederim ki bir gün karşıma çıkarsa onu doğduğuna pişman edeceğim. Hiçbir adam, hiçbir kadına bunları yaşatmamalı. Hiçbir sevdalı bir diğerine ihanet etmemeli. Sevda böylesine basitçe kirletilmemeli. Bir insanı mahvettikten sonra hayatına devam etmek bu kadar kolay olmamalı.' Kadir bu sözü verdiği gün, kendisine ihanet eden ilk aşkının acısıyla genç Melek ile empati yapmıştı. Sonrasında işler ikili için karışsa ve aralarındaki samimi dostluk çetrefilli bir karı-koca ilişkisine dönüşse de Kadir hiçbir zaman o günleri unutmamıştı. O günleri unutması demek despot Melek'i alttan alamamak anlamına gelirdi ve zaten yaralı olan kadını yaralamak Kadir'in karakterine oldukça ters kaçardı. Bu yüzden de yıllarca onu idare etmişti. Ta ki New York'a giden kızının hasretine dayanamayan Melek; onu en hassas ikinci karnından, ilk aşkından, vurana kadar. Bu durum Kadir için son olmuştu. Sonrasında ikili arasında ne dostluk kalmıştı ne de yaşanmışlık... Artık canına tak eden Kadir karakterine oldukça ters davranarak Melek'in yaptığı muameleyi kadına geri iade etmişti. Melek'in onu ilk aşkından vurduğu her an, Kadir de onu aynı sertlikle Ege'den vurmuştu. İşte şimdi Ege tam karşısındaydı ve Kadir Alacalı yaşanan onca olumsuz âna rağmen, o yaralı küçük kadın adına kendisine verdiği şeref sözünü tutacaktı. Mavi gözlerini kendisine bakan ela gözlere çeviren Kadir keskin bir şekilde konuştu. "Bilin diye söylüyorum. Şu an yapacağım şey bahsedilen aptallık kategorisine girmiyor. Bunu yapmayı çok uzun zamandır bekliyorum." Odadakiler söylediğini anlamaya çalışırken hızlı adımlarla Ege'nin yanına gelen Kadir, iki eliyle adamın yakasına yapıştıktan sonra ona oldukça sert bir kafa attı. Bu hareketi odadaki kadınların çığlık atmasına neden olmuştu. Böyle bir şeyi hiç beklemeyen askerler duruma müdahale etmek için hareketlenmişti ki elini havaya kaldıran Burak'ı gören Fırat, Aziz'i durdurdu. Ege'nin burnundan almaya başlayan kanları gören Melek telaşla "EGE!" diye bağırdı. Adamın ismini duyduğunda öfkeyle geri çekilen Kadir bu sefer de Salih Ege'nin gözüne bir yumruk atmıştı. 'Madem bir gün geri dönecektin ne diye gittin? Senin yüzünden tüm hayatımı korkuyla yaşadım ben. Bir gün gelip benden kızımı alacaksın diye içim içimi yedi. Tüm ömrümü senin gölgende yaşadım. Tüm ömrümü! Burada durmak bu kadar kolaydı madem, ne diye en başından karına kızına sahip çıkmadın?' Bir yumruk daha atma niyetiyle geri çekilen Kadir, burnuna yediği yumrukla geriye doğru sendeledi. Babalarının bu kavgasını izleyen Hilal dolmaya yüz tutmuş gözlerini kırpıştırdı. Bu hayatta anlaşmasını deliler gibi istediği iki kişinin doğal düşman olması kıza çok ağır gelmişti. Çok ağır... Elini burnuna götüren Kadir gelecek diğer atağı savuşturmak için hareketlenmişti ki alev alev elalardaki kahreden acıyı görerek duraksadı. Bu ifadeyi daha önce binlerce kez görmüştü. Kendi gözlerinde! Atak yapmak için kaldırdığı kolunu geriye çeken Kadir savunma yapmayarak çenesine gelen yumruğu kabullendi. 'Lanet olsun! Melek'i hâlâ seviyorsun. Ben ne ara 'Ara bozan ikinci erkek.' konumuna düştüm? Sadece zorda kalan bir kadına yardım etmek istemiştim. Nasıl oldu da en çok nefret ettiğim o konumdaki adama dönüştüm? Nasıl?' Salih Ege'nin içindeki fırtına o kadar yoğundu ki Kadir'in yumruğu kabullendiğini fark etmemişti bile. 3. yumruk için elini havaya kaldırdığında odada öfkeli bir ses yankılandı. "YETER! YETER!" Önündeki kavgayı ayıracak kadar mantığını kazanan Melek, hızla iki adamın arasına girdi. Elini Ege'nin göğsüne koyarak onu Kadir'den uzaklaştıran kadın, endişeli gözleriyle adamın burnundan gelen kana bakıyordu. "İyi misin Ege?" "Kırmadım merak etme. Ah keşke kırsaydım." dedi Kadir alaycı bir şekilde iç geçirirken. Ona hafifçe bakan Melek "Kapa çeneni!" diye tısladıktan sonra Ege'ye döndü. Onun canının yanması, canını yakmıştı. "Ben eski kocanın burnunu kırmadım ama sen ikinci eski kocanın kalbini kırdın. İnsan, 9 ay sonra öldü sandığı eski kocasını gördüğünde ilk olarak 'Kapa çeneni' mi der Melek?" "Kapa çeneni Kadir!" "İkinci olarak da kapa çeneni dermiş." diye mırıldandı Kadir tüm bu yaşananları alaya almayı tercih ederek. 'Aylardır sakin sessiz dört duvar arasında geçirdiğim günlerin acısının bir gün çıkacağını biliyordum ama çıkar çıkmaz da olmaz be! Saatlik izne çıkmıştım ben. Hepten çıksam ne olurdu acaba?' Kadir'in yaşadığının şaşkınlığını sonraya erteleyen Melek endişeyle Egesinin yüzüne götürmek için elini kaldırdığında, adam bileğinden tutarak onu durdurdu. Bu engelle kalbinin kırıldığını hisseden Melek, hayal kırıklığını soğukluğuyla maskeleyerek geriye çekildi. Bu sırada Ege de cebinden çıkarttığı peçeteyi kanayan burnuna tutmuştu. Tüm bunları izleyen Kadir odadaki diğerlerinin aksine sessiz kalmayarak düşüncelerini dürüstlükle dile getirdi. "Onu üzmeye kaldığın yerden devam edeceksin anlaşılan." Ege, eğer konuşursa Kadir'in telefonda konuştuğu kişinin kendisi olduğunu anlayacağının farkındalığıyla sessiz kalırken; cümleyi duyan Melek sert bakışlarla Kadir'e dönmüştü. "Sen nasıl hayatta olabilirsin?" "Keşke beni gördüğüne bu kadar sevindiğini belli etmeseydin be eski karıcığım." dedi adam alaylı bir şekilde. "Dalga geçme. Ciddi bir şey konuşmaya çalışıyorum." diye tersledi Melek adamı. Kahverengi gözleri öfke doluydu. "Yıllarca ona olan nefretini benden çıkarmana bir şey demedim ama artık yetmez mi Melek? Madem artık döndü, git sinirini muhatabından çıkar. Artık bana ait olmayan şeyleri taşımak istemiyorum." dedi Kadir çok ciddi bir şekilde. "Az önceki saçmalığı başlatan sendin." "Hak etti. O da hak ettiğinin farkında. Karışma." dedi Kadir sakince. "Karışmayayım? Tabii. Konunun benimle hiç alakası yok niye karışayım ki?" diye karşılık verdi kadın büyük bir alayla. "İki yumruk attım diye korumaya çalıştığın o adamın sana yaşattıklarını çabuk unutmuşsun bakıyorum." diye mırıldandı Kadir, Melek'in kahverengi gözlerine bakarak. Duyduğu cümleyle ruhunun titrediğini hisseden Melek Kadir'in anlamlı bakışlarından kaçınmak için gözlerini kaçırdı. Bu hayatta Ege'ye hissettiği öfkeyi de, değeri de en iyi bilen kişi Kadir'di. Ne Sıla, ne annesi... Hiç kimse değil, yalnızca Kadir'di. Hem sözlü hem de sözsüz onlarca ânına, yüzlerce gözyaşına şahit olmuştu adam. Bu yüzden de onun buradaki varlığı Melek'i korkutmuştu. Kadir cümlesini asla sakınmazdı. Söylediği herhangi bir şey Ege'nin daha da uzaklaşmasına neden olursa bu Melek'i yıkardı. "Gerçekten bölmek istemezdim ama burada neler oluyor? Bir mahkum bir binbaşına dalarken neden elimiz kolumuz bağlı izliyoruz?" dedi Aziz artık daha fazla dayanamayarak. "Ne?" diyen Kadir büyük bir şaşkınlıkla önce Aziz'e sonra da Ege'ye döndü. "Binbaşı derken?" "Evet. Binbaşı Salih Aslan. Az önce bir binbaşıya saldırdın." Duyduğu isimle "Yok artık." diyen Kadir delirmişçesine gülmeye başlamıştı. Askerlere bakan Burak, aylar önce Hilal ile hapishane kapısında resimlerini çeken Fırat'a bakarak başıyla dışarıyı işaret etti. "Siz çıkabilirsiniz. Bundan gerisi bende. Gitmesi gereken saatte gelirsiniz." "Anlaşıldı Yüzbaşım." diyen Fırat, Aziz'in kulağına "Anlatacağım olanları, çıkalım." dedikten sonra ikili sessizce odadan ayrıldı. Bu sırada sinirleri iyice gerilen Kadir olayın boktanlığına gülmeye devam ediyordu. 'Ona haber veren kişi Ege miydi yani? Burak'ın minnettar olduğu babası, sürekli olarak birbirinize çok benziyorsunuz dediği kişi Ege miydi? Kadir'in 'Bir gün tanışalım şu meşhur babanla. İyi dost oluruz kesin.' dediği kişi Ege miydi?' Gülüşü solan adam karşısındaki ela gözlere bakarken mırıldandı. "S*ktir!" "Bunu söylemeyi hiç istemezdim ama duygularımız karşılıklı." dedi Ege ifşalandığı için konuşmakta bir sakınca görmeyerek. Adamın sesini duyduğu anda onun konuştuğu kişi olduğunu anlamıştı Kadir. Kim sonsuz minnet duyduğu insanı unuturdu ki? "Neden böyle bir şey yaptın?" diye soran Kadir her zamanki gibi lafını sakınmıyordu. "Bilmem. Pek de iyi bir ruh halinde değildim o zamanlar." dedi Ege kaçak oynayarak. Ege'nin öğrendiği gerçeğin üzerine kızını kaybetme korkusuyla nasıl bir çaresizlik içinde olduğunun empatisini yapan Kadir, olayı anlayarak başını hafifçe aşağı yukarı salladı. "Seni en iyi ben anlardım." "Ama ben, senin beni anlamanı istemiyorum." diye söylendi Ege hoşnutsuz bir sesle. "Üzgünüm Ege, sen istiyorsun diye yaşanmışlıklarımı değiştiremiyorum. Değiştirebilsem güzel olurdu." "Bana Ege deme." dedi Salih Ege soğuk bir şekilde. "25 yıldır Ege olarak bildiğim/bilendiğim sana başka bir şekilde hitap etmeyeceğim. Çok rahatsız olursan içeri attır beni Binbaşı. Ahh zaten birkaç saat içinde yine gireceğim o deliğe. Biraz sık dişini." dedi Kadir alaycı bir şekilde. Bir Ege'ye bir Kadir'e bakan Melek sabrının sonlarında olduğunu hissederken ikisinin atışmasını bölerek Kadir'e doğru döndü. "Gerçekten bunu nasıl yapabildin Kadir?" Eski karısının düşündüğü şeyi kastetmediğini uman Kadir anlamamazlıktan gelerek konuştu. "Neyi? Az önceki kafayı mı? Büyük bir zevkl..." "Nasıl teröristlerle işbirliği yaparsın?" Melek'in suçlayıcı bir sesle kurduğu cümlesi Kadir'in acıyla gülmesine neden olmuştu. Eski karısı düşündüğü şeyi kastetmişti. "Biraz... Geçen 25 yılda beni biraz tanısaydın keşke. Hiçbir zaman senden çok bir şey istemedim ama en azından vatanıma ihanet etmeyeceğimi bilecek kadar beni tanısan yeterdi." Kadir'in soğuk çıkan cümlesi karşısında yutkunan Melek, adamın gözlerindeki hayal kırıklığını görmemek için gözlerini kaçırdı. Başını iki yana sallayan Kadir "Yazıklar olsun." diye fısıldarken acı bir nefes almıştı. 