@yasminiesa
|
Şimdiki Zaman "O gün o kadar çok o uçurumdan aşağı atlamak istedim ki..." diye fısıldadı sigarasından derin bir nefes çeken Ege. Hayatının en acı gününü Melek ile yaşadıklarına ve Fetih'e değinmeden anlatan adam fena dağılmıştı. "Ancak kurtarman gerekenler vardı. Bu yüzden hiçbir şey yapamadın." diye mırıldandı Kadir yanındaki adamla empati yaparak. Ege ile empati yapmak istemiyordu Kadir. Adamın yaşadıkları kendi yaşadıklarından daha ağır gelmişti. Ki hâlâ asıl olayı bilmiyordu... Üstten anlattığı hikayesi boyunca gözünden birkaç damla yaş süzülen Ege'ye bir bakış atan Kadir takdir dolu bir şekilde dudaklarını büzdü. "Şu an karşımda kanlı canlı durduğuna inanamıyorum." "Bırakmadılar ki öleyim. İstanbul'a döndükten sonra Sinan'ın... Abimin peşimi bırakmayacağını tahmin etmeliydim. Ne yapacaksam Urfa'da yapmalıydım." dedi Ege iç geçirerek. "Orada neden yapmadın?" Kadir'in sorusu üzerine tek kaşını kaldıran Ege yarım ağız güldü. "Ölmediğime çok üzülmüş görünüyorsun." "Yok öyle değil de... Ben sevdiğim kadın başkasıyla evlendi diye kendimi kurşunun önüne attım. Sen ise delicesine aşık olduğunu karını korumak için en iğrenç ithamlarla boşamak zorunda kalmışsın. Empati bile yapmak istemeyeceğim kadar boktan bir durumdasın. Şu terör olaylarına karıştığımda, kızımın hayatıyla tehdit edildiğimde acizliğin en derinini yaşamıştım. Ben Hilal'in canıyla tehdit edildiğimde ona bir şey olmasın diye her şeyi yapabileceğimi hissedip delicesine korkmuştum. Sen de o itlerin ne mal olduğunu en acısından bilerek karını korumaya çalışmışsın... Korkmuşsundur." diyen Kadir ela gözlü adama bakarak ekleme yaptı. "Çok." Kadir'in samimiyet dolu mavi gözlerine bakan Ege kendisini eleştirmek yerine ona hep anlayışla yaklaşan bu adama karşı dostane bir bakış attı. Dudaklarına götürdüğü sigaradan bir nefes daha alırken buruk bir şekilde tekrarlamıştı. "Çok..." Ellerini cebine sokan Kadir, bir süre sessiz kaldıktan sonra sorduğu sorunun cevabını almak istercesine konuştu. "Sonrasında ne oldu?" "Ben..." Ege konuşmaya başlarken başını iki yana sallayan Kadir onun sözünü kesti. "Bir dakika bir dakika. Önce o ibnenin sonunu söyle. Öldürdün değil mi?" Soruyu duyan Ege memnuniyetsiz bir şekilde iç geçirdi. "Onu o kadar acısız öldürmemeliydim. Teknik olarak öldürmüş bile sayılmıyorum." Ege'nin söylenmesini duyan Kadir hüzünle tebessüm etti. "Böylesi daha iyi olmuş. Boş ver." "Ne daha iyi olmuş? O ite adam akıllı tek bir yumruk bile atamadım resmen. Halbuki ona yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki." dedi Ege sesindeki saf nefretle. Bakışlarını denize çeviren Kadir hissettiği hüzünle konuştu. "Ne yaparsan yap asla yetmeyecekti. Yetecek miydi? Hiç sanmıyorum. Sonunda elinde bir bıçak, silah, bir işkence aleti artık adına ne dersen, insanlığından çıkmış bir şekilde o p*çin karşısında duruyor olurdun. İnsanlığını kaybetmiş bir şekilde! O it senden çok şey almış zaten Ege. Daha fazlasına gerek yoktu bence. Bu yüzden evet, iyi olmuş." Kadir'in kesin cümlesini duyan Ege'nin dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. "Haklısın. Yıllar boyu kendimi birçok kez benzer şekilde teselli ettim... Bizde o itlerde olmayan bir şey var değil mi? Vicdan. Bazı geceler ben değil ama vicdanım, hayatımı s*ken adam uçurumdan sallanırken ona yardım elini uzatmadığım için kendini muhakeme ediyor. Ki bu gerçekten sinir bozucu. O itin benden götürdüğü yalnızca Meleğimle sınırlı değildi." Sigarasından son bir nefes çekerek dumanını dışarıya salan Ege taş duvarın üzerinde sigarayı söndürürken Kadir soru dolu gözlerle ona bakmıştı. Fetih'i ya da Emmi'yi anlatmaya hazır hissetmeyen Ege soru dolu bakışları yok sayarak adamın ilk sorusunu cevapladı. "O günden sonra verilen görevi yerine getiren mekanik bir robottan farksızdım. Yemek yemediğim için zayıflamıştım. Kabus görmekten yorulduğum için uyumayı bırakmıştım. Düşünmekten delirecektim. Melek'in acı dolu hıçkırıkları peşimi bırakmıyordu. En ufak bir şey çağrışım yaptırıyordu, andan kopuyordum. Sanki tüm dünya bir olmuş da bana onu hatırlatıyordu. Hiç unutmuyordum ki zaten. Evrenin bu kadar çok çabalamasına gerek yoktu. Ama... Çok kötüydü. Gerçekten çok kötüydü. Güzel anıları hatırlamak neleri kaybettiğimi en sertiyle yüzüme vuruyordu. Her dakika 'Ben böyleysem o nasıl hissediyordur?' diyerek apayrı kahroluyordum. Bu sırada peşinde olduğum Dara'nın başka bir adamı geldi, ben de onunla çalışmaya başladım. Benim her gün kötüleşen halimi gören Newroz söz verdiğim gibi bir gece ansızın onu öldüreceğimden korkuyordu, bu yüzden itiraz etmedi. Yine de başarım duyuldukça herkese beni kendisinin bulduğunu söylüyordu. Zaten bu sonunu getirdi ya. Patlamaları durdurup Dara hakkında bildiğim her şeyi askerlere el altından gönderdikten sonra kimliğim açığa çıktığında Dara onu kara listeye aldı. O günden sonra herkes Newroz ile beni ararken; Newroz ile biz de birbirimizi arıyorduk. O intikamı için, ben de arkadaşlarımı bulmak için... Onu bulamayacağımı anladığımda onun beni bulmasını sağladım. Sonrası..." diyen Ege'nin dudaklarında alaylı bir gülümseme belirdi. "Sanki bana en büyük işkenceyi yaşatmamış gibi işkence etmesiyle geçti. Halbuki bedenime yaptıkları, paramparça olmuş ruhumun acısına hiçbir şekilde yaklaşamazdı. Sonra bir gün..." diyen Ege bu konuyu erteleyebildiği kadar ertelemek isteyerek cebinden yeni bir sigara paketi çıkardı. Ege'nin ruh halini hisseden Kadir uzatılan sigarayı odak değişimi olarak kabul edip hafifçe gülmüştü. "Ooo. Sen bayâ hazırlıklı gelmişsin." "Niyetim paketin birini sana verip gitmekti." "Kendini kandırma Binbaşı... Ayrıca madem iki paket sigara vardı biz niye daha deminden beri sanki iki dostmuşçasına bir paketten içip bir çakmağı kullanıyoruz?" Kadir'e tatlı sert bir bakış atan Ege tek kaşını kaldırdı. "Seninle dost olmayacağım Alacalı." "Biliyorum biliyorum söylemiştin. Neyse ki benim seninle dost olmama engel bir durum yok." diyerek sırıtan Kadir, izin almadan Ege'nin elindeki çakmağı çekerek kendi sigarasını yakmıştı. "Yok mu?" diye sordu Ege hayretle ona dönerken. "Yok tabii. Hapisten önceki Alacalı onlarca engel sayardı ancak karşındaki adam sayılan o engellerin boş bir bahane olduğunun bilincinde artık." Kadir'in elindeki çakmağın kendi sigarasına yöneldiğini gören Ege, adama ters bir bakış atarak çakmağı aldı. "Yakacağım seni!" "Sigaranı yakmama bile izin müsaade etmeyen adamın beni yakmana izin veremem. Kusura bakma." dedi Kadir dalga geçerek. Adamın içten alayı karşısında dudakları istemsizce iki yana kıvrılan Ege başını olumsuzca salladı. "Gerçekten de her şeyi nasıl alaya alabiliyorsun?" "Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık. Annesiz büyüyünce ve Kemal Alacalı gibi bir babaya sahip olunca acıtan acıtmayan her şeyi alaya almaya başlıyor insan. Sedef ile yaşananlar da bu durumu pekiştirdi. Sonrasında Melek ile baş edebilmenin en kolay yolunun bu olduğunu fark ettim. Herhangi bir anlaşmazlıkta ben alaya aldığımda Melek özür dilemek zorunda kalmıyordu. Böyle deyince de Melek sanki özür diliyormuş gibi bir algı oluştu. Melek özür dilemez...di. Değişen tek ben değilim. Sen geleli beri gerçek bir değişim var onda." Melek bahseden Kadir'in