Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm- Deli Youtuber

@yasminiesa

Hilal, başını önde tutmak için yoğun bir çaba sarf etti. İçindeki Asena baş kaldırma isteğiyle çırpınıyordu fakat istese de bunu yapamazdı. Bebek mağazasında; 10'u hamile, 7'si çocuk olmak üzere 45 kişi olmasaydı dahi, ellerinde taramalı tüfeklerle başlarında dikilen 8 teröristle tek başına mücadele edemezdi genç kız.


Hilal, kameralara doğru bir bakış attı. Adamların içeriye girer girmez yaptığı ilk şey kameraların üzerini siyah örtülerle kapatmak, ikinci şey ise telefonlarını kapattırıp toplamaktı. Neyse ki Hilal kameraların kapatıldığını gördüğünde açık olanlardan birine dönmüş ve dudaklarını oynatarak 'TEKOV'un bugünkü anlaşması. Gürkan Şah!' demişti.


Kameralar kapatılsa da Burak kesinlikle önceki kayıtlara baktırırdı. En azından saldırının nedenini bilirlerdi.


'Tabii başka bir amaçları yoksa.' diye düşünen Hilal, dışarısıyla hâlâ iletişime geçmeyen 'Başkan' dedikleri terörist liderine nefret dolu bir bakış attı.


Olay, yalnızca bu mağaza ile sınırlı kalmamıştı.


Bu it herifler, bebek mağazası haricinde oyuncak mağazasını ve teknoloji mağazasını da ele geçirmişlerdi.


Yalnızca burada 45 kişiysek toplam kaç kişiyi rehin aldı bu itler?


Hissettiği korkuyla etrafına baktı genç kız. Kendi için gram korku duymuyordu. Korktuğu annesine sığınan çocuklar ve hamile kadınlardı. Mağazada Burcu haricinde büyük ihtimal 8 aylık hamile olan yalnızca ilerideki sarışın kadın vardı. Diğerleri en fazla 7 aylık olabilirdi. Stres hiçbiri için iyi değildi ve bebeklere ya da annelere bir şey olma ihtimali Hilal'in ödünü kopartıyordu.


Diğer tarafta ise çocuklar vardı. İki tanesi bebek arabasında, bir tanesi 5 yaşlarında, geri kalan dört tanesi ise 8-10 yaşlarındaydı.


Genç kızın bakışları mağazadaki iki lise öğrencisine döndü. Ya okulu ekmişlerdi ya öğlen arasındalardı ya da boş dersi fırsat bilerek gelmişlerdi. Bebek mağazasında kim bilir kim için hediye alacaklarken böyle bir olayla karşılaşan iki kızın gözlerinde çok büyük bir korku vardı.


Mağazadaki diğer herkes gibi...


Mağazada bulunan 4 kadın görevli ve yalnızca 7 erkek vardı. Bunlardan birisi Gökhan diğeri ise Sami'ydi. Kalan 5 erkek de yanlarındaki hamile eşlerini sakinleştirmeye çalışıyorlardı.


Daha iyi bir yere baskın yapamazlardı. Boşuna 8 kişi gelmişler. 2 kişi hatta tek kişi olsaydı bile mağazadakileri kontrol altına alabilirlerdi. Kadınlar bir şey yapamazdı, erkekler ise kaybedecekleri değerlileri varken herhangi bir hamleye cesaret edemezdi.


İşte Hilal de tam bu yüzden başını yerden bile kaldırmıyordu. Teröristlerden birisi gözlerindeki nefret ve alevi fark ederse, sırf onu kışkırtmak ve boyunduruk altına almak için herhangi birine zarar verebilirdi.


Hilal, bakışlarını yanındaki çifte çevirdi. Burcu ağlamaktan helak olmuştu. Gökhan ise hissettiği korkuyu ve öfkeyi gizlemeye çalışarak karısını sakinleştirmeye çalışıyordu. Doktor Ebru'nun yanlarında değil de karşı tarafta olması ikili için de bir dezavantajdı.


'Bir şekilde Ebru'yu yanımıza getirtmeliyim.' diye düşünen Hilal bir kere baş kaldırırsa sonrasının çok sancılı olacağını bildiği için doğru bir ânı kolluyordu. Kimseyi tehlikeye atamazdı.


Başkan denilen kel ve bıyıklı adamın yanlarına geldiğini gördüğünde etrafını incelemeyi bırakıp başını önüne eğdi. Hemen elinin altında askılıktan düşen bir kıyafet vardı. Parmakları kıyafetin asılı olduğu tahta askının üzerindeyken nefes alış-verişlerini düzene soktu. Şerefsiz itin, Burcu'ya karşı yapacağı herhangi bir ters harekette askıyı teröristin yüzüne hatta gözüne sokmaktan bir an bile tereddüt etmeyecekti Asena.


"Al şu telefonu! Babanı ara!"


Teröristin karısına yaklaşmasını istemeyen Gökhan kolunu Burcu'ya doğru siper etmişti. Teröristin kaşlarının havaya kalktığını gören Hilal, Gökhan'ın koluna dokundu. Adamın bakışları kendisine döndüğünde başını hafifçe iki yana salladı.


'Yapma! Böylesi daha kötü olur uzlaşmacı ol.' diyordu. Gökhan, bunun bilinciyle gözlerini karısına çevirdi. Teslimiyetle telefona uzanmıştı ki terörist telefonu geri çekti.


"Numarayı söyle!"


Derin bir nefes alan Gökhan isteksizce numarayı söyledi. Kısa süre sonra hoparlördeki telefondan Gürkan Şah'ın sesi yükselmişti.


"Alo?"


"Yanında değil mi o polis köpekleri? Telefonun da hoparlördedir kesin. Kapat hoparlörü."


Birkaç saniye sonra "Kapattım. Ne istiyorsun?" dedi Gürkan Şah.


"Ahh seninle iyi anlaşacağız anlaşılan. Oğlun biraz hırçın. Bakışları hiç hoşuma gitmedi."


"Sakin oluyorsun Gökhan! Ne istiyorlarsa vereceğiz ve bitecek bu iş."


Gürkan Şah'ın soğukkanlı sesi karşısında Hilal şükranla gözlerini kapattı. En azından birileri hâlâ duygularını kontrol altında tutabiliyordu.


"Tamam. Benimle konuşuyorsun! Bırak onları şimdi. İstediğim çok basit. 2 saat sonra TEKOV ile imzalayacağın anlaşmayı imzalamıyorsun. Vakfa yatıracağın fonu iptal ettiriyorsun ve gelirini bağlayacağın alışveriş merkezini de bağlamıyorsun. Bu kadar basit. Bunu yaparsan oğluna, gelinine ve doğmamış torununa kavuşursun."


Hilal kaşlarını çattı.


Diğerleri?


Gürkan Şah da böyle düşünmüş olacak ki hoparlörden sesi yükseldi.


"Peki diğer rehin alınanlar?"


"Konuşacağım adam akıllı, tam yetkili birini getirsinler bu konuyu onunla görüşeceğim. 166 kişiyi bedavaya bırakmamı beklemiyorlardır umarım?"


Hilal yumruğunu sıktı.


Bu durum çok büyüktü. Gerçekten de çok büyük.


Alışveriş merkezinin dışında nasıl bir kaos olduğunu tahmin bile edemedi genç kız. Kim bilir kaç kişi sevdiği için korkuyla bekliyordu.


'İyi ki Aslı ve Nisa'nın işi çıkmış.' diye düşünen Hilal şükür dolu bir nefes almıştı.


"Gelininin geliştirdiği bu gereksiz proje dünya üzerinden silinecek. Anlaşıldı mı Gürkan Şah? Hemen dediklerimi yap, bana kanıtlarını gönder ve aileni al!"


Hilal, Başkan'ın cümlesine eşdeğer olarak yanındaki adamın geri çekilmesiyle birlikte oturuşunu dikleştirdi.


Geri adım attı.


Geri çekilme hareketi!


Adam söylenene inanmıyordu. Parmağının dudağının üzerinde olduğunu gördüğünde emin olmuştu genç kız. Adam kendisini susturmaya çalışıyordu çünkü Başkan yalan söylüyordu.


Bakışlarını Başkan'a çeviren Hilal adamın alt dudağını içeriye doğru çekerek yaladığını gördü.


Bir kişi konuşurken dudakları neredeyse kaybolacak şekilde ağzının içine doğru döndürülerek yok oluyorsa o kişi ya yalan söyleyecektir ya da yalan söylemiştir.


Bu mikro ifadelerin tam kesinliği olmasa da aynı anda birçok işaret durumu kesinleştirmişti Hilal'in gözünde. Bu yüzden de pısırıklık rolünü bir kenara bırakıp söze girdi.


"Bu projenin dünya üzerinden silinmesi o kadar da kolay olamayacaktır."


Hilal'in cümlesi üzerine mağazadaki tüm bakışlar ona dönmüştü. Hilal, yüzündeki meydan okumayı zorlukla silerek yerine korku duygusunu koydu.


"Ne diyorsun? Sen kimsin?" dedi Başkan alayla ona bakarak.


"Adım Hilal. Proje sürecinde Burcu Hanım'a yardımcı olan vakıf çalışanıyım."


Hilal'in söylediği bu yalan Gökhan'ın soru dolu gözlerle ona bakmasına neden olmuştu. Hilal onu takmadan Başkan'a baktı.


"Gürkan Şah'la iptali yaptıktan sonra 'Projeyi her an yeniden yapabilirsiniz.' diyerek Şah ailesini bırakmayabilirsiniz. Bırakacağınızın garantisini nasıl vereceksiniz?"


"Bu ne cesaret? Sana ya da size hiçbir şey garantilemek zorunda değilim. Bu elimizdekileri oyuncak mı zannediyorsun sen?"


Adamın sol elindeki tüfeği kendilerine doğru döndürmesiyle birlikte dişlerini sıktı Hilal. Burcu, kocasının kollarının arasına sığınmış korkuyla titriyordu.


"Ha-hayır Efendim. Tabii ki de öyle değil. Ben sadece kazanç-kazanç durumu oluşturalım istiyorum. Kimseye zarar gelmesin."


"Hadi yaa. Benim kazancım ne olacakmış? Hem senin bu bebek mağazasında ne işin var? Yalan mı söylüyorsun bana?"


Hilal, alnına yaslanan namlu ile gözlerini kapattı. Burcu'nun hıçkırıklarının aksine genç kızın içinde kocaman bir ateş vardı.


