Yeni Üyelik
33.
Bölüm

24. Bölüm- Sil Baştan | Part 2

@yasminiesa

Validebağ mevkiindeki 2 katlı evlerin bulunduğu sokağa giren Salih Ege, yolun solunda park halinde dizili olan arabaların arasındaki boşluğa girdi.


Park haline geçen fakat kontağı kapatmayan adama soru dolu bakışlarla bakan Melek, dilinin ucuna kadar gelen onlarca soruyu yutarak arkasına yaslandı.


Meleğinin yola çıktıkları andan itibaren nereye gittiklerini sormaktan bilinçli bir şekilde kaçındığının bilincinde olan Ege de kadın gibi arkasına yaslanarak sessizce oturmaya başladı.


Aralarındaki soru dolu sessizlik uzayıp giderken buna dayanamayan Melek iç geçirerek Ege'ye doğru döndü.


"Ne yapıyorsun?"


"Oturuyorum. Sen?"


"Ege!" diyerek çıkışan kadın, adama kısmen istediğini vererek sordu.


"Neden burada durduk?"


"Sonunda varış noktamız hakkında bir şey sormana sevindim."


Ege'nin hafif dokundurmalı cümlesi karşısında gözlerinde hüzün beliren Melek ona yandan bir bakış attı.


"Artık sorulara küs, merakına yenilmeyen bir kadın var karşında."


Arabayı kapatan Ege, emniyet kemerini çıkartarak bedenini kadına doğru çevirdi.


"O zaman, sen sormadan anlatmam gereken konular var. Bunu yaparsam bir gün seni tekrardan barıştırabilir miyim peki? Tek sorularla değil... Her şeyle."


Melek, adamın buruk çıkan sorusuyla titrek bir nefes aldı.


"Bilmiyorum ama... Çabalarsan çabalarım. Hiçbir şeyden emin olmasam bile bundan eminim. Sana istesem de kayıtsız kalamıyorum."


"Peki... Sadece şimdilik sormanı istesem? 'Burası neresi?' diye sorsan?"


Birkaç saniye duraksayan Melek, teslim olmak istemeyerek başını hafifçe yana yatırdı.


"Neden?"


"Gözlerine bakarak cevabını vermek istediğim bir soru çünkü bu. Gerçekten çok uzun bir zamandır..." diye mırıldandı Ege aşık olduğu kahvelere bakarken.


Ela gözlerdeki istekli yalvarışa kıyamayan kadının dudakları arasından istenen cümle dökülmüştü.


"Burası neresi Ege... Ege'm?"


Elalarını yıllardır özlemiyle yandığı sevdiğinin yüzünde gezdiren adam dudaklarındaki gülümsemeyle fısıldadı.


"Evimiz, Meleğim. Evimiz."


Duyduğu cümleyle nefesini tutan genç kadın gözlerinin bir kez daha dolduğunu hissederek bakışlarını sağ tarafına doğru çevirdi. Diğer evlerin aksine, yanlarında durdukları evde hiç ışık yanmıyordu. Bakışlarını karanlıkta kalan evin bakımlı bahçesinde ve evin çehresinde gezdiren Melek kocasıyla beraber hayalini kurdukları eve ne kadar benzediğini görerek titrek bir nefes almıştı.


"Nasıl?" diye sorarken gözlerini evden çekmemişti.


"Kendimden bile gizlediğim İstanbul ziyaretlerinden birinde rastladım bu eve. Satılık yazıyordu. Ben... Ben engel olamadım kendime. Hayalini kurduğumuz eve o kadar çok benziyordu ki numarayı aradım, evi almak istediğimi söyledim. Daha o gün gerekli işlemleri halledip kalanını için vekalet vererek Sakarya'ya geri döndüm. Bir cuma günüydü o gün." diyen Ege yutkunarak fısıldadı.


"Tarih 27 Aralık 2002'ydi..."


Duyduğu tarih Melek'in hızla eski kocasına dönmesine neden olmuştu.


27 Aralık 2002. 8. Evlilik yıl dönümleriydi. Hiç kutlayamadıkları yıl dönümlerinden yalnızca biri...


"Geldin değil mi? Okula geldin." diye mırıldandı Melek tüm bedeninden bir ürperti geçerken.


Melek'in 'Okula geldin.' diye kayıtlaması karşısında kalbinde kocaman bir bıçağın saplandığını hisseden Ege'nin dudaklarında acı bir tebessüm belirdi.


"Gerçekten de hissediyordun değil mi?" diye sorarken özellikle ilk izlediği zamanlarda kadının sürekli çevresine bakınmasını hatırlamıştı.


"Kendi kuruntum zannettim hep. İlk kez Hilal'e hamileyken hissetmiştim bu duyguyu. Her yanım seninle dolmuştu. Sıradan bir kahvaltı sofrasındaydık ama ben... Ben bir anda çamaşır astığım o güne gittim. İzlendiğimi hissederek başımı kaldırdığımda karşımda seni bulduğum o günkü gibi hissediyordum. Etrafa bakınma dürtümün önüne zorlukla geçip gülümsemeye çalıştım. Hizmetçilerin sürekli etrafımda dolandığı günlerdi. O hizmetçileri tutan ise Kemal Alacalı. A desem Kemal Bey'e giderdi. Bir açığımı arıyordu ve ben Kadir'i yarı yolda bırakmak istemediğim için tepkisiz kaldım. Herkesin içinde tepkisiz kaldım, odama çekildiğimde hıçkıra hıçkıra ağladım. Uzun süre devam etti bu durum. Sonra... 9. aya girdiğimde kesildi." diyen Melek kahverengi gözlerini daldığı yerden çıkartıp Ege'ye döndürdü.


Hüzünlü bir nefes alan Ege başını aşağı yukarı salladı.


"İstanbul'a ayak basar basmaz sana koştum. İyi olduğunu görmeye ihtiyacım vardı. Seni ilk gördüğüm an bir kahvaltı masasındaydı. Hamilelikten dolayı kilo almıştın." diyen adam her şeye rağmen tebessüm ederek kadına baktı.


"Yakışmıştı. Hamilelik sana çok yakışmıştı."


Sağ gözünden düşen bir damla yaşı hızlıca silen Melek kırgın bir sesle sordu.


"Geldiysen niye gelmedin?"


Gözlerini karanlık eve doğru çeviren adam 'İçeri geçip orada devam edelim mi?' demek üzereyken duraksadı. Onlarca kırgınlıkla o evden içeriye girmelerini istemeyen adam bazı konuları aşma isteğiyle mırıldandı.


"Pek de gelmiş sayılmazdım. Ruhumu Urfa'daki bir mağarada bırakmıştım. O kadar perişan bir haldeydim ki... Daha bir gün öncesinde beni uçurumun kenarından toplamışlardı."


Melek duyduğu cümleyle kesik bir nefes alırken bakışlarını yarım aya çeviren Ege boğazındaki yumruyla yutkundu.


"Sana diyorum Meleğim. O Ege ne sana sevgili ne kızına baba olabilirdi. Çok kötüydüm. Çok yaralı, çok suçlu, çok ölü... İstediğim tek şey bu dünyadan s*ktir olup gitmekti. Kimsenin mutluluğunu bozmadan, kimsenin huzurunu kaçırmadan ölmek. Ama işte o küçük elimi kolumu bağlıyordu. Öğrenmeden gitmek istemiyordum. Aslında mesele öğrenmek de değildi biliyor musun?"


Duraksayan adam o günkü ruh halini düşündükçe gerçekleri daha da iyi anlıyordu.


"Onun sağlıklı bir şekilde doğduğunu görmek istiyordum sadece. Hiçbir zarara uğramadan dünyaya geldiğini görmek... Bunu gördükten sonra gidecektim. Bunu sesli söylediğime inanamıyorum ama sanırım... Sanırım ben o DNA testinin sonucu negatif olsa da gidecektim Melek. Seni uzaktan izlediğim süreçte bir şeyi çok iyi anlamıştım. Kadir, Hilal'i delicesine seviyor, anneme çok değer veriyor, sana da çok büyük bir saygı duyuyordu. Seni gerçektende el üstünde tutuyordu. Doğumun yaklaştığında şirkete gitmeyip senin yanında kaldığında bunu daha iyi anlamıştım. Seni kırmaktan korkarcasına bakıyordu sana. Hilal gerçekten kendi kızıymış gibi davranıyordu. Bu yüzden... Sanırım ben sizi Kadir'e emanet etmenin huzuruyla bu dünyadan gidecektim."


Fetih'in yanına, Emmi'nin yanına...


Eski kocasının cümlelerindeki gerçekliği hisseden Melek büyük bir hayretle adama baktı.


"Sen... Sen ne yaşadın bu kadar Ege?"


Dudaklarının sol tarafı alayla yukarıya kıvrılan adam sağ elini yumruk yaparken eski karısına baktı.


"Pek de hoş şeyler değil."


Gerçeği öğrenmekten korkan Melek usulca yutkunurken eve doğru bakan Ege hafifçe tebessüm etti.


"Hep istediğin gibi üniversiteye gittiğini görmek beni gerçekten mutlu etmişti. Kadir sana köstek değil de destek oluyordu ve bu durum beni gerçekten sevindiriyordu. O gün, 27 Aralık olmasına rağmen kahkahalar attığını gördüğümde beni aşabildiğini sanmıştım. Bugün ise bambaşka şeyler öğrendim. Bunun ne kadar acıttığını tahmin edemezsin. Benim yıllardır en büyük tesellim 'O mutlu.' diyebilmekti."


Adamın sesi sonlara dolu acıya gark olurken kadın hüzünle gülümsedi.


"Yanlış... Gerçeği 'O mutlu.' değil, 'O çok iyi bir oyuncu.' olmalıydı. Ben rol yapmayı, sürekli beni sevdiğini dile getiren kocamın her şeyin yalan olduğunu söylemesiyle öğrenmiştim. Mutsuzken kahkahalar atmayı, acı çekiyormuş gibi yapmayı, yalandan bir hayat yaşamayı... Rol yapmak çok da zor değil biliyor musun? Başta kendini kandırman gerekiyor sadece. Kendini kandırdığında çevrendekileri inandırmak o kadar kolay oluyor ki... Hamileyken düşük tehlikem olduğu zamanlarda iyice profesyonelleştim bu konuda. Karnımdaki küçüğü mutlu olduğuma, iyi olduğuma, üzgün olmadığıma inandırmak en zoruydu. Sonunda onu inandırdığımda kendimi de kandırmaya başladığımı fark etmiştim. Bu durumu bozmadım. Senin varlığını her hissettiğimde canım deliler gibi yanarken, içim kan ağlarken dışıma hep mutluymuşum izlenimi çizdim. Normalde gülmeyeceğim şeylere kahkaha attım, normalde ilgilenmeyeceğim şeylere ilgi gösterip sevinmiş gibi yaptım. Buna rağmen 365 günden 3 gün hep çok zor geçti. İlki 27 Aralık'tı. Özellikle..." diyen kadın birkaç saniye duraksadıktan sonra kıpkırmızı gözleriyle adama baktı.


"Özellikle gecesi. Senin benden, benim senden ibaret olduğum o ilk gece. İlk evlilik yıldönümümüzde Hilal'e hamile olduğum için düşünmemeye çalıştım. Çok zor bir gece geçirsem de kızım için hissettiklerimi gizledim ve sanki o günü, o geceyi sıradan bir geceymiş gibi sadece gözyaşlarıyla atlattım. Ama ikinci evlilik yıldönümümüzde ben... Ben..."


Bakışlarını ellerine çeviren Melek kontrolünü kaybettiği o berbat günü kısık bir sesle anlatmaya başladı.


"Hilal ilk doğduğunda görüştüğüm bir doktor vardı. Düşük tehlikesi olduğu zamanlarda birkaç kez gitmiştim. Hilal doğduktan sonraysa birçok gece krize girmişçesine ağlayarak uyanınca korktum. 'Kızımı gerçekten seviyor muyum? Ya ileride sevemezsem.' gibisinden o kadar çok düşüncelerde boğuluyordum ki Kadir en sonunda tekrardan ona görünmemi istedi. Hilal için bunu kabul ettim, o doktor da görüşme sırasında Hilal'i emzirmeme engel olmayacak düzeyde antidepresan yazdı. Ama o zamanlar birkaç gün kullanıp bırakmıştım ilacı. O durgun halimi hisseden Hilal çok huysuz oluyordu. O 27 Aralık gecesinde ben... O kadar kötü bir ruh halindeydim ki daha sabahında aldım ilaçtan bir tane. Bu sefer 'Kızım karnımda zarar görür.' diye öteleyemiyordum o günün önemini, anılarını. Gece uyuyamadığımda kalkıp bir tane daha aldım ilaçtan. Sonra bir tane daha. Sonra bir tane daha..."


"Melek..." diye korkuyla araya girdi Ege. Kadının kastettiği şeyi söylemesinden delicesine korkan adam elalarının kıpkırmızı kesildiğini hissediyordu.


Ona bakan kadın yutkunduktan sonra gülümsemeye çalıştı.


"Merak etme intihar etmedim. İçimde bir yerler anne olduğumu hatırlattı da kendime gelerek ilacı ulaşamayacağım bir yerde olsun diye camdan dışarı fırlattım. Allah'tan emziriyorum diye milimi düşüktü. Sadece ruh halimi çok daha beter bir hale sokmama sebep oldu o ilaçlar."


"Kadir neredeydi? Ya da annem?" diye sordu Ege titreyen elleriyle gözlerindeki yaşları silen kadına bakarken.


"Yalnız kalmak istiyorum demiştim. O kadar kesindim ki itiraz edemediler. Hem zaten dedim ya rolümü iyi oynuyordum... Bu kadar ileri gideceğim akıllarına bile gelmemiştir. Ben de tahmin edemezdim ki. Sonrası puslu. Çok hatırlamıyorum. İlaçlar beni andan zamandan koparırken duramamışım evde, gecenin bir yarısı dışarı fırlamışım. Kendimde değildim, düşünemiyordum. Evde 10 aylık bir bebeğim vardı ama ben kimseye haber vermeden gecenin 1'inde onu bırakıp çıkmıştım. Uyansa beni istese, ben yokum. Ben gerçekten yoktum o gün. Gün içinde de ruh gibiydim ama gece... İlaçların da etkisiyle gerçek bir ruha dönüşmüştüm. Canım o kadar çok yanıyordu ki anneliğimi dahi unutmuştum."


Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçan Melek'in son cümlesi suçlulukla doluydu.


"Ne denli çıldırmış olduğumu anlatmak için ayakkabı bile giymeden yalın ayak geceliğimle dışarı çıktığımı söylemem yeterli olur galiba. Nereye gittiğimi bile bilmeden yürümüşüm. Sonra birkaç ses, ateş çıtırtısı falan duydum ancak o zaman dışarıda olduğumun bilincine vardım. Onca yer dururken evsizlerin takıldığı izbe bir yere gelmişim."


"Ne?" diye mırıldanan Ege'nin sesi az önceki gibi dehşet dolu çıkmıştı.


Ela gözleri korkuyla irileşen adama bakan Melek başını iki yana salladı.


