@yasminiesa
|
Alacalı Yüzleşmesinden Bir Gün Önce Koridorda bir oraya bir buraya yürüyen Melek kızının odasından çıkarak merdivenlere yönelen genç adamı gördüğünde sesindeki tereddütle seslendi. "Yağııız!" Yağız kendisine seslenen kadına soru dolu gözlerle döndüğünde, derin bir nefes alan Melek kaskatı bir şekilde genç adama doğru yürümeye başladı. Yanına ulaştığında Yağız nazik bir şekilde mırıldanmıştı. "Buyurun Melek Hanım?" "Biraz konuşabilir miyiz?" Bu beklenmedik teklif karşısında gerildiğini hisseden Yağız bu gerginliğini yok sayarak başını aşağı yukarı salladı. "Elbette. Sizi dinliyorum." "Oturalım mı?" diye soran Melek eliyle koridorun sonundaki sandalyeleri göstermişti. Kadının gözden uzak bir yerde yapmak istediği bu konuşma Yağız'daki gerginliği arttırırken hislerini profesyonel bir şekilde gizleyen asker sandalyelere doğru yürümeye başladı. Koridorun sonuna ulaşan ikili üç kişilik bankın iki ucuna otururken Melek nereden başlaması gerektiğini düşünüyordu. Ne kadarını anlatmalıyım? Neyi saklayıp, neyi aşikar etmeliyim? Aralarındaki sessizlik uzayıp giderken Yağız huzursuz bir şekilde kadına baktı. "Sizi dinliyorum Melek Hanım." "Siz ve hanım hitapları fazla resmi geliyor. Aramızda böylesine resmiyete gerek yok bence." dedi Melek bir başlangıç yapması gerektiğini düşünerek. Sıradan bir başlangıç gelecek aşırılığı hafifletirdi belki... Ellerine bakarak bir süre sessiz kalan Yağız ciddi bakan mavi gözlerini Melek'e çevirdi. "Şu ana kadar herhangi bir diyaloğumuz olmadı. Bir anda siz samimiyetinden çıkmamı mı bekliyorsunuz?" Yağız'ın soğuk tavrı karşısında afallayan Melek gülümsemeye çalışarak konuştu. "Haklısın. Kızımın sana verdiği değerden dolayı böyle söylemiştim. Ben... En iyisi gideyim. Hilal'e uğrayacağımı söylemiştim." Hızla ayağa kalkan kadın kendisine bile böylesine soğuk davranan bu genç adama aklındaki saçma düşünceyi anlatarak durgun suyu bulandırmaya gerek görmemişti. 'Mesele Yağız'ın tepkisi falan değil, sen Kadir'in misillemesinden korkuyorsun değil mi? Bunu öğrendiğinde benzerini sana/size yapar diye...' Bu düşüncesini duymazlıktan gelen Melek iç sesini susturarak yürümeye başladı. "Melek abla?" Kendisine seslenen adamla birlikte adımları yavaşlayan kadın duraksayarak adasını döndü. "Konuşalım demiştin. Söyleyeceklerini dinlemezsem hep bu an için pişmanlık yaşayacağım." diyen Yağız eliyle koltuğu işaret etti. Tereddütlü olan Melek oturup oturmama konusunda kararsız hissederken Yağız "Lütfen." diye mırıldandı. Onun bu isteği Melek'in tekrardan oturmasına neden olmuştu. Daha önce adam akıllı hiçbir diyaloğu olmayan bu ikili, şimdi böyle yan yana otururlarken oldukça garip hissediyorlardı. "Ne söylemek istiyordun?" diye soran Yağız kadının diyeceği şeyi tahmin ettiğini, az önce de sırf bundan dolayı soğuk yaptığını söylememişti. "Ben..." diyen Melek nasıl bir giriş yapacağını bilemeyerek aklına gelen ilk şeyi sordu. "Annen nasıl Yağız? İyi mi?" Ultra bodoslama olan bu giriş biraz da olsa güvenli gibi gelmişti. Taa ki sorana dek... Yağız, bu beceriksiz girişi uzatmadan kadının gözlerinin içine bakarak sordu. "Annemi tanıyorsun değil mi? ' Yağız'ın delici bakışları karşısında yutkunan Melek başını aşağı yukarı salladı. "Yani kısmen tanışıyoruz. Biliyorsun işte aynı camia. Birkaç muhabbet etmişliğimiz var." "Tanıyor musun diye sordum. Tanışıyor musunuz diye değil." Sorudaki imayı duyan kadın, karşısındaki genç adamın ne kadarını bildiğini anlamaya çalışarak baksa da asker olan Yağız'ın ne gözlerinde bir ipucu vardı ne de mimiklerinde. Sessiz geçen birkaç dakikanın sonunda havadaki elle tutulur gerginliğe daha fazla dayanamayan Yağız dolandırmadan sordu. "Geçmişte annem ve Alacalı arasında bir şey mi yaşandı?" Böyle bir soruyu bu denli yalınlığıyla beklemeyen Melek birkaç saniye duraksadıktan sonra mırıldandı. "Ne kadarını biliyorsun?" İç geçiren Yağız başını iki yana salladı. "Hiçbir şey. Bildiğim tek şey kendi çıkarımlarım. Sormadım anneme. Daha doğrusu soramadım. Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum ve... Bir şey anlatacağını da düşünmüyorum." "Peki bu çıkarımların ne?" diye yeni bir soru sordu Melek. "Melek abla soruma bile cevap vermedin ve benim ne bildiğimi öğrenmeye mi çalışıyorsun?" diye sordu Yağız sakin bir sesle. "Sana ne kadarını anlatmam gerektiğini hesaplamaya çalışıyorum. Şu an ikimizin bu konuşmayı yapması bile doğru değil. Kadir bunu öğrendiğinde bana ciddi anlamda çok kızacak. Zaten zamanında, büyük bir hata yaparak, bana güvenerek anlattıklarından vurdum onu. Bir de şimdi sana anlatarak ona bir kez daha ihanet edemem. Ayrıca... Hikayeyi ben anlatırsam hiç hoşuna gitmeyen şeylerle karşılaşırsın. Bir anne olarak kendi çocuğumu bu durumdan korumaya çalışırken başkasının çocuğuna bunu yapamam." "Peki ya ben tahmininden çok daha fazla şey biliyorsam?" diye sordu Yağız kısık bir sesle. Bu cümle Melek'i şaşırmıştı. "Mesela?" Düşünceli bakışlarını ellerine çevirerek iç geçiren Yağız mavilerindeki duygu karmaşasıyla kadına döndü. "17 yaşındayken bir gün evden kaçmıştım. Gerçekten kendimce büyük bir bunalımdaydım. Nefret ettiğim bir babam vardı, geleceğim belirsizdi. İstediklerim vardı, o isteklerimin önündeyse koca bir Aykut Kıran engeli vardı. Tepem attığında gittiğim bir sahil, sahilde de terk edilmiş bir tekne var. Küçükken sığınırdım, arada hâlâ giderim. O gün de oraya gitmiştim. Sıradan günlerin aksine o gün çok değişik bir şey oldu. Birisi geldi ve karşıma oturdu. İlk başlarda tanımadım onu, anlamadım kim olduğunu. Tedirginliğimi ve öfkemi fark ettiğinde, ısrarla sorduğum kimsin soruma dürüstçe cevap verdi. Kadir Alacalı'ydı." Yağız cümleye başlar başlamaz hangi günden bahsettiğini anlamıştı kadın. O günü hatırlıyordu Melek, o gün yaşananları unutması imkansızdı. ➿ Akşamında 'Acil bir işim çıktı.' diyerek apar topar çıkan Kadir eve sabaha karşı gelmişti. Kadir geç bir saatte adam akıllı bir şey söylemeden evden çıktığında, çok uzun zaman sonra ilk defa Melek'in tüm bedenini bir dejavuluk hissi kaplamıştı. Ege'nin bu davranışta bulunduğu anlar aklına gelmiş, sonrasında da kabus gördüğü gece karanlıkta onu beklediği zamana gitmişti tüm ruhu. Ege'nin o günkü korkusu yalan olamayacak kadar gerçekçiydi. Gerçi... Sevgisi de yalan olamayacak kadar gerçekçiydi. Yaşadığı hayata dönüp bakan Melek bir şeylerin yalan olması gerektiğini düşündü. Gerçek olsaydı eğer, yanındaki adam Kadir değil de Ege olurdu çünkü. Tüm bu düşüncelerle uzun zamandan sonra kendine Ege'yi düşünme hakkı veren Melek nefret ettiği gözyaşlarıyla nefret ettiği karanlıkta öylece oturmuştu. Kadir eve gelene kadar gözüne bir damla uyku girmemesinin sebebi adamı merak ettiğinden miydi yoksa anıların can yakan ızdırabından mıydı bilmiyordu Melek. Açılan dış kapının kapanma sesine eş olarak merdivenlerden çıkan ayak seslerini duyan Melek oturduğu yatakta hızla yatış pozisyonuna geçti ve sırtını kapıya vererek gözlerini kapattı. Bu an da başka bir dejavuyu yaşatırken sol gözünden bir damla yaş kendisinden izinsiz firar etmişti. Sessiz olmaya çalışarak kapıyı açan Kadir odaya girdiği an Melek'in uyumadığını anlamıştı. Derin bir nefes alan adam hızla üstünü değiştirdikten sonra sakin adımlarla yatağa yaklaşarak oturdu. Arkası dönük bir şekilde yatakta yatan karısına bakan Kadir hiçbir şey olmamış gibi davranarak uyumayı adamlığına yediremeyerek mırıldanmıştı. 'Özür dilerim.' Suçlu bir sesle kurulan cümleyi duyan Melek aklından onlarca düşünce geçerken Kadir'e doğru döndü. Gözlerinde tonlarca soru olan kadın ağzını açıp da tek bir soru sormadı. Sormazdı da. Biliyordu Kadir. Cevabı merak etmediğinden değil, zamanında çok sorup da cevap alamadığındandı. Yine cevap almazsa diye sorulara küsmüştü kadın. Bu yüzden de Kadir evliliklerinin başından beri yaptığını yaptı ve Melek sormadan anlattı. Adam konuşmaya başladığında Melek'in dudaklarında bir tebessüm belirmişti. Minnet ve teşekkürle dolu bir tebessüm. Kadir o gün yalnızca Yağız ile konuştuklarına değinse de Melek adamın söylemediklerini de duymuştu. 'Yağız'ı eve götürünce biraz yürümüşüm bu saat olduğunu anlamadım.' cümlesi aslında 'Onu-Sedef'i- düşündüm, vakti fark etmemişim.' demekti. Biliyordu Melek. İlk geldiğinde dilediği özrün, geç geldiğinden dolayı değil de karısına rağmen ilk aşkının düşüncelerine/ruhuna uğramasının pişmanlığından olduğunu bildiği gibi. Kadir sustuğunda bu sefer de Melek mırıldanmıştı o iki kelimeyi. 'Ben de özür dilerim.' Kadının şişmiş gözlerini gördüğü anda olayı zaten anlayan Kadir iç geçirerek yatağa uzandı. Bir süre hiçbir şey demeyen adam sessizce yatan karısına dönerek dirseği üzerinde doğruldu. Kocasının önemli bir şey söyleyeceğini anlayan kadın ona bakarken adam çok uzun süredir merak ettiği o soruyu sormuştu. 'Bazen... Hiç biz ne yaptık, ne yapıyoruz böyle diyor musun?' 'Bu ne demek?' diye sordu kaşlarını çatan kadın. 'Şu demek. Aldığımız karardan pişman mısın Melek?' dedi Kadir olanca yalınlığıyla. Kadir'in ciddi bakışlarla kurduğu bu cümle Melek'i gerçek anlamda şaşkına çevirmişti. 'Bu normalde... Bir kocanın eşine sorması gereken bir soru değil gibi?' 'Bırak şimdi normali. Az önceki özürlerden de anlaşıldığı üzere biz asla o normalin içine dahil olamayacağız. İkimiz de o özürlerin nedenini çok iyi biliyoruz. Madem kendime dağılma hakkını verdim, bari kapanışı hakkıyla yapayım. Bana dürüst olmanı istiyorum Melek. Sonrasında şu an verdiğin cevaptan seni vurmayacağım. O gün o kararı verdiğin için pişman mısın?' Bir süre duraksayan Melek başını iki yana salladı. 'Olması gereken oldu. Kızımız mutlu.' 'Kaçak oynama Melek Alacalı.' dedi Kadir ciddi bir sesle. 'Böyle bir sorunun cevabı kolaysa, sen cevap ver Kadir Alacalı.' diye çıkıştı kadın. 'Pişmanım. Seni aldatıyormuş gibi hissettiğim anlar yüzünden.' dedi Kadir bir an bile düşünmeden. Verilen hızlı cevaptan, sorunun uzun süredir akıl kurcaladığı belliydi. Bu dürüst cevap ağır kaçarken titrek bir nefes alan Melek, kocasına bakarak mırıldandı. 'Şu an bu muhabbeti yaptığımıza inanamıyorum.' 'Karı koca arasında gizli saklı olmamalı ama değil mi?' diye yanıt verdi Kadir hafif bir alayla. Adamın yaşadıklarını alayla yumuşatmaya çalıştığını herkesten daha iyi bilen Melek hüzünle gülümsedi. 'Konu bahsettiğin durum olduğunda benim pişmanlığım seninkini sollar geçer... Bazen sana haksızlık yaptığımı hissediyorum.' 'Yapıyorsun. Onun hıncını benden çıkarttığın zamanlarda.' dedi Kadir her zamanki dobralığıyla. 'Ama bana hiç yardımcı olmuyorsun Kadir. Bu kadar dürüst olmak zorunda mısın?' 'Bu dürüstlüğüm olmasaydı şu an yatağımda yatıyor olmazdın Melek.' Kadir'in bu cümlesi de kadına çarparken Melek yorgun bir şekilde iç geçirdi. 'Salağa yatıp hiçbir şey anlamıyormuşsun gibi davrandığın zamanlarda seni daha çok seviyorum.' 'Hep rol hep rol nereye kadar? Arada ilişkimizi güncellememiz gerekiyor.' dedi Kadir ciddi bir alayla. Çok uzun zamandır bu konulardan kaçarak her şey yolundaymış gibi yapan kocasına hissettiği büyük şaşkınlıkla baktı Melek. Onun gözlerindeki ciddiyet aklındakileri sansürsüz yansıtmasına neden olmuştu. 'İçtin mi diyeceğim bir kafaya sahipsin şu an Kadir. Yarın beni sevdiğini söyleyeceksin, şimdiyse buna rol diyorsun.' 'Söyleyeceğim. Seni gerçekten seviyorum zaten de... Ne kadar zaman daha seni seversem onun acısı geçer ve onun yerini alırsın bunu bilemiyorum işte.' Yatakta hafifçe doğrulan Melek büyük bir şokla Kadir'e baktı. 'Gerçekten içtin mi?' Kadir'in ayık kafayla Sedef'ten gönüllü bahsetmesi imkansızdı. Bir süre duraksayan Kadir konuşmanın uzayacağını hissederek Melek gibi sırtını yastığına dayadıktan sonra derin bir nefes aldı. 'İçmeyeceğime kızım üzerine yemin etmişken o mereti sürer miyim ben ağzıma Melek? İki paket sigara bitirdim ama bu kafaya gelme nedenim onlar da değil. Ben sadece... Bugün kendimi kandırmaktan çok yoruldum. Yarın söylediklerimi unutmak zorunda olsam da, bugün kendime dürüst olacağım.' Hüzünlü bakışlarını berbat durumdaki adamda gezdiren Melek madem konusu açıldı ben de sorayım diye düşünerek sessizce mırıldandı. 'Tamam ben de kendime dürüst davranmıyorum doğru ama... En azından seni o şekilde asla sevemeyeceğimi kabulleniyorum. Senin beni sevme konusundaki bu ısrarın neden peki? Anlamıyorum Kadir. Ne kadar uğraşırsan uğraş, ne yaşarsak yaşayalım bana olan sevginin türü değişmeyecek. Bana karşı büyük bir minnet hissediyorsun ve beni arkadaşça seviyorsun. Belki aramızda yaşananlardan dolayı bu sevgi arkadaşlığın bir tık daha üstü olabilir ama sen bana aşık değilsin, olamazsın da. Kalbin dolu çünkü. Bunu kabullen. İnan o zaman her şey ikimiz açısından da daha kolay olaca...' 'Olmayacak.' dedi Kadir kesin bir sesle. 'Olacak. Tüm hayatını 'Karım beni onu sevdiğim gibi sevmiyor.' düşüncesiyle mi geçireceksin? Ki bu gerçek bile değilken. Ben seni, senin beni sevdiğin gibi seviyorum Kadir. Çünkü sen aslında beni, benim seni sevdiğim şekilde seviyorsun. Neden bunu kabullenmemek için bu kadar çok çaba harcıyorsun?' Acıyla gülen Kadir kahır dolu gözlerini karısına dikti. 