@yasminiesa
|
[❗Yazar Notu; Gelecek sahnelerde gerçekleşen 'Resmi nikah olmaksızın imam nikahı' olayı kitap içerisindeki kurgu dünyasına ait olup gerçeği yansıtmamaktadır. Zira günümüzde TMK (Türk Medeni Kanunu) Madde 143 uyarınca resmi nikah olmadan dini nikah kıymak yasak olup; Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilmektedir. -Aşağıda Madde 143'ün tam açılımı mevcuttur; İKİNCİ KİTAP (AİLE HUKUKU) Taş koyulduğu için yarı açık olan apartman kapısından içeri giren çiftten büyük bir heyecan yükseliyordu. Konuşacakları yüzlerce hatta binlerce yaşanmışlık varken aldıkları bu karar büyük bir sürpriz olsa da ikisinin de gram tereddütü yoktu. Tamam belki geleceğin getireceklerinden, anlatılacaklardan korkuyorlardı ancak birbirlerinin yanında oldukları sürece üstesinden gelirlerdi. "Akşamın 10'unda kapısına dayandığımızda imam ne yapacaktır sence?" Melek'in hafif endişeli çıkan sesini duyan Ege hafifçe güldü. "Evlenelim. Tam şimdi, şu an.' diyen sensin Meleğim. Onu da sen düşün." "Bu olmazsa başka birine gideriz artık." diyen kadın umursamazca omuz silkmişti. Mahallenin marketine giden ikili imamın evini öğrenerek soluğu burada almışlardı. "Evlenene kadar durmak yok diyorsun? Sevdim bunu. Hiç olmadı son çare Sakarya'ya gideriz, Ferdi babam kıyar nikahı ama... Umarım bundan önce hallederiz. Şu an herhangi bir tanışa durum izahı yapmak istemiyorum." "Daha birkaç gün önce Sıla ile Sinan'ın Ömer'i evlat edinme kararına delice deyip 'Fazla hızlı bir karar değil mi? Emin misiniz Sıla? İyice düşünmeden böyle bir işe kalkışmasaydınız.' gibi cümleler kurmuştum. Şimdi yaptığıma bak." diyen Melek başını iki yana sallayarak güldü. "Bazı kararlar dışarıdan bakana delice gelse de yaşayana oldukça doğal geliyor. Gizli görevde olmama rağmen seninle evlenmem de bu kararlardandı mesela." Adamın gözlerine bakarak kurduğu cümleyle Melek'in dudaklarında bir tebessüm belirdi. "Sadece 3 aydır tanıdığım gizemli adamla daha 18'im yeni bitmişken evlenmem de onlardandı." "Geçmişte de akıllı insanlarmışız bak. Engelleri, sorunları, soruları falan hiç takmıyoruz." diyen Ege'nin sesinde sahte bir avutma vardı. Üçüncü kata ulaştıklarında kapının üstündeki İlyas ismini gören Ege eski karısına bir bakış atarak zile bastı. Bir süre hiçbir hareket olmadığında tekrar zile basacaktı ki kapı açıldı. Ege karşısında duran tahmini 40 yaşlarındaki adamı incelerken adam da karşısındaki çifte bakıyordu. "İmam İlyas'ın evi burası mı?" Ege'nin sorusunu duyan adam başını aşağı yukarı salladı. "Evet. Siz kimdiniz? Bir sorun mu vardı?" "Burak olsaydı şimdi 'Senden başka mı?' diye sorardı." diye mırıldandı Ege istemsizce. "Bu yaptığımızı duyunca bizi kesecekler." diyen Melek kızının vereceği tepkiyi gerçekten merak ediyordu. "Yavaş kessinler. Hem hangi çocuğun anne babasının imam nikahında bulunduğu görülmüş. Resmi'ye lütfedip davet ederiz işte." Ege'nin cümlesi üzerine Melek sessizce gülmüştü. Karşısındaki çifte bakan adam kaşlarını çattı. "Neden geldiğinizi söyleyecek misiniz?" "İmama nikah kıydırmaya geldik." diyen Salih gülen gözleriyle sevdiği kadına bakmıştı. "Bu saatte mi? Babamın haberi var mı?" diyen adam akşamın onunda habersizce kapılarında biten bu garip çifte şüphe dolu bir bakış atmıştı. "İbrahim n'oluyor? Kim gelmiş oğlum?" Babasının sesini duyan İbrahim kapıyı biraz daha açarak babasını da denkleme kattı. "Nikah kıydırmaya geldik diyorlar baba. Bilgin var mı?" 65 yaşındaki adam karşısında gördüğü orta yaşlı çifte bir bakış attıktan sonra içeriye doğru yönlendi. "Al bakalım içeri. Dertleri neymiş öğrenelim." İbrahim bir süre babasının arkasından onaylamaz bakışlar attı. Bu adamın hoşgörülü misafirperverliği bir gün başlarına büyük bir iş açacaktı. Babasının fikrini değiştiremeyeceğini bilen adam iç geçirerek kapının önündeki çifte döndü. "Kimsiniz bilmiyorum ancak herhangi bir sorun çıkarırsanız polisi aramaktan çekinmem. Babam herkesi kendi gibi zannedip bu devirden ümitli olabilir ama ben onun gibi değilim. Sonumuz karakolda bitmezse sevinirim." İbrahim'in sesindeki kesinliği duyan Salih başını aşağı yukarı salladı. "Bunu ben de istemem. Bugünlük macera hakkımızı doldurduk. Gerçekten fazla uzun ve çok değişkenli bir gün geçiriyorum(z)." Çifti eve alan İbrahim montlarını aldıktan sonra ikiliye birlikte oturma odasına yöneldi. Odaya girdiklerinde onları tesettürlü yaşlı bir kadın karşılamış, dudaklarındaki gülümsemeyle "Hoş geldiniz." demişti. İmamın hanımı olduğunu düşündükleri bu kadına aynı şekilde karşılık veren Melek odadaki diğer tesettürlü kadına baktı. İbrahim'in eşi olduğunu tahmin ettiği güzel kadın 6 yaşlarındaki kızını kucağına almış daha büyük olan oğlunun da elini tutarak onlara temkinli gözlerle bakıyordu. Eşi Şebnem soru dolu gözlerle kendisine bakarken başını iki yana sallayan İbrahim bir an karısından kızları Merih'i ve oğulları Mert'i de alıp içeri geçmesini isteyecek olsa da sessiz kaldı. Bu hareketine babasının olumsuz bir tepki vereceğini biliyordu. Onların diken üstündeki bakışmalarını yakalayan Melek 'Akşam akşam da milleti rahatsız ettik.' diye düşünürken tekli koltukta oturan İmam İlyas çifte karşısındaki ikili koltuğu gösterdi. "Oturun bakalım. Nedir derdiniz? Bu saatte habersizce evime gelecek kadar ne oldu?" "Çok da bir şey değil. Sadece 25 yıl." diye mırıldanan Ege sesindeki alayı kontrol edememişti. "26 olacak." diye araya girdi Melek eski kocasının elini bırakıp koltuğa otururken. "Ama olmadı, oldurmadım." diyen Ege eski karısına yandan bir bakış atmıştı. "Sen mi oldurmadın? Biz sana kalsaydık ohoo..." "Önümüzdeki 26 yıl boyunca geçen günlerde yaptıklarımı başıma kakacaksın değil mi?" diye söylendi Ege. "Bunu da senden öğrendim Ege Bey." diyen kadının dudaklarında muzip bir gülümseme belirmişti. Başını iki yana sallayarak gülen Salih Ege onları soru dolu gözlerle izleyen imama döndü. "Kusura bakmayın hocam. Eksikliğini kapatmamız gereken bir 26 yılımız olduğu için büyük ihtimal akşam boyu buna maruz kalacaksınız. Öncelikle kendimi tanıtayım. Ben Salih Aslan. Caminizin bulunduğu Yenidoğan Mahallesi'ndeki 9 numaranın sahibiyim." "Aaa sen gizemli adam mısın?" Odadaki hayran dolu cümleyle bakışlar sesin sahibine dönmüştü. 10 yaşındaki Mert korkuyla karışık büyük bir merakla Salih Ege'ye bakıyordu. "Gizemli adam?" diye sordu İbrahim oğluna bakarken. "Evet 9 numarada gizemli adam yaşıyor ya baba. Söylemiştim sana. Ayhan'la babası o gizemli adamı bir kere yerde hasta bulmuş karnında yara varmış yer de çok kan olmuş. Onlar da hemen hastaneye götürmüşler ama adam hoop bir anda hastaneden kaybolmuş bir daha hiiç görmemişler. Ayhan demişti ki o gizemli adam hiç eve gelmezmiş ama bazen akşam karanlıkta eve gelip gece gece de dışarı çıkarmış, bir daha yine gelmezmiş. Kimse tanımazmış onu. Sen gerçekten o adam mısın?" Çocuğun söyledikleri odaya bomba gibi düşerken bakışları sertleşen İbrahim telefonunu çıkararak karısına bir bakış attı. "Şebnem çocukları da alıp içeri geçer misin? Anne sen de." "Gerek yok. İçin rahat edecekse gitsinler tabii ama korkmalarına gerek yok. Eksik tanıttım kendimi. Ben Binbaşı Salih Aslan." diyen Ege arka cebinden cüzdanını çıkartarak askeri kimliğini İbrahim'e uzattı. İbrahim bir süre kimliği inceledikten sonra gerçek olduğuna emin bir şekilde adama kimliği geri uzatırken sitemli bir şekilde söylenmişti. "En başında askeri personel olduğunu söyleseydin bu kadar gerilmezdim Binbaşım." "Haklısınız. Kusura bakmayın gerçekten sizin kadar ben de bu yaşananlara şaşkınım. Ondan oldu." "Akıl kalmadı ben de.' diyor." diye kendi kendine mırıldanan Melek'in cümlesi sessiz odada herkes tarafından duyulmuştu. Yutkunarak yanındaki adama dönen kadın tek kaşını kaldıran adamın muzip ela gözleriyle karşılaşmıştı. "Neden acaba? Adamın bakışları ve ortamın etkisiyle kendini 19 yaşındaki o kız gibi hisseden Melek omuzlarını silkmekle yetinirken aklına gelen şeyle aniden kaşlarını çattı. "Şu yaralanma muhabbeti ne?" "Önemli bir şey değil." diye geçiştirmeye çalışan Ege kadının kendisine diktiği gözleriyle iç geçirerek odadakilere bir bakış attı. Soramasalar da hepsinde aynı merak olduğunu fark ettiğinde kısa bir özet geçmeye karar verdi. "Bir operasyonda yaralanmıştım. Sonr..." "Ağır mı?" Meleğinin ciddi gözlerle sorduğu soru karşısında birkaç saniye duraksayan Ege "Hafif değildi." diye mırıldandı. Bu cevabı duyan Melek sindirmek istercesine titrek bir nefes aldıktan sonra devam et dercesine başını salladı. "Sonra işte İstanbul'a