'Tüm hayatım ciddi anlamda sahte bir yalandan ibaretti. Sonra da diyorlar ki 'Neden hâlâ hapiste duruyorsun? Ver delilleri çık.' Çıkmam için bir nedenim mi var? Ömrü hiçlikle geçen bir adamım ben.' Adamın tavrından huzursuz olan Melek kendini savunmak istercesine konuştu. "Bileğinde kelepçeyle getirildin. Suçsuz olsan neden..." "Suçluyum Melek, tamam. Hatta tek terörist de değilim, birini öldürdüm. O yüzden içerideyim. Müebbet yedim." Adamın cümlesi ciddi çıksa da Melek onu ciddiye almayarak iç geçirmişti. "Bir kez de ciddi ol." "Ciddiyim." dedi Kadir umursuz bir sesle. "Sen birini öldürmezsin." dedi kadın kararlı bir sesle. "Vaay. Onure oldum Melek Hanım. Terörist damgasını yapıştırdın ama katillikten af verdin. Halbuki yapıştırdığın damga katillikten daha ağır. Terörist olmak, vatana ihanet, yüzlerce kişiyi dolaylı yoldan öldürmek demek ne de olsa." "Ya beni ne diye suçluyorsun? Herkes öyle düşündü." diyen Melek'in bakışları Hilal'e kaymıştı. Kadir herkesten kastın kim olduğunu fark ederken bakışlarını Hilal'e değil de bakmaktan kaçındığı Seher'e çevirmişti. "Sen?" diye sorarken sesindeki titreme hissedilmişti. "Ben öldüğüne bile inanmadım ki oğlum." diye fısıldadı Seher gözünden usul usul yaşlar düşerken. Gözleri dolan Kadir hafifçe tebessüm etti. "Bu bana yeter." derken boğazı düğüm düğüm olmuştu. Kadir'in bilinçli bir şekilde Seher'den kaçtığının farkında olan Ege, karşısındaki adamla empati yaptığını hissederek bir kez daha kendine sövdü. 'O, yıllarca nefret ettiğim adam. Nasıl onunla empati yapabilirim?' 'Yıllarca nefret ettiğin adam o değildi, kendindi. Hâlâ da kendin. Özellikle gerçeği öğrendiğinden beri minnet duyduğun kişi o. Kızına iyi baktığı için...' diye karışık verdi iç sesi. Ege, Kadir odaya girdiğinden beri adamı ve Melek'i inceliyordu. Melek'in ona karşı hiçbir şey hissetmediğini bilse de Kadir'in duygularından emin olamıyordu. Az önce yaşanan diyalogta adamın sesindeki kırıkla gözlerindeki hayal kırıklığını görmüştü ve bu durum kafasını kurcalıyordu. Ege'nin kendisini izlediğinin bilincinde olan Kadir sert bakan mavilerini ona çevirdi. "O zamanlar görevdeydin değil mi?" Bu yalın soruyu odadaki hiç kimse beklemiyordu. Ela gözlerini Kadir'e diken Ege, karşısındaki adama bunun cevabını vermeye gönüllü olmayarak sustu. "Onu korumak için mi bıraktın?" diye devam etti Kadir. Onun durmayacağını çok iyi bilen Melek, sonraki soruların canını sıkacağını hissederek tısladı. "Kadir!" "Hep böyle suskun mu?" Kadir'in Melek'e bakarak sorduğu soru, kadının gözlerinden geçen büyük bir acı dalgasıyla karşılanmıştı. "Kendi kuyusunu kendi kazıyor desene. Susarsa onu asla affetmezsin sen." "Ne yapıyorsun?" diye sordu Melek sesindeki ikazla. "Olacakları söylüyorum. Senin aksine ben, 25 yıldır yanında durduğum kadını tanıyorum." Bu cümle Ege'nin sakinleşme isteğiyle derin bir nefes alarak yumruğunu sıkmasına neden olmuştu. Onun bu haline bakan Kadir alayla güldü. "Sakin ol. Ben şimdiki Melek'i tanıyorum sadece. Senin yok ettiğin o kızı tanıyan tek kişi sensin. Sevinebilirsin." Kadir'in kışkırtıcı cümlesiyle öfkelenen Ege, öne doğru bir adım attı. Sevgilisinin elini sıkıca tutan Hilal araya girmemek için kendini oldukça zor tutuyordu. Bu yüzleşme şimdi yaşanmazsa bir daha böylesine açıkça yaşanamazdı. Bir Kadir'e bir Ege'ye bakan Melek kızgın bir nefes alarak söylendi. "İkiniz de benim sinirlerimle oynuyorsunuz." "Eski kocanın suçu. Bana böyle bir oyun kurmayacaktı." dedi Kadir kadına bir bakış atarak. "Ne oyunu?" diye sordu Melek kaşlarını çatarak. "Sana karşı hislerimi ölçmek için yaptı bu yüzleşmeyi. Belki de seni ölçmekti amacı kim bilir?" Duyduğu cümleyle birlikte Melek inanamamazlıkla Ege'ye döndü. "Amacım bu değildi." dedi Salih Ege hızlıca. "Sanırım gizli amacını söylemiş bulundum Ege, kusura bakma." Kadir'in alaylı sesi karşısında dişlerini birbirine bastıran Ege ters bir şekilde konuştu. "Sen yine yumruğumun tadına bakmak istiyorsun anlaşılan." Bu cümle Kadir'in hüzünle gülümsemesine neden olmuştu. "İstersen beni döverek öldür, için yine de soğumayacak." Kadir'in gözlerindeki acıyı gören Ege empati yapan tek kişinin kendisi olmadığını fark etti. 'Empati mi? Bu empati değil. Kadir senin ne hissettiğini biliyor Ege. Burak sana Hilal'in babasının da geçmişinde birisinin olduğunu ve o kadının başkasıyla evli olduğunu söylememiş miydi? Biliyor. Kadir Alacalı şu zamana kadar karşılaştığın insanlar içerisinde seni en iyi anlayan insan. Her konuda...' Ege kendi düşünceleriyle afallarken Kadir dürüst bir şekilde konuşmaya başladı. "İnsan gibi davranırsan aynı şekilde karşılık veririm Ege. Burak'ın anlattığı Salih Aslan'ı baz alırım, 25 yıldır hayatımın tam ortasında olan Ege'yi bir kenara bırakırım. Ama sen daha şimdiden bana saldırmaya başladın. Ben buraya kızımın korkusuyla, kızımı görmeye gelmiştim ve şu an karşımda olması gereken yüzleşmenin yerine 3 farklı yüzleşme var. Melek'in öldüğümü düşünerek hissettiği vicdan azabını ölmediğimi gördüğü için öfkeye çevirmesiyle mi uğraşayım, yıllarca bir gün gelip sahte hayatımı elimden alacağını düşündüğüm seninle mi uğraşayım, ikimizi de dolu dolu gözleriyle izleyen küçük kızımı mı teselli edeyim yoksa..." Duraksayan Kadir, bakışlarını onu izleyen kahverengi gözlere çevirdi. Kadına baktığı anda gözleri yeniden dolarken kızarmış mavilerini Ege'ye çevirerek mırıldandı. "Aylardır 'Öldüğümü düşündüğü için çok üzülmüştür, çok canı yanmıştır.' diye düşünerek kahrolduğum anneme mi sarılayım?" Kadir'in cümleleri odada büyük bir sessizliğe neden olmuştu. Ege, adamın haklı olduğunun bilinciyle yumruk yaptığı ellerini gevşetti. Aslında bu yüzleşmeyi bu şekilde yapmak istememişti adam. Her şeyden önce Hilal'in yanlarında olmaması gerekiyordu ancak karşısındaki adama saldırmasını engelleyecek tek unsurun kızı olduğunu düşünen Ege, Hilal'in de odada olmasını sağlamıştı. Kadir'in ona saldıracağını ve işlerin bu raddeye geleceğini nereden bilebilirdi ki? "Hilal'in durumundan beni haberdar ettiğin için minnettarım sana. Ama şu an bana o iyiliği yapan adamı göremiyorum karşımda. Beni aldın büyük bir duygu karmaşasının içine soktun, ki bu en nefret ettiğim şeydir. Kontrol manyağıyım ben. Hakkımdakileri duymadın mı hiç?" Son sözlerine alayla gülen Kadir başını iki yana salladı. "Hakkımdakileri en ince ayrıntısına kadar araştırmışsındır sen. Bu yüzden iradem dışı gerçekleşen her şeye ne denli pis yaklaştığımı çok iyi bilirsin. Eğer benden intikam almaya çalışıyorsan çok yanlış yerdesin Ege. Ben benden intikam alacağın bir şey yapmadım. Ben sadece..." diyen Kadir bakışlarını kızına çevirerek tebessüm etti. "Küçük bir kızın kalp atışlarına gönlümü verdim. Onu korumak istedim. Onu her şeyden korumak istedim. Bu her şey bizzat kendim ve öz annesi bile olsa, korumak istedim. O mutlu olsun gerisi önemli değil dedim." Hilal'in dolu gözleri sevgiyle söylenen bu cümleler karşısında dayanamamış ve elalarından bir gözyaşı firar etmişti. Duygusal kızının gözyaşına tezat bir şekilde dudaklarında beliren tebessümlü haline aşina olan Kadir, gülümseyerek kızına göz kırptı. Bu hareket, her zamanki gibi, Hilal'in dudaklarındaki tebessümün gülümsemeye evrilmesine neden olmuştu. Bakışlarını tekrardan Ege'ye çeviren Kadir derin bir nefes aldı. "Kendi savaşını kendin ver Ege Koral. Bir daha kendi karmaşıklığının içine beni dahil etmeye kalkışırsan bu kadar anlayışlı davranmam. Böyle oyunlarla gelme bana, merak ettiğin soruların varsa dürüst bir şekilde cevaplarım. Tabii benim cevaplarım senin gibi sessiz bir adam için fazla dürüst kaçabilir. Ben, acıyıp da gerçekleri yumuşatmaya çalışan bir insan olamadım hiç. Bana acımadılar ki ben başkasına acıyayım mantığıyla hareket ederim her zaman. Sende de bir istisna yapmayacağım. Her şeyden önce yalanları değil gerçekleri istediğini biliyorum. Ama bunun yolu böyle entrikalar değil. Bizi yüz yüze getirtip öğrenemezsin istediğini. Ben tüm ömrümü kendime yabancı biri olarak geçirdim. Asker de olsan, binbaşı da olsan benim düşünecelerimi miniklerimle, bakışlarımla çözemezsin Ege. Böyle yaparsan sana gerçeği vermemek için inadına saptırırım duygularımı. Hayatımızın ilerleyen safhalarında mecburi yüz yüze geleceğiz, ikimiz-üçümüz için de zorlaştırma işleri. Şimdi... Beni kızımla yalnız bırakın." Adamın haklı olduğunun bilincindeki Ege başını hafifçe aşağı yukarı salladıktan sonra başka bir şey söylemeden dışarı çıkmıştı. Onun arkasından bakan Melek, Kadir'e döndü. "Gitmeden konuşalım." "Özür mü dileyeceksin?" diye soran Kadir'in sesindeki alay zorlama çıkmıştı. "Bu sefer dilemeliyim." dedi Melek dudaklarına özür dolu bir tebessüm yerleştirirken. "Sonunda insani duygularını su yüzüne çıkartmana sevindim de... Hangisi için özür dileyecektin?" Kadir'in sonlara doğru muzipleşen sesiyle gülen Melek başını iki yana salladı. "Konuşmasak mı ya da? Bu sıralar sabır kotam sınırlarda ve maphusluk senin alayı olumsuz etkilemiş. Sinirlerime hakim olamayabilirim." Bu cümle Kadir'i içten bir şekilde güldürmüştü. "Alışkınım ben, bundan daha fena hallerini gördüm malum. Ayrıca..." diyen Kadir ciddileşerek eski karısına baktı. "Kesinlikle konuşmamız gerekiyor. Seni bilemem ama benim dilemem gereken bir özrüm var." Bu özrün hangi konuda olduğunu tahmin eden Melek "Kafeteryada olacağım." demişti. "Tamamdır." "Sonra görüşürüz kızım." diyerek kızıyla vedalaşan Melek odadan çıkarken Kadir bakışlarını annesine çevirmişti. "Sen beni kovamazsın şimdi. Ben kendim çıkayım bari." dedi Seher yumuşak bir şekilde