@yasminiesa
|
25 Yıl Önce Alışkanlıkla sabahın erken saatinde uyanan adam, gözlerini açmadan uykusuna devam etmeye çalışsa da yanındaki kadının düzenli soluk alış-alışverişleri buna izin vermemişti. Dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Ege, asla bıkmayacağı manzarasına gözleri açtı. Meleği, tüm masumluğuyla uyuyordu. Aşkla bakan elalarını hayranlıkla kadının yüz hatlarında gezdiren adam, böylesine mükemmel bir kadına sahip olmak için nasıl bir iyilik yaptığını düşündü. Kesinlikle dünyadaki en şanslı adamdı... Gözleri duvardaki saate ilişiğinde daha 8 bile olmadığını gören Ege hüsranla iç geçirdi. 'Karısını uyandırmaya kalksa ne kadar söylenme işitirdi acaba?' Kadını sabah 4'e kadar uyutmadığı düşünülürse bu iş sadece söylenmeyle kalmaz fiziksel şiddetle biterdi. Aslında Meleğinin kızdığında ona vurmaya kalkışması Ege'nin çok hoşuna gidiyordu ancak sevdiğinin uykusunu almasını istediği için onu uyandırmaya kıyamadı. "Uyu bakalım Meleğim. Sen rüyanda beni gör, ben uyanıkken seni izleyeyim." diye mırıldanan adam gözlerini kısarak sessizce ekleme yapmıştı. "Umarım rüyanda beni görüyorsundur." Karısı onu duymuş gibi biraz daha kendisine yaklaştığında Ege'nin dudaklarında memnun bir gülümseme belirdi. "Başka ihtimal yok ha?" diye fısıldayan adam kadını uyandırmamak adına susmaya karar verdi. Garipti ancak Ege karısının yanında ömrü boyunca olmadığı kadar geveze kesiliyordu. Sinan bu halini görse iyi dalga geçerdi. Meleğini daha rahat görebilmek için dirseği üzerinde doğrulan Ege, elini başına yaslayarak karısını izlemeye başladı. Son defa izlediğini bilmeyerek... 🌟 "Meleek. Uyan hadi. Ben çok acıktım." diye sızlanan Ege 2 saat boyunca karısını uyandırmadan dayanabildiği için kendisini tebrik ediyordu. "Hmm..." diye mırıldanan Melek uyumaya devam etmişti. "Yaa karıcığım kime diyorum? Acıktım ben, hadi kalk. Günler sonra ilk defa tüm gün evdeyim onda da kahvaltıyı ben mi hazırlayayım? Hayır ben hazırlarım da sonrasında bir ton laf edip kızacaksın daa." "Saat kaç?" diye sordu kadın gözlerini açmadan. Kocası bu kadar dırdır ettiğine göre kesin öğlen olmuştu. Ama niye bu kadar uykusu vardı ki? "Iıı şey... 10'a geliyor?" Saati duyan Melek gözlerini açmadan yastığına biraz daha yerleşti. "Seni yataktan atmadan önce kapa çeneni Ege Koral. Uykum var benim." "Ama açım ben." Gözlerini çok hafif aralayan Melek kocasına kötü bakışlar atmaya başladı. "Zıkkım ye. Tüm gece uyutmadın bir de erkenden kaldırmaya kalkıyorsun. Hayır anlamıyorum sen nasıl bu kadar zinde olabiliyorsun? Ben üstümden tır geçmiş gibi hissediyorum." Mahmur bakışlı karısının çekiciliği karşısında gözlerinde arsız bakışlar beliren Ege yarım ağız gülümsedi. "Tır değil ben geçt..." Kocasının bakışlarından oldukça etkilenen Melek gözlerini kapatarak isyan etti. "Kapa çeneni ve uyumama izin ver Ege. Yoksa uzun süre 10 metre yakınıma yaklaştırmam seni." Bu blöfe gram kanmayan Ege, neşeli bir kahkaha attı. Onun kahkahası duyan Melek'in uykusunu buhar olup uçmuştu. İç geçiren kadın işi inada bindirdiği için gözlerini açmayarak uykusuna kaldığı yerden devam etmeye çalıştı. Ancak sadece çalıştı. Dudaklarında hissettiği dudaklarla istemsizce gülümseyen Melek, kollarını adamın boynuna sarıp öpücüğe karşılık vermekle, ellerini kocasının boğazına götürerek onu boğma isteği arasında gidip geliyordu. Kadın hangisini yapacağına karar veremeden Ege geri çekilmişti. "Uyandığını biliyorum uykucu karım benim." Ege'sinin yumuşacık bir sesle kurduğu cümle karşısında ilk seçeneğin daha ağır bastığını hisseden Melek mırıldandı. "Pek uyanamadım sanırım." Karısının sesindeki açık daveti duyan Ege, sırıtarak kadına doğru yaklaştı. "Uyandırma servisi her daim hizmetinizdedir Hanımefendi." 🌟 "Sen hani acıkmıştın?" diye soran Melek öğlen 12'yi gösteren saate bakarak iç geçirdi. "Yine uykumdan ettin beni." Kollarının arasındaki karısına çapkın bir gülümseme gönderen Ege gülerek konuştu. "Doktorlar sağlık için az uyku, çok spor diyor bilmiyor musun? Bak böyle giderse çok sağlıklı bir çift olacağız. Ben hep bizi düşünüyorum." "Hehe tabii öyledir kesin. Benim niyetim 1'e kadar uyumaktı. Ne diye erken uyandın ki?" "Sen dua et fazladan 2 saat uyumana izin verdim Gül Kokulum." diyen adam karısının gül kokulu saçlarına bir öpücük kondurmuştu. "Nasıl?" diye soran Melek kaşlarını çatarak kocasına baktı. "Ben 8'den önce kalktım." "Yok artık!" diyen kadının gözlerinde ciddi bir şaşkınlık dolaşıyordu. "Ege sen hiç uyumuyor musun?" "Uyudum ya." dedi Ege gülerek. "Sadece 4 saat?" "4 saat fazla bile. Lüks kaçıyor bana." diyen adam karısının şaşkınlıkla büzüşen dudaklarına bir öpücük bıraktı. Ege'nin öpücüğü derinleşirken elini kocasının göğsüne koyan Melek geri çekildi. "Hop hop. Dur bakalım Ege Efendi. Bugünü böyle ziyan etmeyeceğim." Kelime seçimi karşısında ağzı açık kalan Ege tek kaşını havaya kaldırdı "Ziyan? Ziyan mı dedin sen az önce? Bak beni bu kadar kırma sonra 10 metre yanıma yaklaşamayan sen olurs... Yok diyemedim bu blöfü. Çarpılmak istemiyorum bu genç yaşımda. Ama cidden ziyan ne demek Melek daa?" Kocasının şiveli konuşması karşısında kahkaha atan Melek, adamın yanağına bir öpücük bıraktı. "Tamam tamam. Ziyan değil." "Teşekkür ederim." diyen adamın sesinin gerçekten alıngan çıkması Melek'in yeniden kahkaha atmasına neden olmuştu. "Yaa ama bana sözün var. Şehre inecektik. Gidemedik bir türlü. Seninle köy sınırlarından uzaklaşıp orada dolaşmak istiyorum. Belki biraz alışveriş de yaparız." "Alışveriş yaparken değil de benimle birlikte olduğunda vaktin ziyan oluyor ha? Bunu öğrendiğim iyi oldu." diyen Ege hüzünle başını aşağı yukarı sallamaya başlamıştı. "Hiç boşuna trip atmaya kalkma. Düşmeyeceğim oyununa." diyen Melek kocasına ciddi olduğunu umduğu bakışlar atmaya başladı. Bugün şehre gidilecekti. Nokta! Kadını kandıramayacağını anlayan Ege iç geçirdi. "İkimizin tatil anlayışı çok farklı be Meleğim. Ne yapacağız şimdi biz?" "Güzel bir kahvaltı yapacağız ve hazırlanıp çıkacağız." "Gerçekten mi? Hiç mi oluru yok?" diye sordu adam karısının istediğinin olacağının bilinciyle. Kocasının bu doymak bilmeyen hali karşısında başını iki yana sallayan Melek gülerek yanıt verdi. "Eğer erkenden şehre inip güzelce gezersek bu akşam erken uyumayı(!) kabul edebilirim." Duyduğu cümleyle sırıtan Ege, karısını da kaldırarak yatakta doğruldu. "O zaman başka çaremiz yok." derken sesinde saf bir üzüntü vardı. "Ne yok?" diyen Melek olayı anlamaya çalışarak kaşlarını çattı. "Duşa beraber giriyoruz. Ne de olsa hızlı olmamız lazım. Önce seeen, sonra beeen falan... Ohoo çok uzun sürer." Bu sefer ağzı açık kalan kişi Melek olmuştu. "İnanılmazsın Ege gerçekten." diyen kadın kocasına şaşkın bakışlar atıyordu. "Ne bu şaşkınlık karıcığım? Stratejik plan yapıyorum işte." "En başından bunun yolunu yapmıyordun yani?" dedi Melek parmağını ona doğrultarak. "Yoo en başından beri bütün gün yataktan çıkmamanın planını yapıyordum. Sen kabul etmeyince mecbur B planına geçtim. Evet cevap? Yoksa o da mı ziyan?" Kocasının omzuna vuran Melek ona yandan bir bakış attı. "Allah kimseyi senin diline düşürmesin. Yorulmadın mı ısıtıp ısıtıp önüme koymaktan?" "Sence? Ziyan ne Melek yaa? Göstereceğim sana ziyanı ben." dedi Ege memnuniyetsizce söylenirken. "Yanlış yerde, yanlış hamle Ege Bey. Senin şu an suyuma gidiyor olman gerekiyordu. Gidiyorum ben. Yalnız başıma duş alacağım." Melek'in kalkmak üzere olduğunu gören Ege kollarını hızla karısının karnına doladı. "Rüşvet teklif ediyorum." Rüşvet kelimesini duyan Melek kocasına dönerek kaşlarını kaldırmıştı. "Duyalım teklifinizi." Kadının hiç inkar etmeden kurduğu bu cümle karşısında Ege sahte bir esefle konuştu. "Hemen de nasıl kabul ediyor ama? Hayır sen de gül gibi istiyorsun zaten. Bu istemem yan cebime koy haller... Dur dur tamam, gitme. Çay içerim seninle." Bacaklarını yataktan sarkıtmak üzere olan Melek duraksayarak adama döndü. "Çay içersin benimle?" "Evvet! Karşılıklı, beraber. Senin içtiğin kadar ben de içeceğim. Kaç bardak olursa olsun." Teklif ultra hoşuna giderken dudağı sol tarafa doğru kıvrılan Melek kocasına sırıttı. "Rüşvetin kabul edilmiştir. Gelebilirsin." Görevini başarıyla tamamlayan Ege de kocaman sırıtarak karısına göz kırptı. "Geleyim bari." 