Yeni Üyelik
36.
Bölüm

25. Bölüm- Seninle, Kahkahalarla | Part 2

@yasminiesa

"Strike*." diye neşeyle şakıyan Hilal sevgilisine doğru zafer dolu bir bakış attı.


[*Strike: Oyun oynanılan hattaki lobutların tamamının ilk atışta devrilmesine denir. İlk atışta hepsi devrildiği için 2. atış yapılmaz. Sembolü 'X'tir.]


"Sana inanamıyorum." diye mırıldanan Burak bakışlarını skor tablosuna çevirdi.


10 frame'in -turun-, 10'unda da 10 kukayı -lobutu- hatasız deviren kızın sayı kısmı X'ten ibaretti. Genç kız az önce son oyunundaki strike'ı sebebiyle kazandığı ekstra atışı da yapmış, onda da 10 lobutu devirmeyi başarmıştı.


Burak'ın durumu da Hilal'den farksız değildi. 9 frame'ini X ile kapatan adam şimdi 10. atışını yapacaktı.


Seke seke Burak'ın yanına gelen Hilal 32 diş sırıtarak konuşmaya başladı.


"Bu atışı yapamazsan ben kazanıyorum. Bu atışı yapıp ekstrayı 10'da 10 yapamazsan yine ben kazanıyorum. Ama sen üzerinde baskı hissetme tamam mı Alfa'm? İki atıştan birinde yalnızca 9 vursan bile iddia benim oluyor. Hiç gerilmeden at sen. 10 atamazsan kaybediyorsun ama sen bunu düşünme tamam mı?"


Sevgilisinin damarına basarak kurduğu cümlelerle dişlerini sıkan Burak ters bir şekilde konuştu.


"Sus yoksa sustururum."


Tüm atışlarını hiç firesiz kazanmanın sarhoşluğundaki Hilal mağrur bir ifadeyle sevgilisinin dibine kadar geldi.


"Cık susturamazsın Alfa'm. Ancak öperek susturabilirdin ama senin yüzünden o da imkansız."


Kaşlarını havaya kaldıran Burak büyük bir hayretle güldü.


"Sen ciddi ciddi kartlarını açık oynamaya başladın."


"İstediği teklifi alamayan Asena'nın pençeleri gün geçtikçe sivrileşiyormuş. Sayende öğrendim. Günün birinde 'Ye beni.' diyerek üstüne atlamayacağımı umuyorum."


'Bundan daha fazla hayret edemem.' diye düşündüğü her seferinde daha da fazlasıyla karşılaşmasının şaşkınlığını yaşayan Burak derin bir nefes alırken bakışları istemsizce kızın dudaklarına kaymıştı.


'Ye beni.' cümlesi aklında yankılanırken iki adım geriye giderek kızdan uzaklaşan adam hüsranla başını iki yana salladı.


"Yüzlerce teröristin karşısında silahsız durmak, senin karşında durmaktan daha güvenli be Asena'm. Ben ki hiçbir savaşta yenilmeyen efsanevi Alfa..."


"Bunu kaçıncı deyişin acaba? Hepsinde de aynı inanamamazlıkla söylüyorsun bir de. Artık kabul mu etsen Alfa'm? Senin için bu dünyadaki en tehlikeli varlık benim. Bundan üstü de gelmez."


Kızın büyük bir gururla kurduğu cümleyle yeşilleri parlayan adam dudaklarında beliren gülümsemeyle mırıldandı.


"Kesinlikle gelemez. Hadi bir de olay tek üstümdeki etkinle bitse yine iyi... O X'ler ne öyle Hilal Aslan? Sen böyle bowling oynamayı nereden öğrendin?"


"New York'ta bowlinge gittiğimi söylemiştim?"


"Her seferinde 10'da 10 yapacak kadar?" diye sordu Burak kaşlarını havaya kaldırarak.


Sevgilisinin yanına geçerek toplara ev sahipliği yapan makineye yaslanan Hilal hafifçe omzunu silkti.


"Kütüphane harici gittiğim tek yer bowling salonuydu desem yalan olmaz sanırım. Yurda yakın olması benim için oldukça cezbediciydi. Ayrıca bireysel bir oyun olduğu için tek gitsem de sorun olmuyordu çünkü bir süre sonra Nisa da İlayda da sürekli 'Bugün bowlinge gidelim mi?' sorumdan sıkılmıştı. Kendime vakit geçirmelik bulduğum hobi o oldu. Havalar soğuk geldiği için açık havada bir şey yapmayı sevmiyordum, spor salonuna gidip spor yapmak da sıkıyordu. Ama bowling öyle değildi. Konsantre olarak lobutları devirmeye çalışmak, doğru topu seçip bedenimi onun ağırlığına göre ayarlamaya çalışarak vuruşlarımı gerçekleştirmek hoşuma gidiyordu. Strike'ı çözülmesi gereken bir problem saymış, bowlingde mükemmel olmak için de üstüne gitmeye başlamıştım. Bir yerden sonra durum iyice inada bindi. İnatçı bir ben nasıl olur en iyi sen bilirsin di'mi?"


Hilal'in ima dolu sesiyle kısık sesli bir kahkaha atan Burak "Bilmem mi?" diye karşılık verdi.


"İşte ben bu inatla 10 frame'i X ile kapatana kadar salona gitmeye karar vererek sık sık salona gitmeye başladım. Öyle ki bir yerden sonra çalışanlar tek yüzüme değil ismime de aşina olmuşlardır. Ben söylemeden ayakkabı numaramdaki ayakkabıyı falan veriyorlardı. Böyle gide gele Mia ile tanıştım. Kendisi bowling turnuvalarına katılan profesyonel bir oyuncuydu. Benim gittiğim salona da bireysel antrenmanı için sık sık geliyordu. Birkaç kez kulvarlarımız yan yana düştü. Sürekli strike yaptığını gördüğümde onun bu işte tecrübeli olduğunu anladım ve topu tutuşunu, atışını falan gözlemlemeye başladım. Bir süre sonra onu incelediğimi fark edince tanıştık. Kısa süre sonra da aramızda spontane bir öğretmen-öğrenci ilişkisi gelişmişti. Sonuç olarak onun sayesinde ve sıkı çalışmam sonucunda birçok kez istediğimi alarak 10 Strike ile oyunu tamamladım. Mia bir ara beni küçük çaplı turnuvalara ikna etmeye çalıştı ama hobi olarak oynadığım için yanaşmadım. Böyle işte. Uzun süredir oynamadığım için hamlamış olabileceğimden korkmuştum ama görüldüğü üzere gayet de formumdayım."


Hilal anlattıkça Burak'ın gözlerindeki hayranlık parıltıları da dudaklarındaki gülümseme de artmıştı. Genç kız zümrütlerdeki büyük gururu gördüğünde hafifçe kızardığını hissetti. Adam aynı bakışlarla kendisine bakmaya devam ettiğinde dayanamayarak "Bakma şöyle." diye fısıldadı.


Elini sevgilisinin beline götürerek bir anda kendisine çeken Burak sıkıca kıza sarılırken, bu ani sarılmayı beklemeyen Hilal birkaç saniye duraksadıktan sonra kollarını adamın boynuna doladı.


"Bu da ne şimdi?" diye sorarken sesi gülüyordu kızın.


"Dünyamın tek harikasının ne kadar harika olduğunu bir kez daha hatırlatmanın teşekkürü."


Erkek arkadaşının içten sesi karşısında dudaklarındaki gülümse büyüyen Hilal huzur dolu bir nefes alırken Burak devam etti.


"Tüm huylarına ayrı bayılıyorum ama bu asla pes etmeyen inadın var ya... Ona apayrı düşüyorum be Asena'm."


"Bizi biz yapan da bu pes etmeyen inadım değil miydi zaten?"


"En büyük etkenin bu olduğunu inkar edemem. Ne de olsa sen sevdiğin bir oyuncağı alana kadar durmayan inatçı bir Hilal'sin."


Aylar önceki konuşmalarına atıf yapan adamla birlikte gülen Hilal nazlı bir sırıtışla sordu.


"Peki bu sevdiğim oyuncak bu atışı pas geçse de oyunu bana verse olmaz mı?"


"Asla! Oyun kaybetmem, iddia hiç kaybetmem. " diyen Burak'ın sesi kesindi.


Adamın cümlesiyle iç geçiren Hilal gözlerini devirerek söylendi.


"Gıcıksın."


"Ve sen de bu gıcığa aşıksın." diyerek sırıtan Burak yaslandıkları top yuvasından bir bowling topu aldıktan sonra son atışını gerçekleştirdi.


Yine şaşmamış, Alfa bütün kukaları eksiksiz devirmişti.


Ekstra atma hakkını kazanan adam hiç bekletmeden yeni topunu da alarak atışını yaptı. Erkek arkadaşı son atışını da strike ile tamamladığında bakışlarını skor tablosuna çeviren Hilal hüsranla başını iki yana salladı.


"Ee ne olacak şimdi?"


"Birimiz kazanana kadar devam." diyen Burak umursamaz bir şekilde omzunu silkmişti.


"İnatçı olanın ben olduğuma emin miyiz?" diye söylenen Hilal ezeli rakibiyle bir tur daha bowling oynayacağı için içten içe memnundu.


Tek kaşını kaldıran adam dudaklarında beliren sırıtışla konuştu.


"İstersen çekilebilirsin Hilal Aslan."


"Ahahah güzel espri. Hadi yeni oyunun kaydını yaptıralım Burak Kılıç."


İkili, mini salondaki insanların şaşkın-hayran bakışları eşliğinde girişe yöneldiler.


"Fazla izlendik." diye mırıldanan Hilal bakışlar karşısındaki huzursuzluğunu gizleyememişti.


"Her gün tüm oyunu strike ile bitiren bir çift görmüyorlardır." diyen Burak da dikkatlerin bu şekilde üzerinde toplanmış olmasından hoşlanmamıştı.


Oyun başladıktan kısa süre sonra insanlar haliyle 10'da 10 atıp duran çifte 'Bu sefer ne yapacaklar?' merakıyla kaçamak bakışlar atmaya başlamışlardı.


Küçük salonda kendi hallerinde oynayan çiftin aralarında geçen diyalogları duyarak işin içinde iddia olduğunu da anladıklarında ise artık gerçek bir merakla alenen onları izlemeye başlamışlardı.


Locaya girerlerken Hilal sevgilisine dokundurma yapmak isteğiyle mırıldandı.


"Kesin kendi aralarında 'Bu adam da nasıl biri? İnsan sevgilisinin kazanması için yardımcı olmalı.' demişlerdir."


Locadaki boş bir masanın yanında duran Burak, omuzlarından tutarak yönlendirdiği Hilal'in oturmasını sağlarken kıza göz kırptı.


"Hmm. Peki benim sevgilimin kazanmak için yardımıma ihtiyacı var mıymış?"


Aldığı cevaptan hoşlanan Hilal bilmiş bir şekilde iki yana salladı.


"Cık. Ben Asena'yım. Alfa'nın Asenası. Tek başıma haklayabilirim seni."


Dudaklarının arasından alçak sesli bir kahkaha dökülen Burak "Bakalım bu işin sonu ne olacak?" diye mırıldandıktan sonra kıza baktı


"İkinci oyundan önce bir şeyler içelim mi Kelebeğim?"


"Hayır demem valla."