"Merak etme hiçbir şey olmadı. Hatta laf dahi atmaya fırsatları olmadı. Adamlardan biri dikkatini benden yana çevirmişti ki yanımda Kadir belirdi. 'Bu kadar yeter.' diye kendi kendine mırıldanarak beni oradan uzaklaştırdı. Kucağına almasına izin vermeyeceğimi bildiği için böyle bir şeyi teklif dahi etmemişti. Önce ayakkabılarını çıkartıp onları bana giydirdi sonra elindeki ceketi bana uzattı. O uzattı da ben boş gözlerle bakmaktan başka bir şey yapmıyordum. En sonunda ceketi de kendi giydirdi, beni sahile yönlendirdi. Eve gidemeyeceğimi, evde duramadığımı anlamıştı. Onun yönlendirmesiyle sahile doğru yürürken bir kızım olduğu aklıma geldi de 'Hilal...' diye mırıldandım. 'Anneme haber verdim, onun odasına geçti. Uyanırsa ilgilenecek.' diye karşılık verdi. 'Beni nasıl buldun?' diye sorduğumu hatırlıyorum ama öylesine bir soruydu. Bir şeyler dedi ama algılamıyordu beynim onu. Benim yüzümden ayakkabılarından olduğunun da farkında değildim, benim gibi pijamasıyla çıktığını da. Sonradan öğrendim. Sabah annemden neden öyle olduğumu öğrenip beni göz hapsine almış tüm gün. Annemin aksine Kadir benim delicesine bir şeye kalkışma ihtimalimi göz önünde bulundurmuş. O da aşktan yaralıydı ya ondan büyük ihtimal. Dışarı çıktığımda bahçeye hava almaya indiğimi zannetmiş ama bahçe kapısının sesini duyunca anında cama fırlamış. Geceliğimle ölü gibi dışarıya çıktığımı gördüğünde anneme haber vermiş geceliğimle çıktım diye ilk bulduğu ceketi almış, fırlamış ardımdan. 'Ayakkabını bile giymediğini peşine düşünce anladım, geri dönüp ayakkabı almak seçenek dahi değildi. Kendine bir şey yapacaksın diye korktum.' demişti aklı selim olduğum bir zamanda o günü anlatırken."


Bir anda tüm bunları neden anlattığını bilmeyen Melek yorgun bir şekilde arkasına yaslanarak anlatmaya devam etti.


"Bugün oturduğum banka götürdü beni. Seninle konuşmak istediğim her ânımda oraya gittiğimi bildiğini de o gün anlamıştım. Kadir çoğu zaman salağa yatsa da aslında her şeyin farkındaydı. Bugün anlattıklarını dinlerken salağa yatandan ziyade salağa yatıran kişi olduğunu fark ettim. Benden birçok şey gizlemiş aslında ama hepsinin beni rahat ettirmek için olduğunu bildiğimden kızamıyorum... O gece de beni bankta oturttuktan sonra 'Buralardayım. Gitmek istersen banktan kalkman yeterli. İstediğin kadar, sabaha hatta yarın akşama kadar otur benim için sorun değil. Hilal annemle zaten.' diyerek uzaklaştı. Ben insanlar çevremde belirene kadar orada öylece oturdum, Kadir ise uzakta öylece durarak bana göz kulak oldu. Tek bir şey bile sormadı bana o gün. Tek bir sitemde bulunmadı. 'Kızını, kızımızı o şekilde bırakıp nasıl gittin? Senin bir kızın var farkında mısın?' demedi. Hatta demediği gibi bir sonraki yıl aynı tarihte yanıma geldi 'Gece yine banka gitmek ister misin?' diye sordu. 'İsterim.' dedim bir önceki yıl olduğu gibi ben bankta oturdum, o da beni görebileceği bir uzaklıkta durdu. Hilal 3 yaşına girdiği zaman yokluğumu fark eder diye ondan önce ben dedim. 'Bu gece gitmeyeceğim Kadir.' diye. 'Yalnız mı kalmak istersin Hilal ile mi uyumak?' diye sordu o da. Sorusundaki yalnızlık kastının kendi için değil de Hilal için sorulduğunu biliyordum. Yalnız kalmak istediğimi söylediğimde Hilal'in yanında uyudu, böylece Hilal'in yanıma gelmesini engelledi. Sonraki yıllarda bu hiç şaşmadı. 27 Aralık gecesi yanımda uyumayı bırak, gün boyu bile yatak odasına adım atmadı. Aynı hassasiyeti beni boşadığın 2 Nisan gecesinde de gösterdi, Hilal'in doğduğu 19 Şubat'ın gecesinde de."


Son cümlesiyle birlikte Melek'in dudaklarında acı bir gülümseme belirdi.


"19 Şubat benim için hep ikiye ayrılırdı. Geceye kızıma ilk kavuştuğum, onda senin kokunu aldığım o yaralı kadın olarak başlar; gündüzüne biricik kızının doğduğuna sevinen anne olarak devam ederdim."


Anlattıklarının etkisiyle başı ağrımaya başlayan kadın, araba sessizliğe boğulurken dudaklarında beliren alayla Ege'ye döndü.


"Şimdi neden 'Yaşadıklarını anlat.' ısrarının saçma olduğunu görüyor musun? O günü anlatmam zaten imkansız ötesi, onu geçeyim de... Hayatımın diğer günlerinde de hep Kadir var Ege. Bak başrolün sen olduğu, neredeyse intihar edeceğim günü anlatırken bile kaç kez Kadir dedim. Kaç kez kelimelerimle ona minnetimi dile getirdim, kaç kez sesimle şükranlarımı sundum. Diğer anılarda da hiçbir farkı olmayacak. 25 hatta 26 yılımın her ânında; düştüğümde, kalktığımda, rol yaptığımda, kızımla olduğumda, annemle olduğumda hatta kendimle kaldığımda... Hepsinde Kadir var. Hepsinde bir şekilde yer almayı başarmış durumda. Bazen öfkemi çıkarttığım bir düşman, bazen beni düştüğüm yerden kaldıran bir dost, bazen yürürken yanımda duran bir yoldaş, bazen de kızımız için endişelenen iki ebeveyn olarak bir arada duruyoruz. Bunu değiştiremezsin Ege, bunu değiştiremem. Ve bir gün bir anımı, bir ânımı anlatırken 'Yeter Melek. Kadir de Kadir. Gerçekten yeter.' vb. haklı bir cümle kurarsan... Ben ne yaparım bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum."


Derin bir nefes alan Ege "Meleğim..." diye cümleye başlamıştı ki kadın elinin bir hareketiyle onu susturdu.


"Bu yüzden bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatalım."


"Senin bensiz geçen 25 yılını bir daha hiç açmamak üzere kapatacağımı gerçekten de düşünüyor musun?" diye sordu Ege hayretle kaşlarını havaya kaldırırken.


"İtiraf et. Senin de istediğin bu değil mi?" diyen Melek'in sesi saldırgan çıkmıştı.


Sakin kalmak için derin bir nefes alan adam arabanın izin verdiği ölçüde eski karısına doğru döndü.


"Ben ne istediğimi söylüyorum ama senin beni duyduğun yok. Tekrar soruyorum. Bana inanman için ne yapmam gerekiyor? 'Umrumda değil kadın!' diyorum. 'Ben seni seviyorum, senin bensiz geçen 25 yılın da benden bir parça.' diyorum. 'Anlattığın her anıda Kadir'in olması beni yaralamıyor aksine kontrolünü kaybettiğinde sana dur diyen, aklını başına getirten, sana destek olan birinin varlığı suçluluğumu engelliyor.' diyorum. 'Benim 25 yıldır en büyük tesellim senin mutlu olduğunu düşünmekti.' diyorum. Neyini anlamıyorsun?"


Sonlara doğru sakin kalamayan Ege'nin son cümlesi büyük bir isyanla dökülmüştü.


"Neyini mi anlamıyorum? NEYİNİ Mİ ANLAMIYORUM? Ege ben çıldırıyorum. Kendimi senin yerine koyduğumda ÇILDIRIYORUM. Bir kadının sana dokunmuş olma düşüncesi beni delirtiyor. Dokunmayı bırak bakmış olması bile!" diyen Melek kahverengi gözlerinden çıkan alevlerle adama doğru döndükten sonra sağ elinin işaret parmağını adamın göğsüne götürerek birkaç kez vurdu.


"O gün, bana o kadınlardan bahsederek beni o*ospu yerine koyduktan sonra bile ben sana dokunan kadınların düşüncesiyle çıldırmıştım. 'Benim için ilk olduğunu mu düşünüyorsun. Nah ilktin!' diye benimle alay ettiğinde; gözünün değdiği her kadını, sana dokunan her kadını öldürmek istemiştim ben. BENİ BOŞADIĞIN HALDE HEM DE! Beni boşadığın halde ben yıllarca bu konuyu düşündükçe çıldırdım. İçimdeki kıskançlığı, çekememezliği hiçbir şekilde durduramıyordum. Beni s*ktir edip boşayan adamın benden başkasını öpmüş olması, benden başkasına dokunmuş olmasına katlanamıyordum."


Gözyaşları gözlerinden sicim gibi dökülen kadının öfkesi çaresizliğe dönüşürken, Ege kıpkırmızı kesilen elalarıyla eski karısını dinliyordu.


"Ve sen yıllar sonra bir anda üniformanla çıktın karşıma. Her şeyin, o sözlerin hepsinin yalan olduğunu söyledin. Yalandı. Ben 'Onun için bir o*ospudan farksızdım zaten. Onca kadın arasından sadece biriydim.' diyerek kızım için başka bir adamla birlikte olmayı kabul etmişken, senin için herkes olduğumdan 'Ondan başkasının bedenime dokunmasını umursamaz zaten.' diyerek hissettiğim suçluluğu yok saymaya çalışırken üniformanla karşıma çıktın sen. Ne o kadınlar vardı hayatında ne de senin için herkestim. Bana söylediğin her şeyi beni korumaya çalıştığın için, bana bir şey olacak diye korktuğundan söylemiştin sen. Senin ilkin olmadığım yalandı. Ben senin için ilktim, son olduğumu da biliyorum." diyen kadının havadaki eli düşercesine dizlerinin üstüne inerken, dudaklarının arasından kaçan hıçkırıkla fısıldadı.


"Ama artık durum benim için aynı değil."


Sevdiği kadına bakan Ege, Meleğinin sesindeki ve gözlerindeki vicdan azabının, yıllar önce kendi gözlerinde yer alan ıstıraba ne kadar da benzediğini düşündü.


Emmi'yi vurduktan sonra Melek'in düştüğü bu bataklığa düşmüş, milyonlarca kez kendini aynı bu şekilde suçlamıştı.


"Bu yüzden... Eğer beni istemezsen... Ben..."


"Kırılmam, alınmam, gücenmem.' diyemedi Melek. Nasıl desindi ki?


Deliler gibi aşık olduğu adamdı o. Yıllardır hasret kaldığıydı. Kalbine, ruhuna kabul ettiği tek kişiydi.


'Ama bedenine kabul ettiğin tek kişi değil.' diyen iç sesi o kadar sert çarpmıştı ki nefes alamadığını hisseden Melek parmaklarını boğazına götürerek sertçe böğrüne vurmaya başladı.


Üçüncü vuruş, elalarından yaşlar düşmeye başlayan adam tarafından engellenirken "Bırak." diye fısıldadı Melek.


'Şimdi bırak, ileride bırakırsan ölürüm.'


"Bırakmam. Bırakmayacağım." diye fısıldayan adam isyan dolu bir inlemeyle devam etti.


"Beni anlamıyorsun Meleğim."


"Anladığım için bu haldeyim. Diyorum sana ben düşüncesinde bi..."


"Hayır anlamıyorsun. Giden bendim."


"Ne fark eder? Bu senden başkasıyla birlikte olmamı değiştiriyor mu?" diyen kadın göz teması kurmamak için başını kaldırmıyordu.


Kadının bu yıkılmış hali Ege'yi darmadağın ederken çaresizce nefes aldı adam.


Hissettiklerini anlatmak için ne yapabilirdi? Ne derse Meleği onu anlayabilirdi? Kadir'in varlığının gerçekten de...


'Kadir?' diye düşündü adam.


"Kadir yaa..." diye mırıldanan Ege'yi duyduğunda 'Sonunda gerçek hislerini söyleyecek.' diye düşünen Melek gözlerini sımsıkı kapattı.


"Yanlış yerden empati yapıp duruyorsun Meleğim. O kadar yanlış yerden yapıyorsun ki hem de..."


Ege'sinin yumuşak çıkan sesindeki sakinliği duyan Melek, çenesinin altında beliren parmakları hissettiğinde titrek bir nefes aldı. Adam başını kaldırırken, kadın gözlerini aç(a)mamıştı.


"Giden sen olsaydın, kalan ben... Hikayemiz bu şekilde değil de Kadir ve Sedef gibi olsaydı, o zaman da aynı bu şekilde mi hissederdin?"


Hiç beklemediği cümleler Melek'in bir anda gözlerini açmasına neden olurken, ela gözler aşık olduğu kahvelere kavuşmanın huzuruyla devam etti.


"Sen Sedef olsaydın, bu hikayenin gitmek zorunda kalanı olsaydın... Benim senin ardından yıllarca acı çekmemi mi isterdin yoksa mutlu olmamı mı? Kadir'in neler yaşadığını, ne halde olduğunu en iyi bilen kişi sensin Melek. Bugün anlattıkları, yaşadıklarının ne kadar şiddetli olduğunu gösteriyordu. Senin ve Hilal'in hayatına girmediği bir hikayede Kadir Alacalı'nın sonu ne olurdu? O sonu benim yaşadığımı düşün... Yıllarca uzaktan benim yanışıma şahit olduğunu ve hiçbir şey yapamadığını düşün. Nasıl hissederdin?'


Bunun empatisi kalbine bıçak gibi saplanırken ruhunun üşüdüğünü hissetti Melek. Düşündüğü bu ihtimalle tüm bedeninden bir ürperti geçerken gözlerine yerleşen acının farkındaydı.


Kadının çenesini tutan parmaklarını yukarıya doğru çıkartan adam, sağ eliyle Meleğinin yanağını okşarken dingin bir sesle geçen yıllarda hissettiklerinin empatisini yaptırmaya devam etti.


"Bahsettiğin, çıldırdığın kıskançlığı düşün şimdi. Bırakmak zorunda olduğun adamın kendine yeni bir hayat kurduğunu gördüğünde bu kıskançlığı gerçekten hisseder miydin Melek? Hadi bir hisseder, iki hisseder, üçüncüde derin bir nefes almaz mıydın? Senin yakıp yıktığın, paramparça ettiğin, hayallerini çaldığın adam sonunda nefes almaya başlamıştı. Tamam seninle değildi belki doğru ama seninle olmasının da ihtimali yoktu ki zaten."


Yıllar sonra ilk defa gerçek anlamda Ege'sinin nasıl hissettiğini anlamaya başlayan Melek, hıçkırıklarını engelleyemezken diğer elini de kadının yüzüne götüren adam sevdiğinin gözyaşlarını sildi.


"Sadece 19 yaşındaydın be Meleğim. Sadece 19... Hayatına daha başlamamıştın bile. Önünde o kadar uzun yıllar vardı ki. Hayallerin, umutların, geleceğin, yaşayacakların... Seni boşadığım gün 'Git başkasıyla evlen, umrumda değil.' derken iki zıt duygu hissetmiştim ben. Nefret ve İstek. Bu düşünce iliklerime kadar nefreti hissettirirken bir yandan da gerçekten istediğimi fark etmiştim. Ben seni boşamıştım Melek, aramızdaki imam nikahı düşmüştü. Ve bir ömrü benim yüzümden yalnız, acılar içinde geçirmen düşüncesi Newroz'un yaptığı işkencelerden bin kat daha beterdi. Acı dolu hıçkırıkların evimizi inletirken benim tek duam, seni hayata bağlayacak bir nedendi. Tek düşündüğüm sendin. Tek düşündüğüm hep sendin. Yaşadıklarımız kolay değil. Gerçekten ikimiz için de hiçbir şey kolay değil. Ama yıllar sonra senin gözlerine bakabiliyor olmak, sana dokunabiliyor olmak... Bunun benim için ne anlama geldiğini bilemezsin."