'Neden sence? Gerçekten anlamıyor musun Melek? Karımın beni sevmiyor olması, benim başka birisinin karısını seviyor olmamdan daha ağır olamaz. Sana yaklaştığımda Ege'yi düşünüyor olman, o itin benim hiç dokunamadığım kadına dokunuyor olmasından daha acı verici olamaz. Eğer ben seni seversem, evli ve çocuklu bir kadını düşünmüyor olacağım... Anlamıyor musun? Senin Ege'yi düşünmen değil, benim Sedef'i düşünmemem önemli. Bugün o çocuğun yüzüne bakarken neler hissettim ben biliyor musun? Annesini sevdiğim için onun yanına gittiğimi öğrense böyle ılıman mı davranırdı Yağız? Annesi yaa annesi!" İçinde çok büyük bir isyan hisseden Kadir başını iki yana sallayarak gözlerini kapattı. Bir süre sonra gözlerini açan adam kızarık mavileriyle çok yorgun bir şekilde Melek'e baktı. "Ben artık aşağılık bir p*ç gibi hissetmekten yoruldum Melek. Çok yoruldum. Öyle hissetmektense oynadığımız oyuna kendimi kaptırarak senin beni sevmediğini acısını çekerim daha iyi. En azından o durumda başkasının karısına göz diken pe*evenkin biri değil de, karısı tarafından sevilmeyen bir mağdur olurum. Böylelikle kızımın ve annemin yüzüne bakarken ne kadar berbat bir adam olduğuma değil de sahte mağdurluğuma yanarım.' Kadir'in bu çaresiz halini gören Melek sol gözünden bir damla yaşın düştüğünü hissederken kendisine yıllardır dost olan adama yaklaşarak sıkıca sarıldı. 'Özür dilerim böyle hissettiğini anlamadığım için. Keşke tüm bunları yaşamış olmasaydın. Senin gibi iyi bir adamın böylesine acı çekmesi çok büyük bir haksızlık.' 'İyi adammış. İyilik meleğiyim ben çünkü(!). Ben ne anlatıyorum sen ne diyorsun Melek.' Adamın ciddi alayını duyarak geriye çekilen kadın şaşkın bakışlarla sordu. 'Gerçekten nasıl biri olduğunu görmüyor musun?' 'Benim durduğum taraftan o*ospu çocuğunun âlası gibi gözüküyorum. Oralardan farklı mı?' diye alayla cevap verdi Kadir. 'Hayatımın en zor anında elini uzattın sen bana Kadir. Kızım, kızımız, doğduğunda onun da elini sıkıca tuttun ve bırakmadın. Asla da bırakmazsın. Anneme davranışın, onun için yaptıkların... Bizim için yaptıkların say say bitmez. Sence farklı mı?' 'Bunların hepsini kendim için yaptım. En başında sana o eli, şirketi devralabilmek için çıkarlı uzattım ben Melek. Annende anne şefkatini hissettiğim için ona iyi davrandım. Kızım ise... Kalp atışlarını duyduğum an ruhumda yerini aldı. Onu kendi bencilliğimden bırakamıyorum, bırakmam da. Her şeyi kendisi için yapan berbat herifin tekiyim işte.' Melek, 13 yıldır tanıdığı adama saf bir inanamamazlıkla baktı. Kadir yaptıklarını nasıl böylesine basite indirgeyebilirdi. Kızının ruhuna dokunabilmiş olması, annesindeki şefkati hissedebilmiş olması bile ne denli iyi bir insan olduğunu kanıtlamıyor muydu? Melek, adama gerçeği gösterebilme umuduyla yeni bir yol denedi. 'Bana olan dürüstlüğün de mi kendi menfaatine?' Soruyu duyan Kadir cevap vermeyerek kadına baktı. Meselenin oldukça ciddi olduğuna anlayan Melek yumuşak bir sesle konuşmaya başlamıştı. 'İş hayatında dürüstsün doğru ama özel hayatında tam bir kapalı kutu değil misin? Bu yüzden çevrende tek bir dostun yok. Kimseye içini açacak kadar güvenemiyorsun çünkü. Ve bu durum alışkanlığın haline gelmiş, kimseye açıklama yapmıyorsun. Ben hariç. 13 yıldır her ânımızda ben sormadan dürüstçe merak ettiğim cevabı verdin sen Kadir. Bu yüzden şu an yanındayım, yatağında duruyorum. Berbat bir adam olsaydın eğer, kızım için bile olsa, seninle birlikte olmazdım. Berbat bir adam olsaydın zaten kızımı hak ettiğini düşünmez, 7 yıl önce Hilal'e her şeyi açıklayarak senden boşanırdım. Ama ben bana sunduğun teklifi kabul ettim çünkü senin bana zarar vermeyeceğini biliyordum. Benim yaşadıklarımı yaşayan bir kadın için bu cümlenin ne kadar büyük bir şey olduğunu biliyorsun değil mi? Sen Kadir Alacalı, az önce bu odaya girdiğinde ilk iş benden özür diledin. Aramızdaki normal dışı ilişkiye rağmen, sana olan hislerimin türevini bilmene rağmen karından başkasını düşündüğün için özür diledin. Yalnızca düşündüğün için... Benim bulunduğum taraftan bakıldığında karşımda dürüst, karşısındakini incitmek istemeyen, kocaman bir kalbi olan, düşünceli, anlayışlı ve gerçekten de oldukça değerli bir yol arkadaşı duruyor.' Kadının samimi cümleleri karşısında Kadir'in dudaklarında hafif bir tebessüm belirirken elini kocasına doğru uzatan Melek adamın elini tuttu. 'Kendine küfürler, hakaretler edip durma. Yıllardır ayaklarımın üstünde durmamı sağlayan, bana her konuda destek olan en yakın arkadaşımın kendine böylesine haksızlık yaptığını görmek istemiyorum. Belki bir iyilik meleği olamazsın ama sen iyi bir adamsın Kadir Alacalı.' Elindeki eli minnetle sıkan Kadir atmosferi değiştirme isteğiyle gülerek konuştu. 'Sanırım tanıştığımızdan bu yana ilk defa bu kadar uzun konuştuğunu gördüm Karıcığım.' Onun alaycı cümlesini duyan Melek istemsizce gülmüştü. 'Bir şey değil Alacalı. Bir şey değil.' ➿ Anılarından sıyrılan Melek, karşısındaki adama baktı. Kadının düşüncelerinden bihaber olan Yağız kendi kendine güldükten sonra başını iki yana sallayarak anlatmaya devam etti. "Babamın baş düşmanını karşımda bulunca şaşırdım. Alacalı bana gayet de dostça yanaştığında daha da şaşırdım. Ben o gün..." Başını öne eğen Yağız titrek bir nefes aldıktan sonra kızarmış gözleriyle Melek'e baktı. Bu hikayeyi bilen tek kişi Mina'sıydı ve ona da yıllar önce anlatmıştı. Yıllar sonra bile bu itirafı yaparken aynı acıyı hissettiği için kendine sövdü adam. Kaç yaşına gelirse gelsin, yaşayamadığı baba sevgisinin eksikliğini hep ruhunda taşıyacaktı. "Ben o gün babamdan görmediğim babalığı Alacalı'dan gördüm. Sadece birkaç saat konuştuk fakat o kısacık zamanda tüm sorunlarımı çözüme kavuşturdu, ihtiyacım olan desteği bana verdi, yol göstericim oldu. O gece başımı yastığa koyduğumda 'Sanırım baba denilen şey böyle bir şey.' diye düşündüğümü hatırlıyorum. O gün Alacalı'nın gözlerinde gördüğüm babacanlığın nedenini hiçbir zaman anlamadım. Benim gibi bir hayata sahip olduğunu söylemişti ve benimle empati yaptığı için öyle davrandığını düşündüm. Altında hiçbir zaman farklı bir anlam aramadım. Geçmişte annemin hayatında birinin olduğunu öğrendiğimde bile..." Son cümlesini kısık bir sesle kuran Yağız, yanındaki kadının yorum yapmadan dinlediğini görünce hafifçe tebessüm etti. Melek Gökmen'in bu sessiz-sözsüz tavrı ona Hilal'i hatırlatmıştı. Kaskatı bedenini biraz rahatlatan Yağız aylar önce öğrendiği ve kimseye -Mina'sına bile- söylemediği şok edici gerçekleri anlatmaya başladı. "Sonra bir gün bizim dev ekrana Alacalı'nın faaliyetleri yansıtıldı. İmkansızdı bana göre. Beni çıkmazımdan çıkaran o adam, kötü olamazdı. Bizimkiler o sırada şirket muhabbetlerine girdiler. Benim kim olduğumdan bihaber Kıran itinden bahsettiler. Şahıslar beni geçmişe götürdüğü için o gün o toplantıyı hakkıyla takip edemedim."[Yazar Notu; K.İ.T. Saklı Kalanlar 'Aşk mı? Görev Mi?' bölümü] Gelmekte olanın çalkantısını hisseden adam sessizce devam etti. "Toplantıdaki dalgınlığımdan dolayı Sinan Binbaşı toplantıdaki dosyaları tekrardan incelememi söyledi. Hafif bir merakla belgelerin başına geçtiğim o günün... Hayatımın unutulmazları arasına gireceğinden bihaberdim." Şimdi bile ne düşünmesi gerektiğini bilemeyen Yağız bir süre duraksadıktan sonra kısık bir sesle devam etti. "Toplantıda Alacalı'nın Görsel Sanatlar okuduğunu söylemişlerdi. İlk ona baktım. O zamanlar soyadının Alacalı değil de Gürsoy olduğunu gördüm. Benim yaptığım gibi soyadını reddetmişti. Ama bir şeyler yaşanmış ve yine Alacalı olmuştu. 'Ben babama yenilmedim, hayata yenildim.' dediğini hatırladım. Şirkete girmeyi kendisinin istediğini söylemişti. 'Hayallerimi çöpe atacak kadar gözüm dönmüştü.' demişti. Tam hayallerine kavuşmuşken bunu yıkacak kadar ne olduğunu gerçekten merak etmiştim. Ama yine de anlamadım biliyor musun? Alacalı'nın gittiği üniversitenin dedemlerin evinin yakınlarındaki olduğunu gördüğümde bile anlamadım. Yani... Nasıl anlayabilirdim ki? Aykut Kıran ve Kadir Alacalı arasındaki ezeli düşmanlığın nedeninin annem olabileceği aklımın ucundan bile geçmedi." Elini yumruk yapan Yağız alayla güldü. "Benim kafanın dank ettiği an, Alacalı'nın askerde vurulduğu tarihi gördüğüm zamandı. Sanki bu işareti bekliyormuş gibi tüm o parçalar birbirini buldu ve ortaya bir resim çıktı. Çok rahatsız edici bir resim. Aklımın alamayacağı bir tablo. Bir yandan 'Saçmalama Yağız.' derken diğer yandan titreyen parmaklarımla klavyeye Kadir Gürsoy yazdım. Onun hakkında bir şeyler bulmalıydım. Beyhude bir çabaydı belki ama annemle bir bağlantısı olup olmadığını görmem gerekiyordu. Annemin, Alacalı ile bir bağlantısı yoktu ama Gürsoy ile çıkabilirdi. Kadir Gürsoy hakkında ne bir tapu kaydı bulabildim ne üniversitesinden kalma herhangi bir resim ne de başka bir şey. Elimdeki hiçlikle düşündüklerimin doğruluğunu kontrol edemedim. Alacalı'nın annemin komşusu çıkma ihtimali ya da üniversiteye gidip gelirken tanışma durumu gibi bir senaryo canlanmıştı aklımda. Yani... Kadir Alacalı daha doğrusu Kadir Gürsoy nasıl olur da Sedef Hülya'nın, Sedef Kıran olduğu gün vurulabilirdi ki? Babamın en büyük düşmanı, annemin evlendiği gün kalbinden vurulmuştu. Bu ya çok büyük bir tesadüf ya da ruhta alınan darbenin bedende bilinçli etkisiydi. Herhangi bir belge çıkmadıkça 'Bırak saçmalamayı Yağız. Bu tesadüf. Sadece çok ilginç bir tesadüf. Zamanında annenin gönlüne düşen kişi Alacalı değildir. İkisinin savaşı yalnızca şirketlerden dolayı. Hem Alacalı'nın çok sevdiği bir eşi ve kızı var. Düşündüğün gibi olamaz.' dedim. Bunun olmasını istediğimden emin değildim. Yine de bu düşüncenin peşimi bırakmayacağını bildiğimden araştırmaktan vazgeçemedim ve Kadir Gürsoy hakkındaki tek resmi belgeye baktım. Alacalı'nın, Gürsoy olmasını sağlayan belge. Bir benzerinden bende vardı. Soyadı Değişikliği Kararı. Belgenin üzerine tıkladım. Onlarca paragraf arasında gözüme yalnızca bir isim çarptı. Alacalı, annesinin kızlık soyadını almıştı. O-orada... Orada Defne yazıyordu Melek abla. Kadir Alacalı'nın annesinin ismi Defne'ymiş... Defne." Sesi titreyen adam gözünden birkaç damla yaşın düşmesine engel olamazken inanamamazlıkla başını iki yana salladı. "Anlamıyorum. Ben gerçekten anlayamıyorum. Aklım almıyor Melek abla. Bir tarafta annemin evlendiği gün kalbinden vurulan bir adam var, diğer taraftaysa kızına o adamın annesinin ismini koyan bir kadın. Bu nasıl iş? Bana bunu açıklar mısın? Bu nasıl hikaye?" Sandalyesinde arkasına yaslanan Melek hüsranla başını iki yana salladı. Sedef'in kızına Defne ismini koymuş olması Kadir'i yakıp yıkmıştı. Defne, Hilal'den 7 ay sonra doğmuştu. O andan sonra Kadir'in 'Sen ne yaptığını sanıyorsun?' diye herhangi bir hesap sorması imkansızdı. Adam Sedef'i ne kadar severse sevsin kızından uzak durmasına neden olacak herhangi bir yüzleşmeyi yapmazdı. Sedef de benzer şekilde çocuklarını asla Kıran'ın insafına bırakmazdı. Yani... İkisi de kaderine razı gelmişler ve o yüzleşme asla gerçekleşmemişti. "Bir kadın, başka bir adamdan olan çocuğuna ilk aşkının annesinin ismini koyabilir mi?" diye sordu Yağız berbat bir sesle. Soruyu sorarken bile cevabı biliyordu aslında. "Hilal gerçekten Kadir'in kızı olsaydı ona yine Hilal ismini verir miydim?" diye mırıldandı Melek. Bu düşünceyle dudaklarında acı bir gülümseme beliren kadın yanındaki genç adama döndü. "Annenin kızına verdiği ismi ilk duyduğumda aklımdan geçen soru bu olmuştu. Ege'yle aramızda bir anlamı olan o ismi başkasından olan kızıma verir miydim? Hele de Ege, kız çocuklarına öylesine düşkünken... Kendi hikayemde asla vermezdim. Bana ihanet eden, beni terk eden adamdan ölesiye nefret ediyordum çünkü. Ama eğer olay farklı olsaydı, ayrılmamızın nedeni ben olsaydım ve mutlu bir evliliğim olmasaydı... Verirdim. Kendime çok kızardım ama yine de o anlamlı ismi kızıma koyamaktan kendimi alamazdım. Kızımı bir de ismi için severdim. Onu her çağırdığımda canım yanardı ama içimde bir yerlerde garip bir mutluluk da olurdu. Her Hilal dediğimde yaşayamadıklarımı düşündüğüm kadar, yaşadığım o güzel günleri de hatırlardım. Bazen kızıma seslenirken kendime izin verir, kızımın babasının o olduğunun hayallerini kurardım. Yani bir kadın, bunu asla yapmaması gerektiğini bildiği halde; kalbindeki adamla hayallerindeki ismi, yanındaki adamdan olan kızına koyabilir." Birkaç saniye Yağız'ın söylediklerini sindirmesini bekleyen Melek ilave etmekten kendini alamadı. "Ama bir kadın bunu yaptıysa artık geçmişe dönemeyeceğinden emin olmuş, her şeyin düzelebileceği umudunu da yitirmiş demektir." Sol gözünden bir damla yaş düşen adam gözlerini kapatarak başını duvara yasladı. Yıllarca o Kıran iti yüzünden annesinin mutsuzluğuna şahit olan Yağız, annesinin tüm bu muameleyi yaşarken kalbinde büyük bir aşk acısı taşıdığını öğrenmişti. Kısa süre sonra gözlerini açan genç adam kahır dolu gözlerle yanındaki kadına baktı. "Az önce anlatırken ayrılmamızın nedeni ben olsaydım dedin... Alacalı'yla annemin hikayesini bitiren annem miydi? İlişkileri nasıl sonlandı?" Melek sessiz kalarak Yağız'a baktı. Adam bilinçli bakışlarla konuşmaya başladı. "Hilal az önce konuşurken bana yarın babasının geleceğini söyledi. Benimle konuşmak istemenin nedeni bu, değil mi? Alacalı buraya gelmişken... Annemi de getirmemi istiyorsun." "Kadir hapishaneden çıkmaz. Neredeyse 1 yıl olacak ve hâlâ daha içeride. En az 2 yıl daha buna devam ettirir. Tüm hayatı boyunca kendisini suçladığı her şeyin kefareti sayar, 2 yıl daha gün yüzüne çıkmaz. Tanıyorum onu. Hilal'e rağmen, anneme rağmen bunu yapar. Çünkü çok iyi biliyor. Oradan çıktığı an yıllar önceki hesabı sormaya annene gidecek. Artık ne Sedef'i bağlayan bir pranga var ne de kendisini... Kadir en büyük korkusuyla yüzleşmiş, kızına öz babası olmadığını söylemiş insan. Çıktığında hiç istemese de gidip Sedef'e o hesabı soracaktır. O da bunu biliyor, bu yüzden çıkmıyor içeriden. Ama eğer anneni görürse..." "Annemi görürse anneme nasıl davranır?" diyerek araya girdi Yağız ciddi bir sesle. "Hilal varsa kendini durdurur ama... Başka türlü olursa pek de sakin duracağını zannetmiyorum." Bu cevaptan hiç hoşlanmayan Yağız bir kez daha sordu. "İlişkileri nasıl sonlandı?" Karşısındaki adamın bu sorunun cevabını almadan kılını kıpırdatmayacağını anlayan Melek olanca isteksizliğiyle mırıldandı. "Annen, Kadir askerdeyken babanla evlendi." Birkaç saniye duraksayan Yağız cevabı tam anlamadığını düşünerek tekrarladı. "Ayrıldılar ve annem Aykut Kıran ile mi evlendi?" Yağız'a kaçamak bir bakış atan Melek bakışlarını ellerine çevirerek sessiz kaldı. "Ayrılmamışlar mıydı?" diye sordu Yağız kısık bir sesle. Genç adam başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissediyordu "Önce mektuplar azalmış sonra..." diyen Melek sustu. 