@yasminiesa
|
"An itibariyle sen hiçbir şeye dokunmuyorsun ninecim. Her şey bizde." diyerek anneannesinin yanağını öpen Hilal montları vestiyere astıktan sonra mutfağa geçti. Sevgilisinin peşinden giden Burak elindeki poşetleri mutfak masasının üzerine bırakırken, Seher de kaşları çatık bir şekilde mutfağa giriş yapmıştı. "Bu ne demek torunum? Hastaneden çıktın yorulmayasın diye seni evime getirdim, bir de iş mi yaptıracağım?" Kadının memnuniyetsiz cümlelerini anında onaylayan Burak, eliyle Seher nineyi gösterdi. "Bak ninen ne güzel söyledi. Hadi sen geç içeri Kelebe..." Hilal'in elindeki ekmek bıçağını gören adam cümlesini tamamlayamadı. Yol boyu atıştığı erkek arkadaşının ninesiyle işbirliği yapacağını anlayan Hilal, tehditkar bir hareketle tezgahın üstündeki bıçağı alarak sevgilisine doğrultmuştu. "Asena'yı bu sıralar fazla çıkarmıyor musun Hilal Aslan?" diye homurdanan Burak'ın dudaklarında istemsiz bir sırıtış belirmişti. Adamın muziplikle parıldayan yeşilleri karşısında ciddiyetine korumakta zorlanan Hilal büyük bir isyanla konuşmaya başladı. "Kaç gündür beni o nefret ettiğim hastane yatağında hapis tutuyorsun. Ne istesem 'Dikişlerin alındıktan sonra.' diyerek geçiştirdin. Şimdi o çeneni kapa ve mercimekleri yıkamaya başla. Yoksa sana hayatının empatisini yaptıracağım Burak Kılıç." Ellerini havaya kaldıran Burak kahkaha atmamak için dudaklarını birbirine bastırırken büyük bir korkuyla(!) bıçağı işaret etti. "O bıçağın ucunu biraz aşağı indirerek konuşur musun Asena'm? 46'lık biri gibi bakıyorsun şu an. O ekmek bıçağını yanlışlıkla bir yerlerime falan saplarsan geri dönüşü olmaz bak." "46'lık?" diyerek adamı tekrarlayan Hilal'in dudaklarında sahte bir gülümseme belirmişti. "Neyse iyi tarafından bakalım Yüzbaşı. Bu 46'lık senin haşatını çıkardıktan sonra ceza almayacak.' İmalı bir şekilde gülen Burak sevgilisine göz kırptı. "Haşata çıkarmak için bıçak kullanmanı değil de..." Cümlesini aniden yarıda bırakan Burak kapının yanındaki Seher Gökmen'i fark ederek ciddileşmişti. Erkek arkadaşının kapıya yönelen bakışlarıyla ninesinin hâlâ mutfakta olduğunu anlayan Hilal elindeki bıçağı tezgahın üzerine bırakırken usulca yutkundu. "Torunuma niye Asena dediğinizi anladım." Yanakları yanmaya başlayan genç kız kızarmış yüzüyle arkasına döndü. "Nine..." Torununun utanmış halini gören Seher anlayışla gülümseyerek gençlere baktı. "Demek bu akşamki yemekleri sizin elinizden yiyeceğiz. Madem bu kadar istiyorsunuz o zamana mutfak sizin torunlarım. Bir şeye ihtiyacınız olursa haber ediverin. İçeride Kuran okuyor olacağım." Seher Nine herhangi bir cevaba mahal bırakmadan mutfaktan çıkarken Hilal elleriyle yüzünü kapattı. "Rezil olduk." Sıkkın bir şekilde iç geçiren Burak ekleme yapma ihtiyacıyla mırıldandı. "Yine..." "Hep senin yüzünden." diyen Hilal'in sesi neredeyse çıkmamıştı bile. "Bu sefer suçun sende olduğunu biliyorsun bak. Buna da şükür." Bir yandan kızla dalga geçen Burak diğer taraftan sevgilisinin karşısına dikilmişti. "Gerçekten utandın mı? Niye saklıyorsun yüzünü?" "Yok yalancıktan utandım!" diye söylenen Hilal ellerini yüzünden indirmek için herhangi bir hamlede bulunmamıştı. Bu durumdan hoşnut olmayan Burak "İş yine başa düştü." mırıltısıyla kızın ellerini yüzünden çekti. Hilal'in yüzündeki ciddi kızarıklık küçük bir kahkaha atmasına neden olmuştu. "Gerçekten utanmışsın." diyerek gülen Burak soğuk ellerini kızın sıcak yanaklarına yerleştirdi. "Vah benim Ay Işığım yine kırmızı neonlarla mı süslenmiş?" Rezilliğinin üstüne bir de Burak'ın alayını çekemeyen Hilal, of'layarak adamın elinden kurtuldu. "Alfa'ya of denmez Kelebek Hanım." diyerek sevgilisinin burnuna minik bir fiske atan Burak, pembeleşmiş yüzüyle dibinde duran Hilal'e bakarken hissettiği alayın buhar olup uçtuğunu fark etti. Aklı dün geceye giden adam, kalp ve ruh sağlığını tehdit eden pembe yanaklı kızı bileğinden tutup musluğa doğru yürürken bir yandan da "Utanacağın hareketleri niye yapıyorsun ki?" diyerek dalga geçiyordu. Burak'a sorgusuz itaat eden Hilal adamın değişen ruh halini hissederek kaşlarını çattı. "Ne oluyoruz?" Yakalandığını anlayan Burak 'İnkar bir numaralı savunmadır.' düşüncesiyle sıradan bir sesle mırıldandı. "Bir şey olduğu yok. Soğutalım seni biraz." "Niye?" diye soran genç kızın sesi şüpheci çıkmıştı. "Bu halinle odaklanamıyorum çünkü." diye kendi kendine mırıldanan adam, dibindeki kızın onu duyacağını hatırlasa da çok geç kalmıştı. Duyduğu cümleyle duraksayan Hilal kaşlarını kaldırarak sevgilisine baktı. Burak'ın yüzüne bakmaktan bilinçli bir şekilde kaçındığını gördüğünde eğlenerek sordu. "Hmm. Neye, neden odaklanamıyorsun anlatsana biraz." Kızın işveli çıkan sesiyle hüsran dolu bir nefes alan Burak başını iki yana salladıktan sonra alev atan yeşillerini bilinçli bakan elalarla buluşturdu. "Kaç kez diyeceğim? Yapma Kelebeğim. Yapma." Dudaklarında hain bir gülümseme beliren Hilal farkında olmadan(!) dudaklarını büzerek konuştu. "Ne yapıyorum ki? Masum masum soru soruyorum." "Senin bu masumluğun(!) benim sonum olacak. Büzme şu dudaklarını." diye tısladı Burak sitemle kıza bakarken. Erkek arkadaşının sitemi karşısında kendisine çeki düzen veren Hilal mahzun bir şekilde mırıldandı. "Üzgünüm, haklısın. Sende hissettin tabii eksikliği..." Kaşlarını çatan Burak 'Yine ne geliyor?' diye düşünse de sormaktan kendini alamamıştı. "Ne eksikliği?" "Şeftali rengi rujum." dedi Hilal gerçek bir hüzünle. Bakışları kızın dudaklarına kayan Burak hatırladığı defilenin de etkisiyle alt dudağını ağzının içerisine doğru bükerek istemsizce dudaklarını ıslattı. Ela gözlerin onu takip ettiğini fark ettiğindeyse derin bir nefes alarak gözlerini kapatmıştı. 'S*keyim. Bu iş hiç iyi yerlere gitmiyor.' Adamın iç sesini duymasa da zorlandığını fark eden Hilal dudaklarında keyifli bir tebessüm belirirken masum bir sesle devam etti. "O, olmayınca kendini bi eksik hissettin tabii." "Az insaf kızım. Az insaf." diye söylendi Burak. Bu zalim kızın bileğini bırakarak ondan acilen uzaklaşmalıydı. 'Oğlum iki gündür ne bu irade savaşı? Bu kızın eline çok koz verdin çoook.' 'Kapa çeneni iç ses!' Kaşları çatılmış sevgilisine bakan Hilal boğazını temizleyerek adamın ölüm fermanını imzalayan o cümleyi kurdu. "Merak etme. İstediğin insafı göstereceğim Alfa'm. Yarın ilk iş şeftalili lip balm alacağım ve düzenli olarak kullanmaya başlayacağım.' Gözleri faltaşı gibi açılan Burak, gerçek bir korkuyla ela gözlere baktı. "Bunu yapamazsın." derken sesi hayret doluydu. "İyileşene kadar beni hastaneden çıkarmayacağını söylediğinde ben de aynı tepkiyi vermiştim. Gel gör ki sen yaptın." diyen Hilal'in gözlerinde büyük bir kin vardı. "O ikisi kesinlikle aynı şey değil." Adamın itirazıyla başını aşağı yukarı sallayan Hilal bilmiş bir şekilde konuştu. "Katılıyorum. Senin beni maruz bıraktığın şey çok sıkıcıydı. Benim sana hediyem ise oldukça eğlenceli." "Eğlenen tek kişi sensin." diye homurdandı Burak. En acilinden Hilal'i bu lip balm işinden vazgeçirmenin bir yolunu bulmalıydı. 'Eğlenen tek kişi sensin.' cümlesiyle kaşlarını çatan Hilal pençelerini, pardon tırnaklarını, adamın omzuna geçirdikten sonra parmak uçlarında yükseldi. "Öyle mi?" diye fısıldarken nefesini adamın kulağına doğru üflemişti. Elektrik çarpmış gibi geriye çekilen Burak büyük bir isyanla sevgilisine baktı. "Ama yeter. Yeter... Toplu intikam mı alıyorsun Hilal?" "Ahh nereden anladın?" diye şaşkınca(!) soran Hilal şirince sırıtmıştı. Kızın şirin sırıtışına bakan Burak o dudaklara şeftalili ruj eklendiğini hayal ettiğinde dişlerini birbirine bastırdı. Bitmişti. Bu sefer gerçekten bitmişti. "Senin nefeslerin mi sıklaştı Alfa'm? Sanki ellerin de terledi. Boğazın da kurumuş gözüküyor, sık sık yutkunuyorsun. Kalp atışlarına girmeye gerek yok da o dişlerini biraz daha sıkarsan kırılabilirler. Aman dikkat!" "Beni. Analiz. Etme." diye homurdanan Burak kendine gelmeye çalışarak kızın bileğini bıraktı ve birkaç adım geriye gitti. Kendisinden uzaklaşan adama gülen gözleriyle bakan Hilal 32 diş sırıtmıştı. "Niye? Eğlenceli." "Dün geceden sonra az biraz izin mi versen Güzelim? Toparlanayım ha? Olmaz mı?" "Olurdu aslında ama yolda bana karşı çıktın. Yemeği ben yapacağım dediğimde 'Olmaz.' dedin. Bir ton laf dökmeme neden olup 'Tamam istediğin gibi olsun.' dedin ama buraya gelince ninemle işbirliği yapıp beni diskalifiye etmeye kalktın." Gözlerini şaşkınlıkla kırpıştıran Burak aralık kalan ağzını zorlukla kapattı. İşaret parmağıyla kendisini gösterirken hayretle sormuştu. "Bana tüm bunları bu yüzden mi yapıyorsun?" "Ne yapıyormuşum? Kızarmış yüzümden etkilendiğini anladığımda ayağıma gelen fırsatı değerlendirdim. Ki bence hiçbir şey de yapmadım yani. Sadece senin beden dilini sesli analiz ettim. O kadar." "O kadar mı?" diye söylenen adam kaşlarını havaya kaldırarak sordu. "Lip balm muhabbeti?" "Onda ciddiyim." diyen genç kız eliyle saçını geriye savurmuştu. "Olma." dedi Burak yalvarırcasına. "Oldum bile." dedi Hilal dudaklarındaki sırıtışla. Birkaç saniye düşünen Burak kararlı yeşilleriyle sevgilisine baktı. "Tamam. Ne istiyorsun?" "Ne mi