Yeni Üyelik
38.
Bölüm

26. Bölüm- 5 Saniye Kuralı | Part 2

@yasminiesa

Kapanan alışveriş merkezinin boş koridorunda el ele yürüyen ikilinin gerginliği metrelerce uzaktan belli oluyordu. Sami'nin görevlendirdiği kadın görevli bazı konularda bilgilendirilmiş olacak ki 'Ben giyim mağazasındayım. İşiniz bittiğinde gelirsiniz Efendim.' diyerek onları yalnız bırakmıştı.


Ağır adımlarla bebek mağazasına ulaşan ikili boğazlarındaki yumru, kalplerindeki acı anılar eşliğinde kapıda durdular.


Birbirlerinden güç almak için sıkıca ellerini kenetleyen genç çiftin yaydığı atmosfer isteksizlik doluydu.


Zümrütlerini mağaza vitrinindeki bebek kıyafetlerinde gezdiren adam acı bir gülüşle mırıldandı.


"Resmen duble tabu."


Erkek arkadaşına yandan bir bakış atan Hilal dudaklarındaki hüzünle mırıldandı.


"Burada esir düştüğümde aklıma gelen ilk şey. Yaralandığımdaysa iyice perçinlendi."


Hüsran dolu bir nefes alan Burak sol gözünden bir damla yaş düşerken gözlerini kapattı.


"Böylesine yaralı olmaktan nefret ediyorum. Bazen içimdeki o kötü ses 'Tüm bahaneleri bırak Küçük Alfa. Sen baba olmaktan korktuğun için o kıza evlenme teklifi etmiyorsun.' diyor."


Bu itiraf aralarında yankılanırken gözlerini açan adam çaresiz yeşilleriyle sevdiği kıza baktı.


"Öyle değil ama... Sence öyle midir? Sence nedeni bu mudur? Bowling salonunda saydığım tüm o nedenlerle aslında kendimi mi kandırıyorum ben?"


Alfa'sının kaybolmuş sesini duyan Hilal hıçkırmamak için dudaklarını birbirine bastırırken başını iki yana salladı.


"Yok öyle bir şey." diye inkar eden genç kız çatlak çıkan sesini umursamadan devam etti.


"Az önce o nedenleri söylerken gözlerindeydim ben Alfa'm. Olanca yalınlığıyla karşımda duruyordu o zümrütler. Ne korku vardı orada ne de saklanmış bir acı. Senin tek isteğin her şeyi doyasıya yaşamamız. Ben böyle sana takılıyorum ediyorum ama benim de en büyük isteğim bu. Ben de senin gibi geriye dönüp baktığımda 'Acaba böyle olsaydı nasıl olurdu?' demek istemiyorum."


Kızın bala dönmüş gözlerindeki içtenlik Burak'ın ruhundaki sıkıntıyı silip süpürmüş, dudaklarında varlığından bile haberi olmadığı ufak bir tebessüm oluşturmuştu.


Erkek arkadaşının tebessümüyle gülümseyen Hilal en sevdiği şeyi yaparak ağır konuyu muzip parçalarla süsledi.


"Yani şu an 'Hadi evlenmeye gidiyoruz.' desen kesinlikle hayır derim ama evlenme teklifi etsen binlerce kez Evet'im."


Kısık bir sesle gülen Burak başını iki yana salladı.


"Bu teklif işini fena halde inada bindirdin."


"Ben mi bindirdim? Cezalısın deyip etmeyeceğini söyleyen sensin. Karadenizli damarıma basıyorsun."


Dudaklarının arasından küçük bir kahkaha fırlayan Burak kızın yanağından bir makas aldı.


"Oy yesinler senin Karadenizli damarını."


"Yesinler mi? Emin misin?" diye soran Hilal tek kaşını havaya kaldırmıştı.


Kız arkadaşını bastırarak söylediği cümleyle anında kaşları çatılan Burak bilinçsizce Yüzbaşı moduna geçerken buz gibi bir sesle konuştu.


"Öldürürüm!"


Onun bu haliyle neşeli bir kahkaha atan genç kız parıldayan gözlerini sevgilisinin kıskanç yeşillerine dikti.


"Kendi kurduğun cümlendeki var olmayan kişilere yükselip onları öldüremezsin Yüzbaşı Burak Kılıç."


Kızın alaylı cümlesi karşısında gözlerini kısan Burak empatinin âlasını yaptırdı.


"Yani aynı durumdaki ben olsaydım onlar beni yiyebilirdi o zaman. Doğru mu anlıyorum Psikolog Hilal Aslan?"


Alfa'sının yanında kendisinden başka bir zamirin bulunmasından gram haz etmeyen Hilal bir de bu zamirin 'Yemek' fiiliyle birlikte kullanılması karşısında delenerek çıkıştı.


"Parçalarım!"


Anında Asena moduna giren sevgilisine gülerek bakan Burak omuzlarını havaya kaldırdı.


"E ben de onu diyordum işte."


İkili gülen gözleriyle birbirine bakarken bala dönmüş elaları inceleyen adam atmosferi bozacağını bilse de fısıldamaktan kendini alamamıştı.


"Peki sen o günden nasıl etkilendin Kelebeğim?"


Burak'ın sorusu aylar önce Emre'ye sorduğu soruyu getirmişti aklına. 17 yıl öncesinin adam üzerindeki etkilerini öğrenmek için bu kelimelerle böyle bir soru yöneltmişti Hilal de. Adamın bilinçli bakışları soru kalıbının tesadüf olmadığını hissettirirken gözleri dolan kız boğazındaki yumruyla yutkundu.


Burak yeşillerindeki hüzünle yeni bir soru yöneltti.


"Korumak için atıldığın bıçağın bana saplandığını fark ettiğin o an nasıl hissettin?"


Adamın yumuşak sesiyle kurduğu cümle Hilal'in dudaklarının titremesine neden olurken elalardan ilk damla düşmüştü.


"Ben o delilik anında, hatta sonrasında, büyük bir aptallık yaparak sana çıkışırken sen kendine ne kadar kızdın? Vicdanın, kalbin, ruhun hissettiğin pişmanlıkla nasıl yıprandı İhtilal'im?"


Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçan Hilal gözlerinden akan yaşlarla erkek arkadaşına baktı. Genç kızın hislerinin acısını anlatmak için bir şey söylemesine gerek yoktu. Elini Burak'ın zehirli bıçakla acımadan kestiği koluna koyarak cevabını vermişti zaten.


Kolundaki ele bakan Burak üzgün bir nefes aldı.


"O bıçağın zehirli olduğunu bilmiyordun."


Adamın onu teselli etmeye çalıştığını bilen Hilal düşünceli bir şekilde mırıldandı.


"Bilsem bir şey değişir miydi acaba?"


"Bu konuları kaç kez daha konuşmamız gerekiyor Hilal'im? Ne zamandan beri asla öğrenemeyeceğimiz ihtimalleri değerlendirip bir de onun için acı çekiyoruz? Sakarya'da aştığımız şeyleri şimdi de Şah'a mı taşıyacağız? Sana söyledim bunu istemiyorum ben. İçeri girdiğimizde ihtimalleri değil, hissettiklerimizi konuşup paylaşacağız. Ancak bu şekilde olayın üstesinden gelebiliriz. Psikoloğum öyle demişti."


Burak'ın sondaki imasıyla tebessüm eden Hilal gözlerindeki sevgiyle adama baktı.


"Bu kriz ânını her yönüyle mükemmel idare ettin Alfa'm. Sen de benim gibi yıkılsaydın, kaçsaydın, olumsuz düşüncelerde boğulsaydın şu anda çok farklı konumlarda olurduk. Birbirimizi tüketir, aşağı çekerdik. Beni ayağa kaldırdığın için gerçekleri gösterip pes etmediğin için gerçekten çok teşekkür ederim."


"Tüm bu saydıkların aylarca benim için yaptıkların zaten İhtilal'im. Bu sefer ilişkiyi ayakta tutma görevini ben üstlendim. Sen bunu yapamayacak kadar karışıksın çünkü."


"Haklısın. Yine iyi toparlandık bence." diyen Hilal derin bir nefes alarak elindeki eli sıktı.


"Girelim mi?"


Başını sallayan Burak haylaz bir şekilde konuştu.


"Defilemi geciktirmemek lazım."


İstemsizce gülümseyen Hilal şakacı bir tavırla gözlerini devirdikten sonra mağazaya doğru yürümeye başladı. Burak anında adımlarını kıza uydurmuş destek almak/vermek istercesine elini sıkmıştı.


Günler öncesindekine zıt bir sakinliğe adım atan ikili, o günün mağazadaki etkilerinin silinmiş olduğunu daha ilk saniyede anlamışlardı.


"Mağaza bizim içimizdeki sarsıntılardan bihaber duruyor." diye mırıldanan Burak bakışlarını sevdiğinin yaralandığı yere dikmişti.


Onun bakışlarını takip eden Hilal titrek bir nefes aldıktan sonra çatlayan sesiyle "Gel." diye mırıldandı.


Kızın kendisini çekiştirmesine izin veren Burak olay mahalline ulaştığında Hilal başıyla yeri işaret etti.