Elalarından suçluluk gözyaşları düşmeye başlayan Ege kısık bir sesle devam etti.


"Vicdanında her gün idamına karar veren tek kişi sen değilsin Meleğim. Ben çok uzun yıllardır pişmanlığımda boğuluyorum ama bugün, karşımdaki Melek'e korkmadan yaşadıklarımı anlatıp af dileyebilirim. Affedeceğini bilerek! Aynı affı geçmişteki o kızdan dilesem kabul eder miydi peki?.. Edebileceğini düşünmüyorum biliyor musun? Gerçekten düşünmüyorum."


Ege'yi yaralayan konunun ne olduğunu bilmeyen Melek bu sefer 'Hayır affederdim.' diyerek adamın düşüncelerini inkar etmedi. Eski kocasının ne demek istediğini anlamış, düşünceli bir sesle konuşmaya başlamıştı.


"Ben başıma gelmeden anlayamayanlardandım. O genç kız, öyle biriydi. Şu zamana kadar yaptığım her seçim o genç kıza hayatın hiç de öyle kolay olmadığını öğretti. Fazla acı bir şekilde öğretti, ama öğretti. Anlatmaktam korktuğun her neyse anlayacak bir Melek var artık karşında."


Sonunda Melek'e kendini anlatabildiği için ela gözlerde büyük bir rahatlama belirirken, bu rahatlamaya eş olarak düşen gözyaşını silmek için uzandı kadın.


Yanağında hissettiği parmaklar Ege'den düşen ikinci bir gözyaşına da neden olurken Melek parmaklarını aşina hareketlerle adamın kirli sakallarının üzerinde gezdirmeye başladı.


"Dün Yağız'la konuştuktan sonra bütün geceyi Sedef'in neler hissedebileceğini düşünerek geçirmiştim. Bana karşı tepkisi mesela. Beni gerçek anlamda dert edinmeyeceğinden emindim. Hatta benden nefret etmek yerine bana minnet duyardı çünkü Kadir'i battığı bataklığın en dibinden tutup çıkarmıştım ben. Sedef'in yerinde olsaydım böyle bir durumda sevdiğime destek olan, yoldaş olan kişi düşmanım değil ancak dostum olabilirdi."


"Alacalı'yla dost olmayacağım Melek." diye araya girdi Ege.


Adamın dostane bir tınıyla homurdandığını duyan Melek içten bir şekilde güldü.


"Evet biliyorum. Bunu bugün karşılıklı olarak sigara içerken kimseye anlatmadıklarınızı birbirinize anlatıp, üstüne bir de birbirinizi teselli ederken birçok kez söyledin zaten."


Melek'in dalga geçen muzip sesine ve gülen gözlerine hissettiği huzurla bakan Ege, emin olma isteğiyle ciddileşerek sordu.


"Sonunda gerçekten nasıl hissettiğimi anladın mı?"


Soruyu duyan kadın da adam gibi ciddileşirken boştaki elini yanağının üzerindeki elin üzerine koyarak başını aşağı yukarı salladı.


"Anladım Ege'm. Büyük ihtimal bazı şeyleri kendi içimde aşabilmem için zamana ihtiyacım olacak ama seni gerçekten anladım. Kadir'in olmadığı bir senaryo yalnızca Hilal için değil; benim için de, senin için de daha farklı acılara yol açacaktı." dedi kadın kabullenerek.


Elalarından karanlık bir ifade geçen Ege "Tahmin bile edemezsin." diye mırıldandı.


Ege'sinin bir anda gerginleşen bedenini hisseden kadın kaşlarını çatarken adamın sakallarının arasında dolanan parmaklarını durdurdu.


"Bu ne?" diyerek geriye çekilirken soru dolu gözleriyle eski kocasına bakmıştı.


Derin bir nefes alan Ege, Newroz'un Emmi'yi mağaraya getirdiği güne giderken titrek bir nefes aldı. Kadının yanağında duran elleriyle birlikte sakallarında gezinen eli dizlerinin üstüne indiren adam eski karısının ellerini sıkıca tuttu.


"Anlatmam gereken o kadar çok şey var ki. Tek korkularım değil, farklı senaryolarda yaşanacak muhtemel gerçekleri de... Kadir ile evlenmiş olman yalnızca 'O mutlu.' huzuruyla sınırlı kalmadı. Olabilecek en büyük faciayı engelleyen şeydi bu."


Ege'nin sesindeki öfke ve ıstırap karşısında kafası karışan Melek başını iki yana salladı.


"Ne demek istediğini anlamıyorum."


"Ben... Newroz seni bulmuş. Asker olduğumu anlayınca peşime düşmüştü. Olaylar çok karışık. Baştan anlatana kadar şimdilik tek bilmen gereken şey Kadir gibi birisiyle evlenmiş olman hepimizin hayatını kurtardı. Eğer onun gibi çevresi güçlü zengin birisiyle evlenmiş olmasaydın o gün canımı acıtmak için mağaraya resimlerini değil..."


Dişlerini birbirine bastıran Ege, tüm bedeninden bir titreme geçerken kabuslarına konu olan o günün gerçek olmadığına bir kez daha şükretti.


Duyduğu cümleyle ağzı açık kalan kadın gözlerinde büyük bir korku belirirken yaşanabileceklerin farkındalığıyla fısıldadı.


"Beni getirirdi."


Gözlerini hüsranla kapatan Ege dudaklarının arasından fırlayan inlemeyi engelleyememişti.


Eski kocasının parça parça anlattıklarını birleştiren Melek, adamın ellerini bilinçsizce sıkarken konuştu.


"Yani şimdi... Sen beni boşadıktan bir süre sonra Newroz tarafından yakalandın, bir mağarada işkence gördün. Bu sırada Newroz beni buldu ama Kadir'den dolayı beni alamadı yalnızca resimlerimi göstererek senin canını yaktı. Evlendiğimi orada o şekilde öğrendin. Bankın oradaki fotoğrafımı da orada gördün. Doğru mu anlamışım?"


"Doğru... Hatırı sayılır eksiklikleri olsa da doğru."


"Ama ben hamileydim." diye fısıldayan Melek adamın elinin arasındaki sağ elini kendine çekerek dürtüsel olarak karnının üzerine götürmüştü.


Onun bu hareketi karşısında içi giden Ege günlerdir Meleğinin onu anlamayacağını düşünerek ne kadar da saçmaladığını bir kez daha idrak etmişti.


Kızarık elalarını kızarmaya yüz tutmuş kahvelere diken adam titrek bir nefes aldı.


"Kadir ile evlenmiş olmana neden tepki bile vermediğimi anladın mı şimdi? Senin kızını -kızımızı- korumak için kalkıştığın o evlilik; hem kızımızı, hem kendini, hem de beni kurtardı Meleğim. Ben yıllardır kabuslarımda Kadir'in olmadığı senaryolarda ne olurdu düşüncesiyle ölürken, nasıl Kadir ile evlendiğine kızabilirdim ki?"


Dolan gözleri yüzünden etrafı buğulu gören Melek sol gözünden bir damla yaş düşerken çaresiz bir şekilde eski kocasına baktı.


"Kendimden geçtim, Hilal'ime bir şey olsaydı ben ne yapardım Ege'm?"


"Ama olmadı. Olmaması için her şeyi yaptım. Sana bir zarar gelmemesi için de, onu korumak için de... Ayrıca hiçbir şekilde kendinden geçme. Sen benim değerlimin değerlim olma sebebisin. Önce senin için her şeyi yaparım, sonra da kızımız için." diye mırıldanan adamın sesi çatlak çıkmıştı.


"Biliyorum." diye fısıldayan Melek karnının üzerindeki elini adamın parmaklarının arasından geçirerek ellerini birbirine kilitledi. Arabanın izin verdiği ölçüde sevdiğine yaklaşan kadın başını adamın alnına yaslayarak gözlerini kapattı.


"Bana, beni boşadığın günü anlatmanı istiyorum Ege'm. Ama Kadir'e anlattığın gibi bir iki cümleyle değil. O gün ne kadar çok korktuğunu, ne kadar çaresiz hissettiğini, o sözleri söylerken ne kadar canının yandığını anlatmanı istiyorum. Hatta beni karanlıkta bulduğun o geceyi de. Mağaradaki hissettiklerini de. Yıllarca uzaktan izlediğin zamanları da. Korkularını öğrenmek istiyorum Ege'm. Kendine bile itiraf edemediklerini öğrenip seni teselli etmek istiyorum. Yanında olamadığım 25 yılın acısını ancak bu şekilde geçirebilirim. İkimiz için de..."


Karşısında 25 yıl önceki o genç kızı bulan Ege dudaklarında bir tebessüm belirirken derin bir nefes aldı. Kızlarının beresini taktığı için Melek'inden yükselen papatya kokusu ciğerlerine dolarken hafif bir gül kokusu da hissetmişti adam. Aklının oynadığı bu oyuna bu sefer hiçbir itirazı olmazken yüzündeki tebessüm gerçek bir gülümsemeye dönüştü.


"Anlatacağım. Tek o günleri de değil, en başından anlatacağım her şeyi. Ailemi kaybettiğim o günle başlayacağım. Kimsesiz kaldığım, hayatımın dönüm noktası olan o günle. Hiçbir şeyi atlamadan, esgeçmeden, saklamadan anlatacağım. Kaçırmayacağım kelimelerimi artık senden. Ruhumu gerçek anlamda görmeni sağlayacağım, yaralarımın yerini ezbere bilmeni sağlayacağım. Yıllar önce evlendiğimiz günlerde yapmam gerekeni şimdi yapacağım. Dedin ya bana 'Bana mahsus bir şeyler olmalıydı. Ben herkes değildim, beni herkes yapamazdın.' diye. O kadar çok dokundu ki söylediklerin. Öylesine haklıydın ki... Senden kabuslarını anlatmak isterken 'Ben böyleyim. Hem zaten görevdeyim.' bahanesine sığınıp güvenli limanımda saklanmaya devam etmiştim. Beni teselli etmene de izin vermedim, beni gerçek anlamda tanımana da. Bu sefer tüm hatalarımı telafi edeceğim ama. İlişkimizin filizlendiği o gece, yas tuttuğumu söylediğim gece, kimin yasını neden tuttuğumu anlatacağım mesela. Beni yargılamayacağını, anlayıp teselli edeceğini bilerek anlatacağım. Ne gözyaşlarından korkuyorum artık ne de dudaklarımın arasından çıkacak kelimelerden. Gözlerim açıkken yaşadığım kabuslarımı da anlatacağım, kapalıyken gördüğüm kabuslarımı da. Hayat bize ikinci bir şansı verdiyse, bu gerçekten de ikinci şansımız olsun. Sil Baştan başlayalım her şeye. Geçmişteki toy halimizin yaptığı hataları yapmadan, birbirimizi sonuna kadar anlayarak yaşayalım. Yalansız, dolansız, hem bedenimizdeki hem ruhumuzdaki yaraların yerini bilerek parmak uçlarımızla, bakışlarımızla, sözlerimizle onları sararak yaşayalım bu hayatı. Olur mu Meleğim?"


Gözlerindeki gözyaşlarına zıt bir şekilde dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Melek hafifçe başını salladı.


"Olur Ege'm olur. Zor olacak bazı şeyleri anlatmak benim için. Ama anlatmamı istediğin her şeyi... Anlatacağım. Hatta o günü bile. Madem yaralarımızın yerini bilmek için ant içiyoruz sadece senin yaralarını öğrenip benimkileri saklarsam yıllar önce senin yaptığından hiçbir farkım kalmaz. Bu yüzden anlat dediğin her şeyi anlatacağım ama..."


Duraksayan Melek geri çekilerek adama çekingen bir bakış attı.


"Ben anlatayım. O videoları izleme."


Gözlerinde anlayış beliren Ege tek kaşını kaldırdı.


"O videolardaki Melek sen değil misin?"


"Ama bilmiyordum. Asker olduğunu, nedenlerini... Bu yüzden çok şey söyledim. İzleme."


"Şu an sana '25 yıldır yaşadığın acılar asıl o videolarda gizli. Asıl sarmam gerekenler onlar zaten.' demem gerekiyor ama demeyeceğim."


Ege'nin isteğini bu kadar kolay kabul etmesine şaşıran Melek gözlerini kırpıştırdı.


"Kabul ediyor musun yani? İzlemeyecek misin?"


"Madem izlememi istemiyorsun, izlemeyeceğim. Zorla izleyemem zaten değil mi?"


İçinde kocaman bir rahatlama hisseden Melek yaşadığı rahatlığın yanında hafif bir hayal kırıklığı da hissettiğini fark ederken adam omuz silkerek devam etti.


"Ben de mektupları okumanı pek istemiyordum zaten."


"Ne? Ne mektupları?" diye soran Melek gözlerini kocaman açmıştı.


Kadının şaşkınlığı karşısında istemsizce gülen Ege gözlerindeki sonsuz sevgiyle eski karısına baktı.


"Senin videoların varsa benim de mektuplarım vardı Melek Hanım. Sana yazdığım, sana kızdığım, seni sevdiğim, seni özlediğim, sana sitem ettiğim, sana bendeki seni anlattığım, sana sensiz geçen hayatımı anlattığım... Önceleri bariz bir kırgınlık ve kızgınlıkla yazılmaya başlanan sonrasında sevgiliyle dertleşmeye dönen mektuplar. Hepsi farklı tarihlerde yazılmış 183 tane zarf. Her zarfın içinde en az 5 kağıt... Hiç göndermediğim, göndermeyi bile düşünmediğim yüzlerce belki de binlerce sayfa mektup. Sahibi sensin."


Mektupların varlığı Melek'in şaşkın bakışlarında heyecanlı bir parıltıya neden olurken 'Ne yani Ege'min yokluğumdaki hislerini zamanı zamanı öğrenebilecek miyim?' diye düşündü kadın.


Meleğinin ne hissettiğini gözlerinden okuyabiliyordu Ege. Saatler önce videoların varlığını öğrendiğinde o da tam olarak böyle hissetmişti çünkü.


"Neredeler? O evde mi?" diyerek bakışlarını eve çeviren kadının sesi titremişti.


"Evet. Evi aldığım ilk zamanlar gelemedim buraya. Ani bir kararla satın almıştım ancak acıtır diye gelemedim. Ama sonra... 19 Şubat gecesi kendimi bir anda arabamda, İstanbul'a gelirken buldum. İlk defa kendime kızmadan geldim bu şehre. Rotam sen ya da Berceste'm değil de bu evdi. Uzaktan izlemek yerine burada bizi yaşatmayı seçtim sanırım bilmiyorum. Burak hayatıma girmeden yaklaşık 4 ay önceydi ve ciddi anlamda hayat tahammülüm sıfırlardaydı. Bir şey itiraf edeyim mi?"


Kendisine dönen elalardaki kırıklığı görerek yutkunan Melek hafifçe başını salladı.


"Ben o gün arabayı İstanbul'a 'Son.' diyerek sürmüştüm. Bu eve gelip kendimi öldürecektim."


Dolan gözlerini kırpıştıran Melek çatallı çıkan sesiyle sordu.


"Peki ne oldu?"


Dudaklarında hüzün dolu bir tebessüm beliren Ege kızaran elalarını sevdiği kadına çevirdi.


"Eve girdiğimde gezme dürtüme engel olamadım. Birkaç oda sonra bir oda çıktı karşıma. Duvarları toz pembeydi, bir duvarı ise duvar kağıdıyla kapalıydı. Küçük küçük kahverengi ayıcıklarla dolu beyaz bir duvar kağıdı... Ben ne zaman hayattan vazgeçmeye çalışsam o küçük bir şekilde karşıma çıkıyor, beni durduruyordu. Çok dağıldım be Meleğim. Onun doğduğu gün bu hayattan gitme isteğime kızdım. Olmazdı ama bir gün bunu öğrenirse ne yapardım ben? Minik eliyle ilk tuttuğu elin, bilinçsizce de olsa ilk gülümsemesini bahşettiği o adamın; doğduğu günde, sesine kavuştuğu o 19 şubatta dünyadan gittiğini öğrense bununla baş edebilir miydi?"