gülerek. Kadına karşı delicesine özlem hisseden Kadir, konuşursa titreyen sesinin onu ele vereceğini bildiği için yalnızca gözleriyle annesini onayladı. Kızının karşısında dağılmak istemiyordu Kadir Alacalı. "İki koridor sonra bir oda var. 902 numara. Orada olacağım." Adam başını sallarken, Seher de odadan çıkmıştı. Birkaç saniye öylece duran Kadir derin bir nefes alarak toparlandıktan sonra kızının yanına, yatağın kenarına gelerek oturdu. Babasının yoğun bir endişeyle bakan mavileriyle kendisini incelediğini gören Hilal kollarını açarak tebessüm etti. "Sarılmayacak mıyız?" Kızının neşeli çıkan sesi karşısında dudaklarında içten bir gülümseme beliren Kadir kızına sarılarak derin bir nefes aldı. Ruhuna işleyen papatya kokusu gözlerini doldururken titrek bir sesle konuşmuştu. "Çok korktum. Aklım çıkıyor zannettim. Bir daha sakın beni böylesine korkutma kızım. Ben hayatımı senin için yaşıyorum. Sensiz bu dünya bir hiç." "Özür dilerim babam." diye fısıldadı Hilal gözlerini sıkıca kapatıp babasına sarılırken. İkili bir süre öylece durduktan sonra Kadir geri çekilerek kızına baktı. "Ben de özür dilerim küçük aşkım. Az önceki olaya şahit olmanı asla istemezdim." Konunun ağırlığını geçiştirmek isteyen Hilal muzip bir sesle olayı başka yöne çekti. "Hâlâ mı küçüğüm? Ahh kaderim bu benim." "Bak bakayım küçük müsün?" diye şefkatle mırıldanan adam, kızın gözlerinden düşen yaşları silmişti. "Bir vazgeçiremedim seni şu gözyaşlarından." diye söylenmişti Kadir homurdanarak. "Elimde bir bunlar var şu an." diye mırıldandı Hilal kısık bir sesle. "İşte buna kırıldım." Burak, sesindeki muzip hüzünle olaya dahil olmuştu. "Yaa..." diyen Hilal sevgilisine döndü. "Bakma bana, küstüm sana." diyen Burak ile genç kızın dudaklarında samimi bir gülümseme belirmişti. Onların bu mutlu halini izleyen Kadir bakışlarını Burak'a çevirdi. "İyi ki varsın Yüzbaşı." Yeşilleri parlayan Burak dudaklarındaki gülümseme büyürken Kadir'e baktı. "Sen de iyi ki varsın abi. İyi ki Kelebeğimin hayatındasın." Cümleyi duyan Kadir istemsiz bir alayla mırıldanmıştı. "Babanın pek de böyle düşünmediğine eminim." Odada kısa bir sessizlik olurken Hilal iç geçirdi. "Bu konudan kaçamayacağım değil mi?" "Beni tanımıyor musun? Sorunu sorun anında konuşurum ben. Aklımdaki sorularla o deliğe geri girmek istemiyorum." "Ah evet bu durum. Baba elinde kanıt varmış ama vermiyormuşsun. Neden?" Soru üzerine duraksayan Kadir derin bir nefes aldı. "Prangalarımdan kurulmuşken dışarıda dolaşmak pek de iyi bir fikir gibi gelmiyor." "Bu ne demek?" diye sordu Hilal kaşlarını çatarak. "Annenle resmi olarak boşanmışken... Yapmamam gereken bir şeyi yapabilirim." "Yapmaman gereken bir şey? Ona gitmek gibi mi? Bahsettiğin ilk aşkına." dedi Hilal olayı anlayarak. "Belki de asıl yapman gereken şey budur abi." diye araya girdi Burak. Kadir başını iki yana salladı. "O kadar şey üst üste geldi ki... İçeride yıllardır ötelediklerimi düşünüp tüm hayatımı baştan yaşadım. 30 yıllık meselenin hesabını sormayı gereksiz buluyorum şu an. Yani 'Sen hayırdır? Hâlâ bunda mı takılı kaldın? Bak ben bir aile kurdum, o zamanlar çocuktuk işte.' dese ne yapacağım? Böyle bir yüzleşmeyi kaldıracak psikolojide değilim. Belki bir gün..." "Belki hangi gün? Ömür boyu içeride durmayı düşünüyorsun sanırım abi?" diye soran Burak sesinin sert çıkmasına engel olamamıştı. Bu cümle karşısında Kadir sessiz kalmıştı. "Baba?" diye seslendi Hilal endişeli bir şekilde. Babası 9 aydır gün yüzü görmüyordu ve çıkmaya da niyeti yok gibiydi. "Biraz daha içeride kalacağım, sonrasına bakarım." dedi adam gönülsüz bir şekilde. "Gerçekten geçmişinden kaçmak için mi içeridesin yoksa bu olaylara bulaştığın için vicdanını mı temizlemek istiyorsun?" diye sordu genç kız açık bir şekilde. "İkisi de. Ama o itlerin paramı kullanmasına kesinlikle izin vermedim. Bundan eminim." "O zaman neden..." "O adamların ne mal olduğunu bildiğim halde onları ihbar etmedim ben Hilal. Tehditlerine boyun eğdirmiş olmayı yediremiyorum." dedi Kadir alev alev yanan gözleriyle. "Bu hayattaki en değerli varlığınla tehdit ediliyordun. Buna rağmen onlara karşı gelmişsin abi. Gerçekten oldukça tehlikeli bir topluluktu. Uzun operasyonlar sonucu ancak yok edebildik onları." dedi Burak adamı teselli etmeye çalışarak. "Sen beni durdurmasaydın ne olacaktı peki Burak? 9 aydır bu soru yiyip bitiriyor beni. Bu iş nereye kadar devam edecekti, nasıl sonlanacaktı?" Kadir'in pişman sesini duyan Hilal suçlulukla mırıldandı. "Sen bu düşüncelerle suçsuz yere içeride yatarken, ben seni teröristlere yardım ve yataklıktan suçluyordum." Melek'in cümlelerinin kızının böyle düşünmesine sebep olduğunu bilen Kadir başını iki yana salladı. "Annen kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu kızım. Söylediği doğru değildi." "Nasıl değildi baba? Ben yaşadığını anladığım halde yanına gelmedim. Hatta... Hatta bir teröristle kan bağım yok diye sevindiğimi söyledim." Kızının gözlerini kaçırarak kurduğu cümley karşısında Kadir şefkatle tebessüm etti. "Ciddi değildin bu konuda. Hayatının yalan olduğunu düşünüyordun, bu yüzden de kendini korumaya çalışıyordun. O gün sana söylediklerimi ve yaptıklarımı hafife alamazsın Hilal." Kızının ikna olmadığını fark eden Kadir olaya başka açıdan yaklaştı. "Terörist olmamdan şüpheye düşsen bile sana olan sevgimden, babalığımdan şüpheye düştün mü? Ama gerçek anlamda soruyorum. Kendini savunma mekanizmasını bir kenara bıraktığında, o kötü cümlelerime rağmen kalbinde sana olan sevgime dair hiç şüpheye düştüğün oldu mu?" Hilal, Burak ile birlikte uçuruma gittikleri ilk günü düşündü. Radyoda çalan 'Bana Bir Masal Anlat Baba.' şarkısını duyduğunda nasıl dağıldığını, babası için Burak'ın kollarında ağlayışını hatırladı. "Olmadı. Başka insanlara karşı sert olsa da evin içindeki Kadir Alacalı, küçük kızı istedi diye saçına toka bile taktırırdı. Ki bu aklıma gelen en küçük örneği. Sen beni kahkahalara boğmak için bana türlü şebeklikler yapan adamdın. Beni ben yapan insan, bana olan sevginden asla şüpheye düşemezdim. Ama... Bunun benim sana terörist yaftası yapıştırmış olmamla ne alakası var?" "Sen kendi cevabını kendin verdin kızım, başka insanlara karşı tavrımı söyleyerek. Küçükken bana sorardın. 'Baba sen benim yanımda hep gülüyorsun ama diğer insanların yanında hep kızgınsın. Neden ki? Onlara da gülsene. Gülünce çok yakışıklı oluyorsun.' derdin. Anlayamazdın benim sana farklı, onlara farklı davranmamı. Büyüdükçe 'Babamın karakteri bu.' diye düşündün. Aile babası olan Kadir farklıydı, şirket sahibi olan Kadir Alacalı farklı. İki farklı kişiydim sana göre ben. İki yüzüm vardı. Sen her zaman iyi tarafımdaydın ama katı kurallarımdan bazılarını da yaşıyordun. En basitinden eve yabancı aldırmamam gibi... Yani demek istediğim şu kızım. Senin tanıdığın adam, baban, teröristlerle iş birliği yapmazdı ama tanımadığın iş adamı Kadir Alacalı belki de yapabilirdi." Babasının sözlerini duyan Hilal başını hafifçe aşağı yukarı salladı. "Anladım. Ben diğer adamı tanımadığım için emin olamadım ve bu yüzden de senden şüphelendim." "Öyle! Ama annen farklı. O beni Kadir Alacalı olarak da tanıyordu. Neyi neden yaptığımı çok iyi biliyordu. Hatta... Bu hayatta bunu en iyi bilen kişi o desem yalan olmaz sanırım. Biz onunla karı koca olmadan önce arkadaştık. Yani benim açımdan bu böyleydi. O arkadaşlık sürecinde biriyle konuşma ihtiyacıyla ona gerçek Kadir'i göstermiştim. O Kadir'in neler yaşadığını, neden böyle davrandığını... Bu yüzden de az önceki çıkışında kırıldım. Benim böyle bir şey yapmayacağımı bilmesi gerekiyordu." diyen Kadir kendi kendine mırıldandı. "Yine Ege'ye olan öfkesinin kurbanı oldum büyük ihtimal." Bu mırıltı, karşısındaki iki genç tarafından ayan beyan duyulacak kadar yüksek çıkmıştı. "Neyse bırakalım bu konuları da anlatın bana şu işi. Ege nasıl seni büyüten Salih Aslan olabilir Burak?" "Ben de durup durup bu soruyu kendime soruyorum." dedi Burak arkasındaki sandalyeye yaslanarak. "Babanın çok zor şeyler yaşadığını söylemiştin." diye mırıldandı Kadir ona bir bakış atarak. Burak, buna sadece başını aşağı yukarı sallayarak karşılık vermişti. Kızının üzgün gözlerleriyle birleştirdiği ellerine baktığını gören Kadir, onun elini ellerinin arasına alarak mırıldandı. "Sanırım sen bu yaşananları biliyorsun." Boğazındaki yumruyla başını kaldıran Hilal kızarmış elalarıyla babasına baktı. "Sakarya'ya gittiğimizde anlattı. Ben... Ben bilmiyordum. O hikayedeki başrolün ben olduğumu, onun kim olduğunu... Hiçbir şeyi bilmiyordum. O da bilmiyordu. Yoksa asla anlatmazdı." Kızının berbat çıkan sesindeki acıyı duyan Kadir, hikayenin oldukça derin ve acı verici olduğunu anlamıştı. "Anladığım kadarıyla kendince haklı sebepleri vardı. O zaman o ikisi arasındaki gerilim neden?" diye sordu Kadir karşısındaki genç çifte bakarak. "Babam yaşananları Melek ablaya anlatmaz. Daha doğrusu anlatamaz." Burak'ın yanıtı karşısında Kadir memnuniyetsiz bir nefes aldı. "O kadına sil baştan aynı şeyleri yaşatacak desene." diyen Kadir kızının varlığını hatırlayarak daha fazla devam etmedi. Onun duraksamasını gören Hilal mırıldandı. "Ben her şeyi farkındayım baba. 5 yaşında bir çocuk değilim. 25 olacağım." Kızının cümlesi üzerine Kadir'in dudaklarında yarı hüzünlü bir gülümseme belirmişti. "Sen 5 yaşındayken de her şeyin farkındaydın." Babasının sesindeki gizemli tona anlam veremeyen Hilal soru dolu gözlerle ona baktı. "Bu ne demek?" "Bunun ne demek olduğu da bende saklı kalsın. 