'Annenin elyazısıyla 'Kadir'e yazan bir düğün davetiyesi gelmiş.' diyememişti kadın. Sedef'in bu kadar acımasız olabileceğine inanmak istemiyordu Melek. Bu hikayede eksik bir şeyler vardı. O eksik parçaları tamamlayabilecek tek kişi de bizzat Sedef'in kendisiydi. Duyduğuyla sarsılan Yağız, Kadir Alacalı'nın annesiyle karşılaştığında vereceği tepkinin hiç de basit olmayacağının idrakiyle koruyucu bir şekilde konuştu. "Şimdi doğru mu anladım? Sen benden, hayatı boyunca Aykut Kıran'dan çeken ve zar zor o itten kurtulan annemi; Kadir Alacalı'nın öfkesine teslim etmemi mi istiyorsun?" Yağız, tam da Melek'in tahmin ettiği tepkiyi göstermişti. "Alacalı öfkeliyim dese de, annene olan öfkesi söneli çok oluyor." "Buna inanmamı mı bekliyorsun? Böyle bir ihanetin öfkesi sönmez. O öfke geçmez." "Geçer." "Geçmez. Sevse de geçemez." dedi Yağız başını iki yana sallayarak. Dudaklarında hüzünlü bir tebessüm beliren Melek kısık bir sesle mırıldandı. "Zamanında her şeyi olan kadın, bu hayattaki en büyük acıyı yaşadığında geçer. Sevdiği kadın hıçkırıklara boğulurken sarılmayı geçtim karşısına çıkıp 'Başın sağ olsun.' bile diyemediğinde... Geçer." Kardeşini kaybettiği günün acısı tüm ruhunu kaplarken gözleri dolan Yağız titrek bir nefes aldı. "Annem, kardeşiminin mezarında bulduğum tahta defneyi gördüğünde çok ağlamıştı. O zamanlar zaten hepimiz o haldeydik, o yüzden o gözyaşlarının başka bir nedeni olabileceğini hiç düşünmemiştim. Yani aslında 'Seni affettim.' mi demekti o defne?" "Evet ama... Kadir Alacalı affetmiş olsa bile Kadir Gürsoy'un affetmesi o kadar kolay olmayacaktır. Bir yandan deliler gibi hesap sormak istiyor diğer yandan bu hesabın hislerini değiştirmeyeceğinin farkında. Bu da başka bir öfkeye sürüklüyor onu. Onca şeye rağmen onu hâlâ sevmeye devam etmesine... Sana sadece şunun garantisini verebilirim Yağız. Yarınki yüzleşmede Kadir annene hiç sıcak davranmayacaktır ama sonrakinde istemese de onu dinleyecek. Bu hayatta Kadir gibi merhametli insanlara çok rastlanmaz. Dışarıdan bakıldığında buz gibi görünse de bir kadını kırmamak için her şeyi yapar o. Ne kadar öfkelenirse öfkelensin, ne kadar ters yaparsa yapsın ağlayan/üzülen bir kadın gördüğünde dayanamaz. Hele de bu kadın değer verdiği biriyse kendini bir kenara bırakır yalnızca onu düşünür." Düşünceli gözlerini koridorda dolaşıran Yağız vermesi gereken kararın ne olduğunu biliyordu. Yağız biliyordu da annesinin üzülmesine dayanamayan içindeki küçük çocuk bu yüzleşmenin sarsıntılarından annesini korumak istiyordu. "Neden böyle kararsız olduğunu biliyorum Yağız. Ancak şunu unutma. İki kişinin hikayesi yalnızca o ikilinin hikayesidir. Zamanında Ege'den dolayı Burak'a ters davrandığımda kızım bunu gayet de güzel hatırlattı. Şimdiyse Ege ile aramda yaşananlara ne annem karışabilir ne de kızımız. İkimizin hisleri, ikimizin savaşı, ikimizin ilişkisi..." "Biliyorum." diye mırıldandı Yağız. 6 yıl sonra Almina'sıyla karşılaştığında, Almina'nın ailesi aralarındakilere saygı duymuş ilişkilerine herhangi bir şekilde karışmamışlardı. Çünkü bu hikaye ikisine aitti. Bu yüzden de annesinin ve Alacalı'nın hikayesine karışmaması gerekiyordu. Yine de... "Annem çok acı çekti Melek abla. Kıran ayrı, Defne'min gidişi ayrı, bizzat ben ayrı yaraladım onu. Sonucu olumlu da olsa olumsuz da olsa bu yüzleşmenin yapılması gerektiğinin bilincindeyim. Buna engel olamasam da buna neden olan kişi olabilir miyim onu bilemiyorum. Kendi ellerimle annemi o ateşe atabilir miyim..." "Ateşe atmış mı olursun, ateşten çıkarmış mı?" diye mırıldandı Melek yanındaki genç adama ciddi bakışlarla dönerken. Birkaç saniye duraksayan Yağız, dudaklarında beliren hüzünlü gülümsemeyle sordu. "Bana Alacalı'nın annemi üzmeyeceğinin garantisini verebilir misin?" "Hiç düşünmeden." dedi Melek sıfır tereddütle. Onun tereddütsüz cümlesini duyan Yağız şaşırdığını hissetmişti. "Niye şaşırıyorsun? Kadir Alacalı kötü biri olsaydı hayatımın yarısından fazlasını onun yanında geçirir miydim?" diye sordu kadın bariz ortada olan gerçeği işaret ederek. "Haklısın ama..." "Tek bir konuşmayla Kadir'in tüm hayatın üzerinde etkisi olduğunu sen söyledin Yağız. Kadir böyle bir adam. Dışarıdan bakıldığında hep bir mesafeli soğuk hatta kontrol manyağı ama içi bunların tam zıttıdır. Bana aşık olmadığı halde böylesine değer veren bir adamın, aşık olduğu kadın için neler yapabileceğini tahmin etmek hiç de zor değil." İç geçiren Yağız başındaki ağrının yok olmasını dileyerek arkasına yaslandı. "Bilmiyorum Melek abla. Düşününce... Sevdiği kadın ondan habersiz başka biriyle evlenecek ve bir adam da bunun hesabını sormadan onu affedecek. Bu imkansız." "Bunun hesabı sorulacak." dedi Melek sessizce. "Az önce üzmez diyordun ama. Bu hesabı sorarken üzmeden sakince mi soracak? Hiç sanmıyorum. Peki annemi terslediğinde benim elim armut mu toplayacak? Kesinlikle hayır. Ortalığı daha çok karıştırmaktan korkuyorum. Ben... Ben gerçekten buna ön ayak olmak istediğimden emin değilim. Düşünmeden yanlış bir şey yapıp sonrasında da bunun pişmanlığını yaşamak istemiyorum. Hem... Belki de annem bunu istemez. Belki de şu an böyle bir yüzleşmeye hazır değildir ve benim ondan habersiz ayarladığım bu görüşme..." "Yağız?" Melek'in yumuşak sesi adamın sesli düşüncelerinin durmasına neden olmuştu. Kadının varlığını yeni hatırlamış gibi ona dönerken Melek buruk bir tebessümle mırıldandı. "Bir şeyi unutmuyor musun?" Soruyu duyan Yağız düşünemediğini hissederek kaşlarını çattı. "Neyi?" "Kadir Alacalı'nın ölü bir adam olduğunu." Bu cümle, adamın şok içinde kalmasına neden olmuştu. Bunu nasıl unutabilmişti? Konuşma başından beri Alacalı'nın ve annesinin ilişkisine öylesine odaklanmıştı ki bu durum aklına bile gelmemişti. "Sence annenin canını hangisi daha çok yakacaktır? Zamanında sevdiği ve çok kötü bir ayrılık yaşadığı ilk aşkıyla yüzleşemeden onu sonsuza dek kaybetmesi mi yoksa öldü sandığı ilk aşkının aslında ölmemiş olup ondan hesap sorması mı?" Annesinin kapalı kapılar ardında ne halde olduğunun tasvirini kuran Yağız kararını vermiş bir şekilde Melek'e döndü. "Alacalı yarın kaçta geliyor?" Şimdiki Zaman Boş koridoru geçen Kadir bedenindeki gerginliği atma isteğiyle derin bir nefes aldı. Bugün Hilal'in hastaneden çıkacağı gündü. Şu saatlerde büyük ihtimalle dikişleri yeni alınmış olan kızı, birkaç saat sonra hastaneden çıkacaktı. Kadir'in gerginliğinin nedeni bu güzel habere değil, Ege ile yapmayı planladığı konuşmaya ve bu konuşmanın getireceği muhtemel sonuçlaraydı. Kadir, başını iki yana sallayarak düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Adam yaşananlarda hiçbir suçu olmamasına rağmen istemsizce kendini suçlu hissediyordu. Bugün yıllarını çaldığı Ege'ye söylemesi gerekenleri söyleyecek, cevabını alması gereken soruları soracaktı. Sonrasında eğer Ege aklı varsa bu durumu uzatmayarak Melek'e her şeyi anlatırdı. Yoksa... Kadir yoksasını düşünmemeye çalıştı. Tanıştıkları günden beri acısına şahit olduğu Melek'in artık mutlu olmasını istiyordu. Yapacağı konuşmanın ters tepmesi durumunun Hilal'i de etkileyeceğini bilen Kadir, başına giren ağrıyla yumruklarını sıktı. Sonunun nereye varacağını kestiremediği bu konuşma çok çok garip olacaktı. Orası kesin! Ege ile aralarındaki ilişki her yönden garipti zaten. Normal şartlar altında ikilinin kanlı bıçaklı iki düşman olması gerekiyordu. Öyle olması gerekiyordu da... Kadir şu hayatta hiç kimseye hissetmediği duyguyu hissediyordu Ege'ye karşı. Sanki yıllardır dostmuşlar gibi... Bu düşünceyle adımları yavaşlayan Kadir büyük bir memnuniyetsizlikle iç geçirdi. Ege ile empati yapmak istemiyordu. Ege'yi anlayarak ona sempati duymayı da istemiyordu fakat hikayelerinde öylesine çok benzerlik vardı ki Kadir ister istemez ona karşı ılıman bir ruh haline bürünüyordu. 'Tehlikeli sulardasın Alacalı. Bu hayatta dost olabileceğin en son insan bile olamaz Ege. Konumun belli, konumu belli. Bugün yapman gereken konuşmayı yap ve usulca hapishanene geri dön.' Bu düşünceyle adımlarını güçlendiren Kadir kalan kısa mesafeyi de hızlıca aşarak kızının odasına geldi. Küçük aşkını öylesine özlemişti ki. Sürpriz ziyareti karşısında Hilal'i kesinlikle çok mutlu olacaktı. Bu düşünceyle kocaman gülümseyen adam, az önceki düşüncelerini öteye itekleyerek neşeli bir şekilde odaya girdi. "Baba?" Kızının mutlu ve şaşkın sesi odada yankılanırken karşısında gördüğü beklenmedik mavi gözlerle donakalan Kadir, Yağız'a bakakalmıştı. 'Onun burada ne işi vardı?' Aklında yankılanan soruyu takip eden diğer soruysa bambaşkaydı. 'Anneni o halde bırakıp nasıl gidersin Yağız?' Yıllardır içini kavuran bu soru Kadir'in bacaklarının ondan bağımsız hareket etmesine neden olmuştu. Adam daha ne yaptığının bilincine varamadan Yağız'ın yakalarına yapışarak ona sert bir kafa attı. Kafayı yiyen genç suçunu biliyormuşçasına herhangi bir karşılıkta ya da engellemede bulunmamıştı. Yağız'ın yakalarını bırakmadan geriye çekilen Kadir, Aykut Kıran'ı andıran mavi gözlere büyük bir kızgınlıkla baktı. "Nasıl böyle bir aptallık yaparsın Yağız?" diye tıslarken ciddi anlamda öfkeliydi. "Buraya gelmemi mi kastediyors..." "Bildiğin şeyi bilmemezlikten gelme. Nasıl gidersin? Anneni o halde bırakıp nasıl..." Konuyu Sedef'e getirdiğini fark eden Kadir hızla çenesini kapattı. 'Alacalı? Ne yapıyorsun Allah aşkına? Bir silkelen, kendine gel!' İç sesinin direktifiyle Yağız'ın yakasını bırakmak üzereydi ki genç adam sesindeki öfkeyle konuştu. "Başka çarem mi vardı? O it bana başka seçenek mi bıraktı? Aklıma gelen tek çözüm buydu." Bu savunma Kadir'in öfkesini yeniden harlamıştı. Gencin yakasındaki ellerini sıkan adam acı bir alayla mırıldandı. "Çözümün bu muydu? Bir evladını kaybeden anneni ikincisinden de etmek mi? Vay canına! Ne muhteşem bir çözüm ama!" Adamın alaylı cümlesini duyan Yağız buz kesen mavilerini ona dikti. "Bir şey bilip bilmeden konuşma! Gerçi... Biliyorsun. Sen o Kıran itinin ne kadar tehlikeli bir adam olduğunu biliyorsun Alacalı. En iyi sen biliyorsun. Bana vereceği zarar s*kimde değildi ama sevdiklerime yöneltti o okları. Gitmekten başka çarem yoktu. O zamanlar ona karşı çıkabilecek güçte değildim." Kadir "Bana gelseydin." derken buldu kendini. Cümlesindeki isyan ve ciddiyet bariz kendini gösteriyordu. "Gitmeme bu kadar mı kızdın?" diye soran Yağız içinde bir yerlerin bu durumdan hoşlandığını hissetti. Garip bir şekilde kendisini babası tarafından azarlanan bir çocuk gibi hissediyordu ve bu durum yıllar önce olduğu gibi bugün de içindeki çocuğa dokunmuştu. Alacalı kendisine hep garip hissettiriyordu. Hep... "Gitmeni geçtim tek bir haber bile vermemen..." diyen Kadir susması gerektiği bilinciyle bu cümlesini de yarıda bıraktı. Yağız'a malzeme verip durmaktan vazgeçmeliydi! "Benim yerime o haberi sen vermişsin ya." diye mırıldandı Yağız kendi gözleriyle aynı renkte olan mavi gözlere bakarken. Bu cümle, Kadir'in mavilerinde bir dalgalanmaya neden olurken yıllar öncesini hatırlatmıştı. ➿ "Çağdaş, Yağız nerede diye sordum!" diyen Alacalı öfkeden bedeninin titrediğini hissediyordu. "Defalarca kez dediğim gibi bilmiyorum Kadir. Bilsem de söyleyemem. Yağız'a korunma kararı aldırdım." dedi telefonun diğer ucundaki avukat arkadaşı. "Hay Yağız'ı sana yönlendirdiğim günü s*keyim. Oğlum ben o çocuğu sana onu ortadan yok et diye mi gönderdim? Bunu nasıl yaparsın? Nasıl ona engel olmazsın?" "Çalışmadım mı zannediyorsun Kadir? Ne kadar dil döksem de dinlemedi Yağız. Kararını vermişti. En son 'Hisselerine el koyduğum Kıran oyunumu öğrendiğinde beni öldürür. Bana yardım etmezsen bir çöplükte cesedimi bulursun Çağdaş abi. Ona göre.' dedi. Ne yapayım? Haksız mıydı? Yağız, Aykut Kıran'a çok büyük bir darbe vurdu Kadir. Adamın kendi şirketinde söz hakkı yok şu an. Kıran, Yağız'ı yaşatmazdı. Bilmiyor musun? Nasıl bir anlaşma yaptılar bilmiyorum ama Yağız bir şekilde babasının elini kolunu bağlamış. Yağız'a koruma kararı aldırmaktan başka çarem yoktu. Sonrasında mahkeme kararını bana bile söylemedi. Yalnızca soyadını mı değiştirdi adını da mı değiştirdi... Hiçbir şey bilmiyorum. Nerede olduğunu da bilmiyorum. Dünya üzerinden yok oldu." "İyi halt etti! Bir gün karşıma çıktığında yakalarına yapışacağım onun." diye öfkeyle söylenen Kadir elindeki telefonu sıkarak sakinleşmeye çalıştı. "Avukatı olarak işleri sana devretmiş. Bir şekilde haberleşiyor olmanız gerek Çağdaş. O zaman numarasını ver." "Alacalı beni duymuyor musun? Korunma kararı var diyorum. Ayrıca Yağız saklanmaya o kadar takmış ki beni aradığı 3 seferde de farklı şehirlerdeydi. Hepsinde de ankesörlüden aradı." Sakinleşmeye çalışan Kadir bunu başaramayarak ayağıyla önündeki sehpaya tekme attı. Sehpanın üzerindeki sürahi yere düşüp tuzla buz olurken kendi kendine mırıldanmıştı. "Bu gerizekalının annesine bunu yaşattığına inanamıyorum." Onun sessiz cümlesini duyan Çağdaş yıllardır şahsi avukatlığını yaptığı adama merakla sordu. "Senin Sedef Kıran ile aranda ne var Alacalı? Yağız'a olan düşkünlüğünün nedeni o değil mi?" Soruyu duyan Kadir tüm bedeninin buz kestiğini hissederken buz gibi bir sesle konuştu. "İşin olmayan şeylere karışma avukat. Dediğimi yap sadece." "Yağız'ı bana yönlendirdiğin ilk gün, Kıran'dan intikam almak için o çocuğu kullanacağını düşünmüştüm. Ben de yanılabiliyormuşum sanırım. Baksana şu duruma." "Çağdaş... İşin olmayan şeylere karışma dedim." diye tısladı Kadir ters bir sesle. Bu hayatta dost dediği kimse olmayan Alacalı, arkadaş kategorisine koyduğu birkaç yegane kişinin içinde yer alan Çağdaş'ı kaybetmeyi hiç istemiyordu. Bunun bilincinde olan Çağdaş adamın görmeyeceğini bilse de başını aşağı yukarı salladı. "Tamam tamam. Kurcalamıyorum. Bana niyetini söyle sadece. Yağız'ı asla bulamazsın ama... Eğer annesine durumunu haber vermekse niyetin, bir şeyler düşünebiliriz." "Bu nasıl olacakmış?" diye sordu Kadir kaşlarını çatarak. "Benim de aklım onda kalıyor. Saçma bir şey yapacak diye ödüm kopuyor. Bir dahaki aradığında bana aralıklarla mail atıp haber vermesini isteyecektim. Mail değil de resim istesem?" Bu fikri beğenen Kadir elini çenesine götürdü. "Hmm olur aslında. 