seninde yine acı bir alay belirmişti. İkilinin arasında yaşananların hiç kolay olmadığının safi işareti gibiydi bu alay. "Onu boşadığım günlerde çok dua etmiştim. Her gece, her sabah..." diyen Ege, Kadir'e bir bakış attı. "Mutlu bir hayatı olsun, birisiyle tanışsın ve o kişi benim açtığım yaraları sarsın diye gerçekten çok dua ettim. Her duamda içimde kocaman bir acı, nefret ve büyük bir kıskançlık olsa da zaten kısa sürede ölme niyetindeydim. Bu yüzden de ömrünü benim yüzümden yalnız geçirmesin istedim. Bundandı en başından beri senin varlığına adam akıllı kızamamam... Böyle bir şey için dua eden bendim ve dualarım kabul olmuştu işte. Ölememiş olmam, onun mutlu oluşunu uzaktan seyretmek zorunda kalmam da her şey gibi benim suçumdu." Birkaç saniye duraksayarak sigarasından derin bir nefes çeken Ege gözlerini denize dikti. "Az önce anlattıklarınla uzaktan mutluluğunu izlediğim ailenin göründüğü kadar mutlu olmadığını öğrendim. Birçok sarsıntı, birçok acı... Bir ömür rol yapılmış, o kahkahaların çoğu kısmen sahteymiş. Bu durumun beni sevindirmesi gerekiyor ama ben... Sevinemiyorum. Melek ilk günlerde benim yüzümden anneliğini bile doyasıya yaşayamadığını söylemişti. Kızının huylarının aslında kendisine benzediğini ancak bundan kızının bihaber olduğunu söylemişti. Hilal benden annesini ona anlatmamı istedi. Annesini tanımak istediğini... Sen ise yok ettiğim kızı tanıyanın yalnızca ben olduğumu söyledin. Şimdiki Melek'in bambaşka biri olduğunu." "Kızdırmıştın beni." diyerek araya girdi Kadir sesindeki özürle. "Ne fark eder Kadir? Yalan mı? Değil! Hamile olduğunu öğrendiğinde nasıl hissettiğini düşünüyorum da... Hele de cinsiyetini öğrendiğinde. Kız babası olmak istediğini söyleyen yalancı kocasından bir kızı olacaktı. Bir gün konuşurken kızımızın bana benzemesini istediğini söylemişti. Benzemiş... Ben beni unuttu diye hem buruk bir sevinç hem de koca bir isyanla nefes alırken, o gözlerine her baktığında beni hatırladığı kızımızı büyütüyormuş. Ve ben ne yaptım biliyor musun? Onu ilk gördüğümde ona kızdım. Hilal'in postmatüre olduğundan dem vurdum. DNA raporunun değiştirilmiş olmasından dolayı onu suçlamaya bile kalktım. Benden sonra başkasıyla birlikte olabileceğine ihtimal verdim. Gerçi o zamanlar..." diyen Ege sustu. Bir süre onu inceleyen Kadir kaşlarını çattı. "Sen o DNA raporuna inanmayı neden seçtin Ege? Kaçtır bir şey söyleyecekken bilinçli bir şekilde duraksıyorsun. Melek'e anlatamadığın şey, onu boşadığın gün yaşananlar olamaz. Başka bir şey var. Büyük bir şey. Hilal'in postmatüre olmasına sığınıp o kağıt parçasına inanmayı tercih edeceğin kadar büyük bir şey. Ne yaşandı da 25 yıl sonra bile sevdiğin kadının gözlerine bakmaktan kaçıyorsun?" Kadir'in sorusu üzerine sigarayı tutan sağ eline bir bakış atan Ege ruhundaki acıyla elalarını önündeki şehire çevirdi. "Şu an buna cevap verebileceğimi düşünmüyorum.' İç geçiren Kadir, başını iki yana sallayarak sigarasını dudaklarına götürdü. Bu durum hoşuna gitmemişti. İkili bir süre sessizce sigara içerken Kadir aklına gelen şeyle Ege'ye döndü. "O zaman o evin küle döndüğü günü anlat. Köydekilerin yaptığı saçma dedikodunun aslını..." Duyduğu cümleyle şaşkın gözlerini Kadir'e çeviren Ege, ölüme gerçek anlamda yaklaştığı o güne gitmişti. 💫 Gözlerini açan genç adam yıllar sonra gerçek anlamda kabus görmeden deliksiz bir uyku çektiğini fark ettiğinde acı bir şekilde güldü. Uyumak için ne de mükemmel bir mekandı ama! Başını dayadığı toprak parçasından doğrulan asker, ağrıyan boynunu ve tutulan bedenini gevşetmekle uğraşmayarak bakışlarını iki isimsiz mezarın üzerinde gezdirdi. "Belki de isimlerinizi yazdırmam gerek." derken bile bunun imkansızlığını biliyordu Ege. Fetih'i yazabilirdi onda sorun yoktu ancak Emmi... İşte o imkansızdı. Tüm civar köyler tarafından bilinen Hüseyin Gökmen'in isminin bir mezar taşında yazılı olması, her yönden probleme sebep olurdu. "Ölünüzü bile rahat bırakmıyorum ha?" diye mırıldanan adam iki mezar arasında rahat bir şekilde oturarak katili olduğu sevdiklerine baktı. "Sanki sizi öldüren ben değilmişim gibi sürekli buraya gelip başınızı şişiriyorum. Fetih alışkın Emmi de... Senin için yeni bu durum. Kusuruma bakmayasın." diyen adam sevgiyle babasının toprağını okşadı. Emmi'nin bataklıkta bulunup gömülmesinin üzerinden yalnızca 2 ay geçmişti. Ve Salih Ege Aslan bu 2 ay içerisinde bulduğu her fırsatta soluğu burada almıştı. "Bu sefer gerçekten veda etmeye geldim. Dün geceki kabusum o kadar berbattı ki..." diye fısıldayan Ege sol gözünden düşen yaşla titrek bir nefes aldı. 2 haftalık sınır operasyonundan dönen adam yarım saatliğine uyuma niyetiyle yatağına yatmıştı. Uykuya ihtiyacı olan bedeni onunla aynı fikirde olmayacak olsa gerek ki Ege'nin yarım saati 1 saat, 2 saat olmuştu. Süre uzadığındaysa elbet kaçınılmaz son gerçekleşmiş, asker kabuslar diyarına adım atmıştı. Fetih'i vurduğu günden başlamıştı her şey. Sonrasında saliseler içinde Fetih, Emmi'ye dönüşmüş bir kurşunu da ona sıkmıştı. Bu artık alıştığı bir kabus (yaşanmışlık) olduğundan Ege'nin uyandığında 'Yeter! Artık bitsin.' demesine sebep olan bu değildi. Sonrasıydı... Nasıl olduğunu bilmediği bir şekilde o mağarada önce Meleği, sonra da eşi belirmişti. Arkada Melek'e söylediği onlarca hakaret yankılanırken karısına acı vermek için gözleri önünde kocasının kafasına sıkmıştı. Bununla sınırlı kalsaydı yine iyiydi. Sonrasında silahı sevdiğim dediği kadına doğrultup onu da acımadan öldürmüştü. Melek'in düşüşüyle mağarada bir 'Anneee.' çığlığı yankılanmış küçücük bir kız annesinin yanına fırlamıştı. Ve evet. O acımasız katil küçücük kızı da vurmuştu. 6 kurşunluk silahın son kurşununu da kendi kafasına sıkmıştı. Yere düştüğünde mağara zemininde değil de bataklıkta bulmuştu kendini. Büyük bir pişmanlıkla öldürdüğü bedenleri arıyordu. Sonunda kurbanları bacaklarından çekerek onu bataklığa batırmış, nefessiz kalan adam zift siyahıyla boğulmuştu. Böyle bir kabustan sonra Salih Ege'nin nasıl uyandığını söylemeye gerek yoktu. Nefes nefes kan ter içinde uyanan adam artık sınıra geldiğinin bilinciyle ölmek için Urfa'ya doğru yola çıkmıştı. Araba kullanamayacak kadar berbat olan adam herhangi bir otobüs biletinin Sinan'lara ve komutanlarına yerini ayan beyan belli etmek olduğundan tüm yolu otostop çekerek gelen asker akşam üzeri Urfa'ya varmış hava kararır kararmaz da yakın köye yeni bir otostop çekip kalan 1,5 saati de yürütmüştü. Zaten yorgun olan adamın berbat ruh hali bu yolculuğu kaldıramamış ve mezarların başında uyuyakalmıştı. "Son uykumu kabussuz aldım. Sayenizde. Teşekkürler." Gecenin soğukluğu iliklerine işlemiş olan adam hüzünle iç geçirdi. "Hissediyorum. Bugün gerçekten son. Yaşamak için, bir güne daha uyanabilmek için hiçbir nedenim yok artık. Yıllarca bir gün bir gün daha dememin tek sebebi sendin Emmi. Seni bulmaktı. Sonunda buldum seni. Şu 2 ayım... Gerçekten çok amaçsız. Sadece operasyonlara gittiğimde nefes alabiliyorum ancak sonsuza kadar bir görevden diğerine koşamam. Benim için hava hoş ama izin vermiyorlar. Yani... Bugün son. Yıllar önce yarım bıraktığım işimi, bugün tamamlayacağım." diyen Ege bakışlarını uçuruma çevirdi. "Aslında buraya gelene kadar niyetim kendimi şu uçurumdan aşağı atmaktı. Yürüdüğüm 1,5 saatteyse fikrim değişti. Kendimi boşluğa bırakıp yere çakılmak yeterli gelmiyor. 