25 yaşında da olsan sen benim kızımsın, ben de senin ebeveyninim. Sana açıklamayı tercih etmediğim bazı şeyler var. Tek tercih de değil mesele. Hikaye yalnızca bana ait değil. Eğer bir gün annen bunun ne demek olduğunu açıklamak isterse, açıklar. Ama ben açıklamayacağım." Babasının sözleri kafasını karıştırsa da onlarca sorununa yenisini eklemek istemeyen genç kız bu durumu irdelemedi. "Sence onların arasındaki durumu nasıl çözeceğiz?" diye sordu Burak, Kadir'e bakarak. "Eski karımı, eski kocasıyla barıştırmak için benden yardım mı istiyorsun?" diye soran Kadir gülmüştü. "Hadi dürüst olalım abi. Daha deminden beri bizi bu konuda sorguya çekmenin nedeni bu. Bunu yapmaya niyetin var." Bakışlarını odada gezdiren Kadir kendisine şaşkın gözlerle bakan kızına dönerek itiraf etti. "Haklısın. Melek'in, Ege'ye olan aşkını Ege'nin kendisinden bile daha iyi biliyorum ben." Hissettiği şaşkınlıkla afallayan Hilal başını iki yana salladı. "Bunu da ancak ben yaşayabilirdim sanırım. Beni büyüten babam, öz babamla annemin arasını yapmaya çalışıyor. Tamam iki babamın iyi anlaşmanı diliyordum ama bu durum..." "Hayat çok garip kızım. Benim gibi yaşlı bir adam ömrünün her aşamasında farklı bir şey tecrübe ediniyor. Annenle en başında dosttuk biz. Ben ona yardım eli uzattım, o elimi tutmaktan korksa da yardımımı kabul etti. Kimseye güvenemediğinden böyle ters davranıyor ama onun için gerçekten de değerli biriyim. Bunu biliyorum. Son yıllarda yaşadığımız olumsuzluklar benim açımdan o ilk tanıştığımız zamanlardaki dostluğu kirletemez. Ben de tam bir yıkıntıydım ve Melek sayesinde annem ile seni kazandım. Sen hep aramızda önemli ölçüde tutkaldın. Melek her şeyi unutsa bile hasta olduğun gecelerde başında uykusuz beklediğimiz o gecelerde bana duyduğu minnetini unutmaz. Ben de seni bana vermesinin minnetini." Derin bir nefes alan Kadir kızının sevgiyle parlayan gözlerine bakarak tebessüm etti. "İnsanın dört duvar arasında gerçekten de düşünmeye çok fırsatı oluyor kızım. Tek yapabildiği düşünmek olduğunda da kendini kandıramıyor insan. Şu zamana kadar yaptığım, verdiğim tüm kararların nedenini ben kendi içimde çözdüm. Melek'i de herhangi bir şey için suçlamam bu saatten sonra. Tutup da 'Sen bana bunları söylemiştin. Seni affetmiyorum.' diyeceğim bir ilişkimiz yok onunla. Hapishaneye ilk geldiğin gün sana bazı şeyler söylemiştim. Anneni sevdiğimle alakalı, sen yurt dışına gittiğinde baban yüzünden kavgalar yaşadığımızı... Hatırlıyor musun?" Hilal başını aşağı yukarı salladı. Hatırlıyordu. Kızının bu durum hakkındaki soru işaretlerini giderme isteğindeki Kadir konuşmaya devam etti. "O zamanlar dürüst davranmamıştım. Seni değil de kendimi kandırıyordum aslında. İlk aşkımın ihanetine rağmen onu hâlâ sevdiğimi kabul edemezdim. Melek'e karşı hissettiklerimin aşk olmadığını, aslında ilk aşkımı unutmak için beyhude bir çaba olduğunu sesli söylemeye gücüm yoktu. Sana geçmişimde birinin olduğunu ve sen New York'tayken annenle yaşadığımız tartışmaların onun beni, benim de onu, geçmişimizdekilerden vurduğumuz için yaşandığını söyleyemezdim. Ondan bahsetseydim beni sorgulardın ve bu sorgunun sonu 'Onu hâlâ seviyor musun?' sorusuyla biterdi. Kızıma yalan söylememe isteğim ile kendime yalan söyleme isteğimin çatışmasındansa, yıllardır kendimi kandırdığım gibi yansıttım olayı işte. Bunu o zamanlar bilinçli yapmamıştım tabii, ben de Melek'e karşı bir şeyler hissettiğimi zannediyordum. Yani... Başkasına aşık karımı seviyor olmak, başkasıyla evli ilk aşkımı seviyor olmaktan daha az canımı acıtırdı." Bir süre duraksayan Kadir bunu sesli bir şekilde itiraf etmenin acısıyla elini yumruk yaptı. Onun ihanetini asla unutamayacaktı... İlk aşkını bir kenara bırakan adam Melek konusuna geri döndü. "Sonuç olarak Melek'le ilişkimiz bitti ve biten bir ilişkiyi uzatmanın bir alemi yok. Eğer sen hayatımızda olmasaydın sadece karşılaştıkça 'Merhaba.' diyeceğimiz bir ilişkimiz olurdu annenle ancak sen varsın. Benim için hiçbir şey senden daha değerli değil ve annenin ya da... Babanın olduğu bir ortama 'Acaba babamı da çağırsam mı?' diye düşünüp dertlenmeni istemiyorum ben. Benim ne Melek'le sorunum var ne de Ege'yle. Tabii Ege'nin benim varlığımla haklı olarak sorunu olacaktır. Sanırım Melek'e karşı hissettiğim sevgi türünün samimi bir dostluk olduğunu ona göstermenin tek yolu bu. Gerçi susma niyetindeyse onunla konuşmaya çalıştığımda Ege beni bir kez daha düşmanı belleyecektir." Adamın söyledikleri herkesi sessizliğe boğarken Burak usulca konuştu. "Ben bu işin sonunu göremiyorum." "O kadar berbat ha? Sen bile böyle diyorsan." dedi Kadir düşünceli bir şekilde. "Babam kesinlikle anlatmaz." Burak'ın kesin çıkan sesi Hilal'in titrek bir nefes alarak gözlerini kapatmasına neden olurken Kadir olumsuzca başını iki yana sallamıştı. "Melek eğer anlatmazsa onu asla affetmez. Anlattığında da olaya göre tepkili davranacaktır." "Anlamıyorsun baba. Bu öyle bir olay ki... Yaşanacakların yanında tepkili davranma terimi çok hafif kalacaktır." Kızının titreyen sesindeki ızdırap tüylerini diken diken ederken Kadir usulca yutkundu. 'Bu adam ne yaşamıştı da kızı bu denli ümitsiz konuşuyordu?' "O kadar mı kötü?" diye sordu Kadir Burak'a bakarak. Yeşillerinin kızardığını hisseden Burak çatlak bir sesle mırıldandı. "Empati yapmaya kalktığımda silahı alıp başıma sıkasım geliyor." Ağlamamak için dudaklarını ısıran Hilal gözlerinden düşen yaşları engelleyememişti. "Ne yapacağız baba? Hep böyle mi olacak? Benim yanımda her şey yolundaymış gibi rol yapıyorlar. Ben tüm ömrümü ebeveynlerimin iyiymiş rolü yapmasını izleyerek mi geçireceğim?" Kızının cümlesi karşısında gözlerini kapatan Kadir derin bir nefes aldı. 'Bir rol bitti diğeri mi başladı şimdi? Önceden Melek ile ben, şimdi de onlar...' Oturduğu sandalyeden kalkarak Hilal'in yanına yatağa oturan Burak, kızın elini tutarak onu sakinleştirmeye çalıştı. Gözlerini açan Kadir, karşısındaki ağlayan kızına baktı. "Ağlama. Nasıl olacak bilmiyorum ama bu işi bir şekilde çözeceğim kızım. Gerekirse Ege'yi bile isteye kışkırtırım." "O zaman her şey daha kötü olmaz mı ama?" diye sordu Hilal titreyen bir sesle. "Her şey daha ne kadar kötü olabilir ki? Ayrıca istemesem de Ege'yle empati yapıyorum. Yani olası bir kışkırtmada durmam gereken yeri bilirim. Bu olayla alakalı neler yapabilirim bir düşüneyim. Bizim... Babanla konuşmamız gerekiyor Hilal. Ona anlatmam gereken şeyler var. Bilmesi gereken şeyler. Anlattığımda hoşlanmayacağı ama benim kesinlikle anlatacağım şeyler. Ayrıca... Ondan almam gereken cevaplar da var. Ona en değerlimi emanet edeceksem sorularımın cevabını vermesi gerekiyor. Hayata gelmene sebep olan o olabilir ama seni kendi gözümden bile sakınarak büyüten kişi benim. Onun öz baban olması senin benim kızım olduğun gerçeğini değiştirmiyor ve benim ondan özellikle iki sorunun cevabını almam lazım. Bana bunu borçlu. Burak'ın anlattıkları sayesinde Salih'i baza alacağımı söyledim ama o iki sorunun cevabını almadan Ege'ye gözüm kapalı seni emanet edemem. Bu kadarına hakkım olduğunu düşünüyorum." 'Hangi iki soru?' diye düşünen Hilal bunu sesli olarak dile getirmedi. Babasının az önceki gibi 'Bende saklı kalsın. Açıklamayı tercih etmiyorum.' diyeceğinden emindi genç kız. Odadaki kasvetli havayı dağıtmak isteyen Burak konu değiştirme niyetiyle Kadir'e laf attı. "Eee abi nasıl gidiyor maphus hayatı? Yeni hobiler edindin mi?" "Yeni demiyeyim de... Şaşırtıcı bir şekilde eski hobilerimden birine döndüm. Tahta oymacılığı yapıyorum şu son zamanlarda." "Elin el işine yatkın mıydı senin?" diye sordu Hilal şaşkınlıkla. Soruyu duyan Kadir, kızına suçlu bir bakış attı "Ben biraz Görsel Sanatlar mezunu olabilirim." "Görsel sanatlar lisesinde miydin sen?" diyen Hilal gerçekten şaşırmıştı. "Lise değil üniversite. Lisans." "NE?" Kızının yüksek sesli tepkisi karşısında yüzünü buruşturan Kadir, kısa sürede Hilal'in soru bombardımanına maruz kalmıştı. 🌀 902 numaralı odanın önünde duran Kadir titreyen bedenini kontrol altına almaya çalıştıktan sonra kapıyı çalarak içeriye girdi. Kapı çaldığında oturduğu koltuktan kalkan Seher, dudaklarında beliren şefkatli gülümsemeyle içeri giren oğluna baktı. "Nasıl oluyor da senin karşında hep küçük bir çocuk gibi hissediyorum?" diye fısıldadı Kadir çatallı çıkan sesiyle. "Annelerin çocukları üzerinde böyle bir etkisi olduğunu söylerler." dedi Seher mavi gözleri kızaran adama bakarken. "Sen olmasaydın bu hissi asla bilemeyecektim." diyen Kadir'in gözünden bir damla yaş firar etmişti. "O gün apar topar yata kaçtığımda seni bir daha göremeyeceğimi düşünmüştüm. Hele de yattaki kişinin varlığını fark ettiğimde... 'Tamam.' dedim. 