geldim. Mahalleye yaklaştığımda parkın orada birkaç kişinin bir adamı dövdüğünü gördüm. Olaya müdahale ederken fark etmeden yaramı açmışım. Eve girmek üzereyken de işte adamın biri beni gördü, hastaneye götürdü. Öyle." Hızlı hızlı olayı anlatan Ege konuyu değiştirmek üzereydi ki dikkatli gözlerle onu izleyen Melek hafifçe kaşlarını çattı. "Neden senin sadece yaranın açılmasıyla hastaneye gideceğini düşünmüyorum? O adam geldiğinde 'Tamam.' deyip kabul edecektin madem direkt sen de hastaneye gidebilirdin." "Anlattıklarımla yetineceğimi düşünen bende hata. Hadi ama Meleğim şimdi bunun sırası mı?" "O gün ne oldu Ege?" diye soran Melek'in etrafındaki tanımadığı insanları umursadığı söylenemezdi. Malum karşılaştıklarından beri her özel anlarında çevresinde birileri vardı. Bünyesi bağışıklık kazanmıştı. "Dediğim gibi oldu sadece... Ameliyatı bir önceki gece olmuştum. Yaram iyileşmediği için biraz fazla kan kaybettim. Bir de... Uzun soluklu bir çatışmadan çıkmıştım. Bedenim hepsini kaldıramadı bayılmak üzereyken de o adam geldi işte." Melek'ten ultra olumsuz bir enerji yayılırken odayı ölüm sessizliği kaplamıştı. "Bir önceki gece ameliyat olduğun halde İstanbul'a araba kullanıp üstüne bir de kavgaya mı karıştın? O halde hastaneden çıkmanı falan geçtim yaklaşık 2 saat boyunca nasıl araba kullanırsın Ege yaa?" Gözlerini kaçıran adam sessiz kalırken iç geçiren Melek "Başka bilmediğim ne var?" diye sordu. Kadına yalan söyleyemeyeceğini bilen Ege "Gerçekten bunu burada yaptığımıza inanamıyorum." diye söylenerek asıl bombayı patlattı. "Ameliyatı Sakarya'da değil Sivas'ta olmuştum." Kızmak için ağzını açan Melek tekrardan geri kapatırken karşısındaki adamı evire çevire dövmek istediğini hissetti. "Bari o 10 saatlik araba yolculuğunun üstüne yanıma gelmiş ol." "Gelmedim. Evi aldıktan sonra çoğunlukla oraya gidiyorum. Söylemiştim." dedi Ege dürüst bir şekilde. "O zaman daha ameliyattan yeni çıkmışken ve dinlenmen gerekirken neden İstanbul'a geldin be adam?" "O gün 19 Şubat'tı. Berceste'mle aynı gökyüzünün altında olmak istedim." Aldığı cevap karşısında donakalan Melek gözlerini kırpıştırarak gözyaşlarının önüne geçmeye çalıştı. "Sana bunu burada yapmayalım demiştim." diyerek yumuşak bir sesle mırıldanan Ege, ona sarıldığı an kadının gözyaşlarına boğulacağını bildiği için zor da olsa kendini durdurmuştu. Toparlanmaya çalışan Melek adama onaylamaz bir bakış attı. "Seni boğmak istememe sebep olacak böyle kaç anın var?" "26 yıl uzun bir süre." diye mırıldanan Ege anlattığı anılardan birinde Melek'in patlayarak 'Valla seni öldüreceğim adam. Benim Ege'me neler yaşatmışsın böyle.' diyerek kendini öldüreceğinden tam şu an emin olmuştu. "Daha 26 olmadı." diye söylenen Melek bunun hesabını sonra soracağını belirten bir bakış attıktan sonra imama döndü ve direkt konuya girdi. "Hocam biz eskiden evliydik. İmam nikahıyla. Sonra birtakım şeyler oldu..." Duraksayan kadın elaları bulutlanan adama gülümsemeye çalışarak kısık bir sesle devam etti. "Boşandık." 'Hayır ben boşadım.' diye düşünen Ege kadının devamında söylediklerini duyduğunda ciddi bir şaşkınlıkla ona baktı. "Ben... 6 yıl sonra başkasıyla evlendim. Yani imam nikahı 6 yıl sonraydı. Neyse işte bu evliliği hulle kastı ile yapmadım. 9 ay falan önce de onunla aramızdaki imam nikahı resmi olarak sonlandı. Bildiğim kadarıyla hulle yapıldığı için Ege ile tekrardan evlenmemize engel bir şey yok. Doğru mu?" İmamı kenara alarak bu durumu söylemeyi düşünen Ege, Melek'in herkesin ortasında çatır çatır bunları anlatmasıyla gerçekten şok olmuştu. Daha saatler önce yanında acı gözyaşları döken kadının gerçeklerle bu denli barışıkmışçasına yaptığı bu atak adamı afallatmıştı. İmamın ikisi arasında gidip gelen bakışlarını gören Ege düşüncelerinden sıyrılırken İlyas Melek'i onayladı. "Doğrudur kızım. Yapılan nikah hulle kastıyla yapılan bir Mut'a Nikahı (geçici ya da anlaşma nikâhı) değilse tekrar evlenmenize mani bir durum yok." "O zaman bizi tekrardan evlendirir misiniz?" Meleğinin kararlı cümlesini duyan Ege hissettiği şaşkınlıkla güldü. "Ben o çatıdan kesin düştüm." Ona bakan Melek buruk bir tebessümle başını iki yana salladı. "Hayır. Ben olmadığım biri gibi davranmaktan çok yoruldum." Cümlesi üzerine Egesinin ela gözlerinin hüzne gark olduğunu gören Melek adamın eline uzanarak hafifçe sıktı. "Bu iyi bir şey, hüzünlenmesin o elalar." Baş işaretiyle sevdiğini onaylayan Ege dudağının sol tarafının yukarıya doğru kıvrıldığını hissetti. "Hatırlat da gözlerimizde o hüznün belirip durmadığı gün, bir kurban kestirelim Meleğim." "Hatırlatmama gerek olduğunu zannetmiyorum ama hatırlatırım Ege'm." Kadının cümlesi sonlandığında ikili anlaşmış gibi bakışlarını imama çevirdiler. Bu çifti evlendirmekte sakınca görmeyen İlyas tebessüm etti. "Abdestiniz var mı bilmiyorum ama varsa da bir tazeleyin. Benim hanım sana tülbent etek versin kızım. Nikaha hazır hale gelin, kıyayım nikahınızı. Şahitleriniz?" Soru üzerine Melek odadaki Şebnem'e bakarken Ege de soru dolu gözlerini İbrahim'e çevirmişti. Eşine bakan İbrahim ikiliye gülümsedi. "Bizim için herhangi bir sorun yok Binbaşım. Oluruz." Ege ayağa kalkarken kendi kendine mırıldanmıştı. "Sizin için yok ama Sinan bu sefer beni kesin öldürecek." Yanındaki Melek duyduğu cümleyle iç geçirdi. "Ben de Sıla'dan güzel bir trip yiyeceğim kesin. Burak ve Hilal'i saymıyorum bile." "O ikisinin konuşmaya hakkı yok, susup otursunlar." diyen adamın sesinde büyük bir sevgi vardı. İkili odadan çıkmak üzereyken duraksayan Melek kaşlarını havaya kaldırdı. "Aynı şeyi Seher Gökmen için söyleyebilir misin Salih Ege Aslan?" "Annenin yaptığı şarj aleti katakullisini hâlâ unutmadım Melek. 'Biz evlendik.' diye karşılarına çıktığımızda en tepkisiz kalacak kişi o olur bak. İnan bana." "O da doğru. 'Ben biliyordum.' derse şaşırmam." Cümlesini bitiren kadın, hanımların yönlendirmesiyle ebeveyn banyolu yatak odasına giderken Ege de abdest almak için banyoya yönlenmişti. Yaşananlar ikisine de gerçek dışı gelse de birazdan Allah katında yeniden karı-koca olacaklardı. 🌹 "Gül seviyorsun sanırım?" Bu soru, Melek'in gül desenli beyaz yazmaya dudaklarındaki tebessümle baktığını gören Şebnem'den yükselmişti. "Çok." 'Ege'm daha çok...' "Onu takarsın o zaman. Annem de etek bakı... Aaa aslında bir dakika. Anne dur dur. Bırak sen bakmayı. Geliyorum ben şimdi." Hevesli bir şekilde konuşan Şebnem başka bir şey söylemeden odadan çıkarken Nazike 'Ah bu kız.' dercesine gülerek başını iki yana salladı. "Yine ne geldi aklına acaba?" Bu samimi kadında annesinden izler gören Melek tebessüm ederek şükranlarını dile getirdi. "Çok teşekkür ederiz bu arada. Akşamın bir vakti kapınızda bitmemize rağmen bizi çok misafirperver karşıladınız." "Ne demek kızım. Allah'ın misafirini elbette en güzeliyle karşılayacağız. Yemek teklifimi reddetmeseydiniz keşke." diyen kadın gözlerini annelik tecrübesiyle Melek'in yüzünde gezdirdikten sonra istemsizce mırıldandı. "Son günlerde pek sağlıklı beslenmiyor gibisin. Gözlerinin altı da yüzün de epey bir çökmüş." Dudaklarında hüzünlü bir gülümseme beliren Melek parmaklarının arasındaki yazmayla oynamaya başladı. "Son günlerim öylesine şiddetli geçti ki. Önce kızım yaralanıp hastaneye kaldırıldı sonra da işte... Ege geldi." diye açıklama yapan Melek şaşırdığını hissetti. Gerçekten de bu kadar kısa sürede böylesine değişmesi mümkün müydü? Eskiden olsa bu kadınla normal bir muhabbete bile girişmez, bilinçli bir şekilde iletişimden kaçınırdı. Şimdiyse onun için oldukça özel konulardan kadına bahsederken bulmuştu kendini. "Geçmiş olsun. Kızın iyidir inşaallah." Kadının gerçek bir endişeyle çıkan sesi karşısında Melek içten bir şekilde gülümsedi. "İyi iyi elhamdülillah. Zor günler atlattık ama şu an o da iyi... Biz de." Kadının gözlerindeki sorulara rağmen sadece baş işaretiyle onu onaylaması, Melek'in merak edilen sorunun cevabını vermesine neden olmuştu. "Ege ile ikimizin kızı... Hilal." Cümlenin ruhunda bıraktığı tat Melek'in o kadar çok hoşuna gitmişti ki kadın farkında olmadan tekrar etti. "Ege ile ikimizin..." Yıllarca ötelediği, hem Hilal öğrenecek korkusuyla hem de hatırladittığı anılardan dolayı canı yanacak kaygısıyla sesli söylemekten kaçındığı bu gerçeği artık özgürce söyleyebiliyordu. Bu o kadar güzel bir histi ki... Boğazı düğümlenen kadın burada neden bulunduğunu bir kez daha hatırlarken inanamamazlıkla güldü. "Hayat gerçekten çok garip. Saatler önce imkansızlığına emin olduğum bir şeyin içindeyim şu an." "Güzel şeyler bazen de beklenmediktir. Bu saatte habersizce geldiğinizden verdiğiniz kararın âni olduğunu fark ettik ancak geç bile kalınmış bir ânilik sanki bu." "Öyle. Bu kararı alana kadar böyle bir düşünce aklımın ucundan bile geçmemişti. Önce konuşulması gerekenleri konuşuruz sonra önümüze bakarız diye düşünüyordum ancak buradayız. Tek bir 'Acaba'm bile olmadan, gram tereddüt etmeden... " Duraksayan kadın dudaklarında emin bir gülümseme belirirken devam etti. "Sonsuz bir güvenle." Melek, Ege'sine güveniyordu. Geçmişteki kötü sonlarına, onca kırgınlığa, hâlâ konuşulmamışlara rağmen... Güveniyordu. Bu sefer geçmişte yaşananlar yaşanmayacaktı. Artık ikisi de o toy çocuk değildi. Hatalarından, yanlışlarına ders almış iki olgun insanlardı. Ve ikisi de yarım kalan hikayelerini en güzeliyle yazmaya ant içmişti. 