"Ne içiyoruz? Sıcak soğuk?"


"Kola olabilir. İyi efor harcadık sıcak istemiyorum."


"Tamamdır Efendim. Siz keyfinize bakın ben kaydı yenileyip içeceklerimizi alarak geliyorum."


Garson edasıyla bunları söyleyen adamın arkasından gülen Hilal sırtını koltuğa yaslayarak gözlerini kapattı. Günlerdir yatmaktan hamlayan bedeni bugünkü temposu karşısında afallamıştı. Günün başlangıcı ve sonu arasındaki farkı düşünen Hilal'in dudaklarında huzurlu bir tebessüm belirdi. Sabah anne ve babasının arasındakiler yüzünden hayata ruhundaki sıkıntıyla bakan genç kız şu an mutluluğun doruklarını yaşıyordu.


"Yorulduysan gidebiliriz."


Sevdiğinin yumuşak cümlesini duyan Hilal gözlerini açarak oturduğu yerde doğrulurken zümrütlerdeki endişeyi yok etmek istercesine gülümsedi.


"Sessiz sakin günlerden çıkınca bu şaşaa biraz yordu ama iyi hissettiren tarafı daha yüksek. İçeceklerimiz içerken dinlenmek yetecektir."


"Sen öyle diyorsan..." diyen Burak elindeki tepsiyi masaya bıraktıktan sonra sevgilisinin karşısına oturdu.


Hilal'in tepsideki pipete atıldığını gördüğünde normalde pipet kullanmasa da kız arkadaşına eşlik etmek için kendi pipetini açan asker, kızınkine bakış bir tık daha soğuk olan kolasını yudumlarken "Ee ne düşünüyordun ben geldiğimde?" diye sordu.


Bu soruyla ikili kısa sürede koyu bir muhabbete dalmış, oradan buradan konuşmaya başlamışlardı. Sevgilisiyle yaptığı muhabbetin etkisindeki Hilal salonun boşaldığını çok sonradan fark etti. Etrafına bakınan genç kız oyun alanında da locada da kimsenin olmadığını fark ettiğinde soru dolu gözlerle sevgilisine döndü.


"Burak?"


"Hilal?" diye soran adam rahat hareketlerle arkasına yaslanmıştı.


"Ne yaptın sen?"


"Ne yapmışım?"


Adamın anlamamazlıktan gelmesiyle düşüncesinden emin olan Hilal iç geçirerek söylendi.


"Yaptın di'mi? Gerçekten salonu mu kapattırdın?"


"Bu oyunu da birileri izlerken oynamak istemiyorum. İstemsizce bize dönen bakışlardan sen de rahatsız olmamış mıydın?"


"Tamam da bunun çözümü bu mu?"


"Çözümü ne? 'Ne bakıyon lan? Dön önüne.' diye biriyle münakaşaya girmek mi yoksa bakanlara iade olarak gözümüzü dikip ters ters bakmak mı? Kabul edelim Kelebeğim bu salona kim girerse girsin bir süre sonra dikkatini çekeceğiz. Sen-ben olduğumuz için değil, sürekli isabetli atışlar yaptığımız için. Aynı durumu biz yaşasak biz bile istemsizce o kişilere bakıp kaçıracakları bir atış için bekleriz, sonucu merak ederiz, nasıl bu kadar profesyonel oynadıklarını gözlemleriz. Öyle değil mi?"


Hilal sevgilisinin haklı olduğunu bilse de yine de rahatsız hissetmekten kendimi alamamıştı.


"Böylesine çar çur edecek kadar çok mu paran var?"


"Evet." diyen Burak'ın sesi gibi gözleri de ciddiydi.


Adama bakan Hilal, Sakarya'da buldukları hesap defterini hatırladı. Yiğit ve Dilek Kılıç, oğulları doğduğunda onun adına bir hesap açmışlar ve o hesaba her ay belli bir miktar para yatırmışlardı. Hesap defterinde gözüken miktar bile bir hayli fazlayken banka hesabındaki asıl sayı ikiliye büyük bir şok yaşatmıştı.


Genç çift, Burak 8 yaşlarındayken sahibi oldukları 3 katlı bir mağazanın kirası için oğullarının hesap bilgilerini vermiş, paranın düzenli olarak ona yatmasını sağlamışlardı. Yiğit'in avukatı bu bilginin varlığından haberdar bir şekilde kiranın gelişini takip ederek gerekli gördüğünde de piyasaya göre artış yaparak bu düzeni devam ettirmişti, Burak'ın tekrardan Kılıç soyadını aldığı güne kadar hesabı muhafaza etmeye ant içmişti adam.


17 yıl boyunca her ay gelen kira hiç dokunulmadan biriktiği için hesapta küçük çaplı bir servet yatıyordu.


"Doğru. Hesabı unutmuşum." diye mırıldandı Hilal.


"Sadece o değil ki. Gerçekten küçük düşünüyorsun Hilal Aslan."


"Küçük mü düşünüyorum?" diye sordu Hilal hayretle.


Hesapta 1 Milyon'dan fazla para vardı.


"Evet." diyen Burak pipeti dudaklarına götürerek kolasının sonunu içmeye başladı. Adamın içeceğini bitirdiği halde pipetiyle boş havayı çektiğini gören Hilal gözlerini erkek arkadaşına dikti.


"Açıklamak için sormamı mı bekliyorsun?"


"Evet."


"Bir daha evet dersen..." diye söylenen genç kız iç geçirerek adama istediğini verdi.


"Tam olarak ne kadar zenginsin Burak Kılıç?"


"Hmm..." diyerek düşünüyormuş gibi yapan Burak ukala bir şekilde güldükten sonra başını iki yana salladı.


"Yok. Hesaplayamadım."


Onun bu tavrı karşısında bakışlarını oyun alanına doğru çeviren Hilal kendi kendine söylendi.


"Şu bowling toplarıyla mı girişsem yoksa kukaları alıp onlarla mı benzetsem?"


Kızın cümlesindeki gerçek kızgınlığı duyan Burak içten bir şekilde gülümsedikten sonra uzanarak çenesinden tuttuğu sevgilisini kendisine çevirdi.


Ela gözler alamadığı cevaptan dolayı tripliydi.


"Tamam tamam. Adam akıllı cevap vereceğim. Önce herkesin bildiği Burak'ın mal varlığından bahsedeyim sonra da işin perde arkasından. Perde arkası şimdilik aramızda kalsın ama."


Gözlerinde ciddi bir merak beliren Hilal yeşillere baktı.


"Dinliyorum."


"Şu ilk spontane randevumuzun olduğu gün de üstünkörü söylemiştim zaten. Yıllar boyu herkes bana para yetiştirmenin derdine düştü. İlk başlarda elden veriyorlardı ama lise için İstanbul'a geldiğimde babam,Salih babam, adına bir banka kartı çıkartıp ona yatırmaya başladılar. Elden alınca reddedebiliyordum ama böyle yaptıklarında itiraz edememiştim. Geri göndermeye kalksam kızıp kırılacaklar, harcasam hem harcayacak bir yerim yok hem de... Gerçekten yüksek miktar yolluyorlardı be Ay Kızım. 14-15 yaşında bir çocuğun eline geçmemesi gerekecek kadar yüksek. Bana güvendikleri için bu parayı bu kadar rahat yolladıklarını o zamanlar anlamamıştım. Benim her hareketimi bir şekilde takip ettiklerine ihtimal vermemiştim çünkü. Lise 1'i bitirdiğim yaz normalde dayım İstanbul'a gelecekti ama acil bir görevi çıktı. O da gelince vereceğim parayı şimdiden atayım diyerek hesabıma 1000 Tl atmış. Biraz atıştık bu yüzden. Göreve gideceğini unutup sert çıkıştım ona. Sonra ulaşamayınca kendimi suçladım, onu suçladım yaz tatiline barut gibi başladım diye. Odamdan bile çıkmıyordum. Yine kabuğuma çekilmiştim aklım dayımdaydı. Bir gün yine bankadan bir mesaj geldi. Bu sefer hesabıma hayli ciddi yüklü miktar gelmişti. Salih Aslan'dan. O ayki maaşını resmen olduğu gibi hesabıma aktardığı miktardan belli oluyordu. Tabii ben zaten bu konuda doluyum. Aradım babamı açtım ağzımı yumdum gözümü. Sürüyle şey söyledim. 'Bana yüksek meblağlar gönderip durmayın demedim mi ben size? Ne diye inadına inadına bunu yapıyorsunuz? İstemiyorum işte. 15 yaşında bir çocuğa rüyasında bile göremeyeceği parayı göndermek hangi akla mantığa sığıyor? Ya ben bu parayı alıp yapmamam gereken bir şey yaparsam?' dedim. Bunlar şu an aklıma gelenler. Daha bir sürü şey saydım. En sonunda 'Bana bu paraları göndermeyi bırakmanız için bu paraları kötü bir şeye mi değerlendirmem gerekiyor? Öyleyse bunu yaparım biliyorsun değil mi Salih Aslan?' diye çıkıştım babama. Benim çıkışımı çok sakin karşıladı, bunu bekliyormuş gibi. Ki zaten bekliyormuş da. Meğer bana ders vermek için yollamış o parayı. Babam işte."


Kız arkadaşına bakan Burak gülümseyerek düzeltti.


"Babamız işte. Babalı kızlı beni güzel yola getiriyorsunuz Psikolog Hanım."


"Aferin bize." diyen Hilal'in dudaklarında kendini beğenmiş bir sırıtış belirmişti.


"Dayıma söylediklerimi öğrenmiş o kadar yüksek meblağı bilerek göndermiş. Onu arayıp öfkemi kustuğumda 'Dayına da tüm bunları bu ses tonuyla sayıp adamı öyle göreve göndermemişsindir umarım.' diye laf sokarken sesi soğuk çıkmıştı. Ben tabii olayı aydım o an. Kendimi savunma ihtiyacıyla paraya ihtiyacım olmadığını kenarda zaten bir param olduğunu dedelemlerin her ay annemlerin kiralarından birini bana ulaştırdıklarını söyledim. 'O parayı kullanmadığını hepimiz biliyoruz Burak.' dedi. Haklıydı. O parayı kullanamıyordum." diyen Burak yeşillerindeki duygu yoğunluğu ile kız arkadaşına baktı.


"Biliyorsun ben nesnelere, günlere anlam yükleyen birisiyim. O parayla herhangi bir şey satın alsam aklımda sürekli 'Bu annem ve babamdan bana hediye.' cümlesi dönüp duracaktı. Bir eğitime katılsam da aynı. O zamanlar aileme çok kızgın ve kırgın olduğum için o parayı kullanmıyordum. Zaten para hepsini kullanamayacağım kadar çoktu."


Duraksayan adam iç geçirerek mırıldandı.


"Konudan konuya atlıyorum."


Bu düşüncelerini ilk kez dile getirdiği belli olan sevgilisinin karmaşasını fark eden Hilal masasın üzerinden adamın elini tuttuktan sonra hafifçe sıktı.


"Tanıştırayım bendeniz Kelebek. Konudan konuya konmaya aşık olduğum için takibatta zorlanmıyorum. Gönlünce devam et Alfa'm."


Kelebeğinin dudaklarındaki gülümsemeye aynı samimiyetle karşılık veren Burak başını aşağı yukarı salladı.


