Yeni Üyelik
37.
Bölüm

26. Bölüm- 5 Saniye Kuralı | Part 1

@yasminiesa

İkinci kez oynamaya başladıkları bowlingin ilk turunda yine 10 lobutu deviren ikili ikinci turlarını oynamaya başlamışlardı. Burak'ın hiç firesiz topları devirmesine şaşırmayan Hilal eline aldığı bowling topuyla platform çizgisine geldi. Konsantre olan genç kız topu lane'e atıyordu ki salonda yankılanan yüksek ses yüzünden sıçradı.


"HİLAAAAAAL!"


Burak'ın beklenmedik bağırışıyla korkudan ödü patlayan Hilal atmaya hazırlandığı topun parmaklarının arasından kaydığını hissetti. Lane'e düşen top kukalara doğru hareket ederken kocaman açtığı gözlerini önce Burak'a sonra da platforma çeviren Hilal karşılaştığı manzarayla derin bir nefes almıştı.


Bowling topu biraz dengesiz de ilerlese güçlü bir şekilde kukalarla buluşmuştu. 10 kukanın 10'u da devrildiğinde Burak'tan hüsran dolu bir mırıltı yükseldi.


"Tüh be."


Sevgilisini duyan Hilal alev saçan elalarıyla tısladı.


"Öldüreceğim seni."


"Çok denediler bizzat ben bile kaç defa denedim ama olmuyor be güzelim."


Öfke dolu bir nefes alan Hilal işaret parmağını adama doğrultarak hararetle sallamaya başladı.


"Bana güzelim deme Burak! O atışı yapamasaydım ben seni var ya..."


"Bir dakika bir dakika. Hep sormak istediğim bir şey vardı yeri gelmişken sorayım. Güzelim deyince yelkenleri suya indiriyorsun değil mi?"


Beklemediği soru karşısında birkaç saniye bocalayan Hilal sessiz kalmaya karar verdi. Erkek arkadaşı fena halde doğru bir noktaya parmak basmıştı.


"Bağırmak yerine güzelim mi deseydim acaba? O zaman kaçırır mıydın atışı?" diyerek gülen Burak'ın sesi dalgacı çıkmıştı.


"Hem atışımı engellemeye çalışıyor hem de gevşek gevşek konuşuyor...." diyen Hilal çıldırmış bir halde çıkıştı.


"Seni alıp lobutlara yollayacağım Burak."


Sevgilisinin öfkeli cümlesi karşısında tek kaşını havaya kaldıran adam istemsiz bir sinirle güldü.


"Bu cümleyi senden başka biri kursaydı şu an.." diye cümleye başlayan Yüzbaşı söyleyeceklerini yutarak susmuştu.


"Bu cümleyi benden başka kurmaya cesaret edecek biri yoktur." diyen Hilal gözlerindeki alevlerle Burak'a doğru yürümeye başladı.


"Biliyorum bu bakışı. Yine silahıma geliyorsun sen." diyen Burak bir adım geriye gitti.


"Bu sefer çekeceğim o tetiği. Senin alengirli oyunların yüzünden az daha atışı kaçırıyordum." dedi genç kız öfkeyle.


"Keşke kaçırsaydın. Niye kaçırmadın ki?" diyen Burak'ın sesi hüsran doluydu.


Kız arkadaşının üstüne üstüne yürüdüğünü gören adam can güvenliğini korumak için geriye doğru kaçarken top haznesinden bir top alan Hilal kendisinden gittikçe uzaklaşan adama baktı.


"Gel lan buraya!"


Dudaklarının arasından küçük bir kahkaha fırlayan Burak elinde topla üzerine gelen kıza bakarken geriye kaçmaya devam ediyordu.


"Ben bu ânı daha önce yaşamıştım sanki?"


"Kaçma Burak!" diye tıslayan genç kız elindeki topu biraz yerden bir şekilde adama doğru fırlattı.


"OHA!" diyen Burak bacaklarına gelen bowling topundan kaçarken Hilal ikinci topu da almıştı.


"Kızım bak bu kar topu değil. Yapma!" diyen Burak üstüne gelen ikinci topun yanından geçerken isyanla söylendi.


"Ulan sevgiliye bowling topu atılır mı?"


"Peki sevgili sabote edilir mi?" diyen Hilal bu sefer en ağır topu almıştı.


Gözleri büyüyen Burak hızla başını iki yana sallarken Hilal lobutlara atıyormuşçasına topu sevgilisinin bacaklarına doğru attı. Son hızla üstüne gelen topu gören Burak bu seferki toptan zıplayarak kurtulmuştu.


"DELİSİN SEN! Kızım bir dur daha."


"Benimle uğraşmaman gerektiğini hâlâ öğrenememiş olman benim suçum değil daa!" diyen Hilal yine ağır bir top seçmişti.


Kız arkadaşının darbelerinden kurtulamayacağını anlayan Burak onun vicdanına oynamaya karar verdi.


"Kaçamasam ve bacaklarıma gelse, bacaklarım kırılsa ne yapacaksın?"


"Uzun süre hastaneden çıkmamanı sağlayacağım. Senin bana yaptığın gibi!" diyen Hilal elindeki topu adama doğru gönderdi.


Burak son anda sağa doğru yöneldiğinde top sert bir şekilde arkasındaki duvara çarpmıştı. Duvara doğru bakan Burak önüne döndüğünde Hilal'in yeni topunu çoktan aldığını gördü.


Ellerini havaya kaldıran adam başka bir yöntem denedi.


"Bak Sami bize sayıp sövecek. O toplar lane'e atılmak için. Zemine, duvara ya da eşyalara zarar veriyorsun."


"Aurora'nın ortağı değil misin sen? Verdiğim zararı ödemek koymaz sana." diyen Hilal'in sesi kinli çıkmıştı.


"Bunun intikamı mı bu?" diyen Burak üstüne gelen topun üstünden atladı. Arkasındaki sesi duyduğunda hüsranla iç geçirdi.


Duvar için yüklü bir miktar ödemesi gerekeceği kesinleşmişti.


"Aurora'yı söylememenin intikamını hep alacağım da bu onun intikamı değil. Sen niye atış yaparken dikkatimi dağıtıyorsun?" diyen kız yan kulvardaki topa yönelmişti.


"İddia'yı kazanmak istiyorum." dedi Burak umursamaz bir şekilde omuz silkerek.


"Ve bunun yolu hile yapmak mı?" diye sordu elindeki topu adama atmaya hazırlanan Hilal.


"Başka türlü seni yenemeyeceğimi fark ettim. Her şeyde iyi olman benim suçum mu Asena'm?"


Adamın parlayan yeşillerindeki gururla kurduğu cümle, Hilal'in hafifçe gülmesine neden olmuştu.


"Kızgınım sana. Gururumu okşama."


"Gerçekler güzelim. Hayır bir de ortaya öyle bir iddia attın ki duble kazanmak istiyorum. Bunun için de hile şart."


Elindeki topa bir bakış atan Hilal elalarını karşısındaki adama çevirdi.


"Hile yapmadan kazanamaz mısın?"


"Diğer turda gördüğümüz üzere... Hayır."


Gözlerini kısan Hilal yeşil gözlerdeki ciddiyeti gördüğünde büyük bir gerçekle yüzleşti.


"En başından beri planın buydu. Salonu bu yüzden boşalttın sen."


"Yani iki nedenden biri buydu. Seni sabote edeceksem etrafta birilerinin olmaması gerekiyordu." dedi Burak dürüst bir şekilde.


"Gerçekten bu şekilde mi oynamak istiyorsun?" diye soran genç kız karşısındakini sabote etmeye çalışarak oynamanın çok daha zevkli olacağını düşünüyordu.


Adam da aynısını düşünüyor olmalıydı ki dudaklarındaki sırıtışla cevap verdi.


"Evet."


Sevgilisinin haklı olduğunu fark eden Hilal başını aşağı yukarı salladı.


Bu oyunun kazananının olması için hile şarttı.


"İyi o zaman. Git atışını yapmaya hazırlan." derken elindeki topu top haznesine geri bırakmıştı.


"Bu iş gittikçe eğlenceli olmaya başlıyor." diyerek gülen Burak, Hilal'in attığı toplardan ikisini yerden alarak top haznesine koyduktan sonra etraftaki diğer topları da toplamaya başladı.


İşi bittiğinde atacağı topu seçen adam gülen gözleriyle sevgilisine baktı.


"Bakalım senin hamlen ne olacak Kelebeğim."


"Şu an Kelebek yok Asena var. Bolca geçmişler olsun Alfa Bey." diyen Hilal'in dudaklarında tehlikeli bir gülümseme vardı.


"Geçmesini isteyen kim?" diyerek klasik karşılığını veren Burak elindeki topla platformun başına geçti.


Bir süre ne yapacağını düşünen Hilal aklına gelen şeyle kendi kendine gülerek sevgilisinin yanına geldi.


"Bu gülüş hiç hayra alamet değil. Korkmalı mıyım?"


"Neden olmasın?" diyerek sırıtan Hilal şirince sevgilisine baktı.


"Şimdi sana bir şey anlatacağım."


Ne geleceğini bilmeyen Burak usulca yutkunduktan sonra aklına gelen ilk şeyi söyledi.


"Bismillahirrahmanirrahim."


Onun bu haline gören Hilal "Amin amin." diyerek güldükten sonra sahte bir şaşkınlıkla sordu.


"Ayy Burak bak ne oldu biliyor musun?"


"N'oldu?' diye sormayı düşünmüyorum."


"Sormasan da anlatacağım zaten sorun yok." diyerek omuz silken Hilal ciddi durmaya çalışarak konuşmaya başladı.


"Geçen gün Onur beni aradı. Ama bir telaşlı bir telaşlı, görmen lazım. Böyle paçaları falan tutuşmuş. Bunu görünce haliyle ben de endişelendim. Sesindeki korkuyla 'Yengeaeea çok acil yardımına ihtiyacım var.' dedi."


Kaşlarını çatan Burak soru dolu gözlerle sevgilisine baktı. Genç kız istediğini elde etmiş, adam merakla sormuştu.


"Neden? N'olmuş?"


"Asla tahmin edemeyeceğin bir şey." diyen Hilal başıyla platformu gösterdi.


"Atışa hazırlan. Ne olduğunu öyle söyleyeceğim."


Dediğini yapmadan kızdan laf alamayacağını çok iyi bilen adam lane'e doğru döndü.


"Tebrik ederim Burak. Amca oluyorsun."


"Ne?" diyerek kaşlarını çatan Burak olayı anlamaya çalışırken Hilal kahkaha dolu sesiyle bombayı patlattı.


"Onur hamileymiş."


"Ha?"


Birkaç saniye duyduğunu algılamaya çalışan adam bir anda kahkaha atmaya başladı. Genç askerin kahkahası öylesine şiddetliydi ki tuttuğu top parmaklarının arasından düşmek üzereyken tamamen refleksle sol eliyle topu destekleyen asker kahkaha atmaya devam etti. Onun gür kahkahası Hilal'in gülüşlerini de arttırırken eliyle platformu gösterdi kız.


"At." derken ikisinin de gülüşlerinde bir azalma olmamıştı.


Kahkahası yüzünden atışını yapamayacağının bilincindeki Burak zorlukla kendini sakinleştirerek topu lane'e attıktan sonra lobutlara bile bakmadan Hilal'e döndü.


"Bu gerçekten de yaşandı mı?" diye sorarken gülmeye devam ediyordu.


"Yok ama yaşansa şaşırmazdım." diyen Hilal platforma doğru bir bakış attığında adamın atışını başarıyla tamamladığını gördü.


Tekrardan zümrütlere döndüğünde Burak'ın 10'da 10 vuruşuna üzülememişti bile. Onun soluksuz kahkahaları ve neşeyle parıldayan gözleri, konusunun önemine rağmen girdikleri iddianın çok daha üstündeydi.


"Normal bir insan olsa zaten yaşandı mı teyit ettirme ihtiyacı hissetmem. Deli o çocuk yaa." diyen Burak gülerek sevgilisine baktı.


"Güldürerek dikkat dağıttırma da iyi fikirmiş. Az daha düşürüyordum topu."


"Keşke düşürseymişsin."


Hilal'in kinli cümlesini duyan Burak yeni bir kahkaha silsilesine tutulmuştu. Elalarındaki parıltıyla sevgilisini izleyen Hilal kendine engel olamayarak adamın boynuna atıldı.


Bu hamleyi beklemeyen Burak dengesini sağlamak için bir adım geriye giderken kollarını sevgilisine dolamayı ihmal etmemişti. Adamın anında onu sarmasına aşık olan Hilal hafifçe geriye çekilerek sevgilisinin dudağıyla yanağı arasına bir öpücük bıraktı.


