@yasminiesa
|
💥 Gözlerinde gerçek bir korku ve karanlık olan Salih 3 yumruk attığı oğlunun kanlar içindeki yakasına yapışarak konuşmaya başladı. Adam öylesine sakin bir ciddiyetle konuşuyordu ki bağırsa o kadar etkili olmazdı. 'Madem ölmeye çalışıyorsun o zaman bunu başkalarından değil de benden isteyeceksin Burak Kılıç. Hiç bilmediğim bir yerde it kopuk birileri tarafından değil de bizzat benim tarafımdan ailene kavuşturulacaksın. İstemen yeter. Daha önce yapmadığım bi şey değil, son kez de yaparım. Önce sen, saliseler sonra da ben. İkimiz de bu dünyadan s*ktir olup gideriz. Ne acı kalır geriye, ne soktuğumun vicdan azabı ne de lanet anıları. Kavuşuruz ikimiz de ailemize. Temiz iş.' Babasının daha önce kendisine hiç göstermediği yüzüyle tanışan Burak büyük bir afallama yaşarken oğlunun yakalarını bırakan adam belindeki silahını çıkarttı. Askerle beraber mekanı basmaya gelen polisler ne olduğunu anlamaya çalışırken Salih Aslan silahını 14 yaşındaki çocuğun kalbine doğru çevirdi. 'Bitireyim mi?' Dövülürken başına fazla darbe aldığı için halüsinasyon gördüğünden emin olan Burak sırf ne olacağını görmek için 'Bitir.' diyecekti ki Salih'in gözlerindeki çıldırmışlığı görerek yutkundu. Karşısındaki adamın babası olmadığını, tek bir onayıyla dediğini yapacağını anlamıştı. Çevredeki polislerin müdahale etmek için onlara yöneldiğini fark eden Salih tüm gücüyle bağırdı. 'GERİ ÇEKİLİN!' Onun tepkisini gören polisler rehin alınan çocuğa bir şey olmasın diye dururlarken asker kararlı bakan elalarıyla oğluna baktı. 'Bitireyim mi?' Bakışlarını etrafında gezdiren Burak polislerin silahlarını çıkararak Salih'e doğrulttuklarını gördüğünde babasına bakarak fısıldadı. 'Peşimden gelecek misin?' 'Soru mu şimdi bu? Oğlumu da öldürürsem her telden katil olmuş olacağım. Bi zahmet gebereyim artık.' Babasının yaşadıklarını bilmeyen Burak onun kastını anlamazken Salih'e yakın olan polis 'Silahı indirin Üsteğmen'im. Yoksa sizi vurmak zorunda kalacağız.' diyerek uyarıda bulundu. Onları takmayan Salih'in elaları Burak'ın yeşillerindeydi. Az önce dövülürken bile bu denli ölüme yanaştığını hissetmemişti çocuk. Bunun nedeni babasının elindeki silah değil, gözlerindeki delirmiş ifadeydi. Tekrardan polislere bakan Burak durum tespiti yaptı. 'Beni vurduğun an seni vururlar.' 'Sonum belli. Sorun değil.' Yaklaşık 3 yıldır kendisine babalık yapan adama bakan Burak 'Ama benim için sorun.' diye düşündü. Ailesini kaybettiği gece ölmek mükemmel olurdu. Ancak o tarihte bir ailesini daha kaybetmek istediğini zannetmiyordu. Durumu anlamayan polislerin kendi arasında bakıştığını gören Burak babasını koruma isteğiyle 'İndirin silahlarınızı' diye tepki göstermek istedi. Öldürme niyetiyle kendisine silah tutan adama bir şey olmasın diye her şeyi yapabilirdi. 'Üsteğmen bir kez daha uyarmayacağım. İndir silahını!' diyen polis saatlerdir endişeyle oğlunu arayan askerin oğluna silah doğrultmasının şokunu atlatamamıştı. Polislerin bu kadar yakındayken öldürme maksatlı ateş edemeyeceklerini içgüdüsel olarak bilen çocuk tekrardan elalara baktı. 'Öldürmek için değil yaralamak için vururlar.' Gözlerinden büyük bir acı dalgası geçen Salih buruk bir şekilde gülümsedi. 'Desene bir fırsatını bulup peşinden gelinceye kadar bir de evlat acısıyla yanacağım. Nedense en kahredicisinin bu olacağını düşünüyorum. Kendi ellerimle evladımı öldürmek.' 'Baba...' 'Bana baba deme Burak. Bu hale gelene kadar yediğin dayaklar esnasında bir an bile aklına gelmediysem, bana öyle seslenme. Hakkıyla baba olamamışım sana demek ki, beni geride koyup gitmekte bir sakınca görmemişsin.' Salih'in kırgınlığını iliklerinde hisseden Burak yeşiller kızarırken karşısındaki adama 'Anla' dercesine baktı. 'Özledim ama. Çok özledim.' Oğlunun titrek fısıltısıyla kalbi acıyan Salih yorgun bir nefes aldı. 'Ben de özledim. Ailemi de, Fetih ile Emmi'yi de özledim. Yanlarına gitmek için verdiğim çabayı bi bilsen bu kafes hiç gelir gözüne. Yine de sen varsın diye acımın üstünü kapattım ben Burak. Senin için, sana aile olabilmek için yıllardır yandığım cehenneme sırtımı döndüm ben. Ve karşılığı bu mu? Ben her 26 Mayıs'ta seni ölümün kıyısından mı toplayacağım oğlum? Her özel günde, her canın yandığında, her kafan attığında...' Gözlerinden yaşlar akmaya başlayan Burak acıyan kaburgaları yüzünden yarım bir nefes alırken üzgün gözlerle babasına baktı. Elalar aynı hüzünle bakışlarına karşılık vermişti. 'Bu kadar yaralı olmasaydım sürekli olarak peşinden koşar, her defasında ayrı bir dil dökerek seni alttan alırdım. Dayının yaptığı gibi. Seni bu kadar anlamasaydım eğer tozpembelikle 'Bir daha yapmaz.' rehavetine kapılır ve günün birinde cesedinin başında bulurdum kendimi. Çok iyi biliyorum bunu. Çok iyi biliyorum hislerini. Ben gece kabuslarımdan uyanıp da o s*kik psikolojiyle kafama sıkarım diye silahımı odama bile sokmuyorum Burak. Senden önce silahımı yastığımın altına koyup bu durum için dualar eden ben, gecenin bir yarısı işimi bitiririm de bensiz kalırsın diye silahımı yanımda bile taşımıyorum. Peki sen ne yapıyorsun? Kendinden yaşça büyük itlerin seni döverek öldürmesi için kafes dövüşlerine katılıyorsun. Madem senin için bir hiçim Burak, beni geride bırakıp gitmekte hiçbir sorun görmüyorsun... O zaman isteğine ben yardımcı olayım. Her defasında kalbim ağzımda büyük bir korkuyla seni arayacağıma, tek seferde işini bitirip peşinden geleyim.' Ölmek için her şeyi yapacak olan çocuk, onun için yemek yapmayı öğrenen bu ela gözlü adamın yok olma düşüncesiyle korktu. 