istiyorum?" Anlamazlıktan gelen sevgilisine bakan adam bu işten kurtulması gerektiği için sabırla, tane tane açıkladı. "Yarın ve sonrasında şeftalili lip balm almaman için ne yapmalıyım? Şartın ne? Ne istiyorsun?" Karşısındaki Yüzbaşı'yı kıvrandırmaktan çok büyük bir zevk alan Hilal gözlerini kısarak adama baktı. "Ne istesem yapacak mısın?" Kızın eline bu kozu vermekten nefret eden Burak elmecbur kabul etti. "Evet." "Söz mü? Alfa sözü ver." dedi Hilal güvenceye almak için. "Ne isteyeceksin Hilal?" diyen Burak'ın sesi şüpheci çıkmıştı. Soruyu duymazlıktan gelen genç kız omuz silkerek sevgilisine baktı. "Söz vermiyorsan yarın rujumu almaya gidiyorum." "Tamam başımın belası. Tamam. Söz, Alfa sözü. Oldu mu?" "Oldu oldu. Çok güzel oldu." diyen Hilal yine, yeni, yeniden sırıtmıştı. "Ne istiyorsun peki?" diyen Burak yine, yeni, yeniden yenilmişti. "Şöyle ki..." Cümlesini tamamlamayarak duraksayan Asena, birkaç adım atarak aralarındaki mesafeyi kapattı. Dibinde biten sevgilisiyle usulca yutkunan Burak, genç kızın kollarını boynunda birleştirmesiyle titrek bir nefes almıştı. Adamın koyulaşan zümrütlerine bakan Hilal kocaman gülümseyerek isteğini beyan etti. "Yarın bana şeftalili lip balm almanı istiyorum Sevgilim." Genç kızın isteğiyle donakalan Burak'ın anlık bir refleksle başını iki yana sallaması, parmaklarıyla erkek arkadaşının ensesindeki saçları okşayan Hilal'in sahte bir kınamayla cıklamasına neden olmuştu. "Cık cık cık. Alfa sözü dedin ama. Sözünden dönemezsin Yüzbaşı'm." "Bana bunu yapma." diyen adam ciddi anlamda yalvarmıştı. "Sana bunu yaptım bilee. Yarın öğlene kadar lip balmım elimde olursa çok sevinirim, sözünün eri olan Alfa." Kızın oyununa düşen Burak çıkış yolu olmadığını anladığında küfretti. "S*keyim böyle işi. Şimdi kendi ellerimle mi..." "Evvet. Kendi ellerinle bana şeftalili ruj alacaksın. Bak şükret 'Sen sür.' demiyorum." diyen Hilal'in dudaklarında imalı bir sırıtış vardı. "Hilaaaal!" Adamın uyarı dolu sesi karşısında neşeyle gülen genç kız cilveli bir sesle karşılık verdi. "Buraaaak!" Halinden oldukça memnun olan kıza bakan Yüzbaşı başını yukarıya doğru çevirdi. "Allah'ım. Neyle sınıyorsun beni?" "Ahahahaha. Serzenişindeki o acıyı net bir şekilde duydum Alfa'm. Ama yapma böyle. Alışkınsın sen kendi ellerinle kendi bacağına sıkmaya. Bu çok koymaz sana." Kız arkadaşının gülen elalarına bakan Burak başını hafifçe yana doğru yatırdı. "Bana biraz acısan?" "Sen beni günlerdir hastaneye esir ederken acıdın da mı benden acıma bekliyorsun." "Zeytinyağı gibi üste çıkıyorsun resmen. Ben mi dedim yaralan diye?" Soruyu soran adam bu diyaloğu kaç yüz kez daha yaşayacaklarını gerçekten çok merak etmişti. "Son yapılana itimat ediyoruz. Sen beni hastane yatağında esir tuttun mu tuttun. Nedeni önemli değil sonuç önemli." Bu kıza laf yetiştiremeyeceğini fark eden Burak teslim olmuş yeşilleriyle kıza baktı. "Bari bana aldırtma." Adamın isyanına kıkır kıkır gülen Hilal tasasız bir şekilde omuz silkti. "Banane. Sen alacaksın. Biliyorsun ki ben hediyeleri çoook severim." "Hilal'im başka bir hediye alayım. Bu olmasın." Genç kız normalin dışındaki bu reddediş karşısında tek kaşını kaldırdı. "Bu en uzun söylenmen olabilir. Normalde bir iki mırın kırın eder sonra kabullenirdin." "Bunu nasıl kabul edeyim Allah aşkına?" diyen Burak gözlerini önce Hilal'in dudaklarına sonra da gözlerine çevirdi. "Normal zamanda bile delicesine öpmek istediğim kız şeftalili dudaklarını gözüme soka soka bana karşı oynayacak. Şu an bile beni sınamak için her şeyi yapıyorsun, o zaman yapacaklarını hayal dahi edemiyorum." Sevgilisine imayla bakan Hilal büyük bir özgüvenle konuştu. "Bence ediyorsundur." Kızın üstü kapalı dokundurmasını duyan Burak onunla nasıl başa çıkacağını bilemeyerek isyan etti. "Yuh ama yaa. Hilal gerçekten sabır taşı olsa çatlar ha. Yapma kızım yapma!" Dudaklarını birbirine bastırarak kahkahasını yutan Hilal uslu bir kız çocuğu olup başını aşağı yukarı salladı. "Tamam tamam susuyorum. Ama sen de yarın şeftalimi pardon şeftalili rujumu getiriyorsun." Başının belasına hafif bir serzenişle bakan Burak beyaz bayrağı çekerek teslim oldu. "Yarın şeftalini pardon şeftalili rujunu getiriyorum Asena. Ama sen de benimle uğraşmayı bırakıyorsun. Ve az biraz mesafe lütfen." Sevgilisinin son cümlesiyle kaşları anında havalanan genç kız ellerini adamın boynundan çekti. "Yaa öyle mi Burak Bey? İyi. İstediğin mesafe olsun." Hilal odanın en uzak köşesine doğru hareketlenirken kolundan tutan Burak onu durdurdu. "Az biraz dedim Kelebek. Konu üzerine bir de ensemdeki saçlarımla oynayarak dibimde sırıtınca benim testosteron haliyle tavan yapıyor." Burak'ın oldukça ciddi bir sesle söylediği cümle karşısında dut yemiş bülbüle dönen Hilal boğazını temizleyerek bakışlarını kaçırdı. Bu davranış Burak'ın gülmesine neden olmuştu. "Şuna bak şuna. Daha deminden beri bilinçli bir şekilde benim üzerime oynuyorsun da iki kelime ettiğimde bakışlarını mı kaçırıyorsun Hilal Hanım?" Adamın karşılık için kendisine baktığını hisseden genç kız isteksizce ona döndü. "Aaa-aa. O güzel elaların bunun bir oyun olmadığını sonunda hatırladığını söylüyor. Buna sevindim. Bence sözlükte 'Ukala' kelimesinin karşısına değil de Sabır Taşı'nın karşısına ismimi yazdırmalıyız. Sana rağmen iyi dayanıyorum kabul et." Erkek arkadaşının serzenişi karşısında somurtan Hilal tripli bir sesle konuştu. "Bana yaptıklarına say. Az peşinde koşturmadım. Biraz da sen sürün." "Biraz mı? Buna biraz mı diyorsun? Dün geceden sonra hem de." İyice suçluluk psikolojisine giren Hilal kendini savunmak için ağzını açmıştı ki Burak'ın ciddi gözlerinde belirip kaybolan zaferi gördüğünde kendine geldi. "Sen beni manipüle mi ediyorsun?" Yakalandığını anlayan Burak poker maskesini bozmadan ciddiyetle cevap verdi. "O da nereden çıktı şimdi?" Ona gram inanmayan Hilal gözlerini kısarak parmağını adama doğrulttu. "Kesinlikle manipülasyon yapıyorsun. Ne planlıyordun? Üzerime oynayıp ruj olayından vazgeçmemi mi sağlayacaktın?" Bu saatten sonra çeviremeyeceğini anlayan Yüzbaşı ofladı. "2 ayda bir sür bari." "Ahahahah. Komik şey seni. Hem üzerimde eğitimini kullan hem de pazarlık talep et. Yer miyim sence ben bunu?" Son cümle karşısında iç geçiren Burak tepkiyle kıza baktı. "O kelimeyi kullanma! Hele şu an hiç." Adamın serzenişi, Hilal'i güldürmüştü. "Senin yüzünden yakında dünya üzerindeki tüm kelimeler tabu haline gelecek Burak." "Öznenin hiç mi suçu yok Hakim Bey?" diye söylenen adam arkasındaki tezgaha yaslanarak ellerini sevgilisinin beline koydu. "Ayda 1?" "Cık. 30 günde 1 eğlenmek kulağa hiç hoş gelmiyor." "Hâlâ eğlenmek diyor ya." Burak'ın homurtusunu duyan Hilal kaşlarını çattı. "Bak 2 oldu! Eğlenmiyor musun yani? İnime geri kaçayım ben o zaman." Kız arkadaşının alınganlığı karşısında gülen Burak diliyle üst damağına vurdu. "Cık! İmkansız. Alfa ininin önüne pusu kurmuş. Yakalar seni, ham yapar." Cümleden çok Burak'ın gözlerindeki ifadeye eriyen genç kız naz yapma isteğiyle sızlandı. "Ama bana sitem edip duruyorsun." "Bildiğin üzere birimizin frene basması gerekiyor Kelebek. Prematüre ben nasıl bu görevi üstlendim hâlâ aklım almasa da oyunu sekteye uğratan kişi olmalıyım. Malum iki kişi oynayınca yangın çıkarıyoruz." Adamın tabiri karşısında gülen Hilal başını aşağı yukarı salladı. "Yalnız arada ben de o frene basıyorum Yüzbaşı. Hakkımı yedirtmem." "Ben neden frene bastığın anları hatırlamıyorum, şu kelimeyi inadına inadına kullanan Hanımefendi?" "Aklın başında olmadığından? En basitinden dünkü defilede birçok kez seni ben durdurdum. Diğer meseleye gelirsek... Ben mi dedim tüm deyim ve basmakalıp laflarda geçen 'Yeme' kelimesini benim üzerimde kullan ve kelimeyi tabu yap diye?" Gülerek ellerini havaya kaldıran Burak "Ateşkes." diye mırıldandı. Askerin dünya üzerinde teslim olacağı tek kişi karşısındaki Kelebeğiydi. "Doğru karar Yüzbaşı'm." diye mırıldanan Hilal yeşil gözlü adamın doğru atılarak sol yanağına yumuşak bir öpücük bıraktı. Geri çekilen sevgilisine "Karşılıksız olmaz." diyerek itiraz eden Burak, belinden tuttuğu kızı kendisine yaklaştırarak sağ yanağından öptü. Dudaklarındaki gülümseme büyüyen Hilal lip balm meselesini nihayete erdirme isteğiyle parıldayan yeşillere baktı. "Eh eşitliğe bu kadar önem veriyorsanız ikimizin de istediği olsun o zaman Beyefendi. Gün aşırı süreyim rujumu. Olur mu?" 'Her günden iyiyidir. Kabul et Alfa.' diye atılan iç sesini dinleyen Burak sağ elini kız arkadaşına doğru uzattı. "İyi teklif. Anlaştık!" Elini uzatarak sevgilisinin elini sıkan Hilal 32 diş sırıttı. Her zamanki gibi kazanan yine Asena olmuştu. 