@yasminiesa
|
"Anlatır değil mi? Anlatacaktır. Anlatmak zorunda ama... Böyle bir şey nasıl anlatılır ki?" Hilal'in bilmem kaçıncı tekrarını duyan Burak hüsran dolu bir nefes aldı. Kız arkadaşını teselli etmek istese de kendi de aynı sorularda boğuluyordu. Babası anlatır mıydı? Başka çaresi yoktu. "Anlatacak!" Hilal ve Burak odaya dolan ses ile kapıya dönerken Kadir kendinden emin bir şekilde kızının karşısına geçti. Kendisini büyüten babasının mavi gözlerindeki kesin ifadeyi gören Hilal, sol gözünden bir damla gözyaşı firar ederken burnunu çekmişti. Genç kız bu olayda çok fazla yıpranmıştı. "Nasıl bu kadar eminsin?" diye sorarken sesi çatlak çıkmıştı Hilal'in. "Çünkü artık annenin onu anlayacağını biliyor." Bu cümleden pek de bir şey anlamayan Hilal başını iki yana salladı. "Hayır anlamıyorsun baba. Sen onları görmedin, günlerdir ne halde olduklarını bilmiyorsun. Babamın anneme rağmen nasıl kaçtığını, sustuğunu, yok saydığını... Annem bir mektup yazdı diye gerçekten anlatabilecek mi yaşananları? Babam mektubu okuyunca afalladı, korktu doğru ama günlerdir yaşadıklarından ne farkı vardır ki o mektubun?" Derin bir iç geçiren Kadir, kızının gözünden düşen yaşları yumuşak hareketlerle silerken ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu. "Anlatacak olmasında mektubun etkisi olabilir ama... Daha çok konuştuklarımızın etkisi var. Güven bana küçük aşkım. Baban annene her şeyi anlatacak." "Ne konuştunuz ki?" diyerek kaşlarını çatan genç kızın gözlerinde merak ışıltıları dolaşıyordu. Hilal'in burnunu hafifçe sıkarak başını iki yana sallayan Kadir gözlerini kısarak kızına baktı. "Sen yine bu hikayenin küçüğü olduğunu unuttun bakıyorum Hilal Hanım." "Tamam da... Günlerdir hatta yıllardır susan babamı konuşmaya itecek şeyin ne olduğunu bilmek hakkım değil mi?" Hilal'in ağladığı için bal olan gözlerine bakan Kadir buruk bir şekilde gülümsedi. "Hakkın var mı yok mu tartışılır ancak ne benden ne de onlardan tek kelime alamazsın. Boşuna uğraşma." Mutsuz bir şekilde iç geçiren Hilal 25 yaşında olmasına rağmen küçük çocuk muamelesi görmekten gram hoşnut olmayarak gözlerini devirdi. "Bu yaşımda gördüğüm muameleye inanamıyorum." Onun söylenmesiyle birlikte içten bir şekilde gülen Kadir, kızını kendisine doğru çekerek sıkıca sarıldı. "Ebeveynler için kaç yaşına gelirlerse gelsinler, çocukları hep çocuktur küçük aşkım. Annen de, ben de, baban da... Sana bakınca ilk olarak 25 yaşındaki genç bir kızı değil de o küçük kızı görüyoruz. Gerçek bu." diyerek geri çekilen Kadir gözlerindeki yaşanmışlıkla devam etti. "İstediğin kadar sorabilirsin, istediğin kadar merak edebilirsin ancak sorularına cevap alamayacaksın kızım. Bu hikayenin tam ortasında duruyor olabilirsin, hepimizi birbirine bağlayan en büyük özne de sen olabilirsin ancak bu hikayede yerin yok. Bunu bir an önce kabullenip annenleri sorularınla boğmamanı istiyorum senden. Yeterince düşünmeleri gereken, çözmeleri gereken konuları var. Bir de üstüne sana nasıl cevap vereceklerini düşünmesinler. Olur mu?" Babasının ciddi bir sesle söyledikleri Hilal'e çarparken genç kız gözlerini kırpıştırarak duyduklarını sindirmeye çalıştı. Kollarını birleştirerek duvara yaslanmış olan Burak ise yaşanan sahneyi izlerken Kadir Alacalı'nın dobralığı karşısında bir kez daha afalladığını hissetmişti. Kısmen haklı olsa da 'Bu hikayede yerin yok.' cümlesi fazla ağır kaçmamış mıydı? Hilal de bunda takılı kalmış olacak ki boğazındaki yumruyla mırıldandı. "Nasıl bu hikayede yerim yok? Tamam demeye çalıştığını anlıyorum ama... Baba her şeyi geçtim babam benim yüzümden Emmi..." Aniden susan genç kız dudaklarını ısırarak söyleyeceği acı gerçeği yuttu. O söylemeyi bile kaldıramazken babası bunu nasıl yaşamıştı? "Senin yüzünden değil." dedi Kadir keskin bir şekilde. Önce babasına sonra da sevgilisine bir bakış atan Hilal, Burak'ın onaylamayan bakışlarından kaçarak Kadir'e döndü. "Burak da kızıyor bunu söyleyince ama gerçek bu değil mi?" "Yüzünden değil, için. Senin için." diye mırıldanan Kadir gözlerindeki sevgiyle kızına tebessüm etti. Kaşlarını çatan Hilal babasının kastının ne olduğunu anlamaya çalışırken Kadir hafifçe güldü. "Sen küçükken de böyleydin. Aynı konuyu başkası yaşasa çözümü anında bulur olayları çabucak birleştirirdin ama söz konusu kendin olduğunda elini kolunu bağlardın." Kadir Alacalı'nın cümlesi genç kızın hüsranla iç geçirmesine neden olmuştu. Evet maalesef arada bunu yapıyordu. "Yüzünden suçlayıcı bir ifade. İçin ise öyle değil." diye cümleye başlayan Kadir bu konuda kızıyla ayak üstü konuşmak istemediği için Hilal'i omuzlarından tutarak koltuğa doğru yönlendirdi. İkili çiftli koltuğa otururlarken Burak durduğu yerden memnun, babasının kızını teselli etmesini izliyordu. "Kemal Alacalı'dan en sık duyduğum cümlelerden biriydi 'Senin yüzünden!'. Büyük bir şeyden tut en küçüğüne kadar her şeyde beni suçlardı. Bu yüzden bu kelimeyi sevmem, hayatımda kullanmam. Kızıma karşı hiç kullanmam." Hayatını kısa bir gözden geçiren Hilal gerçekten de babasından daha önce böyle bir cümle duyduğunu hatırlamadı. Soygun günü bile 'Senin yüzünden soyulmuşum.' vb. bir cümle kurmamıştı Kadir Alacalı. "Evet. Kullanmadın hiç." diye adamı onayladı genç kız. Şefkatle kızının elini tutan adam minnettar bir şekilde gülümsedi. "Nasıl kullanayım? Sen benim en büyük lütfumsun küçük aşkım. İlgin olduğu bir şey yaşayacaksam da bu 'Senin yüzünden.' değil 'Senin için.' olur." Babasının ne dediğini anlayarak titrek bir nefes alan Hilal sessiz kaldı. Anlasa bile suçlu hissetmekten kendini alamıyordu. Kızının ruh halinin bilincinde olan Kadir "Bana bak." diye fısıldadı. Hilal anında babasının isteğini yerine getirirken Kadir ciddi bir şekilde konuşmaya başladı. "Senin hiçbir suçun yok. Babanın da annenin de hatta benim de... Yaşananlarda hiçbirimizin bir suçu yok. Suçu olan kişi de ölmüş." "Biliyorum. Gerçekten biliyorum baba ama yine de suçlu hissediyorum. Burak da çok kızıyor böyle dediğimde. Babam desen zaten... Bu odada gerçeği ilk öğrendiğimde 'Sen benim yüzümden.' diye başladığım cümlemi tamamlamama izin vermeden 'Eğer o cümleyi tamamlarsan hastanenin çatısına çıkıp kendimi atarım.' demişti bana." "Yapardı." diye araya girdi Kadir. Gözlerinde tereddüt olmayan adam, kızının elini sıkarak tebessüm etti. "Ben de yapardım. Tek çatı meselesi değil... O gün o mağarada Ege'nin yerinde ben olsaydım ben de seni seçerdim Hilal. Ben tüm hayatım boyunca seni seçtim kızım. Karşıdaki kim olursa olsun seni seçtim, seçmeye de devam edeceğim. Asla yapmamam gerekiyordu ama ben bu uğurda vatanımı bile karşıma aldım. Senin için yapacaklarımın bir sınırı yok. Melek'in de yok, Ege'nin de yok. Bu salt gerçek." Kadir'in kalpten söylediği cümleler karşısında Hilal'in gözlerinden yaşlar düşmeye başlamıştı. Alacalı öylesine net ve kesin konuşuyordu ki genç kız istemsizce 'Ben gerçekten bu kadar değerli miyim?' diye düşünmüştü. Boştaki eliyle kızının gözyaşlarını silen Kadir onun