Dudaklarının oldukça yakınında hissettiği bu temas kalp atışlarını hızlandırırken boğuk bir sesle dibindeki kıza fısıldadı.


"Bu da neydi şimdi?"


"Aslında duymaya aşık olduğum kahkahandan öpmek istiyordum ama şartlar malum."


Duyduğu cümle zümrütlerinin koyulaşmasına neden olurken usulca yutkundu adam.


"Beni cidden sınıyorsun."


"Yoo. Sadece isteğimi sesli dile getirip içimden geldiği gibi davranıyorum." diyen Hilal masumca tebessüm etmişti.


"Sürekli masum ayaklarına yatıp durarak beni darmadağın etmen... Hayır gerçekten saf biri olsan az önce söylediğin cümledeki anlamı bilmiyorsun diyeceğim de..."


İsyanla söylenen Burak hüsran dolu bir nefes alırken Hilal omuzlarını yukarı kaldırarak indirdi.


"Sen de öyle gülme o zaman. Ben ne yapayım?"


Kızın cümlesiyle tek kaşını kaldıran adam gerçek bir şaşkınlıkla güldü.


"Şu diyaloğu bir erkeğin kurması gerekmiyor muydu? Hani sürekli karşı cinse yanaşıp duranın, kışkırtan, arsızca davrananın erkek olması gerekmiyor muydu? Ben mi yanlış biliyorum?"


"Allah'ım laflara bak. Sanki saydığın tüm o şeyleri yapmıyorsun Burak. Bir de bana masum ayaklarına yatıyor diyor. Seni bilmesek inanacağız masum durduğuna."


"Tabii ki. Ben gayet masumum ancak sen iyice azdın."


Burak'ın keyifli cümlesi karşısında dudaklarında yapmacık bir gülümseme beliren Hilal kollarını adamın boynundan çekip yakalarından tuttuktan sonra dizini hafifçe kırarak yukarıya doğru kaldırdı.


"Tekrar söyle."


Kızın sesindeki tehlikeli tınıyı duyan Burak bu durumdan oldukça hoşlanırken alev alev yanan elalara baktı.


"Söylesem de o tehditi gerçekleştiremezsin." derken başıyla kızın dizini işaret etmişti.


"Bilmiyor musun Asena benden bağımsız hareket ediyor. Damarıma basarsan yapmayacağım şey yok."


Hilal'in kendisine diktiği ela gözlerinde Asena'yı gören adam hemen pes etmeyi gururuna yediremeyerek dilini üst damağına vurdu.


"Cık. Yapamazsın."


"Yapacağımı en iyi sen biliyorsun Yüzbaşı. Bak geri adım atmamak için çabalıyorsun biliyorum ama zor tutuyorum kendimi. Dizim malum yerinde patladığında canın çok yanar benden demesi."


Kız arkaşının söyledikleriyle neşeli bir kahkaha atan Burak başını iki yana salladı.


"Kızım sen çok fena bir şey oldun var ya. Hani öyle böyle değil. Ben seninle nasıl baş edeceğim acaba?"


"Eğer benim suyuma gidersen Asena'yı ininde tutabilirim Alfa." dedi Hilal şirince sırıtarak.


"Hmm. O inde benim kurt da varsa dışarıda suyuna gidebilirim Kelebek." diye karşılık verdi Burak muzip bir şekilde.


"I-ıh yok. Asena kendi ininde, seninkini içeri almıyor. Onlarda da evlenmeden olmazmış."


Burak'tan yükselen kahkaha bu sefer bowling salonunu tüm şiddetiyle doldurmuştu. Gülüşlerini zar zor durduran adam sahte bir isyanla söylendi.


"O Demir olacak doktor 'Zehir, Hilal'in bünyesinde hiçbir etki bırakmadı.' diyordu. E bırakmadıysa bu ne hal?


Dudaklarında kocaman bir sırıtış beliren Hilal adamın yanağından bir makas alarak göz kırptı.


"Bu zehir değil, Alfa etkisi yakışıklı."


Kız arkadaşının oyuncu sesini duyan Burak'ın dudaklarında kendini beğenmiş bir gülümseme belirdi.


"Oooo o Alfa da pek maharetliymiş. Etkisi bayâ büyük olacak ki bünyeyi tamamen değiştirmiş."


"Hem de nasıl. Bir de kalıcıymış öyle diyorlar."


"Vah vah yazık o zaman bana." diyen adamın sesi halinden gayet memnun çıkmıştı.


Gülerek sevgilisine sarılan Hilal başını adamın göğsüne yaslayarak gözlerini kapattı.


"Bunu bu kadar özlediğimi gerçekten de fark edememişim. Seninle baş başa hiçbir şeyi düşünmeden vakit geçirmek enerjimi öylesine yükseltiyor ki."


Kız arkadaşına sıkıca sarılan Burak çenesini Hilal'in başına yasladıktan sonra düşüncelerini cümlelerine yansıttı.


"Babamların durumu çok yıprattı bizi. Zaten hastaneye tıkılıp kalmıştık bir de sürekli 'Acaba ne olacak? Barışacaklar mı?' düşünceleriyle kendimizi yedik bitirdik. Eğer bugün onlardan bu haberi almasaydık şu an bu rahatlıkla bowling oynuyor olamazdık. Hatta büyük ihtimal hiç oynamazdık."


"Haklısın." diye mırıldanan Hilal sevgilisinin kokusunu son kez içine çekerek geri çekildi.


"Hadi bu kadar duygusallık yeter oyunumuza dönelim. Önce ben atayım sonra da sen."


Neşeyle kurulan bu cümleden huylanan Burak gözlerini kısarak kız arkadaşına baktı. Tam da tahmin ettiği gibi elalar hinlikle doluydu.


"Ne yapacaksın? Bak ölçülü oluyorsun."


"Neyin ölçüsü bee? Sen ölçülü mü olacaksın sanki?" diyerek cazgırlık yapan Hilal elini beline koymuştu.


Burak sevgilisinin yapabileceği ihtimalleri değerlendirirken aklına gelen şeyle duraksadı.


"Hayır." derken başını iki yana sallamıştı.


"Ne hayır?"


"Düşündüğüm şeyi yapmayacaksın değil mi?" diye soran adamın sesi şüpheli çıkmıştı.


"Ne yapmayacağım?" diye soran Hilal salağa yatmıştı.


"Temas yok." dedi Burak bir anda.


Yakalandığını anlayan Hilal kaşlarını havaya kaldırarak büyük bir özveriyle konuşmaya başladı.


"Neden? Ben de az önce seninkine benzer bir aydınlanma yaşadım. Nasıl ki ben bana güzelim dediğinde yelkenleri indiriyorsam sen de sana dokunduğum her an kontrolünü kaybedip donakalıyorsun. Bunu değerlendirmesem olmaz."


"Temas olmasın." diyen Burak'ın sesi neredeyse yalvarırcasına çıkmıştı.


"Hile yapalım diyen sen iken ne bu mızıkçılık Burak Kılıç?"


"Tamam hile olsun ama biraz da adil olsun." diyen adam büyük bir yakarışla kıza bakmaya başlamıştı.


"Lütfen güzelim?"


Yumuşak sesli ricayla yelkenleri suya indirmek üzere olduğunu fark eden Hilal zorlukla başını iki yana salladı.


"Bu oyunu kazanmak istiyorum."


"Tamam işte. Ben de bu iddiayı kazanmak istiyorum ve temas olursa bu imkansız." diyen Burak kızın dudaklarındaki gülümsemeyi gördüğünde itirafı için kendine sövdü.


"E tamam işte." diyerek adamı taklit eden kız işaret parmağını sevgilisine doğrulttu.


"Sen benim rakibimsin, ben de zayıf noktalarına oynayıp seni yeneceğim."


"Ben senin rakibin değil sevgilinim." diye itiraz etti Burak.


"Bu iddia işini ortaya atan sensin ama."


"Ben nereden bileyim böyle bir konu seçeceğini, bu kadar yetenekli olduğunu."


Sevgilisinin söylenmesiyle daha çok bilenen Hilal omuz silkti.


"Beni kolay lokma sanma hatasına düşmen benim hatam değil Yüzbaşı Burak Kılıç."


"Tamam yaptım işte bir hata. Hadi biraz acı sevgiline, temas olmasın. Olmaz mı?"


"Diğer oyuna dönmemesi için, bir kazanan olsun diye hile yapalım dedik ama sen en önemli hile aracını saf dışı bırakmak istiyorsun. E yine ikimiz de kazanırsak ne olacak? Sonsuza kadar bowling mi oynayacağız?"


Kız arkadaşının haklı olduğunu bilen Burak birkaç saniye sonra yeni şartını sundu.


"O zaman son oyuna kadar kesinlikle temas yok. Son oyundaysa temas olabilir."


Dışından bu cümleyi kuran Burak içinden kendine söz veriyordu.


'Bir şekilde son oyuna kadar seni nakavt edeceğim Kelebeğim.'


"Tamam istediğin gibi olsun." diyerek adamın şartını kabul eden Hilal hazneden topunu alarak lane'in başına geçti.


Birkaç saniye bekleyen Hilal, Burak'tan herhangi bir hamle gelmediğinde alayla söylendi.


"Beni alt edemezsin boşuna düşünm..."


"Benimle evlenir misin Hilal?"


Duyduğu cümleyle yerinde sendeleyen genç kız yaşadığı şoku karşılaşacağı manzaranın heyecanıyla kapatarak arkasını döndü.


Ne bir yüzük vardı ne de diz çökmüş bir Burak Kılıç.


Sadece muziplikle parlayan zümrütler vardı.


"Lahmacunu yeşillikle seni gelinlikle be Hilal'im."


Burak'ın kıro bir sesle söyledi cümle genç kız için bir son olmuştu.


"SENİ ÖLDÜRECEĞİM!" diye çığıran Hilal elindeki topu olanca gücüyle erkek arkadaşına attı.


Böyle bir atağı beklemeyen (ki bence kesinlikle beklemeliydi) Burak karnına gelen topla acıyla inleyerek iki büklüm oldu.


Kesin çürüyecekti...


Bunu umursamayacak kadar gözü dönen Hilal top haznesine giderek yeni bir top aldı.


"Bana böyle bir oyunla geldiğine inanamıyorum!" diye çıkışırken sesi ve gözleri öfke doluydu.


Burak o öfkenin altındaki hayal kırıklığını gördüğünde vicdan yaparken Hilal elindeki topu kendisine attı. Adam bu sefer hazırlıklı olsa da vurma amaçlı atılan toptan tam olarak kaçamamış koluna hafif bir darbe almıştı.


Kesin moraracaktı...


"Ama niye kızıyorsun Kelebeğim? Sence ben evlenme teklifini bir bowling salonunda mı ederdim? Hani sinema falan desek biraz daha mantıklı da bowling salonu ne yani? Aramızda bir anlamı mı var?"


"Artık var. Öldüğün mekan olacak Burak Kılıç." diyen Hilal'in sesi tehlikeli derecede sakin çıkmıştı.


Burak bu sefer üzerine gelen toptan kaçsa da saniyeler önce önünde durduğu dijital ekran onun kadar şanslı olmasa gerek ki tuzla buz olmuştu.


"Gitti ekran. Hayır birisi bu görüntüleri izlese bizi dava eder."


"Kapa çeneni!" diye tıslayan Hilal yeni topu almak üzereyken buna bir dur demek isteyen Burak kızın yanına yaklaşarak bileklerini tuttu.


"Bırak!" diyen genç kız öfkeli elalarını yeşillere dikmişti.


"Tamam sakin ol."


"Bırak Burak." diyen Hilal kollarını çekmek için çabalamayarak adamın bırakmasını bekledi fakat Burak'ın bırakmaya niyeti yoktu.


"Özür dilerim Kelebeğim. Bu kadar kızacağını düşünmemiştim."


Adamın cümlesine istemsiz bir alayla gülen Hilal onun bırakmayacağını anladığında dizini kırdı. Kızın bu hareketini fark eden Burak son anda sevgilisinin bileklerini bırakarak geriye doğru kaçtı. Dizi boşluğu döven Hilal istediği gibi adamdan kurtulsa da öfkesini geçirememin kızgınlığıyla etrafına bakınmaya başlamıştı.


"Hilaaal."


Kıza seslenen adamın sesinde yorgun bir uyarı vardı.


"Ne?" diyerek çıkışan genç kız sevgilisinin gözlerine bakmıyordu.


"Konuşabilir miyiz?"


"Hayır." dedi Hilal düz bir sesle.


"Hayır? Niye bu kadar kızdın?"


Bu cümleyi duyan Hilal inanamaz bakışlarla erkek arkadaşına baktı.