Önce erkekliğine tekme atacaksın sonra alacaksın şu elindekini sokacaksın müsait bir yerine... Ahh sen tek olsaydın şu ana kadar seni milyon kere haklamıştım it herif. Sen hangi cüretle kadınları hamile kadınları ve çocukları esir alırsın? Oyuncak mağazası mı? Nasıl bir şerefsizsin? Umarım en kısa zamanda geberip gidersin!


Hilal daha doğrusu Asena, iç sesinin söylediklerine zıt bir şekilde gözlerini açıp yere dikti ve korkuyla konuştu.


Teşekkürler lisede tiyatro kulübüne girmeme sebep olan Türkçe Hocam. Buradan çıkınca numaranı bulup seni arayıp bizzat teşekkür edeceğim. Sayende sözlerim ve rollerim çakışmıyor.


"Ha-hayır E-efendim. Burcu Hanım'a imzalatmam gereken eksik kalmış bir belge vardı. P-proje haklarını TEKOV'a devrettiğine dair. Arkadaşım Yusuf ile geldik o belgeyi teslim için g-gitti. B-ben de Burcu Hanım'ın ısrarı ile kaldım. Muhabbet ettik, proje detayını ko-konuştuk."


Tüm bunları söyleyen genç kız oyununa yeni birisini alet etti. Yaptığı tamamen kumardı ama başka çaresi yoktu.


"İ-isterseniz başkasına sorun. Yusuf'u yanımda gören vardır elbette." diyen Hilal eli ile Sami'lerin bulunduğu tarafı göstermişti. Bilinçli bir yönlendirme yapmıştı genç kız. Karşısındaki terörist oltasına düşerek bakışlarını Sami ve Ebru'ya çevirdi.


Hilal, gözlerini Sami'ye dikerek bakmaya başlamıştı. Gözlerindeki sahte korkuyu kaldıran genç kızın elaları oldukça ciddiydi.


Başında kocaman bir tüfek dayalı olmasına rağmen genç kızın gözlerindeki cesur ifade, Sami'nin oyuna tereddüt etmeden eşlik etmesine neden olmuştu. Neler oluyordu anlamamıştı ama kız her ne yapıyorsa bir bildiği vardı. Bu kesindi!


"Ben gördüm. Yanındaki Beyefendi gittikten sonra Burcu Hanım ile ikisi şu ilerideki odada konuştular."


Sami'nin cümlesi Başkan'ın temkinli bakışlarını Hilal'e çevirmesine neden olmuştu.


"Be-ben de gördüm. A-abla doğru söylüyor."


Hilal, hızla sese doğru döndü. Tahmin ettiği gibiydi. Konuşan lise öğrencilerinden birisiydi. Titreyen elini havaya kaldıran genç kız gözlerini Hilal'in başına dayalı silaha dikmişti. Hilal, dudaklarında beliren tebessümü zorlukla bastırdı.


'Aferin Cesur Kız!'


Genç kız, bakışlarını kendisine çevirdiğinde Hilal gözlerini açıp kapatarak ona teşekkür etti.


"Ben de gördüm. Sarışın bir çocuk vardı yanında. Hemen gitti ama."


Hilal, bakışlarını yeni sese çevirdi. 50'li yaşlarında oldukça dinç bir kadındı. Bakışlarından bilgelik akıyordu. Hem eğitimli hem de görmüş geçirmiş birisi olduğu belliydi.


Size can kurban bee. İşin içinde hamileler ve çocuklar olmasa ben bu kadroyla tüm alışveriş merkezini kurtarırdım.


Kadının sarışın detayını da duyan Başkan gözlerini devirdi.


"Tamam tamam. Yeter. Ne kazancından bahsediyorsun?"


"Daimi Fesih."


"O ne?" diyen adama bir bakış attı genç kız. Silahı ile Hilal'in başını ittirmişti. Burcu'nun korku dolu bakışlarını engellemek isteyen Asena konuştu.


"Şu-şunu başımdan çe-çeker misiniz? Öyle anlatsam?"


Başkan bıkkın bir şekilde silahı çektikten sonra başıyla 'Anlat!' dercesine işaret yaptı.


"Fesih o zamanı kapsıyor. İlerleyen zamanlarda başka birisi ya da aynı kişiler tekrardan aynı anlaşmayı yapabilirler. Ama eğer daimi fesih sözleşmesi imzalanırsa bir daha o proje asla yürürlüğe giremez. Hatta..." diyen Hilal dudaklarını birbirine bastırarak sustu.


"Hatta?" diye sordu Başkan.


"Şeyy... Bu konumuzla alakalı değil." diyen Hilal söylememesi gereken bir şeyi ağzından kaçırmış gibi endişeyle yutkundu.


"Sen silahı özledin sanırım?"


"Yo-yok. Te-telif hakkı sözleşmesi de var. Eğer ki projenin bir benzeri ortaya çıkarsa onu iptal ettirebiliyor. Öyle olursa... TEKOV bir daha asla 'Umudunuz Umudumuz.' projesini ya da bir benzerini yürürlüğe koyamaz."


Söyledikleri, Başkan'ın ve diğer teröristlerin zaferle gülümsemesine neden olurken Hilal hoparlördeki telefona doğru baktı.


İnşaallah telefonunda ACR vardır Gürkan Şah. Ayaküstü attığım onlarca yalanı bizimkilere dinletemezsem kahrolurum valla. Gör Alfa'm, Asena'nı. Boynuz kulağı geçti. Bir dahaki operasyona gitmek için gönüllüyüüüm.


"Tamam o zaman. Bunu yapıyorsun Gürkan Şah."


"Şeyy..." diyerek elini kaldırdı Hilal.


Kızımız da çok çekingendi anam(!)


"Yine ne var?"


"Bahsettiğim daimi fesih ve telif çok ciddi konular. Bu yüzden de bu belgeler Ankara'daki baş yetkili tarafından kesinlikle imzalanmalı. Maalesef olay bununla sınırlı kalmıyor. Bunu İzmir'deki, Konya'daki ve bizim buradaki yetkilinin de onaylaması gerekli. Ve son olarak daimi fon sağlayan 3 büyük gönüllü üyemiz! Onlar da bunu onaylamak zorunda. Üyelerimiz İstanbul'da. Aynı şehir olduğumuz için onların ıslak imza atması şart. Geri kalanı fax aracılığıyla tek tek imzalamalı. En az bir buçuk saat sürer bu durum. Bu yüzden... Bence siz beni takmayın ve ilk planınıza sadık kalın."


Başkan, düşünceli bir şekilde duraksadı.


"Konuşacağım bir yetkili gelene kadar buradayız zaten. Böylesi çok daha iyi olur. Herkes gücümüzü görür."


Gücünüz batsın! Hangi güç? Kadına, çocuğa kullandığınız güç mü? P*ç herif!


'Asena ne yapıyorsun? Bu sen misin?


'Ooooo Asena. Cici kızlıktan feragat etmişsin. Hayırdır?


İç sesine gözlerini deviren Hilal, anında cevap vermişti.


'Bu durumda bu ite en uygun hitap bu. Şah'lar dahil 168 kişiyi rehin aldılar. O oyuncak mağazasında kaç çocuk vardı acaba?'


"Kızın dediğini yapıyoruz Gürkan Şah. TEKOV görevlisi ile konuş şartları söyle. Bu sırada da bankadaki transferin iptalini hallet telefona mesajını gönder."


"Anlaşıldı. Tüm bunları yapacağım. Bu yüzden gelinimi ve oğlumu rahat bırak!" diyen Gürkan Şah içinden eklemişti.


'Ve Nur'umu. Sakın torunuma, biriciğime zarar verme. O küçük bizim en büyük ışıltımız. Onu da kaybedersek hiçbirimiz bir daha ayağa kalkamayız.'


Adam, en büyük zaafının torunu olduğu anlaşılmasın diye onun varlığından bile bahsetmemişti. Bahsetmeye kalkarsa sesinin titreyeceğini hissediyordu çünkü.


"Dediklerimi yap zarar gelmeyecek. Yanındaki polislere de söyle bana uygun, konuşacağım birini bulsunlar." diyen Başkan başka hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı.


Adamlar, onları öylece bırakarak kapının girişine doğru yerleştirdikleri oturaklara otururken Gökhan başını öne doğru eğerek sordu.


"Bu da neydi Hilal?"


Herhangi bir riske girmek istemeyen Hilal soruyu Almanca yanıtladı. Halaları Almanya'da yaşayan Gökhan Şah'ın akıcı bir Almancası olduğunu biliyordu.


"Ich glaube, ich habe vergessen, Ihnen das Detail zu sagen, dass ich ein Psychologe im Militär bin."


(Ben size askeriyede psikologluk yaptığım detayını söylemeyi unuttum sanırım.)


Hilal'in söylediği cümle karşısında Gökhan büyük bir şaşkınlıkla ona bakmıştı. Genç kız bu şaşkınlık karşısında gülen gözleriyle omuz silkti.


"Ne dedi?"


Teröristler mağazayı bastığından beri, yani yaklaşık yarım saattir, Burcu'nun gözyaşları ilk defa kurumuştu.


"Ağlama canım." diyen Gökhan karısına sarılarak kulağına fısıldadı.


"Tepki vermemeye çalış."


"Merak duygumu kullanarak susturmaya mı çalışıyorsun?"


"Yakalandım." diyen Gökhan karısının kokusunu içine çekerek sakinleşmeye çalıştı. Karısına ve kızına zarar gelecek diye ödü kopuyordu.


"Yaa söyle Han. Söz önümüzdeki yarım saat ağlamayacağım. Nur yine tekmelemeye başladı. No cry mommy.' diyor."


"Oy bana çeken zeki kızım benim. Daha doğmadan ingilizceyi de sökmüş. İki dil ile başlayacak hayata ne güzel."


"Gökhan! Bırak şimdi bunu. Hilal neden böyle bir şey yapmış? Ayrıca nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyor anlamadım."


"Hilal askeriyede çalışıyormuş."


"Ne?"


Burcu'nun şaşkınlığı şükürler olsun ki sessiz olmuştu.


Hilal, hızla kendisine dönen Burcu'ya baktı.


"Gerçekten mi?"


Hilal teröristlere bir bakış attıktan sonrasında başını aşağı yukarı salladı.


"Merak etmeyin. Bizimkiler mutlaka bizi buradan çıkartır."


Özellikle de Alfa'm!


"Mükemmel bir şekilde olayı idare ettin az önce. Hele de o cesaretin... Tam bir asker kızısın!" diye fısıldadı Gökhan.