2-3 ayda bir anlık resim iste. Tarihlilerden olsun ki seni kandırmaya çalışmasın. Ben de o resimleri annesine iletirim." "Yalnız Yağız durumu çakarsa hiç hoş şeyler olmaz biliyorsun değil mi? Bana yeminler verdirecektir ve olur da durumu öğrenirse benimle de ilişiği keser. Ayrıca hukuken yaptığım yasalara aykırı. Korunma alan birinin bilgilerini ifşalamış oluyorum. Meslekten uzaklaşırma alabilirim. Ya da müvekkil avukat gizliliğini ihlalden çok ağır cezalar alabilirim." Çağdaş'ın sözleri üzerine arkasına yaslanan Kadir birkaç saniye sonra mırıldandı. "Yağız'ın mailleri için özel bir mail adresi aç, şifreyi bana da ver. Resimleri kimseye vermedim dersin ki zaten veren sen değil alan ben olacağım. O resimleri gönderdikçe ben de Yağız göndermişçesine... Sedef'e iletirim. İlk resmin zarfına da bu durumun gizli olduğunu bu yüzden de kimseye bir şey söylememesi gerektiğini söylerim. Oldu mu?" "Oldu oldu da... Sedef Kıran resimleri oğlunun gönderdiğine inanır mı ki? 'Oğlum bana resim gönderebiliyorsa arardı da.' demez mi? Ya da 'Oğlum bana bu şekilde donuk fotoğraflar göndermezdi. Benim için kadraja gülmeye çalışırdı.' diyerek ters bir şeyler döndüğünden şüphelenmez mi?" Çağdaş'ın mantıklı sorusu karşısında birkaç saniye duraksayan Kadir usulca yutkundu. Sedef resimleri onun gönderdiğini anlayabilirdi. Yine de buna devam etmek istiyor muydu? 'Mezarlıktaki halini düşün. 18 yaşındaki Defne'sini mezara koyduğu için yıkılan o kadını, ifşalanma korkusundan dolayı oğlundan da mı mahrum bırakacaksın? O tahta defneyi mezarlığa bırakırken sıfır tereddütün vardı, şimdi de öyle olmalı. Hem senin gönderdiğini bilse ne olacak ki? Her şey için çok geç kalındı zaten. Masum Defne'nin ismi hatırına, eski bir dosta yardım ediyormuşsun gibi düşün.' "Alacalı?" Kendisine seslenen Çağdaş ile kendine gelen adam boğazını temizleyerek boğazındaki yumruyu yok etti. "Buradayım. Önemli olan resimlerin kimden geldiği değil de gelmiş olması Çağdaş." "Çok saçma. Birisi bana bu tarz bir zarf gönderse, böyle bir iyilik yapsa kim olduğunu öğrenmek için tüm camiayı ayağa kaldırırım. Sedef Kıran da bunu yaparsa... Bu işin sonunda patlamayalım Kadir. Mesleğim ve itibarım tehlikeye girer." dedi Çağdaş morali bozuk bir şekilde. "Yapmaz." diye mırıldandı Kadir. "Nasıl bu kadar eminsin?" Çağdaş'ın onu rahat bırakmayacağını bilen adam memnuniyetsiz bir şekilde mırıldandı. "Çünkü ben olduğumu bilir." Beklemediği bu cevap Çağdaş'ı şaşırtırken Alacalı son cümlesini de söyleyerek hızlıca telefonu kapattı. "Sen Yağız'ı ikna et, artık rica mı edersin tehdit mi bilmiyorum ama max 3 ayda bir resim atsın Çağdaş. Dediğim gibi mail bilgilerini de gönder bana. Sonra yine konuşuruz." ➿ "Sen olduğunu tahmin etmiştim. Annemin çekmecesinde resimlerimi ilk gördüğümde Çağdaş abiye gidecektim ama vazgeçtim. Bu bilinçli bakışlarına bakılırsa doğru tahminmiş." dedi Yağız gülümsemeye çalışarak. Yakalandığını anlayan Kadir, bunun nasılını yok sayarak karşısındaki adama baktı. "Annene nasıl haber vermezsin?" derken ciddi anlamda öfkeliydi. "Başlarda Kıran'dan korktum. Anlaşmamızı ihlal ettiğimizi öne sürüp annemle Mina'ma zarar verir diye hiçbir şey yapamadım. Sonrasında da... Bir gün ölüp giderim ve bir daha hiç haber veremem diye vermedim." "Bu nasıl mantık?" diye tısladı Kadir öfkeyle. "Yaptıklarımdan gurur duymuyorum. Hiç iyi bir ruh halinde değildim. En sevdiğimi koruyamamıştım ve bir kez daha aynısı olur da sevdiklerimi kaybederim diye onlardan da kendimi soyutladım. Acı çekmemek için acı çektim ve çektirdim. Dediğim gibi... Bundan gurur duymuyorum." diye mırıldandı Yağız acı bir sesle. "Seni evire çevire dövmek istiyorum." dedi Kadir onaylamaz bir şekilde başını iki yana sallarken. Ona bakan Yağız tek kaşını havaya kaldırarak hafif bir alayla sordu. "Ege'den daha da mı çok?" Bu, ima dolu cevabı her yöne çekilebilecek çok yönlü soruyla öfkeli bir nefes alan Kadir cevap vermek üzereydi ki odada çok tanıdığı bir ses yankılandı. "Kadir?" Yıllar geçmesine rağmen Sedef'in ağzından ismini her duyduğunda kalbi tekleyen adam, Yağız'ın yakalarını bırakarak şok içinde arkasına döndü. Aşık olduğu kahverengi gözler büyük bir mutlulukla kendisine bakıyordu. "Yaşıyorsun!" Yıllar sonra ilk kez özgürce bakabildiği kahverengi gözlere kilitlenen adam, nefes alamadığını hissederken usulca yutkundu. 'Artık ikimizi de engelleyen hiçbir engel yok. Gözlerine baktığımda 'Ben evliyim/sen evlisin.' diyerek gözlerimi kaçırmama gerek yok.' düşüncesi her yanını sararken gözlerini kaçırmaya çalıştı adam. Ancak sadece çalıştı. Kahverengi gözler, yaşadığının mutluluğuyla olsa gerek kızarmıştı ve bu durum Kadir'in boğazında bir düğümle sonuçlanmıştı. Bir an önce bu odadan s*ktir olup gitmesi gerektiğini bilen ancak yerinden milim oynayamayan Kadir kendisine doğru yürüyen Sedef'i transtaymışçasına izledi. Kadir'in yanına ulaşan Sedef odadaki herkesi şaşırtarak ona sarıldı. Evet, evet. SARILDI! Boynundaki kollara eş olarak gözlerini kapatan Kadir, inlememek için dudaklarını birbirine bastırdı. İç sesi 'Ne yapıyorsun Sedef? Delirdin mi?' diye bas bas bağırırken kalbi bu sarılışa karşılık vermek istiyordu. İki yanındaki ellerini yumruk yapan Kadir ilk aşkının ağlayan sesini duydu. "Öldü haberini ilk gördüğümde ben... Ben çok korktum." Sağ kolu kendinden izinsiz birkaç santim havalanan Kadir, titrek bir nefes alarak kolunu indirirken toparlanma ihtiyacıyla gözlerini açtı. 'Geri çekil Sedef. Geri çekil... Geri çekilmen lazım. Sarılışına karşılık vermeyeceğim. Beni yakıp yıkmışken seni affetmeyeceğim. Eğer karşılık verirsem ben-ben... Geri çekil Sedef. Geri çekilmen lazım!' İçindeki sessiz yalvarıştan bihaber olan kadın kollarını biraz daha sıklaştırırken fısıldadı. "Senden af dilemeden ölemezsin Kadir. Her şey bu kadar yarım kalmışken olmaz. Kaybolan Yılları telafi etmeden, gidemezsin." Bu cümle Kadir'in hissettiği çaresizliği yok etmiş, içinin buz gibi olmasına neden olmuştu. 'Gitmek mi? Giden ben miydim? Ben askerdeyken başkasıyla evlenen sendin ama giden ben mi oluyorum?' Tüm bedenini öfke dalgası saran adam, kadının kollarını boynundan indirip geriye çekilerek aralarına mesafe koydu. Kadının kahve gözleri şaşkın bir kırgınlıkla bakarken, mavi gözler buz gibiydi. "Ne yaptığınızı zannediyorsunuz?" Kadir'in azarlarcasına çıkan sert sesi Yağız'ın sinirli bir nefes almasına neden olurken arkasına doğru ters bir bakış atan Kadir onu boşverip karşısındaki kadına döndü. Kalbinin üzerinde duran kurşun yarasını unutmamalıydı değil mi? O kurşunun üzerine atlarken hissettiği duyguları da sonrasında yaşadığı boktan günleri de en nefret ettiği adam olan babası Kemal Alacalı'ya gönüllü bir şekilde teslim oluşunu da unutmamalıydı. Geçen yıllarda kendini nasıl kaybettiğini, benliğinden nasıl vazgeçtiğini unutmamalıydı. Unutamazdı. Melek; kızı ve annesiyle birlikte hayatına girmemiş olsaydı eğer, Kadir karşısındaki kadın yüzünden tüm hayatını aşağılık p*çin teki olarak geçirecekti. Bunlar unutulacak şeyler değildi. Yılların ızdırabı, unutulacak kadar kolay geçmemişti. "Yaşıyorsun." dedi Sedef tekrardan. Gözlerindeki kırgınlık kaybolmuş çöken omuzları dikleşmişti. "Evet yaşıyorum ve bildiğim kadarıyla bu gizli bir bilgiydi." dedi Kadir bakışlarını Burak'a çevirerek. Burak hızla ellerini iki yana kaldırdı. "Valla ben yine masumum. Yalnız bu aralar fazla arkamdan iş çevriliyor bak. Bir an önce tempoma kavuşmam lazım. Olmuyor böyle." Onun alaylı cümlesiyle derin bir nefes alan Kadir soğuk bakışlarını tekrardan Sedef'e çevirdi. Biliyordu kendisini bu duruma düşüren kişiyi. Bilmemesi mümkün müydü? 'Bittin sen Melek!' diye düşünen adam nefes alma ihtiyacıyla çıkışa doğru yürümeye başladı. Burada durmasının hiçbir anlamı yoktu. Adamla aynı fikirde olmayan Sedef yanından geçmek üzere olan adamın kolundan tutarak onu durdurdu. Bu hamle Kadir'in öfkesini arttırırken kızgın gözlerini kadına dikti. Adam öylesine ters bakıyordu ki Sedef elini çekmek zorunda kalmıştı. "Konuşabilir miyiz?" Kadının mırıltısı üzerine adamın dudağı alayla sol tarafına doğru kıvrılmıştı. "Sizinle konuşacak herhangi bir şeyimiz olduğunu zannetmiyorum." "Zan göreceli bir şey. Bana göre konuşacak yüzlerce şey var." Kadir'in dudaklarındaki alay bu cümleyle büyümüştü. "Zaman aşımına uğrayan konularla ilgilenmiyorum. İzninizle." dedi adam sakin bir şekilde. Kadir, kendisini izleyen gözler varken birileriyle yüzleşme olayından iyice irreti olmaya başlamıştı. Bağıra çağıra terslemek istediği kadına, kızının ve Yağız'ın varlığından dolayı tek bir kelime edemiyordu. Bu cidden sinir bozucu bir durumdu ve Melek bunun hesabını çok pis ödeyecekti. Sedef'in yanından geçerek çıkışa yönelen adam duyduğu cümleyle duraksadı. "Madem zaman aşımına uğradı neden benimle iki dakikalığına bile aynı odada kalmaya katlanamıyorsun?" Memnuniyetsiz bir şekilde iç geçiren Kadir yüzüne yerleştirdiği poker suratıyla kadına döndü. "Tanımadığım insanlarla zorunlu vakit geçirmekten hoşlanmıyorum." "Beni tanımıyor musun?" diye sordu Sedef ifadesiz duran yüzde en ufak bir tepki ararken. Yoktu. Hiçbir ifade yoktu. Kadir'in yüzü taş kesilmişçesine donuktu. Bu durum Sedef'in kalbinde bir sızıya neden olmuştu. Belki de unutamayan tek kişi benimdir. "Tanıyor muyum?" diye sordu Kadir soğuk bir sesle. Yüzü gibi sesi de donuktu. Gözlerinde herhangi bir öfke kıvılcımı bile yoktu. Bu durum kalbindeki sızıyı büyüttü. Öfke, unutulmadığını ispatlamış olurdu. Ama bu durumda... Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu Sedef. Kadir gerçekten de kendisine karşı hiçbir şey hissetmiyor muydu? Sessiz bakışlarına boş gözlerle karşılık veren adamın gideceğini anlayan kadın hızlıca konuştu. "Haberlerde yazılanlar neydi öyle? Neden öylesine gerçek dışı şeyler yazdılar?" Bu cümle karşısında afalladığını hisseden Kadir yüzünü sabit tutmaya çalışarak konuştu. "Gerçek dışı? Gayet de gerçekleri yazdılar." "Öldüğü yazılan seninle konuştuğumu hayal mı ediyorum yani?" "Tam anlamıyla ölü yazmıyordu. Öldüğü düşünülen yazıyordu. Denizin ortasında bir yat patladığında ölümden başka ihtimal pek olmuyor sonuçta." diyen Kadir bu gereksiz muhabbeti neden yaptığını düşünüyordu. Gitmesi gerekiyordu işte. Kendisini durdurmaya çalışan kadının bu çabasını geri çevirip odadan çıkması gerekiyordu. 'Söylemesi kolay. Yiyorsa uygula.' diye düşünen adam yüzündeki ifadesizlik maskesini indirmeden kadına baktı. O kahverengi gözleri özlemişti... Çok. "Hadi ölü olma olayını geçtim de şu terör saçmalığı neydi? Kimlerin canını sıktın da öyle şeyler yazdılar?" Beklemediği bu soru karşısında afallayan Kadir kaşlarını çatarak Sedef'e baktı. "Terör saçmalığı? Olanı yazdılar sadece Sedef." diyen adam dudaklarının arasından çıkan isimle donakaldığını hissederken kadının cümleleri bu donakalmışlığı pekiştirmişti. "Olanı mı yazdılar? Güldürme beni Kadir. Sen, öldürseler teröristlerle iş birliği yapmazsın. Yine aynı şekilde yasa dışı işle de işin olmaz." Yüzündeki ifadesizlik maskesi çatırdayan adam titrek bir nefes alarak toparlanmaya çalıştı. "Yaptım diyorum." derken hissettiği çalkantı sesine yansımamıştı. Ona bir bakış atan Sedef başını iki yana sallayarak kesin bir kararlılıkla konuştu. "İnanmıyorum." "Neden?" diye soran adamın sesi bu sefer istediği güçlükte çıkamamıştı. "Ne neden? Seni tanıyorum Kadir. Gerçi sen şimdi yıllar geçti beni tanımıyorsun falan dersin ama... Vatanına ihanet etmeyeceğini bilecek kadar tanıyorum seni. Bu yüzden o haberleri gördüğüm ilk günden beri hiçbirine inanmadım. Yani, seni tanıyan herkes bu suçlamaların baştan ayağa yalan olduğunu bilirdi." Kalbi kulaklarında atan Kadir tüm duyguları ruhuna hücum ederken karşısındaki kadına bakakaldı. Adam ilk aşkına kilitlenmişken odada eski karısının sesi yankılanmıştı. "Ben bilemedim." Melek'in cümlesi duyan Sedef, kadına dönerken Kadir dudaklarının arasına titrek bir nefes çekti. İfadesizlik maskesinin tuzla buz olduğunu ve gözlerinde kocaman bir acının belirdiğini biliyordu adam. 