'Ölmeni istemiyorum.' derken ailesinin cesetleri arasında sabahlayan o küçük çocuktu. 'O zaman neden öldürüyorsun? Geçtiğimiz 3 yılda anlamadıysan diye söylüyorum.' diye mırıldanan Salih silahıyla çocuğu işaret etti. 'Ben senin için yaşıyorum oğlum. Ben, senin için yaşıyorum. Yaşayayım diye ne kadar çaba harcıyorum biliyor musun sen? Hani hep diyorsun ya kalbim atmıyor diye. Benim de atmıyor... du. Ama sen geldiğinde, senin için atması gerektiğini fark ettim. Hâlâ çokça eksiğim ama babalığıma tutundum devam etmeye çalışıyorum. Ama sen böyle yaparsan nasıl devam edebilirim ben?" Titrek bir nefes alan adam sol gözünden bir damla yaş süzülürken oğluna baktı. "Ben o toprak altına çok can koydum Burak. Kendi ellerimle koydum hatta. Oğlumu da koyamam.' 3 yıldır hep güçlü gördüğü adamın elalarından düşen yaşlar, onu dolaba koyarken ağlayan babasını hatırlattığında sessizce inledi Burak. Boştaki elinin tersiyle gözlerindeki yaşları silen Salih acıyla devam etti. 'Ben hiç görmediğim bir küçük ölmesin diye katil oldum, ruhumu öldürdüm. Bana baba diyen sana bir şey olmasın diye neler yapabilirim. Aklın alıyor mu? Sınırını görebiliyor musun? Ben göremiyorum. Bu yüzden... Kararını ver Burak. Ya benim için devam etmeye çalışırsın ya da ikimizin de işi bugün biter.' Ailesini yitirdiği bir tarihte onlara gitme fikri çok cazip gelse de ela gözlerinden düşen yaşları sakallarından süzülen adama kıyamazdı Burak. 'Ölmeni istemiyorum.' diye tekrarladı bu yüzden. "O ZAMAN ÖLME!" diye bağıran Salih aldığı darbelerden dolayı yüzü morarmaya başlayan çocuğa büyük bir kararlılıkla baktı. 'Sana ant olsun oğlum. Ölürsen peşinden geleceğim. Yaşayacağım tüm acıları yaşadım ama evlat acısı sonum olur. Ve gün sonunda beni öldüren de sen olmuş olursun.' Çaresiz yeşilleriyle babasına bakan Burak adamın elindeki silaha çevirdi bakışlarını. Başkası olsa 'Yapamazsın, blöf yapıyorsun.' derdi ama şu an demeyi bırak düşünmüyordu bile. Ela gözlerdeki çıldırmışlık, babasının bu deliliği yapacağını söylüyordu. Bir kez daha 'Ölmeni istemiyorum.' diye mırıldanan Burak arkasındaki kafesten güç alarak zorlukla ayağa kalktı. Yüzündeki yaraların misli vücudunda yer alan çocuk, tüm bedeninin acıya gark olduğunu hissetmişti. Düşündüğünde daha kötü dövülmüştü... Topallayan ayağıyla yavaş yavaş babasına yaklaşan Burak silahın soğuk namlusu kalbine dayandığında duraksadı. Kıpkırmızı olmuş ela gözler adeta 'Yaşamayı seç.' diye bağırıyordu. Ölüme bu kadar yaklaştığı bir anda yaşamı seçmekte tereddüt eden çocuk etraflarındaki polislerin hareketlendiğini hissetti. Tam o an aklında yeni bir senaryo canlanmıştı. Ya polisler Burak'ı vurmasın diye babasını vururlarsa? Hatta kim bilir belki sonrasında kendisine bir şey yapmasın diye onu hastaneye kapatırlardı. İşte o zaman tamamen travmalarına mahkum bir şekilde yaşamak zorunda kalırdı. Burak onu mutlu etmek için her şeyi yapan ela gözler olmadan yaşayamazdı ki... Bu düşünceler ölümün kıyısından geriye dönmesine yetiimişti. Titreyen elini babasının silahının üstüne koyan Burak yavaşça silahı indirdi. 'Sana sesleneceğim daha çok 'Baba' sıfatı var babam. Sana baba dediğimde gözlerinin kenarında beliren mutlu kırışıklıkları seviyorum. Bu yüzden... Sen ölme diye yaşamaya çalışacağım. Ama tam bir söz veremem. Bazen bedenim ele geçirilmiş gibi hissediyorum. İstediğim tek şey acımın geçmesi oluyor. Öyle zamanlarda farkında olmadan hatalar yapabilirim. Yine de.. Senin için tüm hatalarımı minimuma indirmeye çabalayacağım Salih Aslan. Çünkü seni de kaybetmek istemiyorum.' Silahını beline takan Salih oğlunun yaralarına aldırmadan onu hızla kendine çekerek sarıldı. 3 yıldır en güvende hissettiği yerde bulunan Burak, babasının kollarının arasına biraz daha sığınırken adamın tüm bedeninin titrediğini hissetmişti. Babasını ne kadar korkuttuğunu, adamın canını ne denli yaktığını düşünürken kulağında yankılanan sessiz hıçkırıklarla sorularına cevap bulmuştu. Düşündüğünün kat be katıydı... Adama biraz daha sarılan Burak büyük bir pişmanlıkla fısıldadı. 'Özür dilerim babam. Çok özür dilerim.' 💥 O günden sonra Burak'ı zapt etmenin zorluğunu anlayan Salih ne yapacağını düşünüp taşınmış ve sonunda iddialı bir anlaşmayla gelmişti. Anlaşma 3 maddeden oluşuyordu. Babasının gazıyla bu anlaşmayı kabul eden Burak sonrasında çok pişman olmuştu. Çünkü Salih Aslan isteğine ulaşmış, oğluna pranga vurmuştu. Kafesteki olayın etkisiyle biraz durulan Burak kaybetmekten de nefret edince özür dilemesini gerekecek kadar büyük hatalar yapmayı bırakmıştı. Kalan 15 yıl içinde karşılıklı yapılan hatalar, kalp kırmalar vs derken iki tarafın skoru da 4-4 olmuş ve orada kalmıştı. Çünkü iki katır da o son özürlük olayı gerçekleştirip kaybetmeyi göze almamıştı. Yaşanan olay ve yapılan anlaşma sayesinde düşe kalka hayatına devam eden Burak, 4 yıl sonra Salih Aslan'ın üstlendiği koruyucu görevini üstlenmiş ve Doğukan yaşasın diye onunla bir anlaşma yapmıştı. Doğukan'ın