'Öleceğim. Yolun sonuna geldim. Bir ömrüm hiçlikle geçirdim ve bunu telafi edemeden öleceğim. Kızıma daha çok onu sevdiğimi söylemeliydim. Anneme daha çok varlığı için teşekkür etmeliydim..." İkinci damla da ilkinin yanında yerini alırken Seher, oğlunun yanına gelerek onu kollarının arasına aldı. Kadının sarılışı karşısında dudaklarını birbirine bastıran adam da annesini sardı. Bir süre oğluna sıkıca sarılan Seher kısık bir sesle mırıldandı. "Korkmuşsundur." "Korktum. Size bir şey olacak diye korktum. Benim bir anlık gafletle yaptığım hatanın bedelini ödeyenin siz olacağından korktum. Kızımın beni kötü bir baba olarak hatırlamasından korktum. Benim bu hayatta gurur duyduğum tek şey o. Hiçbir anında hiçbir pişmanlık yaşamadığım tek kararım. Olmayı becerebildiğim tek vasıf, babalığım." Aylardır aklında dönüp duranları sesli dile getirmek iyi hissettirirken geriye çekilen Kadir acı bir nefes aldı. "O günü Hilal bir gün unutur ama ben asla unutmayacağım. Yanağına rüzgar değmesin diye çabaladığım kızımın yanağına kendi elimle attığım o tokatı da, karnına fırlattığım o lanet kitapları da, ona söylediklerimi de, bana bakan güzel elalarındaki saf acıyı da..." Göz teması kurmayan adamın ellerini ellerinin arasına alan Seher yumuşak bir sesle konuştu. "Neden kendinize bu işkenceyi yaşatıyorsunuz oğlum? Neden kendinizi vicdan yüküne gark etmek için ultra çaba harcıyorsunuz? Kızın senin böyle hissetmenden memnun mu olacak zannediyorsun? Sen kendini böyle suçladığında yaşananlar geri mi gidiyor peki? Ayrıca bu hayatta becerebildiğin tek şey babalık mı? Hayır! Sen Kadir Alacalı, güzel sevmeyi de becerdin. Ha belki gönlüne konanla işler rast gitmedi ama onu hakikatle sevdin. Evlat vasfından da pek iyiyle geçtin. Kalan kişi sen değil, baban olacak o hayırsızdı. Bu zamana kadar bana asla saygısızlık etmeyen, beni el üstünde tutan sana asla kötü bir evlatsın diyemem. Ayrıca kızıma da çok iyi bir yoldaş oldun. Melek'in dönüştüğü kişiyle kimse 25 yılını geçiremezdi. Her dediğini alttan alan, yaptıklarının can acısından olduğunu asla unutmayan sen; ona ihtiyacı olan dürüstlüğü verdin, hep yanında oldun, destek çıktın. Sen ömrünü hiçlikle geçirmedin Kadir. Kendine acımasız davranarak geçirdin doğru ama hiçlikle değil." Gözlerinden sessiz gözyaşları akarken Kadir, annesinin ruhuyla söylediği sözleri kalbine hapsetti. "Artık herkese hediye ettiğin merhametini kendine de hediye etmenin vakti geldi bence oğul. Sen dürüst ve dolu dolu bir hayat yaşadın. Ve misliyle de yaşamaya devam edeceksin." Oğlunun elini sevgiyle sıkan Seher, adamı koltuğa doğru yöneltti. İkili oturduğunda, kadın toparlanan oğlunu incelemeye başlamıştı. "Zayıflamışsın. İyi bakmıyorlar mı sana?" "Bakıyorlar da... Tüm hayatımı, düşünmemek için sürekli çalışarak geçirmişken kendimi bir anda boşlukta bulduğumda düşünceler acımadı. Kişisel gelişimcilerin 'Kendinizi dinleyin, hayatınızın anlamını bulun.' sözleri, benim gibi berbat hayatı olanlara hitaben değildi sanırım." "Buna katılmıyorum. Bir ağırlık yerleşmiş üstüne. Daha sakinsin, daha kesin, daha keskinsin. Gözlerinde geçmişte mevcut olan o kafa karışıklığı yok oğul. Duygularını da çözmüşsün, korkularını ve nedenlerini de fark etmişsin. 9 ay önceki Kadir, Ege'yi bu kadar kolay kabullenmezdi. Sahiplik de, kıskançlık de... Ege'ye karşı tepkili olurdu o. Öfkeli olurdu, bu kadar anlayışlı yaklaşmazdı. Her şeyden önce o çenesindeki kızarıklığın oluşmasına asla izin vermezdi. Sen karşındaki adamı anlamakla kalmadın onun sana vurmasına da izin verdin. Söylesene. Şu ana kadar kimin sana yumruk atmasına izin verdin oğlum?" Kadir başını iki yana salladı. Ne babasına izin vermişti, ne de en büyük düşmanı olan ilk aşkının kocasına... "Seninle tanıştığımız günden beri hep bir kaçış peşindesin Kadir. Önceleri alkoldü, sonraları ise şirketti. En sonunda kızının temposunda boğdun kendini. Hilal üniversiteye gittiğinde yine şirketi bahane ettin, boş durmayı sevmiyorum dedin düşünmekten kaçtın. Kendine nefes alma hakkı tanımadığın bu dünyada, oturup soluklanmaya ihtiyacın vardı. Yaşadığını gördüğüme sevindiğim kadar seni bu şekilde olgunlaşmış görmek de mutlu etti beni." Annesinin sözleri, Kadir'in tebessüm etmesine neden olmuştu. "Hapse girmeme bile olumlu bakacak bir sen varsındır bu dünyada, bir de torunun." "Ben gördüklerimi söylüyorum sadece." dedi Seher gülümseyerek. "Önce resmi, sonra gayrı resmi iki ruh bilimciyle peş peşe görüşmek bünyeme hiçbir zaman iyi gelmiyor." diye söylendi Kadir hafif bir muziplikle. "Peşine bu dünyada seni en iyi tanıyan Melek'i de ekle." "Hee çok tanıyor." diyen Kadir sesinin alaycı çıkmasının önüne geçememişti. "Melek'i sana açıklamama gerek olduğunu düşünmüyorum." "Yine Ege'nin acısını benden çıkarttı farkındayım. Ama artık bu duruma tahammül etmek zorunda olduğum bir pozisyonda değilim. Ayrıca... İnsan nasıl 25 yılını geçirdiği kişiye terörist yaftası yapıştırabilir?" "En sevdiği tarafından ihanete uğrayan birisi, herkesin her şeyi yapabilme ehliyetine sahip olduğunu düşünmez mi?" Seher'in cümlesi boş odada yankılanmıştı. Annesinin haklı olduğunu yaşanmışlıklarından bilen Kadir sessizce mırıldandı. "Senin diğer oğlun, kızını üzmeye devam edecek gibi duruyor. Ne yapacaksın?" 'Diğer oğlun.' hitabını duyan Seher kaşlarını kaldırarak Kadir'e baktı. "Sende tahmin ettiğimden daha büyük gelişme var." "Eğer Ege gelip tüm hayatımın içine ederek gerçekleri açıklasaydı tepkili olurdum ama hayatımı mahveden de gerçeği açıklayan da ben iken ne yapayım? Açıkçası artık korkmanın gereksiz olduğunu fark ettim. Hilal ile kan bağımızın olmaması onun babası olduğum gerçeğini değiştirmez. Ayrıca sen kızına ve torununa sahip çıktığım için borç bilip bana annelik yapmıyorsun. Ben, ben olduğum için annemsin. Yani... Hem yerimi bilip hem de sahiplenmem gerekenleri sahiplenebilirim sanırım." Duraksayan Kadir, gülerek başını aşağı yukarı salladı. "Evet sesli söyleyince ben de fark ettim ki maphusluk bana yaramış. 3 yaş benmerkezciliğinden kurtulmuşum. Bu iyi bir şey." Küçük bir kahkaha atan Seher sahte bir esefle konuştu. "Şu alayvari tavrında az biraz köreleydi iyiydi. Nedir bu alaycı damatlardan çektiğim? Damat torun sizden de beter." Kadının gülerek söyledikleri Kadir'i de gülmüştü. "Burak'ın alayı ve ukalalığının bir tık üstünün olduğunu sanmıyorum anne." "Öyle. O delikanlının yaptığı..." Konunun Burak'a kayacağını hisseden Kadir elini havaya kaldırdı. "Bir dakika, bir dakika. Öncelikle sorumun cevabını istiyorum ben. Onlar konusunda ne yapacaksın?" "Ne yapabilirim Kadir? Ben ne zaman, hangi birinizin ilişkisine doğrudan karıştım?" Kelime seçimi karşısında Kadir soru dolu gözlerle kadına baktı. "Doğrudan karışmak? Yaptın di'mi yapacağını Seher Hatun?" "Bir şeyler yaptım ama elimde patladı gibi." "Patladığını zannetmiyorum şahsen. Melek, Ege'ye karşı öfkeli değil. Yani... Öfkeli ama öfkesi geçmişten ziyade bugünkü hareketlerini kapsıyor gibi. Benim tanıdığım o kadın Ege diye bağırarak o adamın yanına asla gitmez, hissettiği endişeyi de asla göstermezdi. Her ne yaptıysan, Melek açısından bir milada neden olmuşsun. Şu an her şey Ege'nin elinde." "O da susuyor." diye mırıldandı Seher hüsranla. "Gençler, susuşunda haklılık payı buluyorlar." diye mırıldandı Kadir, Hilal ve Burak'ın tepkisini hatırlarken. Kadir'in düşünceli sesi karşısında Seher ciddi gözlerle ona baktı. "Bu işe karışacaksın değil mi?" "Melek'in şu 25 yılda ne çektiğinin en yakını şahidi benim anne. Oturup izleyebileceğimi zannetmiyorum." Bir süre sessizce duran Seher başını hafifçe aşağı yukarı salladı. "Haklısın. Ama gelecekte Hilal için yüz yüze bakmak zorunda kalacaksınız. Her ne yapacaksan bunu sakın unutma." "Unutabileceğim bir şey değil merak etme. Ee tam olarak neler oldu?" "Hilal, Şah alışveriş merkezine..." "Oraları biliyorum." "Nasıl? Çocuklar mı anlattı?" diye sordu Seher Hilal ve Burak'ı kastederek. "Hayır. Salih Aslan anlattı." "Salih mi? Ege mi? Sen o yüzden mi Hilal'in durumundan haber ettiği için teşekkür ettin ona?" Kadir başıyla annesini onayladı "Evet. Ege olduğunu bilmiyordum." diyen Kadir bu itirafı yalnızca Seher'e yapacağının bilinciyle sessizce devam etti. "Daha ilk gün konuştuğumuzda 'Kimse beni hatırlamazken o hatırladı. Burak haklıymış. Salih ile iki iyi dost oluruz.' diye düşünmüştüm. Bu saatten sonra imkansız tabii." Kadir'in şu ana kadar kimse için dost kavramını kullanmadığını bilen Seher'in dudaklarında üzgün bir tebessüm belirdi. "Birbirinize birçok konuda gerçekten de benziyorsunuz." İç geçiren Kadir isteksizce mırıldandı. "Biliyorum. Melek'in şu zamana kadar çıkışlarının %90'ının nedeni de buydu zaten. Bir davranışım ya da sözüm onda Ege'yi çağırıştırıyordu ve o da bilinçsizce bana saldırıyordu." diyen adam samimi bir hüzünle devam etti. "Salih'in, Ege olduğu gerçeğini sindirmem kolay olmayacak sanırım. Burak aylardır bana onu hayatta tutan kahramanından bahsediyor. Hilal desen farksızdı. Hele de Sakarya'dan geldikten sonra. Hakkında çok şey duyduğum ve- ve tanışmadan sevdiğim adamla ezeli düşman çıktık iyi mi?" "Siz ikinizin düşman olabileceğini zannetmiyorum." Kadına bir bakış atan Kadir istemsiz bir alayla güldü. "Dürüst olalım anne. Bu hayatta Ege'nin en çok nefret ettiği kişiyim ben." "Yine aynı şekilde en çok minnettar olduğu kişi de sensin Kadir. Senin olmadığın bir dünyada Hilal nasıl büyürdü sence?" Böyle bir şeyin düşüncesi bile Kadir'in mavi gözlerini kızartmaya yetmişti. "Sen nasıl ki 9 ay önceki Kadir değilsen Ege de 25 yıl önceki o genç değil. Bu gerçekle 25 yıldır yaşıyor. Senin varlığını kabul etmekten başka çaresi yok." "Orası öyle. Ama... Bizim bahsettiğimiz samimiyet olayı başka. Ben böyle bir şeyi yapamazdım." diyen Kadir'in sesi istemsizce soğuk çıkmıştı. İlk aşkının o it kocası gelmişti aklına. Ölürdü de onunla samimiyet kurmazdı. "O insanlık dışı adamla herhangi bir samimiyet olamaz haklısın. Ama ya senin gibi birisi olsaydı karşında? Aynı şartlar altında; karısına değer vermiş, çocuklarını çok seven birisi olsaydı?" Kadir'in cevap vermesine gerek yoktu. O hiçbir zaman yaşanmışlıkları eşeleyip olumsuzlukları karşındakinin yüzüne vuran biri olmamıştı. 'Aynı performansı yüzleşmekten kaçındığın ilk aşkın için de bekliyoruz Alacalı!' "Şu an ne yapmaya çalışıyorsun anne? Gidip kızın ile eski kocasının arasını yapar mısın? Ne diye Ege ile beni konuşuyoruz acaba?" diyen Kadir sinirleri bozulmuş bir şekilde gülmüştü. "Konusu açıldı. Biliyorsun söylediğim şeylere karşı çıkıldığında doğrusunu ispatlayana kadar duramıyorum." Başını iki yana sallayan Kadir içten bir şekilde gülümsedi. "Sen çok tehlikeli bir kadınsın Seher Gökmen. Çok tehlikeli bir kadın." 