"Anlamışsındır zaten bunları bu şekilde ilk defa birine anlatıyorum. Bu yüzden neyi hangi sırayla söyleyeyim biraz şaşırdım. Babam o parayı kullanmadığımı bildiğini söyleyip 'Sırf istediğini yaptırmak için sana olan sonsuz güvenimizi boşa mı çıkartmak istiyorsun?' diye sordu. Bunu asla istemezdim ama yine de geri adım atmadım. Bu para mezusunu bir daha münakaşaya yer vermeyecek şekilde kapatmak istiyordum. Babam da aynısını düşünüyor olmalı ki 'Yaz tatili geldi. Bir şeyler almak, yapmak istersin diye yüksek miktar gönderdik parayı.' diye açıklama yaptı. Ama benim onu duyduğum yoktu. Kartıma her ay farklı yerlerden para gelip durması canımı sıkıyordu. Birilerini bir şeyler için zora sokuyormuş gibi hissediyordum. Kendimi... Kendimi bir yük gibi hissediyordum."


Son cümlesini fısıltıyla söyleyen Burak sessizce yutkunmuştu.


"Değildin. Hiçbir zaman öyle olmadın, olmayacaksın da." diye mırıldandı Hilal sesindeki şefkatle.


"Biliyorum. Bunu şu an biliyorum ancak o ergenliğe yeni girmiş öfkeli gencin bunu kabullenmesi gerçek anlamda uzun sürdü. Yine de para mevzusunu o günkü kadar sert açmadım bir daha çünkü babam o gün 'Senden alınanları geri verme imkanımız yok bari bunu yapmamıza izin ver oğlum.' diye mırıldandı. Bu cümleyi duyduğumda ahizenin diğer tarafında donakaldığımı hatırlıyorum. Babam daha da yakarak devam etti. 'Yanında olamadığımız için vicdanını bu şekilde temizliyoruz varsay ve gönderdiğimiz paraları kabul et. Annen ve baban hayatta olsaydı mislini vereceğini bilirken, geceleri 'Acaba istediği bir şey var da bize söylemeye utanıyor mu? Parası var mıdır? Yoksa da ister mi ki? Belki alması gereken ihtiyacı var ama biz bundan bihaberizdir, alamıyordur.' düşünceleriyle uyumamıza izin verme. Bizi kabul etmiyorsun bari paramızı kabul et.' dedi."


Dudaklarında acı bir gülümseme beliren Burak kız arkadaşının elini sıktı.


"Bizi kabul etmiyorsun bari paramızı kabul et.' cümlesinin ağırlığını tam ruhumda hissettim. Onlara bu şekilde hissettirdiğim için kendimden nefret etsem de yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Onları kabul etmeyi istedim, gerçekten çok çabaladım ama asla anlatamadıklarım havada asılı dururken ne kadar çabalarsam çabalayayım aramızda hep görünmez bir mesafe oldu. Ben de bazı şeyleri kabul edersem o mesafeyi az da olsa azaltırım diye para işine ses çıkarmadım. Babam bir daha o kadar yüksek bir miktar göndermedi, dayım da uzun tatiller haricinde daha minimum paralar gönderdi. 18. yaşıma girdiğimin ertesi günü ise Burak Aslan adına bir kart tutuşturuldu elime. Görevi yine babam üstlenmişti. İstanbul'a geldiği nadir zamanlardandı. Doğum günü kutlamasam bile 18'ime girdiğimde yanımda olmak istediğini söylemişti. Kartı verirken içinde 50 bin tl olduğunu söyledi."


Dudaklarının arasından şaşkın bir nida çıkan sevgilisine bakan Burak hüsranla başını salladı.


"Bizimkiler de böyle işte. 18 yaşındaki bir gence o kadar para verilir mi?" diye mırıldanan adam onların nedenlerini herkesten daha iyi biliyordu aslında.


Hilal de o nedenleri tahmin ediyor olacak ki "Şu ana kadar onlardan hiç para istediğin oldu mu? Okul vesair için?" diye sordu.


"Cık istemedim. Bir ara lisede şehir dışı gezisine katılacaktık, o ay test kitapları yeni kıyafet falan derken elimdekileri harcamıştım. Etkinlik sonradan çıktı. Ben de para istememek için gitmek istemiyorum dedim. Emre bunu duyunca köpürdü tabii. Beni tek nasıl gönderirsin falan diye çıkıştı. O zamanlar Ulaşlar ile grubumuz da daha oluşmamıştı. Gidecekleri yer de Çanakkale'ydi ha. En son küçükken ailemle gitmiştim biraz bunun çekingenliği de vardı ama içten içe gitmek de istiyordum. Şehitliği, o şanlı yerleri küçük Burak olarak değil de daha bilinçli genç Burak olarak gezmek çok güzel olurdu. Bunda da babam devreye girdi. Böyle üst üste anlatınca daha iyi görüyorum. Başım ne zaman sıkışsa ilk hep o yetişmiş."


Dudaklarında içten bir gülümseme beliren Hilal gözlerindeki sevgiyle erkek arkadaşına baktı.


"Normalde bu durumda kıskanmam ya da imrenmem gerekir belki ancak hissettiğim tek duygu minnet. Babamın her daim yanında olduğunu bilmek, yanımda olamadığı zamanların telafisiymiş gibi geliyor. İkiniz de hayata tutunmak için birbirinize tutunmuşsunuz. En değerlilerimin zorlukların üstünden birlikte geldiklerini öğrenmek güzel bir his."


"Alacalı hayatında olmasaydı istemsizce daha farklı düşünebilirdin. Hayat her şeyi ince ince dokumuş da en berbat olaylardan en az hasarla çıkalım diye uğraşmış sanki."


Erkek arkadaşının cümlesini duyan Hilal hafifçe güldü.


"Bu benlik bir cümle oldu gibi."


"Artık öylesine biz olduk ki nerede ben bitiyorum nerede sen başlıyorsun belli olmuyor. İzin ver de sen benden bir şeyler kaparken ben de senden bir şeyler kapayım daa." dedi adam sona doğru muzipleşen sesiyle.


"Ahahah. Samsun'lu olan benim. Daa'mı çalma." diyerek sırıtan genç kız hissettiği merakla konularına döndü.


"Babam ne yaptı peki Çanakkale olayında?"


"Beni aradı 'Tek bir soru soracağım, dürüst ol. Sen Çanakkale'ye gitmek istiyor musun istemiyor musun?' diye sordu. Ben de bilmiyorum dedim. Gerçekten de para mevzusunu bir kenara bırakırsak anı olayları vardı bu yüzden de ne istediğimden emin değildim. 'O zaman bir değerlendirme yapalım. Gitme isteğin mi daha ağır basıyor gitmeme mi?' diye sordu. Duraksadım. Gitmeme daha ağır bassa hemen cevap vereceğimi bilen babam 'O zaman neden gitmiyorsun?' diye yeni bir soru yöneltti. Sessiz kaldım yine. Başıma silah dayasalar 'Param yok, param bitti.' demezdim. O da bir süre sessiz kaldı. Kendince nedenleri düşünüyordu büyük ihtimal. Sonunda 'Sen iteklemeden bir şey yapmıyorsun tabii. O geziye gidiyorsun Burak. Bana hediyelik almayı da unutma.' dedi kapattı telefonu. 3 dakika sonra hesabıma para geldi, ben de gittim geziye. O günden sonra benzer durum yaşanmadı. Birkaç ay dişimi sıkıp ayrı bir yere ne olur ne olmaz diye para koydum, bizimkiler de zaten hesabımı hiç boş bırakmadı. Artı bir şey olduğunda Enver babam Emre'ye verirken 'Benim param var.' dememe rağmen bana da vermeye başladı." diyen Burak derin bir nefes alarak devam etti.


"Anlatırken bir kez daha fark ettim ki çok zor bir çocukmuşum. İstediklerimi kendimde saklı tutup kimseye minnet eylemiyor, her işimi kendim çözmeye çalışıyordum. Etrafım, dudaklarımın arasından çıkacak iki kelime için her şeyi yapacak insanlarla çevriliydi ama ben o iki kelimeyi asla onlara vermedim. Böyle yaparak hayatı hem kendim için çekilmez kıldım hem de onlar için zorlaştırdım. Fakat dediğim gibi elimden gelen bir şey yoktu. Her muhtaçlık ânımda yetimliğim ve öksüzlüğüm sertçe çarptığı için üstüne bir de 'el'den bir şey isteme hissini eklemek istemedim. O kişiler hiçbir şekilde el olmasa da annem ve babam değillerdi. Ben annemi ve babamı kaybetmiştim. Aklımda sürekli bunlar dolaşırken karşımdakiler için empati yapıp insancıl davranamıyordum. İşte o 18. yaş günümde de bu tarz bir durum yaşandı. Banka hesabımda gördüğüm parayla gerçek bir inanamamazlıkla babama baktım. 'Bu parayı kabul edeceğimi düşünüyorsan beni gram tanımamışsın Salih Aslan.' dedim monoton bir şekilde. Bana... Bana dedi ki 'Kartta iki hesap var. Birinde 15 bin diğerinde 35 bin var. Paranın sadece 15 bini kendi aramızda topladığımız para. Onu da bu yıl akademiye gideceksin alman gerekenler var diye veriyoruz. Doğum gününde Emre'ye de vereceğiz aynı şekilde. Ama diğeri senin paran. Anne ve babandan."


Gözleri kızaran Burak'ın dudaklarında hüzünlü bir gülümseme belirdi.


"Karşıma geçip bunu bu şekilde söyleyebilecek tek insan oydu. Tabu sıfatlarımı kullanmıştı. Bir önceki gece dayımdan annem ve babamın hikayesini dinlemişken üstüne sanki onlardan hediyeymişçesine miraslarından bahsetmesi beni güçsüz düşürdü. 'Kullanamam ki.' diye fısıldadım aciz bir sesle. Yeşillerim kıpkırmızı kesilmiş ağlamamak için tüm bedenimi kasmıştım. Durumumu fark edip 'Bazen ağlamak iyi gelir.' diye mırıldandı. Birkaç ay önce bana geçmişini anlattığı için aramızdaki ilişki biraz boyut değiştirmişti. Bu yüzden dürüstçe 'Ağlamaktan daha doğrusu ağlayamamaktan yoruldum.' diye karşılık verdim ona. Bu konuda beni anlayışla karşılasa da para konusunda kesindi. 'Kullan o parayı Burak. Onlar bunu isterdi. Tamam kuruluşlara, derneklere de gönder ama kendin için de kullan. Kendine onlardan hediye say ve kullan. Kısa süre sonra Ankara'ya gidiyorsunuz. İhtiyaçlarını o paradan al. Dilek ve Yiğit'ten oğullarını okutma fırsatını çalma. Annen ve baban hayatları boyunca bu önemli günlerinde sana destek çıkmak için çalıştılar."


Gözlerinden birkaç damla yaş düşen Burak elini sıkan sevgilisine tebessüm etmeye çalıştı.