düşüncelerini okumuş gibi devam etti. "Bizi şu an anlamanı beklemiyorum. İstediğin kadar empati yapmaya çalış, ebeveynliği yaşamadan anlayamazsın küçük aşkım. Gelecekte bir gün anne olduğunda... İşte ancak o zaman bizi anlayabilirsin. Bu sınırsız sevgimizi de, seni her şeyden koruma içgüdümüzü de, seni her şeyin önüne koymamızı da ancak o zaman anlayabilirsin. O gün gelene kadar şu son günlerde yaşadıklarını hatırla." Kadir'in söylediklerini duyan Hilal istemsizce Burak'a bakarken yeşil gözlü adam hissettiği buruklukla gülümsemeye çalıştı. Alacalı'nın söyledikleriyle evlat yanı ayrı, baba olmaktan korkan yanı ayrı yanmıştı. Genç adam zümrütleri kızarırken bal gözlere baktı sadece. İkili yine hiç konuşmadan çok konuştukları bir ânın içerisindeydiler. Hilal ve Burak'ın haddinden fazla uzun süren bakışması karşısında Kadir başını Burak'a doğru çevirdi. Kadir'in kendisine döndüğünü fark eden Burak hızla başını öne eğerek yere doğru bakmaya başladı. Kelebeğinden başkasının onu bu aciz haliyle görmesini istemiyordu. Kadir Alacalı ikilinin bakışmasının da bu davranışın da sıradan olmadığını hissetse de sorgulamadı. Az önce kızına söylediği şeyi kendine uyarlayabilirdi. Alacalı'nın onların hikayesinde yeri yoktu. Kızının dikkatinin yeniden kendisine yöneldiğini fark ettiğinde ona dönerek konularına odaklandı. "Daha geçen gün yeni tanıştığın bir kadın bebeğinden olmasın diye, canından olma pahasına onu korudun sen Küçük Aşkım. Bunu unutma. Sonra da dur ve sen hiç tanımadığın biri için bu kadar ileri gidebiliyorken bizim canımız olan senin için neler yapabileceğimizi tasavvur et. O sınırsızlığı hisset. Hissettiğin sınırsızlığı sonsuzlukla çarp. İşte o zaman biraz da olsa bizim senin için yaptıklarımızın, yapacaklarımızın büyüklüğünü anlayabilirsin." Kadir'in sesindeki yoğun sevgi, Hilal'in bir kez daha gözyaşlarına boğulmasını neden olmuştu. Ancak bu seferki yaşlar hüzünden değil, şükürdendi. "Baba..." diye fısıldayan genç kız ses tonuyla hitabın hakkını en koyusuyla verirken, gözlerindeki sevgiyle de kavramın değerini vermişti. Baba kelimesini duyan adam bu hayattaki her şeyden bıksa bile kızının yüreğinden gelen bu hitabı işitmekten asla bıkmayacağını düşünürken, Hilal babasına hayatındaki en anlamlı anlardan birini yaşattığından habersiz içten bir şekilde konuştu. "Benim için bu acı hikayenin en büyük hediyesi sen oldun. Biliyorsun değil mi?" Kızının büyük bir sevgiyle kurduğu cümle boğazının düğümlenmesine neden olurken, dolan gözleriyle hayatındaki en değerli varlığına baktı Kadir. "Biliyorum küçük aşkım. Sen de biliyorsun değil mi? Sen Hilal Aslan, tek bu hikayemin değil tüm hayatımın en büyük hediyesi oldun." Saatler Sonra "Yeter Kelebeğim. Hadi kalk gidiyoruz." diyen Burak elindeki dosyaları sehpanın üzerine bıraktıktan sonra kararlı bir şekilde ayağa kalktı. Sevgilisinin bu ani çıkışını beklemeyen genç kız süs niyetine elinde tuttuğu kitaptan başını kaldırarak kızarık gözleriyle adama baktı. "Ne? Nereye?" "Bilmiyorum herhangi bir yere. Saniye başı telefona bakamayacağın her yere." Gözyaşlarına boğulmamak için gözlerini kırpıştıran Hilal yeşil gözlerdeki sert ifade karşısında titrek bir nefes aldı. "Elimde değil Burak. Kaç saat oldu hâlâ tek bir haber bile yok. Bu doğal bir şey mi? "Aralarında 25 yıllık bir hesap var Hilal." diyen adam sabırlı olmaya çalışsa da sesinin tepkili çıkmasına engel olamamıştı. Saatlerdir sevgilisiyle arasında benzer diyaloglar yaşanıp duruyordu. Hilal'in bir döngüye aldığı ağlama seansları ve endişeli ruh hali Burak'ın hiç hoşuna gitmemişti. Bunun bilincinde olan genç kız çaresiz gözlerle sevgilisine baktı. "Gitmeden önce babama 'Haber ver.' demiştim ama. Beni habersiz bırakmazdı o, ne halde olduğumu biliyor. Haber gelmedikçe ben... Burak babam ya annemin yanına gitmediyse? İkisinin de telefonu kapalı, ulaşamıyorum onlara." Titreyen sesiyle endişesini dile getiren sevgilisinin gözlerinden düşen birkaç damla gözyaşı, Burak'ın yatağa oturarak kızın ellerini tutmasına neden olmuştu. "Gidecek Hilal'im. Gitmeme gibi bir ihtimali yok. Sadece..." Adamın tereddütle duraksadığını gören genç kız kaşlarını çattı. "Sadece ne?" Yeşil gözlerini bala dönmüş elalarıyla buluşturan erkek arkadaşı sessizliğini koruduğunda Hilal gergin bir sesle konuştu. "Burak? Bir şey mi biliyorsun? Biliyorsan lütfen söyle. Bu belirsizlik beni çıldırtacak." Derin bir nefes alan Burak başını hafifçe iki yana salladı. "Bilmek değil de... Kelebeğim babam buradan çok karışık çıktı. O mektupta her ne yazıyorsa gitmesini tetikledi doğru ama..." "Ama?" "Yüzleşmesi lazım." diye mırıldanan Burak istemsizce gözlerini kaçırmıştı. Adamın davranışlarına anlam veremeyen genç kız kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun?" Derin bir nefes alan adam buruk bir acıyla sevgilisine baktı. "Sahilde beni beklediği gün gelememiştim ya sana... Babamda da benzerinin yaşanacağını düşünüyorum." Kızarık gözleri kocaman açılan Hilal kısık bir sesle konuştu. "Babam gitmez mi yani? Annem..." İkisinin de aklını banktaki o gün doldururken Burak kızın ellerini sıktı. "Aynısı olmaz. Babamın gitmeme gibi bir seçeneği yok. O mektup büyük ihtimalle gerçek bir restti. Bugün gitmezse Melek ablada tarifi imkansız bir yara açacağının bilincinde. Sadece... Bence babam biraz rötarlı gitti Kelebeğim. Hâlâ haber almamamızın nedeni de bu." Bakışlarını öne eğerek ellerine diken genç kızın gözünden bir damla yaş süzülmüştü. İkincisi de ilkinin yanında yer alırken dudaklarından titrek bir nefes döküldü. Bütün gün boyunca aralıklarla gözyaşlarına boğulan sevgilisine bakan Burak yorgun bir nefes aldı. "Gülmeni istiyorum." Adamın mırıltısını duyan Hilal kızarmış gözleriyle ona bir bakış attı. "Güleceğim ama şimdi deği..." "Şimdi." diyerek onu bölen adam, kızın çenesini havaya kaldırarak gözlerini buluşturdu. "Gülmeni istiyorum." Yeşil gözlerdeki hüznü gören Hilal büyük bir gerçeğin farkına vardı. Adamın bu dileği istek değil, ihtiyaçtı. Alfa'nın, Kelebeğinin gülüşünü görmeye ihtiyacı vardı. "Biliyorum ancak şu an aklım annemlerde." diye fısıldayan Hilal'in sesi suçlu çıkmıştı. Birkaç saniye sevgilisine bakan adam başparmağıyla kızın yanağını okşarken hafifçe güldü. "Aklını başından alabileceğime eminim." Adamın muzip cümlesini duyan genç kızın dudakları istemsizce iki yana kıvrılmıştı. Onun gülümsemesini izleyen Burak sevgiyle mırıldandı. "Gerçekten gülmeni istiyorum. Tercihen kahkahalarla..." Dudaklarındaki gülümseme varlığını korurken Hilal ilk aklına gelen şeyi söyledi. "Aklımı başımdan almaya kalkarsan sonu kahkahalarla bitmez bence." Bu cümleyi duyan Burak'tan yüksek sesli bir kahkaha yükselmişti. "Cık cık cık. Ne geçiyor o fesat aklından Kelebek?" "Ben mi fesatım?" diyerek hayretle kendini işaret eden Hilal başını olumsuzca iki yana salladı. "Git aynaya, zümrütlerindeki ifadeye bak Yüzbaşı. Ondan sonra konuşalım." "Hiç suçu bana atma Asena. İçin fesat kızım senin. Ben gayet de masumum." "Sen hep masumsun