🐺 Çorbayı geçirmek için blenderı arayan adam hissettiği dejavuluk hissiyle sarsılıp duraksarken mutfağı Kelebeğinin tatlı sesi doldurdu. "Blenderı mı arıyorsun Alfa'm? Balkonun yanındaki dolaptaydı." Açtığı çekmeceyi yavaşça kapatan Burak başını kaldırarak sevdiğine baktı. Fırına koyduğu karnıyarıkları kontrol eden genç kız adamın ruh halindeki değişimi fark etmemişti. Kelebeğinin kaybolmasından korkarak onu izleyene Burak sadece bakmanın yetmeyeceğini anladığında ona doğru yöneldi. Fırını kapatan Hilal karnında hissettiği kollarla birlikte hafifçe sıçradı. "Ay Burak. Boşluğuma geldi, korktum." diyerek gülen genç kız beklediği gülüşü almayınca hafifçe kaşlarını çattı. Bu sırada Burak başını boynuna gömerek derin bir nefes almıştı. "Alfa'm?" Sarılışını sıklaştıran adam, kız arkadaşının sesindeki endişeyi duyduğunda telaşlanmasın diye karşılık verdi. "Korkma, bir şey yok. Bir Anı Güncellemesi'nin içindeymişim. Yeni dank etti, afalladım." "Bu ne demek?" diye soran Hilal adamın kollarının arasından kurulmak için hareketlendi. Onun niyetini anlayan Burak kollarını gevşettiğinde genç kız hızla arkasını dönmüştü. Elalarla buluşan yeşillerde hafif bir burukluk vardı. "Ne oldu?" diye fısıldadı Hilal hissettiği hüzünle. Onun üzgün olmasına dayanamayan Burak tebessüm etmeye çalıştı. "İyiyim bakma öyle. Sadece... O ânın böylesine yaraladığını anlamamışım. Şimdi bir anda kendini belli edince sert vurdu." Erkek arkadaşının hangi zamandan bahsettiğini anlamayan Hilal yumuşak bir sesle sordu. "Hangi an?" Psikolog moduna giren sevgilisiyle dudaklarındaki tebessüm samimi bir gülümsemeye evrilen Burak sağ elini kızın yanağına götürerek aşina hareketlerle okşamaya başladı. "Sana ilk kez mercimek çorbası pişirdiğim o gün. Seni bırakmak zorunda olduğum o soygun günü. Bayıltıcı damla ile mutfakta çaresizce kaldığım o an." Olayı anlayan Hilal sol elini yanağında duran elin üstüne koydu. "Bugün, o günden sonra ilk kez mercimek çorbası yaptın. Daha önce birçok kez yaptığım için mercimek tabunu kısmen kaldırmıştık. Bu yüzden de tetikleyiciye kadar sen bile anlamadın tabu çorbanı yaptığını." "Şifan tabularımı kovduğundandır, huzurum." diye mırıldanan Burak kızın yüzüne gelen saçını kulağının arkasına itti. "Adımın hakkını verdiğimdendir, şifam." "Kelebeğim..." Nefesi olan hitabı fısıldayan adam yaşam kaynağının alnına yumuşak bir öpücük bırakmıştı. "Buyrun benim." diyerek gülen Hilal istediği gibi ortamdaki kasveti dağıtmış, karşısındaki adamı güldürmüştü. Kızın beklenti dolu bakışlarına bakan Burak "Anlatacağım." diyerek başını salladı. Genç Adam, geçmişteki kötü ânı şimdideki güzel anla güncelleştirip yoluna, mutluluğuna, devam etmek için sabırsızlanıyordu. "Her daim dinliyorum." "Bilmem mi?.. Blenderdı tetikleyici. Soygun günü mutfağa girdiğimde niyetim yayla çorbası yapmaktı. Mercimek benim indimde imkansızdı çünkü, biliyorsun. Yine de... Sen hiçbir zaman bilemeyecek olsan da, hakkıyla veda etmek istedim sana. Yaptığım şey, bir tabumu diğeriyle çarparak daha çok acı çekmeme neden olacaktı belki ama kalbime anlatmak istedim." "Kalbine anlatmak mı istedin?" diye tekrarladı Hilal soru dolu elalarıyla. "Evet. Kalbime anlatmak istedim. Beynime de, ruhuma da..." "Neyi?" Sevgilisinin elini kalbinin üzerine götüren adamın dudaklarında kocaman bir gülümseme belirmişti. "Burasının sadece sana ait olduğunu. Senden öncesi olmadığı gibi senden sonrasının da olmayacağını, senden başka kimseyi kalbime almayacağımı... Kalbim yalnızca kozasını ören Kelebeğim için atacaktı. Sana mercimek çorbası pişirmemin benim için anlamı buydu." Sevdiğinin anlattıkları Hilal'in dudaklarında bir tebessüme neden olurken Burak sevgi dolu yeşilleriyle genç kıza baktı. "Küçükken, gelecek hayallerimde yanımda hep gizli bir özne vardı. O soygun günü bilinçsizce yapmaya başladığım o çorba, hayalimdeki öznenin sen olduğunun itirafı olmuştu. O zamana kadar bir inkarım varsa da o zamandan sonra kalmamıştı. Ama bunu bile kabullenmem, o çorbanın nedeninin bu olduğunu itiraf etmem uzun sürdü. Korkumun altında, imkansız gördüklerimin altında ezildiler hep. Bu yüzden de az önce, o günkü gibi bilmediğim bir evin bilmediğim mutfağında blender ararken kaybolduğumu hissettim. Bir an için aynı acizlik aynı çaresizlik doldurdu içimi. Saniyelikti ama. Çünkü senin sesin yankılandı kalbimde. 'O kötü dünler geride kaldı, bak hatta mutlu güncellemesini bile yapıyorsun.' diye fısıldadı geçmişteki o küçük." "Ne de haklı ama Küçük Alfa." diyerek gülümseyen Hilal boştaki eliyle sevgilisinin yanağını okşadı. Elalarını burukluğu geçmiş yeşillerde dolaştırırken emin olabilmek isteğiyle tekrardan sormuştu. "İyisin şu an değil mi? Yapmam gereken, söylememi istediğin herhangi bir şey var mı?" Bakışlarını tavana çevirerek düşünür gibi yapan Burak gözlerini kıza çevirerek muzipçe sırıttı. "Sarılmana asla hayır demem." "Her fırsatı değerlendir tabii." diye söylenen Hilal hiç duraksamadan kollarını adamın boynuna dolayıp başını göğsüne yaslamıştı. "Değerlendiren sen misin ben misin anlamadım. Dünden razı gördüm seni." diye takılan adam sevgilisinin sarılışına karşılık vermişti. "Her zamanki gibi." diyerek şakıyan Hilal en sevdiği şarkıyı, sevgilisinin hızlı kalp atışlarını, dinlemeye başladı. Kendisine daha da sokulan sevgilisinin ayrılmaya niyeti olmadığını anlayan Burak asayiş berkemal mi diye mutfağa bir bakış attı. Karnıyarık pişmek üzereydi. Tavuklu pilav kısmen demlenme aşamasındaydı. Mercimek çorbası pişmiş, robottan geçirilecekti. İç sesine içinden göz deviren Burak sarılışını sıklaştırırken gerekli emri verdi. 'Kapa çeneni iç ses. Kaybol!' 'Yine mi kovuldum? Çok kırıyorsun beni bu sıralar. Halbuki sadece yardımcı olmaya çalışıyordum. Seher nineye basılın da görün gününüzü. Hıh.' diyerek trip atan iç sesi mağarasına kaçarken Burak kaşlarını çatmıştı. 'Seher nine ne alaka?' Etrafa kulak kesilen Yüzbaşı mutfağın dibinde duyduğu adım sesleriyle sevgilisini bir anda bırakarak blenderı almaya yöneldi. Dımdızlak ortada kalan Hilal gözlerini kırpıştırarak ne olduğunu anlamaya çalışırken mutfak kapısı açılmıştı. "Torunlarım neler yaptınız bakalım?" İkinci bir rezilliğin önüne geçen sevgilisine minnettar bir bakış atan Hilal göz kırpan adama gülümseyerek ninesine döndü. "Yemekler hazır sayılır ninem. Salata mı yapsak cacık mı diye atışıyorduk ki sen geldin." Blenderı alan Burak dolabı kapatırken bıyık altı gülerken mırıldandı. "Kesinlikle onu tartışıyorduk." Torununa bakan Seher elini havada salladı. "Yapın ikisini de kızım. Yenir ne olacak." Seher ninenin bu tavrı Burak'ın içten bir şekilde gülmesine neden olmuştu. "Ahanda seçeneklere karşı çözümüm bu. İstiyorsan niye seçiyorsun, hepsini yap." Onu duyan yaşlı kadın gülümseyerek Burak'a takıldı. "Yalnız genç adam bu söylediğin tehlikeli olabilir. Ne yani birinin karşısına bir sürü talip çıkarıp seç desen bu düşüncene göre 'Hepsini.' der o zaman?" "Evet bu hiç aklıma gelmemişti nine." diyen Burak bakışlarını Ela Gözlüsüne çevirdi. "Çünkü Hilal'im benim için asla bir seçenek değil." Bariz tribünlere oynayan sevgilisine bakan Hilal gülerek mırıldandı. "شما قبلا ازمون را با AA من الفا گذرانده اید. به علاوه نیازی به نمایش نیست. " (Sen testi AA ile geçtin zaten Alfa'm. Artı şova gerek yok.) 32 diş sırıtan Burak haylazca omuz silkerken Hilal bu gösteriş budalası tribüncüyle ne yapacağını düşünüyordu. Onlara bakan Seher Nine bombayı fırlatarak mutfaktan çıktı. "Aferin damat, istediğim cevap. Masa için yeni takımları koyarsınız torunum. Kolay gelsin." Seher'in arkasından bakakalan ikilinin dudaklarında aynı gülümseme belirirken Burak'ın sesi duyuldu. "Normalde peşinden giderek 'Ben senin torunun değil miyim?' diye trip atmam gerekiyordu." Bakışlarını sevgilisine çeviren Hilal parlayan yeşillerle karşılaşmıştı. "Ama damat demesi hoşuna gitti." "Hoşuma gitti." diye doğrulayan adam ekleme yaptı. "Çok hoşuma gitmiş bile olabilir hatta." İçten bir şekilde gülen Hilal sırf gıcıklığına mırıldandı. "Bu kadar hoşuna gittiyse babama söyleyeyim de o da sana damat demeye başlasın." Duyduğu cümleyle anında kaşları çatılan Burak ikaz dolu bir sesle kızın ismini söyledi. "Hilaaaal." "Buraaaak." Kızın gülerek verdiği karşılık Burak'ın yelkenleri fora etmişti. "Kızmama bile izin vermiyor." diye ağız içinde geveleyen adam blenderı prize takarken kıza döndü. "Deneme bile. Küsüm zaten o ihtiyara. Kan davası çıkar ha. Olan sana olur." "29 yaşına gelmiş küsüm diyor yaa. Küsme nedeni de neden olsa bari." diye söylenen Hilal ile gözlerini deviren Burak çocuksu bir inatla omuz silkti. "Açsaymış telefonumu." Sevgilisine 'Yandık.' bakışları atan Hilal korkarak sordu. "Burak, bu ne zamana kadar devam edecek?" "Bilmem. Hıncım geçene kadar?" diyen adam blenderı açarak çorbayı robottan geçirmeye başladı. Onun tavrı Hilal'in yarı şaka yarı ciddi bir esefle başını iki yana sallamasına neden olmuştu. "Cidden bittik biz." 