🌹 "Sizin iş de ayrı zormuş İbrahim. Bu devirde sürekli değişen enflasyonla esnaflık ya..." Kapının yanında hissettiği hareketlenmeyle bakışlarını kapıya çeviren Ege cümlesini tamamlayamamıştı. Beyazlar içindeki Meleği başındaki güllü yazmayla karşısında duruyordu. Meleğini gerçek bir melek yapan beyaz elbisenin eteklerinden başlayarak kadını süzen Ege son olarak aşık olduğu kahvelerle buluşmuştu. Ege'sinin anlam dolu bakışları karşısında vücudundan bir titreme geçen Melek heyecanını gizlemekte başarılı olamayarak müstakbel kocasının yanına geldi. Meleği yanına oturur oturmaz "Çok güzel olmuşsun." diye fısıldamıştı adam. Dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Melek yanaklarının ala boyandığını hissettiğinde yine içindeki toy kızın sahalara çıktığını anlamıştı. "Bugün beni kaç kez daha dumura uğratacaksın Meleğim?" diye mırıldanan adamı düşüncesini sesli söylediğini fark etmemişti. "Bilmem, yazılanı yaşıyoruz gerçekten. Bir etek almak için içeri gidip böyle bir elbiseyle çıkacağımı ben de tahmin etmemiştim." "Senin tahmin edemediklerin basitmiş. Ben en son tehdit dolu mektubunda kalmıştım." "Bak haklı çıkmışım ama. Son suskunluğummuş. Artık susmak yokmuş." "Yok." dedi Ege büyük bir kararlılıkla. Adamın kararlılığını tüm ruhunda hisseden kadın huzurlu bir nefes alarak imama döndü. Birbirlerini çok sevdikleri belli olan çifte bakan adam gülümsedi. "Camiide değiliz ama nikahınızı dizlerimizin üzerindeyken kıydırmak istiyorum. Size uyar mı?" Melek başını sallarken Ege sözlü dönüt vermişti. "Bizim için herhangi bir sorun yok hocam." "O zaman Melek kızım sen şöyle sağ tarafa geç, Salih Ege sen de sol tarafa. Nazike Hanım sen de Şebnem kızımla birlikte Melek'in şahiti olacaksın. Böyle gelir misin?" Kısa süre sonra çocuklar uyumak için odalarına çekilirken yetişkinler de nikaha hazır halde odada oturmuşlardı. İlyas karşısındaki çifte bakarak konuşmaya başladı. "Aslında dini nikahı resmi nikahtan önce kıydırmayı uygun bulmuyorum. Ancak aranızdaki ilişkinin ne kadar ciddi olduğunu da görüyorum. Yine de sormam gerekiyor. Resmi nikah kıymayı düşünüyorsunuz değil mi? Bu sadece imam nikahı ile sınırlı kalmayacak?" Soruyu duyan ikilinin bakışları anında birbirini bulmuştu. Akıllarına yıllar önce İmam Veli'nin de benzer bir şekilde 'Resmi nikah ya da düğün yapacak mısınız yoksa sadece imam nikahı mı kıyacaksınız?' diye soruşu gelmişti. "Gerçekten sil baştan ha?" diye fısıldadı Melek istemsizce. Dudaklarında yarı buruk bir tebessüm beliren Ege yazması içindeki güzel sevdiğine baktı. "Her şeyi silmeyelim ama." derken yine sesinde 24 yaşındaki o genç vardı. "Sadece güzelliklerini hatırlatırım." dedi Melek bir an bile duraksamadan. "Buna hayır demem." diyen adamın gözünde sadece ikisinin anlayabileceği bir ima vardı. Üzerindeki gözlerin bilincinde olan ikili bakışmayı keserek tekrardan imama döndüler. Ege sesinde hissedilen pişmanlıkla soruyu cevaplamıştı. "Bu sefer gerçekten resmi nikah olacak hocam, buna engel bir şey yok artık. İşlemleri hallettirip yarın bile sana evlilik cüzdanını getiririm ama bu benim için bir imza meselesinden çıkalı çok oluyor. Meleğime hakkı olan düğünü en güzeliyle vereceğim." Bunu duyan kadın gözlerini kocaman açarak Ege'ye döndü. "Bana bu yaşta gelinlik giydirtip düğün yapmayı düşünmüyorsun değil mi?" Tek kaşını kaldıran Ege 'Gerçekten mi?' dercesine müstakbel karısına baktı. "Asıl sen bunu yapmayacağımı düşünmüyorsun değil mi?" "Ege yarın öbür gün kızımız evlenecek. Saçmalama." diyen Melek etrafındaki insanlardan soyutlanmıştı bile. "Kim evleniyor Hilal mi? Hiç sanmıyorum. Ben kızımı vermeyeceğim, Burak da teklif etmeyi düşünmüyor zaten. Sorun yok yani." Birkaç saniye Ege'nin bu konu hakkındaki ciddiyetini sorgulayan Melek büyük bir hayretle konuştu. "Eğer o kişi Burak olmasaydı sen gerçekten de Hilal'i vermezdin." "Biz evleniyorduk en son yaa. Konu ne ara kızımızın uzun zaman sonra, çok uzun zaman sonra, olacak nikahına geldi?" diye homurdanan Ege konularına dönmelerini sağladı. "Valla Meleğim şimdi sana neden düğün yapmamız gerektiğine dair olumlu olumsuz onlarca madde sayabilirim. Ama bunu şu an yapmasak?" "Olumsuz maddeleri sayma. Ben hayatımın olumsuzluğunu ömrümün yarısında topladım zaten. Yoluma olumlularla devam edeceğim." diyen Melek gayet de ciddiydi. "Bak işte bu bugün duyduğum en iyi bilmem kaçıncı fikir." diyen Ege bugünü hayatına altın harflerle yazdıracaktı. Ne gündü ama... Sabırla onları izleyen imama dönen Melek konuyu dağıttığı için mahcup bir şekilde mırıldandı. "Kusura bakmayın hocam." Samimi bir şekilde onların bu haline gülen İlyas önemli değil dercesine başını iki yana salladı. "Sorun yok kızım. İmam nikahının getirileri ya da..." Birkaç saniye duraksayan İlyas ikiliye temkinli bir bakış attıktan sonra devam etti. "Talak hakkında kısa bir konuşma yapmama gerek var mı?" 'Talak' kelimesini duyan Melek ayrı Ege ayrı kaskatı kesilirken İlyas sorması zaruri olsa da bu soruyu sorduğu için pişman olmuştu. "Yok." diye mırıldanan Ege'nin sesi çatallı çıkmıştı. "O zaman Mehr-i müecceli ayarlayalım. Mehir olarak ne istersin kızım?" İmamın kendisine yöneltilmiş sorusu üzerine talak muhabbetini en gerilere gönderen Melek soru dolu gözlerle müstakbel kocasına döndü. "Aklımda hiçbir şey yok." "Bak buna şaşırmadım." diye dalga geçen Ege ilk evliliklerine gönderme yaparak devam etti. "Yine bir 20 dakika bekleyecek miyiz?" "20 dakika değil, 15 dakikaydı. Hem ben sana zorluk olmasın diye hafif bir şeyler düşünmeye çalışmıştım. Hani fakirdin(!) ya." Melek'in savunmacı çıkışını duyan Ege sesli bir şekilde güldü. "Seher Gökmen'in kızı mı desem Hilal... Aslan'ın annesi mi bilemedim." Adamın, Hilal'in soyadını söylemeden önceki anlık duraksamasını gözden kaçırmayan Melek konuyu zaten, yine, dağıttıklarının bilinciyle konuştu. "Bir ara nüfusa gitmeliyiz." "Bunu hiç söylemeyeceksin sanmıştım. Hatırlamana sevindim." diye söylenen Ege hayatının misillemesiyle karşılaşmıştı. "Sen daha bu sabah yüzüme bile bakmıyordun Ege Bey. Bunu ne çabuk unuttun?" Kadının dik bakışlarından güzelce nasiplenen Ege "Mehir diyorduk?" diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. Birkaç saniye adamın elalarındaki özür dolu bakışlara bakan Melek "Ben buldum mehrimi." diyerek hocaya döndü. "Bunu geçmişte de sormuştum ama... Bu mehirin alt limiti yoktu değil mi hocam? Yani illa maddi değeri yüksek bir şey mi olması gerekiyor?" "Mehir, kadını hem evliliğe ısındırmak hem de ona belli bir ekonomik güç kazandırmak düşüncesiyle verilmektedir kızım. İstediğin şey tamamen sana bağlı, sana ait. Bu yüzden dilediğin tasarrufta bulunabilirsin." Meraklı gözlerle Melek'ine bakan Ege kaşlarını çattı. "Ne isteyeceksin? Maddi açıdan minimumu sormana gerek yok biliyorsun değil mi?" "Biliyorum da maddiyatta gözüm yok, ihtiyacım da yok. Bu yüzden ihtiyacım olan bir şeyi istemeyi düşünüyorum. Büyük ihtimal kaybın bayâ büyük olacak." Kadının bu sözleriyle iyice meraklanan adam bedenini ona doğru döndürdü. "Gerçekten merak ettim. Nedir Meleğim?" derken dudakları iki yana kıvrılmıştı. Sağındaki adama doğru dönen kadın aşık olduğu elalara bakarak isteğini fısıldadı. "Yıldızını istiyorum." Duyduğu istekler dudaklarındaki tebessüm donan Ege nefes almayı unutarak kahve gözlere bakakalmıştı. "Yıldızını istiyorum Ege'm." derken bu sefer sesi güçlü çıkmıştı Melek'in. Bunu gerçekten de çok istiyordu. Ela gözler afallamış bir şekilde kendisine bakmaya devam ederken dönütte bulunmayan adama hafifçe takıldı kadın. "Sanki canını istedim." Kadının şakacı sesini duyan Ege aklındakini süzgeçsiz dile getirirken buldu kendini. "Canımdan daha değerli o." Ruhunu okşayan