"Sence bu konu eğlenceye alınacak bir şey miydi?"


Arkasındaki top hazinesine yaslanarak kollarını bağlayan Burak ciddi bir şekilde konuşmaya başladı.


"Sana göre operasyonlara çıkmak iddia mezesi olabiliyorsa benim bu dediğim de eğlenceye alınabilir ki biz zaten günlerdir bu konunun şakacı atışmasını yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz. Onu bunu bırak da neye bu kadar kızdın onu söyle sen."


"Bilmiyorum." diye mırıldanan Hilal adamın inanamıyorum bakışları eşiğinde titrek bir nefes aldı.


"Bilmiyorum sadece bir an gerçekten boşluğuma geldi ve hani herhangi bir hazırlık falan var ciddiyetiyle arkamı döndüm. Gerçek olmadığını anladığımdaysa..."


Hilal gözlerini kaçırarak duraksarken yaslandığı yerden doğrulan Burak, kız arkadaşının yanına gelerek çenesinden tuttu. Göz göze geldiklerinde usulca tekrarladı.


"Gerçek olmadığını anladığında?"


"Çok saçma ama o gün geldi aklıma."


Kaşları çatılan Burak soru dolu yeşillerini elalarda gezdirdi.


"Hangi gün?"


"O gün işte." diyen kız kısık bir sesle devam etti.


"Ameliyathanedeki gün. Ba-bana kalp masajı yaparken söylediklerin."


Bunu duyan Burak'ın aklına o gün söyledikleri geldi.


'Yok sana balık ekmek falan. Evlenme teklifi de etmeyeceğim. Sürün aylarca! Kim dedi ki o bıçağın önüne geç diye? Sanane elalemin canından? SANA NE? Benden canımı aldın! BENDEN CANIMI ALDIN!'


"O an kendimde değildim." diyerek açıklama yapan Burak videoyu izlettiği için pişman olduğunu hissediyordu.


"Biliyorum sadece... Öyle işte. Öfkelendim. Sana değil de bu duruma, bunları yaşamak zorunda oluşumuza. Bunları söyleyecek kadar çok içerlemiş ve korkmuş olmana. Annemlerin şoku, korkusu bitti ya... Tekrardan bize dönüyor galiba oklarım."


Hilal'in kendini analiz etmek istercesine kafa karışıklığıyla kurduğu cümleler Burak'ın buruk bir nefes almasına neden olmuştu. Kız arkadaşını kendisine çekip sarılan adam gözlerini kapatarak mırıldandı.


"O mağazaya gidip düşüncelerimizi birbirimizle paylaşmadığımız sürece bu 'Öyle işte.'ler artarak devam edecek. O yüzden Şah'a gelmek istedim. Yarına şu son zamanlardaki kötülükleri bırakarak başlamak istiyorum ben Kelebeğim. Hem babamların durumu çözüme kavuşmuş olsun hem de biz."


Yumuşak bir sesle bunları söyleyen genç adam sevgilisinin saçlarını okşayarak onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Hilal'in gergin bedeninin rahatladığını hissettiğinde sesindeki ricayla devam etti.


"Ancak mağazaya gidene kadar biraz öteleyelim bu durumu. Seninle bu oyunu oynamak istiyorum. Böylesine eğlendiğimiz bir âna kötü anıların gölgesini düşürmeyelim. Mutlu gülüşlerimiz solmasın."


Boğazındaki yumruyla başını sallayan Hilal geri çekilerek tebessüm etmeye çalıştı. Onun zoraki gülüşünü gören Burak anında gözlerini kısmıştı.


"Buna gülüş mü deniyordu Ay Kızım?"


Adamın sesindeki tribi duyan Hilal içten bir şekilde gülerken Burak da onun gülüşüyle gülümsemişti.


Oyunu bozduğunun bilincinde olan Hilal top haznesinden yeni bir top alarak atışını hatasız gerçekleştirdikten sonra sevgilisine döndü.


"Hile şartları belirleyelim Alfa'm. Gerçek dışı olaylar olmasın. En azından son oyuna kadar. Hatta son 2 oyun yapalım."


'Son Oyun' gerçeği yüzüne çarparken yutkunan Burak başını aşağı yukarı salladı.


"Kabul. Bir de süre olsun. Az önce ben gülerken şimdi ise sen beni topa tutarken tepkimizin geçmesini bekledik. Böyle oyun olmaz. En fazla kaç saniye? 7-5?"


"5 olsun. Kişi hamlesini yaptıktan sonra karşıdaki 5 saniye içinde topu atacak. 5 saniye içinde topu atamayan o oyunda sıfırı çeker."


"Bu kural son oyun için de geçerli mi?" diye soran Burak'ın sesi acı çekercesine çıkmıştı.


"Tabii ki Yüzbaşı'm. Bu son oyunla alıp veremediğiniz bir şey mi var hayırdır?"


Hilal'in alaylı cümlesini duyan Burak hüsran dolu bir nefes aldı.


Bu kızı son oyuna kadar kesinlikle yenmeliydi.


"Başka bir kural?" diyerek sesli düşünen genç kızın bakışları saate kaymıştı.


'Yalnız vakit bayâ geçmiş Alfa'm. Merkez kapanmadan bitirelim şu oyunu. Başka şeylerle vakit kaybetmeyelim."


"Beni topa tutman gibi şeylerle mi?" diyerek laf sokan Burak bastırınca hafif sızlayan karnına dokunmuştu.


Elalarını suçluluk kaplayan Hilal umursamıyormuş gibi omuz silkerek mırıldandı.


"Hak etmiştin."


Üzgün sesi ve umarsız cümlesi çelişen genç kızın bakışlarında endişe de belirdiğinde Burak güldü.


"Tamam tamam sil şu bakışlarını. Abartıyorum zaten bir şeyim yok. Kurt gibiyim."


Hilal adamın muzip cümlesiyle gülerken Burak da topunu alarak platformun başına geçmişti.


"Gönder gelsin."


Sevgilisinin yanına gelen Hilal bu sefer şaşkınlığı kullanmaya karar verdi.


"Ben küçükken profiterollerimi ağaçtan toplardım."


Duyduğu cümleyle şaşkınca kız arkadaşına dönen Burak, kızın eliyle platformu gösterdiğini görünce tekrardan önüne döndü. 4. saniyede top lobutlarla buluşmuştu.


Atışını umursamayan Burak kız arkadaşının yanına gelerek şaşkınca konuştu.


"Gerçek dışı şeyler yok demiştik?"


"Gerçek ama bu." diyen Hilal adamın yüzündeki şaşkınlığa gülüyordu.


"Ağaçtan nasıl profiterol toplayabilirsin Kelebeğim?" diye soran adamın sesi hayret doluydu.


"Benim işlerim işte. 4 yaşındayken 'Niye profiterol ağacı yok?' diyerek ağlayıp duruyormuşum. En sonunda babam da bu halime dayanamayarak 'Ağaçları yok ama ağaçta yuvaları var. Bak profiterollerin yuvası şurası işte.' deyip bizim bahçedeki ağacın kavuğunu gösterdi. Kavukta gerçekten de profiterol hamurları vardı. Ben de her gün oradan profiterol hamurumu alarak içini ve üstünü annemle ya da aşçı ablayla yapıp profiterolümü yemeye başladım. Bir süre sonra üşendiğim için pastaneden almayı kabul ettim. Yıllar sonra büyüdüğümdeyse hayal meyal hatırladığım bu anıyı sordum babama. Meğer her gün benden önce satın alıp kavuğa koyuyormuş."


Bu anı ikisinin de içini ısıtırken Burak huzurlu bir nefes aldı.


"Kadir abinin hayatında oluşuna öylesine çok şükrediyorum ki."


"Ben de." diyerek gülümseyen Hilal bu derin konuyu açarak vakitlerinden çalmamak için topunu alıp atışa hazırlandı.


"Hmmm." diyerek ne söyleyeceğini düşünen Burak sevgilisi gibi anıdan gitmeye karar vererek kıza baktı.


"Burada olan burada kalıyor değil mi?"


"Tabii ki Alfa'm." diyen Hilal gelecek şeyin merakıyla lobutlara bakıyordu.


"Küçükken tülbent ve eteği süslenip namaz kılmıştım."


"AHAHAHAHAHA."


Aklında tülbentli etekli Küçük Alfa ve yeşil gözleri hayat bulan Hilal'in kahkahası şiddetlenirken 4. saniyede zar zor topu lane'e bıraktı genç kız. Şans mı tecrübe mi bilinmez top bir şekilde 10 kukayı eksiksiz devirirken Hilal hâlâ gülüyordu.


"Ne yaa? 3 yaşındaydım daha. Annem ve ninem sürekli o şekilde kılınca ben de namaz öyle kılınıyor zannettim. Bir de annem sürekli işte namazlığım falan diyordu. Bir gün ezan okunurken giydim annemin eteğini, bu arada kesinlikle olmadı boynuma kadar falan çekmiştim yeri süpürüyordu, taktığım tülbenti de öyle bir dolamışım ki bir sonraki aşama kendimi boğmak olurdu sanırım. İşte ben böyle büyük bir gururla hazırlanıp namaza durduğumda odada küçük bir kahkaha duydum. Namazımı bitirip döndüğümde annem gülse kırılacağım gülemiyor, gülmese içi patlayacak bir halde bana bakıyordu."


"Şimdi sen kesin ellerini de göğsünde bağlamışsındır." diyerek gülmeye devam eden Hilal ile gözlerini deviren Burak aklına gelen şeyle sevgilisine baktı.


"Bu arada tülbent yeşildi."


"Allah'ım sana geliyorum. Burak lütfen resmi var de. Lütfen lütfen. Yeşil tülbentli yeşil gözlü küçük Alfa'yı görmezsem ölürmüşüm."


"Resmi var ama o resmi görmek için önce hak etmen lazım." dedi Burak çıkarcı bir sesle.


"Ne istiyorsun?" diyen Hilal resmi görebilmek için fazlaca ileri gidebileceğinden emindi.


"Bilmiyorum düşünmem lazım." diyerek gıcıklık yapan Burak basit bir istekle bunu geçiştirmeyeceğinden emin topunu alarak platformun başına geçti.


"Çabuk düşün." diye söylenen Hilal, Burak'ı nakavt etmek için aklına bir şey gelmediğinde öylesine bir anısını söyledi.


'Ne de olsa son oyundaki hamlesiyle kesinlikle bu adamı yenecekti.'


"Küçükken saksıdaki çiçeğe süt döküp, süt yetişsin diye de üstüne su dökerdim."


Sevgilisinin dahiyane zekası karşısında gülen Burak 3. saniyede topu attıktan sonra kız arkadaşına döndü.


"O çiçeğe ne oldu peki?"


"Aslında bu durumu her gün yapmasam kendini yetiştirirdi belki de her gün her gün bünyesi kaldırmadı zavallının."


"Ne çekmiş çiçek sende be." diyerek gülen Burak yeni anısını düşünmeye başladı.


Oyun iddiadan çıkıp komik anılarını paylaşmaya dönmüş gibiydi ve ikisi de bu durumdan gram şikayetçi değildi. Kendilerini kütüphane günlerindeki gibi hissediyorlardı.


Hilal'in hazırlandığını gördüğünde gülerek konuştu.


"Lisede her perşembe bizimkilerle birlikte fizikçinin dersine Yeşil Uzaylı Çorapları giyerek gidiyorduk. Totem olmuştu artık."


Anıdan ziyade anıya neden olan yeşil uzaylı resmi aklına gelirken gülmeye başlayan Hilal elinin titremesini zorlukla durdurup atışını yaptı.


"Şu yeşil uzaylı olayını bana hâlâ anlatmadın."


"Kazanmam gereken bir iddia var Kelebek. Başka zamana."


"Kazanacağına inanman güzel." diyerek yapmacık bir şekilde gülümseyen Hilal adamın atışa hazırlanmasını işaret etti. Adam hazır olduğundaysa gülerek konuşmaya başladı.


"Lise zamanı Aslı'yla iddiaya girdik. O kazandı ve beni roman kılığına soktu."


Burak, Hilal'i roman kıyafetleri içinde hayal edip gülerken Hilal kolunu uzatarak konuştu.


"Abe vereyim mi abime bir dal papatya?"


Gülmeye başlayan Burak saliseler kala toparlanıp zar zor atışını gerçekleştirdikten sonra kız arkadaşının yanına gelip yanağına yöneldi.


"Papatyanın dalını istemiyorum, yaprağından alayım."


"Al bakalım." diyerek gülen Hilal yanağını erkek arkadaşına uzatırken sevgilisinin yanağına uzun bir öpücük bırakan Burak huzurla geri çekildi.