🌹 Açık kalan apartman kapısından içeri girer girmez soluğu karısının dibinde alan Ege, Melek'in ters bakışlarıyla somurttu. Alelacele etrafı kolaçan eden Melek uyarıcı bir ses tonuyla söylendi. "Uzak dur. Bir gören olacak." "Görsünler ne olacak? Karım değil misin?" diye homurdanan Ege, kadının isteğini yerine getirerek aralarına biraz mesafe koyarken belki de bininci kez "Bu yemeği kabul etmeyecektik." diye söylenmeyi ihmal etmemişti. Bezgin bir nefes alan Melek defalarca kez açıkladığı kabul nedenlerini tekrardan saymakla uğraşmadı. Birazdan oğluna kendini affettirmek için her şeyi yapan Ege neden kabul ettiklerini anlayacaktı zaten. Çift merdivenleri çıkmaya başlarken adam olanca gücüyle surat asıyordu. Bunda yol boyu 'Bak annemin apartmanı dedikodu kazanından hallice. Hele bir Fazilet abla var ki en beteri. Bir şey görse, duysa aynı gün içinde tüm mahalleyi bırak semte yayar. Minareye çıkıp duyursa bu denli etkili olmaz yani. Aman ha merdivenlerde falan bana yaklaşma. Farklı farklı şeyler çıkarır sonra ben kadını yerden yere vururum. Annem de beni mahveder falan. Sıkıntı olur.' diyerek adamı ikaz eden karısının payı büyüktü. Kocasına bir bakış atan Melek adamın halinden hiç hoşlanmayarak kolunu tuttu. Merdiven ortasında durmalarına anlam veremeyen Ege bakışlarını karısına çevirirken kadın "Hareket etme." diye komut vermişti. "Ne?" "Dediğimi yap." Karısının bakışlarındaki kararlılığın nedenini çözemeyen Salih Ege bu emre itaat ederek hareketsiz kaldı. Kısa süre sonra apartmanın sensörü kapanarak onları karanlıkta bırakmıştı. Işıkların kapanmasına eş olarak dudaklarında hissettiği dudaklar, somurtkan adamın gülümsemesine neden olmuştu. Melek o kadar yavaş hareketlerle yanaşmıştı ki sensör harekete geçmemiş, oluşan karanlık istedikleri mahremiyeti sağlamıştı. Karısının küçük bir öpücük çalıp kaçağını anlayan Ege öpüşmelerini derinleştirirken elini kadının omzuna koydu. Bu hareketini algılayan sensör harekete geçip yanarken ikili aynı anda geriye kaçmıştı. Yakalanmış gibi birbirlerine bakan ikili, kaçak liseliler gibi davrandıklarını fark ettiklerinde aynı anda kahkaha atmaya başladılar. Sessiz gülmek için kendini ultra zorlayan Melek "Halimize bak." diye söylenirken onun kahkahasını izleyen Ege muzipçe göz kırparak dalga geçmişti. "Monotonluktan kurtarıyor ama öyle deme." Onun neşelenen haliyle huzur bulan Melek parmağını adamın yüzüne doğru salladı. "Bir daha somurttuğunu görürsem kızarım." Bunu duyan Ege'nin bakışları karısının hafif kızarmış dudaklarına kaymıştı. "Az önceki gibi bir kızış mı olacak?" Sahte bir bıkkınlıkla nefes alan kadın tehditkar bir şekilde mırıldandı. "Yok tekme tokatlı olacak." "O da olur." diyerek gülen Ege karısının elini tutmak için hareketlenmişti ki kadının söylediklerini hatırlayarak geri çekildi. "Gizli saklı takılacağımızı bilseydim beraber gelmezdim seninle." Serzenişte bulunan adam merdivenleri çıkmaya başlarken Melek üzgün gözlerle arkasından baktı. Annesi işin içinde olmasa milletin dediklerini umursamazdı aslında ama annesine daha kendisini açıklayamamışken bir de Fazilet ablanın dedikodularına maruz kalmasını istememişti. Ayrıca Seher Hanım hiç bıkmadan 'Saygı çerçevesi ve komşuluk' haklarından bahsedip onu uyardığı için Melek çoğu zaman Fazilet karısının sözlerine yalandan gülümsemekle yetiniyordu. Salih'in varlığını öğrenen Fazilet'in tepkisi bu yalandan tebessümleri gerçek çıkışlara çevirebilirdi. 'Şu kadınla muhatap olmadan çıkalım da şu katı.' düşüncesiyle merdivenlerin sonundaki hole ulaşan kocasına hızlı adımlarla yetişen Melek "Ege..." diyerek söze başlamıştı ki yanındaki kapı açıldı. Ne demişler? İnsanın istemediği ot her zaman burnunun dibinde bitermiş... Apartmanda duyduğu seslerle vakit kaybetmeden kapıya koşan Fazilet, alelacele kapıyı açtıktan sonra kenafir gözleriyle karşısındaki kişilere baktı. Salih'i uzun süre inceledikten sonra meraklı bakışlarıyla Melek'e dönmüştü. "Aaa Melekçiğim neredesin sen? Gözlerim yollarda kaldı valla." "Fark ettim onu Fazilet abla." diyerek sahte bir şekilde tebessüm eden Melek "Kızım hastanedeydi biliyorsun." açıklamasıyla nezaketini korumaya çalıştı. "Biliyorum biliyorum kötü badire atlattınız. Ne hikmetse bir türlü hastaneden çıkmak da bilmediniz." diye kendince laf sokan Fazilet bakışlarını Salih'e çevirdi. "Aslında bugün size geçmiş olsuna gelecektim ama bakıyorum da misafirleriniz var." diyen kadın kınayan bir sesle devam etti. "Kızın da adamın biriyle el ele geldi." 'Buraya kadar. Özür dilerim anne.' diye kendi kendine mırıldanan Melek tek kaşını havaya kaldırarak soğuk bir şekilde kadına baktı. "Ve?" Melek'in aniden değişen ruh hali karşısında afallayan Fazilet hızlıca toparlandı. "Bu nasıl tavır kız? Kızın annneannesinin evine elin adamıyla gelmiş, üstüne milleti hiç umursamadan etrafa samimi samimi pozlar vermiş ona hesap soracağına gerçekleri söyleyen bana mı tepki veriyorsun?" "Pek de elin sayılmaz. Elin olsa bile sanane Fazilet abla. Anası mısın, babası mı?" diyen Melek kadınının attığı kınama bakışlarını ona geri iade etmişti. Meleğinin dikenlerini çıkardığını gören Salih Ege istemsizce güldü. Onun güldüğünü duyan Fazilet oklarını anında bu yabancı adama çevirdi. "Sen kimsin?" "Normal şartlarda asla bu üslup ve ses tonuyla hesap soramayacağın biri." diyerek kadına sert bir bakış atan Salih Ege bakışlarını normale çevirerek rahat bir sesle devam etti. "Neyse ki sivildeyiz." Adamın anlık bakışından korkan Fazilet içgüdüsel olarak ona bulaşmaması gerektiğini hissederek tekrardan Melek'e baktı. "Bizi tanıştırmayacak mısın Melekçiğim?" "Pek niyetim yok. İzinle anneme geçeceğiz." diyen Melek merdivenlere yönelmişti ki arkasından gelen cümlelerle duraksadı. "Yanlış anlamamın önüne geçmelisin bence tatlım. Kocan öleli çok olmadan yeni birini bulduğunu düşüneceğim yoksa." Yanındaki Ege'nin kaskatı kesildiğini hisseden Melek alev saçan gözleriyle haddini bilmez kadına döndü. "Birinin saçını başını yolmanın cezası nedir Binbaşım?" diye mırıldanırken dediğini gerçekten de yapacak gibi duruyordu. Gül Kokulusunun hitabıyla gerginliği bir anda buhar olan Salih Ege başını yana eğerek Fazilet denen kadına baktı. "Evinin içine girersen haneye tecavüz da eklenir. Apartmana çıkartman lazım ama çıkacak gibi de durmuyor." diyen adam ela gözlerini sevdiğine çevirdi. "Yememiz gereken bir yemek var Gül Kokulum. Tüm bu tantanaya değmez bence." Kocasının sözlerindeki içtenliği duyan Melek çoktan yaktığı gemileri suya gömmeye karar vererek Ege'ye doğru yaklaştı ve parmaklarını adamın parmakları arasına geçirdi. Bu hareketi Salih Ege'nin tebessümüyle sonuçlanırken bakışlarına yaramazlık yerleşen adam kaşlarını 'Hayırdır?' dercesine havaya kaldırmıştı. Sol omzunu hafifçe silken Melek parlayan kahveleriyle sevdiği adama gülümsedi. El ele tutuşan çiftin birbirine bakışlarını kıskanan Fazilet büyük bir ayıplamayla onlara baktı. "Bakıyorum da senin yas dönemin bayâ kısa sürmüş Melekçiğim. Eski kocayı devirip hop yenisini bulmuşsun." Fazilet'in sözleri karşısında göz deviren Melek kadının anlayacağı dilden karşılık verdi. "Halbuki sen bir taneyi bile bulamamıştın değil mi abla?" Her zaman sessiz sakin olan Melek'in yaptığı bu açık saldırı karşısında bozguna uğrayan Fazilet dudaklarını aralasa da diyecek bir şey bulamamıştı. "Annemin hatrına sustukça başıma çıktın. Yeter." Ciddi bir sesle bu cümleyi kuran Melek başıyla kocasını işaret ederek sahiplenici bir sesle konuşmaya başladı. "Madem bu kadar çok tanışmak istiyorsun tanıştırayım o zaman. Sevdiğim adam, Salih Aslan. İlk aşkım ve eşim olur kendisi." diyerek kelime oyunu yapan kadın parıldayan elalarıyla onu izleyen adama dönerek gururla devam etti. "Aynı zamanda kızımın da babası." Kadının kahverengi gözleri 'Yıllardır bu ânı bekliyorum.' diye bas bas bağırıyordu. Bu yalın gerçeği tüm dünya bilsin istiyordu. Adam gibi... Karısının elini sıkan Ege dudaklarını oynatarak 'Seni çok seviyorum.' diye mırıldandıktan sonra sıcacık gülümsedi. Kocasının gülüşüne aynı içtenlikle karşılık veren Melek ağzı 5 karış açık kalan Fazilet'i takmadan merdivenlere yöneldi. İkili üst kata çıkmaya başlarken kapı kapanma sesi gelmediğini fark eden Melek gülerek mırıldandı. "Kal geldi galiba." "Bana bile geldi. Kadın n'apsın?" Adımları yavaşlayan kadın durarak kocasına baktı. Ela gözlerdeki duygu yoğunluğu elini sevdiğinin yanağına koymasına neden olmuştu. Kadının parmakları adamın yüzünde gezinmeye başlarken aynı anda gülümsediler. "Kızımın babası olduğunu tüm dünya bilsin istiyorum Ege'm... Bu yüzden beni her an bir radyo programında ya da televizyonda falan bulabilirsin." Melek'in sonlara doğru muzipleşen sesi Ege'nin neşeli bir kahkaha atmasına neden olmuştu. "Esra Erol'a çıkalım birlikte." "Neyse ki birileri Esra Erol'dan hallice. Fazilet abla tüm gruplara yazar şimdi. Yarın sabah gör sen cümbüşü." "Göremem..." diyen Ege kadına doğru yaklaşarak fısıldadı. "Yarın sabah önemli işlerim var. Karıcığım bana söz verdi." Apartmanda Fazilet'in kapısının kapanma sesi yankılanırken kaşlarını kaldıran Melek sessizce karşılık verdi. "Benim sözüm bu gece içindi." "Uzuuun uzun gönlümü alman gerekiyor Melek Hanım." "O nedenmiş?" "Evlendiğimizi kimsecikler bilmesin Ege." diyerek Melek'i taklit eden adam daha fazlasını söylemeye gerekli görmemişti. Yine aynı konuya döndüklerini anlayan Melek kocasına bir bakış atarak iç geçirdi. "Bir yanda annem var diğer yanda çocuğum. Azmış gibi üstüne atladığımı ve zorla nikah kıydırttığımı öğrenmesinler diye uğraşıyorum." "Gibisi fazlalık onu alayım." diye alay eden adam eğlenen bakışlarıyla karısını süzdü. "İnanmazlar zaten yaptıklarına. Uslu ve ağır başlı bir meleksin(!) sonuçta." Adamın yüzünde gezinen parmaklarını dudaklarına kaydıran Melek