bu cümle Melek'in isteğini arttırmıştı. "Bunu anlamalıydım. Canını istesem hiç düşünmeden verirdin yıldız söz konusu olunca bayâ bir duraksadın. Hâlâ tereddüttesin." "Öyle değil sadece... Şaşırdım. Bunu beklemiyordum." diye itiraf etti Ege gözlerindeki afallama geçmezken. "Yeni bir hilali istemediğimi fark ettim. Yıllardır seninle olan yıldızı istiyorum. Bana anlatacağı çok anı vardır." "Duymak istemezsin." diye mırıldanan Ege iç geçirerek söylendi. "Gerçi ben zaten bizzat anlatacağım." Onun kendi kendine söylemesini takmayan Melek kaşlarını kaldırdı. "Yıldız?" "İstediğini alana kadar durmama huyun hâlâ devam." diyen Ege istemsizce gülümsemişti. "Senin de istediğimi yapacağını bildiğin halde uzatma huyun hâlâ devam." "26 yıllık yoldaşımı almak istedin. Uzatayım biraz daa." diye söylenen Ege kadının gözlerindeki bakışları gördüğünde şiveli konuşarak hayatının hatasını yaptığın anlamıştı. "Daha 26 olmadı daa." diyen Melek'in dudaklarında yarım ağız bir gülümseme belirmişti. Zaafıyla oynamaktan delicesine zevk alan kadına bakmamak için imama dönen Ege artık nezaketen olan 'Kusura bakmayın.' diyaloğunu esgeçti. Aynı şeyi bir daha yapacaklarken özür dilemeyi gereksiz görmüştü. "İstediği mehiri vermeyi kabul ediyorum hocam. Gümüş bir kolye. Şimdiki ederi hakkında bir bilgim yok ancak 26 yıl önce iyi bir fiyata almıştım." "Gerçekten sen onu hangi parayla almıştın Ege?" Melek, yıllar önce defalarca kez ertelenerek cevapsız kalan sorusunu bir kez daha sormuştu. Tekrardan sevdiğini erteleyerek sorusunu cevapsız bırakma düşüncesinden nefret eden Ege ortam yüzünden gönülsüzce 'Sonra' demek üzereydi ki ondan yayılan isteksizliği fark eden İlyas eliyle havada bir yay çizdi. 'Devam et' dercesine verilen bu izin sözlü olarak da yansımıştı. "İstiyorsan cevaplayabilirsin. Vakit sınırımız yok." İmamdan aldığı izinle müstakbel karısına dönen adam derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Bizim üst komutanların emriydi. Gizli göreve çıkan her askerin yanında belli miktarda yüksek bir meblağ bulundurma zorunluluğu var. Herhangi bir aksilikte ülke dışına çıkarak izini kaybettirecek kadar yüksek bir miktar." Duyduğu gerçekle Melek hayretle konuştu. "Ve o parayla kolye mi aldın? Ya gitmen gereks..." Kadın bir anda susarken adam acı bir şekilde tebessüm etmişti. "Formalitenin de formalitesiydi o para. Hiçbir asker görevini bırakıp gitmez, vatanından vazgeçmez. Bunu en iyi sen biliyorsun. Öyle değil mi Gül Kokulum?" Soruyu cevapsız bırakan Melek olumsuzları hayatına almama kararını uygulayarak tebessüm etti. "O parayla ev almak yerine yüzük niyetine kolye alan da bir sen varsındır." "Her şey bittiğinde seninle Urfa'dan gitme niyetindeyken ev almayı gereksiz görmüştüm. İki halkadansa Hilal ve Yıldız almak kesinlikle daha anlamlı gelmişti." "Kendine yeni bir hilal alırsın artık. Yıldızın artık benim." diyen Melek'in dudaklarında halinden memnun bir gülümseme belirmişti. "Bizim kızdan hilalini almak istesem..." diyen Ege'nin sesi sonlara doğru azalmıştı. Asena'ya bu soruyu sorarsa ömrünün sonuna kadar her gün pençeleriyle yüzleşirdi. Net! "Senin nüfusuna girmeden Burak'ınkine girmeye kalkabilir ama istersen sor." dedi Melek gülerek. "Babasından kızı için yeni bir kolye desem? Bunu sana niyet aldım desem... Bak doğum gününde verirsem pek itiraz etmez." "Sen ciddi ciddi kolyeyi geri almayı düşünüyorsun." dedi Melek şaşkınca Ege'sine bakarken. "Yıldızımı istemenle benzer sebeplerden." diyen Ege düşünceli bir şekilde mırıldandı. "Ben bu durumun avantaj-dezavantaj ve risk grafiğini çıkarıp bir değerlendireyim." Adamın ciddi cümlesini duyan kadının dudakları iki yana kıvrılmıştı. "Mesleki deformasyonunla başım derde girecek mi?" "Yüksek ihtimalle." diyerek gülümseyen Ege bakışlarını imama çevirdi. Az önce Meleğinin bilinçli bir şekilde geçiştirdiği soru, aklına yıllar önce yapması gereken bir şeyi getirmişti. "Bir sorum var hocam. Daha doğrusu bir isteğim." derken sesindeki Binbaşı'nı hissetmişti Ege. İlyas hoca da onun emir verircesine kurduğu cümledeki gücü fark etmiş olacak ki "Buyur Binbaşım?" diyerek karşılık verdi. Elalarını imamın soru dolu gözlerinden aşık olduğu kadının meraklı kahvelerine çeviren Ege birkaç saniye kahvelerde oyalandı. "Bir talak hakkımı eşime vermek istiyorum." Bu isteği duyan Melek kesik bir nefes alırken ela gözleri bal rengine dönüşen adam dudaklarındaki acı, gözlerindeki hüzünle sevdiğinin tepkisini izlemeye devam etti. Önce nefes almak istercesine eli böğrüne gitti kadının sonra da ağlamamak için gözlerini kırpıştırmaya başladı. Ancak bu sefer ağlamamak gibi bir durum söz konusu değildi. Sol gözünden bir damla yaş süzülen Melek elinin üzerinde hissettiği el ile avucunu adamın eline bırakarak tüm gücüyle sıktı. "İstersen tüm yetkimi de verebilirim." derken Ege'nin sesinde gram tereddüt yoktu. Meleği istese gözünü kırpmadan canını da verirdi. Sağ gözünden de bir damla gözyaşı firar eden Melek boğazındaki yumruyla yutkundu. Birkaç saat önce 'Bir daha dudaklarının arasından o iki kelime, üç kere dökülmeyecek.' deyişi geldi aklına. Hayatı boyunca mutlu oldukları her güne bu korkuyla başlamasını engelleyecek bir çözümle gelmişti ona Ege'si. Sözünün üzerine söz katmış, gizli korkularının önüne geçmişti. Olur da, olmasın da, bir gün yine benzer bir durum yaşanırsa eğer o üçüncü 'Boş Ol!' boş bir kelimeden ibaret olacaktı. Melek izin vermediği sürece ayrılamazlardı. Ege ondan izinsiz onu bırakamazdı. Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçan Melek çaresiz gözlerini gizlemek için başını önüne eğdiği an, çenesinin altındaki parmakları hissetti. Hiç duraksamadan gözlerini tekrardan birleştiren Ege başını hafifçe iki yana sallamıştı. 'Gözlerimden kaçmak yok.' diyordu adam. Adama sımsıkı sarıldıktan sonra binlerce kez onu sevdiğini söylemek isteyen Melek, uygun olmayan ortamdan dolayı elinin kolunun bağlı kaldığını hissederken isyan içinde fısıldadı. "Bu burada mı söylenir?" "Yeni aklıma geldi." diye mırıldanan adam acı bir şekilde gülmüştü. "Eğer o zamanlar bunu düşünseydim şu an..." "Ege!" diyerek adamın cümlesini kesen kadının sert sesinde büyük bir uyarı vardı. "Tamam tamam. Sana derken aynısını yapmayacağım." diyen adam, kadının gözyaşlarını silme isteğinin önüne zorlukla geçerek elinin arasındaki eli sıktı. Sevdiği adamdan aldığı destek toparlanmasında oldukça yardımcı olurken boştaki eliyle gözyaşlarını silen Melek derin bir nefes aldı. "Tüm yetkiyi vermene gerek yok. Aslında birine de..." diye cümleye başlayan kadın sesi gittikçe azalırken sustu. Nezaketen de olsa bu bariz yalanı söyleyememişti Melek. Yaşananlar düşünülünce bundan doğalı olamazdı da. Ege'nin bir talak hakkını ona vermesine gerek vardı. Çünkü kadının buna ihtiyacı vardı. Hatta belki Ege'sinin de... Melek bu düşünceyle elaları incelemeye başlarken, onun bakışları karşısında çırılçıplak hisseden Ege gözlerini kaçırmamak için büyük bir çaba sarf etti. Adamın bakışlarını süsleyen çaresizlik kırıntılarını gören kadın bir kez daha o günün adam üzerindeki etkisini düşündü. Delilercesine sevdiği kadını korumak isterken yakmak-yıkmak nasıl hissettirmişti? Yanındaki adamın titrek bir nefes aldığını hisseden Melek, bu düşüncelerin yeri ve zamanı olmadığının bilinciyle kızaran elalardan ayrılarak imama döndü. İkilinin gerçekten de çok derin bir hikayesi olduğunu fark eden İlyas isteneni yapmış talak hakkının birinin Melek'e verilmesini sağladıktan sonra nikah öncesindeki izahata başlamıştı. İmam; Allahü Teala Hazretleri'ni, sıfat-ı zatiyyesi ve sübütiyyesi ile bunların anlamlarını kısaca anlattıktan sonra icmali ve tafsili imanın manalarına kısaca değindiğinde, odada bulunanlar hep bir ağızdan "Bunların cümlesini hepimiz kabul ve tasdik ettik." diyerek anlatılanları kabul ettiklerini beyan etmişlerdi. İlyas ellerini dizlerinin üzerine koymaları için uyarıda bulunacaktı ki daha öncesinde imam nikahı kıydıran çiftin zaten bunu gerçekleştirdiğini görerek Melek'e döndü. "Allah'ın emri, Peygamberimizin kavli, İmam-ı Azam Hazretlerinin ictihadı üzerine aranızda kararlaştırılan mehri müeccel ile Melek Hanım kendinizi, nefsinizi, zatınızı Salih Ege Bey'e helalliğe, tezvicliğe, tenkihliye, aileliğe verdiniz mi?" Kahverengi gözlerini kendisini izleyen elalara çeviren Melek, ruhunda hissettiği heyecanla gülümserken güçlü bir sesle konuştu. "Verdim." Sevdiği kadına büyük bir aşkla bakan Ege duyduğu kelimeyle gözlerinin dolduğunu hissederken dudaklarının arasına titrek bir