hayatını da dolaylı yoldan kurtaran babasına bakan Burak, hayatın garipliğine bir kez daha hayret etti. Yıllar önce Salih'in izinden giden Burak Doğukan'ı hayatta tutmuştu. Oğlunun daldığı anılardan bihaber olan Salih, Burak gündeme getirene kadar unuttuğu bu iddianın bir anda neden hortladığını merak ederek kaşlarını çattı. "Durduk yere nereden çıktı şimdi bu iddia?" "Cık cık cık. İddia için mi özür istiyorum sanki? Kalbim kırıldı o yüzden istiyorum." diye hüzünle mırıldanan Burak'ın 'Kalbim kırıldı kalbim kırıldım. Babam bana haber vermedi.' diye şarkıya başlamasına ramak kalmıştı. Söylenerek gözlerini deviren Salih Aslan, oğluna ters bir bakış attı. "Palavra sıkma." "Ne palavrası yaa? Kırıldım diyorum. Beni unuttun diyorum. Beni nasıl unutabilirsin diyorum." "Delirtme adamı lan! Öyle bir anda seni mi hatırlayacaktım?" diyen Salih gerçekten de çıldırdığını hissetmişti. Babasının gayet de haklı olduğunu bilen Burak işin ucundaki iddiadan dolayı pes etmeyerek surat astı. "Üzüyorsun beni. Artık unuttuğunu açık açık itiraf ediyorsun. Hadi özür dile de barışalım." Alaylı bir kahkaha atan Salih, oğluna el hareketi çekti. "Nah dilerim. Karımla birlikteyken..." Salih Aslan yaptığı büyük gaffı fark ederek susarken Burak hızla yerinden doğrulmuştu. "Karımla derken?" Ölse bir daha 'Eski karım.' sıfatını kullanmayacak olan Ege formaliteden de olsa herhangi bir düzeltme yapmayarak sessiz kaldı. Yüzünde şok ifadesi olan Burak tekrarladı. "Karım dedin resmen." Babasının herhangi bir açıklama yapmayacağını fark ettiğinde durum analizi yaptı. "Kapıda konuşurken de karım ve kızım demiştin. Eski karım demedin. Masada da bir düzeltme yapmıştım. Ka... diye başladın değiştirdin ama takmadım. Şimdi de karım dedin. Durduk yere Seher Nine'min laflarıyla işkillendin, gerildin. Neler oluyor baba? Bir şey mi gizliyorsun sen?" Babası yine sessiz kaldığında 'Bunu sen istedin!' dercesine tek kaşını kaldıran Burak bağırdı. "HİLAAAL..." "Sus Allah'ın cezası sus!" diyerek ayağa fırlayan Salih pata küte oğluna dalmak istiyordu. Elalarını kapıya çeviren adam yakalandılar mı diye kontrol ederken bacak bacak üstüne atan Burak eğlenerek babasına baktı. "Dökül İhtiyar." "Benimle iyi geçinmen gerektiğinin farkınd..." "ASE..." Oğlunun üstüne atılan Salih sussun diye ağzını kapatırken Burak muzip yeşilleriyle babasına bakmıştı. "Melek'e bildiğini söylemeyeceksin. Hiç kimseye tek kelime etmeyeceksin." 'Kelebeğim hiç kimse değil sonuçta.' düşüncesindeki Burak başını aşağı yukarı sallayarak babasını onayladı. Oğlundan söz alan Salih elini çektikten sonra sessizce itiraf etti. "Dün akşam imam nikahı kıydırdık." "HADİ BE!" diyerek gülen Burak sesli konuştuğu için koluna bir yumruk yemişti. "Kapa çeneni." Babasının tıslamasını hiçe sayan adam açık kalan ağzını hâlâ kapatamamıştı. "Nasıl kapayayım çenemi. Sen ne dediğinin farkında mısın?" "Yok değilim." diye laf sokan Salih 32 diş sırıtıyordu. Sonunda birisine evlendiğini söyleyebilmişti. Babasının haline bakan Burak alayla konuştu. "Ben de adama beni nasıl unutursun diyorum. Unutur tabii, beni mi hatırlayacak?" Son anda ayağa kalkarak gelen darbeden kaçan Burak birkaç adım geriye giderek babasıyla arasına mesafe koydu. "P*çlik yapma!" "Niye küfrediyon İhtiyar? Seni anladığımı söylüyorum ben." diyen Burak kıs kıs gülüyordu. "Anlama lan beni." diye çıkışan Salih kız babası moduna geçmişti. Adamın dik bakışlarıyla yüzünü buruşturan Burak mutsuzca söylendi. "Benim babamken mod değiştirme. Sinir oluyorum." "Kim dedi git kızımı sev diye?" "Seeen! Hilal ile aramı yapmak için döktüğün dilleri unuttun mu?" dedi Burak hazırcevap bir şekilde. "Ben nereden bileyim onun benim kızım olduğunu?" "Beni ilgilendirmez. Önce ben sevgili oldum İhtiyar. Asıl sana kim dedi git sevgilimin babası çık diye?" Burak ile uğraşılamayacağını anlayan Salih derin bir nefes aldı. "Olan oldu az biraz ayağını denk al." Babasına ukala bir bakış atan Burak kaşlarını kaldırdı. "Ben ayağımı denk alıyorum zaten. Birileri gibi kız kaçırıp evlenmiyorum. Seher nine öğrenince ne yapacaksın bakalım." "Ben 50 yaşındayım farkındasın değil mi?" "Seher Gökmen'den bahsediyoruz farkındasın değil mi?" diye karşılık veren Burak tekrardan konularına döndü. "Şimdi siz ciddi ciddi evlendiniz mi?" "Yok şaka şaka evlendik. Oğlum yaşadığın şok kafana mı vurdu? Kaç kez daha soracaksın?" "Emin olmam gerekiyordu." "Neyden?" Yüzünde sahte bir gülümseme beliren Burak kinli bir sesle konuştu. "Babamın beni nikahına çağırmadığından." "Haydaaaa. Yeter ama daa! Oğlum bi sal beni." "Salacağım merak etme. Nikahıma çağırmayarak mesela!" Oğlunun cümlesini duyan Salih anında gözlerini kısmıştı. "Kızımı vermeyeceğim için nikahına çağıramazsın zaten." "Babamı örnek alırım ben de. İsteme falan hepsini atlayıp direkt nikahı basarım." Karşılık vermek üzere olan Salih Ege kollarını birbirine bağlayarak kapıya yaslanmış karısını gördüğünde usulca yutkundu. Yakalanmıştı. "Meleğim..." "Açıklama yapmana gerek yok. Ben de yakalandım." diyen Melek'in dudaklarında mutlu bir tebessüm vardı. "Annem kızmadı anlaşılan." "Yok kızmadı da... Konuşuruz sonra." "Konuşuruz." diyen Ege de karısı gibi gülümsemişti. İkili arasında kendisini fazlalık gibi hisseden Burak kapının