Adamın sesindeki acı dolu hüsran Melek'in gözyaşlarına boğulmasına neden olurken başını iki yana sallayan Ege sol gözünden bir damla yaş süzülürken devam etti.


"Sonra hiç yaşayamayacaklarım çarptı. O oda mesela, asla dolu olamayacaktı. Bu ev hep boş kalacaktı. Sen yoktun, Berceste yoktu... Ben de yoktum. Öylesine yaşıyordum hayatı ve bu gerçekten yormaya başlamıştı. Her seferinde 'Şunun için, şu neden için hayata devam edeyim.' diye diye ilerlersem de artık bir nedenim kalmamıştı. Boş evle karşılaşmamak için askeriyede kalıyor, kendimi o görevden diğerine atıyordum. Hep en tehlikeli operasyonlardaydım. Öyle ki Sinan da diğerleri de farkında olmasalar bile hazırlamışlardı kendilerini. Gidiciydim ben... O pembe odayı gördüğümde tüm bunlar üzerime üzerime geldi. En son ne zaman saf bir neşeyle güldüğünü hatırlamayan, canı deliler gibi yansa da ağlamayan, insanlardan bilerek uzak duran, duygularını hakkıyla göstermeyen bir makine olup çıkmıştım. O odada, önce bir damla düştü gözümden sonra diğeri... Yıkılırcasına yere düşerken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Seni boşadığım günkü gibi nefessiz kalana kadar ağladım, ağlarken uyuyakalmışım. Öğlene doğru ayıcıklı duvar kağıdının bulunduğu o duvarın dibinde uyandım. Şu 25 yılda kabussuz, deliksiz, huzurlu bir uyku çektiğim ilk ve son seferdi o gün. Bir dahaki gelmelerimde kabus görürüm korkusuyla uyuyamadım. Burası benim sığınağım olmuştu. Kendime bile itiraf edemediğim İstanbul ziyaretlerimin uğrak noktasıydı. O günden sonraki birkaç ayda operasyon dönüşlerinde istemsizce önce bu eve geldim. Ölüm günümüz olan 2 Nisan gecesi de buradaydım. Ama bu sefer farklıydı çünkü bile isteye yanıma bir top kağıt, kalem ve mektup almıştım. Artık hissettiklerimi bir şekilde dile getirmeliydim yoksa patlayacaktım. Yazmaya başladığım an, önce sitemim döküldü. Bunu beklemiyordum ama iyi gelmişti. Yıllar içinde çok kez bu şekilde kağıt başına geçmiştim ancak hiçbirinde yazmaya cesaret edememiştim. O ev bana bu fırsatı verdi. Kimseye 'Ben İstanbul'a gidemiyorum.' derken düzenli olarak gittiğim o ev mektuplarımın da sığınağı oldu. Bu olaydan 21 gün sonra Hayalet Mahalle olayı yaşandı. Kısa süre sonra da Burak hayatımda yerini almıştı. Sonunda aradığım yaşam nedenini bulmuş bir şekilde, seninle dertleşebilmemin huzurunda yaşamaya başladım. Burak'a dahi anlatmadım bu evi. Evin varlığını da, mektupları da benden sonra bilen ilk kişisin, Mektuplarımın Sahibi."


Gözlerindeki yaşlara rağmen tebessüm eden Melek, Burak ve Hilal'in varlığı için Hazreti Allah'a şükretti.


O küçük canlar, yaşama sebepleri olmuştu.


Aralarındaki ağır atmosferin durulması için bir süre bekleyen Ege tek kaşını kaldırarak asıl değinmek istediği noktaya geldi.


"Ama madem sen bana benim için çektiğin videoları izletmeyeceksin, o zaman mektuplarımın sahibi de artık benim. Sen videolarını izletme, ben de mektuplarımı okutmayacağım."


Ege'nin ela gözlerindeki bariz kışkırtmayı gören Melek iç geçirerek söylendi.


"Sen bu empati yaptırma işinde fazla ustalaşmışsın."


"Meydan okumalarım da şiddetini arttırmış gibi. Sen de fark ettin mi?" diyerek gülen Ege'nin sesi muzip çıkmıştı.


"Bu kadar da ukala değildin sanki." diye sahte bir esefle konuşan kadının gözlerinde şakacı ışıltılar dolaşıyordu.


"Burak'tan bulaştı o."


"Oğlundaki kadar olmadığını umabilir miyim peki?" derken sesinde yoğun bir sevgi vardı Melek'in.


Burak olmasaydı eğer, şu an burada bu şekilde olamayacaklarının ikisi de farkındaydı.


"Dünya üzerinde Burak'taki ukalalığın bir eşinin benzerinin daha olduğunu sanmıyorum." diyen Ege huzurla gülümseyerek sevdiği kadına baktı.


"Bundan sonra kaçışlar olmayacağı konusunda anlaştığımıza göre... Artık evimize girebilir miyiz Şiir'im?"


🥀


Lavabodan çıkan sevdiğini gören Ege "Berceste'm sana emanet. Biz gerçekten iyiyiz, üzülmesin artık söyle." diyerek konuşmayı sonlandırıp telefonunu cebine koydu.


Melek evin içine meraklı bakışlar atarak adama doğru yürürken adam da dudaklarındaki kocaman gülümseme ve gözlerindeki tarifi imkansız sevgiyle yanına yaklaşan kadını izliyordu.


Sonunda Meleği evlerindeydi.


En uçuk hayallerinde bile bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermeyen Ege titrek bir nefes aldı.


Meleği gerçekten de evlerindeydi. Onunlaydı, yanındaydı.


Bu düşünce içindeki delikanlıyı kıpır kıpır ederken kadının kızarık kahvelerini gören Ege memnuniyetsiz bir şekilde konuştu.


"Bu ağlama durumu bugün bitmeyecek gibi."


"Artık yanımda olduğuna göre silersin gözyaşlarımı olur biter." dedi Melek hafifçe tebessüm ederek.


"Silsem de yenisini akıtmam çok sürmeyecektir."


Daha konuşmaya başlamadan bu hale geldilerse anlatacakları bittiğinde ne halde olurlardı düşünemiyordu bile.


"Ehh onları da silersin artık." diyen Melek muzip bir şekilde omuz silkmişti.


Kadının rahat tavırları karşısında dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Ege hafif buruk bir şekilde konuştu.


"Seni böyle görmek o kadar güzel ki. Sahilde yanına oturduğumda gerçekten çok kötüydün. Hele az önce arabada... Seni asla ikna edemeyeceğimi düşünmüştüm."


"İnsanın tüm engellerini kendi kendine oluşturduğuna canlı canlı şahit oldum az önce. Gerçekten o kadar imkansızmışız gibi geliyordu ki... Kendi yanlış düşüncelerimi sanki sen öyle hissediyormuşsun gibi sana empoze etmemeliydim."


"Bilinçli olmuyor ki. Baksana ben de günlerdir hatta yıllardır senin adına karar verip 'Anlayamaz beni.' diyordum. Yine de her şeye rağmen şu 2-3 saatte günlerdir yaşattıklarımın intikamını güzel aldın. Kabul et Meleğim."


Adamın sonlara doğru muzipleşen cümlesini duyan Melek istemsizce güldü.


"İyi de yapmışım. İflahımı kuruttun benim." diye söylenen kadın üşüyen ellerini birbirine sürttü.


Melek'in çıkardığı eldivenleri sehpanın üzerinden alarak kadına doğru birkaç adım atan Ege memnuniyetsiz bir şekilde bakışlarını soğuk evde gezdirdi.


"Kombiyi yakamadım. Daha doğrusu çalışıyor, sıcak su da var ama petekler yıllardır kullanılmadığından isyan bayraklarını çekmiş, yanmadı."


"Sen buraya her geldiğinde soğukta mı kaldın yani?" diyen Melek gözlerini kısarak adama olumsuz bakışlar attı.


"Söylediğim gibi buraya geldiğim ilk gece uyudum sadece. Haricinde genelde sabaha karşı Sakarya'ya geri dönerdim... Ellerin?"


Adamın baş işaretiyle ellerini göstermesi üzerine gülen Melek elini uzattı.


"Eldiven giydirme hobin falan mı var senin? Aynısını Hilal'e de yapmışsın."


"Kızıma ve sevdiğim kadına özel bir hobi." diye karşılık verdi adam gülen ela gözleriyle ona bakarken.


"Hilal'in kim olduğunu bilmeden önce ona karşı hissetiklerini de öğrenmek istiyorum." derken buldu kendini kadın. Sonrasını zaten öğrenmek istiyordu ama öncesini de merak etmişti.


"Anlatırım tabii ama... Şu kan çekiyor olayı doğru sanırım. Gördüğüm anda ısınmıştım Hilal'e. Burak'tan ayrı saymadım hiç." diyen Ege Meleği sol elini uzatmadığında ona uyaran bir bakış attı.


"Eee diğer elin?"


"Onu da sen ısıtırsın diye düşünmüştüm. Isıtmaz mısın daa?"


Meleğinin beklenmedik şivesi karşısında parmaklarının arasındaki eldiveni yere düşüren Ege birkaç saniye öylece durarak aşık olduğu kadına baktı.


"Bunu ne kadar özlediğimi unutmuşum." diye fısıldarken bu ânı bir kez daha yaşayabildiğine inanamıyordu adam.


"Seni ne kadar özlediğimi unutmuşum." diye karşılık verdi Melek de titrek bir sesle.


Yıllarını adamı öylesine yok sayarak harcamıştı ki kadın, Ege'sinin bakışlarındaki aşkın doruk noktasına ulaşmak için bile isteye adamın zaaflarına oynamak istiyordu.


"Bizim bu özlemle başımız çok büyük dertlere girecek gibi." diye fısıldadı Ege gözleri anlık olarak kadının dudaklarına düşüp tekrardan gözlerine çıkarken.


"Nasıl mesela?" diyerek tek kaşını kaldıran Melek'in gözlerinde ayan beyan bir arzu vardı.


"Bakma şöyle. Beni bilerek kışkırtma." diye mırıldandı Ege bir adım geri çekilerek.


"Senin suçun. Bana öyle bakan sensin. İçimdeki o yaramaz kızı uyandırıyorsun Ege. Şu an yaşanan onca şeye rağmen, ayrı geçen yıllara rağmen yasaklı kelimelerden birini kullanıp vereceğin tepkiyi bekleyecek haldeyim."


"Bana bunu bir kere yaptın zaten." diyerek söylenen Ege derin bir nefes aldı.


"Biliyorum. Beni öpmemek için ne kadar direndiğini de gördüm."


"Meleğim... Ne yapıyorsun?" diye soran adamın sesinde büyük bir isyan vardı.


"Seni özledim." dedi Melek gayet ortada olan bir şeyden bahsederek.


Kadının bakışları karşısında hissettiği arzunun yükseldiğini fark eden adam kendi kendine güldü.


"Seninle bir evde yalnız kalmamın tehlikeli olacağını hiç düşünmemiştim."


"Kimin açısından tehlikeli?" diyen Melek gözlerini adamın dudaklarına kaydırarak iç geçirdi.


"Melek..."


"Ne? Evimiz dedin getirdin bizi buraya. Sanki her şeye kaldığımız yerden devam ediyormuşuz gibi hissediyorum sen bana böyle baktıkça. Bile isteye seni kışkırtmak istiyorum, beni öpmeni istiyorum, seni öpmek istiyorum. Sana bu kadar yakın olup da uzakmışım gibi durmak istemiyorum. Az önce yüzümü yıkarken ne fark ettim biliyor musun? Bilerek benden uzak duruyorsun. Geldiğimiz günden beri bilerek kendini benden çekip duruyorsun. Bugün sahilde 'Kadir yüzünden mi böyle?' kuruntumun sebeplerinden biri de buydu. Beraber uyuduğumuz gün bile 'Korkuyorum.' dediğimde ancak yaklaştın bana, yoksa sürekli uzaksın."


Ege bunu inkar edemedi. Adama doğru yaklaşan kadın eldivensiz elini eski kocasının göğsünün üzerine koydu. Adamın hızla atan kalbi bu temasla daha da çok hızlanmıştı.


Genç kadın istek dolu bakışlarını Ege'nin yoğun bakan elalarıyla buluşturdu.


"Çünkü yakın olunca bu oluyor. Hatırlıyor bedenlerimiz. Ayrı geçen 25 yıla rağmen nasıl bir araya geldiğini, birbirini nasıl istediğini hatırlıyor. Bilmeyen biri için merakla harmanlanmış arzuya direnmek, dur demek kolay. Ama bilen buna nasıl dur diyecek? Ben beni öpmenin nasıl bir his olduğunu hatırlarken, yakınlaştığımız her seferinde soluğun soluğuma karıştığında istemsizce gözlerimi kapatırken, sen bana beni öpmek ister gibi bakarken ben sana nasıl dur diyeceğim? Dudaklarında kaybolarak aklımın başından gitmesini bu kadar özlemişken hem de. "


"Melek..." diyerek kadını susturmaya çalışan adamın sesi çıkmamıştı bile. Eski karısının ne yapmaya çalıştığını bilmiyordu ama Meleği durmazsa Ege de duramayacaktı.


"İşte burada inancım devreye giriyor sadece sana bakmakla kalıyorum. Ama bu bakmak nereye kadar devam edecek? Parmaklarım bedenini tekrardan keşfe çıkmak için benden izin almıyor. Az önce sakallarını okşarken emin oldum bundan." diyen Melek, Ege'nin kalbinin üzerindeki elini çenesine çıkararak parmaklarını adamın sakalları arasında gezdirmeye başlamıştı.


Sesli bir şekilde inleyen adam "Dur..." diye fısıldarken alnını kadının alnına yaslayarak gözlerini kapattı. Melek de adama uyum göstererek anında gözlerini kapatmıştı.


Yine papatya kokusunun arasında gül kokusu hissettiğinde boğazının arasından hırıltılı bir nefes vermişti Ege. Adamın tepkisinin nedenini çok iyi bilen kadın dudaklarında beliren kocaman gülümsemeye engel olamadı. Yıllara rağmen gül kokusunun adamı bu kadar çıldırtıyor olması, boşandıkları gün Ege'nin söylediği onlarca şeyi affetmesi için yeter de artardı bile.


'Benden uzak durmak için o kadar çok çaba harcıyorsun ki gerçekten gül koktuğumu hâlâ anlayamadın.' diye düşünen kadın bilinçli bir şekilde çıkarmadığı bereyi çıkarma zamanının geldiğini düşündü.


Tabii önce yapması gereken çok önemli bir uyarı vardı.


"Şimdi bir şey yapacağım ama sakın beni öpme tamam mı? Öpersen duracağımı zannetmiyorum ve başta aramızda artık olmayan nikah gerçeği varken, konuşmamız gereken onlarca konu dururken sonumuz büyük bir ihtimal yatak bile olmayan bu buz gibi evin bi köşesinde bitmesin."


"Melek uzaklaş." diyen adam kendine gelmeye çabalasa da nafile bir çabalaydı bu.


"Az önce saydığın tüm nedenleri bilmem kaç milyarla çarp ve usulca benden uzaklaş Meleğim. Söz konusu sen olunca bende iradenin i'si bile kalmıyor. Yakınında olunca tüm kontrolümü kaybediyorum ki bunu da en iyi sen biliyorsun zaten. Evde yatak olmayabilir ama koltuk şu an durduğumuz yere oldukça yakın. Her şeyi s*ktir edip gözüm kapalı seni yandaki odaya sokacak kadar çıldırmadan önce uzaklaş benden Gül Kokulum. Bak bu işin sonu hiç iyi bitmeyecek. Uzaklaş."