"Oturalım."


"Bir dakika." diyerek kızı durduran Burak üstündeki montu çıkararak Hilal'in oturacağı yere serdikten sonra taş zemine oturdu.


"Bu monta ikimiz de oturabiliriz." diyerek itiraz eden Hilal montun bir kısmına oturduktan sonra sevgilisine işaret verdi.


Anında onun dibinde biten Burak, kız arkadaşını kollarının arasına aldıktan sonra papatya kokusunu içine çekti.


"O günü pek de hatırlamıyorum biliyor musun? Beynim o günü silmek için ultra çaba harcıyor. Tam olarak ne söyledim, ne yaptım... Öyle çok da net değil. Net olan tek şey hissettiğim korku ve çaresizlik."


Birkaç saniye duraksayan Burak sessizce devam etti.


"Hatırlamıyorum diye sevinemiyorum çünkü bundan sonra olacakları biliyorum. Kabuslarımda o ânı o kadar çok yaşayacağım ki söylediğim her kelimeyi ezbere bilecek hâle geleceğim. Hatta bir yerden sonra yaşanmamışlar bile anılarıma sızacak, aklımda yer edinecek."


"Günlerdir hastanede olmamızın başlıca sebebi de bu zaten." diye mırıldanan Hilal sevdiği adama buruk bir tebessümle baktı.


"Öyle. Söylemiştim bu durumu erteleyebildiğim kadar ertelemek istiyorum. Yine de o ilk günlere bakış şu an karşıma çıkan kabusları kaldıracakmışım gibi hissediyorum. Kabus görsem de uyandığımda senin hayatımda olduğunun farkındalığıyla o kabusları en gerilere atabileceğim. Bu yüzden içim rahat."


Burak'ın sesindeki tecrübe Hilal'in istemsizce canını yakmıştı. Sevdiği adamın tüm hayatını kabuslarla savaşarak geçirmiş olması her zaman büyük bir yara olarak kalacaktı.


"Ben bir şekilde atlatırım da... Sen ne yapacaksın İhtilal'im?"


Soruyu duyan Hilal kalbinde bir korku hissederken başını iki yana salladı.


"Bilmiyorum. Annemle babamın durumunun iyiye gitmesi kabuslarımdan birinin önüne geçecek ama... Burada yaşanan o günün kabuslarıyla, o-o ameliyat görüntülerini nasıl atlatacağım bilmiyorum."


Kızın dolan gözlerine bakan Burak üzgün bir sesle fısıldadı.


"Sen böyle söylediğinde o ameliyathane görüntülerini izlettiğim için kendime kızıyorum."


Boğazındaki düğümle yutkunan Hilal görüntüleri izlemediğini düşündüğünde daha çok canının yandığını hissetti.


"Daha önce de söyledim. O zaman eksik hissederdim. Yaranı tam anlamıyla bilmiyormuş, seni gerçek anlamda göremiyormuş gibi."


Cümleyi duyan Burak hafifçe tebessüm etti.


"Emre de benzerini söylemişti. 'Bari hayatının bir acısını yaşarken yanında olayım.' demişti."


"Doğru söylemiş. Başrollerden biri olmasam bile izlerdim o görüntüleri. Çünkü senin hikayen, senin acın; benim hikayem, benim acım." dedi Hilal erkek arkadaşının elini sıkarak.


"Tam olarak ne zaman sen'den çıkıp bize geçtik acaba?" dedi Burak gerçek bir merakla.


"Kütüphane günlerimizde bence. Soru çözme bahanesi altında birbirimizi tanımak adına sorular sorup cevapladığımızda, başkalarına anlatmadıklarımızı birbirimizle paylaştığımızda farkına varmadan sen-ben ayrımını sildik."


"Yalnız o soru bahanesiyle hakkında iyi bilgi topladım." diyerek gülen Burak aklına gelen şeyle gözlerini kısarak sevgilisine.


"Bana profesyonel düzeyde bowling oynadığın detayını söylemeyi unutmuşsun Kelebek."


Erkek arkadaşının tripli sesini duyan Hilal hiç duraksamadan pençelerini geçirdi.


"Sen de bana ölümcül düzeyde Yüzbaşı olduğun detayını söylemeyi unutmuştun Alfa."


Elini abartılı bir hareketle kalbine götüren Burak sahte bir acıyla yüzünü buruşturdu.


"Hassas kalbim yine trilyon parça. Hiç acımıyorsun be Asena hiç."


"Asena Alfa'sına çekermiş." diyerek tek omzunu silken Hilal'in yüzünde umursamaz bir ifade vardı.


"Ben bu kadar acımasız değilim." diye söylendi Burak.


"Duy da inanma." diyerek ona bir bakış atan Burak yeşil gözlerdeki tribi gördüğünde oyunu bırakarak güldü.


"Bizim ilişkinin tripkolic'i de mi sensin Arsız Bela? Bana da bir şeyler bıraksaydın."


"Kelebeğim, Asena'm, Papatya'm, Ela Gözlüm, Ay Kızım, Ay Işığım, İhtilal'im, Tatlı Belam, Güzelim, Sevdiğim, Sevgilim... Valla sayarken yoruldum be Hilal'im. Daha ne istiyorsun, biraz gözün doysun."


Adamın haklı serzenişiyle gülmeye başlayan Hilal devamında duyduğu cümleyle gülüşünde boğularak öksürmeye başladı.


"Benim de biraz gözüm doysun. Hadi bu faslı bitirip defileme geçelim."


Çapkın bir gülüşle bu arsız cümleyi kuran Burak, Hilal'in öksürmeye başlamasıyla birlikte kahkaha atarken genç kız tırnaklarını adamın koluna geçirdi.


"Beni daha şimdiden pişman ettin Burak!"


"Cık cık cık. Pişman falan ayıp oluyor ama Kelebeğim. Ne güzel eğleneceğim işte." diyerek sırıtan Burak bakışlarını mağazada gezdirdikten sonra derin bir nefes aldı.


O kötü günün kötü anlarını hayatlarından çıkarmanın zamanı gelmişti.


"Anlatmaya ilk kim başlıyor Kelebeğim?" diye fısıldarken gözlerinde yoğun bir sevgi vardı.


Onun cümlesi genç kızın dudaklarında içten bir gülümsemeye neden olurken huzurla mırıldandı.


"Bir gün senden bunu duyacağımı hiç düşünmezdim."


"Ben Sakarya'daki salonda sana cehennemimi anlattığım gün kendime şaşırmayı bıraktım Kelebeğim. O günden sonra bir şekilde her şeyin üstesinden gelebileceğimi biliyorum. Eee kim başlıyor?"


"Bu sefer öncelik bende olsun Alfa'm." diye mırıldanan genç kız titrek bir nefes alarak anlatmaya başladı.


1 Saat Sonra


"Bunu kabul ettiğime inanamıyorum. Burası olmaz Burak hadi." diyen Hilal elinden tuttuğu adamı merdivenlere yönlendirmeye çalışsa da zamkla yapıştırıldığına emin olduğu Burak yerinden santim oynamamıştı.


"Bence kesinlikle burası." diyen adamın dudaklarında keyifli bir gülümseme vardı.


Gün intikam günüydü. Saatin gece 12'yi geçtiği düşünülürse 'Gece intikam gecesiydi.' de denilebilirdi tabii.


Görevli kadını alt katta bıraktıkları için kendisini, 'Elbiselerimiz üst katta Efendim.' diyerek onları bu kata çıkarttığı için kadını, dudaklarındaki sırıtış için de sevgilisini öldürmek isteyen Hilal çevresine bakındı.


Mini gece elbiselerini gördükçe fenalık geçirdiğini hissediyordu.


"Bak giriş katta bir tesettür mağazası görmüştüm. Hadi oraya gidelim Alfa'm." diyerek tekrardan şansını denedi genç kız.


Bitmişti. O seçim hakkını kesinlikle Burak'a vermemeliydi!


"Tesettür defilem başka günün olsun Asena'm. Bu gece iman power takılmayı düşünmüyorum."


"Bak etrafta insan da yok. Hadi boşverelim Burak." diyen Hilal adamın sağ elini iki eliyle tutarak çekiştirmeye başladı.


"Seçtiğim elbiseleri sadece bana giyeceğin düşünüldüğünde etrafta birilerinin olmaması gerekiyor zaten Hilal."


"Vazgeçmiyor musun?" diyen genç kız tepkili bir şekilde adama baktı.


"Bunu soruyor musun gerçekten?" diye alayla konuşan Burak tek kaşını havaya kaldırmıştı.


"Elime böyle bir fırsat geçmişken kaçırır mıyım ben bunu? Hele de bunun yüzünden çok önemli bir iddiayı kaybetmişken."


Bıkkın bir nefes alan Hilal eliyle alnına vurdu.


"Ben böyle bir hatayı nasıl yaptım?"


"Hadi hadi söylenme. Şu köşede usluca dur, sana kıyafet seçeceğim."


Elini bırakan sevgilisinin kıyafetlere odaklanmış haline fırsat bilen Hilal hızla merdivenlere doğru doğru koşmaya başladı.