Kendilerini izleyen teröristi fark eden Hilal, Gökhan'a bakarak gözlerini açıp kapattı. Cümleye içinden cevap vermeyi ihmal etmemişti.


Asker yâriyim, asker yeğeni ve asker kardeşiyim. Salih babamı da sayarsam... Evet bir de asker kızıyım!


Aradan bir yarım saat daha geçmişti. Artık mağaza içerisindekiler biraz da olsa sakinleşmiş, adamların gerçekten de kendilerine zarar vermeyeceğini düşünmeye başlamışlardı.


"Başkan!"


Hızla mağazaya giren silahlı adam ile herkes o tarafa doğru döndü.


"N'oldu?"


"Malzeme odasında saklanan birisini bulduk. Gerçi saklanmıyordu. Canlı yayın açmış mal."


"Ne? Nerede şimdi?"


"Getiriyorlar."


Adamın cümlesi bitmişti ki içeriye; uzun saçlı, parmakları yüzük dolu, burnunda ve dudağında piercing, bileğinde dövme, gözlerinde sürme olan olan bir adam getirildi. Boynundaki büyük kulaklıktan bangır bangır Heavy Metal türünde bir şarkı çalıyordu.


Hilal, içeri giren adamı gördüğünde az daha kahkaha atacaktı.


Bu çok fena boşluğuna gelmişti.


Gülmemek için dudaklarını ısıran genç kız sürmeli gözlere baktı.


Yeşil gözlerle buluşan elalar kahkahasını ve sevincini haykırıyordu.


Alfa, Kelebeğini kurtarmaya gelmişti.



(Yazar Notu; Bu güzel canlandırmasından dolayı Damlaslann 'a teşekkürler asdadss. Artık ömür boyu Burak Kılıç deyince aklımıza bu gelecek 😳😱😭🤧😅🤣.)


Yaklaşık 2 Saat Önce


"Yardımın lazım." dedi Burak telefon açılır açılmaz. Arabayı öylesine hızlı kullanıyordu ki yanlarında geçtiği birkaç araba sert bir şekilde kornaya basmıştı.


"Ne oluyor? Ne yapabilirim?" diyen Doğukan şaşkınlıkla uzandığı koltuktan doğrulmuştu. Burak'ın ses tonu hiç hoşuna gitmemişti.


"Şah alışveriş merkezinin kamera görüntüleri lazım. Acil!"


"Acil detayına gerek yok. Sesin haykırıyor zaten." diyen adam monitörlerin başına oturmuştu bile.


"Özellikle istediğ..."


"Bebek mağazası!" dedi Burak acele bir şekilde.


"Tamamdır."


Alfa öfke ve korkuyla direksiyonu sıkarken sakinleşmeye çalıştı. Duyduğu taramalı tüfek sesi ve sevgilisinin 'Çok büyük bir sorunumuz var Alfa'm!' cümlesinden sonra iletişimleri kesilmişti. Hilal'i aradığı ikinci ve üçüncü seferinde de telefon kapalı olunca anında Kadavra'yı aramıştı adam.


GPS'ten trafik durumunu kontrol eden Burak ani bir hareketle sola doğru döndü. Arkasındaki araba bu hareketine korna çalmıştı.


"10 metre gerimdesin ne diye kornaya basıyorsun?" diye söylenen Burak hızını arttırarak anayola çıktı.


Kısa süre sonra kulağındaki kulaklıktan Doğukan'ın sesi duyuldu.


"Alfa kameraları göremiyorum. Ekranlar siyah."


"Hackle o zaman!" diye çıkışan Burak çıldırdığını hissediyordu. Ayağı gaza biraz daha basarken hakimiyetini kaybetmemek için ultra çaba sarf etti.


"Öyle değil. Mağazanın içindeki kamerayı sanırım örtü ile kapatmışlar hafif bir loşluk geliyor. Merkezin içerisindeki kameralar tamamen zift siyahı. Boya ile engellemişler." diyen Doğukan'ın sesi çekingen geliyordu.


"Gördüklerini söyle bana Doğukan! Geçmiş kayıtlara bakmışsın belli."


"Hilal'in dudaklarını okudum. Seninle konuştuktan sonra kameralardan birine dönerek 'TEKOV'un bugünkü anlaşması. Gürkan Şah.' demiş. Yanında hamile bir kadın ve adam da vardı. Tanıdık geldiler baktım Gürkan Şah'ın oğlu ve gelini. Bugün TEKOV ile yapılacak anlaşmaya baktığımda ise..."


"Si*imde değil! A*ına koyduğumun anlaşması da umrumda değil, s*keceğim o itlerin neden böyle bir şey yaptıkları da umurumda değil. Neden değil sonuç önemli. Bana ne gördüğünü söyle Doğukan!"


"Alışveriş merkezini abluka altına almışlar Burak. Kameralara baktığımda bebek, oyuncak ve teknoloji mağazası olmak üzere üç mağazayı kuşattıkları görülüyor. İlk olarak susturucu takılmış bir tabanca ile tek kişi mağazaları basıp insanları kontrol altına almış. Rehin alınan insanlar olunca güvenliğin eli kolu bağlı kalmış. Tam o an da otoparktaki 5 minibüsün birisinin içinden 6 kişi çıkmış, merkezi basarak taramalıları konuşturmuş. Tabii herkes kaçmış. İstedikleri de bu zaten. Böylelikle merkezdeki 3 mağaza hariç hepsi boşalmış, o altı kişi de kameraları halletmeye geçmişler. Buradan sonrası karanlık. Kalan 4 minibüsün içinden kaç adam çıktı bilmiyorum. Nereye kaç kişi konuşlanmış, Hilal'in bulunduğu mağazaya kaç kişi girmiş bilmiyorum. Bildiğim tek şey... Rehin alınanlar en az 150 kişi ve bunların yarısından fazlası kadın ve çocuk. Bebek mağazasındaki en az 10 kişi hamile."


"Lanet olsun! S*keyim böyle işi!" diyen Burak elini öfkeyle direksiyona vurdu.


"Bizimkilere haber ve..."


"Sakın!" diye tısladı Burak kulaklığın diğer ucundaki adama.


"Sakın Doğu! Diğer telefonlardan ararlarsa da açmıyorsun. İçeri girmeme izin vermezler."


"Nasıl gireceksin ki?" diyen Doğukan Burak'ı girmemeye ikna etmenin saçmalık olduğunu biliyordu.


"Binanın planlarına bakabilirsin değil mi? Kamera görüntülerini, bina planlarını... İşime yarayacak her şeyi hazırla! Tabletim yanımda bana gönder. Şah'a ulaşmama az kaldı. Hatta sen planda gördüklerini de anlat belki bu sırada aklıma bir plan gelir. Mağaza konumlarını falan söyle. Dışarıdan içeriyi, bebek mağazasını görebileceğim bir konum var mı? Hazırlıksız girmeyeyim. Planı ona göre yaparız."


"Tamamdır."


Kısa süre sonra Burak "S*ktir!" diye söylendi.


"Ne oldu?"


"Çevirme."


"Geçersen peşine düşerler. Daha uzun sürer. İki dakika dur durumu izah et."


Burak, arkadaşının haklı olduğunun bilinciyle hiç istemese de hızını azaltarak arabasını sağa çekti. Camını açtığında görevli polis ters bakışlarla ona bakıyordu.


"Şehir içinde haddinden fazla hız yaptığınız tes..."


Kimliğini çıkartan Burak adamın sözünü kesti.


"Yüzbaşı Burak Kılıç. Şah Alışveriş Merkezi'nde rehin olayı var acilen oraya ulaşmam gerekiyor."


Kimliğe bakan trafik polisi başını aşağı yukarı salladı.


"Anladım Yüzbaşım. O zaman siren vereyim ben size. Araçlardaki insanlar ona göre yolu açsınlar."


"Teşekkürler. Çok iyi olur." diyen Burak, adam sireni getirir getirmez arabasına taktı ve hızla yola çıktı


"Burak kayıtları incelerken bir şey dikkatimi çekti veeee... Tamamdır! An itibariyle teknoloji mağazasındayım."


"Ne? Nasıl girdin?" diye soran Burak sireni veren polise özel bir teşekkür etmeyi aklının bir köşesine not etti. Sireni duyan yolu açıyorlardı.


'Arabada bir siren taşımalıyım sanırım.' diye düşünen Alfa, Doğu'nun konuşmasıyla dikkatini ona yöneltti.


"Teknoloji mağazasında, kullanımını göstermek amacıyla sergilenen örnek drone'lar var. Ürünler yanlarındaki televizyon ekranları ile senkronize edildiği için oraya yansıyor. Bu akıllılar(!) da bağlantıyı kesmek için direkt televizyonların fişini çekmişler, kameradan gördüm. Bir şansımı deneyeyim dedim ve baktım mağazadaki bilgisayarı da kapatmamışlar. Ben de iki saniyede bilgisayara girdim, dronelara bağlandım. Happy and... Diyemiyorum." diyen Doğukan ciddi bir sesle konuştu.


"Mağazada tam tamına 72 kişi var Burak. 9'u çocuk. 13'ü de büyük ihtimal lise öğrencisi. Mağazada çocuklar hariç yalnızca 23 tane erkek var. Kalanların hepsi kadın. Toplam 14 tane terörist var. Kadınlar ile erkekleri iki farklı tarafa ayırmışlar ve 9 terörist erkeklerin başında. Kimseye nefes aldırmıyorlar anlayacağın."


Tekrardan "S*ktir!" diyerek öfkeyle direksiyona vuran Burak düşünmeye çalışarak sordu.


"Şu TEKOV'un projesi neymiş?"


"Bugün kamuoyuna duyurulacakmış. 5 terör şehrinden 500'ü erkek 250'si kız olmak üzere lise öğrencilerini İstanbul'da okutacaklarmış. Gürkan Şah büyük yardımının yanı sıra, yurt binalarının yerini verip yurtları da inşaa edecekmiş."


"Gerçekten çok iyi bir proje ama bu kadar zahmete değmez. Ailesi ile tehdit ederse projeyi iptal ettirirdi. Başka bir niyetleri var bu itlerin. Hazır girişmişken projeyi de aradan çıkartalım demişler."


"Olabilir." diye mırıldandı Doğukan. Ses tonundan arkadaşının hiç iyi olmadığı anlaşılıyordu.


Alışveriş merkezinin üst sokağına yaklaşan Burak elini arabanın tepesine atarak sireni çıkarttı ve yanındaki koltuğa fırlattı.