Adamın büyük bir tutkuyla nefes nefes kurduğu cümleler karşısında yutkunan Melek gözlerini açtı. Gözleri kapalı Ege'nin alnında ter birikmiş, sıktığı dişleri hakimiyetini kaybetmek üzere olduğunun göstergesiydi. Hafifçe uzaklaşan Melek titreyen eliyle elindeki eldiveni çıkartırken Ege ne yerinden kıpırdadı ne de gözlerini açtı. Elindeki eldiveni yanındaki peteğin üstüne koyan Melek hava akımı oluşturmamak için yavaşça çıkarttığı bereyi de aynı şekilde peteğin üzerine dikkatlice koyduktan sonra titrek bir nefes aldı.


"Umarım beni öpmezsin."


Melek'in cümlesini duyan Ege gelecek şey her neyse bunu gözü kapalı karşılayacağını düşünemeyerek gözlerini açtı. Meleği ayrı geçen 25 yıla rağmen onu o kadar iyi tanıyordu ki gözünü açar açmaz dudaklarında ve gözlerinde 'Bunu yapacağını biliyordum.' dercesine bir gülümseme belirmişti. Kendisini izleyen kadının çenesini dikleştirdiğini görünce yutkunan adam 'Başım çok büyük belada.' diye düşünerek korkuyla başını iki yana salladı.


"Her ne yapacaksan yapm..."


Ege cümlesini tamamlayamadı. Saçındaki tokayı çeken Meleğinin kısa saçları yüzüne düşerken etrafını yıllardır hasretiyle yandığı o koku kaplamıştı çünkü.


Durduğu yerde sendeleyen Ege dengesini kaybetmemek için yanındaki duvara zorlukla tutunurken kadının gözlerine büyük bir inanmamazlıkla baktı.


"Gül Kokulum?"


🌹


"Umarım beni öpmezsin." diye fısıldayan Melek, adamın yaşayacağı bilinmezliğe dayanamayarak gözlerini açmasıyla kocaman gülümsedi.


Tanıdığı Ege'ydi işte. Bildiği Ege'ydi karşısındaki. Melek nasıl ki onun yanındayken o yaramaz kız oluyorsa, Ege de o haylaz delikanlı oluyordu. Araya giren hiçbir zaman, hiçbir olay hatta hiçbir kişi bunu değiştirmiyordu.


'İnsanın tüm engellerini kendi kendine oluşturduğuna canlı canlı şahit oldum az önce.' demişti.


'Engelleri oluşturan bizsek eğer kıran da yine biz olmalıyız.' diye düşünen kadın arzu ve sevgiyle koyulaşmış elalara bakarken hayatının en büyük engelini kaldırdı.


'Beni boşadığın için, boşarken söylediğin tüm o kötü sözler için affediyorum seni Ege'm.'


Bu düşünce yıllardır kendini kilitlediği prangalara çok büyük bir darbe vurdu. Bu darbe o kadar büyüktü ki kadının tüm korkularını, acabalarını, acılarını yerle bir etmişti.


Melek yıllar boyu o kadar çok başka biri gibi davranmıştı ki Ege'sinin elalarına baktığı şu anda, prangalarından kurtularak bir kuş gibi uçmak istiyordu.


Gökyüzüne değil ama, kendisine aşkla bakan elalara...


Verdiği iç savaştan hayatının galibiyetiyle ayrılan kadın, çok büyük bir kararlılıkla çenesini yukarı kaldırarak sağ elinin parmaklarını saçlarına götürdü. Onun gözlerindeki kesinliği gören Ege yutkunduktan sonra korkuyla başını iki yana sallamaya başlamıştı.


"Her ne yapacaksan yapm..."


Ve Melek yıllarca kendini esir ettiği prangalarından kendi hür iradesiyle kurtuldu.


Tek bir hamlede saçındaki tokayı çıkartan kadın, gül kokusu kendilerini çevrelerken aşkıyla tutuştuğu ela gözlerdeki ifade geçişlerini an be an izledi.


Önce çok büyük bir afallama beliren elalar sırasıyla acı, mutluluk, özlem, arzu ve inanamamazlıkla dolmuştu.


Karşısındaki dağ gibi adamın aldığı gül kokusuyla durduğu yerde sendeleyip düşmemek için duvara tutunmasıyla onun üzerindeki etkisine bir kez daha şahit olan Melek, içindeki kuşun biraz daha havalanarak adama doğru uçtuğunu hissetti.


An itibariyle Melek, Kadir meselesine neden olduğu için de Ege'sini affetmişti.


Adam kendisine dünya üzerindeki en değerli varlıkmış gibi bakıyorken, affetmemek gibi bir seçeneği yoktu zaten.


Yaşadığı gerçekliği sorgulayan adam, tir tir titreyen sesiyle fısıldadı.


"Gül Kokulum?"


Sağ yanağından bir damla gözyaşı düşen Melek hayatında ilk defa salt mutluluktan ağladığının bilinciyle gülümsedi.


"Benim Ege'm... Geldim. Bir daha asla gitmemek üzere."


Dudaklarının arasına kesik bir nefes çeken Ege tek bir hamleyle kadını kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Bu sarılış ne bugünkü sarılışlarına benziyordu ne de günler boyu yaşadıkları çeşitli sarılmalara. Hatta evlilikleri sırasındaki mutlu sarılmalara bile benzemiyordu. Eğer bu sarılmaya bir ad koyması gerekseydi 'O günkü gibi.' derdi Melek.


Beni karanlıkta bulduğu günkü gibi...


Başını hasretiyle geberdiği Meleğinin boynuna gömen adam, sol eliyle kadının belini kavrarken sağ elini kadının saçlarının arasından geçirdi. Bu durum gül kokusunun buram buram yayılmasına neden olurken Ege kontrolünü kaybetmişti.


Ve 50 yaşındaki adam, bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.


Aşık olduğu adamın omuzları titreyerek ağlamaya başlamasıyla ellerini hızla adamın boynunda birleştiren Melek korkuyla "Ege'm?" diye fısıldadı.


Sevdiğinin ağladığını gören kadının gözlerinden kendinden izinsiz gözyaşları dökülmeye başlamıştı.


Daha önce Ege'sini hiç bu şekilde ağlarken görmemişti. Hilal'in gerçekleri öğrendiği günkü ağlaması bile bunun yanında bir hiç sayılıyordu.


Bu âni gözyaşlarını beklemeyen kadının korkusunu geçirmek isteyen Ege, gözlerini kapatarak kadının bedenini biraz daha kendisine bastırırken gözyaşları arasında konuşmaya çalıştı.


"O-o gün sana o sözleri söylemek yerine... Sadece bu-bunu yapmak istemiştim."


Parmaklarının ucunda yükselen Melek, adamın boynuna biraz daha sarılırken sol eliyle Ege'nin ense bitimindeki kısa saçları okşamaya başladı.


"Ağla, akıt içindeki zehri ama şunu da bil. Ben az önce seni affettim Ege'm. Her şey için hem de. Bildiklerim kadar bilmediklerim için de affettim."


Bu cümle Ege'nin ağlamasını şiddetlendirirken adam bir kez daha ruhuna gül kokusunu çekti.


Tek istediği buydu. O tepede o o*ospu çocuğunun 'Şimdi evine gidiyorsun ve karını boşuyorsun Ege." cümlesini duyduğu ilk andan itibaren yapmak istediği tek şey buydu.


Evine gidip gül kokulusuna sarılarak ağlamak...


"Evime geldim, Gül Kokulum'a sarılarak ağlıyorum." diye düşünen adam düşüncesini sesli söylediğinden bihaberdi.


Duyduğu cümleyle dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçan Melek "Evimizdeyiz, beraberiz." diye fısıldadı.


Uzun bir süre ağladıktan sonra gözyaşları dinen adam geri çekilmek için herhangi bir hamlede bulunmadan derin bir nefes daha aldı. Dakikalardır gül kokusunda boğuluyor olmasına rağmen bu duruma hâlâ inanamayan Ege çatlak çıkan sesiyle sormuştu.


"Gerçekten de gül kokuyorsun değil mi Gül Kokulum?"


Sorudaki genç delikanlı, Melek'in istemsizce gülümsemesine neden olmuştu.


"Gerçekten de gül kokuyorum Ege'm."


"Ama nasıl? Ne zaman?" diye soran Ege gözlerini kapatarak bir derin nefes daha aldı. Bu dünyadaki en sevdiği yerde duruyordu şu an.


Gül Kokulusu'nun kolları arasında...


"Hastanede o mektubu yazmadan önce ağlamaktan önümü göremediğim için yüzümü yıkamaya gitmiştim. Orada banyoda çiçek kokulu bir set vardı. Daha ilk gün gül kokusunu gördüğümde atacaktım ama kıyamayarak en arkaya koymuştum... O an harekete geçen ben değil de içimdeki o genç kızdı. Bana yaşadıklarını anlatırken gül kokmak istiyordum ben. Senin Gül Kokulun olmak..."


"Geleceğimi biliyordun yani. Ben pek de bilmiyordum." diyen Ege o korkan hallerinin ne kadar da geride kaldığını düşündü. Daha saatler önce 'Anlatamam.' diye haykırırken şimdi bu anlatamama durumu gözüne çok basit kaçmıştı.


Şu an kelimeleri dökülmek için zaman sayıyordu.


"Ben değil de o genç kız biliyormuş. Benden önce o affetmiş seni. Büyük ihtimalle üniforman içinde olanca karizman ve yakışıklılığınla karşısında dikildiğin an, yelkenleri suya indirmişti o yaramaz."


Melek'in son cümlesi üzerine Ege kısık bir sesle güldü.


"İndirmiştir. O kız bana çok hayran, hep hayran."


"Az önce gül kokusunu aldığında yerinde sendeleyen adama bakın hele." diyen kadının sesinde kendini beğenmiş bir tını vardı.


"Gerçekten o kadar çok değişmemiş gibi ki her şey... Şu an geri çekilmeye korkuyorum."


"Neden? Beni öpersin diye mi?"


Kadının cesur cümlesi karşısında yutkunan adam kendi haline güldü.


"Bundan gerçekten zevk alıyorsun, hep alıyordun farkındayım ama yapma Meleğim. Yapma Gül Kokulum. Cidden hiç mantıklı bir hareket değil."


"Zevk aldığım şey seninle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak değildi. Sonunda farenin kediye oyunlarını yedirmesiydi." diyen kadının sesindeki imayı duyan Ege inledi.


"Yapma daa." diye isyan ederken sesi çok samimi çıkmıştı.


"Şimdi geri çekileceğiz ve sen kahvelerimdeki delicesine arzuya rağmen beni öpmeden duracaksın. Sonra ben sana iki şey söyleyeceğim. Bu ikisinde de öpme n'olursun. Bak ayıla bayıla karşılık verir içimdeki yaramaz kız. Zaten yandaki odada koltuk olduğunu söylediğinden beri şeytan benimle uğraşıyor."


"Şeytan seninle, sen benimle." diye söylenen adam dudağını ısırırken kadının şehvetli bir şekilde söylediklerini duymamış gibi yapmaya çalışıyordu.


"Doğru söyle Melek. Sana işkence ettiğim günlerin intikamını almak için yapıyorsun tüm bunları değil mi?"


"Rol konusunda profesyonelim dedim tamam ama sana olan arzum konusunda rol yapacak kadar da değil Ege'm. Kendini ikna etmeye çalışıyorsun farkındayım ama boşa uğraşıyorsun. Unutma ki sen beni yanağımdan öperken ben senin dudaklarına yönelen kadınım, sırf beni öp diye bilerek yasaklı kelimeler kullanan, seninle sevişebilmek için defalarca kez annemleri eken kadın..."


Dudaklarının arasından sesli bir inleme dökülen adam sınırının da sınırının aşıldığının bilinciyle geriye çekilmeye çalışan kadını durdurdu.


"Pas, pes, bittim. Bitirdin beni. Sakın geri çekilmeye kalkma onca lafın altında kalmam."


"Ama söylemem gerekenler var." diye ısrar eden Melek'in sesinden masumluk akıyordu.


Sanki az önce sesindeki salt arzuyla adamı darmadağın etmemiş gibi.


"Şu an değil." dedi Ege çatlak bir sesle.


"Şimdi söylemek istiyorum."


Kadının nazlanan ses tonunu duyan adam dişlerini gıcırdattı.


"Eski Melek'i istiyorum derken bunu kastetmemiştim ben."


"Emin miyiz?" diyen kadının sesi oldukça eğlenceli çıkmıştı.


"Biraz önce seni ikna etmek için dil dökerken daha kolaydı her şey." diye söylenen adam Melek'in geri çekilmesine hâlâ izin vermemişti.


"Biraz önce öyle demiyordun ama... Bırak da diyeceğimi diyeyim daa."


"Daa deme." diye tıslayan Ege dudaklarını yaladıktan sonra isyanla inledi.


"Allah'ım sen bana dayanma gücü nasip et."


"Bence ciğerlerine gül kokum dolarken bu duan gram kabul olmaz. Hadi bırak."


"Hehe. Sonra da dudaklarına yapışayım. Gece sonunda da birlikte af dilenmek için bir yerlere gideriz artık."


"Gece sonuna değil de sabaha ancak olur o dediğin. Camiye gitsek ne diyeceğiz hocaya hem? 'Hocam biz 26 yıl önce evliydik ama boşandık, haliyle imam nikahımız düştü. Bir şekilde hulleyi hallettik ama tekrar nikah kıymadan gözlerimiz arzudan kör olarak hissettiğimiz özlemle buz gibi evde, bak bu buz gibi ev detayı önemli, birlikte oluverdik. Aklımız başımıza gelince de af dilemek için ne yapacağız diye araştırmaya geldik. Bizim bir de kız var arada. Onu da düşünmemiz lazım. Bir şekilde çözemez miyiz bu olayı?' falan mı?"


Kadının alaylı sesini duyan Ege kafasını duvarlara vura vura kendini bayıltmak istedi.


"Hadi bırak eğlenmeyi de toparlayayım kendimi. Olmaz mı Gül Kokulum? Lütfen?"


"Koltuğu evden çıkartmadığımız sürece toparlanabilecek misin?" diyerek dalga geçen Melek adamın kaskatı olan bedenini hissettiğinde neşeyle gülmüştü.


"Hay ben koltuğun varlığını hatırlatan aklımı s*keyim. Sus işte oğlum daa. Bilmiyor musun bu kadını."


"Kendi kendine sövmelerinin de devam ettiğini bilmek güzel oldu. Her şey gerçekten geçmişteki gibi. Ah tek bir farkla. Artık evli değiliz."


Kadının son cümlesinde acı olmaması karşısında gözlerini açan Ege kaşlarını çatarak karşısındaki duvara baktı.


"Öyle olduğu için de beni öpemezsin. Bunu hatırlat kendine tamam mı? Unutmaman lazım. Kızımın karşısına alnımda 'Ben babanla buz gibi bir evde seviş..."


"Melek sus. Sus sus sus. Sus kadın yalvarıyorum sus. Bu neyin intikamı bilmiyorum ama yemin ediyorum biraz daha buna devam edersen her şeyi s*ktir edip seni öpeceğim."


"İşte ben de bunu istiyorum zaten." diyen kadının sesi çok ciddi çıkmıştı.


Kuruyan boğazını yutkunarak geçirmeye çalışan Ege alt dudağının ısırırken içinden bildiği tüm duaları okumaya başladı.