Manken yoksa defile de olamazdı değil mi?


Mağazanın çıkışının alt katta olmasına söven genç kız merdivenlere ulaştığında zafer içinde gülümserken karnında hissettiği kollarla erken sevindiğini fark etti.


Bir yüzbaşı olan erkek arkadaşı hiç duraksamadan onu kucağına alırken Hilal hüsranla gözlerini kapatmıştı.


"Nereye kaçtığını sanıyorsun Miss Turkey Güzeli? Ben defilemi almadan hiçbir yere gidemezsin."


Gözlerini açan Hilal alev alev yanan gözleriyle eğlenen zümrütlere baktı.


"Giymem ki!"


"Giyeceksin." diyen Burak kızı bırakmadan koltuğa oturdu.


"Giymeyeceğim. Ne yapacaksın zorla mı giydireceksin?" diyen Hilal söylediği cümleyi fark ettiğinde gözlerini kırpıştırdı.


Gecenin bir yarısı kimsenin olmadığı bir mekanda soyunma kabinlerinden sadece 5 adım uzaklıkta sevgilisinin kucağında otururken böyle bir cümle kurmamalıydı sanırım.


Burak da onunla aynı fikirde olmalıydı ki zümrütleri koyulaşırken isyanla iç geçirdi.


"Kızım sen niye benim aklıma olur olmadık şeyler sokuyorsun? Benimle ne alıp veremediğin var senin? Taş olsa çatlar cidden. Davranışların ayrı, gözlerin ayrı, sözlerin ayrı, mimiklerin ayrı... Beni baştan çıkarıp delirtmek için her şeyi yapıyorsun fakat bunun olması için bir şey yapmana da gerek yok. Papatya kokunu içime çekmek bile tahmin edemeyeceğin kadar çok etkiliyor beni. Bu yüzden bir dur daa. Tüm isteğinle bana koşunca gerçekten baş edemiyorum seninle."


Burak'ın büyük bir ciddiyetle kurduğu cümleler Hilal'i afallatmıştı. Adam için gerçeğin âlası olan bazı şeyleri kendince oyun haline getirdiğini yeni yeni fark ediyordu. Yine de...


"Durayım mı yani?" diye sormaktan kendini alamamıştı.


Sesi, misafirlikte oyununun en zevkli ânında eve dönmek zorunda kaldığı içini eğlencesi bozulan çocuk misali mutsuz çıkmıştı.


"Şimdi sen böyle sorunca dur demek istemediğimi fark ettim." diye mırıldanan Burak gülerek başını iki yana salladı.


"Gerçekten de mazoşistim ben değil mi?


Dudaklarının arasından küçük bir kıkırtı yükselen Hilal kollarını sevgilisinin boynuna doladı.


"Eski mazoşistliklerin düşünüldüğünde bunu kesinlikle tercih ederim."


"Ben pek emin olamadım. Bu daha çok can yakıyor sanki."


"Öyle mi?" diyerek kaşlarını havaya kaldıran Hilal kollarını sevgilisinin boynundan çekerek kalkmaya çalıştı.


Kızın tribi karşısında neşeyle gülen Burak belinden tutarak gitmesini engellerken Hilal de söylenmeye devam ediyordu.


"Bırak yaa. Canın yanmasın."


Kahkahası şiddetlenen Burak alnını kızın omzuna yaslarken bu duruma daha fazla dayanamayan Hilal de gülmeye başlamıştı.


Dakikalar sonra gülüşlerini kontrol altına alan genç kız parıldayan elalarıyla sevgilisine baktı.


"Bugün yıllık gülme kotamı doldurdum sanırım."


"Artık her gün aynı kotayı doldurmanı sağlayacağım." diyen Burak'ın sesi yemin verircesine çıkmıştı.


Aşık olduğu adamın mutluluk dolu zümrütlerine bakan Hilal tebessüm etti.


"O zaman ben de bugün senin kotanı doldurayım. Seç bakayım elbiselerimi. Ama çok..." diyen Hilal duraksayarak sustu.


Çok açık olmasın dese bu adam inadına en açığını seçerdi. Çok cüretkar olmasın dese en cüretkarını getirir, çok saçma olmasın dese en saçmasın sunardı.


"Çok çook." diyerek gülen Burak başını bilmişlikle aşağı yukarı sallamıştı.


"Adam akıllı bir elbise seçer misin Alfa'm? Lütfeeeen."


"Beğendiklerimi seçeceğim Kelebeğim. Kıstas veremiyorum. 3 elbise hakkımı çar çur harcamam merak etme." diyen adam önce kucağındaki kızı kaldırdı sonra da kendisi kalktı.


İkili elbiselerin arasında gezinirken adam ne kadar keyifliyse kız da o kadar gergindi. Burak dikkatle elbiseleri incelerken Hilal elbiselere adam akıllı bakmıyordu bile.


Yanındaki adamın duraksamasıyla yutkunan genç kız elbisenin seçildiğini anlayarak bakışlarını ilk ölüm fermanını çevirdi.


Soluk yosun yeşili elbiseyi gördüğü an dudaklarında kocaman bir gülümseme belirmişti.


Elbisenin straplez olması ya da ultra yırtmacı olması umrunda değildi o an.


Hilal elbiseye bayılmıştı.



"Bu." diye fısıldayan adamın boğuk sesini duyduğunda ona döndü.


Yeşiller zümrüdün en koyusuyla kendisini izliyordu.


"Bana bakarken gözlerin bu renge dönüşüyor." diyen Burak'ın sesinde onlarca duygu geziniyordu.


Sevgilisinin bakışları karşısında kendini bir kez daha dünyanın en değerlisi hisseden Hilal dudaklarındaki tebessümle mırıldandı.


"Bu elbiseyi üzerimde görünce kalpten gitmezsin değil mi?"


"Yeşile dönmüş elalarını her gördüğümde kalpten gidiyorum zaten. Bünyem alışkın."


"Pislik herif ağzın çok iyi laf yapıyor." diye söylenen Hilal adamın ukala bakışlarından kaçınmak için çevresine bakınmaya başladı.


"Hadi ikinci elbiseyi seçelim."


"Birincisi biz değil ben seçiyorum. İkincisi sen şimdi bu yeşil elbiseyi giymeye gidiyorsun ben de diğer elbiselerine bakınıyorum."


"Hayır bensiz seçemezsin." diyen Hilal adamın bakışlarını gördüğünde iç geçirdi.


"Gayet de seçerim. Defile benim defilem Miss Turkey Güzeli. Sizi sağdan sağdan kabine alalım. Dur şurada ayakkabı da vardı onları da alalım."


Kızın itiraz için dudaklarını aralamasını takmayan Burak ayakkabıların bulunduğu yere giderek elbisenin altına uyacak bir şeyler bakınırken gördüğü ayakkabıyla kocaman gülümsedi.


"Bu." diye kararlılıkla konuşan adamın başka hiçbir ayakkabıyı kabul etmeyeceği belliydi.


Burak'ın bakışlarını takip eden Hilal gördüğü zümrüt rengiyle istemsizce gülümsedi.



Onun tepkisine bakan Burak bilmiş bir şekilde konuştu.


"Hadi itiraf et sen de bayıldın bu kombine."


"Topuğuyla gözünü oyacağım ayakkabıyı kendi göz renginde seçmiş olmana nasıl bayılma Yüzbaşı'm." diyerek söylenen Hilal iç geçirerek eline tutuşturulan ayakkabılara baktı.


"Şu an bunu yaşadığımıza inanamıyorum."


"Nazlanma nazlanma." diyen Burak Hilal'in bedenine uygun elbiseyi raftan aldıktan sonra onu da kıza vermişti.


"Bu straplez. Ben bunu tek giyemem." diye bahane uyduran Hilal iş gerçeğe döndüğü için kaçmak istiyordu.


"Görevli aşağıda. Yardıma ya da başka bir şeye ihtiyacın varsa çağırabilirim."


"Ben bir gidey..." diyerek merdivenlere yönelen Hilal kolunu tutan el tarafından engellenmişti.


"Sen gitmiyorsun Asena. Gerekirse ben kattan giderim ama sen bu kata hapissin. Gece gece alışveriş merkezinde peşinden koşturtma beni. Bu defile olacak."


"Off. Ben annemin yanında straplez giymemiş insanım. Ayrıca bu yırtmaç da ne?"


Derin bir nefes alan Burak bıkkın bir şekilde kız arkadaşına baktı.


"Elbiseyi sen de beğendin. Niye söyleniyorsun?"


"Utanıyorum, geriliyorum hatta korkuyorum."


Son kelimeyi duyan Burak soru dolu gözlerle sevgilisine baktı.


"Korkuyor musun?"


"Evet korkuyorum. Bu elbiseyi üstümde gördüğünde zümrütlerinde belirecek ifadeden, aklımı başımdan almandan, zamanından önce yanlış bir şeye kalkışmaktan... Bugün beni engellemeseydin seni resmen öpecektim. Bunu hatırlıyorsun değil mi?"


"Unutabilir miyim sence?" diye fısıldayan Burak kızdaki haklılık payının farkındalığıyla başını aşağı yukarı salladı.