🌀 Annesiyle uzun uzadıya konuşarak onsuz geçen ayları telafi eden Kadir, Melek ile kantinin ortasında konuşmak istemeyerek bu tenha koridora gelmişti. Yavaş adımlarla koridorun sonuna yürüyen adam ellerini ceplerine sokarak camın önünde durdu. 9 aydır gökyüzünü parmaklıkların ardından gören adam, özgürce göğü ve dünyayı görmenin ne büyük bir velinimet olduğunu farkına varmıştı. Gördüğü masmavi gökyüzü ve yeşilin tonu çam ağaçlarıyla birlikte istemsizce gülümserken bu renklerin daha önce de bu kadar parlak olup olmadığını sorguladı. "Yıllarca gözünü doğaya karşı bile kapatmışsın be Alacalı." diye mırıldanırken hüsranla iç geçirmişti. 'Çizmek istediğin ama çizemediğin için küsmedin mi sen doğaya? İlk aşkından sonra yalnızca paletine fırçana değil, güzel olan her şeye de kör kesildin sen Kadir. Onu çizip duruyorsun diye tuvallerini yırtıp yaktığın, fırçalarını kırdığın günden beri tek yaptığın çevrene bile bakmadan koşmak. Kendine görme izni verdiğin tek güzellik küçük aşkın. Onda da yine sen görmek istememiştin de kalp atışlarının güçlü sesiyle gözünü açmıştı küçüğün.' Derin bir nefes alan Kadir, önüne bir tuval alıp karşısındaki manzarayı çizmek istediğini fark ettiğinde gözlerini kapattı. Tamam tahta oyma işine geri dönmüş olabilirdi ama resime asla! "Yine neyin savaşını veriyorsun?" Melek'in sesini duyduğunda gözlerini açan Kadir, yanına gelen kadına bakmadan mırıldandı. "Senin verdiğin savaşla aynı işte." "Bence bir fark var. Ben bağırıyorum fakat o bana cevap vermiyor, sen ise bağırmadığın için cevap alamıyorsun." "Bilirsin ben bir kadına bağırmayı pek de uygun görmüyorum." dedi Kadir kastedileni çarpıtarak. "Gerçekten de ona 'Neden?' diye sormaya gitmeyeceksin değil mi?" Kadir bu soruya sessizlikle cevap vermişti. "Siz erkekler neden böylesiniz?" diye sordu Melek yorgun bir sesle. "Siz bilinmezliğe karşı çıkıp yeni durumu zor da olsa kabul ederek hayatınıza devam edebilirsiniz. Biz ise... Yeni durumla başa çıkamayacağımız için o bilinmezlikte kaybolarak kendimize işkence çektirmeyi tercih ediyoruz. Zamanında o hesabı sormaya gitmiştim biliyorsun. O zamanlar sorabilirdim ama şu an, onca yaşanmışlıktan sonra, tüm ömrü farklı hayatlarda geçirdikten sonra... Sormak istemiyorum." "Kontrol manyağı Kadir Alacalı, sen bilinmezlikten nefret edersin. Hapisten çıktığında yapacağın ilk iş ona 'Neden?' diye sormaya gitmek olacak. Bu yüzden de bunu erteleyebileceğin kadar ertelemeye çalışıyorsun." dedi Melek kesin bir dille. Kadının söylediklerini duyan Kadir, memnuniyetten uzak bir nefesten sonra isyanla sitem etti. "Sen beni zaten hep can sıkıcı konularda tanı tamam mı Melek? Yok saydıklarımı yüzüme vurmaktan vaz mı geçsen artık? Hayır sonra o can acısıyla sana saldırıp canını yakıyorum, yok yere bir ton vicdan azabıyla uğraş dur." "Özür dilerim." dedi Melek yanındaki adama dönerek. Kadının ciddi bir şey konuşacağını fark eden Kadir ellerini ceplerinden çıkararak ona doğru dönmüştü. "Sadece... Biliyorsun işte. Ben kendime bile güvenemiyorum ki. Hilal'e öyle davrandığında ters giden bir şeyler olduğunu anladım ama delil var dediler. Beraber geçirdiğimiz son zamanlardaki kavgalarımızı düşününce 'Gittin adamın acısını yeniden su yüzüne çıkarttın ve olanlara bak.' diye düşündüm. Yapmayacağını bilmeliydim ama seni bu koca dünyada tek başına bırakmıştım. Hilal de yoktu. İlk tanıştığımızdaki Alacalı'ya dönüşmeye başlamıştın. Sadece iş, yalnızca şirket. Bu yüzden de yanlış bir şeyler yaptın zannettim." Başını iki yana sallayan Melek hüzünle tebessüm etti. "Biz her şeyin başlangıcında iki iyi dosttuk ve ben bunu kaçırdım Kadir. Evliliğimiz bittiğinde İki arkadaş olarak kalabilirdik aslında. İkimizin de bir diğerine hissettiği aşk tarzı duygusal bir yakınlık yoktu ama ben sana saldırmayı tercih ettim. Her zamanki gibi Ege'nin acısını senden çıkarttım. Bu belaya bulaşmandaki en büyük etken benim, biliyorum. Geçmişini açıp yaranı bile isteye deştim ve sonrasında da eve gelmediğin günlerde seni arayıp sormadım. Nasıl kaybolabileceğini en iyi ben biliyordum ama senin elini bırakmakla kalmadım seni uçurumdan iten de ben oldum. Bunun suçluluğu vardı üzerimde. Sen, şu ana kadar sana söylediğim sözlerin hiçbirini hak etmedin." "Sen o sözleri hiçbir zaman bana söylemedin. Karşındaki bendim fakat muhatap hep oydu." dedi Kadir mavilerindeki ciddiyetle. "Öyle. Acımı senden çıkarmamam gerekiyordu. Özür dilerim. Şu zamana kadar sana yaşattığım tüm her şey için özür dilerim Kadir. Lütfen beni affet." diyen Melek'in sesinde gerçek bir pişmanlık, özründe de büyük bir içtenlik vardı. Bu hayatta dost diye adlandırabileceği tek insana bakan Kadir'in dudaklarında samimiyet dolu bir gülümseme belirmişti. "Ah şu kin tutamamam." derken sesi maraz çıkmıştı. "Sen mi kin tutamıyorsun? Yaptıklarını bilmesem inanacağım." dedi Melek dostane bir alayla. "Karıştırma oraları şimdi." diyerek gülen Kadir yanındaki kadına bakarak ciddileşti. "Ben de özür dilerim Melek. O gün tek bir açıklama bile yapmadan, sen daha ne olduğunu anlamadan seni boşadığım için." Melek'in aklına Ege'nin yıllar önceki sözleri gelirken kadın anda kalmak için başını iki yana sallamıştı. "Yani yaklaşık 8 yıl önce biten bir ilişkiyi bitirmiştin. Bunu daha önce yapmalıydın." "Bu şekilde değil. Karşılıklı anlaşılırdı ondan sonra." diyen Kadir sessiz bir şekilde devam etti. "Onunkine benzer bir şekilde değil, sana geçmişini hatırlatacak şekilde değil. Seni boşadığım için değil; bunu seninle konuşmadan, sana hiçbir şey açıklamadan yaptığım için özür dilerim." Sol gözünden bir damla yaşın düştüğünü hisseden Melek titrek bir nefes aldı. Onun bu halini gören Kadir, kadına özel alan sağlamak için bakışlarını dışarıya çevirirken sormaktan kendini alamamıştı. "Neden öyle bir şey yapmış?" "Tehdit edildiğini söyledi." dedi Melek çatallı bir sesle. "Peki kelime seçimleri?" diye sordu adam ihtiyatlı bir şekilde. "Bu konu hakkında konuşmasak olmaz mı Kadir? Gerçekten çok..." diyen Melek sesi titreyince sustu. "Olur. Zaten niyetim bu konuyu bizzat sözlerin sahibinden dinlemek." Duyduğu cümleyle birlikte Melek şok bakışlarla Kadir'e döndü. "Ciddi değilsin değil mi?" "Yoo gayet de ciddiyim. En yakın, hatta tek arkadaşımı ve tüm hayatım olan kızımı o adama emanet edeceksem ona güvenmem gerekiyor. Ona güvenmem için de sorularıma cevap vermeli." Bu durum karşısında Melek istemsiz bir alayla gülmüştü "Benimkilere cevap vermiyor, seninkilere mi verecek?" "Ben koskoca Melek Gökmen'i bülbül gibi şakıtmış insanım. Ege Bey'i mi şakıtmayacağım." dedi Kadir neşeli bir alayla. "Hee tabii. Bana sarhoş olduğunda hiçbir şeyi hatırlamadığını söylemiştin!" diyen Melek'in sesi kinli çıkmıştı. "Ben nezaketen unutmuştum anlattıklarını. Onca yıl sana bildiklerim hakkında tek kelime etmedim. Sarhoşken sana anlattıklarımdan beni vuran sendin." dedi Kadir omuz silkerek. Her şey; Hilal'in doğduğu ilk aylarda, Kadir'in ilk aşkının evlilik yıl dönümünde eve sarhoş gelmesiyle başlamıştı. Hilal'i uyutmuş olan Melek oturma odasında düşünceler içinde otururken sarhoş Kadir, kadının yanındaki koltuğa oturmuş ve ona aşk acısından bahsetmişti. Ertesi gün Melek'e anlattıklarından pişman olan Kadir en büyük klişeye sığınarak 'Dün bir saçmalık yapmadım değil mi? Sarhoştum, hatırlamıyorum.' demişti. Ve bu cümle, o günlerde bunalımda olan Melek'in cesaret bularak sarhoş Kadir'e, Ege'yi anlatmasına neden olmuştu. Kadir yıllarca bildiklerini kadından saklasa da Hilal'in yurt dışına gitmesinden Kadir'i sorumlu tutan Melek, adamı anlattıklarından vurmuştu. Kadının söyledikleri adamı öylesine yaralamıştı ki adam da onu yaralamak için 'Ege'nin konusunu açmıştı. Ve böylelikle o büyük kavgalar başlamıştı. Sonuç; Terör olduğunu bilmediği topluluk yüzünden Kadir 9 aydır hapisteydi. İkili bir süre sessizce camdan dışarıyı izledikten sonra Kadir kadına baktı. "Ege biliyor mu?" "Neyi?" "Her şeyin nasıl başladığını ve neden bittiğini." "Söylemedim." diyen Melek'in sesindeki kızgınlık hatta intikam duygusu kendini belli ediyordu. 'Madem o bana anlatmıyor ben de anlatmayacağım. Bizi 25 yıldır evli zannetsin umrumda değil.' diye düşünüyordu kadın. Onun bu düşüncesini fark eden Kadir herhangi bir yorumda bulunmadı. Bu sırada Melek aklına gelen soruyla yanındaki adama dönmüştü. "Harbi neden bitti?" "Bunu sormak 8 yıl sonra mı geldi aklına?" diye soran Kadir istemsizce gülmüştü. "Yani... İşime gelen şeyleri pek sorgulamam bilirsin." 'Ben de işime gelen şeylerin açıklamasını yapmam.' diye düşünen Kadir işi dalgaya vurdu. "Evliliğimiz 'Dünya üzerindeki en garip evlilik.' ünvanını almadan bitsin dedim." "Gerçekten soruyorum Kadir. Neden?" diyen Melek ciddi gözlerle adama bakmıştı. 'Yıllarca Ege için kaydettiğin videoları bildiğimi söylesem beni kesin buradan aşağı atarsın. 