@yasminiesa
|
Selamlar. Ben geldim Bu kadar gecikmemin sebebi malum felaket... Hazreti Allah deprem şehitlerimizin ailelerine ve yakınlarına sabır versin, depremden etkilenen her bir vatandaşımızın yardımcısı olsun inşaallah 🤲🏻 Vefat edenlerin mekanı Cennet olsun duasını bilerek es geçtim. Şehitler, Cennet'e gider çünkü. Bu tarz doğal afetlerde hayat verenler şehit hükmündedir. Çok kötü günlerden geçtik, geçmeye de devam ediyoruz.. Bizzat yaşayanlar birincil, bizler ise ikincil travmalara maruz kaldık. Allah hepimizin yardımcısı olsun, yaralarımızı merhametiyle sarsın. Bu süreçte KİT'e dahi sığınamayacak kadar afalladım. Bilirsiniz beni KİT yazarken gerçek olmayan olaylarda bile 'Gerçekleri, benzerleri var.' düşüncesiyle hüngür hüngür ağlarken yaşananlar ve empatisi beni mahvetti. İş hayatına başlayana kadar hiçbir şekilde toparlanamadım. Çalışmaya başladıktan sonraysa ne zaman bölüm başına geçsem hep tıkandım, yarıda kesip başka bir şeye yöneldim. Bu yüzden bu bölümü çok da istediğim şekilde yazamadım açıkçası. En basitinden bölümü kesinlikle bitirdiğim yerde bitirme niyetinde değildim. Çok daha fazla HilBur okumanızı sağlayacaktım ancak elimden bu kadarı geldi. Daha fazla yazamadım ve sizi daha fazla bekletmemek için de bölümü atıyorum. Biraz da olsa iyileşebildiğimiz gelecek günlerde yeniden görüşmek dileğiyle sizi EgMel ile baş başa bırakıyorum 🦋 🌹 Kollarının arasında uyuyan kadını büyük bir sevgiyle izleyen adamın dudaklarında saatlerdir süregelen bir gülümseme hakimdi. Ânın gerçekleğini kabullenemeyen beyni, karşısındaki manzaranın hakikiliğini sorgulasa da; diğer yarısına kavuşan ruhu, ritmik bir hızla atan kalbi ve ciğerlerine dolan gül kokusu Meleğinin gerçek olduğunu en gür sesiyle haykırıyordu. Derin bir nefes alarak karısının kokusunu içine çeken Ege, kadının yüzüne düşen saçını alıp kulağının arkasına sıkıştırdı. Parmakları kadının yüzüne değdiğinde uyandırırım korkusuyla birkaç saniye duraksamış olsa da kadının kendine biraz daha sokulmasıyla hafifçe gülerek başını iki yana salladı. "İnsan hiç mi değişmez?" diye fısıldarken parmaklarını kadının yüzünde dolaştırmaya başlamıştı bile. Bu hareket hissettiği aşinalığı arttırırken onca yıla rağmen değişmeyen tek kişinin Meleği olmadığına karar verdi. Yine bir sevişme sonrası uyumayıp özümsemek istercesine karısını seyretmeye dalmıştı adam. Sokak lambasının loş ışığında bile güzel görünen karısı, huzurla uyuduğu uykusunda geçmişteki kıza daha çok benzemişti. Kadının yüzündeki parmaklarını biraz aşağıya indirerek yıldız kolyesine ulaşan Ege tekrardan gülümsedi. Başkası istese 'Canımı alın.' diyerek vermeyeceği kolyeyi Meleğine gönüllü veren adam yıllardır boynunda taşıdığı yıldızı karısının bedeninde gördüğünde aitlik hissiyle sarsılmıştı. Yıldızı sanki yıllardır kendi boynunda emanetmiş de şimdi asıl sahibine dönmüş gibi hissediyordu. "En kısa zamanda yıldızı hilaline kavuşturmalıyım." diye fısıldayan adam artık uyuması gerektiğinin farkındalığıyla kolunu yorganın altına alarak gözlerini kapattı. 5-10 dakika sonra yanan gözlerinin 'Uyu artık.' isyanına rağmen tekrardan gözlerini açtı. Adamın uyuyamamasının çok ama çok geçerli bir nedeni vardı. Sıkıntıyla nefes alan Ege yorganın altındaki elini karısının bileğine doğru götürdü. Kadının kolundaki bilekliği hafifçe yukarı kaydırdığında parmakları tekrar o belli belirsiz izle buluşmuştu. Kabul edemese de, kabul etmesi gerekiyordu. Parmak uçlarında hissettiği bu doku değişiminin ne olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Kalbine büyük bir sancı saplanırken sessizce inledi asker. Boğazındaki yumruyu ve aklındaki soruları gidermedikçe ona uyku haramdı. 'Belki de düşündüğün gibi değildir. Seher annen bilekliği Emmi'nin aldığını bu yüzden de hiç çıkaramadığından bahsetmişti. Belki de bileklik izinden kaynaklıdır hissettiğin o iz.' diye kaçınan iç sesiyle acı bir şekilde güldü adam. Bedene alınan yaranın ne olduğunu, dokunduğunda nasıl hissettirdiğini en iyi o bilirdi. Parmaklarının altındakinin doku değişiminin ne olduğu da bariz belliydi. 'Kesi sonrası dokuya atılan dikiş nedeniyle deride bozulma' Kesilen bir bilek... Nefes alamadığını hisseden Ege sabaha kadar bekleyemeyeceğinden emin olarak fısıldadı. "Meleğim?" Düşünceleri gerçekse -ki maalesef gerçek olduğunu biliyordu- Meleği ile konuşmak istiyordu. Buna ihtiyacı vardı. Bilmek istiyordu. Ne zaman ve nasıl bir ruh haliyle böyle bir şeye kalkıştığını bilmeli, sonrasındaysa da karısını teselli etmeliydi. 'Ne zaman ve nasıl bir ruh hali mi? Bariz belli değil mi? Ölüm gününüzde yapmıştır. Büyük ihtimal Emmi onu o halde buldu. O bileklik, yarayı gizlemesi için hediye edilmiş olmalı.' Aklındakiler yüzünden titrek bir nefes alan Ege bu sefer daha yüksek bir sesle seslendi. "Gül Kokulum?" Meleğinde yine bir kıpırdanma olmamıştı Susmayan düşünceleri boğazına yapışırken aciz bir sesle mırıldandı adam. "O zamansa... Hamileydin." Hamile olduğunu öğrenen sevdiğinin kalkıştığı intihardan dolayı kendini ne kadar suçlamış olacağını düşündüğünde gözünden bir damla yaş düşmüştü. İkincisi de ilkinin yanında yerini alırken kollarının arasında uyuyan karısını dürtme isteğiyle elini kadının omzuna koyan adam, buğulu elaları aşık olduğu yüzde gezinirken hiçbir şey yapamadı. Meleği öylesine güzel uyuyordu ki uyandırmaya kıyamamıştı. 'Uyandırmaya bile kıyamadığın kadını yıllarca bir kabusa hapsettin.' İçindeki olumsuz sesi yok etmek istercesine derin bir nefes alan Ege, aldığı gül kokusuyla sakinleşirken keşkeleri ve pişmanlıkları geride bırakması gerektiğinin bilinciyle gözlerini kapattı. Artık yanında içindeki olumsuz sesi kaçıracak karısı vardı. Yeniden... Bu düşünce dudaklarında bir tebessüme neden olurken uyuyamayacağının bilinciyle yattığı yerde hafifçe doğruldu. Bu hareketiyle yorgan omuzlarından sıyrılırken uyuyan karısı da hafifçe kıpırdanmıştı. Gözlerini açarak sevdiğine bakan adam kalp atışlarının hızlanmasıyla birlikte mest oldu. Bu hissi de karşısındaki kadını da çok özlemişti. Geçmişin devamı niteliğindeki bu ânı özümsemek isteyen Ege battaniyenin açıkta bıraktığı omzunun üşüdüğünü hissederken aklına gelen şeyle hüsran dolu bir nefes aldı. Bu boş evde hiçbir şey yoktu. Ne bir kıyafet, ne bornoz ne de kurutma makinesi... Saçını kurutmadığında çabucak hastalanan karısının saatler önce de saçını kurutmadığının bilincinde olan Ege gözlerini karanlık odada gezdirirken telefonunun nerede olabileceğini düşünüyordu. En son pantolonun cebinde bıraktığını hatırladığında loş ışıkta pantolonunu aranmaya başladı. Odanın en ucundaki karaltının pantolonu olduğunu seçtiğinde gülerek homurdanmıştı. "Onu oraya fırlatmayı nasıl becerdin acaba Meleğim?" Dudaklarındaki gülümseme keyifli bir sırıtışa dönüşürken telefonunu almak isteyen Ege kolunu kadından çekti. Kalkmaya hazırlanmıştı ki önce kolunda bir el hissetti sonra da uykulu çıkan çatallı sesle karşılaştı. "Gitme..." 2 hecelik bu tek kelime kalbini acıtırken uykulu gözlerle kendisine bakan karısına dönerek açıklama yaptı. "Telefonumu alacağım. Evde hiçbir şey yok. Birkaç şey sipariş vermem lazım." Melek sanki Ege hiçbir şey söylememiş gibi aynı kelimeyi tekrarladı. "Gitme." Yıllardır hasret olduğu kadına bakan adam başını iki yana salladı. "Bir daha asla." derken elalarında hayatının en büyük yemini duruyordu. Uykusu dağılan Melek düğümlenen boğazıyla kocasına bakarken bu ağır atmosferi dağıtmak isteyen Ege işaret parmağıyla odanın sonunu gösterdi. "Ama telefonumu almam gerekiyor. Tabii doğaüstü güçlerin sayesinde oraya fırlayan pantolonumun cebinde sağ kalmışsa." Adamın cümlesi üzerine kafasını çevirerek odanın sonuna bakan Melek umursamaz bir şekilde omuz silkti. "Ben atmadım sen attın." "Allah Allah. Ben niye öyle hatırlamıyorum?" "Bilmem." diye karşılık veren Melek imalı bir şekilde gülümsedi. "Yaşının etkisiyle unutkanlık başlamış olmasın?" Dudakları hayretle aralanan Ege gözlerini kısarak karısına bakmıştı. "Bak bu yaşlı imalarının sonunda ağır harap çıkarırım seni." Dudaklarını kocasına doğru yaklaştıran Melek şuh bir sesle fısıldadı. "Zevkle bekliyorum kocacığım." Kadının açık daveti karşısında telefonu falan boşvererek ona yaklaşan adam aklına gelen şeyle duraksadı. Parmakları kadının bileğine giderken geriye çekilerek karısına baktı. "N'oldu?" diye soran Melek oldukça şaşkın görünüyordu. "Konuşmamız gerekiyor." diyen adamın sesi ciddi çıkmıştı. Kaşlarını çatan kadın ne olduğunu anlamaya çalışarak kocasını inceliyordu. "Konuşmadık mı? Başka söylemen gereken bir şey mi var?" "Elbette var ama bekleyebilecek şeyler." diye karşılık veren Ege ekleme yaptı. "Benimkiler bekleyebilir ama seninkiler acil." Anlatma sırasının kendine geldiğini fark eden Melek istemsizce geriye çekildi. "Şu an mı?" diye sorarken sesi hayret doluydu. "Evet şu an. Daha iyi bir an olamaz bence. Teselli olacaksa önce Kadir'den başlamanı istemiyorum." "Nered..." Kocasının bileğini okşamaya başladığını hisseden Melek cümlesini tamamlayamamıştı. "Bu izden." Fısıltıyla karşılık veren adamın sesi esef doluydu. Zorlukla yutkunan kadın