"Tamam. Temas yok."


"Temas olursa zaten biteriz. Yakınlaşmak da yok." dedi Hilal gözlerindeki kararlı ifadeyle.


"Ama..." diyerek itiraz eden Burak, Asena engeline takılmıştı.


"İtiraz etme. Yoksa gerçekten giymem elbiseleri."


"Bir de bana mızıkçı diyorsun." diye söylenen Burak mutsuz bir şekilde kıza baktı.


"Haklı nedenlerim var. Şartlarım kabul mü?"


"Başta çarem mi var? Hadi git giy elbiseni."


İstediğini elde etmenin mutluluğundaki Hilal yakınlık yok kuralından önce sevgilisini öpme isteğiyle Burak'ın yanağına yumuşak bir öpücük bıraktı. Kız kaçarcasına kabinlere yönelirken arkasında bıraktığı Burak hoşnutsuzlukla homurdandı.


"Yakınlaşmak yok dedikten hemen sonra yanağımı öpüp üstüne bir de kaçıyorsun. Bari ben de öpseydim."


Dudaklarının arasından memnun bir kıkırtı kaçan Hilal elindeki elbiseye gülen gözlerle baktıktan sonra kabinlerin bulunduğu kısma geçti. Boş kalbinlerden birine girmek üzereyken köşede gördüğü makyaj malzemeleri gözlerini kırpıştırmasına neden olmuştu.


Burak'ın ayarlamaya vakti olmadığının bilincindeki Hilal tester olduğundan şüphelenerek kotunun arka cebindeki telefonunu çıkarttı. Yaptığı kısa araştırma sonrası Şah'ın böyle bir tester uygulaması olduğunu öğrenmişti.


"Zekice." diye mırıldanan genç kız makyaj yapıp yapmama arasında kararsız kaldıktan sonra kabine girdi.


Bunu elbisesini giydikten sonra düşünecekti.


🐺


Mağazanın diğer ucundaki elbiseyi gören Burak bunun ikinci elbise olacağını anlamıştı.


"Hilal bu sefer beni kesin gebertecek." diye mırıldanan adamın dudaklarında kinli bir gülümseme belirdi.


Defile diyerek onu dumura uğratıp kaybetmesine neden olmanın cezası, kız için biraz fazla ağır olacaktı.


Topuk sesini duyan adam elbisenin altına seçtiği gümüş ayakkabıyı bir kenara koyarak meraklı bakışlarını kabinlere doğru çevirdi.


Hilal görüş alanına girdiğinde ciddi anlamda nefesi kesilmişti.


Saçını hafif dağınık toplayan genç kız şeftali rengi farla süslediği gözlerine elbisenin renginde bir eyeliner çekmişti. Yeşile dönen elaların eyeliner sayesinde daha da belirginleştiğini gören Burak istemsizce kıza doğru yürümeye başlarken Hilal'in dudaklarına şeftali rengi bir ruj sürdüğünü fark ederek sesli bir şekilde yutkundu.


Ölümü bu kızın elinden olacaktı.


Zümrütlerini parıldayan elalardan zorlukla ayıran Burak, kızı incelemeye başladığında titrek bir nefes aldı. Straplez elbisenin açıkta bıraktığı boynundaki hilal kolyesinin gördüğündeyse beğeniyle gülümsemişti.


Genç kız her şeyiyle kusursuzdu.


Bir süre karşısındaki manzaranın tadını çıkaran Burak işaret parmağını havaya kaldırarak 'Gel.' işareti yaptı. Adamın neden böyle bir şey istediğini bilen Hilal sırf gıcıklığına omuz silkti.


"Hilal gel güzelim." dedi Burak sabırlı bir şekilde.


"Kabinlerden buraya kadar yürüdüm zaten. Defile bitti işte." diyen genç kız adamın iç geçirmesini keyifle izledi.


"Sonunda istediğimi yapacaksın zaten. Beni süründürmekten keyif mi alıyorsun?"


"Hem de çok." diyerek sırıtan Hilal gözlerinde beliren ayıplamayla erkek arkadaşına baktı.


"Sırf yırtmacımı görmek için sana doğru gelmemi istiyorsun değil mi?"


Rahat bir hareketle kollarını bağlayan Burak yarım ağız gülümsedi.


"Elbette."


"Az önce baksaydın. Şansına küs." diyen Hilal adamdan gelecek hamleyi beklemeye başladı.


"Bana bakan yeşillerine tutulmuşken başka yere bakmam mümkün değildi ki."


Adamın içten sesi karşısında mutlulukla gülümseyen Hilal zümrütlerdeki alevlerle heyecanlanırken Burak'a doğru yürümeye başladı. Attığı her adımda zümrütler mümkünmüşçesine daha çok kararıyordu.


Erkek arkadaşının tepkilerini hissettiği gururla inceleyen Hilal sırf formaliteden "Nasıl olmuşum?" diye sordu.


Soruyu duyan Burak arzuyla koyulaşmış zümrütlerini kızın yeşil gözlerine dikerek cevabını verdi. Erkek arkadaşının istek dolu bakışları karşısında tüm bedeni titreyen Hilal bir soruya daha mükemmel bir cevap olamayacağını düşünüyordu.


Burak'ın kendisine doğru bilinçsizce bir adım attığını gördüğünde hızla bir adım geriye kaçtı.


"Yaklaşmak yok."


"Gözüne o eyelinerı çekmişken yaklaşmak yok diyorsun." diye homurdanan Burak bakışları şeftali dudaklara kaydığında isyan ederek bir adım geriye gitti.


"Gecenin bu saatinde kendimizi ne de güzel sınıyoruz ama."


"Defile defile diye tutturan sendin. Hak ettin!"


"Bu kadarını da hak etmemişimdir be. Birkaç saat önce beni öpmeye kalkıştığın dudaklarını şeftali rengine boyarken aklından ne geçiyordu?"


Bu haklı serzeniş karşısında keyifle sırıtan Hilal kinli bir şekilde cevap verdi.


"Senin irade savaşını pik noktaya çıkarmak."


"La havle..." diye söylenen Burak burun kemiğini sıkarak kendine gelmeye çalışırken derin bir nefes aldı.


"İkinci elbiseyi giymeden pes etmemi istiyorsun değil mi? Tüm bu makyaj bundan."


"Kesinlikle. Pes mi?" diye soran Hilal'in sesi gerçekten de umutlu çıkmıştı.


Alaylı bir kahkaha atan Burak gıcık bir sırıtışla mırıldandı.


"Rüyanda görürsün."


Duyduğu cümleyle saçını başını yolmak isteyen Hilal dişlerinin arasından konuştu.


"Bu nefret ettiğim cümleyi kurduğun her ânın çetelesini tutuyorum Burak Kılıç. Gelecekte en kilit anlarda zevkle sana karşı kullanacağım."


Kızın sesindeki imayı duyan Burak hafif bir endişeyle sordu.


"Nasıl kilit anlarda mesela?"


"Bilmem." diyen Hilal'in sesi gayet de bilir çıkmıştı. Kızın gözlerindeki ifadeyi gören Burak bu 'Bilmem'in tahmin ettiği zamanlar olduğunu anlayarak memnuniyetsiz bir şekilde kıza baktı.


Anlaşılan onların evinin 'Başım ağrıyor.'ları değil de 'Rüyanda görürsün.'leri olacaktı.


Burak'ın yüzündeki somurtkan ifadeye bakan Hilal neşeyle güldü.


"Şu an senin 'Rüyanda göreceğin evlilik teklifi...' diyerek başlayan uzun tiradını atman gerekmiyor muydu? Niye sustun Alfa'm?"


"Durduk yere moralimi bozdun."


Adamın küskün cümlesini duyan Hilal yüksek sesli bir kahkaha patlattı. Onun kahkahası Burak'ın da istemsizce gülmesine neden olurken Hilal ile geleceğe dönük yaptıkları bu muhabbetlerin ne kadar güzel ve özel olduğunu düşünüyordu.


Artık evlenme aşamasındaki genç bir çift olduklarını tüm zerresiyle hissediyordu.


"Resmini çekmek istiyorum." dedi Burak bir anda. Böyle bir anıyı kaçırmak ihtimal dahilinde bile değildi.


"Olmaz."


Sevgilisinin kesin cümlesini duyan Burak şaşırırken Hilal işaret parmağını havaya kaldırdı.


"Ama bir şartla olur."


"Ne şartıymış?" diyen adam hiç duraksamadan devam etti.


"Diğer 2 elbiseyi giyeceksin. Defilem olacak."


"Olacak olacak. Şartım o değil. Bana yeşil tülbentli küçüklük resmini göstereceksin."


Duyduğu şartla morali bozulan Burak tepkili bir şekilde kıza baktı.


"Ben onun karşılığında bir şey isteyecektim senden."


"Tamam işte istiyorsun ya zaten. Yeşil elbiseli yeşil eyelinerlı resmimi." diyen Hilal'in dudaklarında memnun bir sırıtış vardı.


"Bu resim çekinme işini ben demesem sen diyecektin zaten." diye itiraz eden Burak tahmin ettiği cevabı aldı.