nefes çekti. Bu bir rüyaysa eğer, asla bitmesin istiyordu. İmam İlyas'ın adını söyleyerek başladığı cümleyle birlikte yaşananların rüya olamayacak kadar güzel olduğuna kanaat getiren Ege hocaya döndü. "Salih Ege Bey; Peygamberimizin kavli, İmam-ı Azam Hazretlerinin ictihadı üzerine aranızda kararlaştırılan mehri müeccel ile Melek Hanım'ı helalliğe, aileliğe, tezvicliğe, tenkihliye aldınız, kabul ettiniz mi?" Kızarık elalarını aşık olduğu kadının kızarmış kahvelerine çeviren Ege, huzurun tam şu an olduğunu düşündü. Ona baktığı bu an, ona baktığı her an... İkilinin dudaklarını gözlerindeki kırmızılığa tezat bir şekilde kocaman bir gülümseme süslerken adam yumuşak bir sesle cevap verdi. "Aldım, kabul ettim." Bunun adamın ruhundan dökülen yeni bir söz olduğunun bilincinde olan Melek, sol gözünden bir damla yaşın düşmesine engel olamamıştı. Bir daha asla Ege'sinin elalarıyla buluşamayacağını düşünürken şimdi tekrardan Ege'sinin nikahına giriyordu. İmam aynı soruyu önce Melek'e sonra Ege'ye ikinci ve üçüncü kez sorarken ikili arasında aynı bakışma durumu yaşanmış; yıllar sonra birbirlerine kavuşan çift ruhlarıyla 'Verdim', 'Aldım, kabul ettim.' diyerek önce Hazreti Allah'a sonra birbirlerine söz vermişlerdi. Dudaklarındaki merhametli gülümsemeyle çifte bakan İlyas "Allah kabul etsin." dedikten sonra ellerini açarak nikah duasına başladı. "اَللَّهُمَّ اجْعَلْ هَذَا الْعَقْدَ مَيْمُونًا وَمُبَارَكًا* وَاجْعَلْ بَيْنَهُمَا اُلْفَةً... " Odadakiler de imam gibi ellerini açarak duayı dinlerken hissettiği mutluluğun dolup taştığını hisseden Ege gözlerini kapattı. Nikah duası bittikten sonra imamın "Bârekallahü leke, barekallâhü aleyhe ve ceme'a beynekümâ fı hayrin... Allâh mübârek kılsın, üzerinize bereket ihsan etsin ve sizi hayırlar birleştirsin." dediğini duyduğunda ânın şükrüyle gözünden bir damla yaş düşmüştü. Melek'i bir kez daha Allah katından onun karısı, helali, ailesiydi. Bu düşüncenin verdiği huzur ve mutluluk Ege'nin küçük bir çocuk gibi ağlamak istemesine neden olurken yanındaki kadının düzensiz nefes alışverişlerini duyarak karısına baktı. Karşılaştığı manzara adamı hiç şaşırtmamıştı. Akmaya başlayan gözyaşlarını durduramayan Melek, titreyen eliyle yüzündeki yaşları silerken adama açıklama yapmak istercesine fısıldadı. "Elimde değil." "Biliyorum. Hissettiklerinin aynısını hissediyorum." diyerek sessizce karşılık veren Ege inanmamazlıkla güldü. "Tüm bunların gerçekten yaşandığına tam olarak ne zaman inanırız sence... Karıcığım?" Sevgiyle söylenen hitap kadının gözyaşlarını hızlandırırken başını iki yana sallayan Melek'in dudakları iki yana kıvrıldı. "Bir 26 yıl inanmayız bence... Kocacığım." Hitabı özümseme isteğiyle derin bir nefes alan Ege kadının ağlamaya devam ettiğini gördüğünde kendine hakim olamayarak karısına doğru uzandı. Karısına... Eski karısına değil, karısına. Melek yüzünde hissettiği parmaklarla titrek bir nefes alırken Ege şefkatle gözyaşlarını silmeye başlamıştı. "Bugün bedenindeki tüm tuzlu su stoğunu tükettin resmen." "Hadi diğerleri neyse de... Şu an gerçekten elimde değil." diyerek kendini savunan kadın yıllarının duygu boşalmasını en yoğunuyla yaşıyordu. "Hayır sonra bir de 'Hilal senin kızın.' demiyor mu? Dinmeyen gözyaşlarını da sen vermişsin kızımıza. Mutlu da olsa mutsuz da olsa ağlıyor o da senin gibi." diye söylenen Ege odadakileri daha fazla rahatsız durumda bırakmamak için geriye çekildi. Hiç tanımadığı insanların böyle özel anlarına şahit olmasını umursamayacak durumda olsa da karşısındakilerin çekingence başka tarafa bakmalarının önüne geçmesi gerektiğini hissetmişti adam. "Hilal evlendiğimizi duyunca çıldıracak." diyerek gülen Melek düşen son gözyaşlarını da kendisi silmişti. Odadakilerin yüzünde bulunan anlayışlı tebessümden cesaret alan Ege karısına karşılık vermekte sakınca görmemişti. "Burak hele... O hergele 'Bizden önce nasıl evlendiniz?' demeye falan da kalkar şimdi." Bu söylenmeyi duyan kadından küçük bir kahkaha yükselmişti. "Der valla. Nedense bu konuda Burak'ın Hilal'den daha fazla trip atacağını hissediyorum." "Doğru hissediyorsun. Off çekilmez de o şimdi. Ben bu çocuğu damat olarak almasam mı acaba?" "Burak ona damat dediğini öğrenirse seni babalıktan reddeder Ege. Dikkatli ol." diyerek gülümseyen Melek odadakilerin konuya fransız kalmaması için açıklama yaptı. "Burak; Ege'nin manevi oğlu, kızımın da sevgilisi. Bizim yıllar sonra tekrardan karşılaşmamızı sağlayan da onlar oldu." "Bu evliliğin 4 mimarından ikisi." diyerek araya girdi Ege. "Diğer ikisi kim?" diyen Melek gülerek kendisini işaret etti. "Biri benim sanırım." "Sen mühendisisin karıcığım." Ege'nin muzip bir sesle söylediği cümle odadakilerin gülmesine neden olmuştu. "Biri annen, annem. Artık tekrardan anne diyebilirim." diyen adamın sesi sevgi doluydu. "Sanki demiyordun da. Geldiğinden beri kadına benden daha fazla anne dedin." diye söylenen Melek'in sesindeki sahte bir kızgınlık vardı. "Alışkanlıkların gözü kör olsun." diyen adamın gözlerindeki ima Melek'in dudaklarının iki yana kıvrılmasına neden olmuştu. Ege'sinin alışkanlıklarının yıllara rağmen devam etmesi onu haliyle mutlu etmişti. Şöyle yasaklı, yanlış kelimeli alışkanlıklar mesela... Konuya geri dönmek isteyen Melek düşüncelerini şimdilik kenara bırakarak meraklı bir sesle sordu. "Diğeri kim peki?" Soru karşısında boğazını temizleyen Ege sessiz kalmıştı. "Düşündüğüm kişiyi söyleyeceksin." diyen Melek yaşanan durumun ironisine şaşırmıştı. Sahte bir esefle iç geçiren adam başını iki yana sallayarak mırıldandı. "Bugün gerçekten de hayatımın en garip günü." Ege'den yayılan olumlu havayı hisseden Melek istemsizce konuştu. "En büyük düşmanınla do..." "Melek!" Adamın çıkışı kadını sustururken, gülmemek için dudaklarını birbirine bastıran Melek başını aşağı yukarı salladı. "Tamam tamam. Onunla dost olmayacaksın Ege. Biliyorum." derken sesindeki dokundurma seçiliyordu. "Olmayacağım tabii ki de." diye söylenen Ege dudaklarında büyük bir tebessüm belirirken karısına döndü. "Ama bir iadei iyilik yapmak da farz oldu. Madem tekrardan bir araya gelmemiz için kendinden ciddi bir ödün vererek çabaladı, biz de onun hayatına az biraz burnumuzu sokalım bakalım." "Bu işin sonunda ağzınız yüzünüz dağılmış bir şekilde karşıma çıkmazsınız inşaallah." "Çıksak iyi olurdu. Adamı hakkıyla dövemedim içimde kaldı. Bu saatten sonra da zor." diyen Ege, Melek'in imalı bir şey söylemesinin önüne geçme isteğiyle imama döndü. "Hocam valla hakkınızı helal edin. Tek bu saatte rahatsız etmekle kalmadık bir de sürekli ikili diyaloglara kapılarak başınızı ağrıttık." "Helal olsun ne demek. Bizim için sorun yok oğlum. Siz rahatsız hissedersiniz diye tedirginliğimiz vardı ancak sizin de pek umrunuzda değil gibi." İmamın samimi takılması karşısında Melek sahte bir esefle başını iki yana salladı. "Ben Hilal'le Burak'ı çok kınadım çok. Ondan başımıza geldi bu." "Ben senden daha fazla kınamışımdır emin ol. Bulduğum her fırsatta Burak'a laf sokuyordum. Şimdi geri iade yapmadan durmaz o hergele. Ben de boş durmam. Bundan sonra bitmeyen kısır bir döngüye gireceğiz gibi." diyen Ege'nin sesinde oğluna duyduğu sevgi ve yaşanacak takılmalara karşı hissettiği heyecan vardı. "Olan kızımla bana olacak desene." diyen Melek'in sesi mutlu çıkmıştı. Karısına gülen gözlerle bakan adam bakışlarını İlyas'a döndürdü. "Biz artık kalakalım hocam. Bugün bizim için yaptığınızı asla unutmayacağız. Çok teşekkür ederiz." "Teşekküre gerek yok. Görevimiz sevenleri Allah katında helal kılmak zaten Salih Ege." diyerek tebessüm eden İlyas ayaklandı. Bunun üzerine odadakiler imama uyum göstererek kalkmışlardı. Elini imama uzatan Salih Ege minnettar bir şekilde gülümsedi. "Sık sık görüşelim hocam, tabii bu şekilde çat kapı değil. Artık gizemli adam olmaktan çıkıp insani saatler içerisinde evimde olacağımdan fırsatını buldukça camiinize gelirim." "Bize bir gün oturmaya da bekleriz. Benim hanım size yemek ikram edemedi diye bayâ dertlendi. Yemek var aslında ısıtılırdı iki dakikaya, zahmet olmazdı." İlyas'ın ısrarlı teklifi üzerine karısına bir bakış atan Ege teklifi neden reddettiklerini açıklamak durumunda kaldı. "Pide siparişi vermiştik hocam. O hazır olmuştur şimdiye. Bu yüzden istemesek de teklifinizi reddetmek zorundayız. Başka bir güne sözümüz olsun ama." "Pide mi? Bizim Niyazi'den mi sipariş verdiniz?" diye sordu İbrahim meraklı bir şekilde. "Evet." "O yıllardır sekiz oldu mu kapatır dükkanını. Açık mıydı?" İbrahim'in şaşkınlığını gören Ege başını