Kısa sürede arabasını boş bir yere park eden Alfa, tabletinden binanın planını incelemeye başlamıştı. Belgelere göz atması bittiğinde torpidodan kepini alarak takan Burak arabasından indi. Bagaja yönelen adam, bagajı açarak bir drone çıkarmıştı.


"Bebek mağazasında pencere varmış. Pencereyi görecek bir yer var mı baksana."


"Tamamdır! Aç drone'u." diyen Doğukan, Burak düğmeye basar basmaz drone'u havalandırmıştı.


"Arabada başka drone var mı?"


"En son yaşanan olaydan sonra her çeşit aldım. İki helikopter, üç de ajan var. İçimden bir ses oldukça işimize yarayacaklar diyor." diyen Burak asker moduna girmiş plan yapmaya başlamıştı.


Bu durumu fark eden Doğukan çaktırmadan nefesini verdi.


Bu Burak iyiydi. Ona/onlara düşünen, plan yapan Burak lazımdı. Diğer Burak hiç kimseyi kurtaramazdı çünkü.


"Buldum! Bir pencere var dediğin gibi. Mağazanın en ucunda ama. İnsanları yalnızca bir karartı olarak seçebiliyorum. Bu drone'un kamerası o kadar ayrıntılı değil. Gelişmişini getirtsem bile drone çok dikkat çekiyor. Dışarıda adamları varsa eğer..."


"Anladım. Pencereyi gören, konuçlanabileceğim bir yer var mı peki?"


"Var! Hatta çok yakınında. Şu ilerindeki turuncu binanın üçüncü katının penceresi ile karşılıklılar."


Başını sallayan Burak, arabadan sniperını çıkartmadan önce etrafına bakındı. Sokaktaki iki kişinin de arkasının kendisine dönük olduğunu gördüğünde tüfeği çıkarttı ve hızla 3 apartman ilerisinde turuncu binaya doğru yürüdü.


Binaya ulaştığında üçüncü katın ziline basan Burak "Kim o?" sorusuna "Doğalgaz." diye yanıt verdi. Bir yandan da içinde 'Umarım boşluğuna gelir de açar. Sayaç okuma günü bugün değil derse yandım.' diye geçirmişti. Neyse ki korktuğu olmamış, otomatik anında açılmıştı.


Hızla içeriye giren adam koşar adım üçüncü kata çıktı ve dairenin ziline bastı.


"Kim o?" sesi bir kez daha duyulmuştu.


"Askerim. Hanımefendi yardımınıza ihtiyacım var. İçeri girebilir miyim lütfen?" diyen Burak kimliğini kapı deliğine doğru göstermişti.


Kapı, zinciriyle birlikte açıldı. Kimliğe bakan kadın sahte olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.


"Karşıda olanlar yüzünden mi? Gerçekten de asker misiniz? Nereden inanacağım?"


"Sizi şu ana kadar yüzlerce kez vurmuş ya da silahla tehdit ederek kapıyı açtırmış olabilirdim. Hiç olmadı kilide ateş edip içeri girerdim. Bunların hiçbirini yapmayıp izin aldığıma göre..." diyen Burak'ın sesi sabırsız çıkmıştı.


"Çok silah sesi geldi. İnsanlar az önce bağıra çağıra dışarı çıktı. Hâlâ bir polis gelmedi ama. Her şey çok yeni oldu. Siz nasıl bu kadar çabuk geldiniz?" 


Soru üzerine duraksayan Burak, yaşadığı telefon konuşmasını hatırladı.


"Beni aradı."


Adamın sesi çatallı çıkmıştı.


"Kim?" diye soran kadının gözleri, görüş alanına giren tüfeğin üzerindeydi.


"Sevgilim içeride." diye fısıldadı Burak.


Adamın hâli şüphe geçirmez bir şekilde doğru söylediğini kanıtlıyordu. Bunu fark eden kadın kapıyı kapattı. Kapanan kapı, kilit sürgüden indirildikten sonra tekrardan açılmıştı.


"Buyrun Komutanım."


Ayağındaki ayakkabıları çıkaran Burak kadının silaha korkuyla baktığını görerek sakinleştirme isteğiyle konuştu.


"Kullanmayacağım. Yalnızca dürbünü için aldım yanıma. Bana alışveriş merkezini gören odanızı gösterir misiniz?"


"Kızımın odası. Bugün okula gitmemişti. Keşke nazlarını dinlemeyip gönderseydim. Tüm bunlara şahit oldu." diye hayıflanan kadın holün sonuna doğru yürümeye başlamıştı.


"Bir dakika bekleyin müsait mi bir bakayım."


Başıyla onaylayan Burak sabırsızlıkla ayağını sallamaya başladı. Bu sırada kulaklığındaki kulaklıktan Doğukan'ın sesini duydu.


"Planın var mı?"


"-3 kullanılmıyordu değil mi?" diye sordu Burak.


"Yalnızca nakliye için orası. Kameraları temiz, görüş var. Bu da demek oluyor ki oraya yerleşmemişler."


"Bir şekilde oraya girebilir miyim peki?"


"İmkansız değil. İmkansız olan oradan alışveriş merkezinin içine girmen."


"Benim lügatimde imkansız yok Kadavra. Sen nasıl - 3'e gireceğimi düşün. Gerisi bende." diyen Burak kendisine doğru gelen anne kıza baktı. Kız büyük ihtimal 15-16 yaşındaydı. Kocaman olmuş gözleriyle Burak'ın elindeki snipera bakıyordu. Gözlerinde korku değil de hayranlık olması Burak'ın dakikalar sonra ilk defa dudaklarının yukarıya doğru kıvrılmasına neden olmuştu.


"Yanlış tepki. İnsan ilk kez silah gördüğünde vereceği tepki korku olmalı."


Burak'ın attığı laf, kızın anlamsızca ona bakmasıyla karşılanmıştı.


"Kızım duyamıyor ve konuşamıyor."


Cümleyi duyan Burak, anında işaret dili ile aynı cümleyi kurdu. İşaret dili bildiğini gören genç kızın gözleri parlarken dudaklarında kocaman bir gülümseme belirmişti.


"İnanamıyorum! İşaret dili biliyorsunuz. Ahh evimde sniperlı yakışıklı bir asker var. Kesin yine uyuyakaldım ben. Bu gerçek olamayacak kadar imkansız."


Kızın heyecanlı el hareketlerini izleyen Burak güldü.


'Yok gerçek dünya burası ama o hayranlık dolu bakışlarını silmelisin Genç Hanım. Ben çoktan kapıldım... Şanslısın ki bu zeki bakışlarla ve güzellikle birini bulman hiç de zor olmayacaktır.'


Bu cümle üzerine gözlerinde utangaçlıkla karışık mutluluk ışıltıları beliren genç kızın dudaklarında da kocaman bir gülümseme belirmişti. Kıza göz kırpan Burak, kadına doğru baktı. Kadın isteğini anlamış anında yol göstermişti.


"Buyrun bu taraftan."


Kadın, odaya doğru yürürlerken yanındaki askere doğru dönerek mırıldandı.


"Teşekkür ederim."


"Asıl teşekkür bana ait olmalı. Hiç tanımadığınız halde beni evinize aldınız. Siz niçin teşekkür ediyorsunuz?"


"Aysu büyüdükçe özel durumu yüzünden kendini insanlardan soyutlamaya başladı. Az önce ona hayatı boyunca unutamayacağı bir an yaşattınız. Söylediğiniz iltifat sonrasında gözlerinde beliren ifade artık bazı şeylerden kaçmayacağının ispatı oldu gibi. Bu yüzden çok teşekkür ederim. İnşaallah sevgilinizi ve diğer insanları kurtarabilirsiniz. Oda sizin. İstediğiniz kadar kalın. İhtiyacınız olursa seslenmeniz yeter."


Kadına teşekkür gülümsemesi gönderen Burak odaya girdi ve hışımla önce perdeyi sonra da pencereyi açtı. Alfa, sniperını pencere pervazına yerleştirdikten sonra dürbüne yaklaşıp tek gözünü kapatmıştı.



(Yazar Notu; Az önceki anormal resmi aklınızdan silin ve buna odaklanın lütfen asdaadss 🤣. Gerçek BURAK KILIÇ buu 😍)


"Görüş var mı?"


Burak, Doğukan'ı duymadı bile. Çünkü gözleri beyaz montu içindeki sevdiğinde takılı kalmıştı.


"Abicim biliyorum durumun çok boktan ama toparlanmalısın. Kaç terörist var?"


Yutkunan Burak dürbünü zorlukla Hilal'den çekip mağazanın içinde gezdirdi.


"8 saydım." derken başındaki kepi çıkartıp kenara koydu. Her şey üzerine üzerine geliyor gibiydi.


"Ben de kameralar kapanmadan öncesine baktım. Tam tamına 45 kişi var içeride."


"117 etti. Oyuncak mağazasında kaç kişi var acaba?" diyen Burak bir süre daha Hilal'e baktıktan sonra tam geri çekilecekti ki gördüğü şeyle duraksadı ve tekrardan dürbüne yaklaştı.



"Telefon açıyor!"


"Kime?"


"Şu Hilal'in yanındaki hamile kadın Gürkan Şah'ın gelini miydi?" diye sordu Burak.


"Evet. Kameralar kapatılmadan önce Hilal onların yanındaydı."


"O zaman Gürkan Şah'ı anlaşma için arıyorlar. Adamın telefonuna bağlanabilir misin?"


"Uuu. Sen beni ne zannettin Burak? O kadar da ileri değil. Bu istediğin imkans..."


"Bu adamın bir güvenlik şirketi ile bağlantısı yok mu?'


"Aaa doğru. Bu tarz adamların düşmanlarına ya da tehditlerine karşı mutlaka bir güvenlik şirketi ile bağlantısı olur. Bir dakika hemen bakıyorum."


Kulaklığından klavye sesleri gelirken son kez Kelebeğine doğru bakan Burak gönülsüzce dürbünü pencereden indirdi ve odadan çıktı. Kadın ve kızı endişeli bir şekilde onu bekliyorlardı.


"Bitti mi işiniz Komutanım?"


"Evet. Gerçekten çok teşekkür ederim." diyen Burak genç kıza doğru döndü.


'Güzel hayatlar Aysu. Gözlerindeki ay parıltılarını kimsenin soldurmasına izin verme. Değerli onlar.'


Mutlulukla gülen kıza gülümseyen Burak, Ay Kızı'nı kurtarmak için yola düştü.


🐺


"Şu an Google'dan gerçekten de Daimi Fesih ve Vakıf Proje Telif Hakkı'nı arattığımı söylesem?"