"Ama sen dedin. Eeee gösterecek misin?"


"Elimi kolumu bağlayıp sonra da seçenek hakkım varmış gibi soruyorsun ya deliriyorum o zaman Hilal."


"Şuna bak şuna. Sanki sen aynısını yapmıyorsun." diyerek sırıtan Hilal sevgilisi kendisini çeksin diye poz verdi.


Onun bu haline gülen Burak önce Hilal'in tek resimlerini çekti sonra da ekranı kendilerine çevirerek birkaç selfie çekti. Selfie'ler 'Yaklaşmak yok.' diye pençelerini çıkartan Hilal yüzünden biraz mesafeli olsa da Burak şikayetçi olmamıştı.


Kıza yaklaşırsa elinden gerçekten de bir kaza çıkabilirdi.


Resim faslı bittiğinde dudaklarında keyifli bir gülümseme beliren Burak gizemli bir şekilde kız arkadaşına göz kırptı.


"Şimdi prenses olma vakti."


"Ne prensesi?" diye soran Hilal'in sesinde büyük bir dehşet vardı.


"Dedim ki hazır kafedeki karşılaşma günümüz de yaklaşmışken sevgilim bana kısmi bir dejavu yaşatsın."


"Pembe prenses elbisesi giymem!" diyen Hilal'in sesi kesin çıkmıştı.


"Tamam ben de pembe prenses elbisesi giydirmeyeceğim zaten." diyen Burak'ın sesi oldukça masum çıkmıştı.


Gözlerini kısan Hilal erkek arkadaşının masum yüzüne gram inanmazken şüpheyle sordu.


"Ne giydireceksin?"


"Ön gösterimle başlayalım."


Kenara koyduğu ayakkabıları eline alan Burak parlak gri renkli topukluları kıza uzattı.


"Bunlar güzel ama. Prenses muhabbeti ne alaka?" diyen Hilal'in dudakları elbiseyi gördüğü an şaşkınlıkla aralanmıştı.



"Bunu giyeceğimi düşünüyor olamazsın Burak Kılıç?"


Hilal'in dehşet dolu yüz ifadesinin aksine Burak'ın yüzünde hoşnut bir sırıtış vardı.


"Giyeceksin Hilal Aslan."


Püsküllü elbiseye bir kez daha bakan genç kız istemsizce sordu.


"Senin straplezle ne alıp veremediğin var Burak?"


"Kolyeni görmeyi seviyorum?" diyerek gülen adam elbiseyi kızın eline tutuşturdu.


"Hadi cici prenses acele et. Silahlı prensin büyük bir heyecanla seni bekliyor."


"Dikkat et de o cici prenses silahını çalmasın." diye söylenen Hilal elindeki elbiseye baktı.


"Ben bunu giymem."


"Bir kere de 'Tamam sevgilim.' diyerek dediğimi yapmayı denesen?"


"Tamam sevgilim." diyen Hilal arkasını dönerek giyinme kabinlerine doğru yürümeye başladı.


Bu beklenmedik itaat Burak'ı öylesine şaşırmıştı ki adam gerçekçi bir şaşkınlıkla "Hilal?" diye mırıldandı.


"Efendim?" diyen genç kız uslu bir şekilde erkek arkadaşına bakıyordu.


"Nereye gidiyorsun?"


"Elbisemi giymeye."


"Giyecek misin yani?"


"Evet." diyen Hilal adamın yeşillerindeki şaşkınlığı gördüğünde dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdı.


Kesinlikle onu daha sık böyle afallatmalıydı.


"Kabinlerin orada cam falan mı var? Kaçacak mısın?" diyen adam kızın elbiseyi giyeceğine hâlâ ihtimal vermiyordu.


Gülüşlerini daha fazla gizleyemeyen Hilal şaşkın yeşillere bakarak güldü.


"Kaçmayacağım. Bugün fazlaca Asena oldum, biraz da uslu bir Kelebek olup sevgilimi dinleyeyim bari."


"Hmm. İtaat eden bir Kelebek. Severiz." diyerek sırıtan Burak sevgilisinin yüzünü işaret etti.


"Makyajını değiştirme. Doyamadım."


Bunu duyan Hilal istemsizce laf soktu.


"Uzaktan bakmaya mı?"


"Hani uslu bir Kelebek olacaktın sen? Benim tanıdığım Kelebek asla bu imalı bakışlarla böyle bir cümle kurmazdı."


"Benim Asena'yı ininde tutmak o kadar da kolay değil. Ne yapayım? Uyandırmasaydın."


"İyi ki uyandırmışım." diyerek gülümseyen Burak'ın gözleri gibi sözleri de sıcacıktı.


"İyi ki..." diye mırıldanan Hilal elindeki elbiseye bakarak derin bir nefes aldı.


"Bugünden sağ salim çıkarsak güzel olacak."


"Kurtsal mesafeyi aşmazsak güvendeyiz Prenses."


"Her şeyi nasıl kurda uyarlabiliyorsun çok merak ediyorum Alfa'm." diyerek gülen genç kız elindeki mini elbise ve yüksek topuklularla giyinme kabinine yöneldi.


Burak Kılıç, yapacağına asla ihtimal vermediği şeyleri ayıla bayıla yapmasını sağlıyordu.


🦋


Aynadaki yansımasına bakan Hilal saldığı saçlarını düzeltirken gergin bir şekilde dudaklarını ısırmaya başladı. Aldığı ruj tadıyla yeni edindiği bu alışkanlığı durdururken kendi kendini teskin etti.


"Altın kelime neydi? Sosyal mesafe yok yok kurtsal mesafeydi o... Da benim kurt beni bu halde gördüğünde durabilir mi acaba?"


Hilal'in bizzat kendisi aynada gördüğü kişiye pata küte düşüp sulanmak isterken Burak'ın vereceği tepkiyi düşünemiyordu bile.


"Asla kolay yolu seçmiyorsun Yüzbaşı." diye mırıldanan Hilal kabinde daha fazla oyalanamayacağının bilinciyle dışarı çıktı. Boş kabinleri geçerek Burak'ın beklediği yere doğru giderken bacakları titriyordu.


Mağaza sıcak olmasına rağmen elinin ayağının buz kesmesi birazdan yaşanacak facianın habercisi olmalıydı.


Kıyafetlerin bulunduğu bölüme geçtiğinde Burak'ı koltuğa oturmuş telefona bakarken bulmuştu.


Topuk sesini duyan Burak, Emre'nin can sıkıntısından attığı mesajları okumayı bırakarak 'İşim var şu an Panter. Git sevgiline yaz. Rahat bırak beni.' diye tepki verdikten sonra göndere bastı. Adım seslerinin durduğunu fark ettiğinde merakla başını yukarı kaldıran adam gözlerinin büyüdüğünü hissetti.


Hilal'i gördüğü an telefon parmaklarının arasından düşerek yeri boylamıştı fakat ne adam bunun farkındaydı ne de onun mimiklerini izleyen kız.


"S*ktir." diye küfreden Burak anında ayağa kalkarken başını hızla iki yana sallayan Hilal sağ elini havaya kaldırdı.


"Kurtsal mesafe." derken sesinde gerçek bir telaş vardı.


"S*kmişim kurtsal mesafesini." diyen Burak kıza doğru bir adım attı.


Hilal onunla eşdeğer bir şekilde geriye çekilmişti.


"Alfa'yı inine kapat Burak Kılıç. Bak buradan döndüremeyiz. Yapma."


"Şu an kocaman bir sorunumuz var Hilal Aslan. Sen sadece Asena olduğunda arsızlaşıp sınırı geçiyorsun ama ben her halimle senin içindeki Asena'ya bin basarım. Anlayacağın Alfa'yı inine kapatsak Yüzbaşı ortaya çıkar, Yüzbaşı'yı durdursam bizzat Burak Kılıç'ın kendisi karşısındaki afeti yemeye kalkar. Bu yüzden bolca geçmişler olsun. Bu sefer gerçekten bittik."


"Ahh bakma şöyle." diye yutkunan Hilal bir adım daha geriye giderken ayağındaki topuklularla koşmaya kalkarsa kaçıncı saniyede yakalanacağını hesaplamaya başladı.


Gerçi koşmaya kalkışması ininden çıkmamasını umduğu Alfa'yı daha da çok tahrik ederdi değil mi?


"Bakmayayım mı şöyle? Sen karşımda bu şekilde dururken bakmayayım mı şöyle? Sadece bakmakla kalırsam bana plaket ver Hilal." diyen adamın ciddi sesi genç kızın titrek bir nefes almasına neden oldu.


"Şu an bu odada aklı selim olan tek kişi ben miyim yani? Gerçi o aklı selimlik de sen uzakta kaldığın sürece. Sana dedim giymeyeyim diye."


"Benim hatırladığım tek şey 'Tamam sevgilim.' diyerek elbiseyi alıp gitmendi."


Şaşkınlıkla dudaklarını aralayan Hilal inanamaz bakışlarla sevgilisine baktı.


"O kadar çok söylendin ki istediğini yapayım demiştim."