'Ben zaten yıllarca yanmışım bu ölüm fazla hafif kalır.' diye düşünürken nasıl öleceğimi buldum. Ruhum yanıp küle dönmüşken... Bedenim de yanıp kül olsun değil mi? Sanırım bu, hak ettiğim bana yakışan ölüm olacaktır. Bedenimin sizin yanınıza gömülmesini elbette isterdim ancak küllerimin asıl öldüğüm yerde kalması benim için daha anlamlı olur." Başını önüne eğen Ege acı bir utançla güldü. "Yüzsüzüm değil mi? Sizin hayatınıza son verdim ancak karşınıza geçip öldüğüm günün sizi öldürdüğüm gün olmadığını söylüyorum." Babasının ve kardeşinin mezarına son kez bakan adam sol elini Fetih'in sağ elini Emmi'nin mezarına koyduktan sonra boğazındaki yumruyla yutkundu. "Tekrardan her şey için özür dilerim. Cennette görüşürüz diyemeyeceğim sanırım. İntihar etmeye giden biri olarak... Ya da sizin canınızı alan bir katil olarak mı desem?" İçindeki asker intihar kelimesiyle huzursuzlanırken katil kelimesiyle öfkelenmişti. "Yoruldum." diye fısıldadı Ege. Kendine mi, içindeki askere mi yoksa toprak altındaki canlarına mıydı bu fısıltısı bilmiyordu adam. Bildiği tek bir şey vardı. Devam edemeyecek kadar çok yorulmuştu... 🌪️ Ölmeye giderken bilinçli bir şekilde o gün kullandığı yolu kullanan asker yine o günkü gibi tepeye geldiğinde durdu. Elalarını gökyüzündeki yarım aya ve parıldayan yıldızlara çevirirken elini boynundaki yıldıza götürmüştü. Canı çok yanıyordu... Gecenin sessizliğinde yavaş adımlarla yürüyen Ege karısına iğrenç imalarda bulunduğu ilk yere geldiğinde titrek bir nefes alarak durdu. Meleğinin gözlerindeki parıltılara bıçak darbesini ilk o an vurmuştu. Atılan tokat bir kez daha yanağında patlarken hak ettiğinin tek bir tokat olmadığını bir kez daha idrak etmişti. O an öyle bir psikolojideydi ki sevdiği kadını nasıl bir duruma düşürdüğünü ancak aklı başına geldiğinde anlamıştı. "Özür dilerim Gül Kokulum. Sen bunları hiçbir şekilde hak etmemiştin." Fısıltısına eş olarak gözlerinden birkaç damla yaş düşen adam yürümeye devam etti. Gözleri harabeye dönen evdeydi. 'Ev, sahibini yansıtır.' demişti bir komutanım. Yıkılmak üzere olan bu bina gerçekten de ben. Bugün ikimiz için de bu sefalete son vereceğim. O kötü günü senin duvarlarından da sileceğim, benden de...' diye düşünen Ege yıkık dökük binanın yanına gelip çürümüş kapıyı ittirdi. Sıkışan kapı birkaç zorlamayla açıldığında bu evden son çıktığı an aklına gelirken ruhu titreyerek içeri girdi. Karanlık eve girip kapıyı kapattığında yüzüne çarpan ilk şey rutubet kokusu olmuştu. Gözleri karanlığa saliseler içinde alışan asker çevresini incelemeye başladı. Yerdeki eski halı fareler tarafından kemirilmiş, tahtalar da tahta kurularına ev sahipliği yapmıştı. Aslında 4-5 yılda bir binanın bu kadar kötü hale gelmesi pek olası değildi ancak zaten eski olan evleri bu bakımsızlığa dayanamamıştı. Rutubet dolu duvarlara bakan Ege içindeki hissizlikle salona doğru yürüdü. Yerdeki halıyı saymazsak boş salonla karşılaştığında içinde bir sızı hissederken görüş alanına yatak odasının kapısı girdiğinde dudaklarının arasından acı dolu bir inilti döküldü. Gözlerini kapattığında yanakları gözyaşlarıyla ıslanırken kalbindeki sancıyı hisseden Ege bu işi hemen bitirmeye karar verdi. O odaya girmeyi kaldıramazdı. 'Ama o oda onlarca anınızla do...' 'Son yaptığım her şeyi sildi. O odaya girdiğimde hatırlayacağım tek şey o yalan sözler, iki kelimelik o üç cümle ve Meleğimin acıya gark olmuş kahveleri içinde yere düşüşünü hatırlayacağım. Yapamam.' diye düşünen Ege başını iki yana salladı. O anları hatırlayamazdı. Mezarı için bu evi seçmiş olabilirdi ancak o odaya girerek son bir darbeyi daha kaldıramazdı. Tükenmiş ruhuyla son bir kez boş salona bakan Salih Ege Aslan cebindeki çakmağı çıkararak yaktı. Elaları bir süre alevlerde dolaşan asker dudaklarında yeşeren gülümsemeyle çakmağı ileri salladı. Yere düşerek halıyla buluşan çakmak anında alev almıştı. Odayı turuncu kırmızı ışık sararken evin uzun süreli sahipleri olan birkaç yarasa tünedikleri kuytudan çıkmış, bağırarak oradan oraya uçuşmaya başlamışlardı. Onları gören Ege yorgun bir nefes aldı. "Katili olduğum insanlar yetmedi, bir de siz gelin." diye söylenen adam ayağa kalkarak sağ tarafındaki odaya girdi ve camı açtı. Büyük ihtimal rüzgarı hisseden yarasalar şaşırtıcı bir şekilde odaya girerek dışarı çıkmışlardı. Pencereyi kapatmak için elini kaldıran adam gözüne takılan tezgah ile nerede olduğunu idrak etti. Nefes alışları hızlanan Ege elalarını karısını son kez öptüğü ona son kez sarıldığı mutfakta gezdirirken dudaklarından acı dolu bir inilti döküldü. Gözyaşları birer birer yanaklarından süzülmeye başlayan adam anıların etkisiyle sert bir şekilde yere düşmüştü. "Özür dilerim... Özür dilerim..." diye mırıldanan adamın düzensiz aldığı nefeslerden dolayı başı dönmeye başlamıştı. Tüm ruhunu o günün sabahı doldururken dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. Hissetmiş gibi karısını bırakamayışı, Melek'inin neşeli kahkahaları, aralarındaki samimi diyaloglar... Dağılmış bir şekilde başını arkaya yaslayan Ege salondaki alevlerin ışığının arttığını gördü. Alevlerin buraya gelmesi biraz sürecek gibiydi. Ayağa kalkıp salona geri dönmeliydi. Ayağa kalkmaya çalışan adam bunu başaramayarak güçsüz bir şekilde yere geri düştü. Alevlerin sesine eş olarak Ege'nin anılar eşliğindeki gözyaşları da artıyordu. "Özledim..." diye fısıldadı berbat bir sesle. Meleğini çok özlemişti. Ona sımsıkı sarılıp gül kokusunu içine çekmek istiyordu. Keşke ölmeden önce son kez ona sarılabilseydi. Bu dileğinin hemen peşine alevlerin arasından salona doğru yürüyen bir beden belirdi. Delirdiğinden emin olan Ege istemsizce mırıldanmıştı. "Meleğim?" Ege'nin sesini duyan beden hızla onun olduğu tarafa yönelirken gözlerindeki yaşlardan dolayı çevresini buğulu gören adam kendisine doğru gelen genç kızın bir an Melek olduğunu düşündü. "Abi? Ege abi iyi misin? Ne yapıyorsun burada?" Duyduğu ses adamı yarı sanrı durumundan çıkarırken rüyadan uyanmış bakışlarını kendisine korkuyla bakan yeşil gözlere çevirdi. "Kardelen?" İsmini duyan kızın dudaklarından bir anlığına küçük bir tebessüm geçmişti. 