"Dediğini yaptım. Ankara'daki günlerimde özellikle eğitimimle alakalı durumlarda hep onların parasını kullandım. Ama hepsini değil. 2 tane ev vardı onları o hesaba yönlendirdim kalanı için de yeni bir kart aldım ve gerekli yerlere bağış yaptım. O kartı hâlâ onun için kullanırım... Hesabıma gelenle ise eğitim ihtiyaçlarımı karşıladım. Dil öğrendiğim sözlüklerden tut akademik gerekliliklerime kadar hepsini annem ve babam karşılamış saydım. Dayımların verdiği parayla Emre ile bir ev kiraladık. İzinlerimizi bazen orada geçiriyorduk bazen de uçağa atlayıp İstanbul'a geliyorduk. Bizimkiler yeni kartlarımıza kafalarının estiği an para atıyorlardı. En sonunda dedim bir sıraya koyun her ay biri atsın."


Gözlerini deviren Burak hüsranla iç geçirdi.


"Hayatımın hatasını yaptığımı anlamam için çok geçmesine gerek kalmadı. Birkaç ay atmıyorlar diye normalde verdiklerinin 2-3 katını atmaya başladılar. En sonunda babam anlaşma yapalım dedi. 'Her ay aramızda toplayıp düzenli olarak 5000 atalım kartına. Sürekli bir atma durumu olmasın. Sen de her para geldiğinde isyan etme.' Baktım baş edemiyorum 'Tamam istediğiniz gibi olsun.' dedim anlaştık. Bu sırada babamın Emre ile de aynı anlaşmayı yaptığını öğrendim. Bizimkiler benim kadar sık olmasa da ona da para atıyorlardı. Neyse dedik zaten Ankara'da ihtiyacımız oluyor. Her an bir yerden bir ihtiyaç çıkıyor sesimizi çıkarmayalım. Çıkarmayalım da... Babamla anlaşma yaparken vakit vermem gerektiğini unutmuşum."


Bıkkın bir şekilde başını iki yana sallayan adam kız arkadaşına baktı.


"29 yaşındayım yıllardır sabit bir maaşım var ve hâlâ iki ayda bir hesabıma 5000 tl yatıyor."


Bunu duyan Hilal istemsiz bir kahkaha attı.


"Bu inat konusunda çokça babama çekmişim sanırım Alfa'm?"


"Hiç sorma Kelebeğim. Göreve başladığımız ay Emre ile hesabımıza gelen parayı gördüğümüzde aynı anda telefona sarıldık. Babamın kararı kesindi. 'Anlaşma yaptık ses kaydı da duruyor.' dedi bize görüşme kayıtlarımızı attı. En sonunda Fırına'nın inadını yenemeyeceğimizi anlayarak bir ay bana bir ay Emre'ye atmaları konusunda anlaştık. Bu cephede işler böyleydi. Bir de diğer taraf var. Ebeveynlerimin mirası..."


Onlardan her bahsettiğinde olduğu gibi içinde bir burukluk hisseden Burak titrek bir nefes aldı.


"Sakarya'daki cüzdanı bulduğumda çok da şaşırmadım biliyor musun? Çünkü tam da onlarlık bir hareketti bu. Benim için bir şeyler yapmak, yıllar öncesinden beni düşünerek birikim yapmaya başlamak... Onların bu gayrimenkul satın alarak yatırım yapmasın başlangıcı aslında babamın gençliğine dayanıyor. Baba tarafından dedem, babam daha gençken bir iş kazasında vefat etmiş bunu söylemiştim. Babannem şirketten gelen yüklü miktar tazminatı aldığında kimseyi dinlemeden o parayla bir ev satın almış. Gayet iyi bir yerden aldığı eve bir kiracı yerleştirmiş ve sil baştan birikim yapmaya başlamış. O kadar parayı elden çıkarıp böyle yaptığı için bayâ da bir tepki almış ancak onun amacı babamın geleceğine yatırım yapmakmış ve düzenli bir gelir için garanti olsun diye böyle bir hamlede bulunmuş. Sonrasında kiradan gelen paranın yüzde onunu ev için kullansa doksanını babamın eğitimi için kenara ayırıyormuş. Babam bakmış annesini ikna edemiyor o para kendilerine kullanılmıyor, okul harici yarı zamanlı çalışarak eve katkıda bulunmaya başlamış. Babam bakmış lise zamanı boyunca biriken ev kirasının parası sonunda ilk miktarı aşmış, yükselmeye de devam ediyor bu gayrimenkul işi babamın aklına yatmış. Asker olduktan sonra para biriktirmiş imar geçecek potansiyeli olan yerlerden birkaç arsa satın almış, sonrasında birkaç daire satın almış derken annemle evlenene kadar gayet de iyi bir birikim oluşturmuş. Annemle evlendikten sonra da birkaç yer satın aldılar diye biliyorum. Hesabıma gelen para da bu ortak yerlerden birine ait. Ben de bunları evde kira muhabbeti döndüğü bir zaman onları 'Bu nasıl oluyor ki? Kira ne? Neden size veriliyor?" diye sorgu suale boğduğum zaman öğrenmiştim. Hiç unutmam babam, dedem ve babannemden bahsettiği her seferinde olduğu gibi hafif buruktu. Şey dediğimi hatırlıyorum."


Birkaç saniye duraksayan Burak hüzünlü bir tebessümle ela gözlere baktı.


"Baba, dedem ve anneannem hayatta ama diğer dedem ve babannem yok. Neden ki?' Bu sorumla birkaç saniye duraksamış sonunda 'Benim de kaderim böyleymiş be Küçük Alfa'm.' diye mırıldanmıştı. Üzülmüştüm ona. Kendi kaderimin çok daha beter olacağını bilemezdim."


Sevgilisinin karşısında durmak yetmeyen Hilal ayağa kalkarak adamın yanına oturdu. Burak anında onu kollarının arasına alırken kızın papatya saçlarına bir öpücük bırakmıştı.


"İyi ki geldin hayatıma Kelebeğim. Senden önce o kadar eksiktim ki..."


Parmaklarını sevgilisinin parmaklarının arasına geçiren Hilal adama biraz daha sokularak mırıldandı.


"Artık tamsın."


"Tamız." diye onu onaylayan Burak'ın bakışları karşı koltuktaki monta takıldığında sevgilisine doğru döndü.


"Dedim ya babam o kartı verirken 'Kendine onlardan hediye say ve kullan.' dedi diye... O konuşması beni çok etkilemişti biliyor musun? Akademi bittikten sonra bazı konularda da kendimi şımartmaya karar verdim. Almam gereken ya da hoşuma giden bazı şeyleri annemlerin hesabından alıyordum." diyen adam bakışlarını kız arkadaşının üzerinde gezdirdikten sonra gülen yeşilleriyle boş sandalyenin üzerindeki montu işaret etti.


"O da bunlardan biriydi."


Gözleri şaşkınlıkla açılan Hilal bakışlarını önce montuna sonra da sevgilisine çevirdi.


"Gerçekten mi?" diye sorarken elalarındaki şaşkınlık hareleri varlığını koruyordu.


"Gerçekten. Senin giydiğini öğrendiğimde bu yüzden ayrı hoşuma gitmişti bu durum. Üzerinde her gördüğümde sana bir kez daha aşık olma nedenlerimden biri de bu. İlk öğrendiğimde 'Benim için değerli bir eşyayı en değerlim olacak insana vermişim ve o da benim için önemini hissetmişçesine onu en güzeliyle muhafaza etmiş. Üstüne üstlük de kendisinin yapmış.' diye düşünmüştüm."


Dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Hilal aşkla parlayan zümrütlere baktı.


"Senin olduğu için değerlim saymıştım zaten ama gerçek bir değeri olduğunu da bilmiyordum."


Boştaki elinin işaret parmağını uyarırcasına sallayan genç kız gözlerini kısarak devam etti.


"Bu arada o mont benim vermem."


Kızın muzip çıkışı karşısında gür bir kahkaha atan Burak başını aşağı yukarı salladı.


"Almam da zaten merak etme. Montumu üstünde görmeyi seviyorum."


"Bak hâlâ montum diyor." diye söylenen Hilal gözlerindeki soru dolu ifadeyle ekleme yaptı.


"O montu ailenin parasıyla aldığından daha öncesinde bahsetmemiştin."


Kızın sesindeki 'Neden?'i duyan Burak hafifçe omzunu kaldırıp indirdi.


"Bu da kendimden gizli yaptığım şeylerden biriydi sanırım. Çevremi onlarla doldurmak istiyordum ama bir yandan da bu durumu yok sayıyordum. Onlar yokken onlardan geriye kalan şeyler canımı yakıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. Mesela..."


Birkaç saniye duraksayan Burak gözlerindeki acıyla kız arkadaşına baktı.


"Sakarya'da varlığını öğrendiğim o hesabı ne yapacağım ben Hilal? Bir yerlere dağıtsam sadece bana özel, benim için sakladıklarını bilirken bunu yapamam. Kullansam... Ne için kullanacağım? O kadar yüksek bir miktarla ne alacağım? Büyük ihtimal eğitimim için biriktirmeye başlamışlardı ama ben o evreyi çoktan savdım." diye mırıldanan Burak'ın sesinde az biraz vicdan azabı vardı.


"O eve daha önce gitseydim o zaman onların ayırdığı parayı bulup istedikleri gibi onunla tamamlardım eğitimimi."


"Ama zaten öyle yapmadın mı Alfa'm? Tamam bizzat o parayla yapmadın ama yine annen ve babandan kalan parayla akademiyi tamamlamadın mı? Az önce kendi ağzınla dedin ya." dedi kız sevgilisini teselli edercesine.


"Öyle de... Ben gerçekten o parayı ne yapacağım Hilal? Nereye kullanacağım?"


Erkek arkadaşının kaybolmuş bakışlarını gören Hilal elindeki eli sıktıktan sonra tereddütsüz cevap verdi.


"Geleceğimize."


Beklemediği bu cevapla gözlerini kırpıştıran Burak sessizce tekrarladı.


"Geleceğimize?"


"Evet. Geleceğimize." diyen kız günlerdir aralarında yaptıkları evlilik esprisini bir kenara bırakarak ciddi bir şekilde konuştu.


"Gelecekte evimizi o parayla düzelim mi Alfa'm? Oturma odasında otururken içten içe 'Bunlar Dilek Kılıç ve Yiğit Kılıç'ın bize hediyesi.' diye düşünüp mutlu olalım. Evimizdeki kütüphaneyi kesinlikle o parayı kullanarak oluşturmalıyız bak. Alacağımız kitapları o parayla alalım. İstersen onların ilk baskı klasik ve imzalı kitap aşkını devam ettirecek kitaplar satın alabiliriz. Hmm sonra belki belli başlı yemek organizasyonlarında o parayı kullanırız. Tüm aile üyelerini, dostlarını çağırdığımız o yemeklerin annen ve baban tarafından karşılandığını sadece biz biliriz. Sonraaa... Seninle küçük bir kaçamak yaparken de bazen o parayı kullanırız. Ebeveynlerin bize sürpriz bir tatil hediye etmiş olurlar. Sonra..."


"Düğünümüzü de o parayla yaparız." diye fısıldadı adam gözlerindeki parıltıyla. Az önce kaybolmuşlukla dolu olan zümrütlerinde şu an heyecan vardı.


Onun mutlu halini daha da arttırmak isteyen Hilal şirin bir sırıtmayla sordu.


"Bunu evlenme teklifi sayayım mı?"


"I-ıı. Yok sana evlenme teklifi." derken 32 diş sırıtıyordu adam.


Yüksek sesle iç geçiren genç kız herhangi bir karşılık vermedi. Biliyordu bu gıcığın böyle yapacağını. Alması gereken hikaye olduğu için bu konuyu sonraya erteleyen Hilal adamdan biraz uzaklaşarak yüz yüze gelmelerini sağladı.