"Oh çok iyi geldi."


Adamın muzip sesiyle gülen genç kız son oyuna yaklaşmanın heyecanıyla topunu alıp yerine geçti.


"Ben de bir iddiamı söyleyeyim o zaman. Lisede bizimkilerle bir iddiaya girdik. Pembe bilekliğine. İddiayı ortaya atan Doğu'ydu ve o hariç hepimiz iddiayı kaybettik."


Kaşlarını havaya kaldıran Hilal, Burak'a bir bakış attı. Burak'ı öldürseler pembe bir bileklik takmazdı.


"Ben de bilekliği takmamak için iddianın gerçekleşeceği hafta kolumu kırdım diye yalan söyleyerek gerçek bir alçı yaptırdım. 10 gün o alçıyla gezdim ama o bilekliği takmadım. Yalan olduğunu hâlâ ispatlayamadılar."


"Delisin sen." diyerek gülen Hilal kolaylıkla atışını yaptıktan sonra parlayan gözleriyle Alfa'sına döndü.


"Her şeyi uç sınırlarda yaşıyorsun. Tamam bilekliği takmayacağını tahmin ettim de alçı ne Burak?"


"Valla özellikle şu şu tarihleri arasında sol bileğe diye şartladılar. Ben de o tarihlerde sol bileğimi doldurdum. Ne yapayım? Hatta iddia diye alçının üzerinden takmaya çalıştım ama olmadı tüh(!)."


"İtiraz etmediler mi?"


"Ettiler tabii ama iddia maddeleri belliydi. Ona göre kağıda imza atmıştık. Bu yüzden sadece söylenmeyle kaldılar." diyen Burak'ın dudaklarında gıcık bir sırıtış belirmişti.


"Çok fenasın var ya."


Kız arkadaşının cümlesiyle tek omzunu silken Burak atışını yapmak için platformun başına geçti.


Oyunlarda yarıyı geçtiklerinin bilincinde olan Hilal aklına gelen şeyle güldü.


Bunu yapmasa olmazdı.


"Ahanda yine o şer gülüşü. Gönder gelsin bakalım Kelebeğim."


Elini mikrofon yapan Hilal gülerek şakımaya başladı.


🎶


"Dile kolay ama zor


Hasretini bana sor


Bu nası' bi' geri sayım?


Yerinde sayıyo' her gün


Bineyim arabaya


Bi' varayım oraya


300 bin yıl


Gibi geliyo' bana


Şu son üç gün"


🎶


Hilal şarkıya başladığı an gülmeye başlayan Burak nakarata girmesiyle artık kahkaha atıyordu.


🎶


"Yat'ca'z, kalk'ca'z, yat'ca'z, kalk'ca'z


Yat'ca'z, kalk'ca'z, hop or'dayım


Dağlar, bayırlar, o uzun yollar


Hepsi hikâye, firardayım."


🎶


Şarkı bittiğinde salonda genç çiftin kahkahaları yankılanıyordu. Kafedeki güne atıf yapan bu şarkı gülüşlerini arttırırken Burak son anda topu lane'e gönderdi. Genç adamın gülüşleri yüzünden sarsak giden top zorlukla tüm lobutları devirmişti.


"Bak bunu beklemiyordum. Fena boşluğuma geldi." diyerek gülen Burak bir yandan xa gülmekten ağrımaya başlayan karnını tutuyordu.


"Bunun dalgasını uzun zamandır geçmek istiyordum aslında." diyerek itiraf eden Hilal bakışlarını skor tablosuna çevirdi.


"Bu oyunun kazananı olacak mı acaba?"


"Hayır alışveriş merkezi de kapanacak. Bu gidişle yarın yine buradayız." diyerek iç getiren Burak eliyle işaret etti.


"Hadi geç benim sıram. Pardon senin sıran."


Gülerek topu alan Hilal erkek arkadaşına doğru baktı.


"Resmen oyunu bambaşka bir boyuta çevirdik Alfa'm. Atmak için değil de manipüle etmek için sıramızı bekliyoruz farkında mısın?"


"Hiç sorma. Ama bu atmaktan daha eğlenceli değil mi? Kütüphanedeki soru günlerimizdeymişiz gibi hissediyorum."


"Ben de." diyerek gülümseyen Hilal merakla adamın hamlesini beklemeye başladı.


Burak'ın şarkı söyleyen sesini duyduğunda tahmin ettiği ancak ihtimal vermediği hamleyle karşılaşmıştı.


🎶


"Yine bana tadını tattıramadın


Yine kalamadık baş başa


Ayarını canım tutturamadın


Yediremedin şak şuka."


🎶


Şarkının sözlerini üzerine alındığı için ayrı gülmeye başlayan Hilal düşmesin diye topu iki eliyle tutarken bakışlarını nakarata giren sevgilisine çevirdi.


Karşılaştığı manzarayla gülüşleri kahkahaya dönüşen genç kız bu sahneyi ömrü hayatında unutmayacağından emin olmuştu.


Soğuk Nevale Yüzbaşı Burak Kılıç hareketleriyle birlikte Şak Şuka söylüyordu.


🎶


"Şak şuka şak şuka şak şuka şaka da şuka


Doyamadım tadamadım yiyemedim şaka da şuka


Şak şuka şak şuka şak şuka şaka da şuka


Doyamadım tadamadım yiyemedim şaka da şuka."


🎶


Kahkahalar atan Burak eliyle Hilal'e at işareti yaptığında gülmesini durduramayan kız zar zor önüne döndü.


Bu atışı yapamazsa kimse onu suçlayamazdı bence.


Kelebek böyle düşünürken inindeki Asena başını çıkararak 'O iddiayı kazanıp operasyonlara çıkmaya başlayacaksın dişi kurt. Toparlan ve atışını yap.' diyerek baskı yapmıştı.


5. saniyeye giriş yapmak üzere olan Hilal operasyon kelimesiyle hırslanırken atışını yaptı. Güldüğü için attığı top sağa sola savrularak gitse de tecrübesi sayesinde tüm lobutları devirmeyi başarmıştı.


"Ahahahaha hayatım boyunca bu kadar zor atış yapmamıştım." diyen Hilal gözlerinden akan yaşları silerek gülmeye devam ederken onun gibi gülen Burak isyanla söylendi.


"Ulan o kadar şaklabanlık yaptım nasıl atabilirsin o topu?"


"İçimdeki Asena tarafından verilen inatçı bir güçle." diyerek sırıtan Hilal platformdan geri çekilerek sevgilisinin geçmesi için yer açtı.


"Son 2 mi şimdi?" diye soran Burak'ın sesi rahatsız çıkmıştı.


'Hani son oyuna gelmeden nakavt edecektim ben bu kızı? Eğlenceye daldım bunu unuttum.'


Onun düşüncelerinden habersiz olan Hilal başını aşağı yukarı salladı.


Bu sefer büyük oynamalıydı. Güldürerek bu adamı yenemeyeceğini anlamıştı. Biraz dondursundu o zaman.


"Hadi hazırlan. Sıra bende." diyen genç kız adama doğru yaklaştı. Onun yakınlaştığını hisseden Burak anında tepki vermişti.


"Temas yok!"


Onun bu tepkisine kısık bir sesle gülen Hilal başını aşağı yukarı salladı.


"Sakin ol Yüzbaşı. Temas yok."


Derin bir nefes alan Burak elindeki topu sıkarak sevgilisini beklerken Hilal tehlikeli bir tınıyla mırıldandı.


"Az önce şarkıda 'Yiyemedim.' falan diyordun ya. Yesen mi sen beni acaba?"


Duyduğu cümle Burak'ın nefesini tutmasına neden olmuştu. Kızın büyük bir farkındalıkla kendisine sataşmasıyla nasıl baş edeceğini bilemeyen Burak sesli bir şekilde yutkunurken Hilal içinden saymaya başladı. Tam 5 diyecekti ki derin bir nefes alan Burak elindeki topu lane ile buluşturdu.


Topun gidişatını izlemeden arkasını dönen adam gözlerindeki tepkiyle sevgilisine bakıyordu.


"Asena Asena Asena."


"Efendim efendim efendim." diyerek sırıtan Hilal bir kez daha adamın 10 topu vurmasına üzülmediğini fark etti. Şu an kendisine arzuyla bakan yeşil gözlerdeki yoğunluk, hiç olmadığı kadar mutluluk vericiydi.


"Senin frenlerin fazla gevşemiş. Az biraz sıkalım onları ha? Freni patlamış kamyon misali yokuş aşağı geliyorsun."


Neşeyle gülen genç kız umursamaz hareketlerle omuzlarını silkti.


"Kimseye zararım yok sadece senin üzerine geliyorum. Çok çok ezilirsin bir şey olmaz."


Hüsranla derin bir nefes alan adam bu konuda tartışırsa konuyu bambaşka yerlerde bulacağının farkındalığıyla sessiz kalmaya karar vererek lane'nin önünde ayrıldı. Hilal boşluğu hemen değerlendirmiş hevesle topunu alarak atışa hazırlanmıştı.


"Son oyunu beklediğini bu kadar belli etme ama ya." diye söylenen Burak hamlesini düşünmeye başladı.


Hilal'i ancak güldürerek durdurabileceğinin bilincinde olan adam eteğindeki tüm taşları döktüğünün bilinciyle mırıldandı.


"Arada Kanal 7'deki hint dizilerine bakıyorum."


Duyduğuna inanmayan Hilal 'Atma.' bakışlarıyla sevgilisine döndüğünde adamın gayet de ciddi olduğunu fark ederek birkaç kez gözlerini kırpıştırdı.


Saliseler sonra kahkahalar atıyordu.


Atışını kaçırmamak için kahkahasına çok çok zorlanarak atış arası veren Hilal elindeki topu lane'e sürdükten sonra karnını tutarak gülmeye devam etti.


"Se-sen ahahahahah se-sen ve hint hint dizisi mi? Ahahahahaha Burak bu ahahahahaha... Sana inanamıyorum. Hint mi? Hint mi? Ahahahahaahah."


"Bitti mi gülmen?" diye somurtan Burak, Hilal'in 10'da 10 atmasına ultra bozulmuştu.


Kızın eline böyle büyük bir malzeme vermişken bir de atıştan olduğuna inanamıyordu.


"Bi dinler misin beni? Göründüğü gibi değil." diye açıklama yapmaya çalışan adam kızın sadece daha çok gülmesine neden oldu.


"Ahahahahahahah göründüğü gibi değil mi? Bu cümle erkeklerin basılınca söylediği replik değil mi? Ahahahahaha."


"Yaa Hilaaaal." diyerek gülen adam kızın sakinleşmesini bekledikten sonra anlatmaya başladı.


"KİT'ten önceki Bitlis günlerimizde başladı bu alışkanlık. Uzun soluklu takip ve çatışmalarla geçen bir görevden sonra izne çıkmıştım. Eve geldiğimde tek istediğim yorgun bedenimi dinlendirmekti ama yatmak uyumak, uyumak ise kabus görmek demekti bu yüzden de yatağıma yatmak istemiyordum. O sıralar Emre de farklı bir görevdeydi yani uyursam beni uyandıracak biri de yok. Ben de üstümü bile değiştirmeden isyan eden bedenimi koltuğa bıraktım, boş boş TV açtım kanal zaplamaya başladım. O öğlen saatlerinde televizyonda gündüz kuşakları var sadece. Ya izdivaç programları ya felaket haberleriyle dolu Müge Anlı falan. İşte o sırada Kanal 7'de bir dizi buldum. Saçma sapan dublajlı uzun bakışmalı bir hint dizisi. Başka bir şey yok zaten kafam çatışma seslerinden arınsın diyerek kanalı değiştirmedim. O kadar yorgundum ki uyuyakalmışım. Beklediğim bir şeydi bu zaten. Beklemediğim ise ne zaman kabuslara dalacak olsam dizide yüksek sesle başlayan hint müziği tarafından uyandırılmak oldu. Çok bölük pörçük uyudum belki ama şaşırtıcı bir şekilde uyumuştum."


O günü hatırlayan Burak hafif bir tebessümle devam etti.


"Müzik dinleyerek uyumayı denemişliğim de çoktu ama bu şekilde bir etki vermemişti. Beynim müzikale alıştığından şarkı geçişleri sert de olsa algılayamıyordu. Ama bunda böyle olmamıştı. Müzik, normal konuşma rutinindeyken bir anda girdiği için soğuk su etkisi yapıyordu sanırım. Nasılını bilmesem de bir şekilde etki ediyordu ve ben de gerçekten yorulduğum görevlerden sonra kulaklığı takıp laptoptan hint dizisi açarak uyumaya başladım. Bu uyku sürekli sıçrayışlarla uyanarak, afallamayla gözlerimi açıp ekrana bakarak geri uyumalarla falan olsa da bedenimi dinledirecek kadar uyuyordum en azından."