"Durdun durdun da böyle bir konuda mı istediğimi yaptın?" diye söylenen Burak kendine gelmeye çalışarak gözünü kapattı.


Gözünü kapatmasıyla karşısındaki kızı tüm hatlarıyla hayal ettiğini fark ettiğinde söverek gözlerini geri açtı.


"Ulan bir insan hep mi kendi bacağına sıkar?"


"Bu sefer tek kendi bacağına sıkacak gibi değilsin." diye mırıldanan Hilal eliyle giyinme kabinlerini işaret etti.


"O zaman ben..."


Hızla başını iki yana sallayan Burak kızı engelledi.


"Gitme."


Koyulaşan zümrütlere çekingen bir şekilde bakan Hilal 'Neden?' diye sormak üzereyken Burak büyük bir imayla sevgilisine baktı.


"Bence sorma. Cevabı ikimiz de kaldıramayız."


Araladığı dudaklarını usulca kapatan Hilal titrek soluğunu dışarı bıraktı.


Birisi ona en acilinden Burak'ın kastettiği şeyin peşinden kabine gelmek olmadığını söylemeliydi.


Dizini sallayan adamın yumruk yaptığı ellerine bir bakış atan Hilal hissettiği gerginlikle alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Onun hareketine eş olarak mağazada arzu dolu bir inleme yankılanmıştı.


Kocaman açtığı elalarıyla Burak'a döndüğünde adamın gözlerine değil de dudaklarına baktığını fark etti.


Bilinçsizce yaptığı hareketin etkisi fazla bilinçli olmuş gibiydi.


"Bahsettiğin silahı çalıp beni vurmanın tam sırası Prenses. Cici bir prenses değil fazla ateşli bir prenses olmuşsun." diyerek kızı baştan aşağı süzen adam koyu zümrütlerini zar zor Hilal'in gözlerine çıkarttı. Orada da ayrı bir sınama vardı.


"Bu arada tebrik ederim. Beni kışkırtmak için sürdüğün yeşil eyelinerın ve şeftali rengindeki rujun istenen etkiyi verdi Asena'm. Dua et yarın en sevdiğim meyve şeftali diye geziyor olmayayım. Başta Hazreti Allah'a olmak üzere babama, Seher Ninene ve dedemlere hesap vermek istemiyorum."


Arzu dolu bakışlar karşısında kıvranan Hilal kuruyan boğazı yüzünden yutkunup dururken endişeyle sevgilisine baktı.


"Şey... Burak beni gerçekten korkutuyorsun." derken sesi kısık çıkmıştı.


"Ne güzel Kelebeğim. İçin rahatlayacaksa kendimi de korkutuyorum."


Hilal aralarındaki 5 adıma baktı. Aralarındaki bu mesafeye rağmen ikisi de bu haldeyse kesinlikle korkmalılardı. Genç kız aklına gelen şeyle bir umut sevgilisine baktı.


"Bence Olric olmanın tam sırası."


"Ahh Olric'in masum olduğunu düşünen saf köylüm." diyerek gülen Burak başını iki yana salladı.


Gözlerini kırpıştıran Hilal büyük bir afallamayla erkek arkadaşına baktı.


"Siz erkeklerin aynı olduğu doğru yani?" diye sorarken sesinde gerçek bir hüsran vardı.


"Aşık olduğum kadını arzuluyor olmamda bu kadar kötü olan ne?"


Burak'ın samimi bir sesle kurduğu cümle adama hak vermesini sağlasa da Hilal'in şaşkınlığını geçirmemişti.


"Orası öyle de... Olric bana hep arkadaşça yaklaşmıştı."


"Kokunu almak için bin dereden su getiren Olric'ten mi bahsediyoruz? Hani senin fularına el koyan... Yüzünün her karışını ezberlemek için sana bilerek zor sorular soran, kollarınız ve dizleriniz birbirine değsin diye bilerek dibine oturan, kaleminin arkasını dudaklarının arasına alıp çiğnedikçe işkenceler ettiğin Olric'ten?"


Erkek arkadaşına bakan Hilal hayretle mırıldandı.


"Ben gerçekten süzme salakmışım."


"Yani öyle demeyelim de... Sana karşı arkadaşça davranıyor olsaydım bana öylesine çekim hissetmezdin Kelebeğim. Farkında değildin ama sen de birçok kez dibimde bitiyordun, olur olmadık şeyleri bahane ederek benimle temasta bulunuyordun, derin nefesler alarak kokumu içine çekiyordun. Ama dediğim gibi sen bilinçsizce yapıyordun, ben ise her zaman her zerremle senin farkındaydım. Mardin'de ağzını kapatarak seni duvara yasladığım ilk andan itibaren hem de..."


Dudaklarında hafif bir tebessüm beliren Hilal bu farkındalığı sindirmeye çalışarak zümrütlere baktı.


"Tabii biz muhafazakar takıldığımız için ben bunu bu kadar net fark etmemiştim."


"Asena uyanıp ininden kaçmasa fark etmezdin de. Sen sakinken bu konuda hislerimi gizlemek kolay-dı. Karşıma böyle bir elbiseyle çıkmadığın için, beni kışkırtıp durmadığın için, dibime girmekten kaçındığın için hatta beni öyle sık da öpmediğin için sorun yoktu. Fakat artık kendini geri çekmiyorsun. Dedim sana bu oyun iki kişiyle oynanır. İkisi de oyuna hazırsa gelsin felaket." diyerek tebessüm eden Burak arkasındaki koltuğa oturarak sevgilisine baktı.


Gözleri az önceki kadar arzu dolu değildi. Daha doğrusu o zümrütler arzudan daha yoğun bir sevgiye ev sahipliği yaptığı için arzu geri planda kalmıştı.


"Şu an bunu bir kez daha anladım ki sana olan sevgim her zaman arzumun üzerinde seyredecek. Eşim olduğun gün de, sonrasında da.... Arzu, şehvet, aşk fazla dürtüsel hisler. Bir anda parlayan, aklını alan, düşüncenin hislerin önüne geçen, o anda mükemmel hissettiren fakat belki de sonrasında pişmanlık yaşatan... Ama sevgi öyle değil. Sevgi karşındaki için, ilişkin için en iyisinin ne olduğunu düşünebilme becerisi ister. Anlık duygularla dürtüsel değil de kalbi duygularla akıllı davranmayı gerektirir. Bu yüzdendir ya aşk biter sevgi kalır demeleri."


Duyduğu cümleler kalbine nakşolurken dolan gözleriyle sevdiği adama bakan Hilal gülümsedi. Gülümsemesine içten bir şekilde karşılık veren Burak devam etti.


"Bugünden sana bir sözüm daha olsun Kelebeğim. Ömrümün sonuna kadar sana olan sevgim her zaman her duygumun önüne geçecek. Buna benzer bir söz vermiştim fakat o zaman kastım korku gibi olumsuz bir duyguydu. Şu an ise olumlu duyguları da içeriyor. Takip ettiğim yolum hep sevgim olacak. Öncelik hep sana duyduğum sevginin olacak. Hani hastanede papatya kokuna kavuştuğum gün yakınlaşmamız hakkında hakkında konuşurken bana 'Ben sana güveniyorum. Senin yerine de sana güveniyorum.' demiştin ya... Ben de artık kendime güveniyorum. Sınıra kadar gelsem de o sınırı asla aşmayacağımdan artık eminim."


Dolan gözlerinden yaşlar firar eden Hilal erkek arkadaşına doğru yürürken Burak da oturduğu koltuktan kalkarak kızı karşılamıştı.


Sevdiğinin kolları arasına giren genç kız ona sıkıca sarılırken büyük bir minnetle fısıldadı.


"Beni bu kadar güzel sevdiğin için teşekkür ederim Burak."


"Ben de aynı güzel sevgiyle bana karşılık verdiğin için teşekkür ederim Hilal." diye mırıldanan adam gözlerini kapatarak huzura gark olmasını sağlayan papatya kokusunu içine çekti.


Bugünün ilişkileri için farklı bir milat olduğunun bilincinde olan ikili gerçek anlamda ciddi bir yola girdiklerinden artık eminlerdi.


Artık hayallerini korkmadan dile getirip gelecek hakkında, evli oldukları hayat hakkında hayaller kuruyorlardı.


En önemlisi de birbirlerine karşı olan tensel çekimin, yoğun duyguların bilinciyle tüm bu duyguları saklamadan özgürce hareket ediyorlardı.


Bu çok güzel bir histi...


Birkaç dakika sonra kızın elalarını görmek isteyen Burak hafif bir muziplikle konuştu.


"Beni öpmeye kalkışmayacaksan eğer yakından gözlerine bakmak istiyorum Kelebeğim."


"Kendi yapmak istediklerini benim üzerimden lanse etmek de yeni huyun oldu Yüzbaşı'm."


"Cık cık cık. Kuru iftira. Senin saklı kalanlarını dışarı yansıtıyorum ben sadece."


"Ne büyük bir hizmet. Teşekkürler." diyerek gülen Hilal geriye çekilerek sevgilisine baktı.