🌟 "Ahahahahahahaha. Yaa çek ellerini. Gı-gıdı-gıdıklanıyorum... Egeeeee. Çek elini." diyen Melek adamdan kaçmaya çalıştı ancak Ege'nin karısını bırakmaya niyeti yoktu. "Banane. Benim gibi bir ziyanla kahvaltı yapacaksın diye çok üzülüyorum, bari hayatına biraz renk katayım." "Hay ziyanına..." diye söylenen Melek çaydanlık altının kaynadışı gördüğünde uzanarak ocağın altını kıstı. "Bir şey mi diyordun karıcığım?" diye soran Ege kollarındaki karısıyla birlikte arkasındaki tezgaha yaslanmıştı. Keyifle onu izleyen kocasına bakan Melek iç geçirdi. "Diyorum ki 'Hay dilimi eşek arısı soksaydı da kullanmasaydım o kelimeyi." "Ama öyle deme. Seviyorum ben dilini." diyen Ege, Melek'e yaklaştığında kadın hafifçe geri çekildi. "Sen bu aralar iyice azıttın farkındasın değil mi?" "Yooo. Biz gayet de cicim aylarındaki yeni evli bir çiftiz. Karımı sürekli özlemem garip mi? Değil. Ayrıca benden farklıymışsın gibi davranma Melek Hanım." diyen adam karısının yanağına bir öpücük bırakmıştı. Dudaklarında imalı bir gülümseme beliren Melek tek omzunu silkti. "Tabii ki de senden farklıyım." Ege ona gram inanmadığını gösteren bir bakış atarken Melek kocasının dibine girerek devam etti. "Bak mesela ben yanağından değil direkt dudağından öperdim." Beklemediği bu hamleyle kıs kıs gülen Ege karısı dudaklarına yapışmadan önce "Bir de bana azıttın demiyor mu?" diye söylenmeyi ihmal etmemişti. 🌟 "Saatler önce açım diye başımın etini yiyordun. Yemeğini oldukça rötarlı da olsa koydum önüne, şimdi de yemeyip beni izliyorsun Ege." "Bugün sana ayrı doyumsuzum. Neden bilmem gözlerimi bir an bile senden çekmek istemiyorum." diyen Ege çatalını patates kızartmasına batırırken gözlerini karısından çekmemişti. "Biliyorum seni ben. Hep şehre gitmemek için yapıyorsun bunları." "Bence evden çıkmaya gerek yok." "Evden mi, odadan mı?" diye sordu Melek tek kaşını kaldırarak. Dudaklarında arsız bir sırıtış beliren Ege cevap vermeyerek karısına göz kırpmıştı. Onun bu haline gülen Melek içi kıpır kıpır olurken çayından bir yudum daha aldı. Ege'nin bakışları kendisini hep çok özel hissettiriyordu. Ve evet! Kesinlikle adamın bitmek tükenmek bilmeyen arsızlığından şikayetçi değildi. Kocasının kendisine hissettirdiklerin en az adam kadar zevk alıyordu. Melek'in arzu dolu bakışlarını gören Ege, çayını eline alırken gözlerini kısarak karısına baktı. "Bana öyle bakmaya devam edersen şehir işini unuttururum Gül Kokulum." "Off Ege. Gideceğiz dedim. İnada bindirdim bak durumu." "Onu fark ettim sevgilim. Neyse bugün senin günün olsun bakalım. Alışveriş olayından hiç haz etmesem de seninle onun bile güzel geçeceğine eminim." Kocasının sözleriyle içi sımsıcak kesilen Melek kocaman gülümsedi. Tam adama iltifat etmek üzereydi ki mutfakta Ege'nin telefon sesi yankılandı. Sesi duyan adam kaskatı kesilirken Melek düşündüğü şey olmasın diye dualar etmeye başlamıştı. İsteksiz bir şekilde ayağa kalkan Ege sehpanın üzerindeki telefonu aldıktan sonra yüzünü görmemesi için bilinçli bir şekilde karısına sırtına dönerek telefonu açtı. "Efendim?" "Yarım saat içinde üçüncü buluşma yerimizde ol." Dişlerini birbirine bastıran Ege, sesini sakin tutmaya çalışarak Newroz'a karşılık verdi. "Bugün bir işim olduğun..." "Yarım saat dedim." Telefonun diğer tarafından dıt dıt dıt sesi yankılanırken adam hüsranla gözlerini kapattı. Nefret ediyordu. NEFRET EDİYORDU! Bu it heriften de, içinde bulunduğu durumdan da, katlanmak zorunda kaldıklarından da, omuzlarındaki bu ağır yükten de nefret ediyordu. "Gidecek misin?" Meleğinin kırgın sesini duyan Ege, kapalı olan gözlerini açarken telefonu tutan elini yumruk yapmıştı. Gitmemek gibi bir çaresi yoktu ki... Duygularını zorlukla gizleyen adam, dudaklarına zoraki bir gülümseme yerleştirerek arkasını döndü. "Çabucak gele..." Karısının hayal kırıklığıyla dolu kızarık gözlerini gören Ege cümlesini tamamlayamamıştı. "Bugün gitmeyeceğini söylemiştim." Meleğinin küçük bir çocuk gibi çıkan sesi karşısında titrek bir nefes alan adam yutkundu. "Bana söz vermiştin. Bugün sadece ikimizin olacaktı. 'Seninle asla unutamayacağımız bir gün geçireceğiz.' demiştin." Sevdiği kadının gözlerinden düşen damlaları gören adamın elindeki telefon parmaklarının arasından yere düşmüştü. Hissettiği çaresizlikle karısının yanına giden Ege, kadının oturduğu sandalyenin yanında yere çömeldi. "Tamam. Sözüm söz. Hemen geleceğim. Sorun her neyse çözüp..." "Git Ege. Ben ne desem boş zaten. Acele etmene gerek yok. Ben amcama giderim, akşam da orada kalırım. Seni önemli işinden etmeyeyim." Karısının kendisine bakmayarak soğuk bir sesle kurduğu cümleler canını yakarken kadının hüzünle baktığı noktaya çevirdi elalarını. Yarısı içilmiş çay bardaklarına bakıyordu kadın... "Farkında mısın? Bana hep bir şeylerin sözünü veriyorsun ama hiç tutmuyorsun. Çay içermişsin benimle(!). Bir bardak bile içemedik." diye mırıldandı Melek kırık bir sesle. Boğazında koca bir yumru beliren Ege, göz göze gelebilmeleri için karısının yüzünü kendisine çevirdi. Melek ilk başlarda dirense de sonrasında gözlerine bakmıştı. "Zorunda olmasam gitmezdim Meleğim." derken sesinden çaresizlik akıyordu. "Hep zorundasın zaten. Sen hep bir şeylere zorundasın Ege. Ama o zorundalık hiç bana rastlamıyor. Baksana... Güne nasıl başlamıştık, şimdi ne haldeyiz. Çok da bir şey istemiyorum. Sadece 3 aylık evli olduğum kocamla sınırsız bir vakit istiyorum. Tam bir gün. Hiç kimsenin dahil olmadığı bir gün. Ama yok! Hakkım olan o günü yaşayamam ben... Kabul et. Ben senin öncelik sıranda asla ilk sırada yer almıyorum." "Bu ne demek Meleğim? Hiç öyle şey olur mu?" diyen Ege kadının elini tutmaya çalışsa da karısı elini geri çekmişti. "Oluyor. O adamın tek bir lafı senin için yetiyor, ben bağırıp çağırsam da işleyemiyorum sana. Anlayamıyorum. Ben gerçekten anlayamıyorum bu durumu. Neyin zorundalığı bu? Öyle bir adamla ne işin var senin Ege? Niye onu o kadar önemsiyorsun? Neyse... Git işte yaa. İşlerin var senin. 7 günden 1 gününü bile bana ayıramazsın sen." diyen kadın acıyla güldü. "Ne zannetmiştim ki? 3 ay boyunca 24 saati beraber geçirebildiğimiz bir gün oldu da mı bugünün farklı olacağını düşünmüştüm?" "Gül Kokulum..." diye mırıldandı Ege hissettiği çaresizlikle. Ondan tarafa bakmayan Melek duyduğu ses tonuyla dolan gözlerini kapatmıştı. "Lütfen yapma böyle. Ben gerçekten... Elimde olsa bir an yanından ayrılmam." Kadın hiçbir tepki vermediğinde isyan içinde mırıldandı. "Seni böyle görmekten nefret ediyorum." Bu cümle Melek'in gözlerini açarak ona bakmasına neden olmuştu. "Ben de gidişini görmekten nefret ediyorum." diye karşılık verdi kadın aynı isyanla. "Geleceğim. Hemen geleceğim. İstediğin gibi şehre ineceğiz, istediğin kadar gezeceğiz. Her istediğini yapacağım." "Her istediğin deme. Her istediğimi yapmıyorsun." dedi kadın gözlerinde küskün hareler dolaşırken. Gözlerini hüzün bürüyen Ege, sağ elini karısının saçlarının arasından geçirerek boynunda durdurdu. Bu hareketiyle ciğerlerini gül kokusu doldurmuştu. "İnan bana yapabildiklerimin sınırını zorluyorum Gül Kokulum. Bir gün her isteğini misliyle yerine getireceğim. Sadece o güne kadar biraz sabretsen?" Kocasının temasıyla titrek bir nefes alan Melek onun gözlerindeki yalvarışları gördüğünde kızarmış kahvelerini kırpıştırdı. "Sana kırgınım." "Biliyorum, haklısın." dedi Ege karısının gözünden düşen bir damla yaşı usulca silerek. "Ama niye sana kızamıyorum?" diye fısıldadı kadın bitap bir şekilde. "İnsan sevdiğine kızamaz çünkü." diye karşılık veren adam karısının yanağını okşamıştı. "Ege... Ben seni bu kadar çok sevmek istemiyorum." Bu yorgun istek, ela gözlerin kıpkırmızı kesilmesine neden olmuştu. "Çok kırıyorsun beni." diye fısıldadı Melek biçare bir sesle. Başını hafifçe yana yatıran kadının gözlerinden yeni yaşlar düşmeye başlamıştı. Gözlerini kapatan adamın gözlerinden de iki damla gözyaşı düşerken alnını karısının alnına yasladı. "Özür dilerim." diye fısıldarken tüm ruhu paramparçaydı Ege'nin. Kocasının sesindeki gözyaşlarını duyan Melek canının daha çok yandığını hissetti. Ege'sinin üzülmesi, kendi üzüntüsünden daha çok yakıyordu onu. Usul usul gözyaşlarını akıtan kadın bir süre sonra geriye çekilerek