kocasının dudaklarını okşamaya başladı. Kımıldanmaya başlayan Ege ile memnun bir şekilde gülümseyen kadın "Hem de çok uslu." diye mırıldanarak merdivenlere yönelmişti ki belinde hissettiği kollarla dudaklarının arasında küçük bir çığlık kaçtı. Hızla elini ağzına götüren Melek birilerine yakalanma korkusuyla kocasının kollarında çırpınmaya başlarken önce kulağının arkasındaki nefesi hissetti sonra da aşık olduğu sesi duydu. "Eğer seni öpmeden o eve girersen annem ile çocuklarım var dinlemem, herkesin ortasında dudağına yapışırım." Adamın sesindeki ciddiyetle usulca yutkunan Melek 'Yapamazsın.' diyemedi. Gayet de yapardı. "Bugün bu yemeğe gelmemeliydik." diye fısıldayan kadın freni patlamış bu tırı akşam boyu nasıl zaptedeceğini düşünmeye başlamıştı. Boğazlı kazağın izin verdiği ölçüde Meleğinin boynunu öpen Ege kısık bir sesle güldü. "Saatlerdir sana bunu anlatmaya çalışıyorum karıcığım." Adamın dur durak bilmezliği 25 yıl öncesine gitmesine neden olurken dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Melek kocasına döndü. Ela gözlerde parlayan arzuyla harmanlanmış sevgi, teslim olmasına neden olmuştu. "Caymak üzere olduğum o âna gelmiş bulunuyoruz. Bir hamle daha yaparsan 'Tamam. Evimize geri gidelim.' diyeceğim." "Bana uyar." diyerek karısına yaklaşan Ege kadının gözlerindeki 'Emin misin?' bakışlarını gördüğünde iç geçirerek geriye çekildi. "Çocuklar sittin sene başımızın etini yerler değil mi?" Başını aşağı yukarı sallayan kadın adamın başını tutarak kendine çekti ve dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak geri çekildi. "Gece söz. Hadi sabaha da söz ama 2,3 saat rahat dur Ege'm lütfen." "Bunun intikamını alacağım o ikisinden." diye homurdanan Ege karısının elini tutarak yukarıya çıkmaya başlamıştı. "Evlenmelerine izin vermeyeceğin ikiliden mi?" Duyduğu cümleyle duraksayan adam kaşlarını çatarak söylendi. "Alacağım intikamın evlenmeleriyle ne alakası var Melek?" "Empati yaptırmak istersin diye düşünmüştüm." dedi Melek rahat bir sesle. Bu muhabbetten hoşlanmayan Ege anında huysuz baba modunu açmıştı. "Yok empati falan. Evlenmeyecek benim kızım." "Bu düşünceni kızına söyleme tamam mı? Sırf karşı çıktın diye benim yaptığımı yapabilir yoksa." Karısına yandan bir bakış atan Ege hoşnutsuzca homurdandı. "Sus Melek sus. Kendi oğluma bilendiriyorsun yapma." İçten bir şekilde gülen Melek başını iki yana salladı. "Hadi itiraf et Ege'm. O ikisi 'Evleniyoruz.' deseler ilk sen destek çıkarsın." Merdivenin ortasında duraksayan adam karısına baktı. "Oğlumu desteklerim ama kızımı vermem." "O nasıl olacak?" "Bilmem, düşünme aşamasındayım. Bir şekilde olduracağım." Ege'nin kurduğu ciddi cümle, Melek'in apartmanı inleten kahkahasıyla sonuçlanmıştı. "Bulduğunda haber ver Ege'm. Çözümünü gerçekten çok merak ediyorum." 🦋 Cacığı masaya bıraktıktan sonra koltuğa yönelen Hilal ninesinin yanına kıvrılırken sitemle söylenmişti. "Her şey tamam, bizimkiler yok." Bakışlarını dışarıdaki arabasına çeviren Burak 'Dün babama verdiğim arabam neredeyse 10 dakikadır aşağıda park halinde.' cümlesini usulca yuttu. Ne kadar kızdığını söyleyip trip atsa da yeni barışan çiftin özelini ifşa etmemişti. "Neye bakıyorsun sen? Geldiler mi?' Dikkatli sevgilisinin sorusuyla yakalandığını anlayan Burak dudaklarını aralamıştı ki zil çaldı. "Heh geldiler." diyen genç kız oturduğu yerden fırlayarak kapıya doğru koşmaya başladı. Hilal'in bu çocuksu heyecanını gören Burak ile Seher aynı anda gülümsemişti. Arkasındakilerin gelip gelmediğine bakmadan antreyi aşan Hilal kapıya ulaştığında hızla kapıyı açtı. Anne ve babası el ele karşısında duruyordu. Önce ikilinin sıkıca birleşmiş ellerine sonra da yüzlerindeki mutluluğa bakan Hilal hiç duraksamadan boyunlarına atladı. "Dur deli kız düşüreceksin annenle babanı." Ninesinin gülen sesi etraflarını çevrelerken gözlerini kapatan genç kız sol koluyla babasını sağ koluyla da annesini iyice sardı. "Siz hep mutlu olun olur mu? Çok çok mutlu olun." diye fısıldayan Hilal sesinin titremesine engel olamamıştı. Gözlerinin dolmasına engel olamadığı gibi. Kızının ağlamak üzere olduğunu fark eden Ege kalbindeki sancıyla kesik bir nefes aldı. "Ağlarsan kızarım Berceste'm. Mutluluktan da olsa dökülmesin o güzel gözlerinden yaşlar." Ağlamamak için gözlerini kırpıştıran Hilal geriye çekilirken klasik itirazını yapmıştı. "Ama ben ağlamayı seviyorum." Karısının elini bırakmadan boştaki eliyle kızının gözünden düşen bir damla yaşı silen Ege başını iki yana salladı. "Bu konuda değil." Babasının cümlesiyle gülümseyen Hilal arkasındaki sevgilisine döndü. "Aynısınız resmen." Genç kız şikayetçi halinin aksine oldukça mutlu görünüyordu. Sevgilisine gülümseyen Burak bakışlarını babasına çevirdiğinde tepkili bir sesle konuştu. "Aynı olmamız mümkün değil Kelebeğim. Tanımıyorum Beyefendiyi." Onu duyan Ege "Alacağım şimdi seni ayağımın altına." diye tıslarken, babasını takmayan Burak gülen gözlerini Melek'e çevirdi. "Hoş geldin Melek abla." Ege'sini görmezden gelen genç adamla birlikte gülen Melek sırf kocasına inat "Hoş buldum Burakçığım." diye karşılık vermişti. Bu samimi hitap karşısında kaşları havalanan Salih hesap soran elalarını karısına çevirdi. "Demek öyle Melek Hanım? Bu beni tanımayan(!) beyefendi ile böyle yakın mı olacaksın? Tarafını seç. Ben mi yoksa bu haddini bilmez tripçi mi?" Ege'nin kelime seçimi Hilal ve Burak'ın şaşkınlıkla babalarına bakmasına neden olurken dudaklarında imalı bir gülümseme beliren Melek kocasının gözlerine baktı. "Dün akşam tarafımı yeterince belli ettim sanıyordum?" "Demek ki yeterli gelmemiş, ikna olmamışım." Adamın mırıltısıyla bu gece sabahı edeceklerini anlayan Melek sırıtışını zorlukla gizlerken Salih Ege hoşnutsuzca Burak'ı gösterdi. "Benimle barışana kadar yüz verme bu hergeleye." "Hah! Böyle mi oynayacağız İhtiyar? İyi sen bilirsin." diye misilleme yapan Burak kız arkadaşının elinden tutarak yanına çekti. Kendini bir anda Burak'ın yanında bulan Hilal önce sevgilisine sonra da babasına baktıktan sonra yardım istercesine annesine döndü. Yaşanan sahneyi gülerek izleyen Melek'in pek de yardım etmeye niyeti yok gibiydi. Kızını tarafına çeken Burak'a gözlerini kısarak bakan Salih ürkütücü bir sesle konuştu. "Bırak kızımın elini." "Sen de bırak kızımın elini." Odadaki tüm başlar Seher Gökmen'e dönerken kollarını kavuşturan kadın oğluna bakıyordu. "Torunlarıma bulaşma Salih Aslan." "Ama anne..." "Şikayet yok. Ben diyeceğimi dedim. Hadi geçin içeri yemekler soğuyor." Cümlesini bitiren Seher oturma odasına geçince Ege ile Melek de apar topar eve girdi. Montunu asan Melek'in koluna giren Hilal anneannesinin peşinden giderken, ellerini cebine sokarak duvara yaslanan Burak da ceketini asan babasına hitaben alayla konuştu. "Torun geldi evlat diskalifiye oldu ha?" Dudaklarında samimi bir tebessüm beliren Salih sahte bir sinirle oğluna baktı. "Hayatımın her aşamasına fazlaca burnunu sokuyorsun Burak." "Tüh. Yazık sana." diye karşılık veren adam her zamanki ukalalığındaydı. "Yaa çok yazık hem de." Atışmayı ata sporu sayan ikili dudaklarındaki tebessümle birbirlerine bakarlarken birkaç adım atarak oğlunun karşısına geçen Salih Ege elalarını yeşillere dikti. Babasının bu hareketiyle yaslandığı yerden doğrulan Burak, adamın sözlerini duyduğunda tebessüm etti. "Biraz önce rahat inceleyemedin. Al yakından incele." Burak Kılıç, ela gözlü adamı kapıda gördüğü ilk andan itibaren 'Gerçekten iyi mi?' diye gözlemlemekle meşguldü. "Senden de bir şey kaçmıyor." diye mırıldanan Burak dikkatli gözlerle adamı incelemeye başlamıştı. "Söz konusu oğlumsa asla." Salih'in yürekten cümlesiyle sevgiyle babasına bakan Burak muzip bir şekilde güldü. "Hiç sulanma İhtiyar. Böyle yaparak affettiremezsin kendini." "Biraz zorlasam olur gibi." diyerek oğluna takılan adamın elalarının taa içi gülüyordu. Yıllardır kendisine babalık yapan adamın gözlerinde gördüğü saf mutluluk Burak'ın yeşillerinin kızarmasına neden olurken, oğlunun gözlerinin dolduğunu gören Salih babacan bir sesle mırıldandı. "Kızıma diyorum ama oğlum ondan farksız." Boğazındaki yumruyu geçirmek için yutkunan Burak gülümsemeye çalışarak başını önüne eğerken, onun ağlamak üzere olduğunu fark eden Salih kollarını açarak fısıldadı. "Gel buraya Küçük Hergele." Hitap, Burak'ın yeşillerinden bir damlanın süzülmesine neden olurken babasının emrini ikiletmeyerek Salih'in kollarının arasına sığındı. Yıllar önce ona ilk kez baba diye seslendiği günde de yaptığı gibi... Bu dünyada en çok güvende hissettiği adamın kollarının arasındayken gözyaşlarına engel olamayan Burak, koruyucusuna biraz daha sıkı sarılırken gözlerini kapatmıştı. 