'Beni hatırlıyor.' diye düşünen genç kız bulundukları ortamı fark ederek adamın yanına çöktü. "Buradan hemen çıkmamız gerekiyor." Duyduğu cümle Ege'nin alayla gülmesine neden olmuştu. "Hiç kimse beni buradan çıkaramaz. Yeter. Ben gerçekten çok yoruldum. Bitsin artık." Adamın ciddi olduğunu anlayan genç kızın içini gerçek anlamda bir korku sarmıştı. "Senin ölmene izin vermeyeceğim abi." "Ama ben bugün öleceğim Kardelen." diyen adam salondan gelen patlamayla içinde bulundukları durumu yeni idrak etmişti. "Senin ne işin var burada? Hemen çık buradan Kardelen." Başını kararlı bir şekilde iki yana sallayan genç kız adamın karşısına oturdu. "Sen çıkmayacaksan ben de çıkmayacağım." derken sesinde inatçı bir çocuk belirmişti. "Kardelen!" diye tıslayan Ege oturduğu yerde doğruldu. "Sen beni buradan çıkartmadığın sürece çıkmayacağım Ege abi." Bu evden çıkmasını isteyen kızın koyduğu şart, Ege'nin öfkeli bir nefes almasına neden olmuştu. "Bırak beni de öleyim. İzin ver öleyim." "Nasıl izin vereyim? Nasıl bırakayım? Yıllar önce sen olmasaydın o gece ben..." diyen Kardelen sesi titrediğinde sustu. O iğrenç adamın üstüne saldırışını ve Ege abisinin onu kurtarışı dün gibi aklındaydı. O zamanlar yalnızca 13 yaşında olduğundan yaşadığı dehşeti çok da idrak edememişti genç kız. Büyüdükçe nasıl bir felaketten kurtarıldığını daha iyi anlıyordu. Berbat haldeki Ege tükenmiş ruh haline rağmen gözlerinden yaşlar düşen kıza şefkatle baktı. "O geceyi unutacağın konusunda anlaşmamış mıydık biz seninle?" Adamın yumuşak sesini duyan genç kız kırgın gözlerle ona baktı. "Beni kurtaran adamla, yıllar sonra kendini yakmaya çalışırken karşılaşıyorum. O geceyi unutsam bile bunu unutmam abi. Yıllardır, bir anda ortadan kaybolduğun günden sonra bile, her gece mutlu ve sağlıklı olman için dua ettim ben. Fakat şimdi seni alevlerin içinde buldum." diyen kız salona doğru bir bakış attı. Evin içinde alevlerin yakacağı bir mobilya olmayışı iyi bir şey miydi yoksa kötü bir şey miydi çözememişti Kardelen. Tek bildiği açık cam olmasaydı şimdiye karbonmonoksit zehirlenmesi yaşayarak bayılmış olacaklarıydı. Şimdi bile ciğerlerinin duman dolduğunu hissediyordu. Genç kız düşüncelerinin de etkisiyle öksürürken Ege hissettiği çaresizlikle iç geçirdi. 'Duanın yarısı kabul olmuş olacak ki ne halt edersem edeyim bir türlü ölemedim Küçük.' Kardelen yükselen alevlerden çektiği gözlerini Ege'ye çevirdi. "Çıkalım mı? Lütfen?" Kızın yalvaran sesi karşısında memnuniyetsiz bakışlarla ona bakan Ege bugün ölmeye kararlı bir şekilde konuştu. "Sen çıkıyorsun, ben ise..." "İzin vermeyeceğim dedim abi." "İzin almıyorum Kardelen." diyen Ege'nin sesi soğuk çıkmıştı. "Bana bunu yapma lütfen. Sen beni kurtarmışken ben se..." "Kurtarılmak isteseydim o çakmağı çakmazdım değil mi Kardelen? Beni rahat bırakır..." Aklına gelen diyaloglar Ege'ye çarparken adam cümlesini tamamlayamamıştı. -'Senin şu yapışkanlığın... Bırak artık peşimi! Beni unut! Hiç olmamışım farz et. Gerçekten burada olduğum bir an olmadı ki zaten.' 'Off. Resmen çoluk çocukla uğraşıyorum. Az bi beni sal daa.' - Salondan bir patlama sesi daha gelirken dışarıdan bağırma sesleri yankılanmaya başlamıştı. Alevlere doğru bakan Kardelen hissettiği korkuyla Ege'ye döndü. "Abi? Korkuyorum. Çıkalım buradan, öyle konuşalım olmaz mı?" Kızın titreyen bedenine bakan Ege, alevlere kurban olmasınlar diye yarasaları bile dışarı salarken bu genç kızı burada bırakamayacağının bilinciyle isteksizce başını salladı. "Tamam." "Gerçekten mi?" diyen kız güçlü gibi durmayı bırakarak titrek bir nefes almıştı. Zorlukla ayağa kalkan Ege, kızı da ayağa kaldırarak camın yanına doğru yönlendirdi. "Şimdi buradan atlayacaksın ve yukarıdaki tepeye doğru koşmaya başlayacaksın." Kaşlarını çatan kız "Sen?" diye sordu. "Ben de peşinden gelece..." "Yalan söylüyorsun. Gelmeyeceksin." dedi Kardelen adamın ellerinden kurtulmaya çalışarak. "Köydekilerin hakkımda dediklerini duymadın mı? Benim gibi bir adam için canını feda etme Kardelen. Hadi boşver beni..." Gözlerinden yaşlar akan kız adamın sözünü kesti. "Abi sen beni dinlemiyor musun? Tüm köy istediğini desin umurumda değil. Sen benim hayatımı kurtaran kahramanımsın. İstersen gerçekten de kötü bir adam ol, benim için her zaman beni o gün çok büyük bir cehennemden kurtaran adam olacaksın. Ve ben kahramanımın ölmesini istemiyorum. Bunu engelleyemediğim için yıllarca suçluluk duymak istemiyorum. Lütfen bana bunu yapma. Yalvarırım." "Yaşamak için hiçbir sebebim yok." dedi Ege kızarmış yeşil gözlere bakarken. Genç kız ağlamaktan bitap düşmüştü. "Bir sebep bulana kadar benim için yaşa o zaman. Lütfen. Lütfen... Alevlerin arasında bile isteye yanmana göz yumamam." Kızın yalvarışları, yorgun adama işlememişti. Adamın arkasındaki alevlere bakan Kardelen, tüm ön cephenin alevlere boğulduğunu arka tarafta kalan mutfağın da alevlere hapsolmak üzere olduğunu görerek son kozunu oynadı. "Melek ablayı bulurum. Onu bulurum, ölmek için evlendiğiniz evi seçtiğini ve ateşlerde yanarak can verdiğini söylerim." Meleğinin ismini duyan Ege yutkunarak kıza baktı. "Bunu yapamazsın." derken sesi kısık çıkmıştı. "Kocasının aslında kötü bir olmadığını, o adamlardan herkesten çok nefret ettiğini ve yıllar önce beni tecavüze uğramaktan kurtardığını söylerim. Onu hangi nedenle boşadığını bilmediğimi ama 5 yıl sonra ölüm için anılarınızın olduğu yere gelecek kadar, evinizde gözyaşlarına boğulup dağılacak kadar çok onu sevdiğini söylerim. Yaparım. En azından kötü biri olmadığını bilir. Ölü biri olursun ama kötü olmazsın." Kardelen'in cümleleri bir tokat misali kendisine çarparken kızın kararlı yeşillerine baktı Ege. Dediğini yapardı. "Tamam. Git, ben de geleceğim." dedi Ege isteksiz bir şekilde. "Yalan söylemiyorsun değil mi abi? İnanayım mı sana?" - 'İnan bana Meleğim.' Aklına bir kez daha Meleği düşen Ege güçsüz bir şekilde başını aşağı yukarı salladı. "Eğer gelmezsen gerçekten de ona gideceğim Ege abi." diyen Kardelen arkasını dönerek camın üstüne çıktı ve kendisini aşağıya bıraktı. Genç kız adamın söylediği gibi dağa doğru koşarken Ege bakışlarını alevlere çevirmişti. Bugün de ölememişti... 💫 "Kardelen'in tehditi işe yaramış ve mecburen peşinden gitmiştim. Bilerek ondan sonra gitme sebebimse... Duyduğun dedikodulara zemin hazırlamaktı." "O dedikoduyu ortaya atan sendin." dedi Kadir olayı anlayarak. Sigarasından bir nefes çeken Ege başını aşağı yukarı salladı. "Evet. Melek'in bir şekilde olayı öğrenmesinden korktum. Yani düşünsene. Onu iğrenç bir şekilde terk eden kocası 5 yıl sonra evlerini yakarak kendi canını alıyor. Bunu duyarsa bir şeyler döndüğünden şüphelenerdi bu yüzden de Kardelen'e 'Sana saldırdığımı söyle. Seni zorla eve sürüklediğimi ve kaçmaya çalışırken de mumları devirdiğini bu yüzden de evin alev aldığını söyle. Alevler yükselirken zar zor elimden kaçtığını ve camdan atlayarak ormana kaçtığını söyle.' dedim. Bu hikayeye göre konuşmaması için peşinden koştum ve o da zorlukla kendini Dadaş'ın evine attı. Dadaş'ın bir köpeği var. Dişi bir köpek. Hemcinslerine karşı çok uysal ama dadaş hariç karşı cinse karşı tazı kesilir. En incesine kadar kurguyu kurdum ve Kardelen'in anlatmasını sağladım." "Onu nasıl ikna ettin? Anlattığın gibi biriyse bunu kabul etmemiştir." dedi Kadir sesindeki gerçek merakla. "Etmedi zaten, ikna edemedim. Asla böyle bir şey yapmam, demem dedi. Bu iftiranın ucu ona da dokunuyordu ama bu umrunda bile değildi. Tek düşündüğü yıllar önce onu kurtaran adamdı. Bunu tahmin etmiştim zaten, ailesi her koşulda onu koruyup sahip çıkardı. Biraz da buna güvenip böyle bir kurgu kurdum. Neyse işte en sonunda dediğimi yaparsa en az bir yıl boyunca kendimi öldürmeyeceğime söz verdim. 