zaten Alfa'm. Masum olmasan ne olur acaba gerçekten çok merak ediyorum." diye söylenen Hilal sahte bir isyanla iç geçirmişti. Dudaklarında arsız bir gülümseme beliren Burak çevresine yaydığı özgüveniyle kıza doğru yaklaşarak sesini alçalttı. "Gelecekte görürsün." Adamın kısık sesindeki ima ile anlık kalbi tekleyen Hilal yapmacık bir şekilde gülümseyerek kaşlarını havaya kaldırdı. "Rüyamda mı?" derken sesi safi iğneleme doluydu. Bu ağır taştan dolayı kan revan içinde kalan Burak gözlerini kısarak sevgilisine baktı. "Sen uslu dursaydın gerçekte de olurdu." Gözlerinde huysuzluk olan adamın sesinde bariz bir kin vardı. Sevgilisinin inadı karşısında birleşmiş ellerini ayıran Hilal, sağ elinin işaret parmağını adama doğru sallamaya başladı. "Sen var ya sen... Çıldırtıyorsun beni. Bazen ciddi ciddi seninle niye sevgili olduğumu sorguluyorum. Gerçekten neden yani? Delirtiyorsun beni Burak!" "İnsanlar zaten birbirine deli divane oldukları için sevgili oluyorlar Hilal." diyen adamın dudaklarında gıcık bir gülümseme belirmişti. "Ukalalık yapma. Bir de sırıtıyor!" diyerek kızan genç kız adamın koluna hafif bir şaplak attı. "Bak yine nefes alma diyor. Ben doğarken bile ukalaymışım kızım. Tüm doğruları elimin tersiyle itip erkenden gelmişim dünyaya." dedi adama omuz silkerek. "Erken gelmek ukalalık belirtisi mi?" diyen Hilal bıkkınlıkla gözlerini devirmişti. "Tabii ki." "Gerçekten Burak sana diyecek bir şey bulamıyorum. Ona bakılırsa geç gelerek ben de tüm doğruları yıkmışım ama senin gibi değilim." "Evet çünkü geç gelmek ukalalığın belirtisi değil. Onun sembolize ettiği şey farklı." dedi Burak kendinden emin bir şekilde. "Hadi yaa. Neymiş o?" Kızın alay dolu sesi karşısında dudaklarında içten bir gülümseme beliren Burak parmaklarını kızın yüzüne götürerek önüne düşen birkaç tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Güzellik..." Sevgilisinin yoğun bakan zümrütleriyle kalp atışları hızlanan Hilal dudaklarının iki yana kıvrıldığını hissederken adam büyük bir sevgiyle devam etti. "Kelebek, en güzel renkleriyle dünyaya gelmek için kozasından biraz geç çıkmış. Ve büyüyüp serpildiğinde de dünyanın en güzel Kelebeği olarak Kurdun inine girerek onun buz kesmiş kalbine konmuş." Dudaklarındaki tebessüm gülümsemeye evrilen Hilal, elini erkek arkadaşının bacağının üstüne koydu. "Akıllı bir kelebekmiş. Nereye konması gerektiğini çok iyi biliyormuş." "Çoook. Her şeyde çok hem de." diyen adam ağlamaktan dolayı kızarıklığı tam geçmemiş elalara bakarken sevdiğinin yanağını okşadı. "Yine de gözyaşlarında çok olmasa? Gözlerinin bala bürünmesine apayrı aşığım ama mutluluk gözyaşlarından dönsün, acıdan ya da hüzünden değil." Burak'ın cümlesi Hilal'in kaygısının tekrardan nüksetmesine neden olmuştu. "Bugün hayatımın kökten değişeceği bir gün. Gözyaşlarımız kontrol edemiyorum o yüzden." diye mırıldanan genç kızın sesinde özür vardı. "Ben el atayım o zaman olaya." diyen Burak ayağa kalktı. "Hadi kalk gidiyoruz." Saate bir bakış atan Hilal 19.00 olduğunu gördüğünde düşünceli bir şekilde sevgilisine baktı. "Nereye gidiyoruz?" "Bilmiyorum. Gidince görürüz." Adamın cümlesi karşısında Hilal ister istemez gülmüştü. "Yaa Burak..." "Yaa Hilal..." diye kızı taklit eden adam elini sevgilisine uzattı. "Hadi kalk Kelebeğim." "Ama nereye gidiyoruz?" "Bilmiyorum dedim ya. Bildiğim tek şey hastanede oturup boynu bükük bir şekilde o telefonu beklemeyeceğimiz." "Bir yere gitmeyelim. Burada takılırız." diye itiraz etti Hilal. "Gidiyoruz." diyen Burak'ın ses tonu bu konuda taviz vermeyeceğini gösteriyordu. "Burak gerçekten hiç havamda değilim. Lütfen anla beni." diyen kızın sesi yalvarırcasına çıkmıştı. Birkaç saniye kız arkadaşına bakan Burak iç geçirerek tekrardan yatağa oturdu. "Sen de beni anla Hilal'im. Böylesine yıprandığını görmeye dayanamıyorum." diyen adam yumuşak bir sesle ekleme yaptı. "Gülüşünü özledim, kahkahana hasretim." Yanlış yapan küçük bir çocukmuşçasına dudaklarını ısıran Hilal sevgilisinin haklı olduğunu bilse de bu karanlık ruh halinden sıyrılamıyordu. "Elimde değil." diye mırıldandı tekrardan, bugün bu cümleyi kaç kez kurduğunu hatırlamazken. Akllında bir çözüm canlanmaya başlayan Burak kızın eline uzanarak ellerini birleştirdi. "Elimizde olsun o zaman." "Nasıl olacak o?" diye soran Hilal'in gözlerinde hüzün parçaları dolaşıyordu. Aşık olduğu ela gözlere bakarken kararını veren Burak kesin bir sesle konuştu. "Bir dilek hakkımızı kullanmak istiyorum." Duyduğu cümle Hilal'in duraksamasına neden olmuştu. Burak onu zayıf karnından vurmuştu. Kabul etmese olmazdı, kabul etse... "Alfa'm gerçekten elimde değil. 'Ağlama, gül.' falan diyeceksen..." "Sinemaya gidelim." Alfa'sının isteği Kelebeğin gözlerini kocaman açmasına neden olmuştu. "Ne?" diye şaşkınlıkla mırıldanan genç kız doğru duyup duymadığını düşünüyordu. "Sinemaya gidelim. Bir komedi filmine. Absürt bir komedi olabilir, çerezlik bir şeyler hatta saçma sapan bir film bile olabilir. Hiç fark etmez. Aksiyon ve dramdan uzak her şey olabilir. Salona girmeden önce tüm kötüleri geride bırakıp sıradan bir çift gibi film izleyelim seninle. Büyük boy bir mısır alıp birlikte yiyelim, ellerimiz çarpıştıkça gülümseyelim mesela. Sonunda bu duruma dayanamayarak mısırı yemeyi bırakalım ve el ele filmi izlemeye dalalım. Bolca kahkahalar atalım. Günlerdir yıpranmıyormuş gibi, çözüme ulaşmayan sorunlarımız yokmuş gibi, daha birkaç hafta önce seni neredeyse kaybetmemişim gibi kahkahalara boğulalım. Gülmeni istiyorum ben Kelebeğim, seninle gülmek istiyorum. Seninle hep gülmek istiyorum." Adamın anlattığı hayalden çok, bu hayali anlatırken parlayan zümrütleri ve dudaklarındaki kocaman gülümseme etkilemişti Hilal'i. "İçindeki Olric artık gizlenmiyor farkında mısın?" diye soran genç kız aklındakinin dile döküldüğünün farkında değildi. Hoşuna giden bu cümleyle sırıtan Burak bilmiş bir şekilde başını salladı. Onun bu hareketi Hilal'i gülümsetirken adam sesindeki aşkla konuştu. "Sayende Kelebeğim, sayende. Özellikle şu son zamanlarda yaşadıklarımıza baktığımda daha net fark ediyorum bunu. O Küçük Alfa; Olric olarak hayatımda, hayatımızda artık. İyi ki de. Çünkü eğer böyle olmasaydı ben..." Birkaç saniye duraksayan Burak kızın da bildiği bir gerçeği itiraf etti. "Tüm bunlardan önceki Burak olsaydım eğer, yaralandığında seni bırakırdım." "Kaybetmekten korktuğun için uzak durmaya kalkışırdın." diyerek adamı onaylayan kızın sesinde herhangi bir yargılama yoktu. "Yapardım öyle bir aptallık. Halbuki Ay Işığım hayatımda olmadığında karanlığın en dibinde buluyorum kendimi, kayboluyorum, nefes alamıyorum. Yine de buna rağmen korkularım ve geçmişim bir kez daha yakıp yıkardı bizi. Şimdi ise bu aptallığı yapacağı için geçmişteki Burak'a ağız burun dalmak istiyorum." Adamın sözlerinden cesaret alan Hilal de bir itirafta bulundu. "İlk yaralandığımda gerçekten korktum. Zümrütlerindeki ifade... Çok soğuktu. Kapatmıştın kendini bana. O duvarları en sertiyle tekrardan