iki yana salladı. "Açık değildi ama sağ olsun hemşerim kırmadı beni." "Ooo Samsun'lu musun? Karadenizden hemşeriymişiz. Biz de Artvin'liyiz. Valla böyle olmadı be Binbaşım. Fırtına gibi geldiniz, gidiyorsunuz. Bugün bir vesile olmuş olsun. Bir ara adam akıllı oturup tanışalım, konuşalım." İbrahim'in dostça cümleleri karşısında elini adamın omzuna koyan Ege gülerek takıldı. "Valla tanışmışız zaten İbrahim. Fırtına ben, doğru bildin." Dudaklarındaki tebessümle kocasının gülen yüzüne bakan Melek huzur dolu bir şekilde iç geçirdi. Yıllardır görmeye hasret olduğu enerjik, dost canlısı, güler yüzlü adam sonunda karşısındaydı. Ege için de bu mutluluğun yeni olduğunun bilincinde olan kadın, İbrahim'le konuşan adamın kahkahasını duyduğunda dudaklarındaki tebessümü gülümsemeye evirdi. "İyi anlaştılar." Cümleyi duyan Melek bakışlarını yanına gelen Şebnem'e çevirmişti. "Öyle. Kapıyı ilk açtığında sonlarının bu olacağını düşünmemiştim." Melek'in gülen sesiyle kurduğu cümle Şebnem'in de gülmesine neden olmuştu. "Benim İbrahim tanımadığı insanlara karşı huysuzdur. Bizi ilk tanıştırdıklarında yüzüme bile bakmamıştı adam. Neredeyse hiç konuşmadan çayını içip kalkmıştı." "İşte şu an da iki çocuk var diyorsun?" diyerek gülen Melek yanındaki bu kadını sevdiğini hissetti. Elini karnına götüren Şebnem çekingen bir şekilde gülerken "3" diye mırıldanmıştı. "Yaa hayırlı olsun. Daha yeni sanırım, kendini belli etmiyor." diyen Melek dudaklarındaki tebessüme engel olamamıştı. "Öyle. 2. ayımdayım şu an. Sana elbiseyi hediye etme ısrarım da bundandı biraz. Şimdi hamilelik kiloları, doğum sonrası derken bu elbise yıllarca kenarda kalacaktı. Bak üstüne ne güzel yakıştı." Şebnem'in sözleriyle üstüne bakan Melek bu iltifatı reddedememişti. İlk giydiğinde kendisi de yakıştırsa da Ege'sinin elalarındaki ifadeyi gördüğünde elbisenin yakıştığından emin olmuştu. "Teşekkür ederim gerçekten Şebnem. Bunu unutmayacağım." "Arada beni oturmaya çağırırsın ödeşiriz. Bu tanışmayı ilerletmek isterim Melek." Nemrut Melek olsa bu ihtimali yanına bile yaklaştırmazken şimdiki kadın teklifle heyecanlanmıştı. Arkadaş, dost edinme fikri güzeldi. "Bunu ben de çok isterim Şebnemcim." diyerek kadına dönüt veren Melek kocasının sesini duydu. "Hanımlar muhabbetiniz bol olsun." Adamın gülen sesindeki dokundurmayı hisseden Melek kaşlarını havaya kaldırdı. "Hemşerinle muhabbetiniz bitti mi Ege Bey? Karadenizli birini bulunca susmazsın diye düşünmüştüm ben de." "Kocasını çok iyi tanıyan bir eş yapmışlar." diyerek takılan Ege telefonunu havaya kaldırdı. "Diğer hemşerim çağırıyor. Pideler hazırmış." Bakışlarını duvardaki saate çeviren Melek saatin 23.00'e geldiğini gördüğünde hüsranla iç geçirdi. "Bu saatte bana pide yedireceğine inanamıyorum." "Hiç söylenme hiç. Günlerdir adam akıllı bir şey yemiyorsun." diyen Ege kadını baştan aşağı süzdükten sonra memnuniyetsizce başını iki yana salladı. Adam konuşmadan Melek isyan etmişti. "Off sen yine başlayacaksın. Her şey bu kadar aynı olmasa mıydı? Ben kilomdan memnunum Ege." "Hadi karıcığım hadi. Bunu evimizde tartışalım." diyen adam dudaklarındaki sevgiyle devam etti. "Almamız gereken pideler, yapmamız gereken bir akşam kahvaltısı var." Dudaklarındaki gülümseme gözlerinde hayat bulan kadın kocasına baktı. "Çayı sen demleyeceksin." Gözlerindeki parıltıyla gülümseyen Ege hiç duraksamadan cevap verdi. "Ömür boyu.' 🌹 "Bizim çocukları cidden fazla kınamışız. Hiç tanımadığımız insanların evine baskın yaparcasına daldığımız yetmemiş gibi bir de sürekli birbirimizle muhatap olduk, onları yok saydık." diyerek söylenen Melek yanındaki adamın rahatça omuz silkmesiyle iç geçirdi. "Yemin ediyorum aynı Burak'sın Ege. Aynı umursamazlık onda da var. Çocuğa ilk başlarda boşuna tepkili değilmişim. Aynısınız!" "Eh olsun o kadar, o benim oğlum..." diyerek sokağın ortasında duran Ege beyaz elbisesi içindeki karısının yanağından bir öpücük çaldıktan sonra fısıltıyla devam etti. "... Karıcığım." Yanağında beliren dudaklara tepki vermeye fırsat bulamadan kulağının dibinden yükselen hitap Melek'in titrek bir nefes almasına sebep olmuştu. Adamın hızlı solukları ensesine çarparken karnından sıcak bir heyecan yükselen kadın yutkunarak elindeki eli sıktı. Kadının verdiği tepki karşısında keyifle gülen Ege başını biraz daha kadının boynuna doğru yaklaştırdı. "Formdan düştüğümü söyleyen kadına bakın hele. Bacakların mı titriyor senin çok sevgili karıcığım? Dudaklarım boynuna değmiyor bile." Ege'nin eğlenceli çıkan sesi karşısında istemsizce gülümseyen Melek boştaki elini adamın göğsüne koyarak hafifçe itti. "Uzaklaş kocacığım. Sokağın ortasındayız." "Nasıl da söylediklerimi duymazdan geliyor ama." diyerek kadına takılan Ege geriye çekilerek yürümeye başladı. Adımlarını kocasının adımlarına uydurarak yürümeye başlayan Melek'in gözleri istemsizce adamın elindeki poşete takıldı. "Yalnız pide çok güzel kokuyor be Ege'm. Övdüğün kadar var galiba." diye mırıldanırken tabiri caizse ağzının suyu akmıştı kadının. "Niyazi usta da iyi iş çıkarmış gibi duruyor ama sen bunu asıl anavatanında yiyeceksin Meleğim. Bafra pidesini en iyi Bafra'da yapılır. Bir ara seni oraya da kaçırmam lazım." "Samsun'u öylesine büyük bir aşkla anlatıyordun ki gerçekten de çok merak ediyordum. Şimdi artık geldiğine göre seninle şehrine gitmek istiyorum." Birleşmiş ellerini çözerek kolunu kadının omzuna atan Ege, karısını kendisine doğru çektikten sonra gül kokulu saçlara bir öpücük bıraktı. "Seninle Samsun sokaklarında beraber gezelim Gül Kokulum." derken sesinde memleketine duyduğu sevgi vardı. "Senin kadar memleketine aşık birisini görmedim kocacığım. Hayır sen şimdi Samsun'a gitmişken beni stata maça götürmeye de kalkarsın." "Ah kocasını nasıl da tanırmış." diyen Ege keyifle sırıttı. Dudaklarında cilveli bir sırıtış beliren Melek adama yandan bir bakış atarak mırıldandı. "Tabii tanırım daa." Eki duyan Ege aniden dururken koyulaşan elalarını karısına çevirdi. "Evet sayın maç severler. Çift yıllar sonraki ilk öpüşmesini sokak ortasında mı yaşayacak yoksa adam dirayet mi gösterecek detaylar biraz sonra." Meleğinin eğlenerek söylediği cümleyi duyan Ege istemsizce kahkaha atmıştı. Adamın neşeli kahkahası boş sokakta yankılanırken kocasına doğru yaklaşan Melek zorlukla durarak kendini geriye çekti. Karısının bu hareketine anlam veremeyen Ege soru dolu bakışlarla Melek'e baktığında kadının gözlerinin dudaklarında olduğunu fark etti. "Seni kahkahandan öpmeyi özlemişim." diye fısıldayan kadın bakışlarını kendisini izleyen elalarla buluşturdu. "Peki neden durdun? Sokak ortasında olduğumuz için mi?" diye soran Ege çevrelerine bir bakış attı. Ocak soğuğunda sokakta yalnız olduklarının ikisi de farkındaydı. Bu yüzden de soru kadının nedeninin bu olmadığını bildiğini göstermek için sorulmuş bir soruydu aslında. "Yıllar sonra dudaklarında nefes aldığım ânın daha özel olmasını istiyorum. Acılarını, acılarımı geçirmek için. Belki yanlış bir düşünce, belki dudaklarımı mutlulukta birleşse daha iyi olabilir ama..." Kadın cümlelerini toparlamak için duraksadığında adam onun yerine devam etti. "Yaralarımızı iyileştirmek için birleşsin istiyorsun. İyi günde zaten birleşir, kötü günde bir olsun ki birbirimizi teselli etsin istiyorsun. En başında sıfır tereddüt 'Evlenelim.' deme nedenin de buydu. Kahkahalarımızdan önce yaralarımızdan öperek onları da kahkahaya dönüştürmemiz gerekiyor ve sen bunu fark ettin. Söylemiştim sana. Bizim ilişkimizin sorun çözücüsü sensin Meleğim. Her zaman neye ihtiyacımız olduğunu biliyorsun." Anlaşılmanın mutluluğundaki Melek sevgiyle adama bakarken istemsizce mırıldandı. "Biliyor musun bendeki seni seviyorum." Cümle üzerine birkaç saniye duraksayan Ege kaşlarını kaldırdı. "Nasıl yani?" "Senin gözündeki Melek'i seviyorum. Beni gördüğün şekli seviyorum. Bu bana güç veriyor." Kadını biraz daha kendisine çekerek tekrardan yürümeye başlayan Ege gözlerini kahvelerden ayırmadan konuşmaya başladı. "Sen kendindeki potansiyeli farkında değilsin Meleğim. Berceste'm ile parkta konuştuğumuz gün onun bu konuda sana benzediğini düşünmüştüm. Başardığın şeyler azımsanmayacak kadar büyük Melek. Bak sil baştan başladın her şeye ve bunun nedenlerinin çoğu ben değilim. Benden önce de böyleydi bu. Baştan işini kurdun, tek başına ayaklarının üzerinde durmaktan korkmadın. Ya da şöyle diyeyim. Korksan bile kaçınmadın. Senin yerinde başkası olsa arkasında finansal desteği olmadan gözü kapalı böyle bir riske cesaret edemezdi ancak sen