itiraz için dudaklarını aralamıştı ki dudaklarında hissettiği dudaklar yüzünden susmak zorunda kaldı. Kısa sürede geri çekilen adam yumuşakça "Kocaya itiraz yok." derken geçmişi bugünde yaşatmanın ne kadar özel olduğunu düşünüyordu. "Bu konuyu, konuları sonra konuşsak?" "Olmaz. Sabaha gerçek anlamda biz olarak uyanmak istiyorum Meleğim. Gün aydığında en ağır tahribatımızı geride bırakıp bir olarak kalkmak istiyorum. Bunun için en ağır yaralarını bilmeliyim. Haksız mıyım?" Burnunun direğinin sızladığını hisseden Melek ağlamamak için gözlerini kırpıştırırken titrek bir nefes aldı. "Senin kollarının arasında böyle dururken anlatmak istemiyorum. Yıllar sonraki ilk birlikteliğimizden sonra..." diyen kadının sesi gittikçe azalmıştı. Karısının titremeye başlayan bedenini hisseden Ege onu kendine doğru çekerken isyanla mırıldandı. "Kollarımın arasındayken titremenden nefret ediyorum." Adamın bu isyanında geçmişteki genç delikanlıyı duyan Melek istemsizce tebessüm ederken dudaklarını karısının yanağına dokunduran Ege eliyle karısının sırtını okşamaya başlamıştı. Adamın dokunuşları karşısında titreyen bedenindeki kasılmanın azaldığını fark eden Melek sakinleşmeye çalışsa da kocasının istediği şey aklına geldikçe bunu başaramıyordu. "O izi bir şekilde anlatırım ama... Diğerini gerçekten böyle bir anda anlatmak istemiyorum." diyen kadın 'Kadir ile yaşananları' dahi diyemezken yaşananları nasıl anlatacağını merak etmişti. Onun tereddütünü fark eden Ege geriye çekildikten sonra hüzün dolu elalarını korku dolu kahvelerde gezdirdi. "Bana beni teselli etmek istediğini söyledin, kabusumu anlattırdın. Beni anladın, yargılamadın ve en mükemmeliyle teselli ettin. Sıra bende. Teselli hakkımı elimden alamazsın." Kocasının yumuşak bir sesle kurduğu cümlelerden sonuna kadar haklılık aksa da anlatma düşüncesi Melek'in bedeninde yeni bir titreme dalgasına neden olmuştu. "Sakin ol Meleğim. Yavaş yavaş gideceğiz." diyen adam kadını bu ruh halinden uzaklaştırma dileğiyle odanın ucuna doğru baktı. "Önce... Telefonumu alalım. Sipariş vermem gerekiyor." Adamın hareketlendiğini hisseden Melek küçük bir çocuk gibi adamın koluna yapıştı. "Gitme." Bu hareket Ege'nin duraksamasına neden olmuştu. "Bir yere gitmiyorum Gül Kokulum. Telefonumu almak için..." Başını iki yana sallayan Melek alnını adamın göğsüne yaslarken tekrardan fısıldadı. "Gitme." Gözlerini şaşkınlıkla kırpıştıran Ege neler olduğunu anlamaya çalışırken usulca sordu. "Neden?" "Saçma gelecek ama..." diye cümleye başlayan Melek tereddütle susmuştu. Kaşları çatılan adam "Ama?" diyerek kadını cesaretlendirdi. "Geçmişteki gibi hissediyorum. Sanki telefonuna bakınca 'Benim gitmem gerekiyor.' deyip de gidecekmişsin gibi. Sanki sen o adamların yanına gidince ben yine endişeyle geride kalacakmışım gibi." Melek'in kısık sesli açıklamasını duyan Ege derin bir nefes aldı. Böyle hissettiği için kadını suçlayamazdı. Evlilik hayatları boyunca karısının bahsettiği durumu defalarca kez yaşamışlardı. Öyle ki Melek birçok kez gitmesin diye, gidişini erteletmek için 'Beraber duş alalım.' diye teklif etmiş Ege ise gitmesi gerektiğinin bilinciyle hiç istemeyerek bu teklifleri reddetmişti. "Artık o adamlar yok." diyen Ege kadının gözlerini görmek için geriye çekildi. Tam da tahmin ettiği gibi kızaran kahvelerde gözyaşı damlaları duruyordu. "Ben bunu biliyorum da... O küçük yaramaz kız hâlâ öğrenemedi sanırım." diye mırıldandı Melek kısık bir sesle. "Söyle o küçük yaramaz kıza bundan sonra her şey onun istediği gibi olacak. Benim için bu dünyada senden daha değerli bir şey yok Meleğim. Artık değil. 25 yıl hasretinle kavrulmuşken değil." Kadın, adamın ciddi sesindeki anlamların doğruluğunu teyit için elalarını incelerken Ege büyük bir teslimiyetle devam etti. "Şimdi iste... Yarın iznimi isterim." Duyduğu cümleyle gözleri büyüyen Melek şaşkınlıkla dudaklarını araladı. "Ne?" "Duydun. Yıllarca vatani görevimi hakkını vererek yaptım, şimdi ayrılsam dahi aklımda tek bir keşke olmaz. Ben elimden geleni fazlasıyla yaptım. Bundan sonra sadece senin için yaşamaya hazırım, razıyım." Duyduklarını sindirmeye çalışan kadın aşık olduğu elalara bakarken ne diyeceğini düşünüyordu. Bir an sorgusuz bu teklifi kabul ederek 'Ayrıl.' demeyi düşünse de karşısındaki adamla yıllar sonra karşılaştığında üstünde üniforması olduğunu hatırladığında duraksamıştı. "Şu- şu an her şey çok yeni Ege'm. Fazla duygusalım. Bu yüzden böylesine önemli bir kararı şu anda veremem. Ben... Saatler önce vatan aşkını anlatan kocamdan ilk isteğimin 'Vatanını bırak.' olmasını istemiyorum. Yine de, bu konu hiç düşünmeden kestirip atabileceğim bir şey değil. Elimin altında bedenindeki yaraları hissederken seni sorgusuz çatışmalara gönderip gönderemeyeceğimi bilemiyorum. Özellikle de 'O adamlar.' konusu hâlâ geçmeyen bir yarayken." diyen Melek anlaşılmak istercesine adama baktı. Onun bakışları karşısında tebessüm eden Ege başını aşağı yukarı sallayarak istediği anlayışı karısına vermişti. "Heptenliğine değil ama kısa bir süreliğine izin alabilir misin? Yani... Her an bir göreve çağrılma durumunun endişesini yaşamadan seninle rahatça vakit geçirmek istiyorum. Bu süreçte bu konuyu düşünmüş olur, hayatımızı da bir rayına oturturuz. Yeni hayatımızı." "Yeni hayatımız." diyen Ege kadının gülümseyerek eklediği cümleyi benzer bir gülümsemeyle tekrarlamıştı. Parmaklarıyla karısının yanağını okşamaya başlayan adam kadının endişelerini gidermek istercesine konuştu. "Şu an izindeyim zaten. Hilal'in kızım olduğunu öğrendiğimde süresiz iznimi istemiştim. Herhangi bir göreve çağrılma durumu olmayacak yani. Askerlik hayatım boyunca yaralanma nedeniyle kullandığım mecburi izinler haricinde izin kullanmadığım düşünülünce bu konuda anlayış göstereceklerine eminim." Başını aşağı yukarı sallayan Melek askerlik meselesinde nasıl hareket edeceğini sonraya erteleyerek soru dolu gözlerle adama baktı. "Ne sipariş verecektin?" "Saç kurutma makinesi, bornoz, iç çamaşırı, yeni kıyafet ve birkaç şey daha." Bakışlarını yerdeki kıyafetlere çeviren Melek istemsizce yüzünü buruşturdu. Onun memnuniyetsizliğini hisseden Ege yüksek sesle gülmüştü. "Tam da tahmin ettiğim gibi. Hâlâ aynı kıyafetleri giymekten nefret ediyorsun. Hadi inadı bırak da telefonumu alayım Meleğim." İç geçiren kadın omuzlarını kaldırıldı indirdi. Adam hassas noktasından vurmuştu vurmasına ama bu bile bu konudaki hislerinin önüne geçememişti. "Bilmiyorum, istemiyorum." Kendi kendine gülen Ege başını iki yana sallayarak karısına baktı. "Hâlâ aynı inatçı çocuksun." diye mırıldanırken aklına gelen şeyle arsızca gülümsemişti. "İyi o zaman sen al telefonu." Adamın gülümsemesine bir anlam veremeyen Melek bakışlarını tekrardan yerdeki kıyafetlere çevirdikten sonra teslim olarak başını salladı. İnmek için doğrulduğunda kocasının arsız gülümsemenin nedeni dank etmişti. "Niyetinin telefon olduğundan emin misin?" diye söylenen Melek omzunun üzerinden adama bir bakış attıktan sonra bedenindeki battaniyeyi bırakmadan hızla ayağa kalktı. Beklemediği bir anda üstündeki battaniyeden olan Ege hayal kırıklığıyla başını iki yana sallamıştı. Kocası "Senin benim hayallerim ile oynamaya ne hakkın var Yaramaz Kız?" diye söylenirken Melek'ten tatlı bir kıkırtı yükselmişti. Bu kıkırtıyla mest olan Ege üşüyen bedenini umursamadan odanın içinde gezinen karısını izlemeye başladı. "Kötü haber. Telefonun pantolondan uçmuş. Yok burada. Benimki nerede acaba?" Kadının daha çok kendine söylediği cümleyle umursamaz bir şekilde omuz silken adamın öncelik sırası çoktan değişmişti. "O yorganla aramak zor olmuyor mu? Yüklerinden kurtulmalısın karıcığım. Daha kolay olur o zaman." Dışarıdan gelen ışıkla telefonu aramakta sakınca görmeyen Melek bu cümleyi duyduğunda inadına ışığın yanına giderek düğmeye bastı. Aniden aydınlanan oda yüzünden gözleri kamaşan çift gözlerinin ışığa alışmasını beklerken telefonu boşveren Melek bakışlarını çıplak kocasına çevirdi. Karısı dudaklarında zafer gülümsemesiyle onu süzerken Ege sahte bir memnuniyetsizlikle homurdanmıştı. "Adil oynamıyorsun." Sırıtan Melek bir an dahi duraksamadan "Ben eğleniyorum gerisi önemli değil daa." diye karşılık vermişti. Kadını yakalayıp yatağa geri atma niyetiyle doğrulan Ege biraz önceki muhabbetlerini hatırlayarak duraksadı. "Cezan biraz ertelenecek Gül Kokulum. Anlatman gerekenler var." Bu cümle Melek'in dudaklarındaki sırıtışı soldururken aydınlanan odada kocasının yüzünü inceledi. Adamın gözlerindeki bakış oldukça tanıdıktı. Günlerdir anlatmasını isterken ona baktığı gibi bakıyordu. Arabadaki muhabbetleri de bu bakışlara eklendiğinde Melek hiç istemese de çatallı bir sesle kabullendi. "Tamam." Bu konunun karısı için ne kadar zor olduğunun bilen Ege büyük bir sevgiyle ona baktı. "Seni seviyorum Meleğim." Aralarındaki mesafeyi yok sayan bu samimi itiraf Melek'in kalbindeki korkuyu az da olsa geçirmişti. "Ben de seni seviyorum Ege'm." diye karşılık veren kadın aradığı telefonun cam kenarı tarafında olduğunu görerek elini lamba anahtarına götürdü. Işığı kapatarak en aydınlık karanlıkta teslim olmadan hemen önce dudaklarının arasından şu sözler dökülmüştü. "Bu yüzden isteğini yerine getirip en berbat günlerimi anlatacağım ve kocamın beni teselli etmesine izin vereceğim." 