yanındaki kadına doğru döndü. "Hayırlı olsun Melek abla." "Teşekkürler Burak." diyen Melek kocasına bir bakış attıktan sonra gülerek devam etti. "Darısı başınıza." Salih homurdanmaya başlarken küçük bir kahkaha atan Burak başını aşağı yukarı salladı. "Amin amin." "Amin mi? Neye amin?" Bir anda annesinin yanında beliren Hilal ile odada bir sessizlik oluşmuştu. "Hayırdır? N'oluyoruz?" diye soran genç kız tek tek hepsinin yüzüne baktı. Annesi ve babasının yüzünde bariz bir mahçupluk varken sevgilisi 32 diş sırıtıyordu. "Hayır hayır. Çokça hayır hatta." Salih Aslan oğluna uyarı dolu bir bakış atarken Melek de 'Ne yapacağız? Nasıl söyleyeceğiz' dercesine kocasına bakmıştı. Gözlerini kısan Asena merakla sordu. "Eee neler döndüğünü söyleyecek misiniz artık?" "Şimdi şöyle kızım..." diye cümleye başlayan Salih Ege ne diyeceğini bilemeyerek duraksarken onlardan bir iş olmayacağını anlayan Burak bombayı patlattı. "Bu ikisi dün akşam imam nikahıyla evlenmiş." Usulca yutkunan Melek ağır çekimde kızına dönerken bir şey olduğunu zanneden Hilal rahat bir nefes aldı. "Bu muydu yani?" Kızından bu tepkiyi beklemeyen Salih "Ne?" diye tepki verirken Melek de şaşkınca gözlerini kırpıştırmıştı. Hilal'in olayı anlamadığını düşünen Burak kaşlarını çatarak ona baktı. "Bu muydu yani derken? Annen ve baban kimseye haber vermeden gizlice evlenmişler diyorum." Umursuzca omuz silken Hilal "Tahmin etmiştim." diye karşılık verdi. "Tahmin mi etmiştin? Bunu tahmin etmen imkansız." diyen adam şaşkınlıkla sevgilisine bakıyordu. "Yoo. Gayet de edebilirim bence." dedi Hilal büyük bir özgüvenle. "Bu kadarı da şov bence Kelebeğim. Edemezsin." diye iddialaşan Burak, kızın cümlesini duyduğunda şaşkınlığının katlandığını hissetti. "Gayet de edebilirim çünkü evlenmelerini söyleyen teknik olarak bendim." Durumu anlayan Melek hayretle kızına dönerken, Ege ve Burak anlamsız gözlerle onu izliyorlardı. "O nasıl oluyormuş?" diye soran Salih önce karısına sonra da kızına bakmıştı. "Yani anneme bir soru sordum. O da cevabımı vermiş işte." diyen Hilal sırıtmamak için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Dün gece karısının söylediklerini hatırlayan Ege şüpheci bir sesle sordu. "Peki sen annenin vereceği cevabı nereden biliyordun?" "Çünkü ben olsam..." Annesinin dürtüklemesiyle bir anda susan Hilal babasının ela gözlerindeki ifadeyi görerek yutkundu. Büyük boşluğuna gelen genç kız yapmaması gereken bir itirafı yaptığını çok geç anlamıştı. Muhabbetten bihaber olan Burak ortamı daha da çok karıştıracak o soruyu sordu. "Ne cevabı bu?" Melek ve Hilal aynı anda adama dönerek başını iki yana sallamıştı. Hâlâ babasının kıskacında olan genç kız yanaklarının hafifçe kızardığını hissederken erkek arkadaşı konuyu daha fazla kurcalamasın diye uyardı. "Sormadın sayıyorum." "Ama çoktan sordum." diye karşılık veren Burak kızın 'Yapma.' bakışlarını gördüğünde daha da çok meraklandığını hissetti. "این بار شما فقط پای خود را فشار نمی دهید. عجله کنید تا این موضوع را به پایان بر ید." (Bu sefer yalnızca kendi bacağına sıkmakla kalmazsın. Acele kapat şu konuyu.) Hilal'in telaşlı sesini duyan Burak kısmen teslim oldu. "من ان را خاموش نمی کنم، ان را تا بعد به تعویق می ندم. مطلع باش پروانه من." (Kapatmıyorum, sonraya erteliyorum. Bilgin olsun Kelebeğim.) Onlara bakan Salih homurdanarak konuştu. "Bitti mi konuşmanız?" Babasının değişen ruh haline bir anlama veremeyen Burak iç geçirdi. "Yine ne oldu? Bu aksi kız babalığı sana hiç yakışmıyor İhtiyar." Kapının yanındaki karısıyla kızına bakan Salih memnuniyetsiz bir şekilde oğluna döndü. "O kadar da geniş biri olmayayım ama değil mi? Dua et sana güveniyorum oğlum. Yoksa fena çekeceğin vardı." Olaya fransız kalan Burak, Hilal ile göz göze geldi. "Önemli bir şey kaçırdım değil mi?" Boğazını temizleyen Hilal babasına doğru kaçamak bir bakış attıktan sonra erkek arkadaşına baktı. "Galiba büyük bir gaf yaptım." "Galiba mı?" Homurdanan kocasıyla olaya müdahale etmesi gerektiğini hisseden Melek adamın yanına gelerek koluna girdi. "Hadi huysuz baba modunu kapatalım kocacığım. Gençleri huzursuz ediyorsun." "İnan bana onları huzursuz etsem anlarlardı Melek. Mesela dün ge..." "Seni azıcık tanıyorsam bu cümlenin devamında hiç hoşlanmayacağım bir şey gelecek." diye araya giren Burak babasına bakarken ciddileşmişti. "Olayın ne olduğunu bile bilmiyorum baba. Lütfen benim üzerime oynama. Şu an fena halde kız babası modunu açmış durumdasın. Kırarız birbirimizi bak, yapma." Burak'ın tepkisini gören Hilal, sevgilisinin yanına yaklaşırken annesiyle bakışmıştı. "Hilal'in babası olarak bir şey soramaz mıyım yani sana?" diye soran Salih de en az oğlu kadar ciddiydi. "Normal şartlarda olsaydık sorabilirdin elbette. Bir kız babası olarak hakkı der olabildiği dürüstlüğüyle cevap verirdim." "Ama?" diye devam etti Salih. "Ama... Sen benim babamsın. Dünya üzerinde beni en iyi tanıyanların başını çekiyorsun. Sorduğun soruyu saldırı olarak algılama ihtimalim çok yüksek. 