Gürkan Şah'ın bağlı olduğu güvenlik şirketinin askeriyenin yetkisi altında olan şirketlerden birisi olması işlerini oldukça kolaylaştırmıştı. Doğukan anında sistemlerine girmiş, Gürkan Şah'ın telefonuna yüklü uygulama sayesinde de yapılan konuşmayı naklen dinlemelerini sağlamıştı. İki adam da Hilal'in zekasına hayran kalmıştı.


Arkadaşının kurduğu cümle Burak'ın sesli bir şekilde gülmesine neden olmuştu.


"O nasıl bir iknaydı aga? Bu kızın seni ikna etmesine şaşırmamalı. Ayaküstü neler uydurdu öyle."


"Kimin sevgilisi?" diyen Burak olaylar yaşandığından beri ilk defa içten bir şekilde gülümsüyordu.


"Hilal'den korkulur gerçekten."


"Korkuyorum zaten oğlum. Tersi aşırı fena." diye mırıldandı Burak sesindeki sevgiyle. Bir an önce Kelebeğinin yanına varmak istiyordu adam.


"Geldim ben. Gireceğim şimdi. Sistemi kapattın mı?"


Burak'ın cümlesi üzerine Doğukan endişeli bir nefes aldı.


"Kapattım kapattım. Plandaki gibi geniş mi? Değilse çok zorlanırsın."


Havalandırma sisteminin başındaki Burak, birkaç oynamadan sonra zorlukla bakım kapısını açtı. Kutu gibi yere giren adam kapıyı arkasından kapatarak karanlıkta kalmıştı.


"Tek kişilik asansör gibi. Planla birebir. Gürkan Şah'dan azını bekleyemezdim zaten."


"Burak oradan ellerin ve ayaklarını kenarlara dayayarak üçüncü kata çıkman..." diyen Doğukan sustu. Genç adam arkadaşı için endişeleniyordu.


"Ne o öyle ilkel yöntemler? Benim aklımda başka bir plan var. Her şey istediğim gibiyse tabii." diyen Burak başını yukarıya doğru kaldırdı.


"Buradan bakınca en yukarıda bir ışık huzmesi görüyorum. Bu bir havalandırma sistemiyse havayı dışarı atmak için bir çıkışı olmalı. Üstten bir bakar mısın çıkış nasıl bir yer? Şu an yanımda olan telefonla beni de bağla drone'a."


"Bir dakikaaa... Heh! Drone geldi. Telefon da bağlı. Büyük bir mazgal gibi gözüküyor."


Telefonu çıkartan Burak görüntüye bakarak gülümsedi.


"Güzeeel."


"Sen bu yüzden kancayı satın aldın! Kendini çekeceksin. Ama oraya kancayı atman imkansız. Tutturamazsın."


"İşte bu yüzden sen varsın." dedi Burak bilmiş bir gülümsemeyle.


"Ben mi?"


"Drone hizmetinizden faydalanabilir miyim Efenim? Aşağı gel aşağı!" diyen Burak kancayı otomatikten çıkararak kablosunu uzatmaya başladı.


"Vay be. İki sevgili de zehir gibi maşaallah. Tam tencere kapak durumu. Cuk diye bulmuşlar birbirini."


Doğukan'ın methiyelerini dudaklarındaki tebessümle dinledi Burak. Asena insiyatifi eline alıp onlara zaman kazandırdığı için içi rahat hareket ediyordu.


Işığıyla birlikte drone yanına ulaştığında elindeki kancayı drone'un ayağına yerleştirdi Burak.


"Çıkarabilirsin. Kolay çıkart diye bağlamadım yavaş hareket et."


"O iş bende. Drone yolculuklarımız A sınıf kalitedir. Hiçbir sarsma mevcut değildir. Ücretimiz hizmetten sonra alınacaktır. Bilgilerinize."


"Valla bilemeyeceğim. Kafama düşmesin de o kanca. O zaman sen ödersin o ücreti." diyen Burak arkasındaki alüminyum duvara yaslandı. Eğer Doğukan sistemi durdurmasaydı yaslandığı duvarın içindeki dev pervane, onu şu an yukarıya doğru uçurmuş olabilirdi.


Bakışlarını tepesindekinkaranlığa diken adam iç geçirdi.


Eğer yukarıdaki/katlardaki hava kanalları plana uygun değilse başka bir plan yapmaları gerekiyordu. Ve bu durum adamın istediği son şey bile değildi. Plan gerçekse, Burak sürünerek temizlik odasına varacaktı. Gerisi çorap söküğü...


Alışveriş merkezi; mağazalar, ofisler, tuvaletler ve mescit haricinde Burak'ın içinde bulunduğu bu havalandırma sistemiyle çalışıyordu. Bu da demek oluyordu ki alüminyumdan oluşan bu kare hava kanalının tüm hollere ve temizlik odalarına erişimi vardı.


"Hallettim Burak! Kancayı sabitle bakalım olmuş mu."


Kancayı otomatik moda alan Burak telefonunu fermuarlı cebine koyduktan sonra düğmeye bastı. 'Tık' sesi kanalda yankılanırken derin bir nefes alan adam tekrardan bir düğmeye bastı ve mekanizma sayesinde yukarıya doğru çekilmeye başladı.


-2


-1


Giriş


1


2


3!


Üçüncü kata gelen Alfa, düğmeye basarak mekanizmayı durdurdu.


"Sola gideceksin."


Solundaki kanala bakan Burak şükran dolu bir nefes aldı.


"Hatırlat da buradan çıkınca Gürkan Şah'a teşekkürlerimi ileteyim."


"Ailesini kurtardığın için o sana teşekkür edecektir. Rol çalma."


Doğukan'ın cümlesi üzerine gerginlikle tebessüm eden Burak, ayakları ile kanala girmek istemediği için birkaç sallanıştan sonra bedenini sağdaki kanala savurdu. Kanala girer girmez yüz üstü dönen adam, kenara kadar gelip kendini ileriye atmıştı.


Aradaki boşluğu geçen asker bedeninin üst kısmı ile soldaki kanala girdikten sonra kollarından destek alarak kendini içeriye çekti ve tünelde/kanalda sürünmeye başladı.


Bir süre bu şekilde ilerleyen Burak, ileride gördüğü ışık ile hızını yavaşlattı. Gözünü mazgal deliğine yasladığında koridorda gezen en az 3 kişi saymıştı.


'Yalnızca bu bölümde üç kişilerse katta toplam kaç kişilerdir?' diye düşünen adam hüsran dolu derin bir nefes aldı.


Bu iş, tahmin ettiğinden daha boktandı.


"İleride ikiye ayrılacak kanal. Bu sefer sağa gideceksin."


"Anlaşıldı." diye mırıldanan Burak ilerlemeye devam etti.


Adam, sağa döndüğünde Doğukan yine konuşmuştu.


"Yine bir sağ. Peşine sol. Sonrasında oda aşağında kalacak."


Doğukan'ın direktiflerini izleyen Burak elinden gelen en hızlı şekilde hedefine ulaşmıştı. Sırtındaki çantayı birkaç hareketten sonra çıkartan adam çantayı önüne alarak açtı. Gerekli malzemeleri çıkarttığında çantayı tekrardan kapatan asker, eline aldığı kalem havya ile demiri eritmeye başladı. Kısa süre sonra kare havalandırmanın iki ucundaki vidaları eriterek, açılan kapaktan içeriye girmişti.


İçeri girer girmez çantasından güçlü bir silikon çıkardı adam. Silikonu fişe taktıktan sonra hızla kapının yanına giderek kapıyı kilitledi. Odada bulduğu masayı sessizce mazgalın altına çektikten sonra silikonun ısınmasını beklerken çantadan kıyafet, peruk ve diğer eşyaları çıkartarak hazırlanmaya başladı. Sabun ve suyla anında çıkan dövmeyi koluna yapıştıran adam yüzükleri takmadan önce masanın üzerine çıktı ve havalandırmayı silikonlayarak yerine geri oturttu.


Masadan inip masayı yerine çeken Burak son olarak yüzükleri, fake piercingleri ve sürmeyi sürdükten sonra çantanın içindeki giyim mağazası poşetini yere attı


Çantadaki iki ajan ve bir helikopter drone'u da çıkarttıktan sonra kapının yanına koydu. Dışarıdaki eşyaları da çantaya yerleştirdiğinde mırıldandı.


"Kulaklığı çıkartıyorum."


"Hem silahsız hem cihassız. Bu durum hiç hoşuma gitmiyor Burak. Bari kameralı gözlük..."


"Olmaz. Adamlar cihaz araması yapabilirler. Kimseyi, Kelebeğimi, riske atmaya niyetim yok. Bir kere patlarsak sonumuz gelir. Bu ilk ve tek şansımız."


"Haklısın. Dikkatli ol!"


"Onlarca can bana emanetken dikkatsiz olma lüksüm yok. Kapıyı açınca droneları dışarı çıkart. Kamerayı ona göre tutacağım. Başlayalım bakalım!" diyen Burak kulağındaki bluetooth kulaklıkları çantanın içine koyarak büyük kulaklıkları çıkardı. Kulaklığı boynunu takan adam, çantayı da temizlik malzemelerinin arkasına sıkıştırmıştı.


Telefonu çıkarttıktan sonra birkaç saniye duraksadı Burak. Hata yapma lüksü yoktu. Normal bir zamanda hiç tereddüt etmeden cesurca atılan adam korktuğunu hissetti. Canı içerideydi ve bu durum duygusal düşünmesine neden oluyordu.


Bu asla yapmaması gereken bir şeydi.


Derin bir nefes alan Burak içindeki çalkantıyı kontrol altına alıp moda girdikten sonra canlı yayını başlattı.


"Selam arkadaşlar ben Gizli Tehlikeeee. Bugün nerede olduğuma inanamayacaksınız. Evet evet başlık doğru. ŞAH'TAYIM!"


Sahte bir neşe ve heyecanla konuşan Burak kameranın kendisini göstermemesini fırsat bilerek gözlerini devirdi.


Bu meslekte bir olmadığı YouTuber kalmıştı onu da olmuştu adam.


Şah'a girmeden önce Doğukan'dan yüzünü göstermeden gizli saklı yerlere girerek heyecan kasan, bol takipçili bir YouTuber bulmasını istemişti Burak. 3,5 Milyon takipçili Gizli Tehlike'nin hesabını bulduğu gibi de hacklemişti Doğu.


"Ben masum niyetlerle tişört almaya gelmiştim. Bakın!" diyen Burak yerdeki poşeti gösterdi.