🌹 Boşluğa düşüyormuş hissiyle hafifçe sıçrayarak uyanan Melek, korkuyla atan kalbini düzene sokma isteğiyle elini karşısındaki adamın göğsüne dayadı. Duyduğu ritmik kalp atışları isteğini yerine getirerek sakinleşmesine sağlarken gözlerini açan kadın uyuyan kocasına baktı. Yaşananların gerçekliğini sorgulayan beyni aniden uykusundan uyandırmış, sevdiği adamı karşısında görene kadar da ikna olmamıştı. "Yeniden kollarında olduğuma gerçekten inanamıyorum." diye fısıldayan Melek gözlerine dolan mutluluk yaşlarıyla başını sevdiğinin göğsüne yasladı. Çok istese de hiçbir zaman hayalini kurmaya cesaret edemediği bu ânı şu an bizzat yaşıyordu. Kocasının göğsüne sığınan Melek saatler öncesine gitti. Ege gerçekten de anlattırmıştı. İntihar ettiği günü anlatmak sandığı kadar zorlamasa da diğer gün sandığından çok çok daha fazla zorlamıştı onu. Birçok kez ağlama krizlerine girmişti. kocası duraksadığı her an onu teşvik etmiş ağladığı her andaysa 'Ağlama. Yalvarırım ağlama Meleğim.' isyanıyla Kadir'le yaşadıklarını bir şekilde anlattırmıştı. Gözünden bir damla yaş düşen Melek her şeyi anlattıktan sonra hıçkırıklarla kurduğu cümleleri hatırladı. 'Verdiğim kararın ağırlığının o kadar büyük çaplı olacağını ilk anda anlamamıştım. Sen yoktun, geleceğine dair umudum kalmamıştı. Kızım için bana iyi davranan adama tamam demiştim ama... Verdiğim kararın bedelinin böylesine ağır olduğunu çok geç fark ettim. Beni o*ospu yerine koyan adama ihanetim koymaz diye düşünürken ona olan sevgimi esgeçmiştim. O gece ruhumun öldüğünü hissetmiştim. Ölüm günümüzden sonra hayatta kalan benliğim, o gece tamamen yok olmuştu.' Sözleri, daha doğrusu hıçkırıkları adamın dudakları tarafından sonlanmıştı. Bu sefer teselli etme sırası Ege'ye geçmiş, adam en mükemmelliyle karısının yaralarını sarmıştı. Dudaklarında hafif bir tebessüm beliren Melek geri çekilerek geçen yıllarla yaş alan adamın yüzünü incelemeye başladı. Huzurla uyuyan kocasını izlerken, dudaklarında tebessüm kendiliğinden gülümsemeye evrilmişti. 25 yıldır ruhuyla gülmeyi unutan kadın kendini sürekli gülümserken buluyordu. Öyle ki gülümsemekten kasılan yanakları, ağlamaktan yanan gözlerine ağır basmaya başlamıştı. "Sanırım artık gerçekten de araya giren yıllar yokmuş gibi davranabilirim Ege'm." diye fısıldadı kadın gönlü ferah bir şekilde. Ege'si haklı çıkmış, gün aymadan en ağır acılarını açmak yeniden eskiye dönemlerinin en büyük adımı olmuştu. Bakışlarını cama doğru çeviren Melek havanın hâlâ aydınlanmamış olduğunu gördüğünde hayatın artık kendilerinden yana olduğunu fark ederek güldü. Kavuşmalarının ocak ayına denk gelmesi paylaştıkları gecenin, acıların karanlıkla örtülmesine neden olmuş; onlara yeni ışıklar ve umutlar vaad etmişti. Bedenen yorgun hissetse de ruhunda güller açan kadın uyuyamayacağını anlayarak kocasını daha rahat görebileceği bir pozisyona geçti ve düzenli nefesler alan adamı izlemeye başladı. Dakikalar birbirini kovalarken adamın yüzüne yeni eklenen çizgileri ezberlemeye başlayan kadın saatler önce kocasının da aynısını yaptığından bihaberdi. Dünyasının en güzel manzarası eşliğinde mayışan Melek uykuya dalmak üzereydi ki okunan ezanı duyarak gözlerini açtı. "Namazı unutacak kadar aklımı başımdan aldığına inanamıyorum Ege'm." diyerek kendi kendine gülen kadın ezan okunurken yatmamak için doğruldu. Onun bu hareketi kocasının uyanmasına neden olurken odada adamın uykulu sesi yankılandı. "N'oldu?" "Ezan okunuyor." diye durum bildirimi yapan Melek 'Hee." diyen adamın uykusuna devam edeceğini fark ettiğinde uyumasını diye omzunu dürttü. "Kalk kalk namaz kılacağız." "Namaz mı?" diye mırıldanan Ege kalkmadığı sürece Melek'in omzunu deşmeyi bırakmayacağının bilinciyle doğrularak oturdu. "Namaz mı?' mı? Namaz; 5 vakit kılınan her müslüman üzerine farz, Miraç'ta hediye edilen bir ibadetimizdir." Kadının alaycı sesini duyan adam homurdandı. "Namazın ne olduğunu biliyorum Melek." "Biliyorsun da uygulamayı unutuyorsun sanırım. Akşamı ve yatsıyı kılmadın, fark etmedim sanma. Amcam seni zorla camiye götürdüğünü söylerken şaka yapmıyordu anlaşılan." Emmi'den böylesine rahat bahseden kadına bakan Ege ciddi bir şekilde sordu. "Emmi konusunu gerçekten kapattın mı?" İmam ezanın son satırlarını okurken kocasına bakan Melek yalın bir şekilde cevap verdi. "Senin Kadir konusunu kapattığın kadar." Karısının misillemesi kızdırmak yerine hoşuna giden Ege tebessüm etti. "Gerçekten kapatmışsın." Ege'sinin içten cümlesi Melek'in de gülümsemesine neden olurken asıl konularına geri döndü. "Sen evlendiğimizde başlamıştın namaza. Bıraktın mı sonradan?" Başını kaşıyan adam suçlu bir şekilde kahvelere baktı. Onun bakışını gören Melek iç geçirerek başını iki yana sallamıştı. "Ferdi baban da mı uyarmadı?" "Yanında değildim. Dağdaydım." Bunu duyan kadın tek kaşını havaya kaldırdı. "Dağda olunca namazın farziyyeti mi kalkıyor?" Annesi sayesinde daha 10 yaşında küçük bir çocukken namaz alışkanlığı kazanan Melek bu konuda oldukça hassastı. Öyle ki kızına da küçük yaşlarda namaz kılmayı aşılamış, ne olursa olsun namazlarını kaçırmamasını da sıkı sıkıya tembihlemişti. "Yani arada kaçıyor öyle." diye kaçamak cevap veren Ege loş ışığa rağmen Melek'in korkutucu bakışlarını gayet net seçmişti. "Cuma namazı da mı kılmıyorsun?" "Onu kılıyorum." diye kendini savunan adam anında yeni soruya maruz kalmıştı. "Ramazan'da oruç tutuyor musun bari?" "Tabii ki tutuyorum Melek." diyen Ege'nin sesi alıngan çıkmıştı. "Teravih de kılıyorsundur sen şimdi." diye söylenen kadının nereye varmaya çalıştığını anlamayan adam "Yani. Birkaç kaçan olmuştur ama düzenli kılmaya çalışıyorum." diye karşılık verdi. "E o zaman niye 5 vakit namazını kılmıyorsun?" diye hiddetlenen kadın kaşlarını çatarak devam etti. "Diğerleri farz da 5 vakit değil mi? Cuma ve Ramazan müslümanı mısın sen Ege?" Beklemediği çıkışı beklemesi gerektiğini fark eden adam, kadının kahvelerindeki alevleri gördüğünde imalı bir sesle fısıldadı. "Bakışlara bak bakışlara. Tövbe ettirir bu bakışlar." Adamın çok yönlü cümlesiyle istemsizce gülen Melek işaret parmağını adama doğru salladı. "Hiç konuyu değiştirme. Önce sigarayı bırakıyorsun sonra namaza başlıyorsun. Düzenli bir şekilde! Hatta her vakit namazından önce o vaktin önceki kazasını da kılacaksın. Kaç yıllık borcun vardır Allah bilir. Ancak böyle telafi edersin kaçırdıklarını. O da edebilirsen tabii." Karısının işaret parmağını yakalayarak parmaklarını öpen adam gülerek konuştu. "Melek ile İmana Doğru." Adamın muzip cümlesiyle göz deviren Melek dudaklarındaki gülümseme büyürken gözlerini kıstı. "Çok ciddiyim ben." "Anladım onu. Bundan sonra her isteğini emir saydığım için yarı zamanlı müslümanlıktan tam zamanlıya geçiş sağlayacağım Efendim." "Dalga geçme." diyerek adamın omzuna vuran Melek sabah namazını kaçırmamak için kalkmaya yeltenmişti ki belinde hissettiği kollarla duraksadı. "Duşa beraber girelim." cümlesini duyduğunda gram şaşırmamıştı. "Bir kere de şaşırt adam." diye söylenen kadın boynunda hissettiği dudaklarla bu cazip teklifi geri çeviremeyeceğini fark ederek teslim oldu. "Vakte bak. Güneş ne zaman doğuyor? Vakit varsa kabul. Yoksa şansına küs." "Şansıma niye küseyim? Vakit yoksa sonra da girebiliriz." diye karşılık veren adam koltuğun yanındaki telefonunu açarak saate baktı. Vaktin ne zaman çıktığına bakmak için internete girdiğinde gördüğü rakamlar keyifle gülümsetmişti. "Güneşin doğmasına 1 saat 21 dakika var. Bana şimdilik yeter bu süre." "Şimdilik diyor yaa. Beni rahat bırakmayacaksın değil mi?" diye soran kadın yanağında hissettiği nefesle iç geçirdi. "25 yıl diyorum kadın. 25. Yıldır. Sana. Hasretim. Sence bunu telafi etmeden bırakır mıyım seni?" "Dur tahmin edeyim. Bu telafi ömrümüzün sonuna kadar sürecek. Değil mi?" diye soran Melek'in sesi durumdan gayet memnun çıkmıştı. "Yaaani. 25 yıl kaç güne denk geliyor? Her güne 1 kez desek şimdiyi de sayarsak... Seni uzuuuuncana bir balayına çıkartmam farz oldu Meleğim. Balayı için 1 yıl yeterli mi acaba? 2 yıl mı yapsak?" "Yuh! Cidden yuh Ege. Azdın sen iyice." diyen Melek başını çevirerek kocasına bakma hatasına düştü. Yüzüyle karşılaşan adam anında dudaklarına yapışmıştı. Meleğinin hiç duraksamadan öpüşüne karşılık verdiğini fark eden Ege gülerek geri çekildi. "Senin bu istemem yan cebime koy hallerine en acilinden bir çözüm bulmalıyız Karıcığım." "Bulamayız ki. Cebim yok şu an." diyen kadının dudaklarında imalı bir sırıtış belirmişti. Melek'in kışkırtması istenilen etkiyi vermiş göz kırpan adam cazibeli bir sesle teklifini arttırmıştı. "3 yapalım şunu. 3 yıl boyunca büyük bir zevkle seni bir odaya hapsedeceğim." Ela bakışlardaki arsızlık kalp atışlarını hızlandırırken elini adamın gözlerinin üzerine koyarak kapatan Melek tüm bedenini ateş basarken isyan etti. "Bakma şöyle. Tamam derim yoksa." "De daa." Daa'layan adamı duyan kadın kocasının dudaklarına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra elini çekti. "Hee tabii. Sonra da 40'ından sonra azdı desinler. İstediğin akıl alır şey mi Ege?" "Banane ne diyeceklerinden, ben kendi keyfime bakarım. Ayrıca benim isteklerimi tartışmaya hakkın yok senin. Ne de olsa daha beni dinlemeden 'Evlenelim Ege'm.' diyerek imam nikahını basan sensin." Kocasının mızıkçı bir çocuk misali şikayeti karşısında keyifle gülen Melek yanağını arkasındaki adamın sakallarına sürterken mırıldandı. "Hayallerini başka zaman kur kocacım. Ânı kaçıracaksın bu gidişle. Saat işliyor bak." "Şu balayı işini geniş zamanda yeniden konuşalım. 