"En başında bir perde arkası muhabbeti yapmıştın. Ne demek istedin?"


Dudaklarında gizemli bir gülümseme beliren Burak sessiz kalarak kıza baktı.


"Burak?"


"Anlatacağım ama aramızda kalacak tamam mı? Doğu hariç hiç kimse bilmiyor bu konuyu."


"Hangi konuyu? Hiç kimse mi? Emre de mi bilmiyor?" diyen Hilal bu gizemin nedenini merak etmişti.


"Cık. Doğu ile ortak giriştiğimiz bir şeydi o yüzden sadece o biliyor. Niyetim bu dünyadan göçüp gitmek olduğu için diğerlerine söylememiştim. Benim için tüm yaptıklarına teşekkür olarak kalanlara miras bırakacaktım."


Son cümleden hoşlanmayan Hilal gözlerini dikerek sevgilisine baktı.


"Hiç bakma öyle. Senden önce ölmeye programlı bir robottum ben. Bilmiyorsun sanki." diye kendini savundu Burak.


"Yine de bunu bu kadar rahatça söylemen hoşuma gitmiyor." diye söylenen Hilal sesindeki merakla devam etti.


"Bu kadar gizem kastığın şey ne gerçekten çok merak ediyorum. Anlatmaya başlar mısın artık?"


"Tamam tamam. Potansiyel şokunu geciktirebildiğim kadar geciktirmek istedim."


"Eğer şok olmayacağım bir şeyse bu kadar esrarengiz takıldığın için sana fena çektireceğim."


Kızın pençeli cümlesini duyan Burak ukala bir şekilde güldükten sonra kız arkadaşına göz kırptı.


"İnan bana Kelebeğim şok olma terimi hissettiğinin yanında çok hafif kalacak... Hmm anlatmaya şöyle başlayayım. Bu az önce bahsettiğim babamlardan, dayımlardan gelen gelirlerin hepsini her ay kullanmadığım için kenarda annemlerinki hariç yüksek bir miktar param birikmişti. Askeriyeye başladıktan 7 ay sonra falan Doğu'dan bir telefon aldım. O, o zamanlar bilişim eğitimlerini tamamlamış siber suçlara geçiş yapmıştı. Bana bir konuda akıl danışmak istediğini söyledi. Ben de 'Her daim.' dedim. Bizimki siber suçlardayken biriyle tanışmış. O da bilişimci, Kadavra gibi. Adam belli başlı yatırımlar yaparak parasını ikiye üçe katlıyormuş. Bir yatırım işinde kendine destekçi lazımmış o da Doğu'ya teklif etmiş. Bizimki de 'Daha çok para daha çok şahsi oyuncak.' derdinde tabii. Bu bahsettiğim oyuncak da bilgisayar, drone, sanal gözlük... Aklına gelebilecek tüm teknoloji aletlerini sayabilirsin. İşte bundan dolayı teklife sıcak bakıyor ama emin de değil. Batma ihtimali var, ayrıca adamı da yeni yeni tanıyor. Devlete bağlı çalışıyor dolandırma işi olamaz ama yatırım yaptığı yer tırt çıksa battılar. 'Dur bakayım ben şu işe.' dedim aldım ondan bilgileri. Önce yatırım yapılacak yeri araştırdım sonra da adamı. En sonunda iş aklıma yatınca adam ile iletişime geçtim konuştum. Kalan miktara Doğu ile ortak girdik ve birkaç ay sonra iş meyvesini verdi, bizim ufak para bize 2.5 kat olarak geri döndü. Bu durum hoşuma gitti. Tuttu tutmadı heyecanı güzeldi." diyen adam başını iki yana sallayarak güldü.


"Ve sabırsız ben için kesinlikle biçilmiş kaftandı. Mesleğin 4. ayında babam gibi yatırım yapmak için oldukça güzel bir yerden bir villa satın alıp kiraya vermiştim. Elimdeki paranın gitmesi üstüne cüz'i miktarlar alma durumunun benlik olmadığını daha o an anlamıştım. Yani kim o kiranın birikmesini bekleyecekti ki? Geleceğe uzun vadeli yatırım ve prematüre ben çakıştık anlayacağın."


Adamın muzip cümleleri karşısında Hilal gülerek ona baktı.


"Hiç şaşırmadım."


"Ben de... Bu yatırım işi hoşuma gitti. O adamla birkaç yatırıma daha girdik böyle. Ondan bu yatırım hakkında çok şey öğrendim. Kaybedecek bir şeyim yoktu, batsam kendime batacaktım. Kenardaki paramın yanı sıra sahip olduğum bir daire de vardı. Olmadı onu satar bu batış durumunu kendim için en hafife indiririm diye düşünüyordum. Bu rahatlıkla fark etmeden yatırımların miktarını arttırmışım. Öncekinden kazandığımı yenisine yatırıp katlıyordum. Sonunda Doğu'yla da o adamla da çalışmayı bıraktım kendi kendime yatırım oyunları oynamaya başladım. Oyun dediğim miktarları duymak istemezsin. Doğu birkaç kez ikaz etti beni. 'Gittikçe açılıyorsun Burak. Bak bu işin sonu kötü biterse kaybın çok ağır olacak.' falan dedi. Onu takmadım. Emre beni kurşunların önünden çekip ölümümün önünü kestiğinde gittim bir yatırım yaptım. Bukalemun itini bulamadıkça gittim bir yatırım yaptım. Bunları gözüm kapalı yapmıyordum tabii. Birkaç online yatırım kursuna katıldım, yatırım ile alakalı kitaplar materyaller aldım. Ciddi ciddi iş hakkında profesyonelleştim."


Hilal böyle bir şeyi beklemediği için sevgilisine şaşkınca bakarken adam anlatmaya devam etti.


"Yatırımlarımın hepsini kazandığımı söylemeyeceğim. En azından ilk başlarda. Doğu ile ortak girdiğimiz birkaç iş battı mesela. Bireysel birkaç iş de. Ancak zarara uğratacak kadar yüksek miktarlar değildi. Şu açıldığım zamanlardan birinde önceki kazancın sarhoşluğuyla iki işe birden yatırım yapmıştım. Onlardan küçük olan yatırımı kaybettim. Kaybettiğim büyüğü olsaydı eğer ciddi anlamda dibi boylardım ama öyle olmadı. Hal böyle olunca diğerinden aldığım kazanç küçüğün zararını da telafi etti. Ben de kazanma hırsıyla bu işe devam ettim. Battığım işler sayesinde daha ince eleyip sık dokumaya başladıktan bir süre sonra potansiyel yatırımları görür olmuştum. İzin günlerimde piyasa araştırması yapıp yatırım yapıyordum resmen. Beni heyecanlandıran kısım parayı kazanmak değil de o riske atılma durumuydu. Battım batmadım takibi, heyecanı. Bir süre devam etti bu durum. Sonunda bir nevi kumar oynadığımı fark ettiğimde biraz topladım kendimi, hobi olarak yatırım yapmanın iyi bir fikir olmadığına karar verdim ve biraz duruldum. Yine de bazen karşıma fırsatlar çıkıyordu ve ben de istemsizce o fırsatı değerlendiriyordum."


Burak'ı büyük bir hayretle dinleyen Hilal ağzı açık adama bakarken inanamamazlıkla sordu.


"Yatırımcı mı?"


"Yalnız şaşırman gereken kısma daha gelmedik Kelebeğim." dedi adam keyifli bir şekilde. Kızın irileşen elalarını kaplayan sarı şaşkınlık hareleri çok hoşuna gitmişti.


"Gelmedik mi? Asker sevgilimin profesyonel bir yatırımcı olduğunu öğreniyorum. Bundan daha fazla ne olabilir?"


Kısık bir sesle gülen Burak bakışlarını masanın üzerindeki telefonlara kaydırdıktan sonra Hilal'in anlat bakışları eşliğinde devam etti.


"Dediğim gibi sürekli döngü halindeki ver-al yatırımlarını bıraksam da gözüme kestirdiğim işlere yatırım yapmayı seviyordum. Bu arada bahsettiğim yatırımlar yalnızca ülke içinde değildi. Yurt dışındaki birkaç şirkete ya da yeni gelişmekte olan firmalara da yatırım yapmışlığım var."


"Bir de uluslararası bir yatırımcı mısın?" diyen Hilal afallamış bir şekilde yanındaki adama bakıyordu.


"Sanırım." diyerek gülen Burak kızın şaşkın halinin devam ettiğini görerek küçük bir kahkaha attı.


"Daha ne kadar şaşıracağım?"


"Ben de en az senin kadar sürprizlerle doluyum Hilal Hanım. Biraz daha şaşıracaksın."


Adamın alaylı sesini duyan Hilal bu birazın biraz olmadığından kesinlikle emin olmuştu.


"Ben senin gibi tek seferde istemiyorum. Alıştıra alıştıra söyle." diyen Hilal derin bir nefes almıştı.


Sevgilisi ciddi ciddi uluslararası bir yatırımcı mıydı yani?


Onun bu halinden ultra zevk alan Burak dudaklarındaki sırıtışla anlatmaya devam etti.


"Ne olduysa şu mağara günlerinden sonra oldu. Emre'nin gerçeği öğrenmesiyle ikimiz de ayrı dağıldık. Bir de üstüne bizim time uzun süreli izin verdikleri için iyice delirdim. Aynı ev içinde Emre'nin bakışlarını kaldıramıyordum. Sevda annemlere gitsem onlar da hiçbir şey demeden gittiğim için kırgınlardı. Ben de en sonunda yalnız kalma isteğiyle uzaklaştım. O sırada Emre ile depoyu aldığımızı da söylemiştim zaten. Gün içinde sürekli bir spor, poligon, dövüş halindeydim ama içim daralıyordu. Bana bir aksiyon lazımdı ama göreve çıkma iznim yoktu. Bedenim aldığı zehri tam atmamış, yaralarım tam olarak iyileşmemişti. Ruhen zaten bitap durumdaydım. Bizim tim izin verildiğinde ağız birliği yapmış en çok hırpalanan kişinin ben olduğumu söylemişlerdi. Ne yaparsam yapayım beni göreve göndermeyeceklerdi anlayacağın. Göndermeye kalksalar da dayım engellerdi zaten. Ben de bu çıldırma halindeyken sürekli Doğu'nun kapısını çalmaya başladım. Emre'den neden kaçtığımı en iyi anlayan ve bana akıl vermeyen tek kişi oydu. İşte bu günlerden birinde ben mutfakta ayak üstü bir şeyler atıştırırken Doğu'nun ağır hakaretli küfürlerini duydum. Hani adam öyle bir sayıp sövüyor ki dedim herhalde bir yerlerde büyük bir terör eylemi oldu. Ben bunun öfkesiyle gittim kayıp ne kadar bakacağım, bir baktım bu mal dijitalden İngiliz gazetesindeki bir yazıya bakıp bakıp sövüyor. Beni görünce 'Baksana şuna Burak. Ne yapacağım ben şimdi? Hay böyle işin. Biliyordum bu p*çin böyle yapacağını.' diye yeni hakaret senfonisine başladı."


Derin bir nefes alan Burak kendisine merakla dinleyen sevgilisine bir bakış attı.


"Az önce filmi izlerken ekrana böyle bakmıyordun Kelebek."