1 yılın sonunda da sözümü tutup onunla görüştüm. Melek'in evlendiğini, bir çocuğu olduğunu ve bir daha beni onunla tehdit etmemesi gerektiğini söyledim. Tepeye gittiğim her seferinde uzaktan iyi mi diye onu kontrol etsem de bir daha asla köye inmedim. Burak hayatıma girdiğinde de son kez karşısına çıktım ve artık bir yaşama sebebim olduğunu, endişelenmemesi gerektiğini söyledim. Böyle işte. O dedikodunun aslı bu. Ama sen bunu nereden bilebilirsin?" Ege'nin söylediklerindeki acı bir sesle söylediği 'Tepeye gittiğim...' cümlesinde takılan Kadir bir süre anlamsız gözlerle ona baktıktan sonra Ege'nin sorusunu cevapladı. "Melek evliliğimizi gerçeğe çevirmeyi kabul ettiğinde hiçbir şey yapmadan bunu kabullendiğimi düşünmedin değil mi?" "Bu ne demek?" diye sordu Ege kaşlarını çatarak. "Seni son kez aradım. Ama adamla, belgelerle falan değil bizzat köye giderek. Köylülerden öğreneceğim herhangi bir bilgi işe yarayabilirdi. Belki de seni gerçekten bulurdum kim bilir? Ama işte... Köylülerin söylediklerini duyduğumda beynimden vurulmuşa döndüm. 17-18 yaşlarındaki bir kızı gecenin bir yarısı ıssız eve sürükleyecek kadar p*çin tekiysen kesinlikle kızımın yanına yaklaştıramazdım seni. Ayrıca hiç kimse hakkında iyi bir şey söylemiyordu. Herkes sana ayrı lanet okuyordu. Ben de hikayenin gerçekten de göründüğü gibi hatta daha da kötü olduğuna ihtimal verdim ve aramamı yarıda keserek İstanbul'a geri döndüm." Ege, anlatılanlarla hayrete düşmüştü. "Sen... Beni aramaya mı geldin?" "Evet. Niye bu kadar şaşırıyorsun?" Yanındaki adama duyduğu saygının gerçekten pik noktaya ulaştığını hisseden Salih Ege şaşkınlığının nedenini açıkladı. "Beni bulman, kızını kaybetmene neden olacaktı." "Evet. Seni bulmam kızımı kaybetmeme neden olacaktı. Ama seni aramamam da kızımın babasını kaybetmesine neden olacaktı. Ömrüm boyunca onun yüzüne bakabilmem için en azından seni son bir kez aramış olmam gerekiyordu. Ayrıca Melek ile sakin giden ilişkimizi baltalamaya da hiç isteğim yoktu açıkçası. Maalesef geleceği öngörmüşüm. Melek sözünü tuttu ve bana hiçbir zaman minnet eylemedi, beni sevmeye çalışmadı bile. Gerçi bu o zamanlardaki düşüncelerim. Şimdi bakıyorum da ben de Melek'i asla o şekilde sevememişim. Çalışsam da başaramamışım. Geleceği öngören ben değildim de oydu sanırım. Sonunun ne olacağını bildiği bir duruma girişmedi hiç. Bu konuda da yalanı yaşamak istemedi sanırım. Zaten hayatımız baştan sona yalandı, ikimiz de ilk aşkımızı unuttuk yalanıyla yaşıyorduk, Melek bir de üstüne yanımızdakini seviyoruz yalanıyla yaşamayı seçmedi." "Bu kadar mert bir adam olmayı bırakır mısın Alacalı?" diye söylendi Ege. Kadir'in Hilal'i kaybetmek uğruna onu aramış olması onu ciddi anlamda etkilemişti. "Melek bilmiyor değil mi?" diye sordu Ege cevabını bildiği soruyu sorarken. "Kesinlikle hayır. Karşısına çıkıp sevdiği adamın, kızının babasının, düşündüğünden daha da berbat bir adam olduğunu söyleyememiştim." diyen Kadir yanındaki adamı süzerek alayla güldü. "Meğer askermişsin. Vay be. Bir duyduğum hikayeye bak, bir de gerçeğe." Dudaklarında hüzünlü bir tebessüm beliren Ege kaçıncısı olduğunu bilmediği sigarasını da bitirerek söndürmüştü. "Kendi bacağıma mı sıktım yoksa olması gerekenlere yol mu açtım bilmiyorum şu an." Ege'nin düşünceli sesini duyan Kadir ona bir bakış attı. "İmam nikahı meselesini yok sayabilir miydin?" Kafasını öne eğen Ege, başını iki yana salladı. Böyle bir gerçeği yok saymazdı. "Yaşarken ölüm gibiydi ama bir şekilde buraya kadar geldik. Şimdi geçmişe bakıp da seçimlerimizi sorgulama zamanı değil. Geleceğe bakma zamanı." Kadir'in sesindeki imayı duyan Ege tek kaşını kaldırarak ona baktı. "Bir lafa bakıyorum bir de söyleyene! Uygulamayacağın şeylerin nasihatini verme bana Alacalı." İç geçiren Kadir mavi gözlerini denize çevirerek mırıldandı. "Bana sarıldı." Adamın durum bildiren bu cümlesi Ege'yi istemsizce gülümsetmişti. "Biliyorum ben de oradaydım." derken gülümsemesi sesine de yansımıştı. "25 yıldır yanımda duran kadın terörle iş birliği yaptığım için bana hesap sorarken, yıllardır gözlerine bile bakmadığım kadın gözlerimin içine bakarak 'Sen yapmazsın.' dedi." "Bazı insanların ruhunu tanırsın. Aradan kaç yıl geçerse geçsin, tanırsın." dedi Ege sesindeki sevgiyle. Derin bir nefes alan Kadir, kendine bile söyleyemediğini yanındaki adama itiraf etti. "Aslında onu affedeli çok oluyor. Kızını kaybettiği günden sonra ona asla kızamadım. Sedef aklıma geldiğinde yapmak istediğim tek şey ona sımsıkı sarılıp onu teselli etmekti. Ancak bugün içimde öfke hissettim. Hiçbir şey olmamış gibi bana sarıldı. Gidip başkasıyla evlenmemiş gibi..." "Senin öldüğünü düşünüyordu. Benzer durum olsayd..." "Bana bu empatiyi yaptırma Ege. Ona kızmak istiyorum." diyen adamın sesi umutsuz çıkmıştı. "Kızılıyor mu ki?" diye fısıldadı Ege iç geçirirken. Tüm bedenini yanındaki adama çeviren Kadir, delici mavilerini hüzünlü elalarla buluşturdu. "Yok, kırılıyor." Kadir'in cümlesini duyan Ege titrek bir nefes aldı. Yıllar önceki o diyalogları gelmişti aklına. ["Sana kırgınım." "Biliyorum, haklısın." dedi Ege karısının gözünden düşen bir damla yaşı silerek. "Ama niye sana kızamıyorum?" "İnsan sevdiğine kızamaz çünkü." diye fısıldayan adam karısının yanağını okşadı. "Ege... Ben seni bu kadar çok sevmek istemiyorum." Bu cümle ela gözlerin de kıpkırmızı kesilmesine neden olmuştu. "Çok kırıyorsun beni." diye fısıldadı Melek biçare bir sesle. Başını hafifçe yana yatıran kadının gözlerinden yeni yaşlar düşmeye başlamıştı.] "Melek gerçekten tükenmiş durumda Ege. Neden ona bunu yapıyorsun? Ne saklıyorsun ondan?" "Bunu sana anlatmak zorunda değilim." diyen Ege'nin sesi monoton çıkmıştı. "Bunu bana anlatmanı istiyorum." diye karşılık verdi Kadir gözlerindeki ciddiyetle. "Öğrenip ne yapacaksın? Ortalığı daha çok karıştıracaksın gibi hissediyorum." dedi Ege ters bir şekilde. "İnan bana öğrenmezsem daha çok karıştıracağım." 'İnan bana.' cümlesi de onu geçmişe götürürken Ege dişlerini birbirine bastırdı. "Sana o günü anlatmamalıydım." derken kendine gelmeye çalışıyordu. "Çok ciddiyim Ege, ortalığı karıştırırım. İşe de aleve verdiğin evden başlarım. Ya da neredeyse uçurumdan aşağı atlamandan mı başlasam?" Kadir'in söylediklerini duyan Ege memnuniyetsizce söylendi. "Beni tehdit etme Kadir." "Edeceğim. Bana gerçek bir neden vermediğin sürece edeceğim. Çenemi kapattıracak bir neden verirsen 'Evet Ege haklı. Melek bunu ondan duymalı.' deyip geri adım atarım. Ama saçma bir şeyse nedenin..." "Saçma bir şey mi? Yıllar sonra onun yanındayım ancak gözlerine bile bakamıyorum. Sence bunu saçma bir nedenden dolayı mı yapıyorum?" diye çıkıştı Ege öfkeyle. Öfkesi, Kadir'den çok kendineydi. "Bilmiyorum. Korkular işin içine girince çok fazla değişken oluyor. Endişen her ne ise senin tanıdığın kadın bunu dert edinebilir ancak belki de benim tanıdığım kadın bunu umursamayacak." Bu cümle Ege'den acı dolu bir kahkaha yükselmesine neden olmuştu. "Sen hiçbir bok bilmiyorsun Kadir!" "O zaman söyle de öğreneyim." Sessiz kalan Ege'nin bakışları Kadir'in eline giden cebine kaydı. Konuşma boyu bilinçsizce birkaç kez tekrarlanan bu hareketin düşündüğü şey olup olmadığını merak etti Ege. Kadir adamın şüphelerinden bihaber konuşmaya başladı. "Sana hayatı zehir ederim Ege. Sürekli imalarda bulunur, ikinizi rahatsız ederim. Ki Melek zaten patlama noktasında. Kışkırtmalarıma daha fazla dayanamaz ve olan sana olur." Adamın samimiyetten uzak cümlelerini duyan Ege emin olmuştu. Konuşma boyu ona anlayışla yaklaşan bu adamın şu tavrı tek bir şeye işaret ediyordu. "Cebinde ne var?" Bu soruyu beklemeyen Kadir anlık irkilse de hızla toparlanmıştı. Ege için ise o anlık irkiliş yeterliydi. Tek bir hamleyle adamın dizine