hüzün dolu elalara baktı. Aralarındaki sessizlik uzarken Melek bir kez daha emin olmuştu. O elalar onu kırıp dursa da; o, o elaları kırmaya kıyamıyordu. "Geldiğinde önce seni çay ağacına çevireceğim, sonra da ayakların davul gibi olana kadar çarşıda gezdireceğim." dedi genç kadın gözlerindeki affedişle. Karısının muzip cümlesini duyan Ege'nin içindeki gül ağacının gülleri yeşerirken gözlerindeki umutla kadına baktı. "İstediğini yapabilirsin. İstersen bir ömür senin için çay içerim." Adamın gülümsemesiyle gülümseyen Melek duyduğu cümleyle kaşlarını havaya kaldırmıştı. "Büyük konuşuyorsun Ege Koral." "Tarih at bir kenara Meleğim. Bundan sonra senin gibi bir çay tiryakisi olacağım." Dudaklarındaki gülümseme büyüyen kadın başını aşağı yukarı salladı. "Bugünü hatırlatırım ama." Bu cümle Ege'nin dudaklarındaki gülümsemeyi buruklaştırmıştı. "Sadece güzelliklerini..." Adamın da kendisi kadar acı çektiğini gören Melek, yine kendi acısını bir kenara bırakarak iki elini kocasının yanaklarına yerleştirdi. "Geldiğinde, kaldığımız kahvaltı sofrasından devam edeceğiz." Bu cümleyi duyan Ege, başka zaman olsa farklı bir şekilde karşılık verecekken uslu bir çocuk olarak başını aşağı yukarı sallamakla yetinmişti. O uslu olsa da gözlerindeki yaramaz çocuğu gören Melek içten bir şekilde güldü. "Sil o gözlerindeki bakışı. Daha geriden almayacağım. Cezalı..." Kadın, dudaklarında hissettiği dudaklarla cümlesini tamamlayamazken Ege öpücüğünü derinleştirmeden geri çekilmişti. "Ups. Yasaklı kelime Gül Kokulum." Kocasının dudaklarındaki sırıtışı kopyalayan kadın başını iki yana salladı. "Hiçbir anda kaçırmıyorsun." "Hiç kaçırır mıyım? Ne de güzel kısa yoldan kavga bitiriyorum. Çok şanslı bir kadınsın Meleğim. Sevişmeyi, savaşmaya tercih eden bir kocan var." Bunu duyan Melek gür bir kahkaha atarken, kendi kurduğu cümlesindeki ironiye bakan asker de ona eşlik etmişti. Savaş, Salih Ege Aslan'ın hayatının her köşesindeydi. Bundan dolayı evde karısıyla savaşmak istememesi kesinlikle makul karşılanmalıydı. "Bu arada kavgayı bitiren kim tartışılır Ege Bey. Bilmem kaçıncı alttan alışımın da sonuna geldik ne de olsa." Melek'in iğneleyici cümlesini duyan Ege, kadının yanaklarında duran ellerini dudaklarına götürerek birer öpücük bıraktı. "Ben şansımı asla inkar etmiyorum Meleğim. Bizi bir eden sensin. Bu ilişkinin cesuru da sensin, fedakarı da. Gelecekte bir gün, her şeyin elimde olduğu bir gün, bu denklemi eşitleyeceğim. Bizim için tek başına fedakarlıklar yapmak zorunda kalmayacaksın. Bizim için tek başına savaşmayacaksın. El ele yürüyeceğiz bu yolu. Söz veriyorum." Kocasının sözlerinden pek bir şey anlamasa da cümlelerindeki samimiyeti duyan Melek, aşık olduğu elalara bakarak fısıldadı. "Seni çok seviyorum Ege'm." "Ben de seni çok seviyorum Meleğim." diyen adam, karısının dudaklarına hafif bir öpücük bıraktıktan sonra kadının elini bırakmadan ayağa kalktı. Meleği de onunla birlikte ayağa kalkarken Ege'nin bakışları duvardaki saate kaymıştı. "Gitmem gerekiyor." derken sesinde olanca memnuniyetsizlik vardı. "Çabucak geleceksin zaten. Değil mi?" diye sordu Melek kocasının elini sıkarken. "Geleceğim." diyen Ege kadının gözlerindeki acabaları gördüğünde içten bir gülüş sundu. "İnan bana Meleğim." Önce kocasının gülümsemesine sonra da elalarına bakan Melek gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı. "İnanıyorum sana Ege'm." Boştaki eliyle karısının saçlarını yüzünden çeken Ege hüsranla iç geçirdi. "Seni hiç bırakmak istemiyorum." "Ben de seni hiç bırakmak istemiyorum. Bugünü hiç böyle hayal etmemiştim. Her şey çok güzel başladığında bir sorun çıkacağını anlamalıydım." "Bazen benden bile umutsuz oluyorsun Gül Kokulum. Nerede o toz pembe kız?" Bu cümleyle birkaç saniye kocasına bakan Melek tebessüm etmeye çalıştı. 'Sen pembeliğinden biraz çaldın.' dese ağır kaçardı. Çok ağır... Onun söylemediklerini duyan Ege hissettiği pişmanlıkla karısının yanağını okşadı. "Her şeyi telafi edeceğim Meleğim. Geç de olsa... Günün birinde her şeyi telafi edeceğim." "Biliyorum." diye fısıldayan Melek kocasına yanaşarak onu öptü. Ege, kadının geri çekilmesine izin vermeden öpücüklerini derinleştirirken içindeki bu garip hüznün nedenini çözmeye çalışıyordu. Birkaç saat içinde geri gelecekti zaten. Peki neden karısını gerçek anlamda öpme ihtiyacı hissetmişti? Neden gül kokusunu içine her çektiğinde taa iliklerine kadar ulaşması için çabalıyordu? Neden sabahtan beri yaşadıkları her şeyi ruhuna ayrı kodluyordu? Neden bugün aşık olduğu kahve gözlere ayrı bir derin bakıyordu? Neden bu öpücükte veda varmış gibi hissediyordu? Neden, neden, neden? Maalesef nedenini dakikalar sonra öğrenecekti Salih Ege Aslan. Hiç öğrenmemiş olmayı dileyerek... 🌪️ Kuş uçmaz kervan geçmez tepede 11 adam bulunuyordu. Bir tanesi delicesine öfkeli, "Anlamadım?" dedi Ege duyduğu cümleyi anlamlandıramazken. "Şimdi evine gidiyorsun ve karını boşuyorsun Ege." diye tekrarladı Newroz iti. "Yine anlamadım." diyen askerin sesi buz gibi çıkmıştı. Gevşek bir şekilde gülen terörist büyük bir zevkle yeniden aynı cümleyi kurdu. "Şimdi evine gidiyorsun ve karını boşuyorsun Ege." Cebindeki silahı saliseler içinde çekip karşısındaki iti vurabilirdi. Yanındaki adamlardan silah alıp yine saliseler içinde bu p*çi gebertebilirdi. İlla silaha da gerek yoktu. Hissettiği bu öfkeyle gözünü bile kırpmadan onu boğarak saliseler içinde öldürürdü. Çevresindeki 9 teröristten birisi onu öldürüyordu. Ege'nin ölmekten korkusu yoktu. Şu durumda bu cümleyi duymamış olmak için yüzlerce kez ölmeyi yeğlerdi zaten. Sorun o ölürse olacaklardı. Bu karşısındaki ite verdiği zarardan sonra karısını, annesini ve Emmi'yi rahat bırakmazlardı. Diyelim ki onları, ailesini, bıraktılar... Mağaradaki arkadaşları ne olacaktı? Onları kim kurtaracaktı? Bu düşünceler içindeki Ege, karşısındaki iti öldürmemek için sakinleşmeye çalışarak -ve kesinlikle başarılı olamayarak- konuştu. "Ne saçmalıyorsun sen Newroz?" Ellerini cebine sokan Newroz, keyifli bir sırıtışla Ege'ye birkaç adım yaklaştı. "Saçmalamıyorum. Bu seferki emrimi veriyorum. Ve sen de paşa paşa emrimi yerine getireceksin." "Neden böyle bir şey yapayım?" diyen adam çevresindeki teröristlerin huzursuzca kıpırdandığını hissetti. Yaydığı auradaki öfkenin, sesinde ve gözlerinde hayat bulduğunun farkındaydı Ege. Bu durum Newroz'un neşesine neşe katarken Ege'ye doğru bir adım daha attı. Asker elini uzatsa teröristin boğazındaydı. "Çünkü ben öyle istiyorum." Cümleyi duyan Ege istemsiz bir kahkaha attı. Hiddet, öfke, hışım, gazap ve ölüm dolu buz kesen bir kahkahaydı. "Bunu yapmayacağım." "Bu ne naz? Benim kim olduğumu unuttun mu? Sonunda benim istediğime geleceksin. Buna çok kez şahit olmadın mı?.. Ne derler bana Ege? Nasıl tanırlar beni?" 'Neqandin' derlerdi. 'Seçmek, ayıklamak' anlamındaki bu hitabı almasının tek bir sebebi vardı. Bu karşısındaki haysiyetsiz manyak, önüne gelene 'Seç!' diyerek birtakım seçimler sunardı. Ege şahit olmuştu. Bu itin yanında kaldığı süreçte Newroz'un kendi kurduğu oyunda yaptırdığı seçimlere birçok kez şahit olmuştu. Bu yüzden de "Diğer seçenek ne?" diye sorarken sesindeki kabullenişten hiç hoşlanmadı Ege. S*keyim böyle işi! Soruyu duyan Newroz iğrenç bir kahkaha attı. "Kim olduğumu hatırlatmana sevindim. Diğer seçenek dağa çıkman. Yani zaten her türlü dağa çıkacaksın da ben işini kolaylaştırıyorum." "Bana kelime oyunu yapma Newroz! Derdin neyse söyle." diye tısladı Ege içindeki fırtınalarla. "Derdim senin şu cici koca hayatından sıyrılıp bizimle dağlara çıkman." "Tamam. Nereye gidiyoruz?" diye soran Ege yüzünü ifadesiz tutmakta zorlandı. Meleğine verdiği sözü tutamayacaktı. "Aylarca ortadan kaybolacağız ve tamam mı?" dedi Newroz tek kaşını kaldırarak. "Tamam dedim. Hadi gidelim." diyen Ege Newroz'un yanından geçmek üzereydi ki terörist kolundan tutarak onu durdurdu. "Buradaki hiç kimsenin zaafı yok. Senden başka." dedi Newroz sert bakışlarla. "O kadın benim zaafım değil." diyen Ege kendi söylediğine kendisi bile inanmamıştı. "Ahahahahaha. Zaafı değilmiş. Ahahaha. Duydunuz mu çocuklar? Ahahahahah." Tepe Newroz'un mide bulandırıcı kahkahalarıyla dolarken Newroz alayla Ege'ye baktı. "Sen o kadın için hepimizi satarsın. Yanımda böyle bir adam gezdiremem." 