"Valla bu durum o filmden daha ilgi çekici geldi Alfa. Sonucu aşırı merak ediyorum."


"Ben de o sonucu öğrendiğinde yüzünde belirecek ifadeyi aşırı merak ediyorum." diye mırıldanan Burak hikayesine geri döndü.


"Doğu'nun neye bu kadar kızdığını anlamak için yaklaştım. Ekranda uluslararası elektronik şirketiyle alakalı bir haber vardı. Belli başlı ürünlerinde değişiklik yapıp tamamen oyun alanına kaymışlar ki zaten bu şirketin böyle bir yeniliğe gideceğinin sinyalleri veriliyordu. Bizimkinin kıpkırmızı yüzüne baktım hayırdır ne oluyor dercesine. 'Bu it herif...' diye başladı yine sayıp sövmeye. En sonunda derdini öğrendim. Kadavra'nın tüm ürünlerini aldığı bir uluslararası elektronik şirketi vardı. Bu şirkete A diyelim hadi. A'nın ürünlerinden, yazılımlarından, güncellemelerinden falan ultra memnundu Doğu. Ne alacaksa önce o markadan bakar orada mevcut değilse diğerlerine yönelirdi. Bu A şirketinin bir de beyni var. Yazılımları geliştiren, yenilikleri ekleyen, yeni ürünlerin baş mimarı... Markadan giderse markanın batacağı bir adam yani. Doğu'nun sevdiği de her şeyi elinde tutan bu adam. Adamın zekasıyla marka birleşince ortaya mükemmel işler çıkıyor ama adam olmazsa marka bir hiç. Böylesine büyük bir elektronik şirketinde bu adamdan tek bir tane olması saçmalıktı aslında ama adam zamanında anlaşma yaparken yanına kendisi gibi yetkini yaklaşırsa gideceğini söylemiş. Bu yüzden de şirket adamın başarısından memnun başka bir alt beyine ihtiyaç duymadan işlerini hallediyormuş. İşte bu adam da birkaç ay öncesinde A şirketiyle anlaşmasını bozup rakip B şirketine geçmiş. Doğu bundan pek memnun olmasa da B şirketinin de ürünleri iyi diye çok umursamamış. Ama işte bu B şirketinin oyun alanına yönelmesi, Doğu'nun tüm işlerini baltalamıştı. Hem adamdan olmuştu hem de A şirketinin kaliteli ürünlerinden. O kadar sövmesinin sebebi de buymuş."


"Bu hikayenin sonu nereye gidiyor?" diye soran Hilal gözlerini kısarak sevgilisine bakıyordu.


Dudağının sol tarafı yukarı kalkan adam, kıza gizemli bir şekilde göz kırptıktan sonra devam etti.


"O gün Doğu'dan şu A şirketi hakkında detaylı bir bilgi aldım. Beyinleri kendisini yarı yolda bırakınca yeni birilerinin arayışına girmişler ama asıl sistem o adam tarafından yönetildiği için kim gelirse gelsin bir şeyler eksik oluyordu. Bir de bu şeref yoksunu gittiği şirkette A'nın ürününü kullanmış. Yazılım olarak bir tık yükselttiği ürünü B'de pazarlayarak B'yi yükseltmiş. Adama dava da açamıyorlar çünkü bireysel çalıştığı için 'Benim ürünümdü, firmanın değil.' diye hakkını savunuyor ki pek de haksız değil. Hal böyle olunca A'nın ortakları tek tek şirketten ayrılmış. Firmanın altyapısı, ürün kalitesi mükemmel ama göz göre göre batıyor. Sahibi tek kalmış şirketinden vazgeçmek de istemiyor ama yeni bir beyin de bulamıyor. Nitelikli kişiler batan gemiye binmeyi göze almıyor, çömezler ise şirketi kurtaracak kadar yetenekli değil. Bir süre sonra evde boş kaldıkça şirketin tüm haberlerini araştırmaya başladığımı fark ettim. En sonunda baktım böyle olmuyor şirketin CEO'sunun numarasını buldum onunla iletişime geçtim. Aklımda sorular vardı, cevaplarını netten öğrenemeyeceğim sorular."


Gidişattan sonucu anlayan Hilal gözlerindeki inanamamazlıkla dudaklarını araladı. Birkaç saniye duraksadıktan sonra soracağı soruları yutarak "Devam et." diye mırıldandı.


Burak düşündüğü şeyi mi söyleyecekti?


"CEO ile önce telefonda sonra webcam'de uzun uzun konuştuk. Derdinin ne olduğunu, kaybettiği bilançosunu, ihtiyacı olan miktarı, kaybederse oluşacak zararı, başarırsa kazanacağı (kazanacağımız) miktarı... Benim gibi bir insan için boş vaktin oldukça tehlikeli olabileceğini anladığım bir zaman dilimiydi. Ne yaparsam yapayım işin sonunda yine kendimi belli başlı araştırmalar yaparken buluyordum. Birçok yatırımcıyla görüştüm, birkaç girişimciden fikir aldım. Bazılarına şirket ismini verdim bazısınaysa sadece durumdan bahsettim. Hepsinin dediği şey 'Sakın girişme! Her şeyini kaybetmekle kalmaz borca da girersin.' oldu. Ama ben kafama koymuştum bir kere. Tüm dünya karşı da olsa bildiğimin peşinden gideceğim. Asıl sorunum parayı vermek değil. Dedim ya kafama koydum elimdeki her şeyle girişirim bu işe ama bana kalifiyeli bir beyin lazımdı. O beyin olmadan bu riske atılmak intihar olur ama beyin olduğunda bu intihar riske dönüşürdü. İhtiyacım olan,aradığım risk de tam olarak buydu. Doğu önüme taş koyar diye ona da bir şey söylemedim, CEO ile görüşmeye de devam ediyorum. Bu arada adam gerçek bir dürüst çıktı. Bu işi isteme sebeplerimden biri de buydu ya zaten. Adam bana kaybedeceğimde olacakları sıraladı ama kazanırsam yatırımımdan kat be kat fazlasını kazandırma sözü de verdi. Benim amacım ise para değil kazanma isteğiydi. Bile bile ladese girmedeki o aksiyona ihtiyacım var. Bunu ona söylediğimde bana deliymişim gibi baktı hatta bunu dile bile getirdi. Dedim ben de 'Akıllı biri titaniği diriltmeye uğraşır mı? Senin ihtiyacın olan bir deli. Şanslısın ki bu konuda elime su döktürmem."


"Bilmem mi? Ukalalıktan sonra deliliğin kitabını yazacak potansiyele sahipsin." diyerek gülen Hilal sesindeki kinayeyle ekleme yaptı.


"Gerçi yeni öğrendiğim bilgilere göre 'Yatırım ve Girişimcilik' adına bir kitap da yazabilirsin. Eee yeni yeni tanımaya başladığım sevgilim. Sonra ne oldu?"


"Saklama niyetim yoktu sadece... Uygun bir zamanını bulamadım." dedi Burak özür diler bir sesle.


"Hikayeyi bitir özrünü sonra alacağım." diyen Hilal ilgiyle adama baktı.


"Th.. CEO bu işin altından kalkacak beyin ararken ben de aklımı kurcalayan meselelerin üzerine gidiyordum. Beni rahatsız eden bir durum vardı ama çözememiştim. Sonunda Doğu'da olduğum bir gün şahsi bilgisayarının monitöründeki sayfayı gördüğümde buldum aklımdakini. Bizimki uzun süredir 'Dahi' olarak adlandırılacak kadar yetenekli insanların bulunduğu bir bilişim sitesinde milletle chatleşiyordu. Bazen konuştuğu kişilerden bana da bahsederdi. Bir ara da 18 yaşında Emirhan'dan bahsetmişti. Doğu bilişimdeyken birkaç programda ondan yardım almıştı. Çocuk Florida doğumlu, 10 yıl orada yaşamış sonrasında da ülkeye gelmiş. Ailesi orta gelirli olan Emirhan tam bir teknoloji kurdu. Biraz maddi destek alsa, imkan verilse mükemmel işlere imza atacak ancak hiçbir Türk firması ona bu şansı vermemiş. 'Yaşı genç, tecrübesi yok, yanlış yapma ihtimali var.' diyorlar. Doğu'ya sordum ne yapıyor diye. 'Harcanıyor abi ne yapsın? Ailesi ataması var diye çocuğa öğretmenlik bölümünü yazdırmaya çalışmış. O da en azından bilgisayar öğretmeni olayım diye Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği yazmış. Bir yazılımcıdan hallice olan çocuk şimdi bir odada bilgisayar işlevleri, Word, Excel öğretecek çocuklara.' dedi hüzünle. Aslında zamanında dayıma sormuştu çocuğu bilişimci olarak alsak diye ama Emirhan 'Ekran başından insanları izleyip de tehlike anlarına müdahale edememeyi kaldıramam. Tek hatamda ülkemi tehlikeye atacağımı bilerek siber suçlarda görev alamam. Ne zaman yardıma ihtiyacınız olursa buradayım ama mensubu olmayı kaldıramam. Psikolojik olarak buna gücüm yok.' demiş. Bu sefer de Emirhan'ın bilgilerini istedim Doğu'dan. Anladı bir şeyler karıştırdığımı ama maddi destek ve rehberlik yapacağımı düşündü sorgusuz verdi bilgileri. Önce Emirhan ile konuştum sonra CEO ile görüştüm, ikisini konuşturdum. Görüşme olumlu geçti. CEO da birkaç tecrübeli kişiyle konuşmuştu ve Emirhan'ın beyni diğerlerinin tecrübesiyle çok iyi bir ekip oluşturdu. Birkaç gün sonra Emirhan'ı da alıp Londra'ya gittim, firmanın iş yerini gezdik bir kez daha enine boyuna konuştuk. Çalışanları, durumu her şeyi inceledim. Yatırım yapıp ortak olmaya değerdi. Sonunda kararımdan emin parayı toplamak için Türkiye'ye geldim. İşe ilk olarak şu en başında bahsettiğim geleceğe yatırım adı altındaki villayı satarak başladım. Bankadaki hesaplarımı bir araya topladım, kenardaki paralarımı aldım. Hatta... Annem ve babamın yardımlar için kullandığım fondan bile para aldım. Tabii bu süreçte 'Bu iş olursa daha da fazlasını yardım yapacağım.' diye vicdanımı rahatlatmaya çalışıyorum. Olmazsa da tek tek tüm organlarımı satmaya başlayabilirdim çünkü elimdeki her şeyi ciddi ciddi elden çıkarıyordum. Tüm bunlara rağmen gereken miktara ulaşamadım. Bu işin sonunda Doğu'nun yanında soluğu alacağımı biliyordum ama arayı biraz daha kapatayım diye..."


Duraksayan Burak, kız arkadaşına bir bakış attı.


"Bak şimdi söyleyeceğim şey aramızda kalıyor. Bunu birinin öğrenmesini istemiyorum."


"Böbreğimi sattım falan demeyeceksin değil mi?" diyen Hilal sattım derse bile şaşırmayacağını düşündü. Bugünkü şaşırma kotasını kesinlikle doldurmuştu.


"Ahahaha. Evet dersem sorgusuz kabulleneceksin değil mi?" diyen Burak neşeyle gülmeye başlamıştı.