'Nasıl olurdu da 25 yılını onunla geçiren kadın 'Bunu nasıl yapabildin?.. Nasıl teröristlerle işbirliği yaparsın?' diye hesap sorarken; 30 yıldır yanında olmayan kadın 'Sen, öldürseler teröristlerle iş birliği yapmazsın... O haberleri gördüğüm ilk günden beri hiçbirine inanmadım.' derdi? Bu nasıl işti?' Şaşkın bakışlarını Melek'ten çeken Sedef'in ona döndüğünü gören Kadir, yüzündeki afallamışlığı saklamak için eski karısına baktı. 'Beni düşürdüğün bu durumun hesabını vereceksin Melek Gökmen!' diye düşünen adamın bakışlarına istediği öfke yerleşmişti. Kadir'in gözlerindeki öfkeyi gören Melek usulca yutkunurken Kadir, Sedef'i es geçerek Melek'e doğru yürümeye başladı. 'Madem sen bana böyle bir oyun kurdun eski karıcığım, o zaman hodri meydan.' Kadir'in ne yapmaya çalıştığını anlayamayan Melek yanına gelen adama bakarken Kadir gayet rahat bir hareketle Melek'in elini tuttu. Bu temasın elektrik olup Melek'i çarpmasının tek nedeni odadaki Ege'nin varlığıydı. "Ne yapıyorsun?" diye fısıldayan Melek şok olmuş bakışlarla eski kocasına bakarken Kadir intikam dolu bakışlarının aksine normal bir sesle konuştu. "Yürü." 'Delirmiş olmalısın Kadir!' düşüncesiyle gözlerini kocaman açan Melek, üzerinde hissettiği öldürücü elaların sahibine bakmaktan korkarak elini geri çekmeye çalıştı. Ama sadece çalıştı. Eski karısının elini bırakmayan Kadir kin dolu mavi gözleriyle tekrarladı. "Yürü!" Kadir'in öfkeden ve acıdan deliye dönmüş bakışlarını gören Melek tam o an, gerçekleştirdiği bu yüzleşme için pişman olmaya başlamıştı. Alacalı kesinlikle bunu yanına bırakmayacaktı. Kadir'in etrafa yaydığı öfkeyi hisseden Melek, dediğini yapmazsa adamın işleri daha da çok karıştıracağını hissederek başını aşağı yukarı salladı. Ondan aldığı onayla sırtı diğerlerine dönük olan Kadir yüzüne yine modsuzluk maskesini yerleştirmiş, elinden tuttuğu Melek'i çekiştirerek odadan çıkmıştı. Kadir koridora geçtikleri an Melek'in elini bırakarak öfkeli adımlarla ıssız koridora doğru yürümeye başlamıştı. Onun peşinden giden Melek birkaç adım attıktan sonra duraksayarak arkasına baktı. 'Tahminen Ege ne kadar çıldırmıştır?' Az önce Ege'nin delici bakışlarını üzerinde hissetse de ona bakmaya cesaret edememişti Melek. Baksa ne olurdu onu da bilmiyordu gerçi. Yalanı yok. İçindeki küçücük bir yer bu davranışın Ege'ye müstehak olduğunu fısıldamıştı. Madem Ege anlatmamak için bu denli çırpınıyordu o zaman kararlarının getirisiyle de başa çıkmak zorundaydı. Onun delicesine öfkelendiğini bilmek kadının dudaklarında kin dolu bir gülümsemeye neden olurken, Ege'yi daha da öfkelendireceğinin bilinciyle Kadir'in yanına doğru yürümeye başladı. Alacalı'nın vermesi gereken bir hesap vardı. 🌀 Koridorun sonundaki adam öfkeyle bir sağa bir sola volta atarken kadın temkinli adımlarla yanına yanaştı. Sanırım şu an 'Sen az önce ne yaptın?'ın zamanı değildi. İç geçirerek duvara yaslanan Melek, kollarını bağlayarak Kadir'in sakinleşmesini beklemeye karar verdi. 5 dakika sonra adamın sakinleşmek yerine daha da çok öfkelendiğini fark ettiğinde yaslandığı duvardan doğruldu. "Kadir biraz sakin olur musun?" "Sakin mi? SAKİN Mİ?" diye bağıran adam delirmişçesine gülmeye başlamıştı. "Sen ne yapıyorsun Melek? NE YAPIYORSUN?" Öfkeden tir titreyen bedenini kontrol altına almaya çalışan adam, eski karısının yanına doğru yürüyüp tam karşısında durdu. "Benden habersiz böyle bir şeyi nasıl yaparsın?" "Haber versem kabul etmezdin." "Etmezdim tabii ki. İstemediğimi bildiğin bir şeyi nasıl yapabilirsin? Hangi hakla? Ne sıfatla?" diyen adamın mavi gözleri öfkenin en koyu tonuna bürünmüştü. "O kadının yaşadığını bilmeye hakkı vardı." dedi Melek, Kadir'in sinirine zıt bir sakinlikle. "O ZAMAN GİDİP SÖYLESEYDİN!" diye bağırdı Kadir sağ kolunu öne doğru uzatarak. "Ne diye karşıma çıkartıyorsun? Niye yüzleşmemizi sağlıyorsun? Zevk mi alıyorsunuz bundan? BEN NİYE HAYATIMIN EN ŞOK EDİCİ KARŞILAŞMALARINI KIZIMIN KARŞISINDA YAŞAYIP DURUYORUM?" Kadir'in öfkesinin bir kısmının nedeninin bu durum olduğunu anlayan Melek suçlu bir bakış attı. "Haklısın ama başka çarem yoktu. Öfkeni durdurabilecek tek faktör Hilal. Onun odadaki varlığını bilirsen daha sakin olursun diye..." Kızgın bir nefes alan Kadir elini ağrıyan başına götürerek masaj yapmaya başladı. Bir süre onu inceleyen Melek tek kaşını havaya kaldırdı. "Hapishaneye ziyaretine mi gönderseydim?" Bu cümle Kadir'in şok dolu bakışlarla ona bakmasına neden olmuştu. "Bunu yapsam daha mı iyi olurdu? En mantıklısı buydu, kabul et. Madem hesap sormak için içeriden çıkmıyorsun ben de..." "Neden Melek neden? Bu benim hayatım. Bırak! Niye karışıyorsun?" "Neden mi? Niye mi karışıyorum? Bunu soruyor musun gerçekten? Benim yerimde olsan sen de aynısını yapmaz mıydın Kadir? Ben yıllarca ne yaşadığını bilen tek kişiyim. Ne kadar acı çektiğini en iyi ben biliyorum. Mutluluğu ne kadar hak ettiğini de en iyi ben biliyorum. Elim kolum bağlı duramadım. Doğaya hayran senin parmaklıklar ardından dünyayı izlemeni kaldıramadım. Kendi hapishanenden çıkmanı istiyorum. Bunu başarabilirsem, yıllarca haksız yere yaşattığım kötü anlar için kefaretimi ödemiş olurum. Nedenim tek değil ama en büyük nedenim artık mutlu olmanı istemem." Melek'in sözleri Kadir'in içindeki öfkenin yavaş yavaş geri çekilmesine neden olmuştu. 'Benim yerimde olsan sen de aynısını yapmaz mıydın Kadir?' diye soran kadının haklılığının farkındaydı. Buraya gelmesinin gizli niyeti Ege ile konuşmak değil miydi? Hatta Ege'nin gözleri önünde Melek'in elinden tutarak onu odadan çıkartmasının bir nedeni de bu konuşmaya zemin hazırlamak değil miydi? Ege'yi kışkırtarak, aklına 'Acaba'ları sokarak onu konuşmaya zorlamak... "Ayrıca Yağız'ın onayını başka türlü alamazdım. Annesini kırmanı istemiyordu. Bu yüzden Hilal'in yanında olmak zorundaydı." Duyduğu cümle Kadir'in tüm gücünün tükenmesine neden olurken, yorgun bir şekilde yanlarındaki banka oturdu. "Ona ne dedin Melek? Bunu yaptığına gerçekten de inanamıyorum." derken sesi onaylamaz çıkmıştı. "Ben bir şey demedim. Yağız tahmin ettiğimden çok daha fazlasını biliyordu. Şu sizi yakalayacak belgeleri incelerken senin askerde vurulduğun tarihi görmüş. Şüphelerini de annenin adını öğrenmesiyle doğrulamış. Yine de annesine hiçbir şey soramamış. O kadar ısrar etti ki... Yalnızca annesinin sen askerdeyken evlendiğinden bahsetmek zorunda kaldım." Gözlerini kapatarak arkasına yaslanan Kadir hüsranla iç geçirdi. "Hilal'in bahsettiği Yağız abisinin bizim Yağız olacağına hiç ihtimal vermemiştim. Bu yüzleşme onların karşısında olmamalıydı." "Yüzleşme demem ben buna pek. Ayrıca sonda yaptığınla o yüzleşmeyi gölgede bıraktın sen." dedi Melek iğneleyici bir şekilde. Gözlerini açan Kadir kin dolu bakışlarla eski karısına baktı. "Hak ettin." derken sesi keskin çıkmıştı. "Kısmen beni kullandın! Sedef'in gözüne soksaydın birleşmiş ellerimizi, olmadı böyle." dedi Melek ters bakan gözlerini adama dikerek. "Bir dahakin... Ah!" Melek'in koluna vurmasıyla cümlesini tamamlayamayan Kadir kolunu ovuştururken umursamaz bir şekilde omzunu silkti. "Kabul et ama. Senin de işine geldi. Ege Beyler beni engellemediğine göre susmaya devam ediyor. Oh olsun ona." "Oh olsun ne yaa? Çocuk gibi." diye mırıldanan Melek iç geçirerek arkasına yaslandı. "Yalnız Ege şu an kuduruyordur değil mi?" diye soran kadının sesinde istemsiz bir memnuniyet vardı. "Bak işte. Sana da yaradı bu durum. Her yönüyle win-win." diyerek dalga geçen Kadir yaşananları yeni yeni sindirdiğini hissederken yutkundu. Sedef'in güveni, sarılmasından çok daha fazla afallatmıştı adamı. Bunu asla sesli itiraf etmese de bu güvenle duvarlarının arkasındaki kalbine dokunmayı başarmıştı kadın. Bu düşünceyle dudakları alayla iki yana kıvrıldı. Kalbinin yanında kocaman bir mermi izi vardı. Nedeni de o kadındı. Bunu unutmaması gerekiyordu. "Sedef beni şaşırttı." dedi Melek eski kocasına bakarak. Melek'ten kaçamayacağını bilen Kadir kadına olumsuz bir bakış attı. "Sana sarıldığına inanamıyorum." diye devam etti Melek sesindeki ciddi şaşkınlıkla. "İlk eski kocan da ikinci eski kocanla el ele tutuşarak odadan çıktığına inanamıyordur." diye karşı bir atak yaptı Kadir. Bunu duyan Melek tekrardan adama vuracakken Kadir gülerek onu durdurdu. "O an Ege'nin yüzünü görmek için her şeyimi verirdim bak." "Alacalı! Yaptığın sanki matah bir şeymiş gibi bir de dalga mı geçiyorsun?" "Senden öğrendim eski karıcığım. Sanki bu yüzleşmeden mutluymuşum gibi bir de 'Sana sarıldığına inanamıyorum.' demiyor musun?" dedi Kadir kadının taklidini yaparken. Yıllarını beraber geçirdiği adamın gözlerindeki memnun kırıntıları gören Melek'in dudaklarında bir tebessüm belirmişti. "İtiraf et hoşuna gitti. Sedef'in bu korkusuz hallerinden hoşlandın." "Kalbimin üzerindeki kurşun yarasına sor onu." diye söylendi Kadir ters bir şekilde. "Yaraya değil de hâlâ sakladığın kurşuna mı sorsam? Paslanmış mıdır? Unut artık der mi?" Melek'in son cümlesi Kadir'den acı bir kahkaha yükselmesine neden olmuştu. "Unut artık mı? Tüm hayatımı s*kmişken mi? Unut ha? Sen gün geçtikte iyice komedyene bağlıyorsun Melek Gökmen. Unut ha?.. Sen unuttun mu da bana unut diyorsun?" "Benim karşımdaki susuyor. Senin karşındakininse susmaya niyeti olduğunu hiç zannetmiyorum. Bir kere de siz erkekler cesur olun olmaz mı? Erkekliğin 10'da 9'u kaçmaktır sözünün aksini ispatlayın... Bari sen yapma Kadir ya." diyen Melek isyan dolu bir şekilde yanındaki adama döndü. "Sen ki tüm hayatını bana karşı dürüst olmaya adamış adamsın. Bana gösterdiğin yüzünün 5'te 1'ini bile aşık olduğun kadına göstermeyecek misin gerçekten? Nerede benim tanıdığım Kadir? Nerede benim minnet duyduğum mert adam?" "Yok! O söz konusu olduğunda yok. Ona bakınca hayatımdaki mahvolmuşluğu görüyorum ben. Zamanında beni ne hale düşürdüğünü, nasıl iğrenç ötesi bir adam haline geldiğimi hatırlıyorum. Gurur duymadığım onlarca anı üşütüyor ruhumu. Ben o Kadir'den nefret ediyorum Melek. Onun yüzünden iğrenç birine dönüşen o Kadir'den. Ben- ben Sedef'e bakarken utanıyorum. Geçmişte dönüştüğüm o adamın yaptıklarından utanıyorum. Bizi ve aşkımızı kirleten o muydu yoksa ben miydim? Bu sorunun cevabını gerçekten çok merak ediyorum." Böyle bir karşılığı beklemeyen Melek gözlerini kırpıştırarak adama bakarken Kadir buruk bir tebessümle devam etti. "Yıllar önce sana yardım eli uzatan tek kişi ben değildim. Sen de bana o eli uzattın. Annem, Hilal, sen... Beni bulaştığım o bataklıktan kurtardınız. Bu yüzden sana her baktığımda hayatımın rayına girdiği o günleri hatırlıyorum. Bu yüzden yıllarca kimseye olmadığım kadar sana dürüst oldum. Senin ihtiyacın olan şey benim sevgim, anlayışım ya da acımam değil de dürüstlüğümdü çünkü. Beni o berbat günlerden kurtardığın için sana olan minnetimi de dürüstlüğümle ödedim. Peki şimdi... Ne olacak? Sedef'in karşısına çıkıp 'Beni öyle bir adama dönüştürdün ki nefret ettiğim Kemal Alacalı yanımda melek kaldı, sana olan nefretim öylesine büyüktü ki aşkımı defalarca kez aldatıp öldürdüm.' desem ne değişecek? Nefret ettiğim geçmişim silinecek mi? Kalbimin üzerindeki izin acısı gidecek mi?' Birkaç saniye duraksayan Kadir alçak bir sesle mırıldandı. "Dünya üzerinde milyarlarca insan varken Aykut Kıran'ın benim sevdiğim kadınla evlenmiş olmasının tesadüfiliği(!) yok olacak mı?" Bu cümleyle eski kocasına bir bakış atan Melek kaşlarını kaldırıp dudaklarını bükerek arkasına yaslandı. "25 yıldır senin ağzından bu cümleyi bir kez bile duymadım." "Söylemesem de düşünmüyor muydum sanki?" "Düşündüğünü biliyorum. Hele de Sedef kızına Defne ismini verdiğinde. Yine de... Hiç sesli söylememiştin." Gözlerindeki acı dudaklarında hayat bulan Kadir berbat bir sesle konuştu. "Sedef'in karşısına hiç çıkmasaydım... Aykut Kıran'la hiç evlenmemiş olurdu değil mi? O p*ç hiç hayatına girmemiş olurdu. Mutlu bir hayatı olurdu. Sevdiği biriyle evlenirdi. Birbirimizden hoşlandığımız ancak açılamadığımız günlerde, bir gün bana 'Ben annem gibi olmayacağım. Çocuklarıma kötü bir baba hediye etmeyeceğim. İyi biriyle bir hayat kuracağım.' demişti. Belki babasından bile kötü bir baba bıraktı çocuklarına. Neden? Çünkü hayatına ben girmiştim. Sedef'in yaşadığı her şeyin sorumlusu benim Melek. Askerden geldikten sonra yaptığım tüm o aptallıkların nedeni de kürkçü dükkanına geri dönüp Kıran'a savaş açmamın nedeni de bu. En başında bunu biliyordum ama asla kabullenemedim." Mazideki tüm o anlar çarparken sol gözünden bir damla yaş düşen adam yutkundu. "Teskeremi aldığım gün gittiğim ilk yer onun eviydi, oydu. Hesap sormam gerekiyor diye diye koştum ama içten içe vardığım sonuç belliydi. Sedef bana asla ihanet etmezdi. Yaşananların nedeni kesinlikle düşünmek dahi istemediğim nedendi. Kıran, benim yüzümden onunla evlenmişti. Bana acı çektirmek istediği için... Ama biliyor musun? Hiçbir şey umurumda değildi. Kıranla evlenmiş olması, başkasıyla birlikte olmuş olması... Hiçbiri umrumda değildi. Ben onu her koşulda kabul ederdim. Kabul ederdim de, geç kalmıştım." İstanbul'a iner inmez Aykut Kıran'ın evine koşmuştu Kadir. Kıran evde ya da değil araştırmamıştı bile. Yalnızca Sedef'i görmesi gerekiyordu. Onu bir kere görürse hiç hoşuna gitmeyen düşüncesinin doğruluğunu kontrol etmiş olurdu. Eğer kadın ona ihanet etmediyse ve Kıran kendisi yüzünden Sedef ile evlendiyse dünyayı yakar, Sedef'i elinden tuttuğu gibi o lanet evden çıkarırdı. Bu düşünceler içinde Kıran'ların malikanesine gitmiş bahçe kapısındaki zili alacaklı gibi çalmaya başlamıştı. Önce evin kapısına bir hizmetçi çıkmıştı, sonra da Sedef'i görmüştü. Onu gördüğü an zildeki eli aşağı düşmüştü. "Hamileydi. 