'Gezdirme lan o zaman!' dememek için kendini zor tutan Ege nefes alış-verişlerini düzene sokmaya odaklandı. Bu karşısındaki ite posta koyma lüksü yoktu. "Öyle bir şey yapma..." Onu kaale almayan Newroz, belinden çıkardığı telsizi ağzına götürdü. "Kadın ne yapıyor şu an?" Başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hisseden Ege gözlerini Newroz'a dikti. "Çamaşır yıkıyor Newroz." dedi telsizin diğer ucundaki ses. "İyi. Gözlemlemeye devam edin." diyen Newroz elaları alevler saçan Ege'ye bakarak sırıtmıştı. "Ahh. Çok büyük bir zevkle." Telsizin öte tarafındaki adamın pişkin çıkan sesini duyan Ege, silahına davranan elini zorlukla zapt etti. Ege'nin tüm mimiklerini izleyen Newroz tek kaşını havaya kaldırdı. "Seviyorum seni be Ege. Tam benim has adamım olacak birisin. Gözlerindeki alevlere rağmen kendini kontrol edebiliyorsun. Valla helal olsun." "Derdin ne Newroz?" "Zaafını ortadan kaldırmak. Zaafı olan bir adam istemiyorum." dedi Newroz gayet normal bir şekilde. Bu cümleyi duyan Ege "Onunla evlenmemi sağlayan sendin." demekten kendini alamadı. "Oltaya gelen sendin." dedi Newroz itici bir sırıtışla. "Ne oltası?" diye soran Ege'nin öfkeli bakışları telsizdeydi. Onun bakışlarını gören terörist güldü. "Merak etme sen istediklerimi yaptığın sürece karın güvende. Bilirsin yok yere ortalığı karıştırmayı sevmem. Öyle eğlencesi kaçıyor... Olta muhabbetine gelirsek, köyde bir adama ihtiyacım vardı. Benim elim gözüm kulağım olacak birisi. Emmi köylü tarafından tanınan sevilen biri. Onun referansındaki kişi her yere girebilir, bana istediğim istihbaratı sağlayabilirdi. Ben de seni seçtim. Aramıza girmeye de oldukça istekliydin zaten. Oltama güzel düştün ama kabul et." "En başından beri planın onu boşamam mıydı?" diyen Ege kurduğu cümleden nefret etmişti. Boşamak kelimesi ne de ağzına yakışmamıştı ama. "Değildi aslında biliyor musun? Senin bir kadına bu kadar bağlanacak bir adam olacağını düşünmemiştim hiç. Ama sen de haklısın. Güzel kadın şimdi." 'Newroz'u öldürmemelisin Hâlim. Sakin ol. Sen şu an görevdeki bir askersin. SAKİN OL!' Ege kendine hakim olma savaşındayken Newroz dudaklarında beliren imalı sırıtışla devam etti. "Bu yüzden sana ikinci alternatif seçimimi sunuyorum. Dağa o güzellikle çıkıp kadınını bizimle paylaşm..." SAKİNLİK BURAYA KADARDI! Pantolonundan çıkardığı sustalıyı Newroz'un karnına dayayıp bastıran Ege ürkütücü bir sesle konuştu. "Seni öldürürüm Newroz." Bıçağın bulunduğu yerden hafif bir kan sızarken Newroz'un adamları silahlarını Ege'ye doğrultmuştu. "Beni öldüremezsin Ege." diyen Newroz keyifli bir gülümsemeyle devam etti. "Beni öldürdüğün an adamlarım seni vurur. Sen öldüğün an da fırsattan istifade o güzel karına sahip olurlar." Çaresizliğin öfkesindeki Ege bıçağı biraz daha bastırırken Newroz tek kaşını kaldırdı. "O bıçağı 3 saniye içinde çekmezsen emir veririm, karını alırlar. Sadece uzaktan izliyorlarken burada durmanı tavsiye ederim." Korku tüm hücrelerini esir alırken, bir teröriste teslim olmaktansa ölmeyi yeğleyecek olan asker geri çekildi. Bıçağı cebine koyarken kendisine okkalı sövüyordu. Ege hatayı en başında yapmıştı. Melek ile asla evlenmemeliydi. '10 metre' kelimesi onu bu sabaha götürürken tüm hücrelerinin yandığını hissetti Ege. Sabaha geri dönme şansı yok muydu? 'Ömrünün sonunda kadar onun 10 metre yakınına bile yaklaşamadan...' İç sesinin cümlesiyle dağılmanın en uç noktasına gelen Ege tekrardan Newroz'a baktı. "Neden bunu yapıyorsun?" Eliyle işaret vererek adamlarının silahları indirmesini sallayan Newroz bıkkınca iç geçirdi. "Niye kendimi tekrarlattırıyorsun? Bizim hedeflerimiz büyük Ege. Bizim yerimiz aile evi, kadın koynu değil; dağlar, tepeler. Senin o kadınla olan ilişkin sonunda bizi de patlatacak... Senin kadar iyi bir adamı hanımcı yapıp kaçırmak istemiyorum. Bu yüzden git ona boşa, sonra da dağa çıkalım." "Bana bunu yaptıktan sonra bir gece ansızın seni öldürmemden korkmuyor musun Newroz?" diye soran Ege görevde olduğunu unutmuştu. Onun sorusunu duyan Newroz'un dudaklarında memnun bir gülümseme belirdi. "Gözlerindeki alevler, cümlendeki korkusuzluk... Tam aradığım adamsın Ege. Tam bir dava adamısın. Seninle Dara'da çok iyi işler çıkaracağız. Seni arkama alırsam oradaki konumum hiç olmadığı kadar yükselecektir. Şu ana kadar beni ve adamlarımı öldürmemen davana olan sadakatini gösteriyor. Senin ne denli azimli olduğunu, Dara için ne kadar ileri gidebileceğini biliyorum ben. Hadi bak sana torpil geçeyim. Dostluğumuzun hatrına 3. bir seçenek de sunayım." diyen Newroz telsizi havaya kaldırdı. "Seç! Davan mı, kadının mı?" Soru, Ege'ye olanca şiddetiyle çarparken asker bedenindeki tüm kanın çekildiğini hissetti. Davası mı, kadını mı... Sahi... Ege karısını da alıp buradan çekip gitse o patlama olduğunda bir daha gülebilir miydi? Ya Fetih... Şimdi bile kabuslarına giren kardeşi yakasına yapışıp 'Sana saldırıyı mutlaka durdur demiştim Salih. Vatan sağ olsun da gerisi önemli değil demiştim. Sen vatanını seçmedin mi? Vatanını seçmeyeceksen neden en başında o üniformayı sırtına geçirdin? Neden bu göreve geldin? Neden beni öldürdün?' demez miydi? Salih Ege, iç savaşını büyük bir zevkle izleyen Newroz'a baktı. Her şeyi boşverip Meleğini seçse, Dara peşini bırakır mıydı peki? Asla! Çaresizlik Ege'nin tüm ruhunu kaplarken önünde hiçbir seçeneğinin olmadığını fark eden adam başına sıkıp ölmek istedi. Ancak Salih Ege'nin ölme lüksü bile yoktu... "Tamam." dedi asker konuştuğunu bile fark etmeyerek. Sesinden saf kabullenmişlik akıyordu. "Neye tamam?" "İstediğini yapacağım. Onu... Onu boşayacağım." 'Bir şekilde Melek'i buradan gönderip onu boşamış gibi yapmam lazım.' diye düşünen Ege, Newroz'un pantolon cebinden çıkardığı telsizle boş bakışlarını ona çevirdi. "Al şunu. Telsiz açık duracak. Her şeyi dinleyeceğim... Git boşa onu! Herhangi bir katakulli yapmaya kalkarsan o güzel karına neler yapabileceğimizi anlatmama gerek yok sanırım, tahmin edersin. Buradaki herkes aylardır o enfes parçanın tadına bakmak ist..." Newroz'un cümlesini olanca şiddetiyle yüzüne atılan yumruk kesmişti. Silahlar bir kez daha havaya kalkarken teröristin yakalarına yapışan Ege olanca nefretiyle tısladı. "İstediğini yapacağım, itliği bırak. Onun saçının teline zarar gelirse seni de, Dara'nı da s*kerim. Zorlukla içime hapsettiğim fırtınayı ortaya çıkarırsam, ölürsün Newroz. Bu yüzden adam ol, sözünde dur. Karımın adını ağzına alıp iğrenç imalarına devam edersen sizin için çalışmayı bırakır düşmanlarınıza giderek sizi yakarım." Newroz, Ege'nin bu haline ters tepki vermek yerine büyük bir hazla gülmüştü. "Bu tehditlerinin boş olmadığını bilmek ayrı hoşuma gidiyor biliyor musun? Seni gerçekten seviyorum be Ege. Hadi git de şu ayak bağından kurtul, çöpsüz üzüm olarak aramıza muhteşem bir dönüş yap." Bu pişkin iti gebertmemek için tüm gücünü harcayan Ege geriye çekildi. Elindeki telsizi Ege'ye veren Newroz talimatlarını vermeye başlamıştı. "Sen onu boşayana kadar adamlarımı çekmeyeceğim. Boşadığın andan sonraysa kimse o kadının yanına yaklaşmayacak. Yaklaşanı ben yakarım, bilirsin sözlerimi tutarım. İsteğimi yerine getir, ben de o kadını kendi haline bırakayım. Telsiz yol boyu da onu boşarken de açık duracak. Sonrasında her şey için çok geç olacağından kapatsan da sorun yok. Gözlemlediğim kadarıyla sen bir şekilde 'Allah katındaki nikah beni bağlamaz, bozulsa da sorun etmem yine yaparım yapacağımı.' desen bile o kadın dini inançlarına çok bağlı biri. Bu durumu asla kabul etmez. Yani boşadıktan sonra istediğin açıklamayı yapsan da bir şey değişmeyecek. Ben her halükarda seni alıp dağa çıkacağım. Aylar belki de yıllar geçecek... Patlamalardan sonra da Dara'nın adamı olarak ortalığın a*ına koyacağız. Günün birinde azad edildiğinde o kadına geri kazanmaya mı çalışırsın başka çiçeklere mi gidersin orası beni bağlamaz. Sonrası sana kalmış." Newroz'un söyledikleri, Ege'ye çok uzaktan geliyordu. Tüm bunlar nasıl olmuştu? Ne yani sabah son kez mi izlemişti şimdi Meleğini? Son muydu gerçekten... Ama Ege bu sona hazır değildi ki. Kendi elleriyle sevdiğini uçurumdan itmeye... Nasıl hazır olabilirdi ki insan? Nefes alamadığını hisseden Ege tüm dünya puslu görünürken teröristlere arkasını döndü ve tepeden aşağı inmeye başladı. Bir yolu olmalıydı. Bir şekilde karısını boşamadan bu işi çözebileceği bir yol olmalıydı. Ama yoktu! Meleğini de alıp gittiği senaryoların sonu vatanını sattığı için dayanamayan Ege'nin kafasına sıkmasıyla bitiyordu. Onu kanlar içindeki cesedini bulan Meleği nasıl hissederdi acaba? Başını iki yana sallayan Ege davasını terk edip karısını seçerse sonunun mutlak ölüm olacağından emindi. 