ördüğünü düşünmüştüm." "Bir daha asla. Tek sana değil tüm dünyaya karşı o duvarları örmeyeceğim. Bundan yoruldum, bunu istemiyorum." diyen adam kızın diğer elini de tuttu. "Ayrıca sözüm söz. Ellerini tuttuğumda bu sonsuzluğa kadar olacak. Yaşadığımız, yaşayacağımız hiçbir zorluk bunu bozamaz. Bu saatten sonra sensiz bir hayatım yok. Sonuna kadar, sonsuza kadar seninle." Kendisine aşkla izleyen sevgilisine bakan Hilal, ânın duygusallığını yok edeceğini bilse de konuşmaktan kendini alamamıştı. "Annemle babamın sonsuza kadar sevgili kalmamıza izin vereceğini düşünmüyorum Alfa'm." Kızı duyan Burak birkaç saniye şaşkınlıkla duraksadıktan sonra gür bir kahkaha patlattı. "Ben burada durmuş romantikliğin dibine vuruyorum sense kalkmış ne diyorsun? Onca cümleden çıkarttığın sonuç bu mu yani Kelebeğim? Her şeyi evliliğe bağlamayı ne zaman bırakacaksın acaba?" diye peş peşe sıralayan adam gülmeye devam ediyordu. "Hakkım olan teklifi aldığımda." dedi Hilal başını dikleştirerek. "Bu konuda beni çok kışkırttın Hilal Hanım. Teklif edersem 'Rüyanda görürsün.' veya 'Hayır.' diyeceğini defalarca kez söyledin. Reddedilmeyi kaldıramam o yüzden hiç teklif etmeyi düşünmüyorum." diyen Burak'ın sesi oldukça ciddi çıkmıştı. Sinirle soluyan Hilal intikam dolu bakışlarını sevgilisinin yeşillerine dikti. "Ben de Asena isem o teklifi alana kadar senin canına okumaz mıyım Yüzbaşı?" Alev alev yanan elalarla birlikte dudaklarında arsız bir sırıtış beliren Burak "Okursun okur." dedikten sonra kız arkadaşına göz kırparak devam ettt. "Canıma okumana ciddi anlamda bayılıyorum Asena'm. Sabırsız bana öğret bakalım sabrı ." 🐺 "Bak bu film güzele benziyor. Absürt komediymiş." diyen Hilal telefonu kollarında durduğu adama doğru çevirdi. "Aynen iyi duruyor. Alabilir miyim bir?" Telefonu sevgilisine uzatan Hilal bacak bacak üstüne atarken yanındaki bu adamla hayatının nasıl da sürprizlere gebe olduğunu düşünüyordu. Daha 1 saat önce pijamalarıyla depresif bir şekilde ebeveynlerinden haber beklerken şimdi sinemaya gitmek için hazırlanmış, sevgilisiyle film seçiyordu. "Bu olmaz." diyen Burak telefonunu ona geri uzattı. "Niye? Fragmanı güzel duruyor. Yorumları da iyi." "Seansı yok." "Nasıl seansı yok?" diyerek kaşlarını çatan Hilal filmin gece gösterimi dahil 3 seansı daha olduğunu görerek sevgilisine baktı. "Gideceğimiz yerde seansı yok." diye mırıldanan Burak ciddi gözlerle sevgilisine bakmıştı. "Nereye gidiyoruz ki? Arabayla buraya 10 dakika uzaklıkta bir sinema salonu var. Oraya gitmiyor muyduk?" "Hayır..." Burak'ın zümrütlerindeki değişik ifadeyi gören Hilal istemsiz bir temkinle tekrardan sordu. "Nereye gidiyoruz?" "Şah'a gidelim." Adamın sesi hafiften tereddütlü çıksa da bakışları keskindi. "Burak..." diye fısıldayan Hilal ne söyleyeceğini bilemeyerek sustu. Genç kız böyle bir şeyi beklemiyordu. "Kendime sözüm var. Bir daha hiçbir mekanı tabu haline getirmeyeceğim. Ömrüm boyunca alışveriş merkezlerinden kaçmak istemiyorum. Ben artık bir şeylerden kaçmak istemiyorum Hilal. Bu yüzden bugün Şah'a gidelim, Sami'ye o günkü yardımları için minnetimizi belirtelim. O... O mağazaya gidelim ve Güler'e işbirliği için teşekkür edelim. Sonrasında da filmimizi izlemeye sinema salonuna geçelim." Adamın cümleleri karşısında dudaklarında takdir dolu bir tebessüm beliren kız her şeye rağmen sormaktan kendini alamamıştı. "Şah üstüne sinema ortamı fazla gelmez değil mi?" "Kelebeğim ben seninle yıllar sonra Sakarya'ya gitmiş insanım. Hayatımın cehennemini mekanında anlatmışken sinema ortamı nasıl fazla gelebilir ki?" diye mırıldanan adam parmaklarını kızın yanağına çıkarıp sevgiyle okşadı. "Özellikle de sen yanımdayken." Hilal, adamın inançla kurduğu cümlesiyle gülümserken Burak da cümlesinin verdiği hissiyatı melodilisiyle mırıldanmıştı. "Sen yanımdayken o tozlu yollar aşka gider." Dudaklarındaki gülümseme gözlerinde hayat bulan Hilal kollarında durduğu adama dönerek çenesine bir öpücük bıraktı. "Sen yanımdayken her yol aşka çıkar." Burak, kızın omzuna attığı kolunu kendisine doğru çekerek sevgilisini yanına yaklaştırdıktan sonra ikili film seçme işine geri döndüler. Şah'ta gösterimde olan filmlerden komedi olanı ikilinin de ilgisini çekmezken Burak parmağıyla bir filmi işaret etti. "Bu nasıl?" Adamın işaret ettiği filme bakan Hilal tek kaşını kaldırarak ona döndü "Romantik komedi?" "Evet." "Sen ve romantik komedi?" "Evet?" "KİT'in Soğuk Nevale Yüzbaşı'sı Alfa ve romantik komedi?" "Ne bu şaşkınlık Kelebek Hanım? Görende KİT'in Soğuk Nevale Yüzbaşı'sı Alfa ve aşk dedik zanneder." diyen adamın sesi gibi gözleri de gülüyordu. "Ben bu hayattaki en büyük devrimimi yaşadım zaten, romcom bunun yanında ne ki?' diyorsun yani?" diyen Hilal'in dudaklarında kendinden memnun bir sırıtış belirmişti. "Kesinlikle İhtilal'im. Senin ihtilalinden sonra her türlü yeniliğe 'Evet'im. Sevgilimle birlikte sinemada romcom izlemek kulağa çok da güzel geliyor." diyen adam, kızın yanağına bir öpücük kondurduktan sonra mırıldandı. "Hayata bir film arası." "HilBur ile." diyerek ekleme yapan Hilal Alfa'sının yanağına uzunca bir öpücük bırakmıştı. Kızın, isimlerinin baş harflerinden oluşturduğu shipper oldukça hoşuna giderken hafifçe gülen Burak sevgilisini tekrarladı. "HilBur ile." 🦋 "Sami Bey ile görüşebilir miyiz?" Burak'ın sorusunu duyan personel dudaklarında beliren profesyonel tebessümle karşısındaki çifte baktı. "Herhangi bir sorun mu vardı Efendim?" "Sorun yok. Kendisi bir dostumuz olur, gelmişken selam verelim dedik. Burak Kılıç derseniz..." Onu onaylayan personel, müdür odasına girerken Hilal ve Burak'ın bakışları istemsizce mağazada gezinmeye başlamıştı. Kötü anıların olduğu yer giriş veya ilk kat olmadığından merkeze girmek ikiliyi şimdilik etkilememişti. Herkesin kendi halinde mutlu bir şekilde dolaştığını gören Hilal farkında olmadan mırıldandı. "Böyle bakınca o olay hiç olmamış gibi gelmiyor mu?" "Öyle. Bu farkındalığı birçok kez yaşadım, her seferinde şaşırtmaya devam ediyor. İnsanlar çabuk unutuyor Hilal'im. Gerçi unutmaktan başka çareleri de yok. Unutmayınca yaşanılmıyor, atlatamadığında nefes aldırmıyor. Bunun en canlı örneği benim." Kilitlenmiş ellerini havaya doğru kaldıran Hilal dudaklarındaki tebessümle ellerini işaret etti. "Yalnız benim gördüğüm en canlı örnek birleşmiş ellerimiz Alfa'm." Kızın kendine has tesellisi karşısında dudakları iki yana kıvrılan Burak sevgilisini kendisine doğru çekerek kolunu omzuna attı. Adamın sonraki hamlesini adı kadar iyi bilen Hilal, Burak'ın dudaklarını saçlarında hissettiğinde huzur dolu bir nefes aldı. Hilal'in saçlarına narin bir öpücük bırakan Burak papatya kokusunu içine çekti. "Çok seviyorum be." Dudaklarındaki gülümseme sırıtışa evrilen Hilal başını yukarı salladı. "Eh tabii ben sevilmeyecek insan değilim." Duyduğu cümleyle Burak'tan gür bir kahkaha yükselmişti. "Ukala mısın sen Asena?" "Yoo sadece gerçekleri söylüyorum." Zümrütleri parlayan adam kendi olan kızın bu hallerine bayılırken