4 aylık falandı sanırım. Haberlere bakmadığım için ruhum bile duymamış ama tüm magazin Kıran holdingin minik veliahtından bahsediyormuş. Belki cinsiyeti erkek olmasa bir şansım olurdu diyeceğim ama bana inat sevdiğimle evlenen Kıran, sırf inadına kız da olsa çocuğun velayetini alırdı. Şimdi ise doğacak çocuk erkek ve şirketin varisiydi. Kıran'ın 'O benim oğlum.' diyerek tüm avukatlarını mahkemeye yığması ve çocuğunun velayetini alması tek celseye bakardı. Sedef de bunu biliyordu. Sedef de biliyordu, ben de... Ben merdivenlerin bitimindeydim o ise başında. Baktı sadece bana. Aradaki mesafe sorulmamış hesabımızla inledi. Tek kelime edemedim, gözlerim karnındayken. O da hiçbir şey demedi. Sadece elini karnına götürdü. Bu hareketiyle hiçbir şey söylemeden 'Onu seçtim' demişti. Çocuğumu seçtim.'. Ne diyebilirdim ki? Bırak çocuğunu gel gidelim mi? Masum bir çocuk Kıran gibi acımasız bir adama bırakılır mıydı? Her şeyi geçtim annesiz büyüyen biri olarak, aşığım bahanesi altında bir çocuğun annesiz büyümesine göz mü yumacaktım? Asla!.. Bizim hikayemiz tam o an sonlandı işte. Sandığının aksine kalbime kurşun yediğimde değil, masum bir çocuk bu hikayeyi çıkmaza soktuğunda." Başını iki yana sallayan adam, aylardır kafasında dönüp duran düşünceleri sesli söylediği için dağıldığını hissederken iki eliyle yüzünü sıvazladı. Kendi sesinden bunları duymak hiç iyi gelmemişti... İyi gelmese de Melek'in sessizce dinlemesi anlatmaya teşvik etmişti. "Sonrası çok çelişkiliydi. Bir gün kalktığımda Sedef'e kızıyordum, beni seçmediği için. Diğer gün böyle bir şeyi düşündüğüm için kendime. Bir yerden sonra artık Sedef'in gönüllü bir şekilde Kıran ile evlendiğine karar verdim. Yani kendi kurduğum hikayede oynamıştım aylarca. Belki de evlilik gerçekti. Belki de beni hiç sevmemişti. Belki de gerçekten bana ihanet etmişti... O etti mi bilmiyorum ama bir gün ben ettim." Zil zurna sarhoş olup hiç tanımadığı bir kadınla birlikte olduğu günü hatırladığında istemsizce yumruğunu sıktı. "O günden sonra battıkça battım. Kızım hayatıma girene kadar da bu batış sürdü. Bir kısmına sen de şahitsin zaten. O en iyi halimdi. O iyi halimse düşün gerisini. Şimdi... Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Eğer Sedef'in evlenme nedeni yılar önce aklımda kurduğum, ihtimali bile Kıran'ı öldürmek istememe sebep olan o nedense ne yapacağım? Değilse, ne yapacağım? Hangisi daha iyi?.. Sedef'in bana ihanet etmiş olmasını diliyorum. Diğer durum daha ağır geliyor çünkü. Yani düşünsene Sedef'i kurtarmak için çareler aramak yerine önce gittim saçmaladım sonra da mutlu bir hayat kurdum. O ise yıllarca Kıran itine katlanmak zorunda kaldı. Kızını kaybettiğinde yalnızdı, tüm hayatı boyunca yalnızdı. Kıran yüzünden yıllarca oğlundan bile oldu. Tutup da 'Haklısın. Kıran'ı başıma saran sendin.' derse ne olacak?" "Bir dakika. Bir dakika Kadir. Bak ben bu konuşmamın benzerini yıllar önce dinledim. Kendi menfaati için anneme ve kızıma iyi davrandığını söylediğin gece dinledim. O zaman 'Kendine küfürler, hakaretler edip durma.' demiştim şimdi de 'Kendini isteğin dışında gerçekleşen olaylar için suçlama.' diyorum. Sedef, Aykut ile evlendiğinde gayet de aklı başında bir yetişkindi. Yani Aykut tutup da silah zoruyla mı o masaya oturttu onu? Senden bağımsız olaylar olmuş olmalı. Bilmediğin şeyler, seni ilgilendirmeyen şeyler." Melek'in haklılığını inkar eden Kadir başını iki yana salladı. "Babası nasıl biriydi bilmiyorsun. Aykut'un mal varlığını duyduğu anda balıklama atlamıştır." "Ve babasının öyle olmasının nedeni sen misin? Eğer adam dediğin gibi biriyse o zaman Aykut olmaz Ahmet olurdu, Ahmet olmaz Mehmet olurdu. Bunda suçun ne?" Kadir itiraz etmek üzereyken Melek kesin bir sesle devam etti. "Bitirmedim! Yağız'ın gitmesi mi senin suçun, o küçük kızın şehit olması mı? Her şeyi geçtim... Dediğin gibi olduysa bile bu Sedef'in, Aykut ile senden habersiz evlendiği ve senin canının yandığı gerçeğini değiştirmiyor. Bu açıdan baktığımızda hikayenin suçlusu Sedef." diyen kadın asıl varmak istediği noktayı açıkladı. "Ve ben eğer Sedef'in durumunda olsaydım, sevdiğim adamın mutlu olmasını isterdim. Yani senin benimle bir hayat kurmuş olman onun canını yakmaktan çok onu mutlu etmiştir. İnan bana." Birkaç saniye eski karısına bakan Kadir yumuşak bir şekilde güldü. "Ne?" dedi Melek onun gülüşüyle istemsizce gülümserken. "Şu anda Hilal'e ne kadar benzediğini farkında mısın?" "Yalnız o benden sonra doğdu. Onun bana benziyor olması lazım. Bunu ne zaman kabulleneceksiniz?" "Bu yeni Melek'e alışmaya çalışıyorum izninle. Alışınca kabullenirim." "Sanki daha önce hiç böyle davranmamışım gibi..." diye söylenen kadın sahte bir moralsizlikle kollarını bağladı. "Eskiden de benzer birkaç tesellide bulunduğun, polyannacılık yaptığın anlar oluyordu ancak genelde kötü kalpli kraliçe modunda olduğun için beynim o anları hep silmiş." Dudaklarında yarı sinirli bir gülümseme beliren Melek gözlerini kısarak Kadir'e bir bakış attı. "Kötü kalpli kraliçe olsaydım yemeğine zehir koyardım." "Hâlâ geç değil. Hem hastanedeyiz bak." diyen Kadir cümlelerdeki anlamı hatırlayarak gülümsemesini soldurdu. "Doktorla da konuşamadım hiç. Hilal'in vücudunda hiç zehir kalmadı değil mi? Hastane süreci fazla uzun sürdü, zehirden dolayı mı? Olumsuz bir etkisi olacak mıymış?" Yaşananları hatırlayan Melek titrek bir nefes alarak başını iki yana salladı. "Merak etme herhangi bir olumsuzluk yok. Aslında günler önce hastaneden çıkabilirdi de Burak dikişleri alınınca deyip durdu. Şahsen bizim de işimize geldi, kabul ettik. Bu yüzden bu kadar uzun sürdü." "Anladım... Peki sen nasılsın? O berbat günlerde yalnız mı kaldın? Tüm o süreçte Ege sana destek mi oldu köstek mi?" Kadir'in samimi bir endişeyle kurduğu cümle karşısında Melek bir süre düşüncelere daldı. "Köstek oldu diyemem. Aslında onu üniformasıyla gördüğüm ilk an yelkenleri suya indirmeye karar vermiştim. O kadar çaresiz bir haldeydim ki... Çok kötüydü Kadir. Hilal ilk getirildiğinde ben..." duraksayan Melek acı bir tebessümle kızını birlikte büyüttüğü adama baktı. Kadir'in mavi gözleri kızarmaya yüz tutmuştu. "İyi ki orada değildin. Orada olsaydın tüm hastaneyi birbirine katardın. Burak'ı kimse tutamadı zaten, senin de benzeri tepkin olacağından hiç şüphem yok. Ege daha çok şoktaydı. Kabullenme aşamasının şoku ortalığı velveleye vermesini engelledi. Buna rağmen kan lazım olduğunda o berbat haliyle 'Benden alacaksınız.' dedi elinde bıçakla milleti tehdit etti. Durumu gerçekten de kötü olmalı ki sonrasında silahı, bıçağı ne varsa almışlar üstünden. Tüm o süreçte... Yalnızdım ama değildim gibi de. Ege'nin oradaki varlığını bilmek yetiyordu. Onu gördüğüm için yaşadığım şok da beni biraz toparladı sanırım. Bilmiyorum. Hayatımın en berbat günüydü." Kadının acı cümleleriyle başını duvara yaslayan Kadir ona yandan bir bakış attı. "Yelkenleri suya indirmeye karar vermiştim' dedin. Ne oldu da bundan vazgeçtin?" "Sinan abi, Salih diye seslendi." diye mırıldandı Melek. Kaşlarını kaldıran adam derin bir nefes aldı. "Dünya üzerinde Ege Koral'ı bulamadığımızda adının yalan olduğunu anlamıştık zaten." "Pek de yalan değilmiş. Resmi olmayan ikinci ismiymiş. Kimseye söyletmiyormuş ama." derken sesinde ima vardı. "Hee ona Ege deme diyorsun?" "Yani ters tepebilir." "Tepsin. O bizim aramızda. Eee boşver bizi. Sizde ne oldu? Gerçi tepkini tahmin etmek benim için zor değil. Ona neler yapıp, söylediğini de." "İlk başlarda her dakika laf sokuyordum. Sürekli sinirini bozuyordum. Benden uzak dursun istiyordum ama içten içe yanımdan gitmesin de istiyordum. Tahmin edeceğin üzere onu affetmekten korktuğum için canını yakıyordum... İş nasıl buraya geldi acaba? Şimdi anlat diye yalvarıyorum. Bu çok saçma." Son cümleyle aklına odada aldığı aşk itirafı gelmişti. '50 yaşındayım. Bir seni sevdim, çok saçma.' O günle alakalı bir çok şey ruhunu doldururken Melek soru dolu gözlerle Kadir'e döndü. "Bir şey soracağım." Onun sesindeki tereddütü hisseden Kadir kaşlarını çattı. "Sor?" "Bunu sana sormamalıyım sanırım." derken tereddütü çoğalmıştı. "Niye?" "Yani... Pek de etik olmaz." Bu cümle, Kadir'in hafif bir alayla gülmesine neden olmuştu. "Etik? Hangi etik? Az önce içeride yaşadığımız etikten mi bahsediyorsun? Bak aklıma ne geldi. Bizim çalışanların kendi aralarında goygoy yaptığı bir muhabbet vardı. Sıkı dur, odadaki halimize uyarlıyorum şimdi bunu. Ben, ilk eski kocam, ikinci eski kocam ve ikinci eski kocamın ilk aşkı. Biz kocaman bir aileyiz." Bu cümle karşısında Melek'ten samimi bir kahkaha yükselmişti. "Yıllar önce de dediğim gibi bizim ilişkimiz asla normalin içine dahil olmadı, bu yüzden etikle de alakası yok. Hadi sor." Kadir'in yüreklendirmesiyle Melek kısık bir sesle sordu. "Hani az önce dedin ya 'Hiçbir şey umurumda değildi. Kıran'la evlenmiş olması, başkasıyla birlikte olmuş olması... Hiçbiri umrumda değildi. Ben onu her koşulda kabul ederdim.' diye. Ciddi miydin?" Melek'in çekingen sorusu karşısında Kadir anlayışla tebessüm etti. "Ciddiydim. Hâlâ da ciddiyim. Ege'nin de benden farklı düşündüğünü zannetmiyorum. Merak ettiğin buysa." "Yani 'Kabullendim.' demişti geçenlerde ama ciddi miydi yoksa öylesine mi dedi bilmiyorum." "Bu öylesine denilecek bir konu mu Melek?" Kadir'in ciddi sesini duyan kadın başını iki yana sallasa da içi içini kemiriyordu, belliydi. Onun ruh halini fark eden adam kadına doğru döndü. "Az önce bana söylediğini söylüyorum sana. 'Kendini isteğin dışında gerçekleşen olaylar için suçlama.' O an öyle olması gerekiyordu biz de akışa göre hareket ettik. Malum ikimiz de geleceği göremiyoruz. Şahsen ben sonumuzun böyle olacağını hiç tahmin etmezdim. Bir şekilde düşe kalka bir ömrü bitirir, bu dünyadan göçüp gideriz diye düşünüyordum. Şimdiyse geldiğimiz noktaya bak. Birbirimizin çöpçatanlığını yapıyoruz." Kadir'in sondaki muzip cümlesiyle Melek güldü. "Rica ediyorum beni örnek alma. Ege, Sedef gibi olumlu tepki vermeyecektir." "Ege'nin dakikalardır hayalinde beni boğduğuna eminim şu an." dedi Kadir gülen sesiyle. Gülmemeye çalışan ama başarılı olamayan Melek başını aşağı yukarı sallayarak adamı onayladı. "Bak işte bunda kesinlikle hemfikiriz." Yarım Saat Önce Sırtını duvara yaslayan Ege kollarını birbirine bağlamış, karşısındaki sahneyi izliyordu. "İnanmıyorum." dedi Sedef kararlı bir sesle. Onun inançlı cümlesiyle bakışları Kadir'e döndü. Bakalım ne tepki verecekti? Kadir'in yüzünde yine mimik oynamadığını gördüğünde öfkeli bir nefes aldı. Ne kadar çabalarsa çabalasın adamın hal ve hareketlerinden ne düşündüğünü kestirememek, Ege'nin sinirini oldukça bozuyordu. "Neden?" "Ne neden? Seni tanıyorum Kadir. Gerçi sen şimdi yıllar geçti beni tanımıyorsun falan dersin ama... Vatanına ihanet etmeyeceğini bilecek kadar tanıyorum seni. Bu yüzden o haberleri gördüğüm ilk günden beri hiçbirine inanmadım. Yani, seni tanıyan herkes bu suçlamaların baştan ayağa yalan olduğunu bilirdi." Bu cümleyle Ege'nin elaları istemsizce Melek'e giderken eski karısı "Ben bilemedim." diyerek araya girmişti. Kadir'le karşılaştıkları gün sorduğu hesabı kastediyordu Melek. Sedef'in inanıyorum derken Melek'in inanmamış olması... Bu durumun Kadir'in maskesini deleceğinden emin bir şekilde ona dönen Ege, adamın yüzünü Melek'e doğru çevirmesiyle istediği jesti görememişti. 'Niye Melek' e döndün Alacalı? Melek ile aranızda tam olarak ne var? Ona karşı duygusal bir şeyler hissediyor musun?' Bu düşünce dişlerini kırarcasına birbirine bastırmasına neden olurken Kadir, Melek'e doğru yürümeye başladı. Bu hamleyle kaşlarını çatan Ege adamın oldukça rahat bir tavırla Melek'in, MELEĞİNİN!, elini tuttuğunu gördüğünde kavuşturduğu kollarını çözerek yaslandığı duvardan doğruldu. 