"Vee tabii ki tehlike kucağıma düştü. Olanlara inanamayacaksınıııııııııız. Şah alışveriş merkezini silahlı teröristler bastı. Taramalı sesini duyar duymaz bu gördüğünüz temizlik odasına attım kendimi. İnsanlar çok yavan. Hiç heyecan anlayışı yok. Hepsi dışarı kaçtı. Ben tabii ki de bu muhteşem fırsata balıklama atladım. Hadi gelin bakalım neler dönüyor."


Yavaş hareketlerle kapının yanına giden Burak, dövmeli elini kapının kulbuna götürdü. Ateş dövmesini videoyu çekende olduğu için yapmıştı ama Heavy Metal tarzı Burak'ın fikriydi. Deli dolu olacaksa, deli dolu görünmeliydi.


"İtiraf ediyorum silah seslerini ve çığlıkları ilk duyduğumda biraz tırstım. Sonra aklıma anında siz geldiniz. Mükemmel olay değil mi be? Çok heyecanlı! Buraya saklandığın için silahları görememiştim. Ben de en az sizin kadar heyecanlıyım. Şimdi sessiz oluyoruz. Şşşşt. Sakın sesinizi çıkarmayın... Açıyorum." diyen Burak kapıyı yavaşça açtı. Telefonun kamerasını bilerek aşağıda tutmuştu genç adam. Doğukan anında droneları havalandırıp kirişlerden birine gizledi.


"Are we readyyyyyyy..." diye fısıldayan Burak kamerayı yükseltti.


Canlı yayın coşmuştu.


Görüş alanında iki tane tüfekli adam vardı. İkisinin de yüzü maskeliydi. Burak bu duruma şükretti. Eğer adamların yüzü açıkta olsaydı yayını silmek zorunda kalacaktı ve bu durum 'Deli YouTuber' planını baltalayabilirdi.


"Görüyor musunuz arkadaşlar? Ne kadar da büyük silahlar. Sesi gerçekten çok fazlaydı kendisi de çok havalıymış." diyen Burak bu işi daha fazla uzatmak istemeyerek ayağıyla yanındaki kutuya vurarak ses çıkarttı. Teröristler anında ona dönmüştü.


Korku dolu bir sesle "S*ktir!" diyerek küfreden Burak hızla kapıyı kapatarak odanın içine doğru kaçtı.


"Arkadaşlar size vasiyetimdir. Sanırım sona geldim. Beni yaşatmaz bunlar. Bu son videomu 100M yapın. Takipçilerim de 10... Hayır 15M olsun."


Geri geri duvarın dibine doğru giden Burak, açılan kapıdan içeriye silahlı iki adam girdiğinde heyecanla konuşmaya devam etti.


"VAY CANINA TARAMALI!.. Evet arkadaşlar bir videonun daha sonuna geldik. Kanalıma abone olmayı ve videomu beğenmeyi unutmayın. Umarım bu son videom olmaz. Videoyu mutlaka trendlere sokun. Kapattııııım."


Hızla videoyu paylaşan Burak yayından çıktığında, kulaklığından heavy metal bir müzik çalmaya başlamıştı. Ekranı kilitleyen adam, 5 dakika sonra sırtında bir silahla itile kakıla bebek mağazasına götürülüyordu.


Mağazanın içine girdiğinde yeşilleri anında ela gözlere kilitlendi. Ela gözlerde beliren şaşkınlığın nedeni Alfa'nın orada olmasına değil de tipineydi.


Hilal'in gözlerinden gür kahkahalar yankılanırken genç kız dudaklarını birbirine bastırdı.


Onu o halde gören Burak şükür dolu bir nefes aldı.


Sonunda Kelebeğinin yanındaydı.


"Telefonunu kilitledi açmıyor Başkan."


'Ama ne bu böyle? Öretmenim o bana vurdu! der gibi.'


"Ne yaptın telefonla? Polisi mi aradın?"


'Valla gerek duymadım canım. Ben sizi tek haklarım.'


Burak, iç sesinin söylediklerinin aksine olayı yeni çakmış gibi konuştu.


"Anaa. Bu hiç aklıma gelmedi ha. Benim polisi aramam gerekiyordu değil mi?"


"Aramadın yani?"


"Yooo video çektim. Off dostum bu durum çok fena. Takipçilerimi katlarım ben bununla. Ne hikayeler çıkar ama bu rehin olayından."


Burak'ın neşeli ve heyecanlı cümlesi mağazadaki rehinelerin öfkeye dönüşen bir şaşkınlıkla ona bakmasına neden olmuştu.


Yani birisi hariç.


Ela Göz, kahkahayı patlatmamak için tüm bedenini kasmıştı o an.


Burak, onu o halde görürse ciddiyetini bozmaktan korktuğu için o tarafa bakmama kararı aldı.


Kelebeğine bakmadan kaç saniye durabilirdi orası büyük bir tartışma konusuydu elbette.


"Sırtına dayalı olanların silah olduğunu farkındasın değil mi?"


"Farkında değil Başkan. Daha deminden beri böyle. Kafadan tırlatmış bu herif."


Silaha doğru bir bakış atan Burak güldü.


"Dostum bu çok heyecanlı değil mi? Pubg'nin içindeymişsin gibi. Ya da bir filmin."


"Sen nasıl bir psikopatsın?"


"Deli bir psikopat! Yani... Öyle diyorlar. Deli YouTuber!" dedi Burak bilmiş bir şekilde.


"Aç şu telefonunu."


"Ama videomu silmek yok. Öldürebilirsin ama videomu silemezsiiiin. Nayııır, nolamaz, naslaaa."


Başkan, Burak'a ölümcül bir bakış attı.


"Bu gidişle öldüreceğim zaten seni. Aç şu telefonu!"


"Tamam. Alayım!" diyen Burak telefonu aldığı gibi havaya kaldırdı.


"SELFİEEEE!"


"N'APIYORSUN!"


Bu hareketi kafasına da iki silah dayanmasına neden olmuştu.


"Selfie çekiyorum. Benim tayfa bana inanmazsa göstereceğim. Gerçi gizlilik ifşa olacak ama varsın olsun. Var mıdır bu şekilde gizliliğinden sıyrılan birisi? Benden başka?" dedi Burak kaşlarımı kaldırarak.


"Aç şu telefonu sil şu fotoğrafı. Eğer çektiğin videoyu hemen açmazsan olacaklara karışmam."


"Off çok sıkıcısınız. Ben bu sıkıcılık yüzünden okulu bırakmıştım. Gerçi bırakmadım. Laboratuvarı patlatmaya kalktım diye beni okuldan atmışlardı. Ayy detaylar önemsiz canım de..."


"Kapa şu s*ktiğimin çenesini ve telefonu aç."


Oflayıp puflayarak telefonunun kilidini açan Burak "Resmi sil!" komutu ile resmi sildi.


Adamlar demese de arka tarafta yerde oturan Kelebeğinin gülen gözleriyle kadraja baktığı bu fotoğrafı silerdi zaten.


'Poz vermeye dünden razıymışsın Kelebeğim.' diye düşünen Burak içten içe gülümsedi.


"Ver şu telefonu!" diyen terörist telefonu elinden çekti.


"YouTube'dan baksana videoya. Kaç izlenme almışım? Yeni abonem var mı? Like peki? Trende girer mi sence?"


"Sabır sabır." diye tıslayan Başkan videoyu açtı. Ses tüm mağazada yankılanırken Hilal hayatının en zorlu savaşını veriyordu.


Allah aşkına Alfa'm daha az komedi olacak bir plan seçemedin mi? Birazdan benim yüzümden yakalanacağız!


Videoyu izleyen Başkan, YouTube'a da girerek hesabı kontrol etmişti.


Burak'ın içi rahattı. Doğukan hesabın asıl sahibine 'Eğer sen olmadığını ifşalarsan kendi ayağına sıkarsın. Otur ve takipçilerinin artışını izle. Herhangi birine bu gerçeği söyler ya da mesaj atarsan akşamına seni dolandırıcılıktan içeri alır, tüm haber kanallarında da rezil ederim. Yalancı olduğunu düşünen takipçilerin de tek tek gider. Dımdızlak ortada kalırsın.' diye tehdit mesajı atmıştı. Planda herhangi bir falso yoktu yani.


Telefondaki videolar kısmında YouTube'daki videoları da bulduğunda karşısındakinin YouTuber olduğundan emin olmuştu Başkan. 


"Arayın şunun üstünü! Kapıdaki güvenlikten aldığınız dedektörle de bakın üstüne."


Bu cümleyi duyan Burak 'İyi ki herhangi bir ekipman almamışım.' diye düşündü.


Başkan'ın emri üzerine dedektörle bakıldıktan sonra üzeri aranmaya başlandı. Kısa süre sonra cebinden bir kutu ilaç çıkmıştı.


"Ne o? Ahh. Sen uyarıcı almışsın. Bu yasaklı ilaçlardan değil mi?"


"Var bizim de hatrı sayılır yasadışı eczacılarımız. Güzel kafa yapıyorlar tavsiye ederim."


"Şimdi anlaşıldı senin bu halin. Kaç tane aldın bundan?"


"Silah seslerini duyunca attım birkaç tane. Ya da birkaç on tane olabilir. Bilmiyorum o an biraz... Telaşlıydım."


"İyi halt ettin. Saçmalarsan vurarak sustururum."


"Vallaha mı? Yapar mısın? Lütfen lütfen lütfen."


"Bir sus a*ına koyayım." dedi arkasındaki silahlı adam silahını başına doğru bastırırken.


"Vurmamı isteyecek kadar da ilaç almamışsındır." diyen Başkan kaşlarını çatmıştı.


"Hee yok. Aklım başımda. Bu bir strateji. Kızlar saçma bir şekilde kurşun yarası olan erkeklerden hoşlanıyor. Kurşun yarasını merak edip durdururlarsa diye dedim. Bu yüzden rica etsem şöyle koluma koluma doğru."


Cümleyi duyan Hilal dejavu hissiyle hızla başını kaldırdı. Aklına Özgür abiyi yakaladığı gün yaşananlar doldurmuştu.


(Yalnız seni fena benzemiş Alfa'm." diyen kız adamın yüzünü inceledi. Gözlerinde endişe kırıntıları dolaşsa da dudakları gülmemeye çalışmaktan kasılmıştı.


"Dayak yemiş olmam bu kadar mı hoşuna gitti. Gülüyorsun resmen!" diyen Burak şaşkınca kıza bakıyordu.