"Az önce güldüğüm için şimdi vicdan azabı çekiyorum mutlu musun?" diye söylenen Hilal'in elaları hüzne bürünmüştü.


"Heeey. Sil o bakışlarını bakayım. Uyuyabilmek için hint dizilerini pekiştireç niyetine kullanmak gülünecek bir şey zaten. Askeriyedekiler, özellikle de Emre sürekli dalga geçip durduğu Kanal 7 senaryolarımın aslında gerçekliği olduğunu öğrense beni yalnızca dünyaya değil tüm gezegenlere rezil eder."


Erkek arkadaşının muzip cümlelerindeki haklılığı gören Hilal hafifçe gülerken işaret parmağını adama doğru salladı.


"Bugün elime çok fena malzemeler verdin Burak Kılıç. İstemediğim bir şeyi yaptığın an yaktım seni."


"Sen beni hep yakıyorsun zaten Papatyam." diyen Burak kıza göz kırptıktan sonra eceline doğru yürümeye başladı.


Son oyun gelip çatmıştı. Artık diri diri yakılmış ölü bir adam olacaktı.


Son atışını yapmak için bowling topunu alan Burak kulvarın başına geldiğinde gergin bir şekilde Hilal'den gelecek hamleyi beklemeye başladı.


'Son atışa kadar temas yok' kuralı sayesinde şimdiye kadar rahat gelen adam bu oyundan sağ çıkacağından emin değildi.


Kızın kazanma isteğinin büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda Hilal kesinlikle temasta bulunacaktı ve bu durumda ne tepki vereceğini bilmiyordu Burak. Eski Hilal olsa 'En fazla ne olabilir ki?' der takmazdı ancak şu son günlerdeki Arsız Asena düşünüldüğünde bunu diyemiyordu.


En fazla HER ŞEY olabilirdi.


Sevgilisinin yanına yaklaştığını duyduğunda adem elması yukarı kalkacak şekilde yutkunan adam gözlerini kapatarak beklemeye başladı. Arkasındaki Hilal'in hiçbir şey yapmadığını gördüğündeyse gözlerini açarak lobutlara baktı.


"Seni bekliyorum." derken sesi sabırsız çıkmıştı adamın.


"Biliyorum." dedi Hilal sakin bir şekilde.


"Eee..." diyen Burak'ın duruşundan bedeninin kaskatı kesildiği belli oluyordu.


Onun bu halinden aşırı hoşlanan Hilal sırıtarak sordu.


"Sen benden korkuyor musun Burak?"


"Evet."


Erkek arkadaşının bir an bile duraksamadan verdiği karşılık Hilal'i dumura uğratırken genç kız gözlerini kırpıştırarak bu dürüst cevabı sindirmeye çalıştı.


"Senin bendeki etkinin artçıları hep en fazla oluyor." diye mırıldanan Burak oyunun kuralını bozduğunu bilse de arkasını dönerek sevgilisine baktı.


Zümrütler, elaları bulduğu an gülümsemişti.


"Başkası söylediğinde umursamayacağım şeyleri sen söylediğinde ya hayatım haline getiriyorum ya da hayatımdan çıkarıyorum. Nerede ne halde olursam olayım kalp atışlarım hiçbir zaman sana baktığım andaki kadar yükselmiyor. Kimsenin gülüşü seninki kadar dünyamı aydınlatmıyor ve kimsenin gözyaşları seninki gibi ruhumu yakmıyor. Kimse, senin bana hissettirdiklerini hissettirmiyor."


Dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Hilal elalarını süsleyen aşkla adama bakarken Burak hafif bir gülüşle devam etti.


"Ve bedenim hiç kimseye sana verdiği tepkiyi vermiyor. Bu yüzden kendi koyduğum kuralla kendi bacağıma sıkmış olabileceğimden dolayı... Korkuyorum."


Adamın neden gergin olduğunu tahmin eden Hilal bu cümleyle tahminini doğrularken kendini beğenmiş bir şekilde sevgilisine baktı.


"Seni dumura uğratmak için sana dokunmama gerek yok Burak Kılıç. Sana dokunmadan da bu atışı yapmanı engelleyebilirim."


Dudaklarının arasından alaylı bir gülüş fırlayan Burak tek kaşını havaya kaldırdı.


"Diyorsun?"


"Dedim bile." diyen Hilal'in sesinde büyük bir özgüven vardı.


"O zaman... Hodri meydan Hilal Aslan." diyen Burak'ın sesinde büyük bir memnuniyet vardı.


Hilal temas etmediği sürece bu atış her türlü onundu. Hilal'in son atışında temas kullanacağı için kızı engellemesi de oldukça kolay olacaktı.


Şimdiden zaferi ilan edilebilirdi.


Dudaklarındaki zafer gülümsemesini gizlemeye gerek duymayan adam platforma geri dönerek genç kızın hamlesini beklemeye başladı.


Sevgilisinden dokunmayacağı teminatını aldığı için bedeni gevşeyen adamın sırtına bakan Hilal gözlerindeki hinlikle gülümsedi.


Burak'la oyunun yeni kurallarını koydukları andan itibaren son atışı düşünüyordu. Öyle bir şey yapmalıydı, öyle bir şey demeliydi ki Burak şaşkınlıktan donakalmalı ve 5 saniye kuralını bozmalıydı. Atışı yapmasını engellerse, kazanırdı da. Bu şekilde durum değerlendirmesi yapan genç kızın aklına hiç beklemediği bir fikir gelmişti.


Eğer ses tonunu doğru ayarlayabilirse bu atış da, oyun da kesinlikle onundu.


Derin bir nefes alan genç kız, öne doğru birkaç adım atarak erkek arkadaşıyla arasındaki mesafeyi kapattıktan sonra ona dokunmayacağı bir yakınlıkta durdu.


Arkasındaki kızın varlığıyla bedeni hafiften gerginleşen Burak umursamaz bir şekilde gelecek cümleyi beklerken, sevgilisinin kulağına doğru eğilen Hilal şuh bir sesle fısıldadı.


"Hazır bir alışveriş merkezindeyken hep hayalini kurduğun, sadece sana özel olan o defileyi yapsam mı Alfa'm?"


Kızın davetkar bir şekilde kurduğu cümle Burak'ın donakalmasına neden olurken bakışları lobutlarda olan adam içinde patlayan volkanlarla öylece kalakaldı.


NE?


Hilal, nefesini tuttuğundan bihaber olan adamın darma duman olmuş yüzünü incelerken tek bir cümlesiyle onu bu hale getirebildiği için halinden hoşnuttu.


İçinden saymaya başlayan genç kız 5'e geldiğinde coşkuyla mırıldandı.


"5!"


Sevgilisi buna bile tepki vermediğinde elalarındaki beğeniyle sırıtan Hilal, adamın elindeki topa yöneldi.


Burak, kız arkadaşı elinden topu alırken de topu platformun yanındaki oluktan top yuvasına gönderirken de hiç hareket etmemişti.


Bakışlarını Aurora'ya ait skor panosuna çeviren Hilal, X'lerin yanında yer alan eksi çizgisini gördüğünde zaferle sevgilisine döndü.


Zümrütler kaybetmesini gram takmadan arzu dolu bakışlarla kendisine bakıyordu.


"Bir daha de."


Burak'ın sarsılmış ama keskin çıkan cümlesiyle yutkunan Hilal söylediğini tekrar etmenin pek de iyi fikir olmadığını düşünerek işi alaya vurmaya çalıştı.


"Allah aşkına o aklından neler geçiyor sevgilim?"


Uzun bir süre elalara bakan adam boğuk bir sesle mırıldandı.


"Bence bilmek istemezsin."


Adamın yoğun bakışları karşısında heyecanlandığını hisseden Hilal titrek bir nefes alırken Burak skor tablosuna baktı. Onca X'in yanındaki eksiyi gördüğünde dudaklarında hafif bir tebessüm belirmişti.


"İşe bak yaa."


Daha kendi atışını yapmadığı halde zaferini ilan eden Hilal 32 diş sırıttı.


"Yine seni yendim."


"Daha oyun bitmedi Asena Hanım. Lobutların dizildi, al topunu. Oyun sırası bende. Pardon sende(!)."


Burak'ın kin dolu sesini duyan genç kız, bunun intikamının fena olacağının bilinciyle yutkundu.


Alfa'sını azıcık tanıyorsa, bu son oyunu sabote etmek için kesinlikle cümlelerini kullanmayacaktı.


İnfazına giden bir kurban edasıyla top yuvasına yürüyen Hilal, parmaklarını en hafif topa geçirdikten sonra aynı yavaşlıkla kulvarın başına geçti. Atış pozisyonunu aldığında sağ eliyle tuttuğu topu sol eliyle destekleyerek göğsüne doğru yaklaştırmıştı.


Burak'ın hamlesi yüzünden tuttuğu topun parmaklarının arasından kayıp gitmesini istemezdi.


Derin nefesler alarak gerginliğini geçirmeye çalışan genç kız, arkasında beliren bedeni hissettiğinde nefes alış-verişlerinin hızlandığını hissetti.


Aradan birkaç dakika geçmesine rağmen Burak'ın hiçbir şey yapmaması üzerine isyanla mırıldandı.


"Seni bekliyorum."


Dudaklarında ukala bir gülümseme beliren Burak keyifli bir şekilde Hilal'in az önce verdiği karşılığı verdi.


"Biliyorum."


"Sen hani sabırsız bir prematüreydin?" diye soran Hilal yaşanacakların belirsizliğinden dolayı oldukça stresli hissediyordu.


"Bana sabrı öğretme konusunda çok başarılı bir psikoloğa sahibim." diyen Burak dudaklarındaki sırıtışla devam etti.


"Mesela şu an bu gerginlikle bekleyişinin zevkini yaşamak için saatlerce burada böyle bekleyebilirim."


Hilal gergin bir nefes alırken bir adım daha atarak kızın dibine gelen Burak bilinçli bir şekilde dokunmamalarını sağlamıştı.


İkili herhangi bir temasta bulunmuyor olsa da aralarında sadece bir kibritin geçebileceği kadar boşluk vardı.


Hilal, bedeninin sıcaklığını hissettiği adamın nefesini ensesinde hissettiğinde dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini kapattı.


Bu belirsizlik hali ayrı, dibindeki adamın bizzat kendisi ayrı işkenceydi.


Çift bir süre daha bu şekilde kaldığında elindeki topu tutmakta güçlük çekmeye başlayan Hilal yalvarırcasına mırıldandı.


"Ne yapacaksan yap artık."


Bowling topu işin tamamen bahanesiydi.


Hilal'in bu yalvarışının tek nedeni beklenti dolu bedeninin istekliliğiydi.


"İşler rayından çıkarsa elindeki topu kafama geçir. Ancak o durdurur beni. Yani umarım durdurur."


Sevgilisinin cümlesiyle nefes alışları sıklaşan Hilal zar zor çıkan sesiyle mırıldandı.


"İşleri rayından çıkarmasa mıydık?"


"Sen kaşındın. O topu parmaklarımın arasından alıp oluğa atmana neden olacak o cümleyi kurmayacaktın." diye fısıldayan Burak aralarındaki küçücük mesafeyi kapatarak göğsünü kızın sırtına dayadı.


Bu temasla zaten kapalı olan gözlerini sıkıca yuman Hilal topu tutan parmaklarını da sıktı. Adamın sağ elini karnının üzerinde hissetmesiyle sesli bir şekilde yutkunan genç kız kollarında tuttuğu topu biraz daha kendisine doğru yaklaştırdı.


Gerginlikten resmen topa sarılmıştı.


"Duramazsam topu kafamda patlatmayı unutma." diye mırıldanan adam, kızın bluzunu ve atletini yukarıya doğru çekerek pantolonundan sıyrılmasını sağlamıştı.


Karnına değen havayı hissettiğinde kapalı gözleri faltaşı gibi açılan Hilal 'Yapma!' demek için ağzını açmıştı ki Burak'ın soğuk parmaklarını karnının üzerinde hissetti.


Temas, anında karnının kasılmasına neden olurken dudaklarının arasından titrek bir nefes fırlamasına neden olmuştu.


Sevgilisinin papatya kokusunu içine çeken Burak içinde kaynayan şehveti hissederken elini kızın sıcak karnının üzerinde gezdirmeye başladı. Daha bu sabah dikişleri alınan yara izine geldiğinde eli durmuş, parmakları yara izini hafifçe okşamaya başlamıştı.