kendine güvendin. Sen tasarımlarına güvendin, insanlar da sana güvendi." Ege'nin büyük bir inançla söylediği cümleler Melek'in tebessüm etmesine neden olmuştu. Parmaklarıyla kadının kolunu okşayan Ege sevgiye devam etti. "Ben tüm bunları görüp söylüyorum sadece. Bendeki sen, gerçek sensin. Büyük ihtimal eksiği var hatta." Kocasına biraz daha sokulan Melek adamın kokusunu içine çekerken evlerine doğru yürümeye devam ediyorlardı. Bir süre sonra hissettiklerini dile dökme ihtiyacında olan kadın sesindeki hayranlıkla konuşmaya başladı. "Bana o kadar iyi geliyorsun ki... Yaşanan kötüleri tek kalemde silebilmemin en büyük nedeni bu sanırım. Ne zaman eksik hissetsem tamamlıyorsun beni. O boşluğu kendinden önce benimle doldurmaya çalışman ise ayrı hoşuma gidiyor. Sana bağımlı gibi hissetmemi sağlamak yerine beni kendimle barıştırmaya çalışıyorsun. Ben kendi kendime bunu yapmaya çalıştığımda kendime tökezleyerek geri kaçıyorum ancak bunları senden duyduğumda öyle olmuyor..." Evlerinin bahçe kapısının önüne geldikleri için duraksarlarken Melek kollarının arasında durduğu adama bakarak gülümsedi "Sen söyleyince gerçek olduğunu biliyorum çünkü gözlerin anlatıyor." Dudaklarında kadınınkine benzer bir gülümseme beliren adam karısının yüzüne düşen saçları nazik hareketlerle geriye aldı. "Seninle konuşmayı o kadar çok özlemişim ki. Bana kendini dürüstçe ifade edişini, beni bu kadar değerli görmeni, gözlerindeki koşulsuz sevgiyi... Ben hiçbir yerde senin yanında olduğum kadar ait hissetmedim Meleğim. Seni kaybettiğimde sonsuz boşluğa düşmemin en büyük sebeplerinden birisi de bu aidiyet durumuydu. İlk defa bir yere kök salmışken toprağımdan koparılmıştım. Çok savruldum o yüzden. Sustum, sustum, sustum. Kollarıma alarak konuşacağım sen yoktun çünkü. Ancak şimdi varsın ve yokluğunun ne denli ağır geldiğini, benden neler götürdüğünü şu an daha iyi anlıyorum. Yokluğunda eksilen parçalarım varlığınla tekrardan yerine getirirken çok daha iyi anlıyorum." Adamın duygularını dürüstçe ifade edişi karşısında parmaklarının üzerinde yükselen Melek dudaklarını kocasının yanağına değdirdi. Öpmeden önce gözlerini kapatarak biraz oyalanan kadın adamın dudaklarındaki gülümsemenin büyüdüğünü hissetmişti. "Karıcığım..." diye fısıldayan Ege sadece öylesine duymak için bu kelimeyi söylemişti. Birkaç saniye daha adamın nefes alışverişlerini dinleyerek sevdiğinin yanağında hayat molası veren Melek kocasının yanağına yumuşak bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. Kendisini yoğun bir sevdayla izleyen elaları gördüğündeyse aynı hislerle Ege'sine karşılık verdi. "Kocacığım..." "Seviyorum seni." diyen adam bu cümleyi de 'Karıcığım.' hitabı gibi sonsuza dek söyleyeceğinin bilincindeydi. Dudaklarındaki gülümseme sırıtışa evrilen Melek kocasına karşılık verdi. "Ben de seni seviyorum daa." Cümlesini bitiren kadın bir anda ayaklarının yerden kesildiğini hissettiğinde kollarını refleksle adamın boynuna sarmıştı. Beklemediği bu âni hareketin heyecanı ve kokusunu geçirmek için alnını kocasının göğsüne yaslarken söylendi. "Aklımı çıktı Ege." Kadın göğsünde soluklanırken küçük bir kahkaha patlatan adam kucağındaki karısıyla bahçe kapısından içeri girdi. Kapıyı ayağıyla kapatarak evlerine doğru yürümeye başlarken sesindeki tehditkarlıkla konuştu. "Bu arada karıcığım 'Daa'nın en büyük yasaklı kelime olmasına karar verdim bilgin olsun." Bunu duyan Melek içten bir şekilde gülmüştü. "Ooo çok eğleneceğiz desene." "Hem de nasıl." diyen adamın sesinde halinden ultra memnun bir tını vardı. Evin önüne geldiklerinde duran Ege gülen gözleriyle karısına baktı. "Elim dolu olduğu için mecbur evimizin kapısını sen açacaksın Gül Kokulum." Adamın sahte bir hüzünle kurduğu cümle Melek'in gülerek konuşmasına neden olmuştu. "Balkanlardan gelen dejavu dalgasını sen de hissettin mi kocacığım? Şimdi anahtar kesin arka cebindedir de senin." Yalancı bir şaşkınlıkla ağzını açan adam güya şok olmuş bakışlarla karısına baktı. "Aaa nereden bildin?" Durumdan memnun değilmişçesine iç geçiren Melek sağ mı sol mu diye sormak üzereyken duraksadı. Dudaklarında hin dolu bir gülümseme beliren kadın bunu kendi öğrenmeye karar vermişti. İlk evlendikleri günkü katakullilikle karşısına çıkan Ege'si, karşısındakini o utangaç kız olmadığını unutmuştu. Eh hatırlatmak gerekirdi. Sol elini kocasının boynundan çeken Melek bilinçli bir şekilde adamın göğsüne doğru fazlaca sokulduğunda Ege'nin nefesinin düzensizleştiğini hissetti. 'Dur sen daha dur. Daha başlamadım bile.' diye düşünen kadın, adamın sırtına koyduğun elinin parmak uçlarıyla aşağıya doğru indirmeye başladı. Sırtında hissettiği hareketlilikle tüm bedeni uyarılan adam gözlerini kapatırken ağzından sesli bir soluk dökülmüştü. Kendi hür iradesiyle ölüm fermanını imzalamıştı. Parmakları adamın beline ulaşan Melek kocasından anlık bir titreme yükseldiğini hissettiğinde biraz oyalanmaya karar verdi. 'Demek günlerdir yüzüme bile bakmazsın öyle mi Ege Bey? Bakalım ben yüzüne bakmayacağın biri miymişim?' Şu son günlerinin intikam hırsıyla dolan Melek, adamın belindeki parmaklarını sağ tarafa doğru götürdükten sonra aynı rotayı tersten izleyerek sol tarafa doğru tekrardan hareketlenmişti. Kadının döngüye aldığı bu gezinme işlemi sırasında hareketleri öylesine yavaştı ki, bu duruma daha fazla dayanamayan Ege dudaklarından kaçan inlemeyle birlikte karısının ismini mırıldandı. "Melek!" "Ne?" diye masumca soran Melek büyük bir konsantreyle işine devam ediyordu. "Anahtar..." Ege'nin boğuk sesiyle hırlarcasına söylediği kelime pek de anlaşılır çıkmamıştı. "Aaa anahtarı alacaktım di'mi ben? Tüh unutmuşum kusura bakma." Neşeyle şakıyan kadının parmakları aşağı doğru inerken tüm bedeni kaskatı kesilen Ege tüm gücüyle dişlerini birbirine bastırdı. Kucağında durduğu için adamın bedenindeki tepkimeleri çok iyi takip eden Melek, kocasına aşağıdan bir bakış attıktan sonra şuh bir sesle fısıldadı. "Düşürme sakın beni." "Al şu anahtarı." diye mırıldanan adamın sesi yalvarırcasına çıkmıştı. "Alıyorum daa." Bilinçli bir şekilde kadına bakmamaya çalışan Ege duyduğu ekle birlikte kendisini izleyen kadına ağır hareketlerle döndü. Kocasının arzuyla koyulaşan ela gözlerindeki isteği gören Melek bu sefer adamın onu öpeceğinden emindi. Ama öperse duramazlardı ki... Etraflarını saran fırtına öncesi sessizliğin farkında olan Ege düşünme yetisini kaybetmiş bir şekilde karısına doğru yaklaşmaya başladı. Hissettiği arzu o kadar yoğundu ki az önce konuştukları tüm o 'Yarayı iyileştirmek için bir olmak' muhabbetini unutmuştu. Tek istediği kendisini bilerek kışkırtan bu kadını öpmekti. Dudaklarıyla karısının dudakları arasındaki mesafe azalmıştı ki görüş açısına giren anahtar mecburen durmasına neden oldu. "Anahtar! Buldum!" Kalan son irade kırıntısıyla anahtarı alarak yüzlerinin arasına kaldıran Melek'in eli gibi tüm bedeni de titriyordu. Kadının hissettiği arzudan kollarının arasında titremesine rağmen kendini durdurarak bu harekete kalkışmasına şaşkın bir hayranlıkla bakan Ege 'Bırak şimdi anahtarı.' diyerek karısının dudaklarına yönelmek istedi. "Bakma öyle. Seni gerçekten çok özledim, öpersen durmam. Ama önce konuşmak istiyorum." Algıları karısının dudaklarında olan adam 'S*ktir et konuşmayı. Sonra da konuşuruz.' diye düşünmekle meşguldü. Adamın kilitlendiğini fark eden Melek en büyük kozunu oynadı. "Açım! Karnım çok aç Ege. Bugün hiçbir şey yemedim sadece bir muzla duruyorum." Hassas karnından vurulan Ege, kadının sağlığının hissettiği arzudan çok daha ağır basmasıyla birlikte gözlerini aşık olduğu dudaklardan zorlukla çekerek kahvelere döndü. Karısı saklayamadığı tutkusuyla kendisine bakıyordu. "Bizim ilişkinin dirayetlisi de senmişsin." diye mırıldanan adamın sesi hissettiği arzudan dolayı çatallı çıkmıştı. "Dirayetten değil o." diyerek titrek bir nefes alan Melek elindeki anahtarı avucunun içine alıp elini yumruk yaptıktan sonra kısık bir sesle devam etti. "Sadece yıllar sonraki ilk birlikteliğimizin salt arzudan kaynaklanmasını istemiyorum. Bir yerden sonra zaten arzuya kapılacağız ama en azından başlangıcı öyle olmasın. Senin yaşadıklarını öğrenmeden birlikte olursak eksik hissedecekmişim gibi geliyor. Bunu yaşamak istemiyorum." Dudaklarında sevgi dolu bir gülümseme beliren Ege aşk dolu gözlerle karısına fısıldadı. "Bizim ilişkimizin kurtarıcısı da senmişsin." İçten söylenen bu cümleyle dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Melek, adamın çenesine küçük bir öpücük kondurarak