"Dayak yemen değil ama karizmayı çizdirmen hoşuma gitmedi değil. Az biraz egondan kurtulmuş olurum."


"Bunun bir strateji olduğunu hiç düşünmedin değil mi?"


Burak'ın oldukça ciddi çıkan sesi Hilal'in kaşlarını çatarak "Ne?" diye tepki vermesine neden olmuştu.


"Kızların, saçma bir şekilde, kavgacı erkeklerden hoşlandığını biliyorsun. Yüzümdeki yaralar merak edip durdururlars... Ahhh!")


Bu anının etkisindekiyken kendisine sevgiyle bakan yeşiller ile göz göze geldi. Adam anında gözlerini ondan çekse de o 2 saniye, Hilal için tüm dünyalara bedel olmuştu. Alfa'sı onu nasıl sakinleştireceğini ve gülümseteceğini çok çok iyi biliyordu.


Bu adamı çok seviyordu be!


Başkan "Oturtun şunu da." derken Burak dışarıya doğru baktı. Holde tesadüfen(!) gördüğü şeyle dışarıya doğru el sallamaya başlamıştı.


"Kameraaaaa! Kimliğimi ifşalamama değecek bir an işte. Merhaba ben YouTube'daki Gizli Tehlike. Çekin beniii. Son videomu izleyip kanalıma abone olmayı da unutmayın ha sakın!"


Burak'ın dikkati üzerine Başkan bakışlarını helikopter drone'a çevirmişti.


"Vurun şunu!"


Bu cümle YouTuberın kahkaha atmaya başlamasına neden olmuştu. Bir yandan da konuşuyordu.


"Hahahahah. Komik adamsın dostum. O küçücük şeyi vurabilecek misin gerçekten? Aahahahahahahah. Ne diye uğraşıyorsunuz ki? Kapatın kepenkleri oh temiz iş. Bir daha kimse rahatsız da etmez."


"Delisin melisin ama işe yarıyorsun ha. Merkez müdürü bırak adama dik dik bakmayı da kalk ayağa. Hemen kepenkleri kapatıyorsun. Kuş uçmayacak bu mağazada."


'Kuş, Alfa varken uçmaz sen merak etme. Sana uçmak benim hakkım.' diye düşündü Burak. Bu sırada Başkan telefonunu çıkartmış diğer mağazalara da kepenklerini kapatmasını söylüyordu.


"Geberteceğim bu herifi!"


Hilal, kısık bir sesle bu cümleyi kuran Gökhan Şah'a baktı. Gönül isterdi ki 'Sakin olun! O benim erkek arkadaşım. Asker kendisi. Bizi kurtarmaya geldi. Şu an bilerek dışarıyla bağlantımızı kesiyor.' desin ama yapamazdı. Herhangi bir falso hepsinin sonunu getirirdi ve Hilal'in böyle bir risk almaya hiç niyeti yoktu.


Sami, başına dikilen silahlı terörist ile personel bankosuna doğru yürürken Burak başını önüne doğru eğdi. Adamın dudaklarında mükemmel bir zafer gülümsemesi vardı.


Kepenk kapandığında dikkatli bakan yeşil gözler çaktırmadan etrafını incelemeye başlamıştı.


Doğukan'ın bahsettiği ucunda susturucu olan silah, Sar 9, sağındaki itin belindeydi. Burak, adamın belinden silahı alıp herkesi indirme dürtüsüne zorlukla engel oldu. Diğer mağazaları güvene almadan hareket edemezdi. Ayrıca daha amaçlarının ne olduklarını öğrenmemişlerdi.


Bu Başkan denilen adam piyon olamayacak kadar yetkili, şah olamayacak kadar da yetkisizdi. Asıl adamı bulmak gerekiyordu.


"Geç otur şuraya!"


Başkan'ın cümlesi üzerine Burak itaat ederek yere oturdu. Kelebeğini tam karşısına alan adam oturduktan sonra kıza kaçamak bakışlar atmaya başlamıştı. Hilal de aynı kaçamak bakışlarla adama bakarken gülmemeye çalışıyordu. Teröristlerin onlarla ilgilenmemesini fırsat bilen genç kız yalnızca dudaklarını oynatarak sordu.


'Bu ne hal?'


Soru üzerine Burak yalnızca sırıtmakla yetinmişti. Onun sırıtışı kızın gülümsemesine neden olmuştu.


20 dakika boyunca birilerine herkesten gizli kaçamak bakışlar atan çift, Başkan'ın telefonunu çıkartması ile dikkatlerini teröriste yönlendirdiler.


"Yetkili biri geldi mi?" diye soran Başkan telefonu tekrardan hoparlöre almıştı. Terörist mağazada bulunanlara 'Bakın devletiniz sizi ne denli önemsiyor(!)' imajı vermek istiyordu.


"Geldi!" diyen Gürkan Şah telefonu yanındakine verdi.


"Anlaşma şartlarınız neler?"


"Sen benim dilimde yetkili değilsin anlaşılan. Kimsin necisin?"


"Terörle Mücadele Amiriyim."


"Dııııt! Yanlış yetkili. Kapatıyorum telefonu."


Başkan tam telefonu kapatacak ki telefondan yeni bir ses yükseldi.


"Ne istiyorsun İt Herif?"


Konuşan kişiyi duyan Hilal ve Burak hızla birbirine baktı.


"Hah! İşte dişimin kavuğuna uyan birisi. Kimsin?"


"Kartal'ım. Binbaşı!" dedi Sinan sert bir sesle.


"Güzel güzel. Gündeme ne kadar hakimsin Binbaşı? Nazın kime ne kadar geçer mesela?"


"Muhabbet etmeye mi aradın? Rehineler karşılığında ne istiyorsun onu söyle sen! Gerisi benim işim."


"Bir terörist! Şah çiftini saymazsak 166, şu deliyle birlikte 167 kişiye karşılık yalnızca bir terörist. Çok masrafsız bir adamım değil mi?"


"Bizim hapishanelerdeki bir teröristi istiyorsun sanırım."


"Evet Zeki Binbaşı!"


"Kimi?" diye sordu Kartal.


"Şu geçenlerde yakalanan adamı. Bukalemun'u!"


Bu istek öylesine boşluğuna gelmişti ki Burak delirmişçesine gülmeye başladı.


Bukalemun'u mu almak istiyorlardı? BUKALEMUN'U!


"Hahahahahahhahahah."


Başında hissettiği namlu ile gülüşlerini durduran Burak sakinleşmeye çalıştı.


Bukalemun'u mu alacaklardı? Nah alırlardı... Hepsini s*kerdi!


"Ne gülüyorsun?"


Gözlerini kapatan Burak gözlerindeki nefreti gizledi. Gerçekten çok çok çok zor olmuştu ama gizlemeyi başarmıştı. Başını kaldıran adam mutlulukla güldü.


"Bu olay çok büyük dostum. Ve ben tam göbeğindeyim. Çok heyecanlı değil mi? Bir adama karşılık 167 kişi! Ahh gerçekten süper bir başlık. Bunu yayınlamak için sabırsızlanıyorum."


Burak, hayatının en büyük rolünü oynuyor olsa gerekti. O s*ktiğimin itine adam demek bile midesini bulandırmıştı.


Öldürecekti işte o iti. Neden yaşamasına izin vermişti ki sanki?


"Senin o bir adam dediğin it bir mahalleyi acımadan katletti. Yıllar içinde onlarca insanı harcadı.."


Burak, yeşillerini duyduğu öfkeli sese doğru çevirdi. Konuşan kişi alışveriş merkezinin müdürüydü. Adamın bu hararetli savunması gözlerinde bir gülümsemeye neden olmuştu.


"Sen ölmek istiyorsun sanırım?"


Başkan'ın soğukkanlı sesini tınlamayan Sami bakışlarını ona çevirdi. Bu itlere boyun eğmektense ölmeyi tercih edecek hâle gelmişti.


Burak, gevşek bir şekilde konuşarak araya girdi. Böyle giderse Müdür kendini öldürtecekti.


"Seni kışkırtmaya çalışıyor işte Başkan. Aklınca kendini öldürterek devlet ile anlaşmanı engelleyecek. İstediğini almanın önüne geçecek."


Sami'nin öfkeli bakışları, geldiğinden beri hepsinin sinirlerini bozan YouTuber bozuntusuna dönmüştü. Tam konuşacaktı ki yanındaki Ebru'nun fısıldadığını duydu.


"Korkuyorum Sami. Lütfen."


Onun bu cümlesi hiç istememesine rağmen Sami'nin geri adım atmasına neden olmuştu. Hilal ve Burak bu durum karşısında aynı anda, tuttukları nefeslerini çaktırmadan bırakmışlardı.


"Bukalemun'u neden istiyorsun?"


Burak, dayısının sesinde gizlenen nefreti duyarak gözlerini kapattı. Normalde de devlet asla teröristler ile herhangi bir anlaşmaya varmazdı elbette ama bu konu çok hassas bir konuydu. Sinan, öldürseler Bukalemun itinin salınmasına izin vermezdi. Veremezdi.


"Üzümü ye bağını sorma. Git izin al biricik üstlerinden. Eğer isteğimi yerine getirmezseniz. Bir saat sonra cümbüşe başlayacağım. Bukalemunun çıkmadığı her 20 dakikada bir birisi ölecek. Sonrasında zaman azalacak. Sonunda dakika başı birinin kafasına sıkacağım. Gerçi... Hamilelerin kafasına değil de karnına sıkarım önce."


Bu cümle, hamile olanların hıçkırıklarla karınlarına sarılmasına neden olmuştu. Burak yumruğunu sıktı. Bu iti gebertecekti!


"Bu bir saat içerisinde herhangi birine bir zarar verirsen anlaşma iptal olur."


"Beni tehdit edecek güce sahip değilsin ama seni mi kıracağım Binbaşı?" diyen Başkan ekleme yaptı.


"Şah'a ver telefonu."


Kısa süre sonra Gürkan Şah'ın sesi duyuldu.


"10-15 dakika sonra her şey tamamlanıyor. Tüm belgeleri atacağım."


"Güzel. Bekliyorum haberini." diyen Başkan telefonu kapattı.


'Bukalemun ha?' diye tekrarlayan Burak gözlerini teröriste dikmişti. Tam bu sırada mağazada bir öksürük sesi duyuldu. Yeşilleri anında öksüren kişiye dönmüştü.


"Su alabilir miyim lütfen?" diyen elaların gözleri yeşillere kilitlenmişti.


"Siz burayı tatil köyü zannettiniz sanırım. Yok su mu!"