Adamın elini teninde hissetmek zaten başını döndürürken bir de parmaklarıyla yarasını, karnını, okşaması üzerine hissettiği arzu iyice harlanan Hilal dudaklarının arasından dökülen kısık sesli inlemeye engel olamamıştı.


Burak'ın üzerindeki etkisinden bacakları, kollarındaki topun ağırlığından da kolları titremeye başlayan Hilal gözlerini kapatarak kendine gelmeye çalıştı.


Adamın soluğunu kulağının arkasında hissetmese gelebilirdi de...


Boynuna yönelen nefesle 'Kendine gelmek neydi, kendi kimdi, neredeydi, nasıl geliyordu?' sorularında boğulan genç kız bilincinin koşarak uzaklaştığının farkında değildi.


Sağ elini Hilal'in karnından çekmeyen Burak sol eliyle papatya kokulu saçları sağ tarafta topladıktan sonra sevgilisinin açığa çıkan boynuna bir öpücük bıraktı.


Bu temasla tüm bedeni isyan eden Hilal'in dudaklarının arasından fırlayan inleme, bu sefer daha sesli çıkmıştı. Bu inleme Burak'ı darmadağın ederken bu sefer de kızın köprücük kemiğine doğru yumuşak bir öpücük bıraktı.


Hilal'in titrek bir şekilde aldığı solukları ve heyecanlı yutkunmaları Burak'ın dudaklarında hayat buluyordu.


Bu durum adamın dudaklarında hoşnut bir gülümsemeye neden olurken bu seferki öpücüğünü şah damarına bırakmak isteyen Burak üst tarafa doğru yöneldi.


Dudaklarını kız arkadaşının hızla atan nabzının üzerine koyduğunda sevdiğinin resmen dudaklarında atan kalbini hissederek huzurla gözlerini kapattı.


Hilal'ine hissettirdiklerini bizzat dudaklarında yaşıyordu şu an...


Kızın kalp atışlarının hızı karşısında dudaklarındaki gülümseme büyürken dudaklarını kızın şah damarı üzerinden çekmeden mırıldandı.


"Dakikada 130. Sanırım şu an gerçekten de taşikardi geçiriyorsun Kelebeğim."


"Hm hmm." diye karşılık veren Hilal tamamen şans eseri topu tutmaya devam ediyordu.


Beyin faaliyetlerini durduran genç kız an itibariyle karnındaki eli ve boynundaki dudakları her hücresiyle hissetmekten başka bir şey yapamıyordu.


Derin bir nefes alan Burak, ciğerlerine dolan papatya kokusuyla inlerken kızın boynuna sıralı öpücükler dizerek tekrardan başlangıç noktasına, köprücük kemiğine, geri indi.


Burak'ın bıraktığı her küçük öpücük, gözlerini kapatarak mekandan soyutlanan çifte elektrik akımı olarak geri dönüyordu.


"Seni ne kadar istediğimi tahmin bile edemezsin Papatya Kokulum." diye fısıldayan adamın sesi arzudan boğuklaşmıştı.


"Ben de seni istiyorum." diye karşılık veren Hilal'in sesi de en az adam kadar arzu dolu çıkmıştı.


Bunu duyan Burak'ın boğazından bir hırıltı kaçarken şehvete hapsolmuş bedenine istediğini veremeyeceğinin bilinciyle zorlukla gözlerini açtı adam.


Bowling salonunun ışıltısından yardım alarak toparlanmaya çalışan Burak, bir nedenden dolayı Hilal'in toparlanmaması gerektiğini hatırlayarak sarsak bir hızla geri çekildi.


'Hilal'in neden toparlanmaması gerekiyordu?'


'Dünyadan Burak'a, dünyadan Burak'a. Sizin bir iddia vardı hatırlıyor musun? Başla 5'e kadar saymaya. Çabuk!'


İç sesinin direktifiyle nedenini düşünemese de 5'e kadar saymaya başlayan adam 4'te iken, Hilal derin bir nefes alarak elindeki yeşil topu lane'e gönderdi.


Lane'e çarpan toptan çıkan yüksek ses Burak'ın beyninin geri dönmesini sağlarken bakışlarını merakla lane'in sonundaki lobutlara çevirdi.


Hilal de aynı merakla topu izlemeye başlamıştı.


Biraz önce 'İddia konusunun önemini düşün. Kazanmanı engellemesine izin veremezsin Dişi Kurt.' diyen iç sesi sayesinde kendine gelen genç kız 5 saniye kuralına yakalanmamak için bir an bile düşünmeden topu atmıştı.


Hissettiği sarsıntıdan dolayı atışında başarılı olamayan Hilal tamamen sola doğru yönelen topunu gördüğünde hüsran dolu bir nefes aldı. Onun aksine Burak'ın dudaklarında kocaman bir sırıtış belirmişti.


İşte o an hiç beklenmedik bir şey oldu.


Oluğa düşmek üzere olan top mükemmel bir falsoyla kendini ortalayıp ilerlemeye başladı ve büyük bir hızla lobutlara çarptı. Çarpmanın etkisiyle 9 lobut anında devrilirken onuncu lobut da birkaç sallanıştan sonra yeri boylamıştı.


"OLLEY BEEE!" diye bağıran Hilal arkasını dönerek sevgilisinin kucağına atlarken kızın sevincine gülen Burak kaybettiğine üzülememişti bile.


Hilal'in şakıyan sesi üzülmesine izin vermiyordu ki.


Düşmesin diye kucağına atlayan kız arkadaşını tutan adam Hilal'in mutlu tekrarlarını dinlemeye başladı.


"Gördün mü gördün mü? Nasıl falsolu gitti gördün mü Alfa'm? Hele hele o son kuka nasıl da devrildi? Devrilmiyordu az daha ama son anda o da devrildi. 10 yaptım yine. Ben kazandım. Ben kazandıım. Asena kazandı. İşte bu be. Bir dahakine benimle iddiaya girerken bin kere düşünürsün artık. Asena'yım ben Asena. Ayağını ona göre uzatman lazımdı daa."


"Nefes al bebeğim. Nefes al." diyerek gülen Burak kızı yere indirerek ayaklarının yere basmasını sağlamıştı.


Hilal sevinçten çocuk gibi zıplarken Burak da onun bu haline küçük kahkahalar atıyordu.


İkiliyi bu haliyle görenler 5 dakika önce arzularıyla bowling salonunu ateşe verdiklerine kesinlikle inanmazdı.


En sonunda Hilal biraz sakinleşebildiğinde Burak hissettiği hayretle sordu.


"O topu nasıl atabildin Kelebeğim?"


"Çok basit. Böyle yuvarladım hooop gitti."


"Kastettiğimin o olmadığını biliyorsun." diyen Burak'ın sesi çatallı çıkmıştı. Adamın hâlâ tam anlamıyla kendine geldiği söylenemezdi.


"Biliyorum. Demek ki neymiş?" diyerek sırıtan Hilal zafer sarhoşluğuyla asla kurmaması gereken o cümleyi kurdu.


"Ben dudaklarımdan çıkan iki kelimeyle bile seni darmadağın edebiliyorken sen temasınla bile bunu başaramıyormuşsun."


Duyduğu cümleyle zümrütleri kararan Burak genç kıza doğru bir adım attı.


"Bir daha de." diye mırıldanırken sesinde Yüzbaşı Alfa vardı.


Adamın tehlikeli ses tonunu duyan Hilal bir adım geriye giderken başını hafifçe iki yana salladı.


Bence bir daha dememeliydi.


"Demek sen dudaklarından çıkan iki kelimeyle bile beni darmadağın edebiliyorken ben temasımla bile bunu başaramıyorum?" diyerek kızın cümlesini tekrarlayan Burak etrafına yaydığı karanlık aurasıyla Hilal'in üzerine doğru yürümeye başlamıştı.


Burak büyük adımlarıyla üzerine doğru yürürken Hilal küçük adımlarla geri geri kaçmaya başlamıştı.


"Bence bu iyi bir fikir değil Alfa'm." diye mırıldanan genç kız sesini şirin çıkarmaya çalışsa da hissettiği korku duyuluyordu.


"Neden? Söylediğinin doğruluğunu teyit edeceğiz işte." diyen Burak delici bakışlarıyla kıza doğru yürümeye devam ediyordu.


"Etmeyelim." diyerek soluyan Hilal sesinin tiz çıktığını hissetti.


Bitmişti. Hayır tek kendi bitse yine iyiydi. Bu karşısındaki kurt yine kendi bacağına sıkacak ve kendini zar zor dizginleyecekti. Onu da yapabilirse tabii.


Bu irade savaşı her geçen gün daha da zorlaşıyordu.


Burak'ın koyulaşan zümrütleriyle üstüne geldiğini gören Hilal onu nasıl ikna edeceğini düşünürken sırtında hissettiği duvarla istemsizce küfretti.


"S*ktir."


Kız arkadaşının kısık sesli küfrünü duyamasa da dudaklarını okuyarak dediğini anlayan Burak'ın dudaklarında alaylı bir gülümseme belirdi.


"Bence de."


Yutkunan Hilal kalp atışları göğsünü döverken üzerine doğru gelen adama fısıldadı.


"Gelme! Daha geri gidemiyorum."


"Umrumda mı sence? Ne demiştin? Heh hatırladım(!). Sen dudaklarından çıkan iki kelimeyle bile beni darmadağın edebiliyorken ben temasımla bile bunu başaramıyordum değil mi? Bakalım öyle miymiş?"


Sevgilisi dibinde bittiğinde refleksle alt dudağını dişlerinin arasına alan Hilal alev alev bakan zümrütlere kilitlendi.


"Öyle değil, başarıyorsun. Hadi uzaklaş." derken genç kızın sesi gibi bacakları da titriyordu.


"Cık!" diyen adam, kızla aralarındaki mesafeyi kapattığında Hilal hüsranla gözlerini kapattı.


"Yapma yanarız." diye fısıldarken cümlesi oldukça ciddi çıkmıştı.


"Ben çoktan yandım." diye fısıldayan Burak kaçmasını engellemek için bedenini sevgilisinin bedenine bastırdı. Bu temas Hilal'in dudaklarının arasından sesli bir inleme dökülmesine neden olmuştu.


Kızın inlemesini duyan Burak'ın yeşilleri anında kızın dudaklarını buldu.


"Demek ben temasımla bile seni darmadağın etmeyi başaramıyorum." diye fısıldayan adamın sesi boğuk çıkmıştı.


"Bakalım öyle miymiş?"


Tehlikeli bir tınıyla bu cümleyi kuran Burak, elini az önce dışarıya çıkardığı atletin içine soktuktan sonra kızın belinde götürdü.


Teninde hissettiği parmaklarla sırtı yay gibi gerilen Hilal dudaklarının arasına titrek bir nefes çekmişti.


Hissettiği heyecanla yüzüne pembelik gelen kız arkadaşının kapalı gözlerine bakan Burak hissettiği yoğun arzuya rağmen hafifçe tebessüm etti. Hanımefendi her ne kadar aksini iddia etse de dokunuşlarının kızın üzerindeki etkisinin büyüklüğü yüzünden okunuyordu ve bu durum Burak'ın oldukça hoşuna gitmişti.


Parmak uçlarını yavaş hareketlerle kızın çıplak belinde gezdirmeye başladığında Hilal'in dudaklarının arasından yeni bir inleme döküldü. Bu inleme Burak'ın gözlerindeki arzunun koyulaşmasına neden olurken burunlarının birbirine değmesine sağlayacak şekilde alnını sevgilisinin alnına yasladı.


Solukları birbirine karışan genç çift şu an kelimenin tam anlamıyla aynı havayı soluyorlardı.


Hilal belindeki soğuk parmaklara bir de burnunun dibindeki adam eklendiğinde sesli bir şekilde yutkundu. Gözlerini açmasa bile Burak'ın çok yakınında olduğunun bilincindeydi. Konuşmaya kalkışırsa dudakları birbirine değecekti.


Tek aklı, kalbi ya da ruhu değil... Tüm bedeni bunun farkındaydı.


Genç kız, sevdiği adamı her zerresinde hissediyordu.


Tek bir hareketiyle Burak'ı öpebilirdi.


Bu düşünceyle nefes alış-verişleri hızlanırken, ânın büyüsüne kapılarak adamın dudaklarına yapışmak isteyen genç kızın boğazından yüksek sesli bir hırıltı yükselmişti.


Hırıltıyı duyan Burak anında geri çekilerek başını kızın omzu ve boynu arasındaki boşluğa gömdü.


Genç adam kızın istekli hırıltısını aklından silmeye çalışırken isyan etti.


"Seni öpmem için her şeyi yapıyorsun."


Titreyen bacaklarını ayakta tutma isteğiyle ellerini sevgilisinin boynunda birleştiren Hilal tırnaklarını bilinçsizce adamın boynuna geçirirken aynı isyanla karşılık vermişti.