ortamı bir ses böldü. "Muhabbetiniz bol olsun gençler." Sami'nin sesiyle soyutlandıkları dünyadan çıkan ikili aralarına biraz mesafe koyarak adama döndüler. "Sami." diyerek elini uzatan Burak minnettar olduğu adamın elini sıktıktan sarıldı. Hilal de adama selam verdiğinde Sami gülen gözleriyle çifte baktı. "Sizi burada görmek ne kadar güzel. Hayırdır hangi rüzgar attı?" "Sinemaya geldik. Gelmişken seni görmeden geçmeyelim dedik." diye yanıtladı Burak soruyu. "İyi yapmışsınız. Buraya kadar gelip bana uğramasaydanız bozuşurduk. Gelin içeri bir şeyler ikram edeyim." "Başka zamana sözümüz olsun. Seans başlamak üzere." "Böyle ayak üstü de olmadı. O zaman merkezin herhangi bir yerinde adımı verin size bir şeyler ikram etmiş sayılayım." Burak'ın buna pek sıcak bakmadığı bakışlarından belliydi. "Bir gün sana gelip karşılıklı içeriz çayını." Cebinden kartını ve kalemini çıkartan Sami kartın üzerine bir şeyler yazdıktan sonra Burak'a uzattı. "Sen bilirsin, benden teklifi. Şimdi ya da sonra bir ihtiyacınız olursa, ne olursa olsun, bu kartı görevliye gösterirsen sana yardımcı olacaklardır." Kartın üstünde Burak Kılıç ismiyle birlikte bir sayı dizimi ve adamın imzası bulunuyordu. "Tamamdır aklımda bulunsun." diyen adam arkadaşına neler yaptığıyla alakalı birkaç soru sordu. Hilal, aklının bir köşesinde anne-babası olduğu için muhabbete pek katılmayarak sessiz bir sükutla onları dinliyordu. İkili kısa bir muhabbetin ardından Sami'ye veda edip Sinema'ya doğru yöneldiler. Filmlerini izlemek için salona vaktinden önce giden genç çift, sözsüz bir anlaşmayla bebek mağazasındaki yüzleşmeyi gecenin sonlarına atmaya karar vermişlerdi. 🐺 "Gerçekten çok merak ediyorum Alfa'm. Biz tüm bunların hepsini nasıl yiyeceğiz?" diyen Hilal adamın elindeki aperatiflere bakıyordu. Burak resmen sinema marketindeki her şeyden ikişer adet almıştı. "Biter biter. Film izlerken hooop bir bakmışın ambalajları kalmış Kelebeğim." diyen adamın gözlerinde çocuksu bir heyecan vardı. Yıllar sonra sinemaya gelmiş olmak içindeki çocuğu harekete geçirmişti. "Her şeyden bol bol ve çifter tane alırken mısırdan niye bir tane aldık peki?" diyen Hilal iki eliyle tuttuğu büyük boy mısıra çevirmişti bakışlarını. Kısık sesle gülen adam omuzlarını silkti. "Bazı klişeler hoşuma gidiyor." Ela gözlerindeki parıltıyla sevgilisine muzip bir bakış atan Hilal 32 diş sırıtmıştı. "Mısır kutusunda ellerimize çarpıştığında önce hangimiz elimizi geri çekeceğiz ayarlayalım mı?" "Cık gerek yok. Niyetim tuttuğum elini ağzıma götürüp elinden mısır yemek." Keyifle gülen Hilal kabul dercesine başını salladı. "Ama her şey karşılıklı. Sen de bana yedirerek aldığın mısırlarımı telafi edeceksin." "Hmmm en sevdiğim." diyerek göz kırpan Burak salonun kapısına geldiklerinde elindeki iki poşeti tek elinde birleştirip kız arkadaşına elini uzattı. Elindeki kovayı tek kolunun altına sıkıştıran Hilal hiç duraksamadan parmaklarını adamın parmaklarının arasından geçirerek ellerini kilit yapmıştı. İkili el ele sinema salonuna girerlerken iç dünyasını dinleyen Burak tatlı bir heyecan, mutluluk ve huzur hissettiğini fark ederek tebessüm etti. Hilal'in yanındayken olumsuz tüm duyguları Kelebeğiyle oluşturdukları kozalarına çarpıp geri kaçıyordu. Bu sefer de şaşmamıştı. Büyük salonda koltuklarına ulaşmak için merdivenleri çıkarlarken bir anda duraksayan Burak sevgilisinin yanağından mini bir öpücük çaldı. Adamın bu hareketi kızın dudaklarının anında iki yana kıvrılmasına neden olmuştu. Sevgilisine dönen Hilal zümrütlerdeki duygu yoğunluğunu ve şükrü gördüğünde cümlei iade yaptı. "Çok seviyorum be." Ukala bir şekilde sırıtan Burak anında kızın cevabını taklit etmişti. "Eh tabii ben sevilmeyecek insan değilim." "Ukala mısın sen Alfa?" diyen Hilal adamın sırıtışını gördüğünde alacağı cevabı tahmin etmişti. Burak onu şaşırtmayarak başını aşağı yukarı salladı. "Evet ama..." "Haklı bir ukalalık seninkisi." diyerek cümlesini tamamladı genç kız. "Kelebeği Alfa'sını ne de güzel tanıyormuş." diyen Burak zümrütlerini elalarda gezdirdikten sonra sevgiyle mırıldandı. "Artık yeni bir anı güncellemem var. Karanlık bir sinema salonunun merdiveninde, yaşadığı dehşetle bayılan o küçük çocuk şimdi yine bir sinema merdiveninde fakat bu sefer hayatının ışığıyla el ele gülüyor. Bana böylesine güzel bir anı güncellemesi hediye ettiğin için teşekkür ederim Hilal Aslan." Sevgilisinin elini dudaklarına götürerek bir öpücük bırakan Hilal adama tebessüm etti. "Asıl ben parlayan zümrütlerindeki aşkı bana hediye ettiğin için teşekkür ederim Burak Kılıç." 🦋 Bol kahkahalı kısmen klişeli film araya girdiğinde salon aydınlanırken, Hilal gülmekten ağrıyan karnını tutuyordu. "Buna ihtiyacım varmış." "Benim daha çok." diye mırıldanan Burak'ın bakışları kızın gülüşündeydi. Sevgilisine uzanarak adamın yanağına bir öpücük bırakan Hilal mutlulukla mırıldandı. "Resmen terapimsin Olric." "Sizin kadar olamasa da Psikolog Hanım." diyen adam elindeki çikolatayı Hilal'e uzatmış. Antep fıstıklı çikolatadan bir ısırık alan genç kız Burak'ın yanındaki poşetlere bir bakış attı. "Gerçekten de yarısını yedin mi?" Adam anında savunma yapmıştı. "Ben mi? Sen de yiyorsun ya." "Bir ısırık alıyorum kalanı senin midende." "Filmin ilk 20 dakikasından sonra 'Yeter ama Burak verme artık.' diye itiraz eden sendin ama." "Orası öyle de... Allah aşkına üst üste bu kadar abur cubur yenir mi? Sen asker değil misin formuna dikkat etmen gerekmiyor mu?" "İki koşu sonrası eskisinden daha fit olurum Kelebeğim." diyen adam gıcık bir sırıtışla devam etti. "Sen endişelenme sevgilim. Formuma dikkar ederim ben. Beni görenlerin 'Aman Allah'ım şu yakışıklıyı görüyor musun?' bakışlarından mahrum kalmak, isteyeceğim son şey bile değil." Onun bu cümlesine tepki olarak ayağını hızla Burak'ın bacağına geçiren Hilal, hırsını alamayarak yumruk yaptığı eliyle de adamın koluna vurmuştu. "Off. Bacağımı cidden kırdın." diyen Burak baldırına gelen sert tekmenin acısıyla yüzünü buruşturmuştu. "Beter ol!" diye çıkışan Hilal ona ters bir bakış attıktan sonra kollarını birbirine bağlayarak önüne döndü. Sevgilisinin bu haline gülen Burak, kıza doğru yaklaştı. "Hilaaal. Kızdın mı?" Onun bu şebekliğine kanmayan Hilal tripli bir şekilde söylendi. "Sırnaşma bana." "Kızma sevgilim. Senden başkasına bakmam ki ben." diyen adamın halinden eğlendiği belli oluyordu. "Yiyorsa bak!" diye tıslayan genç kız alev atan elalarıyla sevgilisine döndü. Hilal'in yeşil, sarı ve kahverengiye ev sahipliği yapan öfkeli elalarını doyasıya izleyen Burak dudaklarında beliren muziplikle fısıldadı. "Sen yiyeceksen işler değişir ama bak." Kendisini inceleyen zümrütlerin etkisine kapılmamak için yutkunan Hilal sahte bir tebessümle adamın göğsünü itti. "Uzaklaşın Beyefendi. Babam ömrünün sonuna kadar benimle sevgili kalmaya niyetli olan sizi onaylamayacağı için mesafemizi koruyalım. Her an her şey olabilir." "Allah Allah. Her an her şey olabilirmiş." diye söylenen Burak göğsünden iten kıza zorluk çıkarmadan geri çekilmişti. Hilal ise söylediği cümleyle durumu yeni yeni idrak ederek gözlerini kırpıştırdı. "Ben babamları unuttum." Genç kız montunun cebindeki telefonunu çıkartırken Burak havalı bir şekilde güldü. "Üzerindeki etkimin büyüklüğü işte." "Kaç kez aramışlar." diye mırıldandı Hilal endişeli bir şekilde. Onu duyan Burak ciddileşerek kendi telefonunu çıkarttığında kendi telefonundaki cevapsız arama bildirimleriyle karşılaşmıştı. Sevgilisine döndüğünde telefonu kulağına yanaştırmış bir şey dinlediğini gördü. Göz göze geldiklerinde parmağıyla Burak'a yaklaşmasını işaret eden genç kız, yeni dinlemeye başladığı sesi başa alarak telefonu aralarında tuttu. 