tekme atarak dengesini kaybetmesine sebep olan asker, sol eliyle Kadir'in cebindeki sol elini çıkarırken sağ elini de adamın cebine atmış ve oradaki nesneyi almıştı. Elindekinin ne olduğunu gördüğünde şaşırmadı. Ses kayıt cihazı! Büyük bir öfkeyle adamın kolundaki elini sıkan Ege alev alev yanan gözleriyle ona baktı. "Bunu yapmaya nasıl cesaret edebilirsin Alacalı? Ne yapacaktın? Melek'e mi dinletecektin?" "O B planı. A planı seni bu ses kaydıyla tehdit edip gerçekleri anlatmanı sağlamaktı." "Buna karışamazsın!" diye tıslayan Ege adamın kolunu bırakıp tek eliyle yakasına yapışmıştı. "Karışabilirim!" diye çıkışan Kadir adamın konuşmasına izin vermeden devam etti. "Kilo vermiş, göz altları morarmış. Gözlerinde sıfır enerji. Onu bu şekilde görmekten hiç hoşlanmadım Ege. Bizim eve geldiği ilk günlerdeki kadar umutsuz bakıyor. Yıllardır olmadığı kadar çaresiz gözüküyor. Hepsi senin yüzünden. Birinin bir şey yapması gerekiyor ve hiç kimseye izin vermiyorsun. Herkesi, Burak ve Hilal'i konunun dışında tutuyorsun. Çocuklar ne kadar korkuyorlarsa tek bir şey diyemiyorlar." "Korkudan mı? Hadlerini aşmamak için konuşmuyorlar." dedi Ege ters bir şekilde. "Ben haddimi aşarım. Yıllardır bana dost olan, beni büyük bir buhrandan kurtaran ve iyi kötü derdimi çeken o kadın için haddimi aşarım. Size her baktığında gözleri hüzün dolan kızım mutlu olsun diye haddimi aşarım. Hilal için ne kadar ileri gidebileceğimi anlamadın sanırım?" Son cümle Ege'nin ruhunu daraltmıştı. Sağ elindeki ses kayıt cihazına bakan adam kaydı kapatmak üzereydi ki duraksayarak Kadir'e baktı. "Bu ses kaydını dinletemezsin." "Tercihim değil ama gerekirse..." Elalarını acı bürüyen Ege mavi gözlü adama bakarak fısıldadı. "Ben Emmi'yi öldürdüm Kadir." Duyduğu cümle beyninde eko yapıp tekrarlanırken anlamsız gözlerle karşısındaki askere baktı Kadir. "Anlamadım?" "Ben sevdiğim kadının baba saydığı adamı öldürdüm. Tek bir kurşunla. Daha yere düşmeden ölmüştü." Kesinlikle böyle bir şeyi beklemeyen Kadir birkaç saniye öylece kaldı. Aklında tek bir soru vardı. "Neden?" "Nedenin ne önemi var? Sonuç ortada." diye mırıldandı Ege aciz bir şekilde. Sağ elindeki ses kayıt cihazını olanca gücüyle sıkıyordu. "Neden?" diye tekrarladı Kadir. Aklına o gün gelirken bedeni titremeye başlayan Ege başını iki yana salladı. Kendinden yaşça küçük adama bakan Kadir yumuşak bir sesle yeniden sordu. "Neden Ege?" "O p*ç Newroz..." diyen Ege devamını getirmemişti. Adamın Newroz hakkında söylediklerini düşündü Kadir. Karşısındakine çaresiz seçimler sunduğundan bahsetmişti. Seçimlerden biri Emmi'yi vurması olsun desek... Diğeri neydi? Ne olabilirdi? "Ege?" diye seslendi Kadir şefkatli bir şekilde. Kadir'in bu yaklaşımı tüm iradesini tuzla buz ederken sol gözünden bir damla yaş düşen adam kıpkırmızı gözleriyle yakasını hâlâ bırakmadığı adama baktı. "Şu an vermen gereken tepki bu değil. Sana acımasız bir katil olduğumu söylüyorum ve senin gözlerinde hâlâ anlayış bakışları var. Bu olmamalı." "Burak'tan tanıdığım, kızımdan dinlediğim kişisin sen Binbaşı. İkisi de hikayeni bilmesine rağmen senin yanında. Her şeyi geçtim dakikalardır burada sigara içtiğim, beni sessizce dinleyen kendince teselli eden adamın acımasız bir katil olduğuna inanmam. Özellikle de kıpkırmızı elaları acının en koyu tonuna bürünmüşken." diyen Kadir eksik parçaları birleştirerek devam etti. "Sana söyledim. Benim iki seçeneğimden biri Hilal'se diğeri kim olursa olsun onu harcarım. Kızım için sonsuz bir vicdan azabını koşulsuz sırtlanırım. Yeter ki ona bir şey olmasın." Kesik bir nefes alan Ege, hıçkırıklara boğulma isteğinin önüne geçmek için dişlerini birbirine bastırırken Kadir'in yakasını bırakarak geriye çekildi. Titreyen eliyle bir sigara daha yakan adam birkaç dakika sonra çatallı bir sesle anlatmaya başlamıştı. Önce resimleri sonra ses kayıtlarını en son da gittikçe iğençleşen tehditleri anlattı asker. Son seçimi söylerken tek bedeni değil, sesi de tir tir titriyordu. "Emmi 'Vur!' dedi. Yeğeninin hiçbir şekilde zarar görmesini istemiyordu. Ailesini özlediğini artık onlara kavuşmak istediğini söyledi. Ben... Ben yapamazdım Kadir. Emmi öyle demese de ben... Daha doğmamış bir küçüğün ölmesine göz yumamazdım. Meleğimin evlat acısı yaşamasını kabul edemezdim. O kadın bu hayattan ayrı benim, yüzümden ayrı acılar çekmişti bir de sesinde heyecanla bahsettiği, daha görmeden delicesine sevdiği kızından olmasına izin veremezdim. O bebeğin benden olup olmaması değildi mesele. Benden sonra Meleğimin bir yaşama sebebi olmasını istemiştim ve bu bebek de o yaşam sebebiydi.. Gül Kokulum kahkaha atıyordu, gülüyordu. Kulaklarımda acı dolu hıçkırıkları kalan kadın, ona yaptıklarımdan sonra gülebiliyordu. Bu benim için nasıl büyük bir huzurdu tahmin edebiliyor musun? Bu yüzden de o küçüğe bir şey olmasın diye baba saydığım adamı öldürdüm." Gözünden düşen yaşı silmeden sigarasından bir nefes alan adam, dudaklarında beliren küçük tebessümle konuştu. "Hilal'i ilk kez doğduğu anda, yeni doğan servisindeyken görmüştüm. Küçücüktü. Ben... Ben o olaydan sonra konuşmadım. Komutanım bir uçurumun tepesindeyken o çocuk seninse diyerek ölmemi engellemişti. Bedenen ölmesem de ruhen ölüydüm. Newroz iti işkence ederken bile bağırmadım. Dilsiz kesilmiştim. Dilimi çözen o oldu. Berceste'm. Belki de içten içe onun benim kızım olduğunu biliyordum. Bilmiyorum. O zamanlar çok kötüydüm. Canım çok yanıyordu. Sürekli kabus görüyordum, bağıra çağıra uyanıyordum. Defalarca kez intihara yeltendim ancak hep bir şey oldu, ölemedim... O yangın gününe kadar beni ayakta tutan kim oldu biliyor musun?" Ege'nin üstten anlattıklarının yaşadıklarının binde biri bile olmadığını bilen Kadir kısık bir sesle sordu. "Kim?" "Emmi. Newroz iti onu... Onu bataklığa attırmıştı. Yaklaşık 5 yıl sonra bulundu. O yangını Emmi'yi gömdükten 2 ay sonra çıkarttım. Tepeye gidip onları ziyaret ettim ve sonrasını biliyorsun." "Onlar?" diye sordu Kadir kaşlarını çatarak. "Görev sırasında şehit olan bir kardeşim." diyen Ege onu şehit edenin kendisi olduğunu söylemedi. Kadir'in öğrenmek istediklerini fazlasıyla anlatmıştı zaten. Daha özeline gerek yoktu. Bir süre sessizce öğrendikleriyle kalan Kadir, sigarasını bitirmek üzere olan adama baktı. "İkisi de Emmi'nin öldüğünü biliyordu. Ortadan kaybolduğunda annemin ilk söylediği 'Sonunda ailesine kavuştu.' olmuştu. Melek ise yıllar sonra bir gün 'Benim için yaşamaya devam ettiğini biliyordum. Sonunun bu olacağını biliyordum.' demişti." "Ölmek mi? Ben öldürdüm diyorum." dedi Ege hırçın bir sesle. "Çok büyük bir vicdan azabını sırtlanmak zorunda kalmışsın Binbaşı. Ama başka çaren var mıydı?" "Eğer onun karşısına hiç çıkmasaydım..." "Şu an aşağıda duran o güzel kız olmazdı. Hilal'in kaç kişinin hayatını değiştirdiğinin farkında değil misin? Gerçekten de onun hiç doğmamış olmasını mı diliyorsun?" diyen Kadir'in mavileri kızarmıştı "Hayır ama..." "İnadına diretiyorsun şu an Ege. Sen de bal gibi farkındasın bu hikayede en az Melek ve Hilal kadar masum olduğunu." Kadir'in cümlesi karşısında Ege alayla gülmüştü. "Ne masum ama(!)