"Asıl sen seni öpmem için her şeyi yapıyorsun. Ben senin kadar iradeli değilim. Şu an bana hissettirdiklerini arttırmak için seni öpebilirim."


Bu cesur itiraf kızın papatya kokusunda boğulan adamın sesli bir şekilde inlemesine neden olurken, kızın belindeki eline hafifçe baskı uygulayan Burak'tan da bir itiraf yükselmişti.


"Biliyor musun? Tam şu an sana evlenme teklifi edebilirim. İki telefonla gayet de mükemmel bir evlenme teklifi ayarlayıp yarım saate teklifi eder, yarın da seni nikah dairesine götürerek nikahı basabilirim."


Adamın sesindeki ciddiyeti duyan Hilal nefesinin kesildiğini hissederken Burak kızın yeşile dönmüş elalarını görme isteğiyle hafifçe geriye doğru çekildi. Adamın boynundaki ellerini biraz gevşeten Hilal adama istediğini verdiğinde iki yeşil göz buluşmuştu.


Göz göze geldikleri an "Ama?" diye sordu genç kız.


Burak'ın cümlesinde kesinlikle bir ama vardı.


"Ama istemiyorum. Bunun bu şekilde olmasını istemiyorum. Hayatımın en güzel günlerini apar topar yaşamak istemiyorum. Her şeyi yavaş yavaş, sindire sindire, ötelemeden, tadını çıkara çıkara, doyasıya yaşamak istiyorum." diye mırıldanan adam ela gözlerdeki 'Seni anlıyorum.' bakışları eşiğinde devam etti.


"Ben tüm hayatımı geçiştirerek yaşadım Kelebeğim. Biliyorsun sen de. İstediklerimi hep istemediğimi söyleyerek geri plana attım, ailem yokken mutlu olmak istemediğim için mutlu olmamak için her şeyi yaptım, hiçbir şeyden zevk almadım, her şey boşmuş gibi hissettim. Az önce de söylediğim gibi hep eksiktim. Şimdi tam olmuşken, her şeyi aceleye getirerek yaşamak istemiyorum. Artık hayatımda oldu bittiler istemiyorum. Olsun, doyasıya yaşayayım sonra da diğer aşamaya geçeyim. Geriye dönüp baktığımda tek bir keşkem bile olmasın. Sevgili olarak ayrı anılar biriktirelim, nişanlı olarak ayrı. En sonunda da karı koca olduğumuz diğer hayatımıza geçiş yapalım. Hiçbir pişmanlığımız, eksikliğimiz, keşkemiz olmadan. İstediğim bu, dileğim bu. Anlıyorsun beni değil mi?"


Genç asker son cümleyi kızın gözlerinde gördüğü anlayışın dudaklarından dökülmesinin ihtiyacıyla söylemişti.


"Anlıyorum Alfa'm. Gerçekten anlıyorum. Her ânın tadı başka ve sen hepsini doyasıya yaşamamızı istiyorsun." diyen Hilal dudaklarındaki hafif utançla fısıldadı.


"Mesela seninle bu şekilde irade savaşlarında boğulmayı seviyorum. Bu heyecan başka oluyor."


"Hmmm öyle mi diyorsun?" diye fısıldayan Burak'ın dudakları arsızlıkla iki yana kıvrılmıştı.


Yüzü hissettiği utançla hafifçe pembeleşse de cesur elalarıyla sevdiği adama bakan Hilal "Dedim bile." diye mırıldanmıştı.


Arzu ve sevginin en yoğunuyla bakan zümrütlerini gördüklerinden memnun bir şekilde kızın yüzünde dolaştıran Burak sevgiliyle mırıldandı.


"Çok güzelsin."


Adamın içten cümlesi karşısında dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Hilal ona bakarken, Burak boştaki elini kızın ısınmış yanağına götürerek baş parmağıyla okşamaya başladı.


"O kadar güzelsin ki Hilal'im. Benim olduğunu bilmek o kadar güzel ki. Bu parlayan yeşile dönmüş elalarınla sadece bana baktığını bilmek, içindeki arsız Asena'nın varlığını bilen ve ortaya çıkartan tek kişi olmak, bana kendimi bulunmaz bir zümrütmüşüm gibi hissettiren güzel gülüşünde boğulmak... Hepsi o kadar güzel ki. Seninle yaşadığım her şeyden öylesine zevk alıyorum ki." diye mırıldanan Burak bakışlarını kızın dudaklarına çevirdi.


Sesli bir şekilde yutkunan Hilal anında dudaklarını ıslatmıştı.


Bunun üzerine istemsizce ona doğru yaklaşan Burak kendini son anda frenleyerek gözlerini kapattı. Bir süre kızın soluğunda nefes alan adam içindeki kurta söz geçiremeyecek aşamaya geldiğinde ani bir hareketle geriye çekildi.


"Anasını satayım bundan bile zevk alıyorum yaa. Dibine kadar girip öpememe halinden bile zevk alıyorum. Deli ettin beni."


"Sen de beni deli ettin. İyice arsızlaştım senin yüzünden."


Dudaklarında bir sırıtış beliren Burak gülen gözleriyle sevgilisine baktı.


"Gün geçtikçe arsızlığın ve cesaretin artıyor. Bir gün gerçekten de 'Ye beni.' diyerek üstüme atlayabilirsin. Hatta belki de 'Yiyeceğim seni.' diyerek atlarsın senin sağın solun belli olmaz."


"Bunu yeni mi fark ettin Alfa'm? Aramızdaki statik elektrik tüm alışveriş merkezini ışıltıya boğacak kadar güçlüyken kendimi dizginlemem nasıl mümkün olabilir acaba?"


Tek kaşını havaya kaldıran Burak, kızın yanağının üzerindeki elini mikrofon yaparak kendisine doğru tuttu ve bir muhabir edasıyla konuşmaya başladı.


"Hilal Hanım iddialara göre sevgilinize 'Ben dudaklarımdan çıkan iki kelimeyle bile seni darmadağın edebiliyorken sen temasınla bile bunu başaramıyormuşsun.' demişsiniz. Şu anki söylediklerinizle o sözleriniz çakışıyor. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?"


Mikrofonun kendisine döndüğünü gören Hilal muzip zümrütlere bakarak cesur bir şekilde mırıldandı.


"Az önce dokunuşları karşısında dayanamayıp hür irademle o adamı öpmek üzereydim. Söyleyeceklerim bu kadar."


Zümrütleri koyulaşan Burak boğuk bir sesle fısıldadı.


"Evlendiğimizde bu ânın daha doğrusu tüm bu anların anı güncellemesini istiyorum Asena."


"Zevkle Alfa'm ama önce bana evlenme teklifi etmen lazım."


Kızın dokunduran cümlesi karşısında kaşları havaya kalkan Burak hafif bir şaşkınlıkla ona baktı.


"Az önce söylediklerim?"


"Eee bunlar teklife engel mi? Sevgili statüsünde yeterince kaldık, sözlü aşamasına geçebiliriz bence. Nişanlı statüsünü de hemen almayız istersen. Hayır yani anlamıyorum. Sana göre evlenme teklifi edince ertesi gün evlenmek mi gerekiyor?"


Hilal'in isyanına büyük bir ciddiyetle "Hayır." diye cevap veren Burak muzip bir sırıtışla devam etti.


"O gün evlenmek gerekiyor."


"Bana düğün günümüzde evlenme teklifi etmeye kalkarsan nikahta hayır derim Burak Kılıç!" diye tıslayan Hilal alev alev elalarıyla adama bakmaya başlamıştı.


"Bana boş tehditler savurma Hilal Aslan. Ayrıca sen hâlâ cezalısın. Bekleyeceksin." diye çıkışan Burak gözlerini kısarak kız arkadaşına baktı.


"Ceza demişken... İkinci cezanın bedelini de bugün ödemek zorundasın Hilal."


Adama itiraz etmek üzere olan genç kız duyduğu cümleyle kaşlarını çattı.


"Hangi ikinci cezam?"


"Bana boş vaatlerde bulunmanın cezası."


"Ne? Ne boş vaati?" diye soran Hilal adamın koyulaşan zümrütlerini gördüğünde olayı anladı.


"Saçmalama!"


"Beni heveslendirip, bir çaput gibi kenara atamazsın Hilal." diyen Burak'ın sesi sahte bir hüzünle doluydu.


"Ona bakılırsa sen de bana evlenme teklifi etmiştin. Ben gerçeğini istiyor muyum?"


"İstiyorsun." dedi adam sırıtarak.


Burak'ın hazır cevaplılığı karşısında adamın boynunda olan ellerinden biriyle ensesine vuran Hilal gözlerini ona dikti.


"Eh sen de benim gibi istemekle kalacaksın. Artık evlendiğimizde defileni alırsın."


"Banane ben şimdi istiyorum." diyen adamın sesinde 3 yaşında bir çocuk vardı.


"Hayır."


"Hilaaal. Lütfen. Bak kaybım büyük. Bunu telafi etmen lazım."


Adamın tatlı yalvarışları karşısında dudağındaki gülümsemeyi zorlukla bastıran Hilal omuz silkti.


"Kaybetmeseydin ne yapayım?"


"Neden kaybettim acaba Zalımın Kızı?" diye söylenen Burak başını yana eğerek kız arkadaşına baktı.


"Güzelim lütfen?"


Adamın tatlılığı karşısında ciddi duruşunun bozulmak üzere olduğunu hisseden Hilal başını iki yana salladı.


"Lütfen lütfen lütfen."


Burak yalnızca lütfen yalvarışlarıyla kalmamış, bu lütfenleri resmen dudaklarını büzerek söylemişti.


"Bakma şöyle." dedi Hilal yeşillerdeki yalvaran hevesi gördüğünde.


"Hadi daa lütfen. İddiayı kaybeden sevgilini teselli etmen lazım, kırılır sonra bak." diyen Burak isyanla devam etti.


"Hayır iddia konusu zaten başlı başına delirmelikti bir de kaybediş nedenimden mahrum kalırsam küserim sana."


"Küsersin bana?" diyerek gülen Hilal karşısındakinin Küçük Alfa olduğundan emin olmuştu.


"Evet küserim. Bakmam yüzüne bak."


"Bana boş tehditler savurma Burak Kılıç." diyen Hilal yeşillerdeki yalvarışa dayanamayarak hüsran dolu bir nefes aldı.


"Gerçekten çok mu istiyorsun?"


"Çooook."


Adamın yavru kurt bakışları karşısında istemsizce gülen genç kız pes ederek konuştu.


"Ne yapacağız peki?"


"Kabul mü yani?" diye soran Burak'ın sesi oldukça mutlu çıkmıştı.


"Kabul başımın belası. Kabul."


Rollerin değişmişliğinin keyfiyle gülen Burak tatlı bir sırıtışla mırıldandı.


"Ama arsız belası."


Beklemediği karşılıkla gür bir kahkaha atan Hilal kendisi gibi gülen adama baktı.


"Yaa Burak, Arsız Bela ne?.. Öyle bir şarkıcı vardı sanki?"


"Hehe vardı. Patlatayım mı oradan bir 'Yüzüğü takmış evleniyor." diyen adamın gülüşleri şiddetlenmişti.


"Öyle bir şarkısı mı var?" diye sordu hiç Arsız Bela dinlememiş olan Hilal.


"Var var da sözleri bizlik değil."


"Dinledin sanırım?" diyen Hilal sevgilisinin yeşil gözlerine gülerek bakıyordu.


"Ağır bir ergenlik geçirdiğimizi söylemiş miydim? Bireysel olarak Tripkolicçiydim ben ama Ulaş yüzünden tüm Arsız Bela şarkılarını ezbere biliyoruz. Nisa'ya yanıklığını bağıra çağıra Arsız Bela söyleyerek dışarıya atıyordu mal herif."


Adamın samimi söylenişi karşısında gülen Hilal sırıtarak konuştu.


"Bak benim de Tripkolic dinlemişliğim var." diyen genç kız en sevdiği şarkısını mırıldanmaya başladı.


"Her yer sen kokar sevgilim


Gözlerini çok özledim


Senelerim oldun, her yerde doğruydun


Bilirim ben seni vurdum çok pişmanım ne olur dön


Gözlerinin yeşilini özledim."


"Gözlerinin yeşilini özledim."


Son cümleyi kızla aynı anda söyleyen Burak'ın bakışları kızın yeşile dönmüş elalarındaydı. Kızın gözlerinin altını okşadıktan sonra sevgiyle mırıldandı.


"Hep özlüyorum ki zaten."


"Ben de." diyerek iç geçiren Hilal adamın ensesindeki saçları okşadı.