'Ne yani beni tanımıyor mu, sınırlarımı bilmiyor mu, düşüncelerimden hiç haberdar değil mi, sevdiğimi hakkıyla koruyacağımı bilmiyor mu da bana bunları sormaya kalkıyor?' derim ve saldırırım." diyen Burak buruk bir şekilde gülümsedi. "Bize bunu yapma baba, aramıza bunları sokma. Hilal en hassas karnım. Kızını korumak en doğal hakkın ama onu benden korumaya kalkarsan beni gerçekten kırarsın. Beni bu konuda kırarsan dönüşü çok zor olur. Öyle ki beraber geçirdiğimiz 18 yılı bile görmez gözüm, uzaklaşırım senden." Oğlunun bu konudaki tepkisinin basit ya da anlık olmadığını anlayan Salih farkındalıkla mırıldandı. "Az önce 'Babamken modunu değiştirme. Sinir oluyorum.' dediğinde şaka yapmıyordun." Bir süredir rahatsız olduğu konunun bu şekilde aniden açılmasını beklemeyen Burak iç geçirerek başını salladı. "Takıldığın anlar sorun değil, hoşuma gidiyor hatta. Ben de aynı takılmayla karşılık veriyorum ama... Ama ciddi anlar sıkıntı. Belki de sen bile ciddi olduğunun bilincinde değilken ben senin hislerini de düşündüklerini de anlıyorum. O zaman her ne söylediysem söylediğime bin pişman oluyorum. Babama oğlu olarak söylediğim cümleye sevgilimin babası cevap veriyor çünkü. Babamla dertleştiğim konu kayınpederime gidiyor oğul değil de damat oluyorum bir anda. İki vasıf arasındaki tepkiler ister istemez farklı oluyor. Bu böyle devam ederse derttaşımla özel konular hakkında konuşmayı bırakacağımdan korkuyorum." Oğlunun son cümlesi kalbine saplanan Salih başını hızla iki yana salladı. "Bunu yapma." Bu konuda yeterince dolmuş olan Burak ellerini iki yana açtı. "Neyi yapmayayım baba? Bu böyle devam ederse söylediğim cümleye kimin tepki vereceğini bilmediğim için hiçbir şey söylememeye başlayacağım. Kendimi çok iyi tanıyorum. Bana kızının sevgilisi muamelesi yapma ihtimalini göze alamayarak tamamen suskun kesilirim. En azından 18 yıllık yoldaşlığımız zedelenmesin düşüncesiyle aramıza yavaş yavaş duvar örerim." "Burak..." diye cümleye başlayan adam ne diyeceğini bilemeyerek sustu. Oğlunu bu kadar yaraladığını fark etmemişti. "Hadi bir karar verelim. Ben de ona göre ne yapacağımı, nasıl davranacağımı belirleyeyim." "Ne kararı?" diye soran adamın elaları, oğlunu üzdüğü için hüzünlüydü. "Kimsin sen Salih Aslan? Kimsin? Benim neyimsin? Benim için kimsin? Senin için kimim? Senin için kim olmamı istiyorsun? Elinde büyüyen oğlun mu yoksa hep hayalini kurduğun kızının sevgilisi mi? Hayatında hangi kontenjanla yer almamı istiyorsun? Oğlun mu, damadın mı? Seç. Ben de ona göre senin yanında nasıl davranacağımı seçeyim." Beklendiğinin aksine gayet vakur bir sesle bunları söyleyen Burak aynı sakinlikle devam etti. "Oğlumsun.' dersen yine her zamanki gibi her derdimi ilk sen bilirsin. Konu ne kadar hassas ya da özel olursa olsun sende kalacağını bilerek, hatta tek sana anlatabileceğimi bilerek, sana koşar anlatırım. Nasihatlarini baş tacı yapar aklıma yatanları da icraate geçiririm. Bir şey söyleyeceğim zaman çekinmem, utanmam, yanlış anlar mı diye düşünmem rahatlıkla babamla konuşurum." İki saniyede aralarındaki ilişkiyi özetleyen oğluna babacan bir ifadeyle gülümsedi Salih. Onun gülümsemesi ruhunda hayat bulan Burak kırgınlığını gizlemeye çalışarak diğer seçeneği ve getirilerini anlatmaya başladı. "Damadımsın.' dersen saygı duyarım. Yıllardır Berceste'ne duyduğun sevgiyi de kendine bile itiraf edemediğin hayallerini de en iyi ben biliyorum çünkü.' Yıllar boyu bana babalık yaptı şimdi gerçek konumuna geçmek istiyor, isteği buysa başım gözüm üstüne' derim. Derim ama o saatten sonra az önce anlattıklarımın hiçbirini asla o şekilde gerçekleştir(e)mem. Babama söylemekten çekinmeyeceğim şeyleri sevdiğimin babasına söylemekten çekinebilirim. Sınırı aşmamak için ister istemez aramıza bir mesafe koyarım... Kadir abiyle olduğu gibi. O da bir şeyleri bilir mesela ama her şeyi bilmez. 'Adamın kızı sonuçta.' der söyleyeceğimi süzgeçli söylerim. Asıl düşüncemi kendime saklar, biraz da duymak istediği şekilde söylerim. Yani... Yapılması gerekeni yapar bir evlat değil de damat olurum." İfadesiz maskesini takan sevdiğini izleyen Hilal titrek bir nefes aldı. Söylediklerini tasasız bir boşlukla söyleyen Burak'ın, kurduğu her cümleden delicesine nefret ettiğini ve 'Damadımsın.' cevabından deli gibi korktuğunu biliyordu. Teselli isteğiyle sevgilisine doğru attığı adım, aşağıdaki elini açarak sessiz bir 'Dur!' emri veren adamla havada kalmıştı. "Evet. Kararın ne? Neyin olmamı istiyorsun?" diyen soran Burak'ın sesinde Yüzbaşı vardı. Evlat Burak gelecek cevap 'Damat' olursa kaldıramazdı çünkü. "Neyi seçersem seçeyim kabulün mü? Gerçekten senin açından hiçbir sorun olmayacak mı?" diye sordu Salih temkinli bir sesle. Elini yumruk yapmamak için büyük bir çaba harcayan Burak gülümsemeye çalıştı. "Elbette. İstediğin neyse onu seç. Benim için sorun yok." Asker modundaki oğlunun cevabına gram inanmayan Salih "Yalancı." diye mırıldandı. Bu sıfatı duyan Burak'ın babasına hiçbir şekilde karşılık vermemesi, olayın adam indindeki ciddiliğini bir kez daha ortaya sermişti. Buruk bir şekilde gülümseyen Salih ellerini oğlunun omuzlarına koyarak tüm hayatı olan yeşillere baktı. "Hatalıydım oğlum. Özür dilerim." Adamın kendine has cevabı Burak'ın istemsizce gülmesine neden olurken Salih şakacı bir sesle takıldı. "Hadi yine iyisin. Ne yaptın ettin bir şekilde o özrü dilettin Hergele." "Gerek kalmadı ama." diyen Burak içten bir şekilde gülümsemişti. "Bu ne demek?" "İsteyeceğim şey zaten buydu." Burak'ın hafif çekingen