'Karını terk edip davanı seçtiğinde farklı mı olacak peki?' Bu düşünceyle adımları durma noktasına gelen asker kendinin bile duyamayacağı kadar kısık bir sesle mırıldandı. "Evet farklı olacak. Yüzlerce masumun katili olmayacağım. Yalnızca kendi katilim olacağım." 'Bir de sevdiğin kadının.' İç sesinin eklemesiyle titrek bir nefes alan adam gözlerini kapattı. Her türlü onun katili olacaktı. -Sevdasını seçerek engelleyemediği patlamanın vicdan azabıyla dolu her kavgada yavaş yavaş, sonundaysa kendini öldürerek... -Sevdasını seçerek kaçtığında peşine düşen Dara tarafından yakalandığında... -Vatanını seçerek sevdasını boşadığında... Bu 3 seçenek arasından en hafifi sonuncusuydu. En ağırı, en acılısı, en yakanı oydu ancak diğer seçenekler çok daha berbattı. İlk seçeneğin aylarca sürecek ızdırabı ve her tartışmayla iki yabancı haline gelmeleri... Ege bunu kaldıramazdı. İkinci seçenek, seçenek bile değildi. Düşüncesi bile Ege'yi çıldırtmaya yetiyordu. Dara'nın hepsi birbirinden beterdi. 'O p*çler Dara'yı terk etmesinin cezasını Meleğine ödet..' Dişlerini birbirine bastıran Ege, gözlerini açarak yürümeye devam etti. Düşüncesinde bile tamamlayamadıklarının gerçekleşmesine asla izin vermeyecekti. Bir kez daha üçüncü seçenekten başka çaresi olmayan adam evlerinin bulunduğu patikaya geldiğinde duraksadı. Hayatının en güzel günlerini geçirdiği eve bakan adamın dudaklarında acı bir tebessüm belirmişti. Evin eskiliği hatta bakımsızlığı durduğu yerden bile kendini belli etse dahi, burası Ege için dünyadaki en güzel yer olmuştu. Meleğiyle ikisine aitti çünkü. Genç asker tecrübeli bakışlarını evinin çevresindeki tepelere konuçlanan adamlara çevirdi. Meleğinden yalnızca 3 metre uzağında en az 7 terörist bulunduğu gerçeği en sertiyle çarpmıştı. Gözünden bir damla yaş düşen adamın tüm ruhu çaresizlikle boyanırken karısı elinde çamaşır sepetiyle dışarıya çıktı. Ege sevdiği kadının hafif esen rüzgarda uçuşan saçlarına bakarken acıyla fısıldamıştı. "Sadece birkaç saat öncesine geri dönebilir miyiz lütfen?" Adam ne kadar süre orada durup Meleğini izledi bilmiyordu. Belki 10 belki de 15 dakika sonra elinde çamaşır olan karısı varlığını hissederek başını ondan tarafa çevirdi. Fark edildiğini anlayan Ege sonun yaklaştığını hissederek titrek bir nefes almıştı. "Sözünü tuttu." diye mırıldanan Melek büyük bir mutlulukla kocasına doğru yürümeye başladı. Dudaklarında kocaman bir gülümseme belirmişti. Ege'sinin de ağır adımlarla kendisine doğru geldiğini gören Melek, adamın yüz ifadesindeki garipliği gördüğünde adımlarını hızlandırdı. Adamın yanına vardığında kollarını sıkıca boynuna dolamıştı. "Gerçekten erken geldin." Burnuna gelen gül kokusuyla inlememek için dudaklarını birbirine bastıran Ege, hayatının en derin nefesini aldı. Bir daha gül kokulusunun kokusunu ciğerlerine çekemeyecekti. Karısını geriye çekip son kez dudaklarında nefes almak isteyen adam ruhundaki acıyla gözlerini kapattı. Son... Hangi sondu? İnsan bu son nefesim olsun diyerek yaşamaktan vazgeçebilir miydi? Onun sonu, küçük bir çocukken asla bitmeyen 10'a kadar saymaları gibi olurdu. Akademi zamanı şınav çekerken asla ikiye ulaşmayan 1'i gibi ilerlemeyen, Artık o kahkahaları asla duyamayacaktı. Sol gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü hissettiğinde toparlanmaya çalıştı. Meleğine gerçekleri anlatamazdı. Karısını Newroz itinden de tüm bu terör olaylarından da uzaklaştırması gerekiyordu. Asker olduğunu öğrenen Newroz'un kendisini öldürmesini sağlayarak bu dünya üzerinden gitmeye karar vermişti. Yol boyunca vardığı tek çözüm bu olmuştu. Sevdiğinin bu tehlikeli yerden bir şekilde göndermeliydi. Bunun için de en değerlisinin kendisinden nefret etmesini sağlamalıydı. "Sence yeni çay mı demlesem, eskisini mi ısıtsam? Gerçi içeceğim diyen seni bulmuşum eskisini vermeyeyim." diyen kadın bir sorun olduğunu hissettiği için sesine bolca muziplik katmıştı. Gül Kokulusunun mutlu cümlesiyle öldüğünü hisseden Ege kendisine sarılan karısına hiçbir temasta bulunmayarak gözlerini açtı. Belindeki telsiz ve çevresindeki adamlar mutlak sonlarının habercisiydi. Tercihini dakikalar önce yapmış olan asker yüzündeki acıyı gizledi. Şaşırtıcıydı belki ancak bunu yapması o kadar da zor olmamıştı. Genç adam içinde bir yerlerin gerçek anlamdaki öldüğünü hissediyordu. Sevdiğini korumak uğruna kendini hatta sevdiğini öldürmeyi göze almıştı... Kaskatı olan kocasının kendisine sarılmadığını hisseden Melek "Ege'm?" diyerek geri çekilirken onun kahverengi gözlerine baktı asker. 'Daha sadece 19 yaşındasın Melek Kız. Önünde çok uzun yıllar var. Umarım bir gün yeni bir hayata başlarsın. Bu dünyada ruhunu öldüreceği kişiye 'Mutlu ol.' dileğinde bulunan insan kadar büyük bir ironiye az rastlanılırdı. Bu azınlığın katliyse çoğu zaman çaresizlikten süregelirdi. 'Severek Ayrılanlar' işte bu çaresizliğin mimarıydı. Birazdan dünya tarihi severek ayrılanlara bir yenisini daha ekleyecekti. Bir sevgili daha diri diri toprağa gömecekti canını ve cananını. Çünkü herkes öldürürdü sevdiğini... 🖋 Korkaklar öpücük ile öldürür Şehvetli ellerle boğar kimi Kimi yeterince sevmez Kimi gözyaşı döker öldürürken Ege yalnızca bir bakışıyla bunu başaramayacağını biliyordu. Meleği inanmazdı ki ona. Peşinden gelirdi. Korkaklar öpücük ile öldürse de Ege bunu yapamazdı. Hiçbir sonun son olmayacağından dolayı değil, dudaklarını karısının dudaklarıyla buluşturduğu an hüngür hüngür ağlamaya başlayacağı için. Halbuki birazdan sarf ettiği cümlelere kılıç darbelerinden bile daha çok yakacaktı... Ege, yaşlıyken değil gençken öldürecekti sevdiğini. Bir daha kimseye inanamayacağı kadar küçücükken... Şiirdeki gibi boğarak mı öldürecekti karısını yoksa bıçakla mı? Söylemediği sözlerle kendi nefesi bile kesilirken söylediğinde sevdiğini boğmuş sayılacaktı değil mi? Merhametli değildi adam. Merhametli olsaydı zaten en başında kendi bencilliği uğruna kadın ile evlenmezdi. Her şeye rağmen Ege'nin yeterince sevmediğini söylemek haksızlık olurdu ama değil mi? Çok büyük bir haksızlık. Fazla seven taraftaydı Ege. Sevdiği için sevdiğinden vazgeçecek kadar çok seven... Ancak bu kararı tek başına almış olması çok da sevmediğinin göstergesi değil de neydi? Öldürürken gözyaşı dökenlerden olmayacaktı Ege. Kılı kıpırdamadan öldürecekti o. Gözyaşı demek kadının şüphelenmesi demekti çünkü. Onun inanması için hayatının en büyük rolünü oynayacaktı adam. Acımasızın sözlük karşılığı olacaktı. Sonrasında... Sonrasında ömür boyu gözyaşı dökecekti. Sonsuz nefesleri değil, sonsuz gözyaşları olacaktı artık. Sonunda herkes öldürecekti sevdiğini. Yalnız öldürülen değil, öldüren de ölecekti. "Ege'm? İyi misin? Ne oldu?" Melek'in seslenişi Ege'nin düşüncelerinden sıyrılmasını sağlarken ölü bakışlarıyla karısına baktı adam. "Gidiyorum ben Melek." "Ne? Nereye?" diyen Melek hüzünlü bir nefes alarak devam etti. "Yine mi şehre gitmen gerekiyor? Yine mi işin var orada?" Serzenişininin kocasının kaskatı yüzünde hiçbir değişikliğe neden olmadığını gören Melek, sanki bir hata yapmış gibi hızla ekleme yaptı. "Tamam birlikte gidelim sonra istersen ben geri dönerim. Olur mu?" Bu cümlesi de Ege'nin sert bakışlarında yankılanarak kendisine geri çarpmıştı. Melek karşısındaki adama içinde yükselmeye başlayan korkuyla baktı. Karşısında, tanıdığı kocasından farklı biri var gibi hissediyordu. Başını iki yana sallayarak bu saçmalığı yok etmeye çalışan kadın bariz zoraki bir şekilde tebessüm etti. "Konuşmayacak mısın? Gidiyorum ne demek Ege?" "Gidiyorum, gidiyorum demek Melek." dedi Ege bir çocuğa laf anlatmaya çalışır gibi tane tane konuşurken. Adamın cümlesi ayrı, söyleyiş biçimi ayrı, mimikleri ayrı kafasını karıştırırken Melek istemsizce bir adım geriye çekildi. "Nereye gidiyorsun?" diye sorarken kaşlarını çatmıştı. 