"Bak bir sohbetinde Ferdi baba zinanın günahı hakkında uzuuunca bir tirat atmıştı. Ben yeni 20 olmuşum, Sinan ise 24 falan. Başlamıştı 'Sizin kanınız deli akar şimdi. Bilin de yanlışa bulaşmayın.' diye sabah ezanına kadar cehennem ateşinden tut, dünyadaki cezasına kadar anamızı ağlatmıştı. Hani sohbet sonunda karşı cinsten birinin ismini duysak başımızı önümüze eğip 'Bacımızdır.' diyerek elimizi göğsümüze vuracak kıvama gelmiştik."


"Allah aşkına ne anlatıyorsun Ege?" diyen Melek gülmemeye çalışsa da başarılı olamamıştı.


Adamın bu halleri kadını o kadar çok eğlendiriyordu ki...


"Sana anlatmıyorum Melek. Kendime anlatıyorum." diye homurdandı Ege.


"Az bir kendine anlatmaya ara verip beni dinlesen?"


"Çok acı bir sohbetti. Uzun süre ocaktaki ateşe karşı bile korku dolu gözlerle bakmıştım. Eğitim sırasında atılan bir bombadan çıkan ateşleri gördüğümde yapmadığım zina için içimden tövbeler edip af falan dilemiştim."


"Bitti mi hatırlatman?" diyen Melek artık kahkaha atıyordu.


"Bitti." diyerek derin bir nefes aldı Ege.


Bitmese miydi? Tam olarak sakinleştiğini düşünmüyordu da.


"İşe yaradı mı bari?"


"Yaradı."


İnşaallah!


"Ama ben elalarındaki arzuyu seviyordum." diyen kadın kıs kıs gülmüştü.


"Melek gitcem. Bak birazdan şu kapıyı açıp gideceğim. Buz gibi evi sayende cehennem ateşindeymiş gibi sıcacık hissediyorum. Ateş bastı beni."


"Bak şimdi ateş deyince 'Sen barut, ben ateş. Harlayan hep ben.' diye hava attığın günler geldi aklıma. Senin bana bunu yapmaya ne hakkın var?"


"Allah'ım çıldıracağım. ÇIL-DI-RA-CA-ĞIM! Kadın sen benden neyin intikamını alıyon? Bak ateşle oynarsan patlarsın."


"Biliyorum. Tecrübeyle sabit. Zamanında çok güzel hatırlatırdın bunu. Bu yüzden bu haldeyim ya şu an zaten. Bedenimi senin ayakta tuttuğunu söylemiş miydim Ege'm?"


"Öpene kadar durmayacaksın değil mi?" diye soran Ege'nin sesinde ciddi bir teslimiyet vardı.


"Öpene kadar değil. Söylemek istediklerimi söylememe izin verdikten sonra duracağım. Ama beni bırakmıyorsun ki. Az bi beni sal daa. Bir şey söyleyeceğim diyorum. Önemli bir şey."


"Ne yaptım da bu hale geldim acaba? O hastane çatısından mı kendimi attım, vapurda mı denizi boyladım yoksa ormandayken bir ağaca son sürat koşup bodoslama mı daldım? Şu an böyle bir ânın yaşandığını hayal edecek kadar nasıl bir travma yaşamış olabilirim?"


Adamın hayret dolu cümlesini duyan Melek dudaklarında kocaman bir gülümseme belirirken alnını adamın göğsüne yasladı.


"Melek Gökmen'in prangalarından kurtulmasını sağladın Ege Aslan. Az önce elimi yıkamak için girdiğim banyoda gördüğüm gül kokulu şampuan, gül kokulu duş jeli ve gül kokulu sabun prangaya vurulan dördüncü darbeydi. İlk darbe arabada yaşadıklarımız-konuştuklarımız, ikinci darbe bu evin varlığı, üçüncü darbe mektuplar, dördüncü darbe de gül kokulu koleksiyonundu işte. Benim için sakladığın koleksiyon, bana sakladığın koleksiyon. Bunların hepsi o prangalara ciddi bir darbe vurdular. Ama sen... Bizzat sen açtın o prangaları. Bana nasıl baktığını biliyor musun? Evlendiğimiz gün, ilk gecemizde bile bu kadar yoğun değildi bakışların. Çok garip ama aramıza giren ayrılık aşkımızdan almak yerine aşkımıza aşk katmış. Yine içimdeki o akıllanmaz kız girdi devreye. Yine 'Bana böyle bakıyor ya. Geri kalan her şey boş.' demeye başladı. Sözünü tutup bana her şeyi anlatacağının bilincinde olan şimdiki ben de o genç kıza hak vermeye başlayınca... Benim prangalar koptu. Geçmişte kurulan en acı cümleleri bile sevdiğim anlamlarından dolayı kullanacak kadar özgür hissediyorum kendimi. Biliyorsun değil mi? Daa demene aşık olduğum kadar daa demeye de aşıktım ben. O zamanlarda gözlerinde beliren ifadeyi çok seviyordum çünkü. Çok seviyorum. Sanki sana dünyaları vermişim gibi bir sevgiyle bakıyorsun, çok hoşuma gidiyor bu durum. Ve ben o günü hatırlattığı için yıllardır daa demekten bilinçli kaçtığına emin olduğum adamın sırf hatırlayıp üzülürüm diye sevdiği şeylerden kaçmasını istemiyorum. Artık değil. Çok kaçtık, çok uzun süre kaçtık. Ömrümün yarısından fazlasında kaçtım. Yeter..."


Birkaç saniye duraksayan Ege ne söyleyeceğini bilemediğinden aklındaki tek şeyi söyledi.


"O kadar duygusal konuştun ki artık seni öpmek istemiyorum."


İşte bu romantik(!) geri dönüt, Melek'in gür bir kahkaha patlatmasına neden olmuştu. Ege de onunla birlikte gülerken kadının istediğini yaparak geriye çekildi adam.


Birbirlerine bakan çiftin gözlerinde dudaklarındaki kahkahadan parçalar vardı.


"En çok da seninle gülmeyi özlemişim." diye mırıldandı Ege dudaklarındaki tebessümü silmeden.


"Karşılaştığımızdan beri yaptığımız tek şey karşılıklı ağlamak di'mi?" diye karşılık verdi Melek hissedilen buruklukla.


Kadının yüzüne düşen saçları parmaklarının arasına alan adam yavaş hareketlerle tutamları sevdiğinin kulağının arkasına yerleştirirken hafifçe başını salladı.


"Öyle oldu. Olsun, seninle ağlamayı bile seviyorum ben. Gerçi çok da ağladık sanki. Şöyle bir bakıyorum da anlatılacaklar, mektuplar, videolar... Daha da ağlayacak gibi duruyoruz. Halbuki ben artık gülelim istiyordum."


"Bence aynı anda hem ağlamayı hem de gülmeyi başarabiliriz." dedi Melek eski kocasına bir bakış atarak.


Aklındakini söylediğinde adamın vereceği tepkiyi merak etmiyor değildi.


Melek'in düşüncelerinden habersiz olan Ege ise sırıtarak konuşmuştu.


"Burak ve Hilal'den aldığımız iki dersin sonunda o iş tamamdır. Bizim çocuklar o kadar çabuk ruh hallerini değiştiriyorlar ki ciddi bir şaşkınlıkla izliyorum onları."


Ege'sinin cümlelerine gülen Melek de adam gibi tek kaşını havaya kaldırdı.


"Bak bizde de azımsanamayacak ruh hali değişimleri mevcut şimdi. Az önceki halini hatırlıyorum da..."


"Yok girme o topa. Lütfen bak. Bir daha olmaz."


"Diyorsun?" diyen kadın gözlerinde hin dolu bir bakış belirirken arkadaki odaya doğru baktı.


Kadının bakışlarını takip eden adam derin bir nefes almıştı.


"Bir daha sana bir şeyi söyleyerken bin kere düşüneceğim."


"Bir konuyu uzatmayı da senden öğrendim. Ziyan dedim diye yapmadığını bırakmamıştın bana." diyen kadın gözlerindeki imayla elini boynuna götürmüştü.


'Ziyan öyle mi Melek Hanım?' diyerek karısının boynunu dişlediği an aklına gelirken yutkunan Ege dudaklarını ıslatarak gözlerini kapattı.


"Benden ne istiyorsun? Söyle de bitsin bu işkence." diyen adamın sesinde ciddi bir yakarış vardı.


"Biraz sonra söyleyeceğim şeyi direkt kestirip atmamanı. Seni her türlü ikna ederim ben de direkt hayır deme."


Gözlerini açan adam elalarındaki alevlerle boğuk bir sesle sordu.


"Beni öp!' falan dersen cidden s*ktir edip öperim. Sonrasında da durmam. Bu kadar kışkırtmadan sonra, ben de insanım ama daa."


Elini saçına götürerek arkaya doğru atan Melek keyifle gülümsedi.


"Üzerindeki etkimin katlanarak artmış olması fena hoşuma gitti ama cehennemde yanmaya niyetim yok şu an. Hem annemin yüzümden beni okumak gibi lanet bir huyu var. Böyle bir şey yaparsam ondan emdiğim sütü burnumdan getirir. Birlikte uyuduğumuz gecenin ertesi günü 'Bak size güvendim de Ege'yi odana yolladım ama siz artık evli değilsiniz. Bunu sakın unutmayın e mi kızım?' dedi bana biliyor musun?"


Kaşları hayretle havaya kalkan Ege şaşkınlıkla güldü.


"Ciddi misin?"


"Hem de nasıl. Senin beni bir eve, evimize, getirdiğini öğrenirse burayı basardı kesin."


"Ben gayet masum niyetlerle, saf temiz kalbimle getirdim seni buraya. Beni defalarca kez kışkırtan da öpmeni istiyorum diyen de sendin."


"Ama istiyorum." dedi Melek başını hafifçe kaldırarak adama doğru bakarken.


'Gel beni öp.' bakışlarıyla çenesini öne çıkaran eski karısına bakan Ege isyanla çıkıştı.


"Melek Gökmen!"


"Seni seviyorum Salih Ege Aslan. Çok seviyorum hem de."


Beklemediği bu itirafla ağzı şaşkınlıkla aralık kalan adamın dudakları aniden iki yana kıvrılırken elaları da en parlak renge bürünmüştü. Sevdiğinin ellerine doğru uzanan Melek adamın ellerini tutarak devam etti.


"O toy kızın sevgisine sevgi bile denemeyecek kadar çok seviyorum hem de. Ayrıca bu sefer o kızdaki bariz hastalıklı 'Onu kırarsam ve sonumuz annem ile babam gibi olursa ben ne yaparım? Onu hep sevmeliyim. Kendimden bile çok sevmeliyim ki kötü bir şey olursa asla pişmanlık hissetmeyeyim.' düşünceleri yok." diyen kadın sesindeki olanca imayla tek kaşını kaldırdı.


"Niyetim oldukça sağlıklı bir çift olmamız."


Kısık bir sesle gülen Ege sahte bir esefle başını iki yana salladı.


"Sevgine dönüt olarak seviyorum dememe bile izin vermeden işi nasıl bel altına vurabiliyorsun. Evlilik hayatımız üzerinden yaptığın imaların sonu..."


Kendine söverek susan adam çok geç kalmıştı. Melek'i bu topu da alıp gol atmaktan çekinmemişti.


"Biliyorum biliyorum yan odadaki koltuk olacak. Kaç kez olduğunu sayamadığım kadar çok kez söyledin bunu. Ama ben yatak alma taraftarıyım. Bilgin olsun."


"Ulan bu itliği benim yapıyor olmam gerekiyordu."


Ege'nin olanca isyanıyla kurduğu cümle karşısında Melek'ten neşeli bir kahkaha yükseldi.


"Zamanında yaptıklarına say. Hadi susuyorum. Söyle beni sevdiğini." diyerek başını adamın gözlerini görmek için hafifçe kaldıran kadın bu sefer bilinçsizce çenesini öne çıkartmıştı. Bakışları kadının dudaklarına düşen adam birkaç saniye duraksadıktan sonra yutkunarak kahvelere döndü.


Orada gördüğü sevgi, teslimiyet ve affediş hissettiği arzuya kolayca ket vururken birleşmiş ellerinden birini ayırarak kadının yanağının üzerine koydu.


"Seni seviyorum Melek Gökmen. Aklının-aklımın alacağının ötesinde, tüm kalbimle tüm ruhumla seviyorum. Geçmişteki o toy genç kadını da, beni çok güzel bir şekilde kışkırtarak parmağında oynatan karşımdaki olgun kadını da çok seviyorum."


Kaşlarını hafifçe çatan adam küçük bir çocukmuş gibi gözlerini devirerek iç geçirdi.


"Beni şair kılan Şiir'im aklımı bu kadar çok bulandırmamış olsaydı çok daha afili cümleler kurardım Hanımefendi ama şu an eldeki bu, idare et. Düşünemiyorum şu an."


"Güzel. İstediğim de tam buydu." diyen Melek'in sesi ciddi çıkmıştı.


"Neden?" diye soran Ege fark etmeden yutkunmuştu.


Bir bomba geliyordu, hissediyordu adam.


"Çünkü ben de düşünemiyorum." diyen kadın boştaki elini adamın yanağına koydu.


Gözleri anında Melek'in dudaklarına kayan Ege elalarının arzuyla karardığını hissederken kadının yanağında duran elinin alev aldığının bilinciyle aşık olduğu kahvelere döndü.


"Melek bak ben çok ciddiyim. Eğer beni öpersen durma..."


"Evlenelim Ege'm!"


"NE?"


Hayatı boyunca olmadığı kadar şaşkın hisseden adam kesinlikle doğru duyduğunu düşünmüyordu.


"Evlenelim. Tam şu an, şimdi. Gidelim bir imam bulup imam nikahı kıydıralım." diyen kadının ne sesinde ne gözlerinde gram bir tereddüt yoktu.


"NE?" diye tekrarladı Salih Ege duyduklarını idrak edemezken.


"Ege'm..."


Melek cümleye başlar başlamaz kadının yanağındaki elini çekerek bir adım geriye giden Ege tek elini havaya kaldırdı.


"Bir dakika. Düşünmeye çalışıyorum."


"Düşünmeyelim. Şu ana kadar düşündük de ne oldu?" diye sordu kadın sanki istediği sıradan bir istekmişçesine.


"Meleğim biz saatler önce ne konuşuyorduk? Konuşmuyorduk daha doğrusu. Ben seni ikna etmeye çabalıyordum." diyen adam bir anda bu hale nasıl geldiklerini düşünüyordu.


Aşırı gül kokusuna maruz kaldığından sanrı falan mı görüyordu?


Ege'nin kafa karışıklığını gözlerinden okuyan kadın verdiği kararı aklı selim bir insanın almayacağını bilse de ne istediğinden emindi.


Onu istiyordu. Karşısındaki bu ela gözlü adamı istiyordu...


"Ben 25 yılımı sürekli düşünerek yaşadım Ege. İstediğim şeyleri istemiyormuş gibi davrandım, hislerimi öteleyip durdum, her şeyi kontrol etmeye çalıştım. Ama şu an delicesine özgür hissediyorum kendimi. Senin elini özgürce tutuyorum, elimi özgürce sakallarının arasında dolaştırıp, özgürce korkmadan çekinmeden elalarına bakıyorum. Buna teslim olup o genç kız olmak o kadar kolay ki. Ben evimizi, gerçekten evimiz haline getirmek istiyorum."


"Olacak zaten. Ama yavaş yavaş..." diye mırıldandı Ege kadının bu ani teklifinin nedenini anlamaya çalışırken.


"Daha ne kadar yavaş? Bir 26 yıl daha?" diye soran Melek'in sesi hoşnutsuz çıkmıştı.