bir sesle kurduğu cümle Salih'in kaşlarını çatmasına neden olmuştu. "Buydu derken? Neydi?" Elini babası ve kendisi arasında gezdiren Burak hissettiği sevgiyle elalara baktı. "Bu işte. Babam olarak kalman... Hep! Bana takılmak için olduğu sürece damat kontenjanına ismen girerim ama aramızdaki bağı etkileyecek şeylerin yaşanmasını istemiyorum. Hilal'imin babası olman benim de babam olduğun gerçeğini etkilemesin." diyen Burak kız arkadaşına dönerek elini ona uzattı. Dudaklarını oynatarak 'Sonunda.' diye tepki veren genç kız, sevgilisinin özür dilercesine elini sıkmasıyla tebessüm etmişti. Bakışlarını tekrardan babasına çeviren Burak yalın bir şekilde hislerini anlatmaya devam etti. "Yoğun bakımda uyandığımda benim değil de onun tarafında oturduğunu gördüğümde gram kırılmamış aksine bu durum hoşuma gitmişti. 'Ne olursa olsun aklım hiçbir şekilde arkada kalmayacak, babam sevdiğime sahip çıkacak.' diye düşünmüştüm. Gerçekleri öğrenince bu düşüncem perçinlendi. İkimizden biri düşse ilk ona koşmana alınmayıp onu kollamanı isterim ben baba. Her erkek özellikle de biz askerler bunu isteriz. Ben bu olaya doğalından sahip oldum çünkü sevdiğim kız zaten senin canın." diyen Burak işaret parmağını adamın göğsüne dayadı. "Ama olur da benim de oğlun olduğum gerçeğini unutursan benden çok pis çekeceğin var Salih Ege Aslan. O zaman bir özre kapatmam hesabını. 8 cevapsız tribi de, 'Nasıl bensiz evlenirsiniz?' sorgusu da onun yanında halt yer. O yüzden ayağını denk alsan iyi edersin." "Emredersiniz komutanım!" diyen Salih elini alnına götürerek asker selamı vermişti. Babasının bu şaklabanlığıyla gözlerini deviren Burak adamın kendisini çekerek sarılmasıyla gülümsedi. Sevgilisinin elini bırakmadan tek koluyla babasına karşılık veren Burak adamın kısık sesini duydu. "Gerçekten özür dilerim oğlum. Böyle hissettiğini fark edip ona göre davranmalıydım. Gerçi... Ben de neye nasıl tepki vermem gerektiğini bilemiyorum ki. Bir anda tepetaklak olunca haliyle bazı sıfatlar hata verdi." Anlayışla başını sallayan Burak geriye çekilerek babasına baktı. "Biliyorum babam sorun yok. Sadece bu olayın tekrarları olmasından korktuğum için konuşmak istemiştim. Bir anda böyle oldu işte. Kusura bakma Melek abla. Evlilik tebriğinizi de biraz bozdum." Sorun olmadığını söylemek için dudaklarını aralayan Melek konuşamadan Seher Gökmen'in sesi duyuldu. "Biz anlamasak söylemeye niyetleri yoktu zaten torunum. Dert etmezler merak etme." Sesin geldiği kapıya doğru dönerlerken Salih yanındaki karısına doğru mırıldandı. "İlk taş geldi karıcığım. Hadi hayırlı uğurlu olsun." "Hak ettik ama kocacığım." diyerek sırıtan Melek annesinin elindeki çay tepsisini almaya gitti. Tepsiyi kızına veren Seher hâlâ ayakta olan ev halkına koltukları işaret etti. "Bu gecelik bu kadar aksiyon yeterli sevgili ailem. Oturun da çaylarımızı içelim. " 🐺 "Gerçekten boğa mı kovaladı seni anne?" Kahkahalarıyla odayı inleten Ege başını aşağı yukarı salladı. "Evet. Görmen lazımdı Berceste'm. Annenin Ege diye çığırarak yokuş aşağı bir deparı vardı. Ahahahahahaha." "Gülme." diyerek kocasının dizine vuran Melek alıngan bir şekilde söylendi. "Yuvarlandım be kaçacağım derken. Ne kadar korktum haberin var mı? O zaman da gülmüştün." Kaşlarını kaldırarak sırıtan adam büyük bir imayla karısına baktı "Hmm gülmüş müydüm?" Adamın bakışları karşısında yüzünü ifadesi tutmakta olan zorlanan Melek gözlerini kaçırdı. O günü hatırladığında aklına gelen şey ne kocaman boğanın kovalaması ne de koştuğu yokuştan aşağı yuvarlanışıydı. Hatırladığı ilk an onu samanlığa doğru çekip boğadan kurtaran kocasının neşeli kahkahaları, son an ise Ege'sinin 'Elbisenle aynı renk olmuşsun. İşte şimdi tam bir gülsün Gülüm.' diyerek dudaklarına yapışmasıydı. "Önemli bir detayı anladın ama Melek. Annen tutmuş bir de o gün kıpkırmızı bir elbise giymiş torunum." dedi Seher araya girerek. Burak'la Hilal komedi şovlarına konu olan durumun gerçekliğini sorgulayıp Seher'i soru bombardımanına tutarken, kulağının dibindeki sıcak nefesi hisseden Melek nefesini tutmuştu. "Kırmızı elbiseyi unutmuş olamazsın karıcığım değil mi?" Dirseğiyle çaktırmadan kocasının böğrüne vuran Melek adama bakmak gibi bir hata yaptı. Ela gözlerdeki yoğun arzu karnının kasılmasına neden olurken ellerini nereye koyacağını bilemeyen kadın titrek bir nefes alarak anda kalmaya çalıştı. Son sürat boğadan kaçan kırmızı elbiseli annesini hayal etmeye çalışan Hilal her şeyden habersiz gülmüştü. "O gün kırmızı giymen de ayrı komik olmuş anne." Vücudunu ateş basan Melek kızının cümlesine can simidi misali sarılarak mırıldandı. "Hiç sorma kızım. Yok böyle tahlihsizlik. Aklım çıkmıştı." "Kesinlikle çıkmıştı." diye mırıldanan Salih Ege yeni bir darbe gelmesin diye üzgün bir sesle eklemişti. "Çok korkmuştu karıcığım. O günü hatırladığında hep kilitlenir." Dişlerini birbirine bastırarak sakinleşmeye çalışan Melek kocasına ağız burun dalmamak için kızının sorduğu "Boğanın ne işi varmış orada?" sorusuna cevap vermeye girişti. Seher ve Hilal gülerek Melek'i dinlerken Burak gözlerini kısarak babasına bakmaya başlamıştı. Bir şeyler döndüğünü anlayan adam hiçbir şey sormayacak kadar zeki, fark ettiğini belli edecek kadar da itti. Oğlunun delici bakışları karşısında yerinde kıpırdanan Salih ters bakışlarını Burak'a çevirdi. "Ne?" diye çıkışırken sadece dudaklarını oynatmıştı. Dudaklarındaki sırıtış gizlemeyen Burak aynı sessiz karşılıkla "Hiiiç." diye yanıt verdi. Meleğinin kahkahasını duyan Ege ışığa çekilen ateş böceği gibi dikkatini ona yöneltirken Seher nine de hazır konusu da açıldı diyerek yıllardır merak ettiği soruyu sordu. "Bu arada sen normalde sade renkler tercih ederdin Melek. O gün hayvanlara bakmaya gideceğinizi de biliyordun. Niye öyle bir elbise giydin?" 