Ne Burak ne de Hilal adamın bu gereksiz çıkışını umursadı. Hilal'in sahte öksürüğü istenileni kendisine ulaştırmıştı. Sevgilisinin elalarını gören Burak sakinleştiğini hissetti. Asker, gözlerini açıp kapattı.


Bir nevi 'Tamam tamam. Sakin olacağım.' diyerek endişeyle bakan elaları teskin etmişti.


Kalan dakikalar, yine Burak ve Hilal'in gizli bakışması eşliğinde sessizce geçmişti. 13. dakikada telefona mesaj sesleri gelmeye başladı. Mesajları inceleyen Başkan keyifle sırıttı.


"Evveeet! Varan bir tamam. Bir daha asla proje yürürlüğe giremeyecek. Hepsi senin sayende güzel kız." diyen Başkan, Hilal'e doğru gülümsemişti.


Burak elini yumruk yaparken sakinleşmeye çalıştı.


Geberteceğim oğlum seni!


Başkan, Burak'ın bu sözünden habersiz oturduğu sandalyeden ayağa kalktı.


"Size yolculuk var Şah ailesi. Hazırlanın!"


Gökhan ve Burcu birbiriyle bakışırken Burak araya girdi.


"Başkaaaaan. Başkanım lütfen izin ver videoya çekeyim. Lütfen lütfen lütfen. Üçünün çıkışının videosuyla kesin köşeyi dönerim ben. Akıllardan asla çıkmam."


"Yine ne videosu bu? Ayrıca hangi üçü? Şah'lar çıkacak sadece."


Hilal, şok dolu bakışlarla kendisine bakarken Burak ona bakmayarak rahat bir şekilde konuştu. Dış görünüşünün aksine içinde fırtınalar kopuyordu.


"Hee. Sen dedin ya kıza senin sayende diye... Ben de onu da bırakacaksın zannettim."


"Oradan bakınca hayır kurumu gibi mi gözüküyorum gerçekten? İlla birinin cesedi yerde mi yatmalı sizin durumu idrak etmeniz için?"


"Yok Başkanım estağfurullah. Sadece şu konuştuğun adamlar bir yamuk yaparsa 'Ben sizinle anlaşma yaptığımda şartları yerine getirdim hatta bonkör bile davrandım ama siz benim isteklerimi yerine getirmediniz.' diyerek onlara karşı bir kozun olur diye demiştim. Hem video halkı da yanına alırdı. Yani... Yıllar önce 33 kişiyi öldüren bir adam için 166 kişiyi mi harcayacaklar? Senin şartının basitliğini öğrenirlerse sana destek çıkarlar, tag falan açarlardı. Sen de o devlet adamlarını zora sokardın ama... Sen bilirsin tabii ki. Başkan sensin!"


Burak'ın her cümlesiyle birlikte Hilal'in gözlerindeki inanamamazlık büyüyordu.


Bunu nasıl yapabilmişti? Onu nasıl göndermeye kalkardı?


'Adamın ilk önceliği sensin! Senin için girdi buraya. Tabii ki de seni güvene almaya çalışacak.' diyen iç sesini umursamadı Hilal.


Elaları yeşillere kavuşmak için her şeyi yapıyordu fakat o yeşiller ondan başka her yerdeydi.


"Tamam!"


Başkan'ın cümlesiyle Burak neşeyle sırıtarak sordu.


"Hangisine tamam? Çekiyor muyum videoyu?"


'Onun dışarı çıkmasına izin veriyor musun?'


"İkisine de tamam. Kızı da gönderelim. Dediğin mantıklı. Sen varsın zaten adet her türlü 166 oluyor." diyen Başkan Hilal'e doğru döndü.


"Bu Deli YouTubera teşekkür et güzel kız. Kurtardı seni."


Hilal, gözlerine hücum eden yaşları engellemeye çalıştı.


'Bunu bana nasıl yapabilirsin Alfa'm? Beni nasıl böyle bir korkuya esir edersin? Ne yapacağım şimdi ben sen çıkana kadar?'


"Ahh videoda bunu kesinlikle dile getir... Ela Göz. Abonelerim artar." diyen Burak dakikalar sonra Hilal'e bakmıştı. Genç kızın gözlerindeki hayal kırıklığını gördüğünde yeşilleri hüzünle doldu.


'Ne bekliyordun ki Kelebeğim? Buraya geldiğimde ilk işimin seni çıkartmak olacağını bilmiyor muydun?'


Ela gözlerden bir damla yaş süzülürken Burak zorlukla yutkundu.


"Hâla abone diyor ya. Elimde kalacak bu herif!" diye çıkışan Sami fark etmeden dikkati Hilal'in üzerinden çekmişti. Burak bu durum karşısında derin bir nefes aldı. Kurtulmak üzere olan bir kızın bu denli üzgün olması pek de iyi bir şey değildi.


"Sen çok konuşuyorsun! Verdiğim saat dolsun ilk senin fişini çekeceğim." dedi Başkan, Sami'ye bakarken.


Sami karşılık verecekken Burak araya girdi.


"Hadi Başkanım. Hadi başkanım. Hadiii. Çekelim videoyu, çekelim videoyu çekeliiiim." diyerek tempo tutturan Burak heyecanla devam etti.


"Ne kadar hızlı halledersek o kadar hızlı trendelere girerim ben. Belki de diğer videoyla girdim bile. Ayy çok heyecanlı. Acaba abonelerim kaç artmıştır?"


Başkan, Burak'a bıkkın bir bakış attı.


"İşime yarar şeyler yapmasan ikinci fişi çekilecek kişi kesinlikle sen olacaktın. Neyse kalkın! Gidiyorsunuz. Sen de aç canlı yayını."


"Canlıda yanlışlıkla yüzünüz çıkarsa bana videoyu sildireceksiniz değil mi? No! Kabul etmiyorum bunu. Normal çekelim, kolaj yapıp düzenleriz. Senin onayladığın videoyu da 'Anlık Şah!' notuyla atarız. Böyleceeeee videooooom rekor kırar."


"Ne yaparsan yap! Yeter ki sus da! Kürşad kontrol et şunu yanlış bir hareket yapmasın."


Başkan'ın görevlendirdiği Kürşad'ın susturucu silahlı adam olması karşısında Burak içten içe gülümsedi. Silahın yakınında olması kendisini iyi hissettiriyordu.


Bu sırada Hilal ile birlikte Şah çifti ayağa kalkmıştı. Başkan boynundaki kumaşı yüzüne çekerken Burak videoyu başlattı.


"Evet arkadaşlar yine ben. Ölmediiiim. Burada mükemmel şeyler oluyor. Teröristlerin başı Gürkan Şah ile bir anlaşma yaptı ve ailesini serbest bırakıyor. Başkan çok cömert. Mecbur olmadığı halde üçüncü bir kişiyi de bırakacak. Anlayacağınız korkmanıza gerek yok. İstediği yapılırsa kimseye bir zarar vermeyecek. İstediği deeee... Bukalemun. Hani şu şeydeki... Hangi şehirdi o? Sivas mı Sakarya mı her neyse işte orada bir mahalle olayı olmuştu ya oradaki kişi. Bence gayet makul bir anlaşma. Onlarca insana karşı, bir adam."


'Bukalemun itini isteyen kimse onu bulduğumda s*keceğim.' diye düşündü Burak büyük bir öfkeyle. Nasıl böyle bir anlaşma şartı sunmaya cüret ederlerdi?


İçindeki bu karmaşaya rağmen dışarıdan mutlu bir sesle devam etti.


"Veeeee yanımdaaaaa Başkan var! Bu heyecanlı planın mimarı. Evet söz sizde. Ne söylemek istersiniz?"


Şu an mekandaki herkes bu YouTuber bozuntusundan ölesiye nefret ediyordu. Hilal ise hâlâ büyük bir şokdaydı. Onların bakışları karşısında Burak çaktırmadan derin bir nefes aldı.


Az sabredin! Her şey sizin için. Sen de Kelebeğim. Affet beni!


Başkan elindeki silahı yanındaki adama doğru verdi ve eliyle ayakta olan Şah çiftini işaret etti.


"Bugün bu Şah'lar TEKOV ile saçma bir proje imzalamaya kalktılar. Bize karşı gelmemeniz gerektiğini öğrenemediniz hâlâ. Ben de bu projeyi iptal ettirdim. Şimdi sıra projeyi bulanda!"


Bunu söyleyen adam, belindeki bıçak kılıfından bir bıçak çıkartı.


Tam o an, aynı anda birçok şey oldu.


Hamile kadından korku dolu bir çığlık yükseldi.


"HAYIR!" ve "BURCUUU!" haykırışlarınıysa 8 el sessiz silah sesi izledi.


Burak Kılıç, elindeki silahla birlikte etrafına bakındı.


Mağazadaki herkesin gözlerinde büyük bir korku ve şok dolanıyordu.


Burak'ın gözlerinde, herkesten daha çok.


Adam, oldukça aşina gelen bu sahneye inanamamazlıkla baktı.


Yerde yatan ölü teröristler...


Bedenine, karnına bıçak saplanmış bir kadın. Kırmızıya boyanan kıyafetiyle birlikte...


Ve her şeye şahit olan bir Burak.


Alfa, elinde tuttuğu silah ve telefon elinden kayıp yere düşerken öylece durdu.


Yeşilleri, kendisine özür dileyerek bakan elalardayken gördüğü manzarayı anlamlandırmaya çalışan adam başarılı olamamıştı.


Yıllar önce nasıl ki annesinin kalbine saplanan bıçağın bir oyuncak olduğunu düşündüyse, şimdi de sevdiğinin karnına saplanan bıçağın bir simülasyon olduğunu düşünüyordu Alfa.


Çünkü bu gerçek olamazdı.


Olamazdı.


Olamazdı değil mi?


Burak, gözünden bir damla yaş düşerken büyük bir acıyla inledi


AMA BU ÇOK FAZLA DEĞİL MİYDİ?


🌙


Ben yazarlığımı konuşturacağım demiştim amaaa 🙈.


Burada bana sövebilirsiniz 😅.


Herkes Hilal'in vurulduğunu düşünürkeeeen... Buyrun size ters köşe 😅


Bu saatten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak 😭.


Ahh ahh ne bölümler geliyor 🤧. Şimdiden hepimize geçmiş olsun.


Yeni bölüm Cuma Akşamı saat 20.00'de sizlerle 🌼


Ramazan Bayramımız mübarek olsun.


Allah'a emanet olun 💙


B.K.S


8.374


Loading...
0%