'Bir dakika, bir dakika ne? Ne yaptı o? NE?' Melek'in dudaklarının oynadığını Kadir'in de sessizce bir şeyler dediğini gören Ege, yumruk yaptığı elleriyle iki adım öne gitti. Tüm bedeninde çok yoğun bir öfke beliren adamın gözlerini adeta kan bürümüştü. Kadir o elini hemen çekmezse Salih Ege Aslan tam şuracıkta adamın katili olabilirdi. Ama ne Kadir elini çekti ne de Melek ondan tarafa baktı. Sevdiği kadının böyle bir hareketten sonra bile ona tek bir bakış atmadığı gerçeği Ege'ye tüm sertliğiyle çarparken, Kadir'in yine bir şey dediğini Melek'in de hafif bir baş hareketiyle onu onayladığını gördü. Kadir bu onayla Melek'i elinden çekerek kapıya götürürken Ege bu sahneyi kesen uzay derinliğinde nefessiz kalmışçasına izledi. İkili, diğerlerinin şaşkın bakışları altında el el odadan çıktılar. EL ELE! Kanın beynine sıçradığını hisseden Ege kıpkırmızı bir yüzle kapıya doğru bir adım atmıştı ki odada Burak'ın sesi yankılandı. "Susmaya devam edeceksen gitme." Duyduğu cümleyle tüm öfkesini oğluna yönlendiren Salih, alev alev yanan gözleriyle ona baktı. "Bu konuda karışabileceğini düşündüren ne?" Babasının ters sesini duyan Hilal tedirgin gözlerle bir babasına bir erkek arkadaşına bakarken Burak gayet sakin bir sesle konuştu. "Sevgilimi üzecek durumlara karışırım." Bu cümle Salih'in alayla gülmesine neden olmuştu. "Diyene bakın hele." Babasının imalı cümlesini duyan Burak öfkelenmek yerine hüzünle tebessüm etti. "Canı yandığı için sevdiğini en hassas karnından vurmayı kim kimden öğrendi acaba? Ben mi babamdan öğrendim, babam mı oğlundan?" "Bu ruh halimdeyken bana sataşmaman gerektiğini bilmiyor musun? Fırtına'nın fırtınasıyla hiç karşılaşmamış gibi davranıyorsun Burak." diyen Salih az öncekine nazaran biraz daha sakinleştiğini hissediyordu. "Karşılaştım. Ne kadar yıkıcı olduğunu da çok iyi biliyorum. Günlerdir diken üzerinde yürüyorsun baba. Şimdi bir de ortalığı fırtınaya verip, o dikenleri sevdiğine saplama diye uğraşıyorum ben. Aklın başına geldiğinde alırım bir teşekkürünü." Burak'ın mantıklı cümleleri harlanan öfkesini soğutmuştu. Oğlu haklıydı. Hem... Gidip de ne yapacaktı ki? Melek 'Hangi hakla bana karışıyorsun?' derse ne diyebilirdi? Kadından günlerdir uzak duran kendisiyken, ondan tarafa bile zoraki bakarken şimdi gidip de ne yapacaktı? Kadın demez miydi 'Kıskançlığın bana olan sevginden daha mı üstün? Yalvarışlarımı görmezden gelip duruyordun şimdi erkeklik gururun incinince mi aklına geldim? Bana biçtiğin değer bu mu yani? Yüzüme bile bakmam ama kıskanırım mı diyorsun? Eğer değer anlayışın bu ise... Kalsın. Kızının endişeli elalarla dalgın halini incelediğini fark eden Ege, tebessüm etmeye çalıştı. Bu sırada diyaloğu anlamsız gözlerle izleyen Sedef, yaşadığı şoku biraz da olsa atlatmış bir şekilde Hilal'e yaklaşmıştı. "Geçmiş olsun kızım. Yaşananlar için... Özür dilerim." Kadının sesi Kadir'in karşısındaki kadar güçlü çıkmamıştı. Garipti gerçekten. Yıllarını sessiz bir çekingenlikle geçiren kadının o eski dikbaşlı, tuttuğunu koparan kız olabilmesi için Kadir'i görmesi yetmişti. O mavi gözler ona şu an nasıl bakarsa baksın; Sedef o gözlerde kendisini destekleyip yüreklendiren, babasının karşısında ayakta durmayı ve kendini koruması için dövüşmeyi öğreten o adamı görüyordu. Bu yüzden tereddütsüz adama sarılmıştı. Bu yüzden cesurca 'İnanmıyorum. Sen teröristlerle işbirliği yapmazsın.' demişti. Demişti de... O odadan çıkınca cesur Sedef de gitmişti. İlk aşkıyla güçlenen kızın yerine Aykut Kıran tarafında yıllarca duygusal istismara uğrayan yorgun kadın gelmişti. Kadının kahverengi gözlerindeki onlarca duyguya bakan Hilal şaşkınlığının devam ettiğinin farkındalığıyla konuştu. "Özüre gerek yok ama... Ben şaşırdım açıkçası. Neler olduğunu çözmeye çalışıyorum hâlâ." "Sen çözümlemeni de analizini de çoktan yapmışsındır Küçük Hanım." diyen Yağız da yaşananların etkisini sindirmeye çalışıyordu. Ona kırgın bir bakış atan Hilal başını iki yana salladı. "Bana tek kelime etmedin abi." "Sana tek kelime etmem için kelimelerimin olması lazım Küçük Hanım. Bu konuda tükenmiş durumdalar. Şahsen ben de ne düşünmem gerektiğini bilmiyorum." Genç adam son cümlesini annesine bakarken kurmuştu. "Bana anlatman gerekenler var Yağız Bey." dedi Sedef otoriter bir ses tonuyla. "Karşılıklı olacaksa neden olmasın Sedef Hanım." diyen Yağız'ın ciddi hali karşısında Sedef iç geçirdi. Oğlunun tavrı bu konudan hiçbir kaçışı olmayacağını işaret ediyordu. Sessizce başını sallayan Sedef, Salih'e döndü. Salih, görümcesinin eşi Ferman'ın arkadaşlarındandı ve Sedef'in onunla birkaç görüşmüşlüğü olmuştu. İlk başta istemsizce 'Neden burada?' diye düşünürken Burak'tan dolayı burada olmasının oldukça normal olduğuna karar vermişti. Salih'e kısa bir selam veren kadın vedalaşmak için gözlerini Hilal'e çevirdiğinde şaşkınca tekrardan Salih'e döndü. "Ah! Sizin herhangi bir akrabalığınız mı vardı? Birbirinize ne kadar da çok benziyorsunuz. Özellikle gözleriniz neredeyse birbirinizin kopyası." Kadın ikiliye bakarken Burak memnuniyetsizce iç geçirdi. "Bunu da bir biz anlamadık. Harbi biz bunu nasıl anlamadık?" "Hakkını yeme ama Alfa'm. Eftalya daha ilk günden fark etmişti." dedi Hilal söylenen sevgilisine yandan bir bakış atarak. Bu cevap Burak'ın daha fazla homurdanmasına neden olmuştu. Genç adam ömrünün sonuna kadar bu durumu anlamadığı için gözlem gücüne sövme niyetindeydi. Küçücük çocuk bile anlamıştı yani! Burak'ın bu haline neşeyle gülen Hilal, Sedef'in soru dolu gözlerine dönerek yumuşak bir sesle konuştu. "Babam, Sedef teyze. Salih Aslan babam oluyor." "Ne? Baban mı? Peki ya Kadir..." diyen Sedef odaya girdiğinden beri kaç kez şaşırdığını saymayı bırakmıştı. "Nasıl?" derken bakışları Salih ve Hilal arasında mekik dokuyordu. Adamın Kadir ve Melek'i el ele gördükten sonra neden öyle davrandığı şimdi anlaşılsa da bunu esgeçip Kadir'in durumuna yoğunlaştı. 'Hilal nasıl Kadir'in kızı değildi? Kadir'in kızına olan düşkünlüğüne birçok kez şahit olmuştu. Öz kızı değil miydi yani?' "Bunu bilmiyordum. Peki neden..?" "Bu hikaye en az sizin hikayeniz kadar karışık ve uzun Sedef teyze." dedi Hilal kadının karmakarışık duygulara ev sahipliği yapan kahvelerine bakarak. Herkesin içinde büyük bir mutlulukla ve sonsuz bir özlemle babasına sarılan bu kadının, babasına karşı duyguları olduğunu anlaması için Psikolog olmasına gerek yoktu. Hilal'in inceleyen bakışları karşısında huzursuzca kıpırdanan Sedef, derin bakan elalardan kurtulma isteğiyle oğluna döndü. Onun mavi gözleri de sorularla doluydu. Sedef bu saatten sonra o mavilerdeki haklı soruları görmezden gelemezdi. Hissettiklerini ve yaşadıklarını artık bir yetişkin olan oğluyla paylaşabilirdi sanırım. En azından öncü olduğu bu yüzleşme hatırına... "Bugünkü planlarımda seninle güzelce tanışıp konuşmak vardı Hilalciğim ancak olanlar malum. Müsaadenle biz gidelim." "Bir dahaki sefere görüşürüz, tanışırız Sedef teyze. Her türlü önümüzde uzun yıllar var." diyerek tebessüm eden genç kız 'her türlü' kelimesini imayla söylemişti. Yalnız abisinden dolayı değil, babasından dolayı da bu görüşmelerin yaşanacağını söylüyordu. Onun bu kastını anlayan Sedef buruk bir şekilde gülümsedi. Kadir'in az önceki mesafeli davranışlarını düşündüğünde, buna pek de ihtimal vermemişti. "Görüşürüz Küçük Hanım." diyen Yağız samimi bir tavırla Hilal'in yatağın üzerinde duran elini sıkarak gülümsedi. "Görüşeceğiz abi hiç merak etme." Hilal'in dikenli söylemini duyan Yağız sahte bir hüsranla başını iki yana salladı. "Rica ediyorum Asena ile değil de Hilal ile görüşeyim." "Bilemiyorum abicim. Karşımdakine göre şekilleniyorum biliyorsun." Burak bu cümleyi boş çevirmemişti. "Doğru diyor. Bana hep Asena mesela." Sevgilisinin alaylı sesini duyan Hilal gözlerini kısarak ona döndü. "Şekil A'da görüldüğü gibi." dedi Burak sol dudağının kenarı yukarı kalkarken. Alayına tam gaz devam eden adama sahte bir kızgınlıkla bakan genç kız tısladı. "Şekil B yapacağım seni." Bu cümle karşısında neşeli bir kahkaha atan adam, haylaz bir gülümsemeyle kız arkadaşına göz kırptı. "Merakla bekliyorum sevgilim." Burak'ın dudaklarındaki gülümseme kalp ritminde oynamaya sebep olurken Hilal'in dudaklarında da halinden memnun bir gülümseme belirmişti. "Eee gençler. Biraz daha babanızın önünde flörtleşmeye devam mı edeceksiniz yoksa seni yaka paça dışarı mı alayım Burak Efendi?" Tek kaşını havaya kaldıran Burak kollarını bağlayarak arkasına yaslandı. "O sıkar işte İhtiyar. Acaba bizim bu durumumuza artık alışsan mı diyorum? Beni tanıyorsun. Biri bir şey dedi diye ya da 'Ay ayıp olacak.' diye yaptıklarımdan vazgeçmem. Hele de söz konusu sevdiğim bir şey ise." Burak, son cümlesini kız arkadaşına bakarak söylemişti. Dudakları iki yana kıvrılan Hilal kendisine sevgiyle bakan yeşillere aynı sevgiyle karşılık verdi. "Tamam ama durman gereken yeri de bilirsin. Sırf karşındaki benim diye bu kadar rahatsın." diye söylenen Salih sahte sitemine devam etti. "Sanki sevecek hiç insan kalmamış gibi gittin kızımı buldun." Yeşillerinde büyük bir sevgi beliren Burak başını aşağı yukarı salladı. "Evet buldum. Buldum ve sana getirdim. Bir şikayetin mi var baba?" Burak'ın cümlesinin her zerresinden sevgi akıyordu. Hilal'e olan sevgisinin yanında Salih'e olan sevgisiyle konuşmuştu. Bunun bilincinde olan Salih Ege elinde büyüyen, yıllarca yaşamasını sağlayan yoldaşına bakarken gülümsedi. Gözlerindeki minnet ve dudaklarındaki teşekkür birçok kelimeden daha anlamlıydı. Onların bu derin bakışmasını gören Hilal bir babasına bir sevgilisine baktıktan sonra içindeki küçük Berceste'nin kırpınışlarını yok sayamayarak elini ikili arasında salladı. Onun bu hareketiyle iki adam da ona dönmüştü. "Benim şikayetim var. Hem de çok büyük.. O benim babam. Çek gözlerini babamın üstünden." Kızın tatlı kıskançlığıyla Burak ve Salih'ten aynı anda gür bir kahkaha yükselmişti. Bu kahkahaya burun kıvıran Hilal dudaklarındaki gülümsemeyi gizlemeye çalışırken Yağız yanındaki annesine bir bakış attı. Kadının dudaklarında bir tebessüm olsa da yaşadığı kafa karışıklığı aurasından hissediliyordu. Annesinin yalnız kalma ihtiyacını bilen Yağız odadakilere döndü. "Muhabbetinize doyum olmaz ancak biz kaçalım." Kısa süren vedalaşma faslından sonra annesini koridora çıkartan Yağız, annesini Doğu'nun ofis olarak kullandığı odaya yönlendirdi. "Nereye gidiyoruz oğlum? Asansör ters tarafta kaldı." "Ölü bir adamı gördün annem. Birkaç belge imzalaman lazım." Onu onaylayan Sedef kaşlarını çatarak sordu. "Kadir'in kimliği bu kadar zamanda nasıl ortaya çıkmadı? İlla ki biri görmüştür." "O biraz imkansız." "Nasıl? Gerçi bendeki de soru. Siz bir şekilde halletmişsinizdir. Peki bundan sonra ne olacak. Ömrünün sonuna kadar İstanbul'da gizlenecek mi? Ya da şehir dışı, yurt dışına falan mı gidecek? Hem... İlla ölü mü kalması gerekiyor? Yaşadığını bilseler tehlikede mi olacak? Ayrıca nasıl terörist yardakçısı yaftasını kabul etti?" Neredeyse tek nefeste peş peşe soruları sıralayan Sedef zorlukla kendini durdurdu. Muhatabı oğlu da olsa yaşanan bu durumdan biraz mahcup olmuştu. Ona bakan Yağız güldü. "Sen hep böyleydin anne. Asıl sormak istediklerini soramayınca başka bir konuda sürüyle soru sorardın. Gerçi... Konu başka olsa da özne aynı baksana. Gerçekten konuşmamız gereken çok şey var." Oğlunun sonlara doğru ciddileşen sesini duyan Sedef buruk bir kırgınlıkla başını salladı. 'Gerçekten konuşmamız gereken çok şey var... Kadir.' 🌀 Delicesine sigaraya ihtiyaç duyan fakat hastanedeki gizli katın dışına çıkamadığı için eli boş kalan Kadir, hislerini çözümlemek istemeyerek karşısındaki denizi izliyordu. Hislerini bir şekilde ötelese de düşünceleri beynini delen adam okkalı bir küfür savurarak ağrıyan başına masaj yapmaya başladı. Şu an kesinlikle birçok sigaraya ihtiyacı vardı. İlk sigarasını 16 yaşında içmişti Kadir. Lisede babasıyla kavga ettiği bir anda üst sınıflardan birisi öfkeden kuduran kendisine bir sigara uzatmış 'Al iç! Rahatlarsın.' demişti. O gün öylesine sigarayı alan Kadir yine babasına öfkelendiği birkaç seferde tepki olarak içmişti. 17 yaşına geldiğindeyse tam anlamıyla bir sigara tiryakisi olmuştu. Neden elbette Kemal Alacalı'ydı! Bir gün sigara içerken babasına yakalanmıştı delikanlı. O zamanlar daha 17 olmamıştı. 16 yaşındaki çocuklarının sigara içtiğini, gencecik yaşında bilinçli olarak kendisini zehirlediğini öğrenen bir ebeveyn ne yapardı? Nedenlerini dinleyip tasvip etmediğini belirterek ya da kızıp azarlayarak vazgeçirirdi değil mi? Olması gereken bu değil miydi? Daha gelişim çağındaki genç bir delikanlının ciğerlerine zehir alma durumunda yapılması gereken ilk şey vazgeçirme olurdu. Kemal Alacalı'nın ise bir parti yapmadığı kalmıştı. Öyle ki, haftalığına ek olarak sigara parası bırakmaya başlamış üstüne bir de 'Olur da yaş sınırından dolayı birilerine aldıramazsan bana söyle, ben sana alırım.' demişti. Bu durum Kadir'i daha çok yaralamıştı. Babasının onu da, sağlığını da gram düşündüğü yoktu. Sevilmemek ayrı 'Annem olsaydı asla buna izin vermezdi.' düşüncesi ayrı yaralanmasına neden olmuştu. Bu yüzden o da inadına içmeye başlamıştı. Çok çok genç yaşta akciğer kanseri ya da KOAH olur ve bu berbat dünyadan çeker giderdi. Sedef ile karşılaştığı güne kadar bu durum böyle devam etmiş, yaşamak için bir nedeni olduğunda da kendini bilinçli zehirleme durumundan vazgeçmişti. Ve bir gün yaşama nedeni onu öldürmüştü... O günden sonraki hayatını hatırlamak istemeyen Kadir, memnuniyetsiz bir nefes aldı. Sigara içmek, yaptıklarının yanında devede kulak kalmıştı. Yıllar sonra hayatına giren küçük kız tüm kötülükleri gibi bu alışkanlığını da silmişti. Bazen, gerçekten de berbat hissettiği günler hariç hiçbir şekilde sigara içmezdi. "Bugün içilmeyecek de ne zaman içilecek ha?" diyerek acıyla gülen adam, Sedef'in kendisine sarıldığında hissettiklerini hatırlayarak kendisine sövdü. 