3,5 yıl boyunca esir alacağım seni." Adamın her dakika yılda artış yapması karşısında sırıtan Melek, kocasına doğru dönerek muziplikle parlayan elalara baktı. "İflah olmaz bir çapkınsın sen Salih Ege Aslan." "Sadece sana." diyen adam yasaklı kelimenin cezasını hiç bekletmeden vermişti. Onu öpen adama doğru dönen Melek kollarını kocasına dolayarak öpücüğü derinleştirmişti ki Ege geri çekildi. "Yine ne oldu?" diye soran Melek memnuniyetsiz bir nefes almıştı. "Bana çapkın diyene bakın hele. Benden daha fenasın sen kadın." diye mırıldanan Ege başıyla telefonu işaret etti. "Önce alarm kuralım. Vakit kaçarsa ebemi bellersin sen. Herhangi bir 'Senin yüzünden oldu Ege. Cezalısın, yaklaşma yanıma.' dayatmasını kaldıramaz bu yaşlı kalbim." "Karısını çok iyi tanıyan bir koca yapmışlar. Kur alarmı ama 2 tane kur. Sen beni hemen bırakmazsın şimdi. Gusül abdestini alırken güneş doğarsa ve namazımı kaçırırsam seni mahvederim Ege." "O zaman..." diye cümleye başlayan Ege kadının gözlerine baktığında yeni anlaşmasını sunmaktan vazgeçmişti. "O zaman ne?" diye soran Melek adamın yarıda bıraktığı cümlesini tamamlanmasını isterken Ege başını iki yana salladı. "Önce namaz mı kılsak diyecektim ama vazgeçtim. Zinde gözüksen de yorgun bakıyorsun. Seni daha fazla uykusuz bırakmak istemiyorum." "Her zaman her anlamda beni öncü yapmanı seviyorum." diyen Melek söylediği cümleyi fark ettiğinde istemsizce duraksadı. "Sana söylemiştim. O zaman bile ilk öncülüğüm sendin. Vatanım sensin." diye fısıldadı Ege çatallı bir sesle. Sonuç olarak ayrılmalarına neden olsa dahi Melek'ini o itlerden korumuş muydu? "Biliyorum." diyen kadın kocasının yanağını hafifçe okşadıktan sonra duygusal havayı dağıtma isteğiyle telefonu işaret etti. "Tik tak tik tak. Vakit işliyor Ege Aslan." "Tamam tamam. Alarmı kuruyorum. Bu arada siparişlerimiz gelmiş, kapıya bırakmışlar da... Etek istemiş miydik biz?" "Akıl mı bıraktın?" diye söylenen Melek ne yapacağını düşünmeye başlamıştı. İmamın evinden aldıkları yazma duruyordu durmasına ama... Bakışlarını yerdeki elbiseye çeviren Melek namaz kılarken onu giymenin pek de iyi bir fikir olmadığını düşündü. "Battaniye hırka tarzı bir şey de istemiştik. Şimdilik onu etek gibi yapsan?" Kocasının akıl dolu fikri karşısında gülümseyen Melek başını aşağı yukarı salladı. "Olur o." "Tamamdır. Ben kapının önündeki malzemeleri alayım sen de duşa geç. Geliyorum hemen." diyen Ege yerdeki kıyafetlerini alarak üstüne geçirdikten sonra karısının yanağına bir öpücük bırakarak kapıya yöneldi. Kocasının peşinden bakan Melek "Hâlâ gerçek dışı geliyor." diye mırıldandıktan sonra yerdeki elbisesine uzanarak öylece üstüne geçirdi. Bakışları koltuktan oluşturdukları yatağa kaydığında 'Kim derdi ki bu gece böyle sonlanacak.' diye düşünerek yere bastı. Çıplak ayakları soğuk zeminle buluştuğunda kısa bir titreme yaşamıştı. Hissettiği soğukluk her şeyin gerçek olduğunu iliklerine kadar hissettirirken huzurlu bir şekilde odadan çıktı. Kapının yanındaki adama doğru döndüğünde malzemeleri içeri alan Ege kadına bakmadan konuşmuştu. "Soğuk, hasta olursun. Dediğimi yapıp duşa geç, geliyorum." "Bir şey dememiştim." diye masumca mırıldanan kadın dudaklarındaki sırıtışla banyoya yöneldi. Yapacağını önceden tahmin eden birisiyle yaşamak kadar zevklisi yoktu. Banyoya giderek kapıyı kapatan Melek yuvadaki anahtarı gördüğünde haince gülümsedi. 'Ege beyi biraz çıldırtabiliriz bence.' düşüncesiyle elini anahtara götürdüğü an holde kocasının sesi yankılanmıştı. "Olur da o kapıyı kilitlersen kapıyı kırarım karıcım. Haberin olsun." "Yuh." diye mırıldanan Melek bu uzun gecenin kırık bir kapıyı kaldıramayacağının farkındalığıyla elini anahtardan çekerken sahte bir hüzünle başını iki yana sallamıştı. "Yapacağını önceden tahmin eden birisiyle yaşamak o kadar da zevkli değilmiş." Saatler Sonra... Duyduğu ezan sesiyle zorlukla gözlerini aralayan Melek kendisini izleyen parıltılı elalarla göz göze geldi. "Günaydın uykucu Meleğim. Tünaydın demeliydim gerçi. Öğlen oldu." Yorgun bir şekilde esneyen Melek yattığı yerden biraz doğrularak arkasına yaslanırken her yeri ağrıdığı için yüzünü buruşturmuştu. "Bana bunun formülünü vermen lazım." "Neyin?" diye soran adam da onun gibi doğrularak karısını kollarının arasına çekti. Sipariş ettikleri birbirine eş pijama takımını giymiş olan ikili, kartpostallık bir görüntü sergilediklerinden bihaber konuşmaya devam ettiler. "Allah aşkına nasıl bu kadar zinde olabilirsin? Benim pertimi çıkarttıktan sonra 32 diş bana bakmana katlanamıyorum." diye homurdanan Melek yeni bir aşinalık gelgitine kapılmıştı. "Yıllar sonra bile aynı konudan nasıl şikayetçi olabilirsin? Hem de aynı ses tonu ve cümlelerle." diyerek gülen Ege'nin sesinde büyük bir sevgi vardı. "Asıl sen nasıl hâlâ aynı olabilirsin? Yaşlandın diyorduk bir de." "Biz demiyorduk sen deyip duruyorsun Melek Hanım. Özür dilemeye şimdiden başla, 4 yıllık balayımızın sonunda özrünü kabul edeceğim." Adamın cümlesiyle gülen Melek gözlerini devirdi. "Şu sayıyı arttırıp durma." "Arttıracağım karıcım. 25'e kadar yolu var." İç geçiren Melek 'Sen akıllanmazsın.' dercesine başını sallarken kocasının kollarının arasına biraz daha yerleşmişti. "Uykum var." derken sesi gerçekten de uykulu çıkmıştı. "Uyu o zaman. Ben de seni biraz daha seyredeyim." "Ama uyumak istemiyorum." diyen kadın başını kocasının koluna yaslayarak kokusunu içine çekti. "Konuşalım mı o zaman? Neden bahsetmek istersin?" Adamın cümlesi karşısında başını kaldıran Melek gülerek adama baktı. "Ooo sen sevişmekten başka bir teklifle gelir miydin Binbaşım?" "Aaaa. Gören de beni azgının teki sanacak." "Ahahahaha. Değil misin?" Kadının yanağına bir öpücük kondurdu Ege başını iki yana salladı. "Karımı çokça özlemiş olmam beni azgın yapmaz." "Özlemini uslu durarak da giderebilirsin." diyen Melek ciddi değildi. Adam uslu dursa kendisi durmazdı. Bunu çok iyi biliyordu. "Uslu uslu özlem giderilmez karıcığım. Ayrıca sana asla doyamıyor olmam benim suçum değil. Suçu kendinde ara." "Sen de suçlusun o zaman. Ben de sana asla doyamıyorum." dedi Melek ciddi bir şekilde. "Heh ne de güzel itiraf ettin. Hazır cebin de varken şu istemem yan cebime koy olayına bir çözüm mü getirsek?" Adamın takılması karşısında mutlu kahvelerini gülen elalara çeviren Melek imalı bir şekilde sırıttı. "Tekrar cepsiz kalmaktan daha iyi bir çözüm bilmiyorum." "Çözüm üreticimiz her zamanki gibi profesyonel çalışıyor." diyerek karısının dudaklarına yönelen Ege, kadını öpmek üzereyken durdu. Adamın geceden beri sürekli bunu yapması artık canına tak eden Melek isyanla kocasına baktı. "Ya yeter daa. Bana laf ediyorsun ama dünden beri sağ gösterip sol vuruyorsun Ege. Heveslendirip heveslendirip sonra duruyorsun." Bu isyan hoşuna giden Ege gülerek karısına baktı. "Kızma hemen. 'Acıktın mı?' diye sormadığımı fark ettim, o yüzden durdum." Bu ince davranışla kızgınlığı buhar olup uçan Melek kendini bir yokladı. Ege'si doğru bir noktaya parmak basmıştı. Acıkmıştı. "Açım ama öyle yemek yememi gerektirecek kadar değil." derken yeniden geçmişe gitmişti. Bu ânı da birçok kez yaşamışlardı. Gerçi o zamanlar daha çok Melek'in 'Açım ben Ege.' diye nazlanmasıyla gecenin bir yarısı mutfağın yolunu tutarlar 'Bu saatte bir şey yiyemem ama.' serzenişiyle da kefir alarak odalarına geri dönerlerdi. "Kefir de istemiştim." Anılara dalan kadın, kocasının yumuşak cümlesini doğru duyduğundan emin olamayarak ona baktı. "Ne?" "Kefir de istedim." Usulca yutkunan Melek kocasının ela gözlerinde kaybolurken fısıldadı. "En son... Seninle içmiştim." "Ben de. Nazlanmalarının, cilvelerinin, beni sevişlerinin seni sevişlerimin sembolü haline getirdiğimiz o gece yarısı kefirlerini hayatıma almam imkansızdı. Senin olmadığın dünyamda o birliktelik anılarımızda boğulursam kafama sıkardım." "Ben de tamı tamına böyle hissediyordum." dedi Melek buruk bir şekilde. Karısının buruk tebessümünden hoşlanmayan adam kadının yanağını okşadı. "Artık bunu değiştirmek istiyorum. Bazen bilinçli bazen bilinçsiz bir şekilde geçmişteki anlarımızı yeniden yaşatmak istiyorum. Bizim çocukların anı güncellemesini 'Geçmiş Yeniden' diyerek kendimize uyarlayalım mı? Bizim en büyük şifamız geçmişi yeniden yaşamak, yaşatmak." "Geçmiş Yeniden." diye tekrarlayan Melek'in dudakları iki yana kıvrılırken başını aşağı yukarı sallamıştı. "Olur uyarlayalım. Karşılaştığımızdan beri yaptığımız tek şey bu zaten. Gelecekten ya da şimdiden önce geçmişi