'Bunu giy Gül Kokulum.' diye ısrar eden adamın gazına geldiğini hatırlayan Melek tepkili bakışlarını yanındaki adama çevirdi. "Onun yüzünden!" Kahveleri elalarla buluştuğu an bu muhabbeti bir an önce bitirmesi gerektiğini anlamıştı kadın. Yoksa Ege merdivendeki tehditini gerçeğe dönüştürebilirdi. Seher ve Hilal'in başka bir konuya geçerek konuşmaya devam ettiklerini duyan Melek sakin olmaya çalışarak bakışlarını kocasından çekti. Odadakilere 'Hadi bize müsaade. Benim boğa hedefe kilitlenmiş durumda. Kalkalım en iyisi.' dese çok rezil olurlar mıydı? Bu düşünceler içerisinde kıvranan Melek, çaprazında oturan Burak'la göz göze gelmişti. Bakışlarını bir Ege'de bir kendisinde gezdiren genç adamın bıyık altı gülerek başka tarafa baktığını gördüğünde hızla kocasına döndü. Gelen hesabın kokusunu gelmeden alan Salih, oğluna okkalı bir bakış attıktan sonra sessizce açıklamaya girişti. "Bakma öyle, bir şey demedim. İtliği tuttu, kendince intikamını alıyor. Misilleme yapayım diyeceğim..." "Sakın! Olan bana oluyor sonra. Zaten bakışların yüzünden diken üstündeyim bir rezillik daha çıkmasın. Kalbim bu kadar aksiyonu kaldırmıyor." Koltuğun tepesindeki elini indirerek karısının beline götüren Ege, kadına biraz daha yanaşarak ikisinin duyacağı bir şekilde fısıldadı. "Şimdi kaldırmasın zaten. Geceye lazımsın." Belini okşamaya başlayan parmakların yavaş hareketleriyle sınıra geldiğini hisseden Melek 'Biz kalkalım artık. Karşıya geçeceğiz malum yol uzun, trafik vardır.' demek için dudaklarını aralamıştı ki odada bir zil sesi yankılandı. Diğerlerinin sesin kaynağını aradığını fark eden Burak "Benim telefonum." diyerek telefonunu cebinden çıkarttı. Ekranda yazan ismi gördüğünde gerilmişti. Onun ruh halini anında fark eden Hilal'in kaşları çatılmıştı. "Kim?" Kız arkadaşına bir bakış atan Burak kısık bir sesle cevap verdi. "Doğu..." İkili arasında kısa bir bakışma yaşandı. Son zamanlarda Doğu harekatı ilgilendiren meseleler için arıyordu. Sevgilisinin aramayı yanıtlamayacağını anlayan Hilal "Aç! Balkonda konuşabilirsin." diye emrivaki yaptı. Kelebeğinin ela gözlerine bakan Burak kaçamayacağını anladığında başıyla kızı onaylamıştı. Kapanmasın diye telefonunu açıp kulağına götüren adam ayağa kalkarken "İki saniye bekle." diyerek komut verdi. Ahizenin diğer ucundaki Doğu'nun sadece "Tamam." demesi karşısında hoşlanmayacağı bir konuşma yapacağından emin olan Yüzbaşı sert adımlarla balkona çıktı. Kapıyı kapatır kapatmaz "Yine mi?" diye soran Alfa alacağı cevabı duymak istemiyordu. "Yeni bir saldırı yok ama..." Duraksayan arkadaşıyla telefonu sıkan adam gözlerini kapatarak mırıldandı. "Ama?" "Bugünkü saldırıda medyaya yansıtmadıkları yaralılar vardı Burak. 16 asker." Boğazı düğümlenen asker dudağının içini ısırırken Doğu kötü haberleri verdi. "9 şehidimiz daha var. Yaralılardan 3'ünün durumu çok ağır. Hayati tehlikeyi atlatan 1 askerimiz iki bacağını da kaybetmiş. Bir diğer askerimiz ise işlevini yitiren akciğerinden dolayı organ nakli sırasına alınmış. Kalan 2 askerimizi de akşam saatlerinde taburcu etmişler." Başının döndüğünü hisseden Burak elini yanındaki mermere dayarken kesik bir nefes aldı. Sol gözünden bir damla yaş süzülürken fısıldayarak sordu. "İsimleri, yaşları, aileleri?" "Yapma. Yapma bunu kendine kardeşim. İsimsiz olduklarında bile kahrediyor. Bir de..." Gözlerini açan Burak acıyla gülümsedi. "Bir de ne? Öğrenip daha da yakma canını mı? Canımın yanması için bir kimlikleri olmasına gerek yok Doğukan. Benim için asla gelip geçici sayılardan ibaret olmadılar, olmayacaklar da. Hem... Birilerinin öğrenmesi gerekiyor değil mi? Birilerinin bilmesi, hatırlaması, unutmaması; teşekkür edip dua etmesi gerekiyor. Birilerinin geride bıraktıkları ailelerine sahip çıkması gerekiyor. Bir şehit çocuğu olarak çok iyi bildiğim bir şey var. Vatan için şehit düşmek değil de geride bırakmak zorunda kaldıkları canları yakıyor canlarını. O gün babamın ağlayan yeşillerinde kendisi için hiçbir korku yoktu Doğu. Tek düşündüğü oğluyla hamile karısıydı... Diğer şehitlerimizin de farksız olduğunu sanmıyorum. Son nefeslerinde sevdiklerini düşündüklerini biliyorum. Bu yüzden de kendime söz verdim. 'Şehadetten değil de ailelerini geride koymaktan korkan şehitlerimizin ailesine aile olacağım. Hayatta olduğum sürece, yetebildiğim tüm şehit ailelerinin kapısını çalacağım." Güzel kalbine hayran olduğu dostunun candan sözleriyle hafifçe tebessüm eden Doğu kafasını sallayarak cevap verdi. "Gerekli tüm bilgileri mailine atacağım." "Teşekkür ederim." Telefonu kapatmasını beklediği Doğukan'ın sessiz bir şekilde hattın diğer ucunda beklediğini fark edince derin bir nefes aldı. "Söyle hadi. Başka ne var?" "Batur... Bölgeyi tam ablukaya almak için özel ve tecrübeli askerlerden oluşan bir çıkarma istemiş. 