9. kattan düşüp de ölmek istemiyorum.' diye düşünen Kadir omuz silkerek gerçeğin bir kısmını söyledi. "Uzatmanın bir âlemi yoktu, sen en başında haklıydın. Ben gerçekte sana aşık olmadım hiç. Sadece onu unutmak için öyle olmasını dilemiştim. Bunu fark edince de sana bir daha yaklaşmadım işte. Sonra da zaten hayat onu unutamadığımı çok güzel bir şekilde yüzüme çarptı, biliyorsun." Melek bu cevaptan pek tatmin olmasa da başka şansı olmadığı için adamın cevabını kabul etmişti. "Ee sevgili eski kocan, sen ve ben hakkında ne düşünüyormuş?" diye soran Kadir sesindeki öfkeyi gizleyememişti. Ege'nin hiç beklemediği bir anda ona yaşattığı karşılaşmaların öfkesi bir süre geçmeyecek gibiydi. "Bilmem. Umurumda değil." diyen kadının sesinde kızgınlık ve kırgınlık vardı. Melek'e bir bakış atan Kadir kaşlarını havaya kaldırdı. "Şaşırtıcı. Bunun hesabını sormanı beklerdim." Bir süre sessiz kalan kadın kısık bir sesle konuştu. "Artık beni kırmasından yoruldum." Kadının sesindeki acıyı duyan Kadir hüzünlü bir şekilde iç geçirmişti. "Yine başa döndük ha? İkimiz de ayrı dağılmış." İkili bir süre kendi düşüneceleriyle baş başa kaldıktan sonra Melek yanındaki adama baktı. "Kaç aydır neler yapıyorsun içeride?" "Düşünmekten başka mı?" diye homurdandı Kadir. Onun bu haline hafifçe tebessüm eden Melek "Düşünmekten başka." diye tekrarladı. "Söylemeyeceğim. Kesin hoşuma gitmeyen bir şeyler diyeceksin." Merakla kaşlarını kaldıran Melek homurdanan adama baktı. "Demeyeceğim bir şey, söyle hadi." Kadir'in sessiz kalışı karşısında daha çok meraklanan Melek "Tahmin yürütmeye kalkarsam daha zararlı çıkabilirsin bak." demişti. Kadının haklı olduğunu bilen Kadir isteksizce yanıt verdi. "Tahta oymacılığı." "Ooo sen yakında önüne tuval alıp re..." Kadir, Melek'in cümlesini bitirmesini beklemeden arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. "Tamam tamam, demedim bir şey." diyerek gülen Melek adamı durdurdu. Melek'teki bariz değişimin farkında olan Kadir onun adına sevinirken aklına gelen soruyu sordu. "Ege senin burada olduğunu biliyor mu?" "Bilse ne olacak?" diye soran Melek'in sesinde hoşnutsuz bir kin vardı. "Biraz daha böyle devam edersen Ege'yi kıskandırmak için beni kullanma niyetin olduğunu düşüneceğim." Adamın alaylı cümlesiyle samimi bir neşeyle gülen Melek dalgayla konuştu. "Kesinlikle niyetim o. Hatta aşk üçgenine çevireceğim ben olayı. Gerçi dörtgen oluyor, seninkini de sayarsak." "Bana laf sokmadan herhangi bir cümle kuramıyorsun değil mi? Seninkiymiş." diye söylenen Kadir kadına misilleme yaparak takıldı. "Duyduğum kadarıyla annem size komplo kurmuş." Bu cümle Melek'in dudaklarındaki gülümsemeyi soldurmuştu. "Ne biliyorsun?" Kadının aniden değişen ruh halini gören Kadir başını iki yana salladı. "Hiçbir şey. Bilmem gerektiğini düşünmediğim için sormadım, sorsam da annem anlatmazdı zaten. Elinde patladığını söylemişti pek de inanmamıştım ama... Doğru sanırım?" "O herifin ağzını burnunu kırmak istiyorum." diye söylenen Melek'in kalp atışları, Ege'yle uyuduğu günü hatırladığı için istemsizce hızlanmıştı Kadının bu halini gören Kadir gülerek başını aşağı yukarı salladı. "Biliyordum. Asla patlamaz." "Onu döverken seni de arada kaynatmamı istemiyorsan kapa çeneni." diye çıkıştı kadın. "Dövülmemizi istiyordun madem neden bize engel oldun ki?" "Ah hatırlattığın iyi oldu bak. Allah aşkına cidden birbirinize kafa yumruk girdiniz mi?" "Sen de oradaydın, görmedin mi? Niye bir daha soruyorsun?" "Ben sabırlı bir insan değilim biliyorsun değil mi Kadir?" diye tısladı Melek şakacı bir sinirle. "Ahh bunu benden daha iyi bilenini bulamazsın bence. Az çekmedim senden." diyen Kadir ciddileşerek devam etti. "Merak etme. Bir daha böyle bir şey yapacağımı zannetmiyorum. Eski kocan pardon ilk eski kocan güvende." Kadir Alacalı pek de ciddileşemiyordu görüldüğü üzere... Onun alaylı cümlesini ciddiye almayan Melek aynı alayla karşılık verdi. "Aa halbuki ben Ege'yi hastanenin arka bahçesine çağırırsın da rövanşını yaparsınız diye bekliyordum." "Yapalım istersen?" diyen Kadir imayla tek kaşını kaldırmıştı. Ona bıkkın bir bakış atan Melek sahte bir öfkeyle konuştu. "Lütfen bir 9 ay daha görüşmeyelim Kadir." "Bak yine kırdın." diyen Kadir muzip bir hüzünle elini kalbine götürmüştü. Başını iki yana sallayan Melek esefle iç geçirdi. "Ciddiyet kelimesi lügatında yok." Onun memnuniyetsiz duran haline bakan Kadir kadına takıldı. "İtiraf et ölmemiş olmama çok sevindin." "Yarım ömür bana arkadaşlık yapan birisinin ölmesini isteyecek kadar da cani değilim Alacalı." diyen Melek'in sesi ciddi çıkmıştı. "Yok cani değilsin ama bunu sesli dile getirmeyecek kadar gururlu ve despot-tun. Tek karakter gelişimi yaşayan ben değilim anlaşılan. Artık hayata karşı daha sık gülüyorsun." "Bir dahaki karşılaşmamızda bunu göremeyebilirsin... Yine gülüşlerimi öldürecek gibi duruyor." diye fısıldadı Melek hüzünlü bir şekilde. Ellerini pantolonunun ceplerine sokan Kadir düşünceli bakışlarını dışarıya çevirdi. "Ege'yi bilemem ama duyumlarıma göre Salih Aslan senin gülüşlerini öldürmektense kendini öldürmeyi tercih eder." "O dediğin sanki gülüşlerimin sonu olmuyor mu?" diyen Melek yorgunluğunun tüm ruhunu ele geçirdiğini hissederek fısıldadı. "Ne garip değil mi? Eskiden onu affetmekten korkardım, şimdi ise affedememekten korkuyorum." "Anlatacaklarından dolayı mı?" diye sordu Kadir ona bir bakış atarak. "Anlatmadıklarından dolayı. Benim adıma karar verdiği için. Benden uzak duramıyor sonrasında da 'Yaşananları unutalım.' diyor. Şu 1 haftada, yokluğundaki 25 yıldan daha çok canımı yaktı." "Bu basmakalıp lafı git başkasına et Melek. 25 yılın her ânında yanında olan bana yutturamazsın bunu. Sabaha kadar ağladığın gecelerden daha çok mu canını yaktı 'Unutalım.' demesi? Hilal'in doğduğu gün sürekli kapıda olan bakışlarından daha mı çok canını yaktı gözlerine bakıp susuyor olması? Tamam yakmış canını görüyorum ama bunu o 25 yılla kıyaslayamazsın." diyen Kadir olumsuz bir sesle devam etti. "Ege ne yaşadı bilmiyorum ama telafi etmesi gereken 25 yılın üzerine şu zamanları da eklediği için tam bir aptal." Dolan gözlerinden birkaç damla yaş düşen Melek yorgun bir şekilde konuştu. "Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum." Bir süre düşüncelerinde boğulan kadını izleyen Kadir, Melek'in bu hüzünlü haline daha fazla dayanamayarak muzip bir sesle konuştu. "Şu kıskandırma işini bir daha mı düşünsek acaba?" Duyduğu cümleyle şaşkınca Kadir'e dönen Melek, adamın üzgün bakan gözlerini gördüğünde ne yapmaya çalıştığını fark etmişti. Dudaklarında minnettar bir gülümseme beliren kadın sahte bir bıkkınlıkla çıkıştı. "Hapishanene geri dön Alacalı!" 🌀 Kızıyla annesine veda eden Kadir, kantindeki boş bir masaya oturmuş, 17.00'de geleceklerini söyleyen askerleri bekliyordu. Adamın dudaklarındaki gülümseme, hapishanedeki sakin günlerinin aksine oldukça yoğun geçen bu gününün kendisine çok iyi geldiğini gösteriyordu. Yalan yoktu. Ailesiyle vakit geçirmeyi çok özlemişti adam. Ayrılırken annesinin ve kızının gözlerindeki hüzün 9 ay sonra ilk defa ciddi anlamda 'Acaba?' dedirtmişti Kadir'e. 'Acaba delilleri verip çıksam mı?' Kızını ve annesini istediği zaman görebileceği, onları aramak için izin alıp kısıtlı bir görüşmeye sahip olmak yerine doyasıya konuşabileceği, istediğini istediği zaman yapabileceği bir hayatının olmasını özlemişti adam. 'Peki ne olacak Kadir? Dışarı çıktığında ne olacak? Ne yapacaksın? Yeni baştan şirket işlerine asla bulaşmazsın. En başında nefret ede ede başlamıştın zaten. Ev desen... O evi geri mi alacaksın? Onca yaşanmışlığın üstüne mi? Manşet manşet çıkacak haberleri, her adımında seni sıkıştıracak gazetecileri ne yapacaksın? O'na hiç girmiyorum bile. Melek haklı. Sen o parmaklıkların ardından çıkar çıkmaz 30 yıldır kendini yiyip bitirdiğin o 'Neden?'i soracaksın. 'Neden o adamla evlendin? Neden bana bunu yaptın? Askerde olan bana, el yazınla ismimi yazdığın düğün davetiyeni gönderecek kadar mı acımasızdın? Hiç mi sevmemiştin beni? Hiç mi dokunmamıştım kalbine?" Can yakan düşünceler, dişlerini birbirine bastırmasına neden olurken sakinleşme isteğindeki Kadir gözlerini kapattı. Onu düşündüğünde hâlâ bu hale geliyorsa o parmaklıkların ardında biraz daha kalması gerekiyordu. Birinin masanın üzerine bir şey bıraktığını duyduğunda gözlerini açarak elin sahibine döndü. "Sipariş vermemişt..." Kadir Alacalı, karşısında gördüğü elalarla cümlesini tamamlayamamıştı. "Tek bir şey söyleyeceğim. Söylediklerinde haklıydın. Seni böyle bir ortamın içine sokmamalıydım." diyen Ege arkasını dönerek uzaklaşmaya başladığı Hissettiği şaşkınlıkla önüne dönen Kadir, masadaki latteyi gördüğünde biraz daha şaşırdığını hissetti. 'Latte mi? Hem de en sevdiğim kahve dükkanı zincirinden.' Bu özür jesti hoşuna giderken karton bardağı alan Kadir, ayağa kalkarak kantinin çıkışına doğru giden adama seslendi. Ege'nin yaptıklarına rağmen Salih Aslan'a etmesi gereken bir teşekkür vardı. "Binbaşı!" Duyduğu hitapla duraksayan Salih Ege, derin bir nefes aldıktan sonra yanına gelen adama baktı. İki adam kısa süre hiçbir şey demeden birbirlerine baktılar. Ege'nin burnunda pek bir hasar gözükmese de gözündeki mora çalan kırmızılık gözünün moraracağını işaret ediyordu. Kadir'in çenesi ise çoktan morarmıştı. Karşısındaki adamı tartan Kadir, teşekkür etmeden önce merak ettiği soruyu sormaya karar verdi. "Latte sevdiğimi nereden biliyorsun?" Kadir'e ihtiyatlı gözlerle bakan Ege soruyu boş çevirmedi. "Burak bir ara bahsetmişti." Aklına annesine söyledikleri gelen Kadir yarım ağız gülümsedi. "Senin durumunun da bana benzer olduğunu unutmuşum. Sen de afallamışsındır." "Neden bahsediyorsun?' diye sormayacağım." dedi Ege soğuk bir şekilde. "Normalde yapım gereği sorulmasa da istediğim cevabı veririm ama lattenin hatırına bugünlük es geçeyim." diyen Kadir lattesini hafifçe yukarıya kaldırarak kahve için sözsüz bir teşekkür etmişti. "Evet ne istiyordun?" diye soran Ege sesini yine bilerek soğuk ve sert çıkartmıştı. Adam, karşısında bulduğu bu dürüst adamla ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Yıllarca Kadir Alacalı'dan nefret etmişti ve şimdi o adamın kanından olmayan bir kıza mükemmel bir şekilde babalık yaptığını öğrenmişti. Hilal'in büyük bir sevgiyle bahsettiği babası ile Burak'ın yeşillerindeki parıltıyla 'Abim.' diye bahsettiği adam da denkleme eklendiğinde Ege afallamıştı. Sevdalı tarafı karşısındaki adamın boş bir mezara gömmek isterken, vefalı tarafı ona yaptığı her şey için teşekkür etmek istiyordu. Karşısındaki adamın soğukluğunu yadırgamayan Kadir, lafı uzatmanın âlemi olmadığına karar vererek konuştu. "Teşekkür ederim. O şokunun ve acının arasında beni aradığın ve... Onun hakkında beni bilgilendirdiğin için çok teşekkür ederim." Saygısından kızım kelimesini özellikle kullanmayan adama baktı Ege. Kadir Alacalı'yla düşündüğünden daha zorlu bir hayatları olacaktı. 