konuşuyoruz. Önceliğimiz hep geçmişteki biz. İlk başlarda 'Yarım kaldığımız için geçmişe mi takılı kaldık?' diye endişelenirken şu an bu durum hoşuma gidiyor. Şimdiki bizi bulabilmemiz için geçmişteki biz olmamız yeterli sanki." Karısının nefessiz kurduğu cümleler Ege'nin gülümsemesini büyütürken Melek hevesle ayağa kalktı. "Mutfakta di'mi kefirler? Alıp geliyorum hemen." Ege heyecanla odadan çıkan karısının arkasından kısık sesle gülerken onun gülüşüyle gülümseyen Melek holü geçerek mutfağa girdi. "Bunu burada mı unutmuşum?" Birkaç saniye telefonunu alıp almamak arasında tereddüt eden Melek 'Ne işime yarayacak sanki?' düşüncesiyle umursamayarak kapıya yönelmişti ki aklına üşüşen gerçekle donakaldı. "Hilal." Kızına haber vermeyi unutmuştu. "Bittim ben." diye telaşlanan kadın iki kefiri kolunun altına sıkıştırdıktan sonra boşa çıkan eline telefonunu alarak uçarcasına odaya geri döndü. Onun ışık hızıyla odaya girmesi karşısında her şeyden bihaber Ege dalga geçmişti. "Sakin ol Gül Kokulum. Kaçmıyorum bir yere." "Bence kaçmalıyız." diyen Melek kefirleri koltuğun üzerine bırakarak telefonunu açtı. Karşılaştığı bildirimler korkuyla tekrar etmesine neden olmuştu. "Bence kesinlikle kaçmalıyız." Onun bu tavrına anlam veremeyen Ege kaşlarını çattı. "Ne oldu?" Mesajları okurken renkten renge giren kadın kocasına baktı. "Ne mi oldu? Geçmişe fazla kapıldık, bugünü unuttuk." "Bu ne demek?" diyen Ege hâlâ olayı idrak edememişti. Adamın anlamayışına inanamazlıkla bakan Melek iç geçirerek sordu. "Biz bir şeyi unutmadık mı Ege?" "4,5 yıllık balayımız için konaklama yerini mi? Var benim aklımda birkaç yer, merak etme." "Ege!" diye adama çıkışan kadın dakikalar önce aşkla baktığı adamı boğazlamak istediğini hissetti. 'Cicim ayları fazla çabuk geçmedi mi?' diyen iç sesine okkalı bir tokat savuran Melek elindeki telefonu da adamın kafasına fırlatmıştı. Böyle bir saldırıyı bekleyen Ege telefonu yakalarken gevşekçe gülmüştü. "Eskiden atarım diye tehdit ederdin. Parayı buldun tabii telefon atmakta sakınca görmüyorsun." "Evlendiği gecenin sabahında kocasını boğan biri olarak tarihe geçeceğim hiç aklıma gelmezdi." diye sinirle söylenen Melek elini uzattı. "Ver şu telefonu. Kızıma vermem gereken bir hesap var. 'Baban öyle bir aklımı aldı ki seni tamamen unutmuşum.' diyemeyeceğim için bir bahane bulmam lazım." "Kızın mı?" diyen Ege korku filminin en can alıcı sahnesindeymişçesine açık telefonu kendisine doğru çevirdi. Mesajları okudukça yutkunuşları sıklaşan adamın gözlerinde gerçek bir korku belirmişti. "Evlendiğimizi öğrendiklerinde öldürmeyeceklerse bile şimdi kesin öldürecekler." diyen Ege telefonunu kadına uzatırken kendi telefonunu aranmaya başladı. "Oraya koydun." diye kanepenin başını işaret eden Melek hüsranla koltuğun ucuna çökmüştü. "Bunun tepkisi ne kadar büyük olur sence? Hilal bu kadar mesajı dizdiğine göre... Bittim ben. Hayır bir de aramış." Rahatsız edilmemek için kapattığı telefonunu açan Ege gördüğü cevapsız aramalarla okkalı bir küfür savurdu. "Sana da mı yazmış?" diyen Melek başını kocasına doğru uzattı. 'Hergele kişisinden 8 Cevapsız Arama' yazısıyla tekrardan iç geçirmişti. "Burak da çıldırmış anlaşılan." "Çıldırmak mı? 8 kere aramış. Bizim imama söyle cenazemi güzel kıldırsın." "Durum o kadar mı vahim?" diye soran Melek kendini geriye çekerek duvara yaslandı. "8 sınır demek." diyen Ege'nin sesi sıkıntılı çıkmıştı. "Nasıl yani?" "Ağustos doğumlu Burak Beyimizin kendine koyduğu sınır 8'dir. Meraktan geberse dahi 8'den sonra asla bir adım atmaz, o adımları 8'i bulduysa da uzun süre yüzüne bakmaz. Kelimenin tam anlamıyla süründürecek beni." Telefonuna bakan Melek başını iki yana salladı. "Saat 2 olmuş, kızmakta haksızlar diyemiyorum. Bizden ses soluk çıkmadıkça daha bir evham yapmışlardır." "Nereden bilsinler evlendiğimizi, bu yüzden de oldukça meşgul olduğumuzu." diyen Ege içinde bulundukları krize rağmen sırıtmıştı. "Bu halde bile gülüyor musun? Sen oğlundan korkmuyor olabilirsin ama ben kızımdan korkuyorum. Tersi fena. Sabah namazında mesaj atmaya başlamış, bununla da kalmamış aramış. Bu hiç Hilal'lik değil. Kesinlikle burnumdan getirecek." Karısının yanına geçerek duvara yaslanan Ege omuz silkti. "Karımlaydım oğlum bir sorun mu vardı?' dediğim an istese de istemese de çenesini kapatacaktır." Yanaklarının kızardığını hisseden Melek başını iki yana salladı. "Hayır." "Ne hayır?" Elinin arkasını yanağına değdiren Melek gözlerine yerleşen utançla kocasına baktı. "Evlendiğimizi bilmesinler." "Ne?" diyen Ege'nin bakışları şok doluydu. "Cümle aleme dün gece birlikte olduğumuzu söylemek istemiyorum." diyen Melek cümleyi kurduğu anda hissettiklerini yanlış dile getirdiğini anlamış olsa da çok geç kalmıştı. "Hadi yaa. 'Evlenelim.' derken beni gizli manitan yapacağını söylememiştin." diye dalga geçen Ege'nin gözlerinde gerçek bir alınganlık vardı. "Öyle değil. Her şey çok hızlı gelişiyor bu yüzden..." "Tamam istediğin buysa söylemem." diyen adam oğlunu aramak için telefonunun kilidini açtı. Kocasının kolunu tutarak onu durduran Melek kısık bir sesle mırıldandı. "Utanıyorum." Bu cümle Ege'nin parmaklarının donakalmasına nedne olurken adamın çenesini tutarak onu kendisine çeviren kadın dudaklarını ısırarak mırıldandı. "Anneme 'Anne kızın konuşmaya diye gittiği adama evlenelim diyerek nikahı bastı.' mı diyeceğim?" Kadının çekimserliğini gören Ege olayı anlarken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Gerçek bu ama." "Annemin kızının azgın yüzüyle karşılaştığı bir gerçeği istemiyorum. Hele hele Hilal ve Burak'ın onları unutma sebebimizin dur durak bilmeden beraber oluşumuz olduğunu bilmelerini hiç istemiyorum. 'Masum masum konuşurken saati fark etmemişiz, sabaha karşı uyuyunca öğlen kalktık. Kalkar kalkmaz da sizi aradık zaten.' deriz. Valla diğer türlü yüzlerine bakamam." Kadının gerçekten utandığını fark eden Ege kahkahasını daha fazla tutamazken karısına doğru yaklaştı. "Onca cümle arasında dikkatimi tek çeken 'Dur durak bilmeden beraber oluşumuz.' cümlesi oldu. Eee 5 yıllık balayımıza ne zaman çıkıyoruz karıcığım?" "Hay ben senin balayına..." diye söylenen Melek dudaklarında hissettiği dudaklarla serzenişine mecburi bir ara vermek zorunda kalmıştı. "Benim değil, bizim. Ayrıca an itibariyle 5,5 yıl oldu." "Dolardan bile hızlı yükseliyor mübarek." Kadının cümlesi üzerine adamdan imalı bir gülüş yankılanmıştı. Onun iması karşısında sahte bir hüsranla iç geçiren Melek "Sen eskiden bu kadar fesat değildin." diye mırıldandı. "Değil miydim? Unuttuysan zevkle hatırlatayım." Dibinde biten kocasının başını boynuna gömmesiyle yutkunan Melek adamı saçlarından tutarak geri çekti. "Bir dur daa." "Dur deyip beni tahrik eden sen... Saçlarımı az çektin biraz daha çek." diye homurdanan adam oflayan karısına baktı. "Bak dudaklarını büzme. İkindiye kadar uyuyakalırız(!) yoksa." "Haber vermememin üstüne bir de görüldü attığımı gördüklerinde bizi sonsuza kadar uyutacaklar merak etme." Memnuniyetsiz bir şekilde geri çekilen Ege bir yandan da söyleniyordu. "Çocuğun mu var derdin var.' moduna erken girdim. Eşek kadar olmuşlar ama bizim birlikteliğimizi engelliyorlar. Empati için aynı tarifeyi uygulayacağım onlara." Son cümlesini fark ettiğini yüzünü daha çok buruşturan adam karşısında Melek neşeyle gülmüştü. "Hani vermiyordun kızını?" "Vermiyorum zaten. Yanlışlıkla kaçtı ağzımdan." "Vermezsen kızın 'Evlenelim.' diyerek oğlunu kaçırabilir. 'Anasına bak kızını al.' hesabı." "Anasına da baktırtmam kızımı da aldırtmam." diye hiddetlenen adam somurtarak karısına döndü. "Olmayacak şeyler yüzünden tansiyonumu çıkartmasana Meleğim." "Huysuz babalık hiç yakışmıyor Ege'm. Allah'tan yabancıya gitmiyor. Oğlun olmasaydı kızının sevdiği adama neler yapardın tahmin dahi edemiyorum." "Oğlum olması yapmayacağım anlamına gelmiyor." diyen adamın sesindeki sevgi sözlerinin palavra olduğunun ispatıydı. Onun haline gülümseyen Melek telefonunun ekranını açarak derin bir nefes aldı. "Nasıl yapalım? Büyük ihtimalle beraberlerdir. Ben Hilal'i sen de Burak'ı mı arayacaksın?" "Burak açmayacak zaten. Senin hoparlörden konuşuruz." Salih'in kesin cümlesini duyan Melek ona döndü. "Açmaz mı gerçekten?" "Açmaz. Tam bir tripçi. Onu biraz tanıyorsam Hilal'e hoparlörü aç deyip beni meşgule atacak." "Meşgule atacağını bile bile neden arıyorsun?" diyen Melek cevabını bildiği halde adamdan doğrulatmak istemişti. "Aramazsam bir de aramadığım için trip yerim." diye iç geçiren adam gerçekten de dertli görünüyordu. Onun bu halini gören kadın kahkaha attı. "Seninki benimkinden betermiş." "Ahh ahh. O sekizinci aramadan önce görseydim her şey daha kolay olurdu." diye hüzünle mırıldanan adam oğlunun açmayacağını bile bile arama tuşuna bastı. 