'Neler oluyordu Allah aşkına?' "Bilmem. Kafam nereye eserse. Ha bak bir şeyden eminim ama. Bir dahaki durağım kesinlikle bu göt kadar köy gibi küçük bir yer olmayacak. Fazla basıyor burası. Ne bu böyle her yer aynı, herkes aynı. Aşırı sıkıcı. Hiç benlik değil." Ege'nin saf aşağılama dolu cümlesini duyan Melek gözlerini kırpıştırdı. "Ne? Ne diyorsun sen Ege?" "Bıktım bu durumdan. Gerçekten çok fazla darlıyorsun. Kesinlikle daha fazla tahammül edemeyeceğim bu duruma. Bitsin artık, yeter." "N-ne bitsin? Seni darlıyor muyum?" "Darlamıyor musun? Evlendiğimizden beri eve giriş saatimden tut, çıkışıma, kimlerle takıldığıma kadar karışan kimdi?" dedi Ege sesine kattığı nefretle. Adamın sesindeki nefret gerçekti. Ancak nefreti, aşık olduğu kadının gözlerinde büyüyen hayrete neden olduğu için kendineydi. "Ben..." diyen Melek öylesine şok olmuştu ki düşünme yetisini kaybetmişti. Onun bu halinden faydalanan Ege asıl vurucu darbeyi vurdu. "Aslında darlamakta haksız da sayılmazdın. Hatta eve giriş çıkışlarıma daha çok dikkat etmeliydin. Fakat sen beni o kadar özgür bıraktın ki, seni aldattığımı bile fark etmedin." Adamın alaylı bir sesle kurduğu cümleyi duyan Melek, kalp atışlarındaki teklemeyi hissederken gözlerinin istemsizce dolduğunu hissetti. "Neden bahsediyorsun sen Ege?" "Seni aldattım. Defalarca kez, başka kadınlarla. Şimdi her şey bittiğine göre bunu açıklamakta pek de sakınca görmüyorum. Senin gibi yapışkan biri kesin peşime düşmeye falan kalkar. Önlemimi alayım da sonra seninle uğraşmak zorunda kalmayayım." Ağlamamak için gözlerini kırpıştıran Melek başını iki yana salladı. "Hayır. Söylediklerine inanmıyorum. S-sen... Sen beni aldatmazsın." "Beni ne kadar tanıyorsun da bu yorumu yapıyorsun acaba? Tanışalı 1 yılı bırak yarım yıl bile olmadı." dedi Ege büyük bir alayla. "Hayır. İnanmıyorum Ege. Yalan söylüyorsun. Sen bana bunu yapmazsın." dedi Melek kararlı br sesle. Sesindeki karara rağmen duruşundaki eminlik sekteye uğramıştı. Karısını kendinden uzaklaştırmak için basit birkaç kelimenin yetmeyeceğinin bilincinde olan Ege, elini boynuna götürdü ve tek bir hamlede boynundaki yıldız kolyesini koparttı. Melek kopan kolyeye eş bir şekilde irkilmişti. Kadının dolan gözlerinden birkaç damla yaş firar ederken kolyeyi gelişigüzel bir şekilde çimlerin arasına atan Ege kelimelerinin gücünü yükseltti. "Sıkıldım Melek. Tek eşlilik hiç de benlik değilmiş. Her çiçekten bal almak varken bir çiçekte takılı kalmak çok sıkıcı. Hayır bir de o çiçek işe yarasa bari. Çoğu zaman yatağımdaki kütük mü yoksa kadın mı anlayamıyo..." Ege yanağında hissettiği tokatla birlikte buz gibi olan bakışlarını Melek'e çevirmişti. Karısının gözlerinde nefret ve iğrenme vardı. 'İşte böyle! Bana böyle bak. Nefret et benden. Gittiğimde, peşimden gelmeye kalkma ve git bu köyden. Hayatında hiç olmamışım gibi... Eğer beni aramaya kalkarsan zarar görürsün. O şerefsizlerin sana bakışları bile beni çıldırtırken sana herhangi bir şey yapmaları düşüncesi... Git Meleğim. Git Gül Kokulum. Git benden. Sana daha fazla zarar vermeden... Git!' "Sen..." diyerek işaret parmağını kocasına sallayan Melek, hızlı nefes alış-alışverişleri arasında adamın cümlelerini anlamlandırmaya çalıştı. 'Bir dakika bir dakika. Ne dedi o?' diyerek kaşlarını çatan kadın tokat attığı elinin sızlamaya başladığını hissederken düşünmeye başladı. 'Çok saçmaydı. Ege'nin cümlesi gerçekten çok saçmaydı. Aldatma olayı zaten saçmalıktı ama son cümlesi...' Kaşları daha da çatılan Melek bakışlarında yeşermeye başlayan sorularla kocasına baktı. Daha bu sabah yaşananlar düşünüldüğünde Ege'nin bu aşağılayıcı ithamı baştan aşağı saçmalıktı. Yaşı küçük olsa da, yalnızca 3 aylık bir ilişki geçmişi olsa da bu ithamı asla kabullenemezdi kadın. Melek'in bakışlarında beliren soruları gördüğünde yaptığı hatayı fark eden Ege kendine sövdü. 'S*ktir! Ne yaptın sen Ege? Olaya çok yanlış bir yerden girdin!' diyerek kendini azarlayan adam kadını orada bırakarak eve doğru yürümeye başladı. İçgüdüsel olarak atılan tokatla bir anlığın umutlanmıştı Ege. İstediğini başardığını ve Meleğinin ondan soğuduğunu düşünmüştü. Kadının tiksinen bakışları da bunu onaylarken o bakışlarda belirmeye başlayan sorular her şeyi suya düşürmüştü. 'Aptal Ege. Melek'e söylenecek söz müydü o?' diye düşünen adam adımlarını hızlandırdı. Dünya üzerinde kadınlığından vurabileceği son kadındı Melek. "Böyle olmaz. Tutarlı bir plan yapmam lazım." diye mırıldanan Ege eve girer girmez yatak odasına yöneldi. Gidiyorum dediğinde yaşattığı sarsıntıyı son cümlesiyle yerle bir etmişti resmen. Şimdi Melek sorularıyla birlikte karşısına geçecekti. Kadını boşadığı an sözlerinin doğruluğuna inandırırdı ancak mesele sadece Melek'in ona inanması değildi. Melek ondan nefret etmesiydi. Karısı ondan o kadar çok nefret etmeliydi ki gram sorgulamadan, hiçbir hesap sormadan bu köyden gitmeliydi. Yoksa zarar görürdü... Yatak odasının kapısından giren adam, yüzüne çarpan gül kokusuyla birlikte sarsıldığını hissetti. Boğazında kocaman bir düğüm belirirken gözleri toplanmış yatağa kaymıştı. Daha saatler önce kahkahalar atmıyorlar mıydı? Gözleri yatakta kilitli kalan Ege, bu sefer dudaklarının arasından dökülen acı dolu inlemeyi durduramamıştı. Elini kapı pervazına yaslayarak toparlanmaya çalışan asker, yeniden o duygu yoksunu adam olmaya çalıştı. 'Evin çevresinde en az 7 tane p*ç terörist var. Bu kendine gelmen için yeterli mi Salih Ege Aslan?' Bu cümle aklını başına devşirtirken yatağın altından el valizini çıkartan adam bez dolaba yöneldi. Dolabı açtığında dudaklarının arasından bir inilti daha koptu. Her yer buram buram gül kokuyordu... Titreyen elleriyle kıyafetlerini çantaya tıkan adam ağlamamak için ağzının için ısırmaya başlamıştı. Zamanı geri alabilir miyiz lütfen? Lütfen, lütfen... Nefes alamadığını hisseden Ege, elini boğazına götürürken hıçkırıklara boğulmak istedi. Karısını kollarının arasına alarak başını gül kokulu saçlarına gömerek öylece kalsa olmaz mıydı? Çok bir şey istemiyordu ki. Sadece sevdiğine sığınıp ağlamak istiyordu. Bu isteği o kadar imkansızdı ki... Evin kapısının açıldığını duyan Ege gözlerini kapatarak yutkundu. Meleği onu bu halde bulursa asla gitmezdi. Elini yüzüne götüren Ege ne zaman akmaya başladığını bilmediği gözyaşlarını silerken derin bir nefes aldı. Büyük hata! Ciğerleri gül dolarken adamın parmaklarının arasındaki hırka yere düşmüştü. Birkaç saniye boş bakışlarla hırkaya bakan Ege ayak seslerini duyduğunda dişlerini birbirine bastırarak hırkayı yerden aldı ve çantaya koydu. Sırf karısına bakmamak için ihtiyacı olmadığı halde diğer kıyafetlerini de çantaya koyarken aklında tek bir şey vardı. Uzun bir süre sevdiğinin kokusunun sindiği kıyafetleri giyebilecekti. "Ne yapıyorsun? Gerçekten neler oluyor Ege? Bana bakar mısın? Az önceki saçmalığın neydi öyle? Daha bu sabah..." diyen kadın bakışları yatağa kayarken sessizliğe bürünmüştü. Sabahında kocasının mutlu sataşmalarıyla uyanan kadın, öğleninde aşık olduğu adamın 'Seni aldattım.' cümlesiyle ve sert ama yersiz imalarıyla karşılaşmıştı. Meleğine bakmadan dolabı toplama işine devam eden adam söyleyeceklerini bir kez daha gözden geçirdi. Bu sefer söyleyecekleri mantık çerçevesine uyuyordu... Sevdiği, ilk söylediğinde inanmasa bile onu boşadığı anda sözlerinin doğru olduğunu düşünecekti. Bakışlarına büyük bir kararlılık yerleşen Ege çantasını kapatarak ayağa kalktı. 