geri çekildi. Bu ufacık temas bile Ege'nin kaskatı kesilmesine sebep olmuştu. "Beni öylesine mahvettin ki hâlâ seni de şu poşetleri de taşıyor olmam tam bir mucize. Mesleki deformasyonum seni yerle buluşmaktan kurtarıyor sevgilim. Şükret." "İyi dayandın hakkını yiyemem ama oyunbozanlık yaptın Ege yaa. Ben daha hangi cebinde diye küçük çaplı bir araştırma yapacaktım." "Hasbinallah." diye isyan eden adam alev alev yanan gözlerini karısına dikti. "Kadın beni delirtme. Konuşmak istedin diye, açım dedin diye kendimi zor zaptediyorum zaten. Biraz daha oynarsan yakarım gemileri." "A-aaa. Üstüme iyilik sağlık. Bilerek anahtarı arka cebine koyan sen, delirten ben. Ne sandın Salih Ege Aslan? Yıllar önceki evliliğimizdeki gibi mi olacaktı? Gerçekten de o zamanki gibi allara morlara boyanıp 'Ama Ege yaa. Alamam ki ben onu arka cebinden. Beni indir de al kendin.' diye utangaç utangaç konuşacağımı mı sandın?" "Nezaketen de olsa öyle yapabilirdin." diye homurdanan Ege ciddi değildi. Kesinlikle bu Melek'i daha çok seviyordu. "Karşındaki kadın bunu kabul etse bile içimdeki yaramaz kız kabul etmez." Sahte bir hüsranla iç geçiren Ege dudaklarındaki sırıtış, gözlerindeki bilmişlikle konuştu. "Uzmanını tebrik ediyorum. O kızı fazla iyi eğitmiş." diyen adam gözleriyle beyaz elbisesi içindeki kadını yavaş yavaş süzerken boğuk bir sesle mırıldandı. "Fazla iyi..." Ela gözlerdeki ifade karşısında tüm bedeninden bir titreme geçen Melek heyecanla kasılan karnını yok saymaya çalışarak titrek bir nefes aldı. Meleği aç olduğunu söylediği için daha fazla oyalanmak istemeyen Ege başıyla kapıyı işaret etti. "Hadi aç kapıyı da evimize girelim. Pideler soğuyacak." Adamın yoğun bakışlarından kaçma isteğindeki Melek teklife balıklama atlayarak avucundaki anahtarı tekrardan parmakları arasına aldı. Adam daha rahat açabilsin diye birkaç adım atarak kapıya yanaştığında Melek aşina hareketlerle anahtarı deliğe yerleştirdi. Sanki daha önce yüzlerce kez evlerine bu şekilde girmişler gibi... Kapı açıldığında kucağındaki karısıyla evin içine giren Ege tek ayağıyla kapıyı arkalarından kapatarak onları karanlığa boğdu. Bu karanlık, birlikte oldukları bu karanlık, tüm aydınlıklardan daha ışıltılıydı. İkili kendilerini çevreleyen karanlıktan şikayet etmezlerken hoş hislerle derin düşüncelere kapılmışlardı. İkili hâlâ bu ânın gerçekliğini sorguluyordu. Melek, sabahında umutsuzluğun en koyusuyla başladığı bu günü nasıl oluyor da Ege'sinin karısı olarak sonlandırdığını düşünüyordu mesela. Birkaç saat önce bu eve giriş yaparken 'Gerçekleri anlattığımda gitmez değil mi?' diye fısıldayan iç sesini yok saymaya çalışan Ege hayatının bir anda nasıl değiştiğini düşünüyordu. Şimdi kollarındaki karısıyla bu eve, evlerine, tekrar giriş yapmışlardı. Sonsuz mutluluk antı içerek... Gözleri karanlığa alışan adam, karanlıkta onu görmeye çalışan karısına ucu sonu olmayan bir sevgiyle baktı. "Bu evin günün birinde bu kadar aydınlanacağını tahmin edemezdim." Kadın, adamın fısıltısıyla ona biraz daha sokulurken Ege, Meleğinin alnına uzun bir öpücük kondurmuş, dudaklarındaki kocaman gülümsemeyle karısının gül kokusunu içine çekmişti. "Evimize tekrardan hoş geldin karıcığım." "Hayatıma tekrardan hoş geldin kocacığım." 🌙 AAAAAAAAAA. Ne bölümdü ama? 😁💃💃 EVLENDİLER... EV-LEN-Dİ-LEEEER! 🥳🥳 Tekrardan geçmişteki gibi karı-koca oldular. Artık eski karısı-eski kocası yazmayacağım. Ayayayayya. O kadar duygusal ve mutlu bir yazarım ki şu an. İçim içime sığmıyor resmen. Bunu bekliyor muydunuz diye sormayacağım çünkü ben de HİÇ beklemiyordum. Ben gayet masum bir şekilde yarıda bıraktıkları kahvaltıyı telafi ettirmek için pide ve çay ile yapılan bir akşam kahvaltısı yazma niyetindeydim. Kahvaltıdan sonra Ege yaşadıklarını anlatmadan önce Meleğine sarılacak ve Gül Kokusunu da orada alacaktı. Sonrasındaysa sahne beni bambaşka yerlere götürdü. Önce Melek'in bilinçli bir şekilde saçını açtığı yer geldi, sonra Evlilik Teklifi. Bu arada bölüm başında yorum istediğim, gördüğünüz an orası olduğunu kesinlikle anlayacaksınız dediğim yer tabii ki 'Evlenelim Ege'm.' kısmıydı. Cümleyi okur okumaz bunu anlayanlar kimler? Bildiniz di'mi? 🤣🤣 Bizim yaralı çiftimiz ciddi ciddi evlendiler daa. Ben de EgMel gibi durup durup bunun gerçekliğini sorguluyorum hâlâ 😅 Evlilik fikri tam olarak hangi diyalogtan sonra karşımda belirdi acaba? Bunu hatırlamıyorum. Bir anda düştü aklıma 'Olur mu, Olmaz mı? Olsun mu, olmasın mı?' diye düşünürken bir baktım büyük büro heyecan ve mutlulukla sahneyi yazıyorum. Hayat gerçekten ilginç. Sabahında 'Ay pide sahnesinden önce çay paketini çıkararak 'Çay içer misin benimle Meleğim?' diye soran Ege'yi,' Çay içerim seninle Ege'm.' diyen Melek'i okuyacağız. Yıllar sonra birlikte çay içecekleeer. Yihuu.' diye başladığım güne, gecesinde evlilik teklifi yazıyordum 🤣🤣 Diyorum size EgMel çok fena kendini yazdırıyor. Bu çiftim paralel evrende bir yerlerde yaşıyorsa şaşırmam bu saatten sonra 😅 Okuyucum olan bir arkadaşıma bu evlilik konusu ilk çıktığında şöyle bir ses kaydı atmışım. "Çünkü Melek benim karşıma çok geçerli bir nedenle çıktı ve dedi ki 'O benim kocamdı. Ben onu çok iyi tanıyorum. Geçmişte birçok kez bana yarasını açtığında ben onu öperek teselli ettim, dokunarak teselli ettim. Sen kimsin de sadece sarılarak teselli edebileceğimi düşünüyorsun.'. Melek direksiyonu eline aldı. Ben bir anda kendimin nerede olduğunu bulamadım." Durum tam anlamıyla bu arkadaşlar. Bu an itibariyle kitabımda spontane gelişen olayların en büyüğü bu sahne oldu, üstü gelir mi hiç sanmam. Resmen evlendirdim yaa. Tekrardan imam nikahıyla evliler resmen 😍😍😍 Tekrardan karı kocalaaaar (bunu söylemekten de yazdırmaktan da asla bıkmayacağım. Eski karısı/kocası yazmak yerine karısı/kocası yazmak o kadar o kadar o kadar güzel bir his kiii) Tamam kabul. Konuşulacak çok acıları var, telafi etmeleri gereken koskoca 26 yılları var. Ancak tüm her şeye rağmen o kadar içim rahat ki şu an. Bölüm baştan sona tüm diyaloglarıyla, korkularıyla, hisleriyle kendisini öyle bir yazdırdı ki... Her şey tam anlamıyla olması gerektiği gibi oldu. Bölüm boyu, hiç beklemediğim bir diyaloğa giriş yaptığım her defasında 'İşte bu. Buna değinmeleri o kadar mantıklı ki. Bu konuda takılı kalmaları öylesine doğru ki.' diyerek sahnenin devamını getirdim. İçime sine sine, doya doya, tek bir falsosu bile olmadan Melek'i ve korkularını da, Ege'yi ve kaçtıklarını da sindire sindire yazdığım bir bölüm oldu. Bu bölümü yazarken hissettiklerimi, şaşkınlıklarımı, yerine cuk diye oturan diyalogları asla unutmayacağım. Hayatımın bölümlerinden oldu. Yazarken Melek ve Ege'nin HilBur'a benzemesi ve sürekli onları dile getirmeleri öylesine hayatın akışından geldi ki mesela... Melek için Hilal'in, Ege için Burak'ın anlamını gösteren diyaloglardı onlar. Hani her anne-baba en ufak bir çağrışımda çocuklarını hatırlar ya... Oydu işte. Sonraaa... Solgun gülün 🥀, diri güle🌹 döndüğü yer. Beni bu detaya gömüüün. Çıkarmayı unutmayın ama haa. Diğer bölümü yazamam yoksa 🤣 Bu bölüm hakkında saatlerce konuşabilirim. O kadar çok tahlil edilmesi gereken, güldüren, şaşırtan, mutlu eden, üzen sahne var ki... Bunları yazmaya kalksam bir 30k daha yazarım büyük ihtimalle. Bu yüzden artık usulca susayım ve 🎤 size devredeyim. Sizin bu bölümde en çok beğendiğiniz sahne neydi? Sizi etkileyen, hüzünlendiren sahne? Sizi en çok güldüren yerler? Sizi dumura uğratıp, şaşkınlıktan küçük dilinizi yutturan sahne neydi diye sormama gerek yok sanırım? 🤣🤣 Kitabın EgMel açısından seyrini değiştirecek bir bölüm oldu bu bölüm. Getirilerini diğer bölümde bolca göreceğiz. Artık EgMel'in sahneleri için flash yazmama gerek yok, Ruhları 19-23 yaşları 46-50 olan bu 🔥 çiftinin güncel sahneleriyle karşınıza çıkacağım 😍 Bakalım bundan sonra neler olacak? Hep birlikte göreceğiz 😉 Ciddi anlamda birlikte öğreneceğiz. Malum bu bölümden de anlaşıldığı üzere sizden sadece kısa bir süre önce öğreniyorum ben de 🤣🤣 ❗ Gelecek bölüm için herhangi bir zaman veremiyorum ❗ Okullar açıldı malum. Oryantasyon dönemim nasıl olur, yoğunluğum nasıldır bilmiyorum. Bir de bu sene sınıf öğretmenliğinin yanı sıra müdürün yardımcısı pozisyonundayım. Bu durum belli bir sorumluluğun haricinde artı bir iş yükü de ekleyebilir. 📣 Ben yine yazdıkça panomdan, instadan gidişatı bildirim size 📣 Sizi çook seviyorum, sizinle konuşmayı da çok özlemişim notun uzunluğundan görüldüğü üzere 🤣 Yeni Dönem size tüm güzellikleriyle gelsin 🦋 Hadi Allah'a emanet olun 💙💙💙 B.K.S. |
0% |