Bir süre onun gülen yeşil gözlerinde nefes alan Burak kızın alnına yumuşak bir öpücük bıraktı.


"En çok gözlerine bayılıyorum sanırım."


"Papatya kokum?"


Hilal'in sorusunu duyan Burak duraksarken genç kız gülerek devam etti.


"Nefessiz kelebek konuşmalarım? Stratejik zekam? Sana dokunmam?"


"En çok sana bayılıyormuşum. Diğerleri eşit miktarda çokmuş." diyerek cümlesini güncelleyen Burak halinden memnundu.


"Hadi resim çekilelim." diyen Hilal sevgilisinin yerdeki telefonunu işaret etti.


"Buna asla hayır demem. Seninle ilgili anılar biriktirmek başlıca hobim." diyen Burak yerdeki telefonunu aldı. Tahmin ettiği gibi ekranı çatlamıştı.


"Güzelliğin ekran çatlattırmış Kelebeğim."


Burak'ın cümlesiyle birbirlerine bakan ikili neşeyle gülerken adam tam o ânı kameraya almıştı. Selfie'lerden sonra Hilal'i tek de çeken Burak saatin gece 1 olduğunu görerek kıza döndü. Adamın sessiz sorusunu duyan Hilal gidip gitmeme konusunda emin olamazken mırıldandı.


"3. elbiseyi seçtin mi?"


"Seçmiş olmamı mı istersin seçmemiş olmamı mı?"


Burak'ın kaçamak cevabını duyan Hilal hiç duraksamadan aynı şekilde karşılık vermişti.


"Sen seçmiş olmayı mı istersin seçmemiş olmayı mı?"


Birkaç saniye elaları inceleme Burak kıza istediği dürüst cevabı verdi.


"Seçmiştim."


"Giymek istiyorum."


Hilal'in tereddütsüz tepkisi adamın gülümsemesine neden olurken başını aşağı yukarı salladı.


"Ben de giymeni istiyorum. İlki Kelebek'ti. İkincisine Hilal diyebiliriz bence. Bu renkler içinde gerçekten parıldıyorsun Ay Işığım. Ama üçüncüsü kesinlikle Asena. Elbise kelebek gibi görünse de seçtiğim kombin tam Asena'lık."


Adamın söyledikleriyle merakı iyice harlanan Hilal hevesli bir şekilde adama baktı.


"Hadi göster."


Sevgilisi onun isteğini ikiletmemiş, az ileriye görünmeyecek şekilde koyduğu elbise ve botla geri gelmişti. Kombini göre Hilal anında sırıtmaya başladı.




"İşte bu bee. Niye daha önce bununla gelmedin ki sanki?"


Kız arkadaşının tepkisi karşısında keyifle sırıtan Burak göz kırptı.


"Finali bununla kapatmak istedim."


"Yeni gördüm demiyor da." diyerek gülen genç kız adamın kendisine uzattığı elbiseyle botu aldı.


"Orasını karıştırma şimdi."


"Çok politikacısın* var ya Burak."


(*Politikacı mecazen karşısındakinin duygularını okşamakta usta olan kimseye denir.)


"Ehh görev icabı politikacı olduğumuz günler de oldu."


Sahte bir ciddiyetle başını iki yana sallayan Hilal her şeye bir cevabı olan sevgilisini arkasında bırakarak topuklu ayakkabılarının üzerinde döndü ve kabinlere doğru yürümeye başladı.


Burak'ı biraz daha kışkırtabilirdi bence.


Bu kombine kırmızı ruj çok yakışacaktı.


🐺


Hilal hazırlanmaya giderken resim çektiği süre boyunca telefonuna düşen bildirimler yüzünden çıldırmış olan Burak, Emre'nin ebesini belleme isteğiyle telefonunu eline aldı.


'Bu saatte ne işin var?'


'Neredesin sen?'


'Bensiz alemlere falan akmıyorsun değil mi?'


'Bak bir de cevap vermiyor!'


'Konumunu izleyeceğim az kaldı.'


'Gör beniiii.'


'Ben burada sıkıntıdan geberirken herhangi bir yerde bir şekilde eğleniyorsan silahımı alıp seni vurmaya geliyorum.'


'Bak hâlâ mesajlarıma bakmıyor.'


'Benden daha önemli ne işin var?'


'Yengeye söyleyeyim mi seni? Pençelesin mi seni Asena?'


Ekranı aşağı kaydıran Burak mesajların bitmediğini görünce öfkeyle soludu.


'Bana görüldü attın. Bana nasıl görüldü atarsın?'


Bildirim kutusuna düşen son mesaj Burak'ın kabinlere doğru bir bakış atarak Emre'yi aramasına neden olmuştu.


Mesaj ile sövmek hiç eğlenceli değildi.


Emre daha ilk çalışta telefonuna cevap verirken Burak açtı ağzını yumdu gözünü.


"Ulan ben senin...."


Kardeşinin beklendik küfür senfonisinden güzelce nasiplenen Emre "Ya Rabbi şükür.' diyerek dalga geçerken Burak bakışlarını tavana çevirmişti.


"BŞÜ modundan çık Emre!"


"Bu adamlarla tek başıma bırakmasaydın beni o zaman. Sen sevgilinle gününü gün ederken ben BŞÜ+K ile çıldırıyordum. Sevgilinden ayrıldığın ilk anda bunu yüzüne kakacağımı tahmin etmeliydin!"


"İyi o zaman yarın gel." diyerek arkasına yaslanan Burak olayı yeni aymıştı.


Sabah olanları hiç kimseye anlatmadıkları için millet onların taburcu olduklarını düşünüyordu. Emre büyük ihtimal Hilal'i anneleriyle, kendisini de depoda zannediyordu.


"Nasıl yarın geleyim? Hilal yanında mı yoksa? Bu saatte Seher Ninelerde durmak senin için bile fazla Burak. Ne oluyor? Siz bugün hastaneden çıkmıyor muydunuz?"


"Dedikoducu karılardan daha betersin var ya Emre."


"Boşver şimdi dedikoducu karıları. Cevap versene lan. Neredesin sen şu an?'


Etrafına bakınan Burak çevresini süsleyen gece elbiselerini gördüğünde gülerek başını iki yana salladı.


"Nerede olduğumu söylesem de bana inanmazsın."


"Söyle sen, inanırım ben." diye şansını deneyen Emre tabii ki de istediği cevabı alamamıştı.


"Söylemeyeceğim hiç boşuna ümitlenme."


"E hiçbir soruma cevap vermiyorsun. Sövmek için mi aradın sen beni?"


"Evet." diyen Burak'ın sesi umarsız çıkmıştı.


"İyi kapat o zaman."


Emre'nin tripli sesini duyan Burak neşeyle güldü.


"Tamam tamam. Nerdesini falan boşver de Hilal'leyiz işte. Bugün EgMel cephesinde birtakım gelişmeler oldu. Hilal de babamlardan haber almadan eve geçmek istemedi. Baktım modu düşük ben de hastaneden kaçırdım."


"Düzeldi mi morali?" diye soran Emre'nin sesi endişeli çıkmıştı.


Soruyu duyan Burak gülmeye başladı.


"Hem de nasıl!"


Kardeşinin sesindeki keyfiyetin sebebini oldukça merak eden Emre, ikilinin ilişkisini kurcalamak istemediğinden tebessüm etmekle yetindi.


"Tekrar hastaneye mi döneceksiniz peki?"


"Yok depoya gi..."


Duyduğu topuk sesleriyle başını kaldıran adam kalbinin teklediğini hissetti.


Karşısında tam bir afet duruyordu.


Bir an bile düşünmeden telefonu Emre'nin yüzüne kapatan Burak içindeki aktif volkanla ayaklanıp kıza doğru yürümeye başladı.


Sevgilisinin kan kırmızısı dudaklarını gören adam odağını değiştirme ihtiyacıyla kızın gözlerine döndüğünde hüsran dolu bir nefes aldı.


Gözünün üstüne siyah dumanlı göz makyajı yapan genç kız elalarını sürmeyle çevrelemişti.


"Sürme mi? Beni nasıl tahrik edeceğini o kadar iyi biliyorsun ki..."


Burak'ın isyanı karşısında kırmızı dudaklarında zevk dolu bir gülümseme beliren Hilal parmaklarını adamın boynuna götürerek zaten düzgün olan yakasını düzeltmeye başladı.


"Bir Asena, Alfa'sını neyin memnun edeceğini her zaman bilir."


Zümrütlerindeki parıltıyla muzip elalara bakan Burak kızın elini tutarak geriye çekildi.


"O zaman dön bakalım Asena."


Alfa'sını ikiletmeyen Hilal kendi ekseni etrafında dönerken onu baştan aşağı süzen Burak'ın dudaklarında arsız bir gülümseme belirmişti.


"Bir ara bunu giymen gerekiyor."


"Hangi ara?"


"Bir ara işte."


Kaçamak oynayan sevgilisine bakan genç kız elini adamın bileğine kaydırarak nabzını saymaya başladı.


"Şimdi bile nabzın 130'larda seyrederken bakışların sürekli dudaklarıma kayarken sence ben seninle bu kıyafetlerle bir yerde kapalı kalır mıyım Yüzbaşı'm?"