'Şu an zayıf düşüp duygularına yenilirsen o p*ç herif zaafını sana karşı kullanacak. Sevdiğini buradan gönderip görevine odaklanmalısın asker! Yoksa ne sevdan kurtulacak, ne de Vatanın...' Meleğine dönen Ege elalarına yerleşen duygusuzluğu ve aurasındaki donukluğu elle tutulurmuşçasına hissedebiliyordu. Melek de hissetmiş olacak ki kocaman açtığı gözlerle kocasına bakmıştı. Bu karşısındaki adam kesinlikle kocası değildi! "Ko-konuşabilir miyiz?" "Açıklama mı istiyorsun?" dedi Ege soğuk bir sesle. Ruhunun üşüdüğünü hisseden Melek, yalnızca başını aşağı yukarı sallayabilmişti. "Tamam, haklısın. Bilmeye hakkın var. Olay şu! Newroz'un bu köyde bir muhabire ihtiyacı vardı, ben ise en başından beri Newroz'un adamı olup cemiyetine katılmak istiyordum. Bu yüzden de karşılıklı bir anlaşma yaptık. Ben seninle evlenip ona istediği bilgiyi verecektim, o da beni yanına alacak ve cemiyetinde yüksek mertebelere getirecekti. Emmi köyde tanınan, sevilen birisi olduğu için insanların bana güvenmesi çok kısa sürdü. Planladığımız gibi Newroz'un 'Seni yeğenime istiyorum.' blöfü sayesinde seni sevdiğimi söyledim ve küçük yer olduğu için evliliğimizin apar topar gerçekleşmesine kimse şaşırmadı. Birkaç kişi 'O adamlarla takılma.' diye ikaz etse de geneli bana içini açtı. İstediğim bilgileri tahmininden çok daha kısa sürede kazandım. Verdiğim her bilgi Newroz'un takdirini almamı sağladı. Sen ise..." diyen Ege dudaklarında beliren iğrenç sırıtışla kadını baştan aşağı süzdü. "Güzel bir artı oldun. Eğlenceliydi. Böyle bir köyde senin gibi bir parçayla karşılacağımı hiç düşünmemiştim. Bu köyü bana çekilir kıldığın için teşekkürler ancak bu saatten sonra seninle olamam. Seni yanımda bir çanta gibi taşıma durumundan değil de..." diyerek yüzünü buruşturan Ege tek omzunu yukarı kaldırarak indirdi. "Gerçekten tek eşlilik hiç benlik bir durum değilmiş. Bir süre yalnızca seninle idare etmeye çalıştım ama şehre gittiğim bir gün, barda rastladığım bir fıstıkla hiçbir şekilde sadakatimin olmadığını öğrendim. Acı bir şekilde demeyeceğim, gayet de tatlıydı. Aşırı iyi numaraları vardı zillinin." diyen Ege arsız bir gevşeklikle güldü. "Bu tarz kadınlar bir adamı eğlendirmeyi gerçekten çok iyi biliyorlar. Onları bu yüzden seviyorum ya. Bu yüzden vazgeçilmezler... Neyse işte sonuç olarak Newroz bugün aradı ve bu köyde işimizin bittiğini söyledi, ben de eşyalarımı toplamaya geldim işte." Melek, tepki veremeyecek kadar şok olmuştu. İçinden bir şeylerin koptuğunu hisseden kadın, gözlerinden akan yaşlarla öylece adama bakıyordu. Hayatının en büyük rolünü oynayan adam, dudaklarındaki p*ç gülümsemeyle elini kadının yüzüne doğru salladı. "Hey! İyi misin? Bu kadar şok olma yaa. Daha tanışalı ne kadar oluyor ki? Her şeyin çok toz pembe olmasından da mı şüphelenmedin anlamıyorum ki? Yani gerçek hayata var mıdır böyle bir adam? Neymiş? Sadece sevdiğine sadık, bir dediğini iki etmeden onun her dediğini yapan, aşkından şair kesilen... Ahahahah. Gerçekten komiktin. Hani bir de genel olarak kızları düşürmek için ezberlediğim şiirleri yalnızca sana okuduğumu düşünüp kendini özel hissediyordun ya o ayrı komikti. Dur bir de şey vardı. Ne demiştin? Haaa 'Gerçekten de senin için ilk miyim?" Yalnızca kadının ruhunu değil kendi ruhunu da öldürdüğünü hisseden Ege, aylardır yanlarında kaldığı teröristleri taklit ederek mide bulandırıcı bir kahkaha attı. "Ahahahahah. Nah ilktin! Nasıl bu kadar saf olabilirsin anlamıyorum. Benim gibi bir adamın herhangi bir ilişki, hele de cinsel ilişki, geçmişi olmayacağını nasıl düşünebilirsin? Şehirde her yanım enfes kadınlarla kaynarken gerçekten de biriyle yatmadığımı nasıl düşünürsün? Geçmişi bırak, seninleyken bile kaç kişiyle birlikte oldum. Neden seninle şehre gitmemek için o kadar çabaladığımı zannediyorsun? Şehirde yattığım o*ospulardan biriyle karşılaşırız da sen durumu çakıp bunu etrafa yaymaya kalkarsın diyeydi. Neyse artık her şeyi bizzat ben itiraf ettiğime göre, herhangi bir sakınca görmüyorum. Ne dersin beraber şehre gidelim mi? Ahahahahahah..." Kocasının sözlerini idrak edemediğini hisseden Melek çaresizlikle fısıldadı. "Ama sen... Sen 'İnan bana.' demiştin." Başının dönmeye başladığını hisseden kadın nasıl oluyor da iki ayağı üzerinde durabiliyordu çok merak ediyordu. Karısının çaresiz sesini duyan Ege titrek bir nefes aldıktan sonra dişlerini sıktı. "Bana inanmamalıydın." derken sesi buz gibi çıkmıştı. Bu cümle kadına çok ağır gelirken elini boğazına götüren Melek nefes almaya çalıştı. Tüm bunlar yaşanıyor olamazdı. Karşısındaki adam, sevdiği-aşık olduğu adam, ona bunu yapmazdı. "Evveet! Bırakalım mı artık şu gereksiz dramı? Sıkıldım." dedi adam umursamaz bir sesle. Dışarıdan görülen umarsızlığının aksine aynı anda binlerce bıçak darbesiyle yaralanıyormuş gibi hissediyordu Ege. Meleğinin kahve gözleri şimdiden kıpkırmızı kesilmiş, canını yakan gözyaşları düşmeye başlamıştı. Gittiğinde... Elalarının dolmak üzere olduğunu fark eden Ege, kontrolünü kaybetmemek için tekrardan o iğrenç teröristlerin rolüne büründü. "Fazla abartıyorsun her şeyi. Oldu, bitti, gitti işte." "Ne demek oldu, bitti, gitti Ege? Sen... Sen bu değilsin? Sen bana bunu yapmazsın." diyen Melek'in çatlak çıkan sesinde kararsızlık vardı. Görevini başarıyla tamamlamak üzere olduğunu hisseden askerin dudaklarında gerçek bir gülümseme belirmişti. Acısı içinde saklı... "Beni tanıyor musun sanki? Kim olduğumu, ne olduğumu... Bildiğin tek şey benim anlattıklarım. Anlattıklarım doğru muydu zannediyorsun?" "Ya-yalan değildi? Yalan olamazlar." diyen kadının sesinde kocaman bir isyan vardı. Yalan olamazlardı. Yalan olamayacak kadar gerçeklerdi. "Senin şu yapışkanlığın... Bırak artık peşimi! Beni unut! Hiç olmamışım farz et. Gerçekten burada olduğum bir an hiç olmadı. Sen benim için yalnızca amaca giden yolda bir araçtın. " 'Bırak peşimizi Meleğim. Bırak ki yaşayabil. Bırak ki zarar görme. Unut ki... Yeniden başlayabil. Hayatını yakıp yıkmamışım farz et.' Adamın gözlerindeki ciddiyeti gören Melek yanan gözlerini kapatırken iç sesi usulca fısıldamıştı. 'Peki şu an sana bakan,sana bu cümleleri söyleyen adam yalan mı?' Değildi. Ege şu an doğruyu söylüyordu. Salt doğruyu... "Bana... Bana hiç değer verdin mi?" diye sormaktan kendini alamadı kadın. Karısının kapalı gözlerinden istifade dudaklarındaki hüznü saklayamayan adam yalnızca dudaklarını oynatarak 'Çok...' derken kadının gözlerini açmasıyla yüzünü taş keserek konuştu. "Hiç!' "Gerçekten... Hiç mi? Bir an bile mi?" diye sordu Melek aciz bir sesle. Bakışları istemsizce yataklarına kaymıştı. Kadının bakışlarını takip etmemek için kendini zor tutan adam bel altı vurmadığı sürece bu odadan sağ çıkamayacağının bilinciyle acımasızca saldırdı. "Bir an bile. Senin benim için o kadınlardan herhangi bir farkın yoktun. Yatağımı ısıtıp, beni eğlendiren bir..." Ege'nin iğrenç bir sesle kurduğu cümleyi bakışlarını öfke bürüyen Melek kesmişti. "Sakın!" diye tıslayan kadın titreyen elini havaya kaldırıp işaret parmağını adama doğru doğrulttu. "O cümleni tamamlarsan bu evden cesedinin çıkmasını sağlarım Ege Koral." 'Bu evden cesedim çıkacak zaten Meleğim... Ayrıca durdurmasan da o cümlemi asla tamamlamayacaktım. Benden nefret etmeni delicesine istesem de sana asla öyle bir ithamda bulunamam. Sen ki ruhumu açtığım tek insan, sen ki bedenime sahip tek kadın, Allah katında eşim. Birazdan bunu kendi isteğimle bozacak olsam da sen benim her konuda ilkimsin, Gül Kokulumsun. Sonum da olacaksın. Ama sen sonum olduğunu asla bilme olur mu? O it kafama sıkarken o kurşunu bile isteye kabullendiğimi asla öğrenme. Sen yaşa diye her şeyi yaparken, ölmek için her şeyi yapacağımı bilme.' İç sesindeki ölümün aksine dudaklarında alaylı bir sırıtış beliren Ege tek kaşını havaya kaldırdı. "Bana bir şey yapacağını düşünmen komikmiş." "Sen... Bana... S-sen benimle bu şekilde konuşamazsın." "Off. Resmen çoluk çocukla uğraşıyorum. Kaçtır anlatıyorum anlamıyorsun. Sürekli aynı şeyi tekrar etmekten yoruldum. Az bi beni sal daa." Duymaya aşık olduğu şive, bu sefer Melek'in tebessüm etmesine neden olmamıştı. Kendisine o*ospu imasında bulunan sevdiği adama bakan kadın acı bir şekilde güldü. "Gerçekten... Her şey yalandı ha?" "Sonunda anladın. İşin ucunda Newroz'un yanına girmek olmasaydı senin yanından bile geçmezdim ben. Senin gibi evcimen aşk böceğiyle asla işim olmaz." "Benimle evlendin." dedi Melek hissettiği isyanla. "Evet. Nikahsız benimle birlikte olmayacağını bildiğim için o imam nikahını mecbur kabul ettim. Ama hiçbir zaman karım olarak bir ayrıcalığını görmedim. Evlilik lüzumsuz bir şey bence. Adı var sadece... Yani evlenmeden de yaptıklarımızı yapabilirdik. Aman neyse işte bugünden sonra ne halin varsa gör Melek! Hatta istersen git başkasıyla evlen, umurumda değil." diyen Ege söylediği cümleyle aynı anda iki farklı duygu hissetti. Nefret ve İstek... Aşık olduğu kadının başkasıyla evlenme düşüncesi, nefreti tüm iliklerinde hissetmesine neden olmuştu. Ancak bir tarafı... Daha 19 yaşında, hayatının başında, olan sevdiğinin yeni bir hayat kurup mutlu olmasını istiyordu. O öldükten sonra Meleği sonuna kadar mutlu bir hayat yaşamalıydı. Onda açtığı yaraları merhametle saracak bir adamla... Duyduğu cümleler Melek için ciddi anlamda bir son olmuştu. Hayal kırıklığı ve acının yerini saf öfke alırken kadın alev alev yanan gözlerini adama dikti. "Yapacağım! Sana söz Ege. Gidip başkasıyla evleneceğim! Bizi bitiren sen değil, ben olacağım. Günün birinde köpekler gibi pişman olup gelmeye kalkarsan evim de dolu olacak, yatağım da!" Yüzünü ifadesiz tutmakta zorlanan adam 'Yalan söyledim. Özür dilerim. Affet beni.' diyerek karısının dudaklarına yapışmak istediğini fark ettiğinde alaycı bir şekilde güldü. "Hâlâ biz diyor ya? Biz diyor bir şey yok. Asla da olmadı." 