'Ne vardı bu kadar karakterli bir adam olmasaydın Alacalı?' diye düşünen adama iç sesi karşılık vermişti. 'Kızının berbat, karaktersiz bir adam tarafından mı büyütülmesini isterdin?' İç sesinin diyaloğundan hoşlanmayan Ege bu konuşmayı bir an önce sonlandırma dileğiyle mırıldandı. "Kim olsa aynı şeyi..." "Yapmazdı." diyerek araya girdi Kadir. Mavi gözleri Ege'yi inceliyordu. Derin bir nefes alan Ege bakışlarını kısa bir süre kantinde gezdirdikten sonra karşısındaki adama baktı ve aklındakini süzgeçsiz söyledi. "Sen olsan sen de yapardın." Dudakları hafifçe yukarı kıvrılan Kadir hızla toparlanarak başını hafifçe salladı. "Şu anki konumumda asla. Senin konumunda evet." Ege karşısındaki adama bakarken düşündü. 'Sevdiğinin evlendiği kişinin kötü biri olduğunu ve mutsuz bir hayat sürdüğünü bilmek mi daha çok acıtırdı yoksa iyi biriyle mutlu bir hayat yaşadığını bilmek mi?' Ege'nin düşünceli bakışlarını gören Kadir istemsizce mırıldandı. "Şu an seninle yakınlığımız olsaydı 'Aklından ne geçiyor?' diye sorardım." "O dediğin imkansız." diye mırıldanan Ege'nin sesi monoton çıkmıştı. "Şu hayatta neye imkansız desen geliyor buluyor. Birçok kez tecrübeyle sabit. İstemediğin şeyler için asla ve imkansız kelimelerini kullanmamanı tavsiye ederim." diyen Kadir'in mavilerinde gülümseyen hareler vardı. "Gider misin Alacalı?" dedi Ege ciddi durmaya çalışarak. "Sürekli kim olduğumu hatırlama ihtiyacı hissediyorsun değil mi?" diyen Kadir gülümsemesine engel olamamıştı. "Hep bu kadar yılışık mısın?" diyen Ege adamın ağzına bir tane çakma isteğiyle gülme isteği arasında gidip geliyordu. "Dürüstüm ben dürüst. Sizin gibi lafını sakınanların yılışıksın sözleri beni kırıyor." "Bir yerlerinin kırılmasını istiyorsan yardımcı olabilirim." diyen Ege ses tonunu ters tutmakta oldukça zorlanmıştı. "Arka bahçede buluşalım mı?" diyen Kadir alenen sırıtmaya başladığını hissettiğinde boğazını temizleyerek ciddileşti. "Nerede senin gardiyanların?" diye söylenen Ege etrafına bakınmaya başlamıştı. Bu adamla sohbet etmek istemiyordu. 'Emin misin?' "Endişelendin di'mi? Benimle muhatap olmak hoşuna gitmeye başladı." "Endişeliyim haklısın. Morg soğuk olur. Lattegilcilerden biri olarak üşütürsün." Bu cümle Kadir'den gerçek bir kahkaha yükselmesine neden olmuştu. "Bak seninle gerçekten iyi anlaşabilirdik." "Bir s*ktir olup gider misin Kadir?" dedi Ege bıkkınca. "Ne battım size ama ya? 9 ay sonra dışarı çıkmışım 'Git de git.' Aha gidiyorum mutlu musun?" diyen adam yanlarına yaklaşan askerlere bakmıştı. Aziz yanına gelir gelmez Kadir'in elindeki bardağa 'Ne iş?' dercesine kafasıyla işaret etti. Bardağı kendine doğru çekerek kollarının arasında hafifçe saklayan Kadir "Vermem. 9 aydır latte içmiyorum." dedi. "Onu nereden aldın? Alacalı kuralları gelirken anlatmıştık." "Binbaşının hediyesi. Ondan alacağım ilk ve son hediye olacağından hiç vermem." "Hediye diyor ya." diye tıslayan Ege askerlere baktı. "Alın götürün şu adamı." "Şu adammış. Benim bir adım var Ege." "Sabahın intikamını alıyorsun değil mi?" diye soran adamın sesi bıkkın çıkmıştı. "Hilal de böyle. Aslında hoşuna giden ama gitmiyormuş gibi davrandığı durumlarda elalarında böyle parıltılar beliriyor." "Kesinlikle sabahın intikamını alıyorsun." "Biraz kinci bir insan olabilirim. İyi tarafıma denk geldin Binbaşı. Sadece seni gıcık ederek alıyorum bak intikamımı." diyen Kadir'in dudaklarında bir samimi bir gülümseme belirmişti. Kendini bulduğu bu duruma söven Ege, tekrardan askerlere hitaben konuştu. "Götürecek misiniz artık?" Ciddileşen Kadir elindeki kahve bardağını bırakmadan Fırat'a doğru kollarını uzattı. "Yüzbaşı 'Kelepçeye gerek yok. Suçu da yok ya zaten. Cezaevine yaklaşınca formalite icabı takarsınız kelepçeyi.' dedi." Bu durum Kadir'in hoşuna giderken adam dalga geçerek sordu. "Dönüşte yolu uzatın, deniz kenarından gezdirerek götürün.' de dedi mi bari?" "Dedi. Hatta 'Güneşin batışına Pierre Loti Tepesi'ne yetişebilirseniz çok güzel olur.' diye ekleme yaptı." Fırat'ın oldukça ciddi bir sesle söylediği cümle karşısında Kadir içtenlikle gülümsemişti. "Ah şu çocuk..." Ege, aklına geleni söylemekten kendini alamamıştı. "Seni çıkarmak için özel bir çaba harcıyor gibi." "Bugünden sonra mı? Ahh bir süre daha imkansız." dedi Kadir başını iki yana sallayarak. "İstemediğin şeyler için asla ve imkansız kelimelerini kullanmamanı tavsiye ederim." Ege'nin alayla kurduğu cümleyi duyan Kadir başını öne eğerek gülüşünü gizledi. Monoton ve ters Ege ancak buraya kadar dayanabilmişti. "Sanırım artık gerçekten gitmeliyim. Hadi gidelim." "Gidelim de... Binbaşım sabahki olay hakkında sormam gerekiyor. Alacalı'nın çenesini görünce bize hesap soracaklar. Şikayetçi misiniz?" "Çenemi morarttığı için hesap vermeniz gerekecek ve siz şikayetçi olanın o olup olmadığını mı soruyorsunuz?" "Elindeki kelepçeyi çözer çözmez binbaşına saldırdın." dedi Aziz ona bir bakış atarak. "En azından sabırlı davranıp kelepçenin çözülmesini bekledim." diyen Kadir muziplik dolu bakışlarını Salih Ege'ye çevirdi. "Eee benden şikayetçi misin Binbaşı?" Ona memnuniyetsiz bir bakış atan Ege askerlere döndü. "Değilim... Götürün artık." "Hadi hadi hemen gidelim. Kızıp da şikayetçi olursa cezam uzar." dedi Kadir sahte bir acelecilikle "Sanki cezan var da." diye söylenen Ege başını iki yana sallamıştı. "Valla herkese tavsiye ederim. Güzel kafa dinliyor insan. Telefon yok, tanıdık yok, koşuşturmaca yok... Oh mis." Adamın elindeki kahve bardağına bir bakış atan Ege mırıldanmaktan kendini alamamıştı. "Latte de yok." "Vicdansız." diyen Kadir dudağının yukarı doğru kıvrılmasına engel olamamıştı. İşin iyice suyunun çıkmaya başladığını hisseden Kadir askerlere baktı. "Daha fazla bu şahıs ile aynı havayı solumak istemiyorum. Gidelim." Başını aşağı yukarı sallayan Ege şükürle konuştu. "İsabet olur." Elindeki kahveyi havaya kaldırarak Ege'ye selam veren Kadir, garip duygular içinde binadan çıktı. Arabaya bindiğinde elindeki kahvenin kapağını açan adam, latte kokusunu doyasıya içine çekti. "Çıkarsam bunun için çıkarım sanırım." Adamın kendi kendine söylediği cümleyi duyan Aziz ve Fırat bakışmıştı. "Garip adamsın Alacalı." dedi Fırat hafifçe gülerek. "Latte sevmek suç mu?" diyen Kadir dudaklarındaki gülümsemeyle kahvesinden bir yudum aldı. 'Kim derdi ki aylar sonra çok sevdiği bu içeceği, kendisinden nefret eden adam sayesinde içeceğini.' İkinci yudumu içmek üzereyken duraksayan adam gülerek askerlere baktı. "İçine zehir koymamıştır değil mi?" Adamın bu cümlesi Aziz ve Fırat'ın gülmesine neden olmuştu. Araba yola çıkarken zevkle ikinci yudumunu alan Kadir omzunu silkti. "Öleceksek de Latte'den olsun be. Ayrıca yalanı yok o adamın beni öldürmeye de hakkı var şimdi." "Gerçekten de garip adamsın Alacalı." diyen Aziz adamın hikayesini öğrendiği için sabahkinin aksine olumlu bir yaklaşım sergileyerek sordu. "Radyo açayım mı?" "Hayır demem." Aziz, radyo kanallarını kurcalarken Barış Manço'nun sesini duyan Kadir gülümsedi. "Durabilir mi?" 🎶Gün çoktan döndü buralarda Sabahki endişesinin aksine hissettiği huzurla lattesini yudumlayan Kadir, arkasına yaslanarak görüş açısına giren denizi izlemeye başladı. 🎶 Çatlamış dudağımda ne bir ses, ne bir nefes "Duyuyorum, görüyorum, biliyorum." diye tekrar eden Kadir gözünün önündeki renkli şöleni izlerken tebessüm etti. 'Duyuyorum, görüyorum, bir gün gelecek dönence biliyorum.' 🌙 Kadir parlayan gözleriyle kahvesini havaya kaldırarak kantinden çıkarken "Ben ne biçim bir işin içine düştüm böyle?" diye mırıldanan Ege dudaklarındaki tebessüm kırıntısını fark ederek hızla ciddileşmişti. Kadir Alacalı, bu hikayenin Mavera'sı çıkmıştı. Hiç beklenmedik bir anda hikayeyi bambaşka bir yöne çekmiş, hepsine görülenin dışında bir evren sunmuştu. Kesinlikle böyle bir şeyi beklemeyin Ege iç geçirdi. 'Babam boşuna 'Her zaman Görünenin Ötesi vardır.' demiyormuş. Denklemi kilit yaptın Alacalı. Senin kötü birisi çıkman gerekiyordu. Şimdi bu hikaye böyle nasıl ilerleyecek?' 🌙 Bu bölümde Hilal ve Burak'ı göremedik ama kendimi kasmamaya karar verdim. İlla bölümde HilBur sahnesi olsun diye çabaladığımda bölümü yazım sürecim uzuyor ve kelime olarak bölüm bittiği halde atamadıkça stres yapıyorum. Zaten birkaç bölüme çok güzel HilBur sahneleriyle karşınızda olacağım. Bir süre diğer karakterler açısında konular çözülene kadar biraz HilBur sahneleri biraz diğerleri şeklinde ilerleyecek bölümler. Bilginiz olsun 🌼 Bölümü nasıl buldunuz? Gelecek bölümlerde bu ilişkiler yumağı nasıl ilerler sizce? Abi Kadir-Ege'yi düşman yazamıyorum. Help 😅 Ama böyle aşırı iyi değiller mi? Yoksa tek anormal ben miyim? 🙈🤣 Neysem atayım bölümü 5 dakika geçti 😁 Hadi görüşürüz gelecek bölüme. Seviliyorsunuz. Allah'a emanet olun 💙 B.K.S. |
0% |