"Sevgilimin yurt dışındaki Uluslararası bir Elektronik Şirketinin ortağı olduğunu öğrendim. Bu yüzden evet, inanırım."


"Yok böbreğimi satsam askerlik tehlikeye girerdi onu yapmadım ama Eftalya doğduğunda ona niyet açtığım banka hesabındaki tüm parayı sıfırladım. 2 ayda bir atılan 5000'leri falan olduğu gibi o hesaba aktarıyordum. Hesapta iyi bir miktar vardı."


"Kazanmayı gerçekten istiyormuşsun." dedi Hilal sesindeki şaşkınlıkla.


Eftalya'nın parasına dokunacak kadar çok istemişti Burak bu işi.


"O riski istiyordum. Operasyonlarımı kesmeleri hiç iyi olmamıştı. Monotonluktan delirmemek için bir şeylere atılmam lazımdı. Emre beni gözlemlediği için bedenen tehlikeli işlere kalkışamıyordum. Ben de finansal bakımdan tehlikenin dibine vurdum. Gereken paranın %80'inini tamamlasam da %20'lik bir eksiğim vardı ve ben de elmecbur Doğu'ya gittim. Ona yaptıklarımı anlattığımda 'Sen delirmişsin! Çık git evimden.' diye kovdu beni. Ben de onu en hassas karnından vurdum. Eğer bu işte başarılı olursak istediği gibi kaliteli cihazlarına kavuşacağını söyledim. Hatta ortağı olduğu için çıkacak yeni teknolojilere istediği gibi eklemeyi yaptırabileceğini, yeni güncellemeleri gönlünce düzenleyebileceğini söyledim. CEO'nun da bunu reddetmek yerine destekleyeceğinden bahsettim."


"Reddedilmeyecek teklifin âlasını yapmışsın Alfa'ö. Kadavra bu fırsatı asla kaçırmaz." dedi Hilal sevgilisine gözlerindeki hayranlıkla bakarken.


"Kaçırmadı da. İstediğim parayı verdi, gerekli belgeleri imzaladı. Ben de tekrardan Londra'ya gidip gerekli anlaşmaları yaptım. Artık şirketin 3 hissedarı vardı. Doğu küçük ortakken CEO ile ben de eşit derecede hak sahibiydik. CEO'ya kesinlikle bu şirket işiyle uğraşamayacağımı bildirdim. Asker olduğumdan haberi vardı zaten, durumu yadırgamadı. Doğu ile yüz yüze görüşemeyeceklerini söyleyip onun iletişim numarasını verdim. Bana ulaşamayınca ona ulaşacaktı. Bir de benim bu yatırım hesaplarımın hepsi Doğu adınaydı. Bunun da böyle olacağını bildirdim."


"Bu yüzden kimsenin haberi yok bu durumdan. Doğu adına her şey." diye araya girdi Hilal.


"Öyle. Dayımın bu yatırım işinden hoşlanmayacağını biliyordum. Niyetim yatırım yapmak olsa sesini çıkartmazdı ama ben sırf riske atılmak için parayla oynuyordum. Bunu öğrenirse bir ton nasihat ederdi. Ben de öğrenmemesi için Doğu üzerine yatırıyordum her şeyi."


"İnsanın o kadar yüksek meblağları sorgusuz birine emanet etmesi güzel bir his değil mi?" diye sordu Hilal tebessüm ederek.


Zümrütlerinde mutlu bir parıltı beliren Burak dudaklarındaki gülümsemeyle başını aşağı yukarı salladı.


"Öyle. Güzel kardeşlere sahibim bunu inkar edemem."


İkili arasında düşünceli bir sessizlik oluşurken Hilal şaşkın bir gülüşle sevgilisine döndü.


"Şimdi sen ciddi ciddi bir şirketin ortağı mısın?"


Sol elini çenesine götürerek kaşıyan Burak başını aşağı yukarı salladı. Onun hareketlerini inceleyen Hilal soru dolu elalarını zümrütlere çevirdi.


"Anlatmadığın bir şey var. Ne saklıyorsun?"


"Direkt sonuca geleyim o zaman?"


"Yok yok. Böyle devam. Ben Postmatüre insanım. Tek tek gidebiliriz. Ben tek tek giderim de... Sen bu sefer uzun süreli bir yatırıma kapak atmışsın sanırım. Bahsettiğin gibi iflasın eşiğindeyse toparlanması o kadar kolay olmamıştır."


Hüsranla iç geçiren Burak sevgilisini onayladı.


"Kesinlikle. Berbat ötesi bir 1 yıl geçirdim. Şirkette ekstra şeyler çıkıyordu ve benim sürekli Londra'ya para göndermem gerekiyordu. 1 yıl boyunca ciddi anlamda hayatımdan, yememden, içmemden ödün verdim. Emre'nin kendimle kalma olarak düşündüğü o depodaki talim yeri spor salonu üyeliğimi bıraktığım içindi mesela. Annemin yemeklerini yemeye gitme durumu da eve bir şeyler alıp para harcamamak içindi. Bizimkilerden biri durumu çakarsa fena olurdu bu yüzden onların yanında eski Burak'tım. Onların yanında harcamamdan kısamadığım için tek yerken artık iskender değil de simit ya da ekmek arası domates peynir yiyordum. Yeri geliyor trafik var bahanesi ile arabayı almayıp toplu taşıma kullanıyordum. Her an yeni bir para gönderme durumu olabilirdi bu yüzden maaşıma bel bağlamadan bazı şeylerden kısmam gerekiyordu. Yani düşün babamla İzmit'e görüşmeye gittiğim birçok sefer kendi arabamı kullanmadım da otobüsle gittim geldim. Millet bir tuhaflık olduğunu fark etse de anlam veremediği için 'Burak işte.' dedi geçti gitti. Zamanında burun kıvırıp isyan ettiğim 5000 tl'yi gözler olmuştum resmen. İşte böyle bir yılın sonunda yeni ürün piyasaya sunuldu."


Gözlerinde gurur olan adam, kız arkadaşına baktıktan sonra kendi kendine güldü.


"Bu kadarını ne ben ne Doğu ne Emirhan ne de Thomas bekliyordu. Patlamanın dibine vurduk Kelebeğim. İlk başlarda yatırım yaptığım parayı da 1 yıl içinde verdiklerimi de sadece 1 ayda geri kazandım. Hem de 3 katıyla."


"Ne?" diyen Hilal gerçek bir şaşkınlıkla sevgilisine baktı.


Derin bir nefes alarak bu bilgiyi sindirmek isteyen genç kız sonunda adamın sakladığı şeyin ne olduğunu anlamıştı.


"İsim vermedin. Sen bilerek isim vermedin Alfa'm. Düşündüğümden çok çok daha büyük çaplı bir şey bu di'mi?"


Burak, bu soruyu yalnızca kafasını sallayarak onaylarken Hilal asıl soruyu sordu.


"Bu bahsettiğin şirketin adı ne Burak?"


Birkaç saniye duraksayan adam, kızın tepkisinin merakı ile mırıldandı.


"Aurora."


Duyduğu ismi yanlış duyduğundan emin olan Hilal gözlerini kırpıştırdı.


"Anlamadım?"


"Aurora." diye tekrarladı Burak.


Bakışlarını yavaşça masanın üzerindeki telefonlara çeviren Hilal, titreyen parmağıyla onları işaret ederek sevgilisine geri döndü.


"Aurora?"


Kahkaha atmamak için dudaklarını birbirine bastıran Burak başını aşağı yukarı salladı.


"Evet! O Aurora."


"Hadi be. Buna inanmamı mı bekliyorsun?" diyen Hilal ağzı açık bir şekilde sevgilisine bakıyordu.


"Tam şu an bizim Thomas'ı görüntülü arayıp seni canlı canlı inandırırdım ama bizim CEO sonunda seninle tanıştığı için 'Durun bekleyin. Geliyorum oraya yüz yüze konuşalım.' diyerek Türkiye'ye gelir. Bu geceyi seninle geçirmek istiyorum hiç çekemem şimdi onu."


Bakışlarını telefonlara çeviren Hilal yılların markası olan 'Aurora' ile bakışırken şaşkına mırıldandı.


"Bizim Thomas dediğin Thomas Dean olamaz. Adamın firmasına 2 yıl üst üste 'En İyi İnovasyon.' ödülü verildi. Tüm dünyada o da markası da tanınıyor. TEDx konuşmalarına çıkıyor, başarı timsali olarak görülüyor. Ondan bizim Thomas diye bahsedemezsin." diye isyan eden genç kız bu sefer de bakışlarını oyun oynadıkları alana çevirdi.


"Oradaki skorları gösteren tabletler de Aurora'ya aitti değil mi?"


"Öyle. Şah ürünlerini genel olarak Aurora'dan seçmiş sanırım." diyen Burak'ın sesi normal bir şeyden bahsedermişçesine çıkmıştı.


"Tek Şah mı? Burak, Aurora şu an yükselmekte olan markaların başını çekiyor. Son ürünleri o kadar ilgi çekti ki daha lansmanının olduğu gün millet siparişlerini verip aldı. Şu an herkesin gözü yeni satışa sunulacak bilgisayarlarında. Tüm her yer Aurora ile dolu. Az önce izlediğimiz filmde bile telefon olarak Aurora vardı farkında mısın?"


"Thomas reklam işinde iyi." diyen Burak umursamazca omuz silkmişti.


Öğrendiklerinin şokuyla ağzını kapatamayan Hilal başını hayretle iki yana salladı.


"Dünyaca ünlü bir markanın ortağısın ve dediğin tek şey 'Thomas reklam işinde iyi.' mi?"


Kızın ela bakışlarındaki inanamazlık ve hayranlık karşısında bir anlığına utanan Burak bu duygusunu gizleyerek sevgilisine baktı.


"Şirketi ben kurmadım. Sadece akıllıca bir yatırım yaptım."


"Şirketin beynini de bularak." dedi Hilal hiç duraksamadan.


"Önüme düşen fırsatları değerlendirdim." diye mırıldanan adamın hafif çekingen hali Hilal'in gülümsemesine neden olmuştu.


"Sen de utanıp mütevazılık yapabiliyormuşsun Burak Kılıç."


Sevgilisine bir bakış atan Burak derin bir nefes aldıktan sonra dürüst bir şekilde konuşmaya başladı.


"İşin aslı bu işin sonunun böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim Hilal'im. Hani batmamayı umuyordum tamam ama böyle bir yükselişi de beklemiyordum. Şirket kendince toparlama aşamalarıyla Londra çevresinde devam eder diye düşünmüştüm. Atladığım nokta, Aurora ile Londra'da değil de Türkiye'de karşılaşmamdı sanırım. Yani zaten şirket daha öncesinde kendi kapsama alanından çıkıp ülkemize gelecek kadar kendisini göstermişti bir fırsat daha bulduğunda çok daha fazlasını yapacağını hesaba katmamışım. Thomas işinde çok iyi. Asla bir falsosu yok ve bu iflas olayları onu yıkmak yerine daha da hırslandırdı. Benim batan titanik tabirim o kadar çok hoşuna gitmişti ki 'Titaniğimi kurtaracağım.' diye diye dört elle sarıldı işine. Toparlanma durumuna geçer geçmez ifllas halindeyken zaruri işten çıkarttığı çalışanlarını geri aldı mesela. Bu durum da çalışanlarının patronlarına saygısını güçlendirdi daha da benimseyerek giriştiler işlerine. Ayrıca mükemmel bir çevresi var ve elindeki ürün kendisini gösterdiğinde çevresinin desteğini de en güzeliyle aldı. Thomas'ın karakterinin artıları ve iş zekası iyi bir ekiple birleştiğinde de sonuç ortada. Ben sadece birkaç finansal dokunuş yaptım. Kalanı onların başarısı."