." "Aynısını ben yaşasaydım şu an benim sözlerimden farklısını söylemezdim. Çünkü gerçek bu." "Aynısını yaşama Kadir. Yaşasaydın da tetiği çeken eline bile nefretle bakarken benim yaptığımdan farklısını yapamazdım. Bu yüzden beni yargılamaya kalkma." Son cümle Kadir'in kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. "Ben mi seni yargılıyorum?" "Evet. Melek'e olanları anlatamadığım için bunu yapmıyor musun?" Adamın derdini anlayan Kadir başını aşağı yukarı salladı. "Evet evet aynen öyle yapıyorum. Geçmişte yaşamayı bırakıp sevdiğinin karşısına geç ve ona dürüst ol. Geleceğinize bak." "S*ktir!" diye çıkışan Ege elindeki ses kayıt cihazını kapının bulunduğu duvara fırlattı. Cihaz şiddetli çarpmanın etkisiyle paramparça olmuştu. İç geçiren Kadir sakin kalmaya çalışarak adama baktı. "Eninde sonunda anlatacaksın Ege. Çok geç olmadan anlat. Eğer geç kalırsan karşında yalnızca boş bir duvar bulacaksın." "Sana bu işe karışma dedim!" "Eğer Melek'in istediğinin gerçeği öğrenmek olduğunu bilsem tam şu saniye gider ona nedenlerini anlatırdım. Ama o kadının istediği gerçek değil, senin ona dürüst olman. Hayatında bir kere olsun kendini gizlemeden o kadına dürüst ol Ege." Öfkenin tüm bedenini sardığını hisseden Ege adamın haklı olduğunu bilse de yakalarına yapışmıştı. "KARIŞMA ALACALI! KARIŞMA!" "KARIŞACAĞIM!" diyen Kadir de sınıra geldiğini hissederek Ege'nin yakalarından tuttu. "O kadın neler yaşadı biliyor musun sen? Ulan hamileyken çay aşerdi diye katıla katıla ağladı lan kadın. Kızının gözlerinin sana benzediğini gördüğünde günlerce 'Ya çocuğumu sevemezsem? Ya ona benziyor diye kızımdan soğursam?' diye kendi kendini yedi. Kızı babasız kalmasın diye..." Ege'nin yakalarındaki ellerini sıkan Kadir hızlı soluk alış-alışverişlerini düzene sokmaya çalıştı. Açıksözlülük de bir yere kadardı. Yine de Melek'in ilk birlikteliklerinden sonra acı dolu içli ağlayışı aklına geldiğinde Ege'ye öfkeli bir bakış attı. "O kadını mutlu edeceksin. Hayatı boyunca gözyaşı döken o kadını mutlu edeceksin Ege! S*ktiğimin vicdan azabını ondan çıkarmayacaksın. A*ına koyduğumun korkularının bedelini ona ödetmeyeceksin. Haddinden fazla bedel ödedi zaten. Yeter! Ona daha fazlasını yaşatma. Eğer cesaretim yok diyorsan git şuradan at kendini. En azından her gün yavaş yavaş değil de tek seferde öldürmüş olursun." Kadir'in yakıcı öfkesi karşısında içinde fırtınalar kopan Ege, adamın sözlerini duyduğunda iyice küplere binmişti. 'Yok. Sindiremeyecekti. Bu adamın 25 yıl boyunca sevdiği kadının yanında durmuş olmasını, onu kendisinden bile korumaya çalışını sindiremeyecekti. O kimdi ki Meleğini ondan koruyabileceğini düşünüyordu? Kimdi de onunla böyle konuşma hakkını kendisinde buluyordu?' Tamamen nefsani bir öfkeyle yumruğunu havaya kaldıran Ege, tüm öfkesini Kadir'den çıkaracaktı ki çatıda Burak'ın sesi duyuldu. "Baba?.. Kadir abi?" Birbirlerinin yakalarına yapışmış olan ikili, Burak'ın attığı onaylamaz bakışları gördüğünde gönülsüzce birbirlerinin yakalarını bıraktılar. "Bitti mi beyler kavganız? Ya da şöyle sorayım. Bitse mi kavganız?" Burak bu soruyu sorarken babasına bakıyordu. İçindeki öfkeyi hisseden Ege, oğlunu kırmamak için zar zor çenesini kapalı tuttu. Taa ki yerdeki cihaz parçalarını görene kadar. "Senin işin değil mi? Ses kayıt cihazını ona sen verdin. Tabii ya. Hapisten gelen adam başka nasıl ses kayıt cihazına ulaşabilirdi ki?" "Evet ben verdim." dedi Burak rahat bir şekilde. Oğlunun rahat sesinin aksine gözlerindeki endişeyi gören Ege iç geçirdi. "Karışmayın demiştim." "Evet. Ben de kararına saygı duymuş ve karışmayı bırakmıştım. Ama sen ileri gitmek yerine geri gidip duruyorsun baba. Bunu ne kendine yapmana izin vereceğim ne Melek ablaya ne de Kelebeğime. Hilal bir gün bana ona koşma isteğimin kendimden kaçma isteğimden daha fazla olmasını dilediğini söylemişti. Şimdi ben sana soruyorum baba. Sevdiğine koşma isteğin mi daha ağır basıyor, kendinden kaçma isteğin mi?" Oğlunun sorusu karşısında çaresiz hisseden adam başını iki yana salladı. "Çok üstüme geliyorsunuz. Ben 25 yıldı..." "Melek abla buradaydı. Konuştuklarınızı duydu." dedi Burak bir anda. Ege duyduğu gerçekle dengesini kaybederken adamı dirseğinden tutan Kadir yere düşmesini engellemişti. "Ne-ne diyorsun sen? Du-duydu mu?" "Emmi'yi değil. Sanırım onu boşadığın günü duyduktan sonra gitti. Bana 'Ben yapamayacağım Burak. Kaçak kelimelerle başkasına anlatırken, onunla birlikte teselli bulamazken, onunla gözyaşı dökemezken onun yaşadıklarını öğrenmeyeceğim. O günü anlattı güya. İki kelime söyledi, anlattı saydı. Öncesindeki mutluluğunu anlattı mı? Hayır. Sonrasında ne hale geldiğini? Hayır. Bu anlatmak mı oluyor? Bildiri yapıyor sadece. Gerçi o hep öyleydi.' dedi ve gitti. Bunu derken birkaç kez düşmemesi için tuttuğumu söylememe gerek var mı? Ya da hıçkırıkları arasında bu cümleleri yarım yamalak kurduğunu?" Çaresizlik bir baloncuk olmuş Ege'yi içine hapsetmişti. "Baba... Melek ablanın gözlerinde vazgeçmişlik vardı. Yani bir karar vermen lazım. Bir seçim yapman gerekiyor." dedi Burak kararlı yeşilleriyle Salih Ege Aslan'a bakarken. "Evet baba. Bir seçim yapman gerekiyor." Çatıdaki 3 adam sesin geldiği kapıya doğru döndüler. Kıpkırmızı elalarıyla kapıda duran Hilal gözlerini aldığı adama kilitlenmişti. "Berceste'm..." diye fısıldadı Ege kızının ağlamış olmasıyla canı yanarken. Bu hitapla gözünden bir damla yaş düşen Hilal titreyen elini babasına uzattı. Elinde bir zarf tutuyordu. "Eğer bugün yanlış seçimi yaparsan bir daha bana öyle seslenme. Çünkü Şiir gittiğinde, Berceste de yok olur." Hilal'in cümlesindeki ağırlık çatıdaki herkese çarparken kızının karşısında ağlamak istemeyen Ege gözlerini kırpıştırdı. Kendisine uzatılan mektubu alan adam, mektubun kapatma yerine çizilmiş gül resmini gördüğünde boğazındaki yumruyla yutkundu. Yine bir seçimle karşı karşıya kalmıştı. Ya cesaret gösterip gerçekleri anlatacak ve Meleğiyle yüzleşecekti, Gözlerini kızına çeviren adam, bu sefer kaybedeceği tek kişinin Meleği olmayacağını hissetti. Elaları tekrardan mektuba çevrildiğinde dudaklarının arasına titrek bir nefes çekmişti. Bu seferki seçim, adaletli olmalıydı. 🥀 Bonus Sahne 🥀 Gözyaşları içindeki kadın titreyen elleriyle kağıdı havaya kaldırarak yazdığı mektubu okumaya başladı. -Bilirsin hiçbir zaman kalem kağıt insanı olmadım ben. Bugün bir ilk ve son günü olacak sanırım... İlk kez, kelimelerimle konuşmaya çalışacağım. Unutmak için çok çalıştığım ancak unutmayı geçtim her zerresini hatırladığım bir gün var. Paramparça olduğum, dünya üzerinde tek bir tanemin bile kalmadığı, hayatımın açık ara farkla en kötü günü. Bir kadın olaraksa en kötü o. Mükemmel başlayan, mutluluğun en doruğundayken en sertinden yere çakıldığım günden bahsediyorum. Beni öldürdüğün günden... O günü hep sonrasıyla hatırlamaya çalıştım ben. Bana söylediğin o kötü sözlerle, canımı yaktığın o cümlelerle... O gün 'İnan bana Meleğim.' dediğinde tüm ruhumla verdiğim 'İnanıyorum sana Ege'm.' cevabının son olduğunu nereden bilebilirdim ki? Son kez birine inandığımı söylediğim an. 