'Aradım, aradık ama ulaşamadık kızım. Burak'ın görevini yerine getirip senin dikkatini dağıtmış olduğunu düşünerek ses kaydı atmaya karar verdik. Biz iyiyiz endişelenme. Babanla konuşabileceğimiz bir yere ancak gelebildik bu yüzden sana biraz geç dönüyoruz.' Arka taraftan Salih'in homurdanması duyuldu. 'Dönsek ne fayda? Biz endişeden delirmiştir diye endişelenirken bizimki telefonu bile açmadı. Artık o hergele ne yaptıysa...' Ege'nin memnuniyetsiz cümlesini duyan Melek'in kahkahası ahizeden yankılandığında iki gencin dudaklarında aynı anda bir tebessüm belirmişti. 'Ağlıyor olsa bu sefer de 'O hergele ne güne duruyor? Niye ağlamasına izin veriyor?' diye söylenirdin Ege.' 'Tabii söylenirdim Meleğim. Yine de bari telefonlarımızı açsalardı.' 'Neyse kızım duyduğun üzere biz gayet iyiyiz. Benim şarjım bitmek üzere. Sesi dinleyince babanı ararsın.' 'Tabii ulaşabilirse.' Salih'in iğneleyici imasını duyan çiftten bir kahkaha yükselmişti. "Sesi atalı 10 dakika olmuş. Umarım ulaşabiliriz." diyerek gülen Hilal babasını aradı. Telefon daha ilk çalışta açılmıştı. "Telefon elinde aramamı mı bekliyordun baba?" "Senin aksine, evet kızım." Salih'in huysuz sesini duyan Hilal açıklama yapacakken Burak araya girdi. "Hiç söylenme İhtiyar. Kızını sakinleştirene kadar canım çıktı. Sen onu bunu geç de Melek abla nerede onu söyle bakayım?" "Ne yapacaksın?" "Yanında olsa bu kadar çabuk açmazdın." dedi Burak bilmiş bir şekilde. Oğlunun cümlesini duyan Salih, dudaklarında beliren gizli gülümsemeyle sordu. "Öyle mi? Nereden biliyorsun?" "Kendimden." Burak'ın hiç duraksamadan verdiği cevap üzerine iç geçiren Hilal başını iki yana salladı. "Hiç karşımda kız babası var dikkat edeyim demek yok." diye söylendi Salih Ege. "Şansına küs Salih Aslan. Sana da Alfa denk geldi işte." diyen Burak 32 dişti. "Eee. Baba oğul konuşmanız bittiyse biz konuşabilir miyiz baba? Film başlayacak şimdi." Hilal'in dokundurması karşısında adamlar gülerken Salih sesindeki merakla sordu. "Film mi? Sinemada mısınız?" Adamın sesindeki şaşkın tınıyı duyan ikili bakıştı. Sinemanın Burak indindeki yerini en iyi Salih Aslan biliyordu ne de olsa. "Öyle babacığım. Burak baktı iyi değilim hadi komedi filmine gidelim diyerek beni sinemaya getirdi. Konuşuruz bunları sonra. Asıl siz ne yaptınız? Annem nerede? Orada değil sanırım." "Evet Berceste'm. Elini yüzünü yıkamaya gitmişti." 'Elini yüzünü yıkamaya gitmişti çünkü ağladı.' diye düşünen Hilal titrek bir nefes aldı. "Nasılsınız? Gerçekten nasılsınız?" "Sesindeki hüznü silebilirsin Berceste'm. Seni arayamadığımız saatlerde tahmin edemeyeceğin kadar güzel gelişmeler yaşandı. İyiyiz. Çok çok daha iyi olacağız. Merak etme." "Yani... Anlatacaksın değil mi?" diye sordu Hilal kısık bir sesle. "Anlatacağım." diyen Salih'in sesi yemin edercesine çıkmıştı. Babalarının sesindeki kararlılığı duyan çocuklar aynı anda rahat bir nefes verdiler. Salonun ışıkları kapanırken Hilal biraz çekingen bir sesle konuştu. "Film başlıyor. Konuşacaksak dışarıya çıkayım mı?" "Bence yarın konuşabiliriz Berceste'm. Ama annenle konuşmak istersen çağırayım." "Annemin kırık sesini duymak istemiyorum baba. Onu iyileştir sonra konuşalım." Hilal'in buruk cümlesi Ege'nin boğazının düğümlenmesine neden olurken adam çatlak bir sesle mırıldandı. "İyileştireceğim Berceste'm. Sana senin üzerine söz veriyorum, iyileştireceğim." Gözlerine dolan yaşları geri göndermeye çalışan Hilal, telefonu sevgilisinin eline tutuşturdu. Babasının ağlayan sesini duymasını istemiyordu. Telefonu ondan alan Burak kulağına götürerek alçak bir sesle mırıldandı. "Baba film başladı, kapatıyorum." "Berceste'm sana emanet. Üzülmesin artık söyle." "Merak etme ihtiyar. Buralar bende aklın kalmasın." diyen Burak telefonu kapatırken film başlamıştı. Filmi önemsemeyen adam, kız arkadaşına yaklaşarak onu kollarının arasına aldı. Çift koltuğunda oturdukları için aralarında herhangi bir engel olmayan Hilal anında adamın kollarına sığınmıştı. Hissettiği rahatlamayla gözlerinden yaşlar düşmeye başlayan Hilal huzurla mırıldandı. "Barıştılar. Artık ikisi de üzülmeyecek. Artık mutlu olacaklar." "Evet artık mutlu olacaklar. Biz de mutlu olsak acaba sulu gözlü Kelebek? Kahkahalarımıza geri dönebilir miyiz?" Sevgilisine biraz daha sokulan genç kız başını aşağı yukarı salladı. "Dönelim dönelim." derken gözlerindeki yaşları silmeye başlamıştı bile. Anlaşmış gibi aynı anda dev ekrana dönen ikili kısa süre sonra kendilerini tekrardan filmin akışına kaptırmış, birlikte kahkahalarla gülmeye başlamışlardı. 🐺 Bebek mağazasına gitme niyetiyle sinemadan çıkmışlardı ki gördüğü levha ile adımları yavaşlayan Hilal'in dudaklarında kocaman bir gülümseme belirmişti. Duraksayan kız arkadaşının baktığı levhayı gören Burak tek kaşını kaldırarak ona döndü. "Bowling?.. Sever misin?" Başıyla onaylayan Hilal cevap verecekti ki Burak aklına gelen şeyle konuştu. "Doğru ya. Nisa, New York rotama bowling salonunu da yazmıştı ama ben gidememiştim." Pek de Burak'lık olmayan bu harekete şaşıran Hilal soru dolu gözlerle adama baktı. "Niye gidemedin?" "Bowling'e gidersem yanına gelirdim çünkü." dedi Burak olağan bir şeyden bahsedermişcesine. "Bu ne demek?" diyen kızın kaşları çatılmıştı. Bedenini sevgilisine doğru döndüren Burak omuzlarını kaldırıp indirdi. "Üzerimde poligon ile benzer etkileri var." Hilal anlamsız bakışlarla ona bakarken onun bu haline gülen Burak ortada kaldıklarını fark ederek kızı depoların bulunduğu boş koridorun yanına doğru çektikten sonra anlatmaya başladı. "Şöyle açıklayayım. Ben öfkeli olduğumda öfkemi çıkarmak için kum torbası yumruklarım, basket oynarım, koşarım, yüzerim. Bunları yaparken bir süre sonra sakinleşip mantıklı düşünmeye başlarım. Sonunda da düşüncelerimi toparlar, olayın farklı boyutlarına yönelerek kendimi analiz ederim. Akademide keşfettiğim bir durum bu. Yıllardır bıkmadan usanmadan önce efor harcar öfkemi çıkarır sonra da temiz bir zihinle düşünürüm. Ama bazen bedenen efor harcamak istemediğim zamanlar oluyor ya da öfkeli değil de düşünceli olduğum anlar. Bu zamanlarda da poligona gidiyordum işte. Atış talimleri sırasında odaklanmak düşünmemi sağlıyor poligonu karar vermiş bir şekilde terk ediyordum. Yine de... Silahla içli dışlı olmak, silahı elime alıp atış yapmak onlarca