🦋 Ekrandaki isme bakan Burak tripli bir şekilde kapat tuşuna basarken sevgilisine döndü. "Açma." "Nasıl açmayayım? Deliler gibi merak ediyorum. Ayrıca telefonu meşgule mi attın sen?" Çocuk gibi omzunu silken Burak "8 kez aradım açmadı. Niye şimdi açayım onun telefonunu?" diye söylenirken Hilal'in boşluğunu yakalayıp kızın telefonunu elinden kapmıştı. "Ya Burak ne yapıyorsun?" diyen Hilal telefonunu almak için yönelirken Burak telefonu onun ulaşamayacağı şekilde havaya kaldırmıştı. "Telefonu bekliyormuş gibi hemen mi açacaksın?" "Evet? Bekliyorum zaten." diyen genç kız erkek arkadaşının telefonu vermeyeceğini anlayarak çabalamaktan vazgeçti. "Telefonumu geri vermeni bekliyorum." derken ciddi bakışlarla elini uzatmıştı. "Nerde süründürme politikası? Nerde trip? Nerde sabah namazından beri mesaj attığı için kızgın olan sen?" Adamın kendisini fişeklemesiyle gaza geldiğini hisseden Hilal kaşlarını çattı. "Niye sinirime oynuyorsun şimdi? Dost musun düşman mı? Ver! Annemle konuşmak istiyorum." Onlar atışırken telefon kapanmıştı. Bunu gören Hilal hüsranla iç geçirdi. "Al kapandı işte." "Tekrar arayacak." diyen Burak cümlesini bitirmişti ki odada tekrardan İhtilal şarkısı yankılanmaya başlamıştı. "Bunu açacaksın değil mi?" diye soran kızın sesi tereddütlü çıkmıştı. Bu tripkolik delinin sağı solu belli olmazdı. "İzninle şarkımızı dinliyorum Kelebeğim. Kim dedi zil sesini İhtilal yap diye?" Sevgilisiyle dalga geçen adam meraklı bakışlarını telefona çevirdi. En az kız kadar açmak istediğinden telefonu aralarına alırken mırıldandı. "Hoparlörlere aldığımı söyleme olur mu?" Bu mırıltısı karşısında gülen elalarıyla ona bir bakış atan Hilal başını iki yana salladı. "Tam bir çocuksun Burak." Dudaklarında haylaz bir sırıtış beliren adam sahte bir öfkeyle karşılık vermişti. "Banane. O ihtiyar açsaymış telefonumu." Bıkkın bakışlarla 'Ben kiminle sevgiliyim böyle.' iç geçirişini yapan Hilal başıyla telefonu işaret etti. "İkinciyi kapatmadan açsak mı artık?" Bu komutu beklercesine cevapla tuşuna basan Burak hiç beklemeden hoparlörü açmıştı. "Kızım?" Melek'in çekimser sesi odada yankılanırken Hilal dudaklarında sahte bir gülümseme belirdi. "Kızın mı? Yanlış aradınız sanırım. Kimdiniz?" Bu tepki karşısında kahkahasını zorlukla yutan Burak yalnızca dudaklarını oynatarak söylenmişti. "Bir de bana laf yapmıyor mu?" Kızının zoru oynayacağını anlayan Melek yanındaki kocasına öldürücü bakışlar atarken Ege ben masumum dercesine ellerini iki yana açtı. Ondan fayda göremeyeceğini anlayarak iç geçiren Melek pişman bir sesle af dilenmeye başlamıştı. "Hilal'im, kızım, canım çok özür dilerim. Endişelendiğini biliyorum ama dün babanla sabaha kadar konuştuk bu yüzden uyanamamışız." Karısının kulağına doğru yaklaşan adam yalnız ikisinin duyacağı şekilde fısıldadı. "Telefonu kapatınca biraz daha konuşmalıyız(!) karıcığım." Melek dudaklarında beliren gülümsemeyi gizlemek için dudaklarını birbirine bastırırken ahizeden Hilal'in endişeli sesi yükseldi. "Anlattı mı?" Sevgilisinin sesini duyan Burak teselli vermek istercesine kızın eline uzanırken soruya karşılık veren kişi Ege'nin bizzat kendisi olmuştu. "Anlattım." Babasının güçlü sesi karşısında dudaklarında gururlu bir gülümseme beliren Burak derin bir nefes aldı. Yıllardır onu kollayan kahramanı artık prangalarından kurtularak özgürlüğüne kavuşmuştu. Ela gözleri dolan Hilal de sevgilisiyle aynı hislere sahipken bizzat duyma isteğiyle sordu. "Sonunda barıştınız yani öyle mi?" Kızlarının sesindeki küçük kızı duyan Ege ile Melek birbirlerine döndüler. Çift "Barıştık." cevabını aynı anda aynı mükemmel gülümsemeleriyle vermişlerdi. Parmaklarını karısının boynundaki yıldıza götüren Ege yalnızca karısının duyacağı şekilde fısıldadı. 'Evlendik bile.' Dudaklarındaki gülümseme sırıtışa evrilen Melek kocasına biraz daha sokulurken diyafona doğru konuştu. "Boşuna endişelenmişsiniz. İyiyiz biz. Hiç olmadığımız kadar." Kadını duyan Burak yalnızca sevgilisinin duyabileceği şekilde homurdandı. "Lütfedip haber verseydiniz bilirdik iyi olduğunuzu. Müneccim miyiz biz?" Bu topu boş geçirmeyen Hilal anında kopyala yapıştır yapmıştı. "Lütfedip haber verseydiniz bilirdik iyi olduğunuzu. Müneccim miyiz biz?" Hilal'in cümlesi karşısında Melek şaşkınlıkla kaşlarını kaldırırken Ege bezgince iç geçirdi. "Kızım söyle o yanındaki hergeleye diyeceklerini sana paslayacağına adam gibi kendi söylesin." 'Adam gibi.' kelimesini duyan Hilal yutkunarak sevgilisine dönerken şaşırtıcı bir şekilde buna takılmayan Burak alaylı bir şekilde konuştu. "Sevgilim sor bakayım o babana. Bana hergele diyecek kadar yakın mıymışız kendisiyle." Oğlunu duyan adam sinirleri bozuk bir şekilde güldü. "Babana diyor bir de! Bu ne trip beyefendi?" "Beni unutmanın bir bedeli olmalı değil mi Salih Aslan?" dedi Burak kollarını birbirine kavuşturup arkasına yaralanırken. "Yerimde olsan aynısını yapacağın şeyin hesabını soruyorsun ya ağız burun dalmak istiyorum." diyen Ege cümleyi kurduğu an yüzünü buruşturmuştu. Kız arkadaşına dönen Burak dudaklarında beliren çarpık gülümsemeyle ağzını araladı. Bunu gören Hilal potansiyel bir densizliğe karşı hızla erkek arkadaşının ağzını kapatmıştı. "Misillemeni benim üzerimden yaparsan sana dünyayı dar ederim." diye tıslayan kızın ela gözleri alev atıyordu. Asena'sının tehdidini gerçekleştireceğinden gram şüpheye düşmeyen Burak, abartılı bir hareketle elini karnına götürerek başını aşağı yukarı salladı. Kısmen 'Karnıma yediğim bowling toplarından sonra misilleme yok.' diyordu. Bir süre muzip yeşillere bakan Hilal "Sana güvenmiyorum." diye söylendikten sonra sevgilisinin kulağına doğru fısıldadı. "اگر مرا درگیر مشاجره با پدرم کنید و سر و صدا کنید، دیگر هرگز لباس های دیشب را روی من نمی بینید.." (Eğer babamla atışmana beni dahil edip densizlik yaparsan dün geceki elbiseleri bir daha hiçbir şekilde üzerimde göremezsin.) Profesyonel bir şekilde tehdidini yapan Hilal rahat hareketlerle elini geri çekip bacak bacak üstüne atarken ağzı açık bir şekilde ona bakakalan Burak refleksle mırıldandı. "Zalimin Kızı." Onu duyan Ege "Ne oluyor orada?" derken Melek de gülerek "Buradaki zalim kim oluyor ve neden zalim?" diye sormuştu. "Valla zalim hanginiz bilmiyorum ama oyunbozan kim çok iyi biliyorum." dedi Burak gözlerini kısarak sevgilisine bakarken. Dudaklarında keyifli bir gülümseme beliren Hilal parmağıyla kendisini işaret etti. "Oyunbozan ben oluyorum." "Ellerine sağlık, hadi durma kutla bu zafer senin." diye takıldı Burak gülerek. "An itibariyle bitanene bir 'Zalim*.' borcun var Burak Kılıç." dedi genç kız işaret parmağını bu sefer sevgilisine doğrulturken. "Hay hay efendim. Siz isteyin yeter ki." Onların tatlı atışmasını dinleyen Melek ve Ege mutlu gözlerle birbirlerine baktılar. Bu dünyada kızlarının sevginin en saf haliyle sevildiğini bilmek kadar güzel bir duygu olamazdı. Telefon doğru dönen Ege bu hislerine zıt bir şekilde homurdandı. "Alooo. Telefon hâlâ açık." "Tüh gördün mü unuttuk. En son aradığımda fazlaca 'Kapalı' telesekreteriyle karşılaştığım için olsa gerek..." Oğlunun laf sokmalarının sonunun ne zaman geleceğini merak eden Ege'nin saçını başını yolmasına az kalmıştı. "Delirtme beni. Keser döner, sap döner Burak Efendi. Kabarık bir hesap çıkarırım kalırsın öyle." dedi Ege uyarırcasına. "Ben kalmam ihtiyar da... Sevgilim boykot koydu. Ben susayım sen kendi kendine ver cevaplarımı. Ne diyeceğimi bilecek kadar iyi tanıyorsun beni." "Maalesef. Bu konuyu sakız gibi uzatacağını bilecek kadar tanıyorum. Uzun süre görüşmesek mi? Elimde kalacaksın yoksa." "Elinde mi kalacağım? Hilal aşka düşünce babacığın pek de esprik olmuş. Duyuyor musun bak ne diyor? Bir şey değil bu İhtiyar haliyle başına iş alacak." Ege tam karşılık verecekken Melek araya girdi. "Ay yeter yordunuz. Ben güya kızımı aradım konuşayım diye ama dakikalardır sizin atışmanızı dinliyoruz. Konuşacaksanız git kendi telefonundan ara Ege." Ege memnuniyetsiz bir sesle "Açmaz ki." derken Burak da büyük bir memnuniyetle "Açmam ki." demişti. "Al birini vur ötekine.' değiller mi annem? Bittik biz." dedi Hilal gülerek. Bunu duyan baba oğul yine aynı anda konuşmuştu. "Siz mi, biz mi?" "Biten kimmiş tartışılır." Babasıyla aynı fikirde olduğu için sırıtan Burak, Hilal'in bakışlarını gördüğünde dudaklarını oynatarak "Ne?" diye sordu. Erkek arkadaşına yaklaşan Hilal sessizce mırıldandı. "Güya adama trip atıyorsun. Şu hallere bak." Telefona bir bakış atan Burak gülümsedi. "من عصباني ام... اما نميتونم عصباني بشم . ببين چقدر خوشحال به نظر مياد" (Kızgınım... Ama kızamıyorum ki. Baksana sesi nasıl mutlu geliyor.) HilBur cephesinde bunlar yaşanırken Melek'in ahizeden sesi yankılanmıştı. "Hayırdır Ege'm. Ne bu istemem yan cebime koy haller?" Gençler kadının sesindeki imayı babalarının Burak'ın tribine karşı tepkili rolü yapmasına bağlarken Ege gözlerindeki alevlerle karısına yaklaştı. Adam "Kapat telefonu." diye fısıldarken Melek'in gözleri kocaman olmuştu. Kocasının kıskacında son anda kurtulan Melek telaşla koltuktan fırlarken eliyle adama dur işareti yaptı. Hoparlörden gelen hışırtılara anlam veremeyen Hilal soru dolu gözlerle sevgilisine bakarken annesine seslendi. "Anne?" "Kızım?" karşılığını veren Melek'in sesi nefes nefesiydi. Üstüne yürüyen adamdan kaçmak için geriye doğru giden kadın yanındaki battaniye poşetini adama doğru attı. Diyafondan kızları "Ne oldu?" diye sorarken kocası üstüne gelmeye devam ediyordu. "Ha-hamam böceği gördüm de..." diye yalan atan Melek, Ege'sinin alaylı gülüşüyle karşılaşmıştı "Sen hamam böceğinden mi korkuyordun?" diye sordu Hilal kaşlarını çatarak. "Kor... Korkuyor-muşum." diye kekeleyen Melek'in tepkili bir şekilde dudaklarını oynatarak 'Yapma daa.' demesi adamı daha da çok çıldırtmış. "Bir de daa diyor." diye sessizce söylenen Ege telefonu işaret ederek bitir işareti yaptı. Kadın kafasını iki yana sallarken onlardan kilometrelerce uzaklıktaki kızları da gözlerini kısarak telefona bakıyordu. "Var bunlarda bir haller." diye fısıldadı Hilal erkek arkadaşına doğru. Eliyle diyafonu kapatan Burak yalnızca ikisinin duyacağı şekilde konuştu. "Vardır elbette. Trip gırgırını bir kenara bırakırsak babam haklı. 