"Daha 26 olmadı." diyen Ege yine ne diyeceğini bilemediği için en olmadık yerden yakalamıştı cümleyi.


"Konumuz da buydu zaten." diyerek sitem eden Melek ciddi bakışlarla sevdiğine baktı.


"Evlenelim Ege'm."


"Konuşacak onca şey varken mi?" diye yakındı Ege.


Melek bir anda neden 'Evlenelim.' diye tutturmuştu. Bir de imam nikahıyla. Sanki önceki nikahlarının artçı travmalarını yaşayan o değilmiş gibi...


"Zaten o yüz..."


"Melek?"


Adamın çok ciddi çıkan sesi karşısında cümlesini tamamlamayan kadın soru dolu gözlerle eski kocasına baktı.


"Efendim?"


"Sen... Sen 'Kadir'i anlatmadan önce imam nikahı kıyarsak eğer gitmez.' düşüncesiyle korktuğun için böyle bir şeyi teklif etmiyorsun değil mi?"


"Aklımın ucundan bile geçmedi." dedi Melek adamın gözlerinin içine bakarak.


Doğruydu. Gerçekten de geçmemişti.


"O zaman neden durduk yere..."


"Durduk yere mi? Az önce yaşananlar neydi?" diye sordu kadın.


"Senin beni kışkırtmandı." diye cevap verdi adam bir an bile duraksamadan.


"Bedenlerimizin birbirine verdiği tepkiyi inkar ediyorsun yani?" diyen Melek parmaklarını adamın sakalları arasında gezdirmeye başladı.


Kadının hareketiyle düşünemediğini hisseden Ege sevdiğinin elini yanağından çekip aşağı indirdikten sonra sıkıca tuttu.


"Hayır etmiyorum ama yani... Allah aşkına Melek. Daha saatler önceki halimize dön bak, bir de şimdiye. Bir anda kalkmış bana evlenelim diyorsun. Önümüzde çözmemiz gereken o kadar sorun varken hem de. Geçmişteki evliliğimizin en büyük sorunu birbirimizi tanımadan evlenmek olmadı mı?"


"Tanımayacak mıyız Ege? Sen bu gece bana yaşadığın her şeyi anlatmayacak mısın?"


"Anlatacağım ama..."


"Peki ben ne yapacağım?" diyerek onun sözünü kesti Melek.


Kadının söylediğini anlamayan Ege kaşlarını çattı.


"Nasıl ne yapacağım?"


"Kollarının arasında durup sadece dinleyecek miyim?"


"Evet?" diyen adamın sesi tereddütlü çıkmıştı.


Meleğinin neden bu istekte bulunduğunu anlamaya başlıyordu sonunda.


Kadın onun düşüncelerini haklı çıkarırcasına devam etti.


"Bana bu yetmez. Ne sen anlatırken, ne de ben anlatırken... Yetmez Ege. Yetmez. Sana sadece kelimelerle geçti demek, gözyaşlarını silmek ve sarılmak yetmez. Ben seni öperek sakinleştirmek istiyorum. Parmaklarımın sınırsızca bedeninde dolaşmasını istiyorum. Geçmiş günlerdeki gibi. Sana yalan söyledin diye kızdığım o yaralarının hikayesini dinlerkenki gibi. Başka türlüsünü istemiyorum. En berbat anlarımızı iki yabancıymışız gibi uzaktan dinlemek istemiyorum ben. Böylesine özel bir anda, yaralarımızı-ruhumuzu gözler önüne serdiğimiz anda birbirimizi teselli edemeyip uzak duracağız sonra da o nikahı cinsel birliktelik için kıyacağız yani öyle mi? Bu mu istediğin gerçekten? Bu yetecek mi sana? Bu gece aileni kaybettiğini anlatırken, neden yas tuttuğunu anlatırken, beni boşadığın günü-Berceste'ni, o mağarayı anlatırken eski günlerdeki gibi dudaklarımda teselli bulamazken... Yanımda sadece öylece durmak sana yetecek mi?"


"Buradasın. Dokunamıyorum çok saçma." diye mırıldandı Ege kadının gözlerine farkındalıkla bakarken.


Başını aşağı yukarı sallayan Melek cümleyi tekrar etti.


"Kesinlikle. 'Buradasın. Dokunamıyorum çok saçma.' Bunu yaşamak istediğine emin misin? Ben hıçkırıklarla nefessiz kalarak kızım için ölmeyi seçtiğim günü anlatırken sadece durmayı kaldırabilir misin Salih Ege Aslan?"


"Asla." diye fısıldadı Ege başını iki yana sallayarak.


"O zaman tekrar soruyoru..."


Melek'in cümlesini "Sorma." diyerek durdurdu adam.


Yüzü düşen kadın gözlerini kırpıştırarak bakışlarını kaçırırken, gülümseyen Ege sevdiğinin çenesinden tutarak göz göze gelmelerini sağladı.


"Sen isteğini beyan ettin. Soracak kişi benim."


Dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Melek "Sor." diye fısıldadı.


"Ama önce..." diyen adam baş parmağıyla kadının çenesini okşayarak derin bir nefes aldı.


"Emin misin? Daha anlatacaklarımı dinlemedin. Ne diyeceğimi bilmiyorsun, neyle karşılaşacağını bilmiyorsun. Asla tahmin etmediğin şeylerle yüzleşeceksin Gül Kokulum."


"Ne olursa olsun, senden gelen her şey başım gözüm üstüne." diye fısıldadı Melek gözlerindeki sevgiyle adama bakarken.


"Yaşadıklarım düşünüldüğünde bu cümleyi kuracak son insan bile olmamalıyım belki ama... Elalarında kaybolurken tek düşündüğüm bu. Senden o kadar çok ayrı kaldım ki, 26 yıl önce olan olayları aramıza sokup bir 26 yıl daha ayrı kalmaya niyetim yok. Sen de, ben de çok bedeller ödedik. Bir insanın asla çekmemesi gereken acılardan geçtik. Her şeyden önce... Biz ayrıldık Ege'm. Biz ayrılığın acısını yaşadık. Yıllarca sensedim ben. Yıllarca senin hasretinle yandım. Sana delicesine kızgın olmama rağmen sana koştuğum rüyalardan uyandım. Gerçekliğe geçmek, o rüyalardan daha çok canımı yaktı çünkü sen yoktun. Sadece rüyalarımda vardın, bir de kızımızın gözlerinde... Tek bir resmin bile yoktu. Hilal olmasaydı, hem kolye hem de kızımız olan Hilal, yaşadıklarımızı kendi kafamda uydurduğumu düşünecek kadar yoktun sen."


Sol gözünden bir gözyaşı yaş düşen Melek adamın parmaklarının o damlayı anında silmesiyle huzurla gülümsedi.


"Ama bak... Şimdi daha düşmeden yakalıyorsun gözyaşlarımı. Bana bir adamın bir kadına bakabileceğinden çok daha büyük bir aşkla bakıyorsun. Benim için anlatmayı öğrenmek istiyorsun. Beni yaralarımla sorgusuz kabul ediyorsun. Ben de seni yaralarınla sorgusuz kabul ediyorum. Yine de o gözlerindeki endişeyi silecekse eğer, öğrendiklerim fazla sarsarsa ve düşünmeye ihtiyaç duyarsam senden biraz zaman isterim."


"Ama zamana ihtiyacın olursa bunu bana dürüstçe söyleyeceksin." dedi Ege elalarını kahvelerde gezdirirken.


"Söyleyeceğim." dedi Melek başıyla da adamı onaylarken.


"Söz ver." diyen adam sevgiyle tebessüm etmişti.


"Söz." diyen kadın bir süre elalarda kaybolduktan sonra kısık bir sesle konuştu.


"Sen de bana bir söz ver Ege'm."


Adam devam etmesini beklerken titrek bir nefes alan Melek birkaç saniye bunu söyleyip söylememe arasında kaldı. Susarsa bu düşüncenin zehir olup canını yakacağını bilecek kadar hayatı tecrübelemiş kadın yılanın başını erkenden ezmeye karar verip tek nefeste konuştu.


"Bir daha bana aynı şeyi yaşatmayacsksın."


"Ne?" diye soran Ege'nin kaşları çatılmıştı.


"Bir daha dudaklarının arasından o iki kelime, üç kere dökülmeyecek." diyen kadının sesi hiç istemese de titremişti.


Tüm bedeni gibi...


"Melek..."


"Bunun olmayacağını biliyorum. Çok iyi biliyorum ama geçmişte de biliyordum ve işler öyle gelişmedi. İçimdeki o kötü susturmam için... Bana söz vermen gerekiyor. Bir daha nedeni ne olursa olsun beni boşamayacaksın. Benden izinsiz beni bırakmayacaksın."


"Meleğim..."


Gözyaşları peşi sıra düşmeye başlayan kadın titreyen elini adamın dudaklarının üzerine kapatarak onu susturdu.


"Eğer beni korumak adı altında bir kez daha bizi ayırırsan, gözlerinin önünde kendimi öldürürüm. Sana senin üzerine yemin ederim ki gözlerinin önünde kendimi öldürürüm." derken böyle bir şey söylemeyi Melek'in kendisi de beklemiyordu. Ege'sinin onu bir kez daha yarı yolda bırakmasından delicesine korkan tarafıydı bu tehditi yapan.


Cümleler ağzından çıkar çıkmaz ela gözlerden büyük bir acı ve kırgınlık geçmiş, Melek asla söylememesi gereken bir şeyi söylediğini anlamıştı. Sözlerini telafi etme isteğiyle ağzını açmıştı ki Ege baş parmağını dudaklarının üzerine koyarak susturdu onu.


Boştaki elini konuşmasını engelleyen elin üstüne götüren adam, kadının avucuna bir öpücük bıraktıktan sonra ağzındaki eli indirerek parmaklarını birbirine kilitledi.


"Söz veriyorum." derken sesinde ant içen bir ton vardı.


"Hiçbir güç, bir daha seni bırakmama neden olamaz Meleğim. Bir daha asla o iki kelimeyi üç kere söylemeyeceğim. Büyük konuşmaksa büyük konuşmak... Yıllarımı sensiz geçirmeme neden olan o berbat günlerin tecrübesi bu. Bir daha ne ben bunu yaşayabilirim, ne de sen. Bu yüzden hem sana hem kendime bunun sözünü veriyorum. Bir daha asla seni bensiz, beni sensiz bırakmayacağım. Bir daha asla kendimi o lanet gündeki gibi bir pozisyonda bırakmayacağım. Sana senin üzerine yemin ederim ki bir daha asla seni boşamayacağım."


Adamın ela gözlerindeki yemini gören Melek başını hafifçe aşağı yukarı salladı. Ne pahasına olursa olsun Ege'si sözünü tutacaktı.


Başparmağıyla kadının dudaklarını hafifçe okşayan adam yönünü kahvelerden akan gözyaşlarına götürürken aşık olduğu kızarık gözlere yalvarırcasına baktı.


"Ama lütfen bir daha beni kendinle tehdit etme Gül Kokulum. Hangi konuda olursa olsun, etme. Bir adamın kaldıramayacağı kadar çok kez bununla yüzleştim zaten. Bir de bizzat senin tarafından yaşamayayım bunu. Lütfen..."


"Bir daha seni kendimle tehdit etmeyeceğim Ege'm." diyerek söz veren Melek alnını adamın göğsüne yaslayarak kollarını adamın beline sardı. Derin bir nefes alarak aşık olduğu kokuyu ciğerlerine doldururken kısık bir sesle devam etti.


"Bugün o kadar çok benim yaralarımla uğraştın ki bir an senin de benim kadar yaralı olduğunu unutmuşum. Korkularımızı birbirimize suçlayıcı bir şekilde ya da tehditkar bir şekilde değil de 'Korkum bu, yaram bu.' diyerek sunmayı öğrenmemiz gerekiyor. Yoksa kırıldığımız yerden kırıyoruz. Belki biz eski biz olsaydık 'Biraz kırılıp biraz kıracağız bir bütün olmayı öğreneceğiz.' der, kavgaların evliliğin-ilişkinin tuzu biberi olduğunu söylerdim ancak birlikte gülmemiz gereken koca bir 26 yıl varken ben tuz biber istemiyorum. Geçen yıllarda fazla tuz bibere maruz kaldık. Acıyı bir kenara bırakıp tatlıdan devam edelim hayatımıza. Kalan ömrümüzü tatlı atışmalarla geçirelim, acı kırıklıklarla değil."


"Bir de çayla?" diyen adamın gülen sesini duyduğunda gülümseyerek geri çekildi.


"İçmemiz gereken bir çay meselesi vardı değil mi?" diye sorarken sesinde acıdan çok özlem vardı.


"Ömür boyu seninle beraber çay içmek istiyorum Meleğim. Karşılıklı, birlikte. Benim içtiğim kadar sen de iç istiyorum. Kaç bardak olursa olsun."


Roller bariz değişmiş çay seven ve çayı sevdirmeye çalışan kişiler değişmişti. Ege'si ile birlikte çay içeceği günlerin sonunda geldiğini hisseden Melek titrek bir nefes aldı.


Aşk dolu ela gözlerle Meleğine bakan adam, kadını belinden tutarak biraz daha kendisine çektikten sonra boğuk bir sesle fısıldadı.


"Çay içer misin benimle Gül Kokulum?"


Bunun Ege'ce evlenme teklifi olduğunun bilincindeki kadın, dudaklarında kocaman bir gülümseme belirirken başını aşağı yukarı salladı.


"Çay içerim seninle, Ege'm." derken sesi yıllar önceki rüşvet teklif eden adamın ses tonundan farksız çıkmıştı.


Kadının ima yüklü cümlesine kısık bir sesle gülen Ege kahveleri daha rahat görebilmek için biraz geriye çekildi.


"Benim gibi bir ziyanla her güne kahvaltı yaparak başlar mısın peki?"


Bu cümleyi duyan Melek kıkır kıkır gülmüştü.


Yıllardır dudaklarından çıkmayan bu gülüş, 25 yılını onunla geçiren Nemrut Melek'e o kadar yabancıydı ki iç sesi 'Noluyor bu kadına be?' diye çirkeflik yaparak kafasını saklandığı yerden çıkarttı. Nemrut Melek hamle yapamadan -çıkabilecek her türlü soruna karşı nöbet tutmakta olan- Yaramaz Melek duruma müdahale etmiş, elindeki küreği Nemrut'un kafasına geçirerek tek bir hamleyle onu nakavt etmişti. Dudaklarında zafer dolu bir sırıtış beliren Yaramaz Melek yıllar sonra EgMel'i izlemenin mutluluğuyla "Siz devam edin gençler. Bura bende. Sorun yok.' diyerek küreğine yaslandı.


Melek ise içindeki bu savaştan bihaber, Ege'sinin sorusuna cevap vermekle meşguldü.


"Hatırladığım kadarıyla senin kahvaltı anlayışın biraz zahmetliydi."


Kadının gözlerindeki muzipliğe arzunun eklendiğini fark eden Ege boğuk bir sesle mırıldandı.


"Uyandırma servisi işini hakkıyla yapıyordu ama."


Elini adamın koluna koyan Melek birkaç saniye düşünüyormuş gibi yaptıktan sonra başını aşağı yukarı salladı.


"Tamam kabul. Güne senin gibi bir ziyanla kahvaltı yaparak başlamaya varım."


Kadının ziyan kelimesini bilinçli bir şekilde bastırmasıyla hin dolu bakışlarını müstakbel karısına çeviren Ege memnuniyetsizce söylendi.


"Her sabaha o kelimeyi sana yutturarak başlamayan..."


"Her geceye olmayacak mıydı o?" diyerek tek kaşını kaldıran kadın ela gözlerdeki alevlerin harlanmasıyla mutlu bir kahkaha attı.