anıyı da beraberinde sürüklediğinde düşünmek için poligona gitmenin iyi bir durum olmadığına karar verdim. Puzzle da bir seçenekti ama o da çok durgundu. Sadece aklım değil bedenimi de çalıştırmam gerekiyordu. Sonunda kafamın attığı bir gün tesadüfen bir bowling salonuna rast geldim ve içeriye girdim. O gün bugündür düşünmem gereken bir şey olduğunda eğer efor harcamak istemiyorsam bowlinge giderim. New York'tayken ise hayatımın en önemli düşünme sürecini geçirdim. Çözmem gerekenler varken, içimde tamir etmem gerekenler varken sana koşarım diye bowlinge gitmedim de kütüphaneye gidip kitaplar karıştırarak kendimi çözümlemeyi tercih ettim." Duyduklarıyla gerçek anlamda şaşıran Hilal parlayan gözleriyle Burak'a baktı. "Ben de benzer nedenlerden bowlinge gitmeye başlamıştım. Hedefi tutturmaya çalışmak önce düşünmeni engelliyor sonra da düşünmeni sağlıyor. Seviyorum bu hissi." "Hâlâ bowling oynuyor musun peki?" diye sordu Burak ilgiyle. "Yok uzun zamandır oynamıyorum . İtiraf etmem gerek ki bende de bowlingin yerini atış aldı. Askeriyeye girdikten sonra poligona gitmeye başladım. En yakın bowling salonu bizim eve uzak olunca da onu bayâ bir boşladım." diyen genç kız tekrardan alt katı işaret eden levhaya baktı. "Ben karşıda oturduğum için buradaki alışveriş merkezlerine çok da aşina değilim. Buradaki salon nasıl? Burada bir bowling salonu olduğunu bile bilmiyordum." "Önceden yoktu aslında açılalı 3 ay falan anca olmuştur. Salon çok da büyük değil 4 lane (kulvar) var sadece ama kesinlikle profesyonel. Bir bowling salonundan farksız. Mekan daha geniş olsa bowling salonu büyüklüğünde de yaparlardı kesin. Gökhan'ın fikriymiş bu. Epey para harcadı ama harcadığının fazlasını da kazandı. Bowling'in oyun alanından bir tık daha fazla rağbet gördüğü söyleniyor hatta. Merkeze her gelen 'Bir kez oynasak mı?' diyerek merakla salona yöneliyormuş." "Bilmediğin bir şey de yok." diye söylenen Hilal'in sesinde gurur vardı. "Eh olsun o kadar. Alfa'yım ben kızım." "Bana kızım demeyi tahminen ne zaman bırakırsın oğlum?" Kızın çıkışı karşısında Burak'tan neşeli bir kahkaha yükselmişti. "Kızım dedikçe gözlerinin yeşilini saran sarı haleler olduğu sürece hep diyeceğim Asena'm. Biliyorsun en büyük hobim seni kızdırmak." Sahte bir hüsranla iç geçiren Hilal başını iki yana salladıktan sonra sırıtarak sevgilisine baktı. "Bir kez oynasak mı?" diye sorarken sesinde tatlı bir naz vardı. Kendi kullandığı kelimelerle sorulan soru hoşuna giderken tek kaşını havaya kaldıran Burak sırtını duvara verdikten sonra kollarını bağladı. "Nesine?" "Nasıl nesine?" "Ben boş oynamam Hilal. Gıcık bir kardeşle rekabet ederek büyümenin sonucu. Oyun deyince anında iddia giriyor devreye." "Benimle iddiaya mı gireceksin gerçekten?" diyen Hilal'in ağzı şaşkınlıkla açılmıştı. "Evet ne var? Sevgilimsin diye iddialı oyun oynayamaz mıyız? Hem söylediğine göre bowling tecrüben de var. Adil bir oyun olacak yani." Burak'ın kazanacağından emin halini gören Hilal başını dikleştirdikten sonra ela gözlerini yeşillere dikti. "Açık çek verelim. Kazanan kaybedenden bir şey istesin." Cümleyi duyan Burak alaylı bir kahkaha atmıştı. "Ahahahaha benim zeki sevgilim. Ben o topa girer miyim hiç? Olmaz ama oldu ki kaybettim senin 'İddiayı ben kazandım Burak. Bana evlenme teklifi etmeni istiyorum.' diye dayatacağın bir pozisyona sokar mıyım hiç kendimi?" Niyeti tamı tamına bu olan Hilal bıkkın bir nefes aldı. "Bu olayı sakız gibi uzattın bak. Tadı kaçacak." Duyduğu cümleyle dudaklarında ukala bir gülümseme beliren adam, kız arkadaşını aniden dibine çektikten sonra elini beline koydu. Hilal bel boşluğunda hissettiği temasla irkilirken yakınında duran yeşil gözlerdeki yoğun bakışlar karşısında yutkunmuştu. "Öyle mi dersin?" diye fısıldarken sesi boğuk çıkmıştı Burak'ın. Titrek bir nefes alan Hilal zümrütlerin kıskacından kurtulmak için göz temaslarını kestiğinde hayatının hatasını yaptığını çok geç fark etmişti. Bedeninin ne istediğini çok iyi bilen elaları otomatikman adamın dudaklarına kaymıştı çünkü. Kızın bakışlarını gören Burak bilinçsizce dudaklarını yalarken Hilal hızla yeşillere döndü. Bunu söyleyeceği hiç aklına gelmezdi ama Burak'ın arzuyla bakan zümrütleri gözüne çok daha güvenli gelmişti. "Kaçar mıymış tadı?" diye mırıldanan Burak'ın sesi çatallı çıkmıştı. Gözleri anlık adamın dudaklarına kayan Hilal eğlenen yeşillere bakarken iç geçirdi. "Kaçmazmış ama çok daha lezzetli olabilecekken önünü kesiyormuşsun." Bu cesur cümleyi duyan Burak'ın kaşları hayretle havaya kalkarken dudaklarının arasından kısık sesli bir gülüş fırlamıştı. "Vay canına. Sen fazla mı açıldın Asena?" Omuzlarını umursamazlıkla silken Hilal bilinçli bir şekilde dudaklarını büzdü. "Bilmem. Öyle mi?" Bakışlarını kızın büzülen dudaklarından ayıramayan Burak ağzının içinde 'S*ktir." diye mırıldandıktan sonra kızın elinden tutarak depoların bulunduğu hole girdi. Adamın kendisini sakin olduğu için boş hole çektiğini bilen Hilal başını iki yana salladı. "Yanlış hamle Yüzbaşı. İnsanlardan kaçmak yerine yanlarına çıkmalıyız. Ancak o seni kendine getirir." "Belki ben kendime gelmek istemiyorum?" diyen adam sırtını duvara yasladıktan sonra ellerini beline koyduğu sevgilisini aralarında mesafe kalacak şekilde kendisine doğru yaklaştırdı. Onun cümlesi karşısında gülmeye başlayan Hilal, Burak'ın büyük bir ciddiyetle kendisini izlediğini fark ettiğinde kalp atışları hızlanırken mırıldandı. "Ne yapıyorsun?" "Kökünden değişen hayatımı izliyorum İhtilal'im. Sen ne yapıyorsun?" "Bana dünyanın 8. harikasıymış gibi bakan sevgilimin zümrütleri karşısında taşikardi geçirmemeye çalışıyorum." Dudaklarında içten bir gülümseme beliren Burak başını iki yana salladı. "Cık! Yanlış. 8. harikası değil. Sen benim dünyamın tek harikasısın." "Diyorsun yani ille de geçirteceğim o taşikardiyi." diyerek gülen Hilal'in elaları parıl parıl parlıyordu. "Önce oyunumuzu oynayalım iddiamı kazanayım sonra geçirirsin. Zaten yine hastaneye gideceğiz." diyerek duraksayan Burak kaşlarını çatarak devam etti. "Biz niye tekrardan hastaneye gideceğiz?" "Babamlara öyle dedik çünkü?" "Amaan boş ver onları. Ortadan kayboldular zaten, bizi çoktan unutmuşlardır. Depoya gidelim biz, hastane odasında uyuyacağımıza orada uyuyalım. Sabah da güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra ninene bırakırım seni." Başını iki yana sallayan Hilal şikayet edercesine söylendi. "Şu bir dakika içerisinde birçok itirazımı biriktirdin Burak Kılıç. Tebrik ederim." "Niye? Depoya gitmeyelim mi?" diye soran Burak'ın sesi gibi gözlerinde de gerçek bir şaşkınlık vardı. "Yok o değil. Sabah nineme gitme olayı. Bir de onun öncesindeki iddiamı kazanayım muhabbeti." "Hmm." diye mırıldanan adam sevgilisini biraz daha kendine doğru çekti. "Bowlingte iddialıyım ama seni mi kıracağım? 'Önce oyunumuzu oynayalım kazananı belirleyelim sonra kısa bir market alışverişi yapıp depoya gidelim.'