Kızın dakikalardır bilinçsizce yaptığı bu hareket Burak'ın uyarılmasına neden olurken daha fazla bu duruma dayanamayan adam derin bir nefes aldı.


"Ensemdeki saçları rahat bırakmazsan aynı tarifeyi beline uygulayacağım. Ortalığı tekrardan yangın yerine çevirmesek mi güzelim?"


"Hı?" diye mırıldanan Hilal parmaklarının hareketini fark ettiğinde gözlerini kırpıştırarak elini durdurdu.


"Bilerek şey yapmıyordum yaa." derken sesi mahcup çıkmıştı genç kızın.


Onun utanan halini gören Burak kısık sesle güldü.


"Sen bilerek yapmıyordun da bedenim gayet bilinçli. Bu yüzden çok da şey yapmasan iyi olur Hilal'im."


"Ne kadar zamandır oynuyorum?" diye soran Hilal'in sesinde gerçek bir merak vardı.


"Evlilik muhabbetinden beri."


"Az önceki mi?" diye soran Hilal adamın bakışlarını gördüğünde cevabını almıştı.


"Cık! En baştaki."


"Peki niye daha önce uyarmadın?"


"Bir yandan da hoşuma gidiyor." dedi Burak kıza göz kırparak.


Adamın cevabını duyan Hilal'den küçük bir kahkaha yükselmişti. Adam onun kahkahasıyla gülümserken sevgilisine bakan genç kız yeni bir itirafta bulundu.


"Bu arada Alfa'm sen gerçekten iradeli biriymişsin. Ben dakikalardır belimdeki elinin varlığını yok saymaya çalışıyorum bir de parmaklarının gezindiğini düşününce..."


Cümlesini yarıda kesen Hilal'in ürpertisi, yaslı olduğu adamın bedeninde hayat bulmuştu.


Kızın düşüncesiyle bile titremesi karşısında hafifçe gülen Burak gözlerindeki sevgiyle ona baktı.


"İrade değil ki Hilal'im. Beni engelleyen şey iradem değil, isteğim. Kendime sözüm var. Dudaklarında hayat bulduğum gün evlendiğimiz gün olacak. O son eşiği asla aşmamamın tek sebebi bu. Babasının annesine 'Helalim.' diye seslenmesine aşık olan o çocuk, karısına hakkıyla 'Helalim.' demek istiyor. Seni deliler gibi arzulasam da bu arzuma ket vurup kendimi tutabilmemin tek sebebi bu."


Adamın hayalinin, isteğinin, güzelliği karşısında gözleri dolan Hilal bal rengi gözlerindeki şükürle sevdiğine bakmaya başladı.


"Yoksa söz konusu sen olduğunda her şeyi dolu dolu hissederken iradeli olmam imkansız Kelebeğim. Bunu az önceki bowling turnuvasında da hep beraber gördük. Tek bir cümlenle beni dumura uğratabildin atışımı yapamadım fakat sen dokunuşlarıma ve öpücüklerime rağmen o atışı yaptın."


"İddiayı kazanmak istiyordum." diye savunma yapan Hilal adamın hafif alaylı gülüşüyle karşılaştı.


"Ben de iddiayı kazanmak istiyordum. En az senin kadar."


İddia işini ve aldığı mağlubiyetin getirilerini bu âna sıkıştırmak istemeyen genç asker konularını değiştirdi.


"Evvet. İddiayı kaybettiğime göre ödülümü istiyorum."


"İddia kaybedince ödül alamazsın." diyerek söylenen Hilal gülmüştü.


"Ben Alfa'yım alırım çünkü Asena'm verir. Verir di'mi?"


Adamın istekli bakışları karşısında hayır demek söz konusu bile değildi.


"Ne yapacağız?"


"5 elbise seçeyim, sen de giy."


Burak'ın cümlesini duyan Hilal anında itiraz etmişti.


"5 çok. Ayrıca sen mi seçeceksin?"


"Bana giyeceğine göre benim seçmem gerekiyor?"


Birkaç saniye durum değerlendirmesi yapan genç kız şüpheyle sordu.


"Ne seçeceksin peki?"


"Bilmem. Hangisini beğenirsem. 3 olsun?"


Zümrütlerde kaybolan Hilal hüsranla mırıldandı.


"İçimde çok pişman olacağıma dair bir his var."


"En fazla ne olabilir ki?" diyerek sırıtan Burak'ın sesinden muziplik akıyordu.


Ona bakan Hilal "Çok şey." diye söyledikten sonra yenilmişlikle başını aşağı yukarı salladı.


"Kabul başımın arsız belası. Kabul. Beni bu kabulume çok pişman etme ama olur mu?"


Kızın söylediğine ne adam inanmıştı ne de kızın kendisi.


🐺


Çatıya çıkan son merdivenlerde adımları yavaşlayan Burak titrek bir nefes alarak gözlerini kapattı.


Bowling sonrası Sami'yi arayan adam alışveriş merkezi kapandıktan sonra merkezde kalmak için izin istemişti. Yalnızca bebek mağazası ve giyim mağazasını kullanacaklarını öğrenen Sami bu isteklerini kabul ederek ikiliyle ilgilenmesi için bir görevli tayin edeceğini söylemişti. Merkezin kapanmasına yarım saat kaldığından önce çatıdaki yüzleşmeyi yapmak isteyen çift soluğu burada almıştı.


Almışlardı ancak Burak bunun kolay olmayacağını daha çatıya çıkmadan anlamıştı.


Sol eliyle sevgilisinin elini sıkan Hilal sağ eliyle adamın çenesini kendisine çevirerek usulca fısıldadı


"Aç gözlerini Alfa'm. Buradayım ben."


Kelebeğinin yumuşak sesli isteğini geri çeviremeyen adam kızarmış yeşillerini hüzün dolu elalarla buluşturdu.


"Daha o mağazaya girmedik bile ama ben... Şu an çatıya çıkmak bile zor geliyor Kelebeğim. O mağazaya girersem ne olacak?"


"Dağılacağız. Sakarya'daki gibi dağılacağız. Hayatımızın en zor anlarını yaşadığımız o bebek mağazasına girdiğimizde, ikimiz de dağılacağız. İstemesek de o güne gideceğiz."


Sol gözünden bir damla gözyaşı düşen Burak kırık bir sesle sordu.


"Dağılmasak olmaz mı? Şah'a gelmemizi ben istedim bu konuda ısrarcı oldum hatta ama şimdi... Şimdi korkuyorum, istemiyorum. Kaçmaya alışan o çocuk 'Boş ver girme, gitme.' diyor. 'Kapat üstünü, yakma canını."


"Peki benim sevgilim olan adam ne diyor, o ne düşünüyor?" diye sordu Hilal bala dönmüş elalarıyla zümrütlere bakarken.


Dudaklarında buruk bir gülümseme beliren Burak sol elini kaldırarak narin hareketlerle sevgilisinin yanağını okşadı.


"O, seninle gülebilmek için biraz ağlaması gerektiğinin farkında. O günün artçılarını en hafife indirmek için depremin altında kalmayı göze almamız gerektiğini biliyor. Yine de... Bu güzel günü böyle bozsa mı emin değil."


"Niye ki? Sandviç tekniği uyguluyoruz işte. İki güzel arasına bir kötü sıkıştırıp o kötüyü en hafifiyle hayatımızdan atmış oluyoruz. Oh mis."


Hilal'in gerçek bir neşeyle şakıyan sesi, içinde bulunduğu olumsuz ruh haline rağmen Burak'tan içten bir gülüş yükselmesine neden olmuştu.


"Bunu da bilinçli yaptım de de ben de düşüp bayılayım Kelebeğim."


"Ben değil de kader bilinçli yaptı sanırım. Benim niyetim bu yüzleşmeyi sinema ve sonrasında geçirdiğimiz vaktin arasına almaktı. Ama bowling hele hele de defile benim için de çok büyük bir sürpriz oldu bak."


Defile kelimesini duyan adamın dudaklarında çarpık bir gülümseme belirmişti.


"Hayırdır bakıyorum da defile falan deyince yüzünde bi güller açtı."


"Papatya o papatya." diyerek gülen adam elinden tuttuğu kızı kendine çekerek saçlarına bir öpücük kondurdu.


"Hadi defilemi geciktirmeyelim. Önce terasa çıkıyoruz ama çok kalmıyoruz hava soğuk sonra da... O mağazaya gidiyoruz."


Kararlı sesle direktif veren adam güçlü adımlarla çatıya açılan merdivenleri çıkmaya başlarken Hilal de gözlerindeki gururlu parıltıyla erkek arkadaşını takip etmeye başlamıştı.


Gerçekten de Burak Kılıç'ın İhtilal'i olmuştu.


Çatıya geldiğinde anlık bir tereddütle duraksayan adam kendinden emin bir hareketle çatının kapısını açtı.


Soğuk hava yüzlerine çarptığında bu çatıya çıktığı son ânın kanlar içindeki sevgilisini hava ambulansına yetiştirmek olduğunu anımsayan Burak, kızarık yeşillerini elindeki elin sahibine çevirdi.


"Yanımdasın." diye mırıldanırken sesi çatlak çıkmıştı.


Kızarık elalarıyla sevgilisine gülümseyen Kelebek başını aşağı yukarı salladı.


"Yanındayım. Her zaman, her halükarda."


Kızın yumuşak sesi adamın dudaklarında bir tebessüme neden olurken önüne dönen Burak çatı eşiğini geçti.


Bu sefer canı olan kızı sedyeyle taşımıyordu.


O kız sağ salimdi ve yanındaydı.


Bakışlarını helikopterin kalktığı noktaya çeviren asker istemsizce mırıldandı.


"Bir ara onun da anı güncellemesini yapmamız lazım Kelebeğim. Yoksa bir daha helikoptere binip göreve gidebileceğimi zannetmiyorum."


Bunu söyleyen askerin aklına, yıllar önce düşürülen helikopter yüzünden şehit olan komutanı Ahmet Binbaşı gelmişti. O olaydan sonra helikoptere binmek Burak'ı hiç olmadığı kadar zorlamıştı. Bu kez de aynısı olmasını istemiyordu.


"Hmm." diye mırıldanan Hilal aklına gelen şeyle kocaman gülümseyerek sevgilisinin elini çekiştirdi. Burak bu hareketiyle ona dönerken genç kız hafif cilveli bir sesle adama gözlerini kırpıştırmıştı.


"Bir gün helikopterle beni Mardin'e kaçırmana hayır demem Alfa'm."


Onun neşeli cümlesi üstündeki kara bulutları dağıtırken Burak hissettiği huzurla konuştu.


"Bir dilek hakkımız da Mardin'e gitmek olsun mu Kelebeğim?"


Cümleyle dudaklarındaki gülümseme büyüyen Hilal başını aşağı yukarı salladı.


"Olsun Alfa'm. Hem Ela'lara da gideriz. Özledim onları."


"Aşkımızın ilk mimarları Efe ve Ela değil mi? Onlar olmasaydı Mardin'deki o günde belki de hiç karşılaşamayabilirdik." diyen Burak'ın bakışları kızın üstündeki monttaydı.


"Babam sayesinde bir gün elbet karşılaşırdık Alfa'm ama montumu verdikleri için o küçüklere teşekkür etmem lazım."


Duyduğu cümleyle gözlerini deviren adam hüsranla iç geçirmişti.


"Cık cık cık. Montu veren benim, teşekkürü alan onlar. Nerede benim teşekkü.."


Burak yanağında hissettiği dudaklarla cümlesini tamamlayamazken kollarını sevgilisine dolayan Hilal, sevgilisinin hiç duraksamadan bu sarılışa karşılık verdiğini hissetti.


"Bana daha sık teşekkür etmelisin Kelebeğim."


Ona biraz daha sokulan genç kız dudaklarını adamın yanağından çekmeden gülümsemişti.


"Düşüneyim bunu."


"Düşün düşün." diye mırıldanan adam gözlerini kapattıktan sonra başını kızın papatya kokulu saçlarına gömerek derin bir nefes aldı.


Bağımlısı olduğu bu koku tüm kötü anılarını güncelleyen birincil etkendi.


"Benim kendim, bizzat teşekkürün." diye fısıldayan Hilal dudaklarını adamın yanağından çektikten sonra başını boynuna gömdü.


Hilal söylediğinde sonuna kadar haklıydı. Burak'ın teşekkürü kızın bizzat kendisiydi. Hilal de Burak gibi her şeyiyle sevdiğine teslim olarak teşekkürün en büyüğünü etmişti.


"Şükür sebebim benim." diyen adam kızı biraz daha kendisine doğru yaklaştırarak aşkla ekleme yaptı.


"Annemin Duası... İyi ki varsın."


Loading...
0%