'Keşke Melek gitmeseydi. En azından düşünmemi engelliyordu.' diye düşünen adam ellerini çatı kenarlığına koydu. Melek'i düşünen Kadir derdine dert eklendiğini hissetti. Kadının da kendi dağılmışlığından pek bir farkı yoktu. Geçtiğimiz saatte Melek ile koridordaki koltukta oturmuşlardı. Kadir'in düşünmemek için verdiği çabanın bilincinde olan Melek, dostuna yardım etmek için farklı konulardan bir sürü şey anlatıp durmuştu. Başlanan her farklı konu her seferinde tek bir ortak noktada buluşmuştu. Hilal'de. Ne hakkında konuşurlarsa konuşsunlar konuyu ya Melek ya da Kadir bir şekilde Hilal'e getiriyordu. Bu tamamen bilinçsizce yapılan bir hareketti. Bunu fark eden Kadir, Melek'e bakarak tebessüm etmişti. "Bunu bir kez daha anladım ki bizim en büyük ortak noktamız hep Hilal. Bunca yıl onca şeye rağmen bir arada kalabilmemiz, her daim konuşacak bir şeyler bulabilmemizin tek nedeni." "Tek değil. İki nedenden biri." demişti Melek kesin bir şekilde. Adam soru dolu gözlerle ona döndüğünde Melek diğer nedeni açıklamıştı. "Uğradığımız ihanet, yaşadığımız acı. Konuştuğumuz bir diğer konu da hep onlar oldu. Son zamanlarda fazlaca çatışmamıza neden olsa da en başından beri bizi birbirimize bağlayan diğer etken, onlardı." Kadının cümlesi aralarında sessizce yankılanırken Melek bakışlarını duvara dikti. "Kadir?" Kadının düşünceli sesini duyan adam mavilerini ona çevirmişti. "Efendim?" "Geleceğine baktığında ne görüyorsun?" Böyle bir soruyu beklemeyen adam şu an bunu düşünmediğini hissederek başını iki yana salladı. "Bilmiyorum." "Gerçekten bilmiyor musun yoksa bilmemezlikten mi geliyorsun?" Hiç istemese de birçok kez Sedef'in yanında bulunduğu hayaller kurmuştu adam. "Kontrol manyağı biri olarak pek hayal kurmam. Hayaller gerçekleşmeyen şeyler." "Bu da demek oluyor ki içten içe onunla barıştığın bir hayat düşlüyorsun." "Az önceki karşılaşmanın öfkesi hâlâ tazeyken böyle bir cümle kurmasan mı?" diye söylendi Kadir. Melek'in sözleri hiç hoşuna gitmemişti. Çünkü doğruydu... "Biliyor musun? Ben son zamanlarda böyle bir hayat düşleyemiyorum. Eskiden geri gelip açıklama yaptığı anların hayalini kurardım. Önce bağırıp çağırır, süründürür sonra da affederdim. Ama şimdi... Yok. O yanımda ama benim geleceğe dair böyle bir hayalim yok. Geleceğe dair hiç hayalim yok. İlk başlarda vardı. İçimde bir heyecan, kavuşmaya dair bir umut vardı ama özellikle şu son günlerde... Yok! Geleceği düşlediğimde gördüğüm tek şey zifiri bir karanlık. O karanlığın içinde tek başıma kalmışım, öylece duruyorum. Şaşırtıcı ama o karanlıktan artık korkmuyorum. Korkamayacak kadar yorulmuşum çünkü, korkamayacak kadar yıpranmış, korkamayacak kadar umutsuz..." Gözyaşları akmaya başlayan Melek günlerdir içinde tuttuğu bu hislerini sesli itiraf ettiği için daha çok dağıldığını hissetti. Titreyen elleriyle yüzünü kapatan kadının hıçkırıklarla ağlamaya başlamasıyla içinden Ege'ye küfürler sıralayan adam, çekingen bir şekilde Melek'e doğru uzandı. Kendisine omuz olacak bir dostun varlığına ihtiyacı olan Melek bu daveti sorgusuz kabul etmiş ve yıllarca yaptığı gibi Kadir'e sığınarak Ege için ağlamıştı. Bu seferki ağlayış, geçen yıllara nazaran çok daha acı doluydu. Başını iki yana sallayan Kadir yorgun bir nefes aldı. Buraya Ege ile konuşma niyetiyle gelmişken yaşadığı yüzleşmeyle afallamıştı. 'Konuşmayı başka bir güne mi ertelesem acaba?' düşüncesi Melek'in bu ağlamasıyla yok olmuştu. Bundandı hastaneyi terk edip hapishanesine dönmeme nedeni. Ağlayan Melek biraz sakinleştikten sonra adama geçen günlerde Ege'yle yaşadıklarından kısaca bahsetmiş sonrasında da Kadir konuyu kapatarak hapishanedeki günlerinden, oradaki insanlardan bahsetmişti. İkili düşünmemek için oradan buradan konuşurlarken Melek'i iş yerinden çağırmışlardı. O gidince Kadir de toparlanma isteğiyle çatıya çıkmıştı. Çıkmıştı da... Bunu başarabileceğinden şüpheliydi. "Ah bir sigara olsa kesinlikle her şey daha kolay olacak." Cümlesi bittikten 3 saniye sonra görüş alanına giren sigara paketiyle irkilen Kadir, hızla arkasını döndü. Gördüğü ela gözler aynı anda hem şaşkınlık hissine hem de bilinçli bir nefese neden olmuştu. İçten içe Ege'nin bir şekilde karşısına çıkacağını biliyordu adam. Yine de şu dağılmış halinde bu yüzleşme nasıl olurdu orası meçhuldü. Aralarındaki sessizlik uzarken Ege'nin uzattığı sigarayı almak için herhangi bir hamlede bulunmayan Kadir, uzatılan sigarayı nasıl değerlendirmesi gerektiğini düşünürken mırıldandı. "Geldiğini duymadım." "Fazlaca dalgındın. Aslına bakılırsa neredeyse 10 dakikadır buradayım." dedi Ege neden açıklama yaptığını bilmezken. "Ben çıkalı 10 dakika oluyor mu?" diye soran Kadir ciddi anlamda şaşırdığını hissetmişti. Çatıya birkaç dakika önce çıkmış gibi hissediyordu. "Büyük ihtimal yarım saati geçmiştir." Kaşlarını havaya kaldıran Kadir yarım ağzı güldü. Durumu sandığından çok daha kötüydü. "Almayacak mısın?" diyen Ege'nin paketi göstermesiyle içinden bir sigara alan Kadir, içinde bulundukları durumun anormalliğini yok sayarak manzaraya geri döndü. Kısa süre sonra Ege de yanında yerini almış, paketten çıkardığı bir dal sigarayı dudakları arasına götürerek çakmağını çıkarmıştı. Kendi sigarasını yakan adam çakmağı yanındaki Alacalı'ya uzattı. Kadir çakmağı alırken alayla mırıldanmıştı. "Ateşimi de sen yaksaydın?" Ona yandan bir bakış atan Ege, keskin bir sesle konuştu. "Seni şuradan aşağı atma hissim oldukça yüksekken benimle bu alaylı üslupla konuşmamanı tavsiye ederim Alacalı." Elindeki sigarasından derin bir nefes çeken Kadir hafifçe gülerek konuştu. "Sabahtan beri bir şeye ihtiyacım var diyordum, seninle aydınlandım. Tam olarak şöyle bir yükseklikten yere çakılmaya ihtiyacım varmış. Seni biraz daha kışkırtsam beni iter misin? Kimseye söylemem senin ittiğini." Adamın alaylı üslubu sinirleriyle oynarken Ege hüsranla iç geçirdi. "Buraya gelmek hayatımın en büyük hatasıydı." "Ahh. Bak bu durumda hislerimiz karşılıklı. Gerçi..." Seninle karşılıklı olmayan çok nadir duygularımız var ha? Düşman mıyız dost muyuz belli değil. Birbirini bu kadar iyi anlayan düşman mı olurmuş? Düşüncelerini kendine saklayan Kadir, sessiz bir şekilde sigarasını içmeye devam etti. Bu esnada Ege ile tam olarak ne konuşması gerektiğini, nereden başlaması gerektiğini düşünüyordu. Kendisi gibi düşünceli bir ruh haliyle sigarasını içen adama bakan Kadir tek kaşını havaya kaldırdı. "Yaptığımdan sonra peşimden gelip ağzımı yüzümü kırarsın diye düşünmüştüm. Sense kalkmış bana sigara ikram ediyorsun." "Sessiz duramıyorsun değil mi?" diye söylenen Ege içindeki öfkenin yeniden baş göstermeye başladığını hissetti. Kadir'in gerçekten de ağzını burnunu kırmak istiyordu. "Hazır Melek de gitmişken hesap sormaya mı geldin? Malum Melek varken hesap sormaya yüzün yoktur. Mahvetmişsin kadını. Her zamanki gibi." Kadir'in ters bakışlarla kurduğu bu cümleler Ege'nin kafasının atmasına yetmişti. Sigarayı tutmayan eliyle Kadir'in gömleğinin yakasını yakalayan adam elaları ateş saçarken tısladı. "Ağır ol Alacalı!" "Bunun salt gerçek olduğunu bildiğin için bu kadar öfkelisin. İtiraf et hadi. Senin kızgınlığın bana değil, kendine." dedi Kadir sakin bir sesle. "Kişi kendinden bilir işi. Senin öfken kime peki? Seni bırakıp başkasıyla evlenen Sedef'e mi yoksa buna engel olamadığını için kendine mi?" Ege'nin sözleri bir tokat misali yüzüne çarparken 'Hak ettim.' diye düşündü Kadir. Yaraya bile isteye tuz basarsa kendisine de böyle dayarlardı işte. İçinde hissettiği karmaşayı yüzüne yansıtmayan adam, başıyla elindeki sigarasını gösterdi. "İzin verirsen sigaramı içeceğim. Beni gerçekten dövmeye niyetin yoksa bırak yakamı." Kadir'in her koşulda sakin kalması ciddi anlamda sinirlerini bozarken adamı hafifçe ittiren Ege geri çekildi. "Sağ ol." diyen Kadir bitmek üzere olan sigarasını dudaklarına götürüp bir nefes daha çekti. Birkaç dakika sonra sigarasıbı bitirmiş, sol elini Ege'ye doğru uzatmıştı. Adamın açık avucunu gören Ege derdinin ne olduğunu bilse de sırf gıcıklığına sordu. "Ne oldu?" "50 yaşında adamsın, çocuk çocuk davranıyorsun. Alayım." "Üsluba bak. Sanki mecburmuşum gibi." diyen Ege bunu neden yaptığını bilmezken cebindeki sigara paketini çıkararak Kadir'e uzattı. "Paketi verme. Birazdan sana da lazım olacak." diyen Kadir paketin içinden bir dal sigara çıkarıp hızla yaktı. Ege, duyduğu cümleyle kaşlarını çattı. "Bana da lazım olacak?" "Hee. Anlatacaklarımı dinlerken fark etmeden yakacaksın." Bu cümleyle bir anlığına nefes alış-verişleri sekteye uğrayan Ege temkinli bir sesle konuştu. "Senden bir şey anlatmanı istemedim." "Ama benim anlatmam gerekenler var." dedi Kadir kararlı gözlerle yanındaki adama bakarak. "Dinlemek istediğimi zannetmiyorum." diye mırıldandı Ege. Bu cevap karşısında Kadir bütün bedenini Ege'ye doğru çevirdi. Binbaşının yan profili oldukça gergin gözüküyordu. "O zaman neden geldin Ege?" Bir süre sessiz kalan Ege adamın dik bakışları karşısında gönülsüzce cevapladı. "Melek, Hilal'i aradı. Yalnız kalmanı istemiyormuş. Zaten hapishanede yeterince yalnızmışsın." Cümlesini bitiren Ege boştaki elini istemsizce yumruk yapmıştı. Melek'in Kadir'i düşünerek kurduğu bu endişeli cümleler bir kez daha merak etmesine neden olmuştu. 'Melek ve Kadir arasında tam olarak ne var?' "Ve sen mi gelmeye karar verdin?" diyerek tek kaşını kaldıran Kadir, Ege'nin sessiz kalması üzerine alayla devam etti. "Tabii ki de sen geleceksin. En yakın arkadaşımsın sonuçta(!)." Kadir'in alayından bıkan Ege gitmek için arkasını döndü. "Soruların seni yiyip bitirirken çekip gidecek misin gerçekten? Üzgünüm Binbaşı ama gitmene izin vermiyorum. Kızımı her görmeye geldiğimde senin soru dolu bakışlarınla uğraşamam ben. Peşimden Burak gelebilirdi. Seher annem ya da Hilal bile gelebilirdi ancak bu çatıya sen çıktın. Çünkü sen de konuşmamız gerektiğinin farkındasın. Her şeye rağmen bu çatıya çıktıysan, beni dinlemek zorundasın." Memnuniyetsiz bir nefes alan Ege haklı olduğunu bildiği adama doğru döndü. Birkaç saniyelik tereddütünden sonra kendine çokça söverek tekrardan Alaca'lının yanında yerini almıştı. Ona bir bakış atan Kadir bakışlarını ilerideki şehire çevirdi. "Biz ikimiz ömrümüzün sonuna kadar birbirimizi görmek zorunda kalacağız. Şu an hapishaneden çıkmayacağım, keyfim yerinde diye diretsemde günün birinde mecburen çıkacağım. Hilal'in her özel gününde, ailesiyle olmak istediği her anda sen de ben de Melek de bir arada olacağız. Önümüzde iki seçenek var. Ya onun en güzel günlerinde birbirimizi yok sayıp çevremize negatif enerji yayacağız ya da bazı şeyleri konuşmuş bir şekilde yerimizi bilerek güzel vakit geçireceğiz. Ve ben her zaman yerimi bildim. İnan bana. Her zaman senin gölgen olduğumun farkındaydım." Gidişatını kestiremediği bu konuşmayı yapmak istemeyen Ege olumsuz bir sesle konuşmaya başladı. "Söylediklerinin mantıklı olduğunu biliyorum yine de..." "Buraya geldiğim günlerde, Melek ile birkaç kelam etsem bakışların beni buluyor. İnceliyorsun. Melek'in hislerini biliyorsun bu yüzden o konuda sıkıntı yok ama her seferinde 'Kadir, Melek'i seviyor mu?' sorusuyla kendini yiyorsun. Bu sorunun cevabını vereceğim diyorum. Alacak mısın, almayacak mısın?" "Evet cevabını verirsen seni bir daha Melek'in yanına yaklaştırabileceğimi zannetmiyorum. Dediğin gibi önümüzde uzun yıllar var ve Hilal söz konusu olduğunda üçümüz de bir araya gelmek zorundayız." dedi Ege kartlarını açık oynayarak. "Evet Melek'i seviyorum Ege." dedi Kadir dürüst bir şekilde. Cümleyi duyan Ege yumruklarını ve dişlerini aynı anda sıkmıştı. Peki şimdi bu adamı şuradan aşağı atmasına kim engel olacaktı? "Ama bu sevgi düşündüğün gibi değil. Asla öyle olmadı." diyerek devam etti adam. Bu cümle, Ege'nin mantık sınırları çerçevesinde kalmaya itmişti. Kadir'i dinlemeye karar vererek yorumda bulunmadı. "Ben bir ara kendimi evcilik oyununa fazla kaptırıp Melek'i gerçekten de sevdiğimi düşünmüştüm fakat sadece öyle olmasını istemişim." Derin bir nefes alan Kadir acı bir şekilde güldü. "İnsanın 4 duvar arasında yaptığı tek şey düşünmek oluyor. İstemesen de düşünüyorsun ve benim gibi 55'ine merdiven dayamış yaşlı bir adam için bu berbat bir durum. Çünkü artık kendine yalan söyleyemiyorsun. Uzun uzun düşündüm. En başından tüm hayatımı, kendimi sorguladım, itiraf edemediklerimi hiç istemesem de itiraf ettim ve şimdi karşına geldim kimseye anlatmadıklarımı sana anlatacağım. Seninle karşılaştığımız günden beri aklımdaki tek şey bu. Bilmeye hakkın olduğunu düşünüyorum Ege. Hikayeyi Melek'ten önce benim ağzımdan duyman gerektiğini düşünüyorum. Melek'in söylediği her cümlede 'Kadir bu sırada ne hissediyordu?' cümlesinin aklını kurcalamamasını istiyorum. Yaşaman gereken hayatı yaşadığım için sana verebileceğim tek özür bu." diyen adam başını iki yana salladı. "Bizim durum her yönden boktan Ege. Ben sana Hilal'e olan sevgimi anlatırken 'Onun için canımı veririm.' desem sen benim sözlerimdeki ciddiyeti alırsın, bilirsin. Başkası olsaydı 'Kendi kanından bile değil. Abartıyor.' derdi ancak sen bunu asla demezsin. Diyemezsin! Çünkü senin de can bağıyla bağlı olduğun bir evladın var. Bu yüzden ben senin beni anladığını bilerek süzgeçsiz kızıma sevgimi anlatırım." Salih Ege başını aşağı yukarı salladı. Yalanı yok. En başında onu arayıp Hilal'in durumu hakkında bilgilendirmesi onu anlamasındandı. "Bir de diğer mesele var. Sevdiğin kadın..." dedi Kadir ihtiyatlı davranarak. |
0% |