'Bana inanmamalıydın.' dediğinde tüm insanlara inanmaktan vazgeçtim ben. En çok da kendime... Beni bile yazar yapıyorsa o gün, gerçekten acının en koyu tonunu yaşatmış olmalı ha? O gün bana bir cümle söylemiştin. Hayatımın hâlâ pembe olduğu kesimde söylediğin bir cümle. Bizi bir edenin ben olduğumu, bu ilişkinin cesurunun da, fedakarının da ben olduğumu söylemiştin. Birçok açıdan doğru ancak birçok açıdan eksik bir cümleymiş. Bunu üzerinde üniformanla seni gördüğüm an anladım. Bu doğruymuş, şu yanlışmış, şurada eksiklik varmışa girmeyeceğim. Sadece, günlerdir aklımda dönüp duruyor. O cümlenin devamında verdiğin söz... 'Gelecekte bir gün, her şeyin elimde olduğu bir gün, bu denklemi eşitleyeceğim. Bizim için tek başına fedakarlıklar yapmak zorunda kalmayacaksın. Bizim için tek başına savaşmayacaksın. El ele yürüyeceğiz bu yolu. Söz veriyorum.' Garip ama kelimesi kelimesine hatırlıyorum. Belki de yıllardır her gece güzel bir rüya olarak başlayıp kabusa dönen o günü tekrar tekrar yaşadığım için, belki de o gün o kadar güzeldi ki tek bir sözünü bile kaçırmak istemediğimden. Bilmiyorum. Sonuç olarak o sözünü asla unutamıyorum. Gerçekten içten verilen bir söz gibi gelmişti. Gerçekten de içten verilen bir söz müydü peki Salih Ege Aslan? Eğer öyleyse... O gün gelmedi mi? O gün gelse mi artık? Ben yine tek başıma savaşıyormuş gibi hissediyorum. Yıllarca asla alttan almayan biri olarak nam saldığımı biliyor musun? Kadir'i, annemi geçtim öz kızıma karşı bile alttan alan biri olmadım. Olmadı, yapamadım. Zamanında seni o kadar çok alttan almıştım ki senden yediğim darbeyle bir daha birinin yaptıklarını sineye çekecek kadar sessiz kalamadım. Peki neden şimdi yine tarih tekerrür ediyor gibi hissediyorum? Neden yine o aciz, her şeyi alttan alan, kendinden tavizler veren küçük kadın oldum? Ben bir daha o kadın olmak istemiyorum. Son günlerde bazı şeyleri daha net fark etmeye başladım. Sen yüzüme bakmadıkça, benden uzak durdukça, bana senin için bir yabancıymışım gibi davrandıkça netleşmeye başladı her şey. Dualarımın sonunda kabul oluyordu... Geçmişte seni sevmemek için çabalayıp da başaramadığım tüm o zamanlardaki dualarım, gözlerime bakmana rağmen sustuğunu gördüğümde kabul olmaya başladı. Artık seni her gördüğümde ruhum üşüyor. Bu böyle devam ederse bir gün gerçekten de hep istediğin gibi yalnızca Hilal'in anne ve babası olarak kalacağız. Yani Salih Ege Aslan... Sevinebilirsin. Yaptığın gasligthing işe yarıyor. Artık kendimden de, hislerimden de, gözlerinde gördüğümü düşündüğüm sevgiden de şüpheye düşmeye başladım. Gün geçtikçe, içimdeki yangın canımı yaksa da seni gördüğümde soğumaya başladığını fark ettim. Çünkü artık bizzat senden soğumaya başladım. Hissediyorum. Bir zaman gelecek ki ne sen, ne ben ne başkası ne de geçmişte yaşadıkların senin beni seviyor olduğunu bana inandıramayacak. Senin de duaların kabul oluyor yani. Hep istediğin gibi uzaklaşıyorum senden. Fark ettin mi bilmiyorum? Orada kalsam her şeyi öğreneceğimi biliyordum. Sesindeki kabullenişi duymuştum. Kadir'e tüm yaşadıklarını üstten bir şekilde anlatacaktın. Ama sonra durdum. Sen kahır dolu sesinle kurduğun cümlelerle gözyaşları dökerken durdum. 'Susacaksa sussun ama başkasına kurduğu cümlelerle yaralarını öğrenmeyeceğim ben.' dedim. Yaralarını bana açmamak için her şeyi yapan adama 'Bu kez ben gelmeyeceğim.' dediğim günler geldi aklıma. 'Bu ilişkide bu kez cesurluk sırası onda.' düşüncesiyle o kapı dibinden kalktığımda, yıllar sonra ilk kez içimdeki kararlılığı hissettim. Korkakça davranırsan eğer, bu işin sonunda seni kaybetmek olsa dahi ben kendimi bulurdum. Ben artık bir köşede bulunmayı beklemeyeceğim! Eğer gelmezsen yeni bir Melek olarak hayatıma yeniden başlayacağım. Sensiz! Bunu yazarken bile canım yanıyor ancak seninleyken sensiz olmaktan çok yoruldum. 'Buradasın, dokunamıyorum. Çok saçma!' Bu odada bana bunu söylemiştin. Burada uyuduğumuz geceden sonra bu odayı bile tabu yaptım kendime. Senden sonra odaya bile giremez oldum. Ne acı... Sana veda (belki de başlangıç) mektubunu yazmak için güzel bir yer ha? Şu an gözlerim yataktayken bir kez daha fark ettim ki... Ben bu saçmalığa daha fazla katlanamayacağım. Elini tutamayacaksam, gözlerine bakamayacaksam, sana sarılıp uyuyamayacaksam, gelecekte bir gün... dudaklarında nefes alamayacaksam neden buradasın ki sen? Doğru soru 'Gerçekten burada mı oluyorsun o zaman?' olmalıydı sanırım. Senin aşkın bensizlikle yoğrulmuş olabilir Ege. Bensizlikle yaşamaya, beni uzaktan izlemeye, beni içinde yaşatmaya alışmış olabilirsin. Ama. Ben. Bunu. Yapmayacağım! Senin için aşk sevdanın peşinden acı çekmek anlamına gelebilir. Ama benim için aşk sevdiğimle birlikte mutlu kahkahalar atmak demek. O günün sabahındaki gibi... Garip değil mi? O gün, son olduğunu bilmeden birbirimize güzel bir veda sunmuşuz. Benim için o anları hatırlamak cehennemdi ancak senin için acı verici olsa da güzel bir veda olarak kalmış olmalı. İlişkimizi o vedayla sınırlı bırakmaya kararlı gibisin. Kararın buysa... Elimden hiçbir şey gelmez. Benden bu kadar Ege... Ege'm. Ben artık kendime saygı göstermek istiyorum. Ben o cesur Melek Kız'ım. Ve biliyor musun... Kalbimi elinde tutan adam? Cesaret bazen bitirebilmeyi de içerir. Bitmesine, gitmesine izin vermek, yeni başlangıçlara adım atmak da cesaret gerektirir. Ben arafta kalkmaktansa kendini ateşe atmayı seçecek birisiyim. 'Elbet bir gün o ateşe de alışırım.' diye düşünürüm. Belki de bundandı evimizde kalan gizemli adamın yanında gecelerce oturmam. Aslında o gece sessiz kalışında, sonrasında nedenini hiç anlatmadığında anlamalıydım değil mi? 'Bu ilişkinin cesurunun ben, korkağının sen oluşunu.' Bunu hep görmezden geldim ancak daha fazla görmezden gelmeyeceğim. Tarih tekerrür ediyorsa eğer hakkını vermek gerek. Başlattığı gibi, bitirecek kadar cesur... Bu yüzden bu beni sana son anlatışım. Eğer bugün konuşmayacaksan, sonsuza kadar susuyorum. O kapıyı açıp, o eşiği geçiyorum. Sonrasında istediğin kadar bana yalvar-yakar-anlat, kulaklarım da kalbim de ruhum da sana kapalı kalacak. Kolay mı olacak? Hayır. Ama ben; beni sevmeyen, beni aldatıp bana hakaretler eden adamı yıllarca çok seven kadınım. Beni seven, benden başkasına bakmayıp bana sadık kalan ama gözlerini ve sözlerini benden esirgeyen adamı da bir şekilde sevmeyi bırakabilirim değil mi? Bu saatten sonra, bu mektubu aldığında, söz verdiğin gibi cesur mu olursun yoksa hep yaptığını yapıp korkaklığa devam mı edersin bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var. Bugün, benim son suskunluğum Salih Ege Aslan. 🌙 Selam gençler. Bölümü nasıl buldunuz? Benim başlarını yazarkenki 32 dişim devamında söndü. Ahh ahh 😭 😭 Canım acıyor 💔🥀 Gelecek bölümün başında Melek'in nasıl çatıya geldiğini ve mektubu yazmaya nasıl karar verdiğini göreceğiz. Aslında oraları da bu bölümde yazmaya niyetliydim ancak hem yazma modum düştü hem de doyasıya yazmak istiyorum. Bölüm atayım telaşıyla bir an önce bitsin diye değil. HilBur'u uzun süredir göremediğimizi farkındayım. Gelecek bölüm sonuna Epilog yazabilirsem yazacağım eğer yazmazsam da ondan sonraki bölüm HilBur'un Sakarya sahnelerinden gelecek. Aşırı tatlı sahnelerle karşılaşacağınızın garantisini verebilirim sanırım 😁 Hadi Allah'a emanet olun. Haziran'da finallerim var bu yüzden bölüm hakkında bir tarih veremiyorum. Arada gidişat hakkında panomda ve instada duyuru yaparım. 1 ay içinde gelir yine büyük ihtimal ama gelmezse onu da bildiririm 💙 Seviliyorsunuz 😘 B.K.S. |
0% |