'Yalan! Külliyen yalan hem de. Ben sadece senden ibaretim.' diye düşünen adam sevdiğinin gözlerinde tekrardan yerleşen acıya baktı. Söylediği onca cümle arasından Ege'nin bu kelimeleri seçmesini beklemiyordu kadın. Bu ayrı bir afallatmıştı. Gerçekten de karşısındaki adam onu gram umursamıyordu. Bitap durumdaki Meleğine bakan Ege derin bir nefes aldı. Ciğerlerine son kez gül kokusunu çekti. Asla yaşamak istemediği bu ânı daha fazla erteleyemezdi adam. Gitmeliydi artık. Biraz daha burada kalırsa, gidemezdi. Bırakmazdı ki Gül Kokulusunu. Belindeki telsizin varlığı içinde bulunduğu durumun gerçekliğini hatırlatırken, Ege'nin dudaklarının arasından ölümlerine neden olan o iki kelime döküldü. "Boş ol..." Adamın cümlesini duyan Melek, ateşte yanmışçasına bir adım geriye çekildi. Başını iki yana sallamaya başlayan kadın, gözlerinden akmaya başlayan yaşlarla fısıldadı. "Hayır... Hayır..." Tüm gücüyle yanağını ısıran Ege, ağzında hissettiği kan tadıyla geçmişten bir güne gitmişti. Gecenin bir yarısı karısını karanlıkta otururken bulduğu o güne... O gün ne kadar korktuğunu düşündü asker. Meleğine bir şey oldu zannettiğinde nasıl da birkaç saniyeliğine öldüğünü... Sonra bugün Newroz'un söyledikleri doldurdu zihnini, İstediğini yapmazsa o it teröristin gerçekleştireceğini bildiği imaları... 'Özür dilerim bana hayat veren kadın. Seni kurtarabilmemin tek yolu bu. Başka hiçbir çarem yok.' Bu düşünceler içindeki Ege, gözlerini son kez aşık olduğu kahvelerle buluşturdu. "Boş ol... Boş ol..." Şok dolu kahveler sonsuz bir acıya bürünürken zeminin ayağının altından kaydığını hisseden Melek sert bir şekilde yere düştü. Ruhunda, imamın yanına gittikleri gün sevdiği adamın söyledikleri yankılanmıştı. 'Gerçekten seven bir erkek, hulle gerçeğini bile bile sevdiğini asla boşayamaz. İnsanın öfkeden gözü döndüğü anlar olur ve bu anlarda kendisine, çevresine zarar verebilir ancak sevdiklerine değil. Ne kadar gözü dönerse dönsün gerçekten sevdiğine zarar veremez. Sevdiğinin canını yakmaktansa kendi canını yakmayı seçer.' O zaman bizzat kendi ağzıyla bunları söyleyen adam, şimdi yine bizzat kendi ağzıyla onu boşamıştı. "Gerçekten beni hiç sevmemişsin." diye fısıldayan Melek adamın odadan çıktığını hissettiğinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Her şeyini kaybetmiş bir kadındı artık o... 🌪 Meleğinin yere düşmesiyle birlikte gözlerini kapattı Ege. 'Dizleri acımıştır.' diye endişelenen adamın az önce kadını kendi elleriyle öldürdüğü düşünülürse, bu endişe oldukça yersiz gelmişti. Karısının, artık eski karısının, oldukça kısık bir sesle mırıldandığını duyan Ege acısını yüzüne yansıttığından korkarak gözlerini açtı. Yerdeki kadının söylediği cümleyi ilk başta idrak edemese de kelimeler zihninde belirdiğinde inlememek için dudaklarını ısırmaya başlamıştı. "Gerçekten beni hiç sevmemişsin." Öldürdüğü sevdiğine bakan Ege, kadının bakışlarının halıda olduğunu gördüğünde yaptığı rolü bıraktı. Yaşadığı ızdırap yüzünde belirirken yine yalnızca dudaklarını oynatarak konuştu. 'Seni çok seviyorum Gül Kokulum.' Kadının dudaklarının arasından kaçan hıçkırığı duyduğunda yerdeki çantasını alan Ege, güçlü gözüken ama oldukça aciz adımlarla odadan çıktı. Onun odadan çıkmasıyla Meleğinin hıçkırıkları şiddetlenmiş, kadın bağıra çağıra ağlamaya başlamıştı. Birkaç adım atan Ege, başının döndüğünü hissederek seneledi. Çantayı tutan elini yanındaki koltuğa atan adam, derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışsa da aldığı her nefesle ciğerlerine dolan gül kokusuyla daha fazla acı çekiyordu. Gül Kokulusu artık onun karısı değildi. Bu gerçeklikle dudaklarının arasından bir inleme dökülen Ege yumruk yaptığı elini dudaklarına götürerek ısırdı. Sessiz olmalıydı... Gerçi sessiz olmasa da olurdu. Kendi sesi Melek'in evi inleten ağlaması karşısında yok olup giderdi. "Özür dilerim..." diye fısıldayan Ege sol gözünden düşen gözyaşını hissettiğinde koltuktaki sol elinden destek alarak ayakta durmaya çalıştı. Buradan bir an önce gitmeliydi. Her şeyi yakıp yıkmışken burada düşüp kalamazdı. Dağılma iznini sonraya saklayan adam, kendini dünyadan soyutlayarak koltuktaki elini çekti. Ruhu yerle yeksanken bedeninin ayakta durabilmesi şaşırtmıştı. Kapıya doğru yürürken nefretle belindeki telsizi çıkartıp kapan Ege bakışlarını son kez, hayatının en güzel anlarını yaşadığı, evde dolaştırdı. Görüş alanına mutfak girdiğinde duraksamıştı. Masa toplanmış, yarım kalan çay bardakları gitmişti. Yerine en temizinden iki bardak konmuştu. Boğazındaki düğümle yutkunmaya çalışan adam çaresizce fısıldadı. "Allah'ım yardım et, ona yardım et. Mutlu bir hayatı olsun. Yalvarıyorum Rabbim. Hayatta kalması için, yaşayabilmesi için, gülebilmesi için bir nedeni olsun. Ben her şeyi vatanımız için yaptım. Ben vatanımızı korudum, sen de benim vatanımı koru Rabbim. Ona bir yaşam sebebi ver." Kadının can yakan bağırışlarının yankılandığı odaya doğru bakan Ege gözyaşları içinde ekledi. "Yoksa solup, yok olacak..." Gözlerinden birkaç damla daha düşerken evini, karısını, terk eden adam hissettiği buhranla kapıdan çıktı. Dışarı çıktığında ilk fark ettiği şey teröristlerin gitmiş olmasıydı. Yaşananların şokunu atlatamayam adam kolyesini attığı yere doğru sarsak adımlarla yürümeye başladı. Sonrası yine pusluydu. Kolyesini bulup cebine atan Ege ilk iş olarak Emmi'nin evine gitmişti. Adamın karşısına çıktığında nasıl bir haldeyse Emmi çok büyük bir korkuyla "İyi misin oğlum?" diyerek koluna dokunmaya kalkmıştı. Ona izin vermeyerek geriye çekilen Ege adamın sorularına cevap vermeden hızla konuşmuştu. "Melek'in yanına gidin. Onu yalnız bırakmayın. Newroz... O p*ç beni tehdit etti. Karımı boşadım. Onu bu köyden gönder. Yalvarıyorum gönder. Mümkünse yurt dışına.Kim olduğumu, asker olduğumu hiçbir şey söyleme Emmi. Artık her şey için çok geç. Benden nefret ediyor şu an. Bırak öyle kalsın. Bunu bozacak bir şey yapma. Yapsan da bir şey fark etmez. İstesen de beni bulamazsın. Annemle ikisinim gitmesini sağla. Bir süre onunla iletişimini kesersen dd sevinirim. Sonra da, sen de git buradan. Aklımın sende kalmasını istemiyorum... Baba.' Ona inanamazlıkla bakan Emmi zorlukla "Tamam." dediğinde arkasına bile bakmadan geldiği gizlilikle evden çıkan Ege hiç vakit kaybetmeden o p*ç ile adamlarının yanına gitmişti. Hiçbir şey söylemeden telsizi ona veren asker adamın bir şeyler dediğini görse de vicdanıyla muhakemesinin yüksekliğinden onu duymayarak yürümeye devam etmişti. İşte şimdi buradaydı. Katili olduğu bir diğer kişinin mezarında... Titreyen bacaklarıyla tepeyi çıkan Ege, düşercesine mezarın yanına oturdu. Kardeşinin vurduğu eliyle onun mezarının toprağını okşamaya başlayan adam önce sol gözünden düşen yaşı hissetti, sonra da sağ gözünden... Yaşlar ardı sıra dökülürken Ege sonunda susmayı bıraktı. "AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAHH." Tüm tepeyi acı dolu haykırışı kaplarken yaşananlar, söyledikleri, Meleğinin iç parçalayan hali tek tek kendine çarpan adam eliyle böğrüne vurarak bir kez daha bağırmıştı. "AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAHHHHHH..." O gün o köyde nefessiz kala kala ağlayan bir kadın ve bir adam vardı. Kadın, en güzel anlarının geçtiği evlerinin yatak odasında acı dolu hıçkırıklara boğulmuştu; O gün, o köyden yaşayan iki ceset çıkmıştı. Sabahında köyü mutlu kahkahalarıyla dolduran, |
0% |