25 yıl sonra kavuşmuşlar rahat bırakalım insanları. Anneannenin olayını söyle de bitir." Hilal başıyla sevgilisini onaylarken EgMel cephesinde işler iyice kızışmıştı. "Kapat yoksa söylerim." dedi Ege sessizce Kocasının evliliklerini yumurtlayacağını anlayan Melek hızla cümleye başladı. "Hilal..." "Anne akşam anneannem hepimizi yemeğe bekliyormuş." Seher Gökmen'in bahsi Ege'nin durmasına neden olurken Melek bakışlarını adama çevirdi. İtiraz etme ya da reddetme lüksleri olmamasına rağmen onun onayını almadan kabul etmemişti. Bunu fark eden Ege samimi bir şekilde gülümseyerek telefona doğru seslendi. "Olur kızım. Kaç gibi gelelim?" "7 gibi işte babacığım. Biz Burak'la biraz erken geçeriz anne, anneanneme yardım ederiz. Aklın kalmasın." "Çok iyi olur. Teşekkürler." diyen Melek kocasının saate bakıp sırıttığını gördüğünde istemsizce güldü. Onun gülüşünü duyan Burak sevgilisinin kulağına doğru "Gençleri(!) yalnız bırakalım." diye dalga geçtikten sonra telefonu kendine yaklaştırdı. "Hadi o zaman görüşürüz akşama. Biz kapattık. Allah'a emanet olun." Anne ve babasının veda cümlelerinden sonra telefonu kapatan Hilal, bir anda erkek arkadaşının boynuna atladı. "İşte bu bee. Allah'ım çok mutluyum. Nasıl da mutlu geliyor sesleri duydun mu? Ayy sonunda rahat bir uyku çekeceğim." "Günlerdir kollarımın arasında horul horul uyuyan kıza bakın hele." diye kıza takılan Burak sevgilisini sıkıca sararken aynı sevinçle mırıldanmıştı. "Babamın sesi telefondan bile huzurlu geliyor. Sonunda onun da acıları dindi. Şükürler olsun." Kalbinden büyük bir yük kalktığını hisseden Hilal şükranla gözlerini kapattı. "Artık tam anlamıyla hayatımızın miladına ulaştık Alfa'm." "Ben seninle tanıştığım gün yeni takvimimin yapraklarını koparmaya başlamıştım zaten Kelebeğim." 🌹 Bornozunun kuşağını bağlayan Melek hızla banyo kapısına yöneldi. Kocası sağ olsun %90 geç kalacaklardı! "Ben niye kanıyorsam bu adama?" diye söylenen kadın kilidi açarak kulbu indirdi. Kapıyı açmasıyla çığlık atması bir olmuştu. Elini hızlanan kalbine götüren Melek sakinleşmeye çalışırken karşısındaki adam neşeyle kahkaha atıyordu. "Niye korktun? Beni banyoya almadığında kapıya pusu kuracağımı tahmin etmeliydin Gül Kokulum." diyen Ege'nin sesi tepkili çıkmıştı. "Off Ege off. Senin yüzünden geç kalacağız, bir de sitem ediyorsun. Rahat dursaydın kapıyı suratına yemezdin." "Rahat durmasaydım suratıma yediğim o kapıyı kırardım Yaramaz Kız. Ama söz dinleyen bir koca olduğum için uslu uslu burada seni bekledim." "Bu uslu hallerinin 'Eğer o kapıyı kırıp yanıma gelirsen 1 ay boyunca tek başına duş alırsın.' tehdidimle bir alakası olmasın?" Yüzü asılan Ege memnuniyetsiz bir şekilde karısına baktı. "Daha evliliğimizin ilk gününde beni yerden yere vurmaya başladın. Acıman da yok hani. İnsan 25 yıl sonra kavuştuğu kocasına böyle mi davranır?" "Ay hiç duygu sömürüsü yapma adam. Doymak bilmiyorsun. Sana kalsak tüm gün beni bırakmazsın." "Tüm gün mü? 6 yıllık balayına çıkacağız biz. Ne günü?" Kocasını, artıp duran balayı sayılarıyla baş başa bırakmaya karar veren Melek sahte bir esefle başını sallayarak kapının yanındaki kurutma makinesini aldı. Kocası duşunu alsın diye çıkmak üzereydi ki adam kolundan tutarak onu durdurdu. "Saçlarını ben kurutabilir miyim?" Ege'sinin yumuşak bir sesle kurduğu cümle Melek'in 32 diş olmasına neden olmuştu. "Oluuur." diye şakıyan kadın kendisini kocasına teslim ederek gözlerini kapattı. Karısının kısa saçlarını tez zamanda kurutan Ege kurutma makinesini musluğun yanına koyduktan sonra kadına yaklaştı. Kocasının parmaklarının bornozunun yakasında dolaşmaya başlamasıyla titrek bir nefes alan Melek adamın eline bir şaplak atmıştı. "Yarım saat içinde çıkacağız diyorum Ege!" "Kesinlikle yarım saat içinde çıkamayacağız karıcığım... Hem biz neden kabul ettik ki bu yemeği?" "Ne diyecektik de reddedecektik acaba Ege Bey?" diyen Melek adamın bir kez daha bornozunun yakalarına yönelmesiyle bıkkınca iç geçirdi. "Yeni evli bir çiftiz biz. Bizi rahat bırakın. 6,5 yıllık bir balayı hakkımız var.' ya da '25 yıl sonra kavuşmuşuz bir de sizinle mi uğraşacağız?' diyebilirdik." Kaşları havalanan genç kadın başını arkasındaki adama doğru çevirdi. "Şimdi birkaç saniye dur ve son dediğini duyan oğlunun vereceği tepkiyi düşün. Sana hâlâ tripli olan oğlunun..." Aklına gelen bol kanlı vahşet görüntüleriyle usulca yutkunan Ege yaşanacak potansiyel sahneleri yok etmek isteğiyle başını iki yana salladı. Onun haline bakan Melek neşeyle gülmüştü. "İşte bu yüzden kabul ettik yemeği." diyen kadın hafif bir çekingenlikle devam etti. "Bu arada hâlâ düşüncemin arkasındayım. Evlendiğimizi söylemeyelim. En azından birkaç gün." "Bunu da anlamıyorum. Beni kışkırtırken 'Alnımda seviştik yazısıyla çıkmak istemiyorum.' falan diyordun. Her şeyi kitabına uygun yaşadığımıza göre bu saatten sonra yazsa da sorun olmamalı." Adamın dalga geçen sesini duyan Melek kışkırtmalarının intikamının ağır olacağını fark ederek homurdandı. "Hâlâ daha o yazıyla çıkmak istemiyorum. Cidden rezil durum değil mi? Delilercesine kavgalı olduğum adamla konuşmaya gittiğimi söyleyip evlenerek geri dönüyorum. Yok yok. Bunu hemen öğrenmesinler. Valla yüzlerine bakamam." "Savaşma seviş.' taktiğini uygularken sorun yoktu da iş yayınlamaya gelince mi sorun oldu?" diyen Ege halinden memnun bir şekilde gülmüştü. "Yapma daa." diyen Melek dudaklarını sıkıca kapatsa da geç kalmıştı. "Hmm. Demek daa..." diye mırıldanan Ege dudaklarını kadının gül kokulu boynuna yönlendirirken Melek telaşla konuştu. "Isırırsan seni mahv..." Boynundaki tatlı acıyla cümlesini tamamlayamayan Melek yarı kızgın yarı uyarılmış bir şekilde inledi. "Bi rahat dur Ege. Sana diyorum ki..." 180 derece etrafında döndürülen kadın dudaklarında hissettiği dudaklarla serzenişine mecburi bir ara vermişti. Kadını kısa soluklu öpen Ege gerçekten de çıkmaları gerektiğinin bilinciyle aşık olduğu dudaklardan zorlukla ayrılırken onca sitemi yapan Melek 'Niye kısa sürdü bu?' dercesine bir bakış attı. Öpüşmeyi yarıda kestiği için karısının gözlerinde beliren memnuniyetsiz ifade Ege'nin içten kahkahasıyla sonlanmıştı. "Bir de bana rahat dur diyorsun Yaramaz Kız." "Ben yaramazlığa her zaman varım da, dünya karşı. Gitmemiz lazım ve sen daha duş almadın bile." diyen Melek boynunun halini görmek için musluk aynasına doğru yürüdü. "Birlikte alalım?" diye şansını deneyen kocasına baygın bir bakış atan kadın aynada gördüğü manzarayla gözlerinin kocaman olduğunu hissetti. "EGEEE!" "Efendim karıcığım?" diyen adamın masum cümlesiyle hoşnut elaları çelişiyordu. Dün geceden beri yaşadıklarının aşikar izlerine bakan Melek hüsranla inledi. "Ben böyle dışarı falan çıkmam. Daha doğrusu çıkamam. Ne yaptın sen?" "Hatırladığım kadarıyla tek ben yapmamıştım Gül Kokulum. Neyse olan oldu. Hadi anneni ara da çatı çöktü de." Bir an, sadece bir an bu teklifi kabul etmeyi düşünen Melek bunun ağır bir tahribatla sonuçlanacağını bilerek başını iki yana salladı. "Bizim iki deli evi basar. Yaparlar bak. O yemeğe gitmezsek telefonlarımızı izletip kapıya dayanırlar." Hoşnutsuzca yüzünü buruşturan Ege, karısının haklı olduğunu bilerek mecburi teslim oldu. "Yaparlar. Ve o konuma girmeyi ben bile kaldıramam." "Sanırım artık çok geç. Benzer duruma düştük bile." diyen Melek ciddi anlamda endişeli gözlerle boynuna bakıyordu. Az önce ısırma derken zaten boynunun morluklarla dolu olduğundan bihaber olan kadın yaptığı sıcak banyoyla daha da belirginleşen izlere büyük bir hüsranla bakmaya başlamıştı. "Bakma öyle. Kazağını bilerek boğazlı aldım." Ege'sinin cümlesiyle dudaklarında bir sırıtış beliren kadın parlayan gözlerini adama çevirdi. "Her şeyi düşünme olayını seviyorum." "Hmm. Sadece onu mu?" diyen Ege karısının yanına gelerek bornoz kuşağını hafifçe çekiştirmeye başladı. Böylelikle elinin tersine bir şaplak daha yemişti. "Uslu dur diyorum. Daha karşıya geçeceğiz, yolumuz uzun." "Bizim de telafi etmemiz gereken uzuuun bir 25 yıl var ama." diye söylenen Ege dudaklarında hissettiği dudaklara tam karşılık verecekti ki kadın geri çekildi. "Uslu dur, sorunsuzca gidelim şu yemeğe. Ben de bu gece sana uzuuunca telafi etme izni vereyim kocacığım. Tamam mı?" Dudaklarında pişkin bir gülümseme beliren adam keyifle karısını onayladı. "Hem de ne tamam Meleğim. Yalnız gece uzuuunca vereceğin iznin kısacasını şimdi