Sevgilisine gözlerindeki sevgiyle bakan Hilal dudaklarındaki tebessümle fısıldadı.


"Mr. Leo sensin."


Thomas Dean 3 yıldır aldığı tüm ödüllerin konuşmasına 'Bu ödülü ilk olarak Mr. Leo'ya ithaf ediyorum.' diyerek başlıyordu. Hilal instagramdaki başarı videolarında karşısına çıkan konuşmayı hatırladı.


'Leo yaptıklarını hafife alarak 'Ben sadece ufak finansal dokunuşlarda bulundum. Asıl başarı senin.' dese de en ümitsiz anımda bana elini uzatmasını asla unutmayacağım. Bu yüzden ömrümün sonuna kadar aldığım, aldığımız, ödülleri ilk sahibi odur. Her zaman önce ona ithaf edeceğim ödülü. Bendeki yeri gerçekten çok farklıdır. İnsanlar vazgeç artık diye beni dibe çekerken o 'En azından denemiş oluruz.' diyerek beni yüreklendirdi. Hiç beklemediğim anda kurtarıcım oldu, titaniğimi kurtardı. Hiç unutmam bir gün iflasın eşiğinde hatta iflası başlamış olan bir şirkete yatırım yapmanın akıl kârı olmadığını, niye böyle bir işe giriştiğini sormuştum. Bana 'Akıllı biri titaniği diriltmeye uğraşır mı? Senin ihtiyacın olan bir deli.' demişti gülerek. Haklıydı. Hayatıma bir anda düşen deli sayesinde şimdi elimde bu ödülü tutuyorum. Leo'nun bana öğrettiği en büyük şey bu hayatta insanın biraz da deli olması gerektiğidir. Hepimizin akıllılardan daha zeki ve cesur olan o deliliğe sahip olması dileğiyle...'


Burak sevgilisine bakarak tebessüm etti.


"Mr. Leo benim. Ödül için aday seçildiğinde 'Kazanırsam ödülü sana adayacağım Burak.' demeye başladı. Baktım başa çıkamıyorum en sonunda 'Tamam ama ismimi veremezsin. Türk olduğumu bile belli etme. Kimliğim gizli kalsın, bu işlere bulaşmak istemiyorum.' dedim. Mr. Leo benim için de sürpriz oldu. Sevdim ama hitabı. Bir aslan burcu olarak..."


Bakışlarını tekrardan telefonlara çeviren Hilal günün birinde şaşkınlığının geçip geçmeyeceğini merak etmeye başlamıştı.


"Vay canına. Ben hâlâ duruma inanamıyorum Alfa'm."


"Yaklaşık 4 yıl oldu ben de hâlâ inanamıyorum Kelebeğim. Her defasında ayrı şaşırıyorum. Bak mesela benim bu yatırımdan önce Onur da Doğu gibi yıllarca Aurora kullanıyormuş. O da Doğu kadar olmasa da bir iç isyan süreci yaşamış olanlardan sonra. KİT, Emirhan sayesinde piyasaya sunulan lansmandan kısa süre sonra açıldı. Dayım da Onur'a teknolojik her şeyin tam yetkisini vermişti. O ilk günler fabrikaya bir gittim tüm teknolojik aletler Aurora. Ciddi anlamda bir afallama yaşadım. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Onur'a 'Doğu mu yönlendirdi?' diye sorduğumda alakası olmadığını, kendisinin de kullandığını söyleyerek başladı markayı övmeye. Yatırımcının ben olduğumdan bihaber hayat kurtaran yatırımcıya da şükranlarını iletti. Bu şirket işleri, ürünler, Thomas ile Emirhan'ın yaptıkları pek ilgi alanıma girmiyor bu yüzden pek bilmiyorum ama anladığım kadarıyla bu Aurora'nın şahsa uygun değişime geçme durumu varmış. Bilgisayar ve telefonlar şahsın yüklediği artı birçok programı onaylayıp kaldırıyor. Hal böyle olunca Onur, Doğu gibi hackerlar da kendi isteğine göre modifiye edebilmek için bu markayı tercih ediyorlar. Doğu'nun sayesinde şu son 3 yıldır Emirhan bizim bilişim programlarını rahat yükleyebilmemiz için ürünlere altyapı hazırlıyor mesela. Telefonlarımızda ya da bilgisayarlarımızda onlarca program olabilmesi ve hiçbir soruna neden olmaması da bu sayede. Onur'un yönlendirmesiyle MİT'te de Aurora kullanılmaya başlanıldığını öğrendiğimde yüzümde beliren ifadeyi görmen lazımdı bak. O andan sonra söyleyeceğim varsa da söyleyemedim olayı."


"Niye ki?" diye sordu Hilal yumuşak bir sesle.


Birkaç saniye duraksayan Burak hüsranla iç geçirdi.


"Ortalığı karıştırırlardı. Yani herhangi bir yerde Aurora gördüklerinde bana bir laf sokma, tebrik, belki alay... Ayrıca 4 yıldır böyle bir gerçeği sakladığım için ayrı trip atarlar o zamanlar finansal açıdan böylesine bir tehlikeye atıldığım için de 'Nasıl yapabildin?' söylemlerinde bulunurlardı. Tüm bu tantanayı kaldırmak istemedim. Bunlar olmadan bile yeterince hareketli zaten hayatım, bir de üstüne bu eklenmesin istedim."


"Anladım. Bir süre daha böyle gitmesini istiyorsun sanırım?" diye sordu Hilal anlayışla.


"Evet. Her telden farklı bir hesabı ve şaşkınlığı şu an istemiyorum."


"Milletin yanında Aurora markasını gördüğümde mimiklerime nasıl hakim olacağıma biraz çalışmam lazım ama sorun yok. Merak etmeyin sırrınız bende güvende sürprizlerin efendisi CEO Bey."


Duyduğu hitap karşısında sahte bir memnuniyetsizlikle gözlerini deviren adam ela gözlerdeki beğeniden memnun gülümsedi.


"Hayatım boyunca sürprizlerim ile seni şaşırtıp bana hayran hayran bakmanı sağlayacağım Hilal Aslan. Hazırlıklı ol."


"Daha da misliyle karşılık vereceğim Burak Kılıç. Sen de hazırlıklı ol." diyen Hilal tek kaşını havaya kaldırarak tatlı bir iğneleme yaptı.


"Gerçi asker sevgilimin Aurora'nın ortağı olmasından daha misli biraz zor gelecek gibi."


"Yandım ben değil mi? Bunu sürekli başıma kakacaksın."


"Evet. Fırsatını bulamadığın için bu gerçeği söylemeyen sana, fırsatını bulduğum her an laf sokacağım."


"Bari bir bitiş zamanı belirleyip anlaşma yapalım." diyen Burak ayağa kalkarak sevgilisini de kaldırdı.


"Ama önce önümüzdeki oyunu, anlaşmayı tamamlayalım."


"Kaybetmeye hazır ol Sevgilim." diyerek şakıyan Hilal elinden tutan adamla oyun alanına doğru giderken Burak bıyık altından gülümseyerek mırıldandı.


"Kim kazanacak kim kaybedecek göreceğiz Sevgilim."


Bu seferki oyun Alfa'ca olacaktı.


Asena'ya karşı hilesiz kazanamayacağını anlayan Yüzbaşı bu sefer biraz kural dışına çıkma niyetindeydi.


Eğer oyunu kendi kurallarına göre oynarsa kesinlikle kazanırdı.


Alfa'nın hesaba katmadığı şey ise rakibinin ondan alta kalan yanının olmamasıydı.


Asena da en az Alfa kadar hatta daha fazla bu oyunu kazanmak istiyordu.


Oyun platformuna ulaştıklarında adam kendi kendine mırıldandı.


"Eğlence asıl şimdi başlıyor."


🌙


Eğlence başlıyor ancak ben bitiriyorum çünkü bitiyorum 😅🙈🫣


Bazı eklemlerle düşündüğümden daha uzun bir bölüm oldu bu yüzden asıl eğlenceyi gelecek bölümde doya doya yazmaya karar verdim. Ciddi anlamda eğlenceli yerler gelecek. Hazırlıklı oluuuun 😁😁


Sizce kazanan kim olacak? Ve en önemlisi nasıl kazanacak? 😉


Burak'ın bahsettiği kural dışılık ne olabilir? 😏


Bu arada Burak'ın yatırımcılığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Adam resmen dünyaca ünlü bir teknoloji şirketinin ortağı çıktı 🤭


Abi Burak ukala olmasın da kim olsun şimdi değil mi ama? 🤣🤣


Böyle bir şeyi hiç tahmin etmiş miydiniz?


Bu durumu aslında ilerleyen zamanlarda verecektim ancak kafamda oturunca bu bölümde verdim. Daha fırından çıkmış tazecik bir kurgu bu. Mal varlığı yüksek yüksek diye bahsedince bir altyapı hazırlayayım demiştim birkaç hafta önce. Sonuç bu oldu ki ben gayet de memnunum bu durumdan. Gayet dolu ve mantıklı bir sebep oldu bence.


Bölümde en sevdiğiniz sahneyi de alayım şöyle.


📣 Şimdi de gelelim duyurularıma 📣


❗ DUYURULAR adı altında bir kitap yayınladım. Bundan sonra önemli duyurularımı en önemlisi de 'Bölüm Alıntıları'nı oradan paylaşacağım. Bu şekilde panoda paylaştığımda bildirim gitmeme olayının önüne geçeceğim inşaallah. Kütüphanenize eklerseniz Alıntı ve Duyurulardan haberiniz olur.


İkinci duyurum biraz daha şahsi ancak KİT'in yazım sürecini de etkileyebilir.


Çalıştığım kuruma Müdür oldum.


Biraz ani gerçekleştiği için sınıfıma bakacak öğretmeni hâlâ bulamadım. Bu yüzden hem müdür hem öğretmen olarak şu son hafta bayâ bir yıprandım. Sistem oturduktan sonra KİT'e yoğunlaşacağım bu yüzden bölümlerin düzensizlik hali belki de artarak devam edecektir. Gerçi daha ne kadar artabilir ki 🙄😬


Dedim ya sizin kadere de böyle bir yazar düştü. Yazdıkça yazıyorum baksanıza. Ben güya bu bölüm 6-7K yazıp size atacaktım ama 15K oldu yine 😅


Biraz uzun aralarla doyasıya bölümler sistemim büyük ihtimal ömrümün sonuna kadar devam edecek. Malum benim tempom dur durak bilmiyor.


(Yani düşünün sırf bu bitmeyen tempomdan dolayı bu dönem açıktan okuduğum Sosyoloji'yi dondurma kararı aldım.)


Neysem hayatımdaki gelişmeler bunlar. Bölümün gelme durumunu da Alıntıları da profilimdeki Duyurular Kitabımdan paylaşacağım 📣


Hadi Allah'a emanet olun 💙


Sizi 'Çok seviyorum be.' 🤣🤣


B.K.S.


16.950


Loading...
0%