29 yaşındaki oğlunun saçlarını 11 yaşında bir çocukmuşçasına okşayan Salih buruk bir şekilde gülümsedi. "Artık bana her an beni kaybedecekmişsin gibi bakmana gerek yok. Acımıyor canım, kanamıyor kalbim. Mutluyum artık. Tasalanmana gerek yok." "Mutlu ol. Hep mutlu ol Salih Aslan. Babasını delicesine özleyen küçücük bir yetime, kabuslarından anne diye ağlayarak uyanan bir öksüze aile oldun sen. Sana baba dedim ben. Öz babama seslendiğim sevgiyle, saygıyla ve gururla hem de. Yıllardır her gece 'Allah'ım benim için yaşamaya devam eden, benim için acılarına gülen, beni anlayan ve sözsüzce teselli eden babamın dertlerine deva ol. Mutlu kahkahaları olsun, beni mutlu ettiğinin mislice mutlu olsun. O, kimsesiz kalan bir çocuğa gülmeyi hatırlattı sen de ona gülmeyi hatırlat, kahkahalarla güldür Allah'ım.' diye dualar ediyorum ben." Oğlunun ağlayarak söylediği cümleler Salih'in de gözlerinden yaşlar akmasına neden olurken geri çekilen Burak kızarmış yeşilleriyle babasına baktı. "Bunu çok samimi söylüyorum. Bu hayatta benden daha fazla mutlu olmanı isteyen birisi olamaz baba. Belki sevdiğin kadından bile daha çok istiyorumdur bunu. Çünkü sen sırf yetimliğimi hissetmeyeyim diye acını hiçe sayıp sevdanı kalbine gömdün ve bana babalık yaptın. Aşık olduğumda, Hilal hayatıma girdiğinde kavrulduğun acının boyutunu gerçek anlamıyla görüp tasavvuruyla bile ölmek istedim. Sense 17 yıldır cayır cayır yanmana rağmen gıkın bile çıkmadan yaşamak için her şeyi yaptın. Sırf ben bir kez daha yetim kalmayayım diye." Yıllardır süregelen sözsüz minnetini hiç süzgeçsiz dile döken Burak, babasının elalarındaki sonsuz şefkati gördüğünde gözyaşları içinde gülümsedi. "Seni kaybetmekten korktuğum için ortalığı velveleye verdiğim, kırık koluna rağmen bir an bile düşünmeden bana geldiğin, 'Baba.' diyerek sana koştuğum, kollarında hıçkırıklarla ağladığım o gün... Tam burama dokundun benim." Titreyen eliyle kalbini gösteren genç adam hıçkırmamak için dudaklarını birbirine bastırdı. "O ölü mahallede annemle babamın soğuyan bedenlerine eşdeğer olarak atmayı bırakan kalbime, atmak için bir neden verdin sen Salih Ege Aslan. Bana yaptığın yoldaşlık ömürlük. Minnetimse ömrü dahi aşar. Bu yüzden... Şu an gözlerinde parıldayan mutluluğun nasıl hissettirdiğini tarif dahi edemem." Ellerini oğlunun omuzlarına koyarak sıkan Salih sonsuz bir sevgiyle gülümsedi. "Etmene gerek yok ki oğlum. Berceste'm hayatına girdiğinde yeşillerinde yeşeren hayat sayesinde senden önce tattım bu duyguyu. Az önce saydığın tüm sebepler tek tek benim için de geçerli. Şu an karım ve kızım ile gülebiliyorsam bu senin sayende. Beni onlar için hayatta tuttun, hayatta tutmakla da yetinmedin onları bizzat bana getirdin. Şu anki mutluluğumun da, 17 yıldır gülebilmenin de nedeni sensin. Kimsesiz kalan bana 'Baba.' diyerek yaşam sebebi verdin. Sonsuz sevginle beni sarıp aile oldun. Bu yüzden benim minnetim, seninkini aşar." Bunu kabul etmeyen Burak başını iki yana salladı. Onun itirazını gören Salih tam karşılık verecekken Hilal'in burukluk barındıran neşeli sesi yankılandı. "Hadi bi de bunun için kavga edin." Aynı anda kapının oraya dönen ikili, gülümseyerek bakan kızarık elalarla karşılaşmışlardı. "Kızım... Ne zamandır buradasın?" Salih'in sorusunu sevgilisine tebessüm eden Burak yanıtladı. "Kısmen başından beri." Sevdiğinin gözlerinden düşen yaşları silmek istese de babası burada diye yeltenemeyen Hilal topyekün yaşları bitirme isteğiyle adama takıldı. "Senin bu beni hissetmelerinle ne yapacağız biz Yüzbaşı?" Dudaklarında ukala bir sırıtış beliren Burak kıza göz kırptı. "Bilmem sen söyle. Bilinçsizken bile kalp atışları hızlanan sensin sonuçta Psikolog Hanım." Yediği taşla suratını buruşturan Hilal bunun roundunu babası yokken almaya karar vererek işaret parmağını hayatının en önemli iki erkeğinin arasında gezdirdi. "Siz ikiniz. Barıştınız galiba?" "Yoo ne münasebet." diyerek toparlanan Burak babasına doğru ters bir bakış atmayı ihmal etmemişti. "Az önce yaşananlardan sonra mı?" diyen Hilal gerçek bir şaşkınlıkla sevgilisine bakıyordu. "O başka bu başka. Açmadı telefonumu, unuttu beni. Unutmasaymış." dedi Burak omuz silkerek. Sevgilisi tüm bunları öylesine ciddi söylemişti ki kızarık yeşilleri olmasa biraz önceki sahnenin kendi hayal ürünü olduğunu düşünebilirdi. "İnanılmazsın gerçekten." "Biliyorum." diyen Burak ukalaca sırıttı. Bıkkın bir nefes alan Salih oğluna doğru döndü. "Bunu gerçekten sürdürecek misin?" "Sence? Beni tanımıyormuş gibi davranıyorsun." Burak'ın laf sokmalı triplerine devam edeceğini herkesten daha iyi bilen Salih homurdandı. "Elimde kalacaksın Hergele." "Bu asılsız tehditten nasıl hiç sıkılmıyorsun anlamıyorum İhtiyar." dedi Burak büyük bir alayla. Salih'in atak için ağzını açtığını gören Hilal buna dur demesi gerektiğinin bilinciyle ikilinin ortasına geçti. Sağ koluyla babasının sol koluyla sevgilisinin koluna girerken masumca babasına bakmıştı. "Sevgilime öldürücü bakışlar atmayı kes lütfen babacığım. Az önceki duygusal diyaloğunuzu hatırlayıp sakin kal." Kızının ricasını emir sayan babası başıyla onu onaylarken Hilal sıradaki hedefine yöneldi. "Sen de tribine bugün değil yarın devam ediyorsun. Adam akıllı yemek yemek istiyorum Burak." Yüzbaşı'nın itiraz için dudaklarını araladığını gören Hilal farsça mırıldandı. "اگه کاری که میخوام رو انجام ندی، معامله رو لغو میکنم. من هر روز مومیایی لب هلو را استفاده می کنم، نه هر روز دیگر." (İstediğimi yapmazsan anlaşmayı iptal ederim. Alacağın şeftalili lip balmımı gün aşırı değil her gün sürerim.) "Yuh ama yaa." Burak'ın isyanını duyan Salih merakla ona dönerken babasının meraklı bakışlarını esgeçen adam sitemle kız arkadaşına baktı. "Her seferinde bu tehditi kullanmaya kalkarsan misilleme yapacağım Asena. Bilgin olsun." "İstediğin misillemeyi yapabilirsin Alfa ama hiçbiri benim tehditimi geçemez." diyerek sırıtan Hilal babasının yanında olduğunun bilinciyle imalı bakan elalarını alev atan yeşillerden kaçırdı. "دختر ستمگر!" (Zalimin Kızı!) diye söylenen Burak, başını uzatarak Salih Ege'ye baktı. "Baba bu olmamış. Siz bunu yapamamışsınız. Geri iade edel... Ahh." Elinin üstüne geçirilen tırnaklarla canı yanan adam yüzünü buruşturarak söylendi. "Hiç şakadan anlamıyorsun be Kelebeğim." Dudaklarında sahte bir gülümseme beliren Hilal adamın elini işaret etti. "Nasıl anlamıyorum Alfa'm? Bak ben de şaka yaptım." İkilinin atışmasıyla gülmeye başlayan Salih Ege anlık refleksle büyük gafta bulunmuştu. "Ben yatıp kalkıp benimkine şükredeyim." Koluna girdiği babasının cümlesini duyan Hilal tehlikeli bakışlarını ona çevirmişti. Arkada korku filmi jeneriği çalarken yavaş yavaş kendisine yönelen elaları fark eden Salih boştaki elini kulağına götürdü. "Aa bak beni çağırıyorlar. Duydunuz mu? Geliyoruum." Hayali seslenişe cevap veren adam anında tüyerken peşinden bakan çocukları neşeyle gülmüştü. "Babam akıllı adam. Asena'dan korkması gerektiğini biliyor." diyen Burak tırmıklanan elini havaya kaldırdı. "Ne yapacağım ben şimdi bununla? Ne diyeceğim millete?" "Pençelendim dersin. Kurcalayanı bana gönder." Sevgilisinin tehditkar sesiyle sırıtan Burak başını aşağı yukarı salladı. "Büyük bir zevkle." Birkaç saniye adamın gülüşünü izleyen Hilal elini onun yanağına götürerek sevgiyle okşadı. "Gülmek çok yakışıyor. Ağlamandan hoşlanmıyorum." Dudaklarında hafif bir burukluk beliren Burak bugüne yeterince hüzün serpiştirdiğinin bilinciyle andaki atmosferi dağıttı. "Güldür o zaman. Şöyle ikinci bi defileyle falan mesela." Yüksek sesli bir kahkaha atan Hilal başını iki yana sallamaya başladı. "Sence ben o topa bir daha girer miyim?" "Doğru. Sen o topları bana girdirmeyi seviyorsun." "Ahahahaha. Hak edene hak ettiği muamele." "Bowling topunu da hak etmiyorumdur bee." Burak'ın serzenişi karşısında Hilal sahte bir şekilde gülümsedi. "Dua et de kafanda kırmadım o topu." "Fizik kurallarına göre bowling topunu kafamda kıramazsın Kelebeğim. Kafamı kırarsın anca." "Dua et de kafanı kırmadım o zaman. Delirttin beni dün." diye söylendi Hilal. Kız arkadaşının yüzüne düşen saç tutamını alarak oynamaya başlayan Burak koyulaşan zümrütlerini ışık saçan elalarla buluşturdu. "Sen de beni delirttin. Ödeştik." Burak'ın sessiz fısıltısını iliklerinde hisseden Hilal titrek bir nefes alarak yutkundu. İkilinin bakışları birbirine kilitlenmişken Seher Gökmen'in odadan gelen sesini duydular. "TORUNLARIIIM?" Gözlerini kırpıştırarak geri çekilen Burak, Hilal'in elini tutarak oturma odasına doğru yürümeye başladı. "Biraz daha oyalanırsak bu sefer bıçağı eline alma sırası Seher Nine'ye geçecek gibi. Hadi yemeğe." Ninesini, elinde bıçakla milleti tehdit ederken hayal eden Hilal küçük bir kahkaha atarak sevgilisini takip etti. 