rica etsem?" diyen Ege son bir kez daha şansını denemek istercesine duşakabini gösterdi. "Tek başıma sırtımı keseleyemiyorum da.' 50 yaşındaki adamın hüzünle büzülen dudaklarına bakan Melek gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken bu cazip teklifi kabul etmek üzere olduğunu fark ederek zorlukla banyodan dışarı fırladı. Melek hızlıca kaçarken kocası arkasından bağırıyordu. "Bu reddinden dolayı o uzundaki u'ları uzattım Yaramaz Kız. Gece yaptığım ve istediğim hiçbir şeye itiraz etmeyeceksin." "Ne zaman ettim ki sanki?" diye mırıldanan Melek adamın duymasını istemediği için özellikle sessiz konuşmuştu. Adamı azıcık tanıyorsa duyduğu bu cümle yeni bir ateşi harlardı. Biliyordu. Hem de çok iyi biliyordu. Kapı sesinin ardından duyduğu su sesiyle dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Melek, adamın gevşettiği bornozun kemerini sıkarken giyinmek için odaya doğru yöneldi. Azgın kocası gelmeden giyinmesi, ikisinin de hayrına olacak gibiydi. Bu düşüncelerle odaya girmek üzere olan kadın yan taraftaki aralık kapıyı gördüğünde istemsizce duraksadı. Evi gezdirirken neşeli bir ruh halinde olan Ege'sinin buruk bir tebessümle girdiği tek odaydı burası. Ayıcıklı duvar kağıdına sahip pembe oda... Eli kendinden bağımsız hareket eden Melek parmaklarını soğuk tahtaya yaslayarak kapıyı itti. Hafif bir gıcırdamayla açılan kapı, gün ışığıyla aydınlanan odayı gözler önüne sermişti. Aklında 'Güzel ışık alıyor.' düşüncesinde beliren Melek yavaş adımlarla odaya doğru adımladı. Ege'sinin gece gezdirirken üstünkörü gösterdiği boş odanın sağ köşesinde yığın halinde mektup zarfları duruyordu. Sol duvarı boydan boya kaplayan ayıcıklı desene kalbi acıyarak bakan kadın birkaç adım atarak odanın ortasına doğru yürüdü. Kalbi acıyordu... Çok çok acıyordu. Elini kalbine götüren Melek dolduğunu hissettiği gözleriyle boş odaya doğru baktı. 'Her şey bambaşka olabilirdi. Hilal'im bu odada annesi ve babasıyla birlikte büyüyebilirdi.' Bu gerçek en sertiyle çarparken acıyla gözlerini kapattı. Eli istemsizce karnına giderken bu odanın içinde hamile bir şekilde gezdiğini ve odayı bebek eşyalarıyla düzdüğünü hayal etmişti. Kaldıramayacağı ağırlıktaki bu hayalle gözlerini açan Melek odanın artık boş olmadığını görerek sessizce inledi. Zihni ondan izinsiz eşyaları yerine yerleştirmiş, odayı olması gerektiği gibi bir çocuk odasına çevirmişti. Hayallerindeki gibi... Mektupların olduğu köşede beyaz bir beşik duruyordu. Sol köşede ise iki tane sallanan sandalye. Sandalyelerin ortasında beyaz bir sehpa, sehpanın üzerinde de bir çocuk eğitimi kitabı vardı. Biraz daha zorlarsa o sandalyelerde oturan Ege'sini ve kendisini hayal edeceğini anlayan Melek toparlanma isteğiyle mırıldandı. "Kendine gel Melek. Artık her şey için çok geç. Olmayacak hayaller kurma." Sol gözünden bir damla yaş süzülürken iç sesi usulca fısıldadı. 'Gerçekten geç mi? Gerçekten de bu hayalin olması o kadar da imkansız mı? Tamam o beşiğin içindekinin Hilal olması imkansız doğru ama başka bir bebek olamaz mı? İkinize ait, beraber büyüttüğünüz bir bebek...' Zihnine fısıldayan bu ses nefesini keserken kıpkırmızı olan gözlerini karnının üzerinde duran eline çevirdi. 'Her şeyiyle Sil Baştan başlasak olmaz mı?' Ege'si ile beraber geçireceği bir hamilelik düşündü Melek. Bu düşünce burnunun direğini sızlatırken önce sol gözünden bir damla yaş düştü sonra da sağ. Parmakları kendinden izinsiz minik hareketlerle karnının üzerini okşarken Hilal'i doğurduktan sonra ilk kez 'Anne olmak istiyorum. Tekrardan anne olmak istiyorum.' dileğinde bulunmuştu. Bu dileğin ağırlığı, yaşanmışlığı, hüznü ama en çok da umudu gözlerini kapatmasına neden olurken dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. Yüzüne vuran güneşin ısısı dahi düşündükleri yüzünden buz kesen bedenini ısıtamazken olanca şiddetiyle titredi. '45 yaşına girmek üzeresin tekrardan anne olsam mı diye düşünüyorsun. 25 yaşında bir kızın var Melek. Saçma sapan isteklerini ve hayallerini kenara bırakıp realist olmalısın.' Kendisini realist olmaya zorlayan iç sesinin önce odadaki hayali eşyaları kaldırması gerekliydi. Gözlerini açarsa bir hayalle daha karşılaşacağından korkan Melek tekrardan titredi. Tam bu sırada bedeninde hissettiği kollar dudaklarının arasından çaresiz bir inlemenin dökülmesine neden olmuştu. Onun inlemesi Ege'nin karısını biraz daha kendisine çekmesiyle sonuçlanırken aşık olduğu kokuyu duyumsayan adam başını karısının saçlarının arasına gömdü. "Seni bu halde görmek istemiyorum." derken sesinde esef vardı. Adamın karnının üzerindeki elinin üzerinden sarılması Melek'i ayrı dağıtırken dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçan kadın yorgun bedenini kocasına yaslayarak sessiz kaldı. "Titriyorsun." diye mırıldanan Ege çenesini kadının omzuna koyarak kollarını sıkılaştırmıştı. Ona bir dönüt vermesi gerektiğini hisseden Melek çatallı bir sesle fısıldadı. "Geçer şimdi. Geçecek." 'Geçmeli. Kalbimin üzerindeki bu ağrı, geçmeli.' diye düşünen Melek karnının üzerindeki eli okşamaya başlayan adamla titrek bir nefes aldı. "Geçecek. Geçmesi için her şeyi yapacağım. Hatta işe..." Cümlesini yarıda kesen adam bakışlarını yıllarını geçirdiği odada gezdirdikten sonra buruk bir şekilde devam etti. "Bu odayı değiştirmekle başlayalım. Çalışma odası mı yapsak yoksa oturma odası mı? Tasarımlarını yapacağın bir odan olsun istiyorum. Hep yatak odası üst katta olur diye hayal etmiştim ama dünden sonra kesinlikle yandaki oda bizim odamız olacak. Odama yakın olsun dersen çalışma odanı burası yapabiliriz. Gayet güzel aydınlanıyor. Rahat çizim yaparsın. Duvarlarını beyaza boyarız, sol köşeye raf atarız, camın köşesine de bir çalışma masası koyarız." Adamın hüznünü geçirmek isteğiyle kurduğu cümleler Melek'in bakışlarını sağ köşeye çevirmesine neden olmuştu. "Ama..." diye fısıldayan kadın devamını sesli dile getiremedi. 'Ama orası beşiğin yeri. Beşiğin yerine masayı nasıl koyarım? Sallanan sandalyelerin yerine raf olur mu hiç? Hele de ayıcıklı duvar kağıdını söküp pembe duvarları nasıl beyaza boyayacağız?' Karısının düşüncelerinden bihaber olan Ege olayı yanlış anlayarak kadının yanağına bir öpücük bıraktı. "Senin bu odada geçirdiğin vakti hatırlatır canımı yakar diyorsan başka türlü de değerlendirebiliriz." 'Başka türlü değerlendirmesek olmaz mı? Amacı dahilinde kullansak. Bir çocuk odası olsa. Çok mu imkansız bir dilek bu?' "Tek istediğim mutlu olman Meleğim. Sen nasıl istersen öyle yapalım. Kararın, isteğin neyse uyarım sana." Buğulu bakışlarını odada gezdiren Melek dudaklarını aralasa dahi sesi çıkmadı. Saçma düşüncelerini sesli söylemek istememişti. 'Bu yaşında anne olmak nereden çıktı? Şu son günlerini çok hızlı yaşamıyor musun? Kendine gel!' diye kendini azalarken gözleri ayıcıklı duvar kağıdına kaydı. 'Kararım ve isteğim... Sence de burası çok güzel bir çocuk odası olmaz mı Ege'm?' kabullenişi sandığının aksine yerden yere vurmamış, kalbindeki acının usulca silinmesine neden olmuştu. "Şükür artık titremiyorsun." diye fısıldayan Ege karısının boynuna yumuşak bir öpücük bıraktı. Titremesinin geçtiğini fark eden Melek içindeki soğukluğun da geçtiğini hissetmişti. "Titremiyorum. Üşümüyorum da." diye mırıldanırken bir kez daha odaya baktı. "Ege'm?" Karısının yumuşak sesini duyan adam gülümseyerek karşılık verdi. "Efendim Meleğim?" "Burası... Burası biraz daha böyle dursun." diyen Melek istemsiz bir telaşla ekleme yaptı. "Senin anılarını, acılarını birkaç mobilya ve boyayla yok etmek istemiyorum. Bu odayı biraz daha böyle boş tutalım. Mektuplarını yazıldığı yerde okuyayım." Böyle bir isteği beklemeyen Ege birkaç saniye duraksadı. "Emin misin? Seni bir daha bu odada böylesine dağılmış bir halde bulacak mıyım peki? Yaraları saralım derken tekrar tekrar kanatmayız değil mi? Titremenden ve içinin üşümesinden gerçekten nefret ediyorum." Bakışlarını hayali beşiğin bulunduğu köşeye çeviren Melek hafifçe tebessüm etti. "Garip bir şekilde artık üşümüyorum." Onun gülümseyen sesi Ege'nin de tebessümüne neden olurken karısını kendine doğru çevirerek gözlerine baktı. "Bundan sonra üşümene asla izin vermeyeceğim. Bu odaya gelince... Eğer istediğin buysa bir süre böyle kalabilir. Hatta eğer kabul edersen Hilal için aldığım hediyeleri İstanbul'a getirtip odaya koyarız. Doğum gününde kızım ile hediyelerini açmak istiyorum. Bu odada açmış oluruz." Adamın ela gözlerine bakan Melek destek almak istercesine kocasının elini tuttuktan sonfa sıktı. 'Aklıma gelen o garip düşünce senin düşüncelerine dahi uğramamış Ege'm. Saçmalıyorum değil mi? Bu saatten sonra ebeveyn olmayı istemek... Gerçekten büyük saçmalık." Yanıt bekleyen adamı fark ettiğinde düşüncelerini kenara koyarak başını salladı. "Olur. Anlamlı da olur. Hilal sever anlamlı şeyleri." "Annesi gibi." diye fısıldayan Ege karısının yüzüne düşen saçı yumuşak hareketlerle geriye doğru itti. "Annesi gibi." diye tekrar eden Melek kocasına yaklaşarak dudaklarının birleşmesini sağlarken garip bir heyecana sahipti. Melek Gökmen yıllar sonra yeniden anne olmak istiyordu. B.K.S |
0% |