"Hadi kabul ben yıllardır esaretinde olduğum prangalardan kurtulduğum için iyice uçuşlardayım, fazlaca kışkırtıyorum ama sen de hemen alev alıyorsun be Ege'm. Kusura bakma ama senin dirayet çöp olmuş."


"Dirayet mi? Sen evlilik hayatımızı şöyle bir gözden geçir bakalım Meleğim. Evlenmeden önceki uzak kaldığım zaman haricinde o dediğinden bende bulabilir misin? Sırf seni her an, özellikle bana kızgınken, rahatça öpebileyim diye 'Yasaklı/Yanlış Kelime'leri çıkarttım ben. Hatırlıyor musun?"


"Heh sonunda itiraf ettin. Yok biz kızgın kalınca çok üzülüyormuş da hemen barışmak için beni öpüyormuş da kesinlikle bir art niyeti yokmuş da..." diye sahte bir alayla söylenen Melek, adamın evlenme teklifini bitirmediğinin bilinciyle gülen gözlerini elalarla buluşturdu.


"Devam et. Sırada ne var merak ediyorum."


Adam ortamdaki atmosferi biraz bozacağını bilse de hiç bekletmeden kadının isteğini yerine getirdi.


"Benimle denize girer misin Meleğim?"


Yumuşak bir sesle sorulan soruyu duyan Melek anlık bir duraksamadan sonra titrek bir nefes aldı.


"Tutacaksın ama beni değil mi? Karanlık kumlara batmama izin vermeyeceksin." derken sesi kırık çıkmıştı kadının.


Ege'nin parmakları kadının belinde daireler çizmeye başlarken dudaklarındaki buruklukla başını aşağı yukarı salladı adam.


"Tutacağım. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde karanlığa batmana izin vermeyeceğim."


Ela gözlerin, ruhuna bakarak verdiği bu söz yalnızca Yaramaz Melek'i değil Nemrut Melek'i bile inandırırken kadının dudaklarında yaşanmışlıkların ağırlığında bir tebessüm belirdi.


"O zaman seninle denize girerim Ege'm."


İkili bir süre birbirlerinin bakışlarında kaybolduktan sonra havadaki duygusal yoğunluğu geçirmek isteyen Ege, bu seferki teklifini daha eğlenceli seçmeye karar vererek sordu.


"Benimle salıncağa biner misin Şiir'im?"


Adamın gözlerindeki mutluluk çabalarını gören Melek onun bu isteğini geri çevirmeyerek aklına gelen ilk şeyi söyledi.


"Gökyüzüne uçuracak mısın peki? Hilale doğru... Diyeceğim ama benim hilali kaptırdım ben. Yıldıza doğru uçarız artık."


Eski karısının bu seferki iması tek sözle kalmamış, elini adamın boynundaki yıldızın hizasına koyan kadın tişörtün üzerinde yıldıza dokunmuştı. Bu temas ikiliyi istemsizce gülümsetmişti.


"Anlaşılan tek kazançlının sen olmaması için en acilinden bir hilal temin etmem lazım." diye mırıldanan Ege, Melek'in tişörtünün üzerinde gezinen parmaklarını yok saymaya çalışıyordu.


"Benim tanıdığım adam şimdiye binlerce kez hilal kolyesi almıştı. Sen formdan mı düştün yoksa Ege'm?" diyen kadının alaycı dokundurması adamın sahte bir öfkeyle başını iki yana sallamasına neden olmuştu.


"Çok pis kaşınıyorsun farkındasın değil mi?"


"Niye ki? Ne dedim daa?"


Sondaki kelime istenilen etkiyi vermiş elaları koyulaşan Ege resmen tıslamıştı.


"Daa deme!"


Alt dudağını dişleyerek gülüşünü tutmaya çalışan Melek eski kocasının dudaklarına kayan bakışlarını gördüğünde kahkaha atmış olmayı diledi. O zaman kesinlikle daha az hasarla sıyrılmış olurlardı.


Kendisine doğru yaklaşan adamı gördüğünde yutkunan Melek bile isteye Ege'sinin zaaflarıyla oynamanın sonunun ne olduğunu çok geç de olsa hatırlamıştı.


Adam yüz kere yapma demişti daa!


Titrek bir nefes alan kadın, kalan son akıl zerresini kullanarak telaşla konuştu.


"Annem! Ege, annem. Annem ikimizi de öldürür."


46 yaşındaki kadının korku dolu sesi 50 yaşındaki adama da sirayet ederken Ege isteksizce geri çekildi.


"Seher Gökmen'in üzerimdeki etkisi şu yaşımda bile aynı. Geçen sigara paketimi çöpe arttırttı kadın yaa. Bizim Hilal'in Asena olma sebebi kesinlikle o bak. Aynılar."


Ege'nin tatlı homurdanması Melek'in hoşuna giderken kadın mutlulukla güldü.


"Hâlâ 24 yaşındaki o çocuksun ama sen."


Cümle üzerine birkaç saniye duraksayan Ege hafifçe tebessüm etti.


"Sadece senin yanında. Bak yeni teklifimi buldum. Ama önce eskisinin cevabını vermen lazım. Bu formdan düşmüş adamla delicesine sallanmaya var mısın?"


Adamın bastırarak kurduğu cümle daha bitmeden Melek gülmeye başlamıştı.


"Hâlâ da aynı alınganlık var bak. Hayır her şeyi geçtim gayet normal bir fiili öyle bir söylüyorsun ki..." diyen genç kadın iç geçirerek cümlesini yarıda bırakmıştı.


"Ben en başta cidden sallanmak fiilini kastetmiştim. Gökyüzüne uçuracak mısın diye soran sendin. Konuyu sürekli bel altına çeviren sensin farkında mısın?"


"Uzman'ım öyle öğretti ama ne yapayım? Kapmış mıyım senden bir şeyler?" dedi Melek dudaklarındaki muzip gülümsemeyle.


"Kaptıklarını üzerinde uygulamalar yapabileceğim bir anda göstermeyi denesen?" diyen Ege dişlerinin arasından resmen tıslamıştı.


"Ama o zaman senin sürünmeni izleyemem ki." diyen Melek kartlarını tamamen açmıştı.


"Bu halim hoşuna gidiyor di'mi?.. Gidiyor tabii niye gitmesin? Günlerdir sana çektirdilerimin intikamını almadan durur muydun hiç?"


Umursamaz bir şekilde omuz silken kadın parmaklarını adamın gömleğinin üzerinde gezdirirken kendisini izleyen elalara alttan bir bakış atmıştı.


"Bizim köydeki camışmışsın gibi davranmasaydın sen de."


Ege kendisine camış diyen kadına cevap vermek üzereydi ki Melek gülerek devam etti.


"Öğren bakalım birine yalvarıp durmak nasıl hissettiriyormuş."


Cümleyi duyan ruhu delilercesine çaresiz hissederken terörist itin tekine yalvardığı güne giden adam andan koptuğunu hissetmemişti bile.


'Yapma...'


'Benden bunu isteme.'


'Başka bir şey iste.'


'Yalvarırım Newroz... Yapma!'


Melek önce kollarında durduğu adamın bedeninin kaskatı kesildiğini hissetti sonra da ela gözlerin sonsuzluğa daldığını.


Ne olduğunu anlamasa da anlamıştı kadın. Neye çağrışım yaptırdığını bilmese de sevdiğini bilinçsizce geçmişten kötü bir âna gönderdiğini biliyordu.


"Ege'm..." diye fısıldarken sesi çıkmamıştı bile.


Sesi çıksa adamı kaybolduğu karanlıktan çıkarabilir miydi bilmiyordu Melek. İyi ki de bilmiyordu. Çıkartamazsa korkardı çünkü.


Ege'sinin sesini bile duyamayacak kadar çok yıllar öncesinde kilitli kalmış olmasından korkardı...


Sol gözünden bir damla yaş düşen kadın sesinin geri gelmesini beklemedi. Ellerini adamın omuzlarına koyarak parmaklarının ucunda yükselen Melek, eski kocasını dudağıyla yanağının arasındaki noktadan öptükten sonra sıkıca adama sarıldı.


Kadın öpmeden hemen önce yüzüne gelen solukla geçmiş girdabından kurtulan Ege, yanağından öpüp ona sarılan eski karısıyla birlikte derin bir nefes almıştı.


Ciğerlerine dolan kokuyla "Gül Kokulum..." diye fısıldayan adamın sesi dua edercesine çıkmıştı.


En büyük şükür sebebiydi bu kadın.


Ruhuna nefes, ömrüne hemnefesti.


"Ben de seni tutacağım, karanlığa batmana izin vermeyeceğim. Benimle kal. Nedenini bilmediğim o karanlığa dalma. Nedenini bilene kadar dalma en azından."


Kısık bir sesle tüm bunları söyleyen kadın mümkünmüşçesine sesini biraz daha alçalttı.


"Seni çıkaramamaktan korkuyorum."


Parmaklarını kadının saçlarının arasında gezdiren Ege hafifçe tebessüm etti.


"Ne kadar derine dalarsam dalayım senin varlığın beni hep o karanlıktan çıkarttı Meleğim. Bu geçmişte de böyleydi şimdi de böyle." diye mırıldanan adam, kadının belindeki kolunu biraz daha sıklaştırdı.


Kendini bu sarılmaya bırakan Melek, aklına geleni söylemekten çekinmemişti.


Artık birbirlerinden hislerini, düşüncelerini saklamak yoktu.


"Çıkartıyor doğru ama dalmana engel olamıyor."


"Hep benimle olduklarından sanırım. O gün, o günler, o kadar çok benimle kaldı ki fark etmeden o karanlığa dalıyorum. Sana o karanlığı gösterirsem geçer bu durum di'mi?"


Bu soru, geçmişteki genç delikanlıdan çıkmıştı.


"Geçer. Geçer Ege'm." diye fısıldadı Melek.


Geçmesi için her şeyi yapacağım. Söz veriyorum.


"Ama fazla karanlık. Ya korkarsan? Sen karanlıktan korkarsın." diye karşılık verdi Ege hissettiği çaresizlikle.


"Sen varken korkmam ki ben karanlıktan."


Bu cevabı, geçmişteki genç kız vermişti.


Bunun bilincinde olan adam içten bir şekilde güldü.


"Sen de hâlâ o 19 yaşındaki genç kızsın."


"Sadece senin yanında."


Bu dönütü alan Ege istemsizce "Ne kadar da garip?" diye mırıldandı.


Adamın hoşnut bir şaşkınlıkla söylediği cümle Melek'in hafifçe geriye çekilerek ona bakmasına neden olmuştu.


"Ne garip?"


"Az önce bu ânı yaşadığımızda yeni teklifimi bulmuştum. Sonra kötü anılar girdi araya ancak biz yine aynı noktaya ulaştık."


Adamın cümlelerini değerlendiren Melek'in dudaklarına kocaman bir tebessüm konmuştu.


"Biz böyleyiz galiba. Baksana yıllar geçti, gerçekten çok kötü şeyler girdi araya ama biz yine aynı noktaya ulaşmayı başardık. Senin kollarındayım."


"Benim kollarımdasın." diye tekrar eden adam kendi kendine güldü.


'Ben buna hâlâ inanamasam da."


Başını adamın göğsüne yaslayan Melek gözlerini kapattı.


"Aşık olduğum bu ses her şeyin gerçek olduğuna inanmamı sağlıyor."


"Ciğerlerime dolan gül kokun da benim için aynı etkiyi sağlıyor."


İkili bir süre sessizce bu ânın tadını çıkarttı. Yıllar sonra birbirlerinin kollarında fütursuzca kaybolmak çok güzel bir histi. Aklındaki düşünceyle geriye çekilen kadın hissettiği merakla ela gözlere baktı.


"Sıradaki teklif?"


Meleğinin yüzüne düşen saç tutamını parmaklarının arasına alarak oynamaya başlayan adam sesindeki sonsuz sevgiyle sordu.


"Hayatımız boyunca, yanımda olduğun her anda, o 19 yaşındaki yaramaz genç kız olur musun?"


"Senin de o haşarı delikanlı olacağını varsayıyorum?" diyen kadın muzipçe kaşlarını havaya kaldırmıştı.


"Elbette."


"O zaman düşünmeye gerek yok. Olurum. Yanındayken hep o kızım ben."


Gülen elalarıyla huzurlu bir nefes alan adam aklına gelen diğer düşünceyle hiç beklemeden yeni teklifini yaptı.


"Peki... Çekemediğimiz fotoğrafların acısını çıkartmak için bulduğumuz her fırsatta benimle resim çekilir misin Melek Kız?"


Teklif karşısında aynı anda hem koca bir burukluk hem de mutluluk hisseden Melek atmosferi ağırlaştırmak istemediği için sahte bir tepkiyle konuştu.


"Buna evet dersem en olmadık zamanlarımda resmimi çekersin sen benim."


Bunu duyan Ege'nin dudaklarından neşeli bir kahkaha dökülmüştü.


"Büyük ihtimal... Ama hepsi bende saklı kalacak müstakbel karıcığım."


Eski kocasının hitabı karşısında titrek bir nefes alan Melek kahvelerini aşık olduğu elalara kilitledi.


"O zaman olur müstakbel kocacığım." diye fısıldayan kadının sesi istemsizce ihtiraslı çıkmıştı.


Melek'in ses tonuyla gözleri kadının dudaklarına kayan adam başını iki yana salladı.


"Dikkatimi dağıtıp durma. Şurada evlenme teklifi etmeye çalışıyorum..." diyen Ege iç geçirerek sustu.


Şu anda o eki kullanmak akıl sağlığı ve iradesi açısından iyi olmayacaktı.


Adamın neden sustuğunu çok iyi bilen Melek gözlerini kısrak ona baktı.


"O havada bıraktığın eki söylemezsen teklifini kabul edemeyebilirim Ege'm." diyen kadın en başında teklifi kendisinin yaptığını unutmuşa benziyordu.


Bu sahte gözdağını gram ciddiye almayan Ege ağzının içinde mırıldandı.


"Missilleme yapmayacaksan söylerim."


"Ben misilleme yapmayı da uzmanından öğrendim ama." diyerek omuz silken Melek masumca sırıtmıştı.


Kadını sırıtışından öpmeyi delicesine isteyen adam arzuyla harmanlanmış elalarıyla kadının kahverengi gözlerine baktı.


"Melek benimle evlen daa."


Adamın oldukça içten çıkan samimi teklifi karşısında Melek'ten gür bir kahkaha yükselmişti.


"Bayılıyorum şiveli konuşmana." diye mırıldanan kadın parmaklarının ucunda yükselip adamla boy farkını minimuma indirerek sevgiyle fısıldadı.


"Evlenirim daa."


Daa'layan kadınla dişlerinin arasına derin bir nefes çekerek sakinleşmeye çalışan Ege başarılı olamamıştı.


"Seni öpeyim diye her şeyi yapıyorsun." diye fısıldayan adamın sesi boğuk çıkmıştı.


"İçimdeki yaramaz kızı uyandırdın." diyen Melek yakınlıklarının etkisiyle hızlı soluklar alıp veriyordu.


Birkaç saniye kadının gözleri ve dudakları arasında mekik dokuyan Ege zar zor geri çekilerek sağ elinin parmaklarını kadının parmakları arasına geçirdi.


"Yürü Meleğim yürü. Gidip bir imam bulalım."


İkili el ele kapıya doğru yürürken yaşananların hayretindeki Melek mırıldanmıştı.


"Hayatımdaki en delice ikinci kararı veriyorum şu an."


Duraksayarak kadına dönen Ege katıksız bir merakla sordu.


"Birincisi neydi?"


"O da seninle evlenmekti Ege Koral."


Loading...
0%