🦋 İkinci tabak çorbasını bitiren Melek yemeğini alırken "Çorba çok güzel olmuş kızım eline sağlık." demeyi ihmal etmemişti. "Ben yapmadım anneciğim. Burak yaptı." diyen Hilal yanındaki sevgilisine doğru gülümsedi. Bunu beklemeyen Melek şaşkınlıkla adama baktı. "Sen yemek yapmayı biliyor musun?" Melek'in bu şaşkınlığından hoşlanan Burak "Biliyorum Melek abla." diyerek yanıtlamıştı. Seher nine Burak'a takdir dolu bakışlarla baktıktan sonra Salih'e döndü. "Bak gördün mü? Oğlun nasıl da yemek yapmayı biliyor. Sen anca ye." Salih Ege annesinin muzip takılışıyla gülerken dudaklarında sinsi bir gülümseme beliren Burak masum bir sesle konuştu. "E tamam da babam da yemek yapmayı biliyor." Bunu duyan Melek hızla kocasına dönmüştü. "Ne? Biliyor mu? Yardım et dediğim her seferinde 'Yemek yapmayı bilmiyorum.' deyip kaçmıyor muydun sen?" Oğluna öldürücü bakışlar atan Salih kendini aklamak için karısına döndü. "Bakma öyle Meleğim. Sonradan öğrendim." "Demek ki öğrenebiliyormuşsun!" diye çıkışan kadın serzenişinde ciddi olmasa da babasına kini geçmeyen Burak yangına körükle gitti. "Cık cık cık. Hiç yakıştıramadım Salih Bey. İşten kaçmak için öğrenmemişsin resmen." Gözlerini deviren Hilal başını iki yana salladı. Prematüre Burak'ın uslu durma süresi anca 10 dakika sürmüştü. Babasının saldırıyla karşılık vermesini bekleyen Hilal adamın yumuşak cümlesini duyduğunda başını kaldırarak onlara baktı. "Hiçbir şey yemeyen oğlumun aç kalmasına gönlüm razı gelmediği için öğrenmek zorunda kaldım Meleğim." Salih Ege'nin duygu yüklü bakışlarını gören Burak kapıdaki muhabbetin etkisinin sürdüğünü anlayarak gülümsedi. "Yine hassas yerden vuruyorsun İhtiyar. Yapma." "Affeder misin yoksa?" diyerek kaşlarını kaldıran Ege kendisini izleyen karısına dönerken açıklamaya girişti. "Bu hergele hiçbir şey yemiyordu, çok zayıflamıştı. Ondan önce benim hayat belliydi. Ya dışarıdan söylüyordum ya makarna, yumurta falan ya da askeriyede yiyordum. Burak gelince işler değişti tabii. Bazen konu komşu yemek getiriyordu ama Burak asla ağzına sürmüyordu. Sultan anamın dolaba istifledikleri vardı ama onları da yemiyordu. Günlerini bir paket çubuk kraker ile geçirdiğini bilirim. Tabii durum bu olunca birkaç kez değerleri düştü, fenalaştı. Hastaneye gidiyor, doktor azarı ve serum yiyip eve geliyorduk ama bizimki aynı tas aynı hamam devam. En son Sultan annem bizde kalmaya geldi birkaç dil döktü 'O kadar emek verdim yemek yaptım sana torunum.' diye kendini acındırdı da birkaç hafta öyle yedi bizimki. O süreçte anladım. Burak istemese de, sevdiklerini kırmamak için istemediği o şeyi yapan bir çocuktu. Ben de bunu kullanmaya karar verip yemek yapmayı öğrendim." Anıların etkisindeki Salih, masadaki kadınların kendisine hayran dolu bir sevgiyle baktığını fark etmeyerek oğluna takıldı. "Az lapa pilav ile tuz içinde yüzen diri kalmış yemek yemedik." Kalbi sıcacık kesilen Burak yoldaşına gülümsedi. "O lapa pilavlarla diri tuz yemekleri hayatımda yediğim en güzel yemeklerdi." derken gerçekten de samimiydi. O küçük çocuk kendisi için çabalayan adamı gördükçe 'Sana acıyor.' diyen kötü iç sesini susturmuş, Salih'in sevgisinin yalın ve gerçek olduğunu kabullenmişti. "Benim için o berbat yemekleri afiyetle yiyen çocuk, telefonunu açmadım diye atmadığı tribi bırakmadı." diyerek üzülen Salih bu sefer bu olaydan yırtacağından emindi. Babasının sahte ajitasyonuna kanmayan Burak başını iki yana salladı. "Yemezler..." diye cümleye başlayan adam istemsizce duraksarken gülmemek için yanağının içini ısıran Hilal yemeğiyle ilgilenmeye başladı. Sevgilisine bakmamak için ultra çabala harcayan Burak "... Baba." diyerek cümlesini tamamlarken onun bu tavrına pek anlam veremeyen Salih homurdandı. "Olan oldu işte. Niye bu saçma tribi uzatıyorsun?" "Çünkü canım öyle istiyor." diyerek gıcıkça cevap verem Burak umarsız bir şekilde omuz silkmişti. "Hay ben senin canını..." diyen Salih annesinin varlığını hatırlayarak edeceği küfrü yuttu. Dudaklarında tehlikeli bir gülümseme beliren Burak, bu sefer de Seher Nine'ye döndü. Kadını kışkırtıp ortalığı karıştırmak için dudaklarını aralamıştı ki sevgilisinin sesini duydu. "اگه رفتار نکنین، من هم رفتار نمیکنم. اگر مکالمه مومیایی لب را جدی نگیرید، همیشه می توانید من را در خانه خود با یکی از لباس های نمایش مد خود از دیروز پیدا کنید." (Uslu durmazsan uslu durmam. Lip balm muhabbetini ciddiye almıyorsan her an dünkü defile kıyafetlerinnden biriyle beni kapında bulabilirsin.) Birkaç saniye öylece kalakalan Burak şok dolu bakışlarını sevgilisine çevirdi. "Bunu yapamazsın." Elalarında 'Sen öyle san.' bakışları beliren Hilal kaşlarını havaya kaldırdı. "Hadi bakalım hodri meydan Burak Kılıç!" Kalp atışları depara kalkan adam, kız arkadaşının sırf inadına bunu yapacağını anladığında onaylamazca konuştu. "Yanlış sularda yüzüyorsun." "Boğulan ben olmayacağım." diyerek keyifle karşılık veren Hilal, Burak'ın yaptığı gibi umarsızca omzunu silkmişti. Elini kolunu bağlayan kıza bakan Burak tepkiyle homurdandı. "ما باید راه حلی برای این تهدیدات پیدا کنیم." (Bu tehditlerine bir çözüm bulmalıyız.) Sol elini havada sallayan Hilal işaret parmağını hafifçe oynatırken imayla mırıldanmıştı. "راه حل یکی است." (Çözüm tek. Şansına küs.) Aile masasında olduklarının bilincindeki Burak tepkisini zorlukla gizleyerek gözlerini kıstı. "Bu konuyu sonra konuşacağız Asena." "E ben de onu istiyorum zaten." diyerek sırıtan Hilal her zamanki masumluğu(!) ile yemeğine dönmüştü. Bir oğluna bir kızına bakan Salih pilavları servis eden karısına döndü. "Ee ne zaman Farsça öğreniyoruz ka... Gül Kokulum?" Karıcığım demek üzere olan adamla yutkunan Melek elindeki kaşığı adamın kafasında patlatmak isterken soruya Hilal cevap vermişti. "Hiçbir zaman babacığım." Adama cevap verecek olan Burak bayrağı Asena'nın devraldığını gördüğünde bıyık altından güldü. İhtiyar kendisine saldıracağım derken eceline oynamıştı. Hilal'in yüzündeki tatlı gülümsemeden cesaret alan Ege yaklaşan tehlikenin farkına varmayarak devam etti. "Kızımla oğlum büyükleri varmış yokmuş dinlemeden anlamadığımız bir dilde konuşurken öylece izleyecek miyiz?" "Dinleye de bilirsiniz tabii. Ne de olsa siz anlamayın diye farklı bir dilde konuşuyoruz." diye ukalaca cevap veren Hilal babasının yüzünden geçen şaşkınlıkla gülümsedi. "Ben seni savunurken, sevgilime saldırmak için beni de ilgilendiren bir konuyu seçme bence babacığım. Yoksa mesajlarıma cevap vermeyen annemin beni merakta bırakmasını birazcık(!) sorun ederek Burak'la işbirliği yapabilirim." Torununun cümlesiyle başını öne eğerek gülümseyen Seher, masadaki atışmalardan oldukça eğlendiğini gizleyerek hiçbir şey olmuyormuş gibi yemeğine devam etti. "Bence birazcık sorun etmelisin Asena'm. Azıcık eğlenelim olmaz mı?" İşi gücü marazlık olan adama 'Sen iflah olmazsın' bakışı atan Hilal başını iki yana salladı. "Uslu duruyorsun Burak Kılıç. Günler sonra hastane harici bir yerde ailemle yediğim ilk akşam yemeğim bu." Surat asan Burak muzipçe parlayan yeşillerini sevgilisine çevirdi. "Çok mızıkçısın, hep mızıkçısın." " من عقب نشینی می کنم چون وقتی با دو نفر بازی می کنم خطرناک است." (İki kişiyle oynayınca tehlikeli oluyor diye kendimi geri çekiyorum işte.) Durduk yere laf yiyen Burak 'Asıl sen iflah olmazsın.' dercesine kıza baktıktan sonra iç geçirdi. Hilal'i bir açılmamış, pir açılmıştı. "Hilal yargı modun tahminen ne zaman kapanır kızım?" diyen Melek herkesi itina ile susturan kızına gülerek bakıyordu. "Hak ediyorlar ama anne. Görmüyor musun sürekli çocuk gibi birbirleriyle dalaşıp duruyorlar." "Sevgilin bana sataşıyor. Ona söyle." diyen Salih tip tip Burak'a bakmıştı. Burak istediği karşılığı vermeyerek yemeğini yemeye devam ettiğinde gözlerini kısarak kızına döndü. Hilal her ne dediyse Burak'ı susturmayı başarmıştı. Halinden memnun bir şekilde arkasına yaslanan genç kız masadaki suya uzandı. Oğlunun artık laf sokmayacağını anlayan Ege sıradan sohbetlere geçmenin mutluluğuyla sordu. "Eee gençler. N'aptınız dün akşam? Güzel miydi?" Soruyu duyan Burak'ın kaşığı havada kalırken içtiği suda boğulan Hilal öksürük krizine girmişti. "Öhöhöhöhö..." Kendisine uzatılan peçeteyi alan Hilal teşekkür için adama döndüğünde 32 diş sırıtan bir Burak ile karşılaşmıştı. "روزی فرا می رسد که عصر باز می گردد." (Gün gelir devran döner.) diye dalga geçen Burak anında bacağına sert bir yumruk yemişti. Aldığı darbeyle yüzünü buruşturan adam "Dövmelere doyamadın." diye söylenirken bu duruma daha fazla kayıtsız kalamayan Seher masadakilere baktı. "Bıçakları kaldırın çocuklar." "AHAHAHAAHHAHA." Kahkaha atan sevgilisine öldürücü bakışlar atan Hilal kızaran yanaklarıyla ninesine döndü. "Yaa nineeee!" Torununun serzenişi karşısında tatlı bir kahkaha atan Seher hafifçe ellerini iki yana açtı. "Daha fazla içimde tutamadım torunum ne yapayım?" Olaya fransız kalan Salih Ege, karısına doğru değildi. "Ne oluyor?" diye sorarken yeni duş alan Meleğinden yükselen gül kokusunu içine çekmeyi ihmal etmemişti. Genç kadın yalnızca ikisinin duyacağı bir sesle ağzının içinden konuştu. "Uzaklaş." Başını hafifçe iki yana sallayan Salih Ege masadakilerin Hilal'le uğraştıklarını görünce derin bir nefes daha aldı. "Özledim ama." Dibinde biten adamın arzu dolu fısıltısıyla karnı büzülen Melek, uzaklaşması için masa altından adamın bacağını itti. Teması hisseden Ege imalı bir gülümsemeyle sol elini karısının bacağının üzerine koyduktan sonra kadının istediğini yaparak uzaklaşmıştı. Bacağındaki adamın eliyle sırtı ürperen kadın bacağını hafifçe geriye çekti. Kocası tam da tahmin ettiği gibi bırakmamıştı. Annesinin bakışlarını üzerinde hissettiğinde nefes alışverişlerini düzene sokmaya çalışarak kaşığını eline aldı. Parmaklarını karısının bacağının üzerinde gezdirmeye başlayan Ege tek kaşını kaldırarak kızına baktı. "Hayırdır niye boğuldun sen kızım?" Babasının dikkatli gözlerinden kaçmak isteyen Hilal yardım istercesine Burak'a baktı. "Dün akşam güzeldi