. Bu oldu mu?" Adamın ukala bir ifadeyle kurduğu cümle karşısında gözlerini deviren Hilal başını olumsuzca salladı. "Şu ukalalığını gerçekten mükemmel bir şekilde icraa etmeseydin seni terk ederdim Burak." "Beni terk edemezsin Hilal." diyerek kızı biraz daha kendisine çeken adam iç geçirerek devam etti. "Bu boş tehditten sıkılmadın mı?" "I-ıı. Sıkılmadım." dedi Hilal söylenen adama sırıtarak. "Biz böyle sıkılmayan kurtlar olarak iyi bir çift olduk gibi." diyerek gülen Burak aklına gelen şeyle gözlerini kıstı. "Bu arada neden ninene bırakmama laf yaptın?" "Fabrikaya gideceğim çünkü." dedi Hilal olağan bir şekilde. Burak refleksle itiraz etmek için ağzını açmıştı ki Hilal tırnaklarını adamın eline geçirdi. "Pençelerim seni. Günlerce beni hastaneye kapattın zaten." Elindeki hafif sızıyı hisseden Burak canı yanmasa da yüzünü buruşturarak elini kızdan kurtararak havaya kaldırdı. "Pençeledin zaten. Dur bakayım. Şu baş parmağın şu işaret parmağın şu..." Sahte bir esefle iç geçiren Hilal gözlerindeki parıltılara zıt bir bıkkınlıkla adama baktı. "Abartma abartma. Ayrıca bu sadece ön gösterimdi. Pençelemedim bile." "Hmm ön gösterim buysa asıl filmi merak ettim bak şimdi." diyen Burak Hilal'i biraz daha kendisine doğru çekti. Bu son hamleyle ikili arasındaki mesafe sıfıra inmişti. Adamın arsız bir gülüşle kurduğu cümle karşısında kızın dudaklarında yapmacık bir gülümseme belirdi. "Şansına küs. Evlenme teklifi yoksa film de yok." Hilal'in cümlesi karşısında dudaklarından keyifli bir kahkaha dökülen Burak sansürsüz karşısında duran bu kızla uğraşmanın git gide zorlaştığını hissediyordu. "Bir ilişkiye iki arsız fazla Hilal Hanım." derken halinden gayet memnun 32 diş sırıtıyordu. "Benim masumca cümlemi arsızlığa çektiysen bu benim suçum mu?" diyen Hilal gözlerini kırpıştırarak masum ayaklarına yatmıştı. Bu durum Burak'ın bir kez daha kahkaha atmasına neden olurken holün yanından geçen birkaç kişinin onlardan tarafa doğru baktığını hissettiğinde gülüşünü zorlukla durdurdu. "Seninle kamuya açık yerlerde görüşmemeliyiz Kelebeğim." "Ama kamuya kapalı yerlerde kalp güvenliğim riske giriyor Alfa'm." diyen kızın sesi üzgün çıkmıştı. Kız arkadaşının hazır cevaplılığına aşık olan adam kızı çekip alnına bir öpücük bıraktıktan sonra en baştaki konularına geri döndü. "İddia?" "Buldum ben ne isteyeceğimi." diyen Hilal'in sesinde hafif bir gerginlik vardı. Onun bu halini gören Burak "Benim hoşuma gitmeyecek ne isteyeceksin acaba?" diye söylendikten sonra kızın elalarına baktı. "Tek seferde vur, çok acıtmasın." "Emin misin? Alıştıra alıştıra söyleyeyim bence." 'Zaten her türlü kaybedeceksin.' diye düşünen Burak başını iki yana salladı. "Cık. Tek seferde." "İyi sen bilirsin." diyen Hilal derin bir nefes alarak zümrütlere baktı. "Eğer ben kazanırsam operasyonlara aktif olarak çıkmaya başlayacağım." Beklemediği bu teklifle dudakları aralık kalan Burak hiçbir şey demeden sevgilisine bakmaya başladı. Onun şaşkın sessizliğinin geçmesini bekleyen Hilal de adama aynı bakışlarla karşılık veriyordu. Tek farkla! Kızın gözlerinde büyük bir kararlılık vardı. Sonunda sesini bulan adam salt bir hayretle sevgilisine baktı. "Bu... İddia konusu olarak bunu mu seçiyorsun?" "Evet." diyen Hilal'in ela gözleri oldukça ciddi bakıyordu. Göz temaslarını keserek derin bir nefes alan Burak ağzının içinde geveledi. "Aynısını ben yapsaydım demediğini bırakmazdın." Adamın dibinde durduğu için bu mırıltıyı duyan Hilal kaşlarını kaldırdı. "O zaman sen de yap." Başını tekrardan kıza çeviren Burak gözlerindeki soruyla sevgilisine baktı. "Eğer sen kazanırsan, istediğin zamana kadar bu operasyon olayını bir daha açmayacağım." Böylesine önemli bir konuyu iddiaya koyduklarına inanamayan Burak açık kalan ağzını kapatarak hissettiği inanamamazlıkla güldü. "Kelebeğim bundan emin misin?" "Hiç olmadığım kadar. Madem çatıştığımız bir konu var o zaman hakkı olan kazansın ve istediğini alsın." Başını iki yana sallayan Burak bu hayatta kendisini şaşırtabilen tek kişiye baktı. "Böylesine önemli bir konuyu iddia malzemesi yaptığına gerçekten inanmıyorum. Hele de iki hafta önce yaralandığın bu alışveriş merkezinde." "Ne yapayım sevgilim? Bu konuyu bir şekilde aşmamız gerek. Ciddiyeti kenara alıp hafifçe aşalım diyorum ben de. Ben kazanırsam istediğimi alacağım, sen kazanırsan hazır olduğun âna kadar bekleyeceğim. Kabul et gayet de iyi bir anlaşma." diyen Hilal adamın gözlerindeki sessiz onayın bilinciyle devam etti. "Niyetim bu olayı dilek hakkı olarak istemekti aslında ama dayatma yapmak istemiyorum Alfa'm. Böylesi senin de dediğin gibi daha adil olacak. Ne diyorsun? Kabul mü?" Birkaç saniye bu olayı düşünen Burak kızın kararından emin olma isteğiyle sordu. "Sen kazan diye kendimi geri çekmem biliyorsun değil mi?" "Biliyorum. Normalde de çekemezsin zaten ama konu buysa hiç taviz göstermezsin." diyen Hilal bile bile ladese girdiğini farkındaydı. Yine de bunu istiyordu. Bunun bilincinde olan Burak, Yüzbaşı moduna girdiğinden habersiz devam etti. "Kazanırsam kararını değiştirmene izin vermem. Gerçekten ben onaylayana kadar aktif göreve çıkamazsın. Eğer ben konuyu açmadan ısrar edersen bu konuda ciddi anlamda ters yapabilirim. Anlaşma anlaşmadır. Sevgilim de olsan bu böyle. Beni yumuşatmana izin vermem." Adamın bu tavrı kızı sinirlendirmek yerine gülümsetmişti. "Biliyorum Yüzbaşım. Hem iddia olarak hem konu olarak yumuşak karnına oynadığımın farkındayım. Ama hep kazanacağın yönünde konuşuyorsun. Ya kaybedersen? Aynı şeyler geçerli mi?" Kaybetme ihtimalini seçenek olarak saymayan Burak Hilal'in keskin bakışlarını gördüğünde ilk kez bunu düşündü. Daha önce bu kıza kaybetmişliği çoktu. Ömrü boyunca bir tek ona kaybetmişti. Şimdi çok iyi olduğu halde bowlingte kaybetmesi de olasıydı. Yeşillerini elalarda gezdiren adam Hilal'in bu durumu gerçekten de çok istediğini görerek başını aşağı yukarı salladı. "Kaybedersem de aynı şeyler geçerli. İddia iddiadır. Anlaştığımız gibi yapacağım. Sadece... Olur da kazanırsan benden benim olmadığım bir operasyona gitmeyi isteme ya da gerçekten tehli..." Hilal, endişelerini sıralamaya başlayan adamı yumuşak sesiyle böldü. "Alfa'm?" Burak yeşillerindeki kaygıyla kendisini susturan sevgilisine baktı. "Merak etme. Orta yolu bulacağız. Bunu söylemiştim zaten. Senin istemediğin hiçbir operasyona gitmeyeceğim. Kayra olayındaki gibi senden habersiz bir şey yapmayacağım. Tüm bu korkularını bir kenara alsak da oyunumuza odaklansak?" diyen Hilal sağ elini adamın yüzüne götürerek sevgilisinin yanağını okşadı. "Ama gerçekten eğlenme kastıyla oynayalım oyunu. Yeri gelsin hırs yapalım iddiayı kazanmak için yeri gelsin ânın akışında kaybolalım. Seninle kahkahalarla gülmek için geldiğimiz bu merkezde bunun hakkını verelim Alfa'm. İddia konusunun ağırlığı çökmesine üstümüze. Sıradan bir iddiaymış gibi ikimiz de kazanmak için çabalayalım. Olur mu?" "Olur Kelebeğim olur." diyen adam yarım ağız gülümsedikten sonra ukala bir şekilde konuştu. "Kaybedince çok ağlama ama tamam mı?" |
0% |