"Gelecekte evet." diyen Burak'ın sesi kendinden emin çıkmıştı.


"O zaman çıkmaz ayın son çarşambasına randevulaşalım." diyen Hilal bilinçli bir şekilde kırmızı dudaklarını öne doğru büzdü.


Onun dudaklarına bakarak iç geçiren Burak büyük bir ciddiyetle mırıldandı.


"Sanırım benim bu teklif işini bir kez daha düşünmem gerekiyor."


Burak'ın yanağından bir makas alan Hilal şuh bir sesle konuşmuştu.


"Bence de yakışıklı."


Onun bu hareketine gülen Burak sürmeli yeşillere bakarak merakla sordu.


"Sürüm güncellemelerin gün geçtikçe yükseliyor Asena'm. Son sürümde ne olacak?"


Abartılı bir hareketle elini havaya kaldıran Hilal yüzük parmağını oynattı.


"Premium'a geçersin."


Cümleyi duyan Burak'tan yüksek sesli bir kahkaha yükselmişti.


"Sonsuz güncellemeli paket isterim ama."


"Sen önce üyelik başvurusunda bulun sonrası bende CEO Bey." diyerek sırıtan genç kız elini adamın beline götürerek silahını aldı.


"Hadi çek beni."


Mancs'inin namlusunu yukarı kaldırarak poz veren kızı gören Burak usulca yutkundu.


"Silahı bana çevirip tetiğe basarak işimi daha acısız bitirebilirsin."


Adamın boğuk sesini duyan Hilal yan tarafındaki aynadan kendisine baktı.


Karşısında 'Ben tehlikeyim.' diye bağıran gerçek bir Asena vardı.


"Mazoşist olmaktan zevk aldığını sanıyordum." diyerek adama dönen Hilal halinden memnun bir şekilde gülümsüyordu.


"Kan kırmızısı dudaklarını gözüme soka soka konuşurken seni öpemiyor olmaktan zevk aldığımı söyleyemem."


Elindeki silahı kendisine yaklaşan adamın karnına dayayan Hilal alayla konuştu.


"Uzak durun Bayım. Evlenmeden olmaz."


"Beni biraz daha böyle kışkırtmaya devam edersen elinden tuttuğum gibi bir imamın yanına götüreceğim seni." diye söylenen Burak ciddi görünüyordu.


Onun yarı gerçekçi cümlesi karşısında umursamazca omuz silken Hilal yeni pozunu silahı adama doğru doğrultarak verirken Burak bu resmi de anılar koleksiyonuna katmıştı.


"Valla teklifimi aldığım sürece her şeye okeyim."


"Bir ilişkiye iki deli kurt fazla." diyerek iç geçiren Burak aynanın karşısındaki sevgilisinin silahla gel gel işareti yaptığını gördüğünde yanına gitti.


Aynadan kendisini süzen Asena'sına arkadan sarılan Burak resimlerini çektikten sonra çenesini kızın omzuna yaslayarak istek dolu zümrütleriyle sevgilisini izlemeye başladı.


"Hâlâ bir ilişkiye iki deli kurtun fazla olduğunu mu düşünüyorsun?" diye fısıldayan Hilal'in gözleri aynadan kendisini izleyen adamın zümrütlerindeydi.


"Cık. Elinde Mancs'imle duran haşin Asena'ma apayrı aşığım."


"Artık elimde benim Pençe'm olacak." diye mırıldanan Hilal tepkilerini kaçırmak istemeyerek sevdiğini izliyordu.


Pençe ismini duyan Burak'ın dudakları iki yana kıvrılırken bu düşüncenin eskisi kadar onu korkutmadığını fark etti.


"Silahın eline yakıştığını inkar edemem. Damarlarında akan kan da ortada. Seninle Mancs ve Pençe elimizdeyken operasyona çıkma fikri kulağa o kadar da kötü gelmiyor. Hatta terörist detayını saymazsak eğlenceli bile olacaktır."


Burak'ın samimi itirafını duyan Hilal şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırırken kız arkadaşına biraz daha sarılan Burak kızın çıplak omzuna bir öpücük bıraktı.


"Çıkmaz ayın çarşambasını çıkan aya çevirme çalışmalarına başlasam iyi olacak. Rüyaları da gerçekliğe taşımak lazım."


"Gerçekten mi?" diye soran Hilal kalp atışlarının hızlandığını hissetti.


"Gerçekten. Bugün bu alışveriş merkezinde yaşadıklarımızla o gün hissettiğim dehşeti unutturdun. Bundan sonra Şah adını duyduğumda aklıma gelen ilk şey bu gece olacak. Defilem, bowling turnuvamız, ikimizin de iliklerine kadar hissettiği bu bağ... Bu yüzden resmi olarak 'Rüyanda görürsün.'leri güncelleyerek 'Yakında görürsün.'e çeviriyorum."


Hissettiği şaşkınlık mutluluğa evrilen genç kız kollarında durduğu adama dönerek boynuna atladı.


"Olur Alfa'm." diyen Hilal dile getirilmeyen gerçeği ortaya sererek fısıldadı.


"Bu, o ameliyathanedeki anının güncellenmesi demek farkındasın değil mi?"


Başını papatya kokulu saçlara gömen Burak ciğerlerine müptelası olduğu kokuyu çekerken güçlü bir sesle konuştu.


"Farkındayım. Senin teklif teklif diye başımın etini yemenin asıl nedeninin bu olduğunu da biliyorum."


"Senden de bir şey kaçmıyor." diyerek tebessüm eden Hilal geri çekilerek aşık olduğu gözlere baktı.


"Bugünün galibi her yönden benim Alfa."


Kızın ukala sesini duyan Burak alaylı bir şekilde konuştu.


"Dedi üstünde defilemin elbisesi olan Asena."


"Onun galibi de benim. Senin zümrütlerindeki ifadenin sahibi benim çünkü." dedi Hilal bilmiş bir şekilde.


"Her daim." diye fısıldayan adam sevgilisinin alnına bir öpücük bıraktıktan sonra sürmeli elalara baktı.


"Bir kez daha kanıtlandı ki bizim hikayemizin kazananı hep sensin Asena'm."


Duyduğu cümle Hilal'in dudaklarında memnun bir sırıtışa neden olurken Burak ukala bir şekilde devam etti.


"Çünkü benim gibi bir şaheseri kazandın."


Sahte bir bıkkınlıkla gözlerini deviren Hilal arkasını dönerek merdivenlere doğru yürümeye başladı.


"Nereye?" diye soran Burak'ın sesi gülüyordu.


"Aşağıya."


"Eee tüm eşyaların burada."


"Şaheserim ne güne duruyor. Alsın işte, bir işe yarasın. Kabindekiler de poşetteydi onları unutma."


"Resmen..." diye mırıldanan Burak salına salına merdivenden inan sevgilisine seslendi.


"Silahımı ver bari."


Omuz silken Hilal arkasına bakmadan silahı havada salladı.


"Çıkışta veririm. Malum artık operasyonlara çıkacağım, elimde durmasına alışmam gerek."


🌙


Selaaaam ben geldim. Oldukça 🔥 ve 😁 bir bölümle hem de.


Bu bölümün müptelası oldum resmen.


Birçok gece uyumadan önce bölümden kesit okuyup da uyudum dersem inanır mısınız?


HilBur'u böyle yazmak öylesine eğlenceli kii. Bölüm boyu yaptığım tek şey 32 diş sırıtmak oldu sanırım 🤣


Klasik birkaç sorumu sorayım, kaçayım.


Böyle bir bölüm bekliyor muydunuz?


İddia'nın kazananını kimler tahmin etti?


Gerçi kazanan kim çok da çözemedim ben 🤣🤣


Bölümde en çok sevdiğiniz sahne neydi?


Bölümde sizi en çok dumura uğratan yerler?


Güncellenmiş Asena'mız hakkında ne düşünüyorsunuz? 😎


Hele hele Burak'ın 'Rüyanda görürsün'lerinin 'Yakında görürsün'e evrilmesi...


Bunu tahmin etmiş miydiniz? 😁


Bu arada nasıl gidiyor hayat?


Benim günler peşi sıra aşırı bir tempoyla dolu. İşte iş, eve gidinceyse birtakım ev işleri+yorgunluk. Günleri bırak haftaların nasıl geçtiğini anlayamıyorum. Bu tempomda HilBur'u yazıp atabildiğim için mutluyum 😍


Yeni Bölüm yine aynı şekilde 1 ay içinde gelecektir, herhangi bir aksama olursa panomda duyururum 💙


Şimdiden uyarayım bölüm baştan sona EgMel'den oluşacak. Olur da psikolojim kalırsa sonuna HilBur sahnesi serpiştirebilirim ancak buna pek de ihtimal vermiyorum açıkçası. Malum EgMel'i fena kilit yerde bıraktık 🥀 - >🌹


Bakalım EgMel cephesinde neler olacak? 😁😁


Hadi Allah'a emanet olun 😍😍


Seviyorum sizi çooook 😘


B.K.S.


17.600


Loading...
0%