baba. Sinemadan sonra bowlinge gittik. Kızın sağ olsun bowling topuyla falan girişti bana. Öyle..." Dünyanın en yanlış insanından yardım istediğini fark eden Hilal sitemle adama baktı. Bıçak olayını atlatamadan yenisiyle karşılaşmıştı. Aman ne güzel! "Hafif giriştiğime çok pişmanım şu an. Seni hastanelik etmeliydim." "İnan bana ediyordun." Yoğun bakan zümrütlerden anlaşıldığı üzere Burak'ın kastı bowling falan değildi. Dikkatleri bilinçli bir şekilde Hilal ve Burak'ın üzerine çeken Salih Ege yanındaki kadını biraz daha zorlayarak parmaklarını yukarıya doğru çıkardı. İnlememek için dudaklarını birbirine bastıran Melek bir anda ayağa fırladığında tüm gözler ona dönmüştü. Eğlenen elalarıyla karısına bakan Ege safa yatarak sordu. "N'oldu Meleğim? Bir şey mi oldu?" Bakışlarıyla 'Allah belanı vermesin Ege. Akşam göreşeceğiz seninle.' adlı senfonisini düzenleyen Melek eliyle boş sürahiyi gösterdi. "Su bitmiş. Su alacaktım." Bu cümle üzerine Melek dahil herkes gözlerini kadının dolu bardağına çevirmişti. "Su istedin ya az önce." diye devam etti Melek, kafasıyla Ege'nin boş bardağını göstererek. Elalarını karısının yüzünde dolaştıran Ege vakur bir hareketle başını aşağı yukarı salladı. "Kesinlikle çok susadım." Elindeki sürahiyi adamın başında parçalamak isteyen Melek "O zaman ben..." diyerek kapıyı işaret etti ve hızlı adımlarla mutfağa kaçtı. Titreyen elleriyle sürahiyi musluğa bırakırken dudaklarında silemediği bir gülümseme vardı. Sakinleşme isteğiyle elini hızla atan kalbinin üstüne götürdü ve derin bir nefes şad. Beyefendi iki dakikada tüm bedenini ele geçirmişti "Manyak adam ya." diye söylenen kadın arıtmayı açıp sürahiyi altına koyarken telefonundan art arda bildirim sesleri yankılanmıştı. Ege'm; Yardıma geleyim mi? Mesajlar karşısında gülen Melek tepkisinin aksi bir cevap yazdı. ~Kapa çeneni ve otur oturduğun yerde. Ege'm; Ama yanımda sen olmayınca burada oturmak çok zor. Gördüğü mesajlarla gözleri kocaman olan kadın hızla karşılık verdi. ~SAKIN! BİTİRİRİM SENİ EGE!!! Ege'm; Geceyi bekle karıcığım. Zevkle bitirmene izin vereceğim. Sırıtmaktan yanakları ağrıyan Melek elinin altındaki ıslaklığı hissettiğinde başını musluğa çevirdi. Koyduğu sürahi dolmakla kalmamış, taşarak tezgah üzerinde birikmeye başlamıştı. "Aklımı aldın be adam." diyerek söylenen kadın tezgahtaki suyu silerek odaya geri döndü. Sürahiyi unuttuğunu fark etmeyerek... Karısının elleri boş geldiğini gören Ege yüksek sesli bir kahkaha patlatmıştı. Adamın kahkahasının nedenini çözmeye çalışan Melek gülüşler arasındaki "Suyum nerede?" cümlesini duyduğunda olayı ancak kavrayabilmişti. Rezilliğini örtmek için anında bir bahane bulan Melek rahat hareketlerle sandalyesine oturdu. "Sana su vermemeye karar verdim." derken sesinin bilerek kinli çıkmasını sağlamıştı. "O nedenmiş?" diye soran Ege tek kaşını kaldırmıştı. "Niye ben sana hizmet ediyorum? Yaşananlar düşünüldüğünde bu saatten sonra hep senin bana hizmet etmen gerekiyor." Umarsız bir şekilde bunları söyleyen Melek nispet yapar gibi masadaki suyunu alarak birkaç yudum içti. Bu sahneyi gören masadakiler olayın gerçekten de su meselesi olduğuna inanmışlardı. Kadının bahanesine ve idaresine şapka çıkaran Ege "Zevkle hizmet ederim..." (karıcığım) diyerek sırıttıktan sonra kadının elindeki bardağı aldı. "Ama ben susadım." Babasının hareketinde Burak'ı fazlaca gören Hilal gülerek sevgilisine döndü. "Bu fazla senlik bir hareketti. Her defasında farklı bir benzerliğinizi görüyorum. Bu hoşuma gidiyor." "Beni o büyüttü. Benzemesek anormal olurdu." diyerek gülümseyen Burak, babasına serzenişte bulunan Melek'i işaret etti. "Sen de aynı annensin. Bunu ona da söylemiştim. Melek ablayla ilk tanıştığım gün hiç benzemediğinizi düşünmüştüm ama ben de yanılabiliyormuşum demek ki." Burak ve Hilal'in konuşmasını duyan Seher çaktırmadan gülümsedi. Dışarıdan bakan, atışmalarına şahit olan biri olarak iki çiftin de birbirine çok benzediğini gayet rahat söyleyebilird. Özellikle Hilal ve Burak, Melek ile Ege'nin geçmişteki halini çokça andırıyordu. Melek'in güldüğünü duyan yaşlı kadın torunlarını bırakarak çocuklarına döndü. Kızına doğru yaklaşan Ege sessizce bir şeyler söylüyordu. 'Fazla yakınlar.' Düşündükleriyle rahatsız olan yaşlı kadın aniden ayağa kalktı. Tüm başlar ona dönerken yalnızca kızına bakan Seher biraz sert bir sesle konuştu. "Yemek bitti hadi masayı toplayalım Melek. Yemekleri torunlarım yaptı, bulaşıklar bizde." 🐺 Seher ve Melek mutfağı toparlarken koltuklara geçen üçlü gülerek Hilal'in okul maceralarını dinliyorlardı. Yeni bir anı anlatmak üzere olan genç kız dudaklarını aralamıştı ki odada İhtilal şarkısı yankılanmaya başladı. Telefonunu çıkaran Hilal önce görüntülü aramaya sonra da babasıyla sevgilisine baktı. Onun bakışlarını gören Burak sorulmayan soruyu duyup onaylamıştı. "Aç istersen güzelim. Bizce sorun yok." "Valla çok iyi olur Alfa'm. Kızlar çok merak etmişti, görüşemiyoruz iki gündür." diyen Hilal müsaade isteyerek diğer odaya geçti. Kız arkadaşı odadan ayrılır ayrılmaz babasına dönen Burak alayla konuştu. "Eee İhtiyar. Sonunda kaldık mı başbaşa?" Bakışları kapıda olan Salih, oğlunun söylediklerini duymamıştı. "Baba?" diye seslenen Burak adamın koluna dokunarak ancak dikkatini çekebilmişti. Aklı Meleğinde olan Salih Ege düşünceli gözlerle oğluna döndü. "N'oldu?" "Asıl sana n'oldu? Niye bu kadar gerginsin?" "Hiiç aklım içeride kaldı." diye mırıldanan adam masayı toplarken onlara yardım etmeye yeltendiğinde annesinin engellediği ânı düşünüyordu. "Niye? Seher ninem sana dokundurtmadı diye alınmış olmazsın değil mi? Seni düşündüğünden o." O anda babasının yüzündeki bozulmuşluğu gören Burak konunun bu olduğunu tahmin etmişti. Bakışlarını tekrardan kapıya çeviren Salih ilk defa hislerinde yanılmayı dileyerek başını iki yana salladı. "Bilmiyorum. Ben pek öyle hissetmedim. Bir şey var gibiydi." "Ne olabilir ki? Sakin ol İhtiyar. Sevgilisinin ailesiyle ilk defa tanışmaya gelen toy delikanlılar gibi davranıyorsun." Burak'ın şakacı cümlesi Salih Ege'yi gülümsetmişti. "Ben bunu pek yaşamadım. Sende de o toyluk olmamıştır." "Benim ne zaman bir işte acemi olduğumu gördün?" diye ukalalık yapan Burak oturduğu koltukta babasına doğru döndü. "Seher ninem açısından sorun olmadı da Melek abla çektirdi yalanı yok. Bende seni görmüştü çünkü. Haksız da değilmiş gerçi baksana halimize." Bakışlarını odada gezdiren Salih'in dudaklarında kocaman bir tebessüm belirdi. "Ev sıcaklığı ve aile. Bunu bir daha hissedeceğimi düşünmezdim." "Oov. Çok acıttı be İhtiyar. Boru muyuz biz burada?" diye alınganlık yapan Burak suratını asmıştı. "Kastımın ne olduğunu bildiğin halde niye beni süründürüyorsun?" Gıcıklık yapan oğluna tekme tokat dalmasına ramak kalmıştı, "Hilal gitti. O gelene kadar hesabımı sorabilirim." dedi Burak rahat bir sesle. "Harbi seni neyle tehdit ediyor da bu kadar itaatkar davranıyorsun?" Kendi kendine gülen Burak başını iki yana salladı. "Sorma bence." "Sordum çoktan." diyerek oğlunu taklit etti adam. Elaları gülümseyen adamın Hilal'in değil de kendi babası olduğunu fark eden Burak samimi bir şekilde adama baktı. "Bittim ben baba. Buldu bir zaafımı, it gibi süründürüyor. Her misillemede üstüne katıyor bir de. Sonunda beni yerden kazıyarak toplarsanız şaşırmayın." "O kadar fena mı?" diye soran Salih dertli gibi görünen oğlunun yeşillerine baktığında aslında çokça eğlendiğini gördü. "Daha da fena." diye homurdanan Burak sırıtıyordu. "Analı kızlı bize çektiriyorlar desene." diyen Ege'nin dudaklarında da aynı sırıtış belirmişti. Babasıyla yalnız kaldığı anda tersleyip trip atma kararı veren Burak dertleştiği adamı affetmek üzere olduğunu fark edince silkelenerek kendine geldi. "Benden böyle kurtulamazsın Salih Bey. Bana beni nasıl unuttuğunun hesabını vereceksin." Bakışlarını tavana çeviren Salih 'Allah'ım beni neyle sınıyorsun?' isyanıyla oğluna döndü. "Oğlum kafayı mı yedin lan sen? 25 yıl sonra sevdiğime kavuşmuşum seni mi hatırlayacaktım bir de!" "Böyle yaparak kabarık listeni daha da fazla kabartıyorsun İhtiyar. Suyuma gidip özür dilemen gerekiyor." Özür kelimesini duyan Salih bir anda büyük bi aydınlanma yaşamıştı. "Heh! Şimdi anlaşıldı derdin. Şunu baştan desene sen. Tüm bu trip olayı iddiayı kazanmak içindi değil mi?" Yakalandığını anlayan Burak hüsranla iç geçirdi. Burak 14 yaşındayken baba oğul arasında büyük bir olay yaşanmıştı. Ailesinin vefat tarihinde kafası atan Burak, ilk teneffüse çıkar çıkmaz okuldan kaçmıştı. Okuldan kaçıp eve gitse sorun olmazdı fakat Burak ne eve gitmişti ne de tanıdık bir mekana. Tüm Sakarya'yı ayağa kaldıran Salih Aslan bütün gün oğlunu aradıktan sonra gecenin bir yarısı ancak bulabilmişti. Kafes dövüşü yaparken! Kendisinden yaşça büyük adamlarla iddialı dövüşlere katılan Burak, ciddi anlamda yaralanmıştı. Sorun yaralanmanın daha da ötesindeydi. Mekana girdiğinde bilinci yerinde olan oğlunun bilerek karşılık vermediğini gören Salih ciddi anlamda çıldırmış ve bir tur da o yumruklamıştı oğlunu. Burak Kılıç, Salih Aslan'ın kendisine vurduğu o ilk ve son geceyi asla unutamamıştı. |
0% |