'Verecek bir şehidim daha yok.' mesajıyla birlikte." Aras Batur'la empati yapmak istemeyen Burak elini yumruk yaparken Doğu da anlatmaya devam ediyordu. "Bir saat önce geldi haber. Gönüllüler iki farklı elemeden geçirilip Yarbay Kara'nın onayıyla harekata alınacak diyorlar. Tamamen profesyonellerden oluşan bir birlik oluşturup harekatın son çıkarmasını yapacaklar." Yarbay Kara'nın adını duyan Burak tarihin tekerrürü karşısında yutkundu. Yıllar önce Süvari operasyonun Binbaşısı olan Mithat Kara, bu sefer Yarbay olarak karşısına çıkmıştı. 'Büyük bir farkla. O zamanlar Binbaşı Kara seni kabul etsin diye neredeyse kapısında yatmıştın. Şimdiyse 'Harekata gideceğim.' cümlenle tüm kapıları açacak olmana rağmen o iki kelimeyi söyleyemiyorsun.' Vicdanının baskısıyla nefes alamadığını hisseden Burak balkonun kenarına gidip sürgülü camları açmaya başlarken kulağını Doğukan'ın endişeli sesi doldurdu. "İyi misin?" Bakışlarını siyah gökyüzüne çeviren Burak kederle gülümserken sessiz kalmıştı. 'İyi falan değildi.' "Tarihi mi söyleyeyim yoksa bir daha açmamak üzere konuyu mu kapatayım?" Tarihi söyle demeye cesareti olmayan Yüzbaşı toprak altına giren şehitleri yok sayıp konuyu kapat da diyemeyince bir kez daha sessizliğe gömüldü. Burak'ın düşünmeye ihtiyacı olduğunu bilen Doğu arkasına yaslanarak arkadaşının sessizliğine eşlik etmeye başlamıştı. 'Bu halde gidebilir miyim? Gidersem ve destek yerine köstek olursam ne yapacağım? Her şey bu kadar tazeyken bile bile ölüme atılmış mı olurum?' Cevapsız Sorular'ında boğulan Burak bakışlarını İhtilal'ine çevirdi. Soru(n)larını her daim çözüme kavuşturan Kelebeği kendisine bakıyordu. Genç kızın karanlıkta duran Burak'ı görmesi imkansız olsa da, kendisine bakan elalar tam ruhuna dokunuyordu. Bundan cesaret alan Yüzbaşı o can alıcı soruyu sordu. "Ne zaman?" Soruyu duyan Doğu hafifçe tebessüm etmişti. "Pazartesi." Bu kadar yakın bir tarih beklemeyin Burak gözlerini kırpıştırarak tekrarladı. "Bu pazartesi mi?" "Evet. Bu pazartesi." "4 gün sonra yani..." diye fısıldayan adam Melek'in cümlesiyle ona dönen sevdiğine baktı. Annesiyle konuşurken aklının kendisinde olduğu her halinden belli olan genç kızın bakışları sürekli olarak balkona dönüyordu. Bunu fark eden Burak'ın dudaklarında acı bir gülümseme belirdi. 'Diyelim ki her şeyi boşvererek gitti... Şimdi bile böyle olan Kelebeği o zaman ne yapardı?' Arkadaşına mahremiyet sağlamak isteyen Doğu "Kapatıyorum ben kardeşim. Konuşmak istersen buradayım." dedikten sonra karşılık beklemeden kapattı. Telefonu tutan kolunu düşercesine yere bırakan Burak çaresiz bir nefes almıştı. 'Ne yapacağım? Ne yapacağım? Ne yapacağım?..' Hilal'in bir kez daha kendisine doğru baktığını gördüğünde öne doğru bir adım atan adam zorlukla kendini durdurdu. Sevgilisinin yanına giderek 'Bana ne yapacağımı söyle!' diye yalvarmak isterken onun zaten bunu yaptığını hatırlamıştı. 'Gitmezsen mutlu olacak mısın?' "Peki gidersem mutlu olacak mıyım?" diye fısıldayan asker tekrardan cama dönmüştü. Hissettiği karamsarlıkla karanlık geceyi izlerken düşüncelerinden nefret ettiği gibi kendisinden de nefret etmeye başlamıştı. 21 şehit vermelerine rağmen kendi bencil istekleri yüzünden tereddüte düşüyordu. Şaka gibiydi! Balkonun kapısının açıldığını duyduğunda omzunun üzerinden arkaya doğru baktı. Gelenin babası olduğunu gördüğünde aynı anda hem büyük bir hayal kırıklığı hem de rahatlama hissetmişti. Karanlık balkonda oğlunun yanında yerini alan Salih Ege hiçbir şey söylemeyerek geceyi izlemeye başladı. Dakikalar sonra Burak'ın sesi yankılanmıştı. "Sigaran var mı?" Duyduğu soruyla "NE?" diyerek tepki veren Salih şok dolu bakışlarıyla oğluna döndü. "Sigara istedim sadece. Uzaylı görmüş gibi davranmasana." diye söylenen Burak nefes alma isteğiyle ellerini balkon tentesine dayadı. Derdi buram buram hissedilen oğlunun isteği, uzaylı görmüş olmasından daha anormaldi. "Sen..." Söyleyeceklerini zorlukla yutan Salih sessiz bakışlarını oğluna dikti. 'Bukalemun'u yakaladığın gün reddettiğin sigarayı mı içmek istiyorsun?' Cümlesini yarıda bırakan babasının düşündüklerini tahmin eden Burak acı bir nefes aldı. "O kadar karmaşığım ki tütün tarlasında yüzsem bile toparlanamam." Konuşmak için ağzını açan Salih, başını gökyüzüne çevirerek iletişimden kaçan oğlunu fark ettiğinde gölge eşlikçiliği yapmaya karar verdi. Konuşmak istemiyorsa, yıllardır olduğu gibi beraber susarlardı. Salih'in sessizliği, bir süre sonra Burak'ın dudaklarını aralayarak şu cümleleri kurmasına neden olmuştu. "Ben hiç mutlu olamayacak mıyım baba?" Soruyu duyan adam ikinci bir şaşkınlıkla oğluna döndü. Başına saplanan ağrı, boğazını sıkan yumru ve kendisini aşağı çekmek isteyen olumsuz düşünceler yüzünden çaresiz hisseden Burak yumruk yaptığı elini taşa vurdu. "Lanet olsun! Bu Burak'tan nefret ediyorum." Balkona çıkarken oğlunu böylesine berbat bir halde bulmayı beklemeyen Salih, ela gözlerinizi odaya doğru çevirdi. Sohbete katılıyormuş gibi yapmayı bırakan kızı alenen karanlık balkona bakıyordu. Olayın ne olduğunu anlamayan Salih anlamaya çalışarak oğluna döndü. "Hilal az önce 'Baba sen git. İhtiyacı olan ben değilim.' diyerek beni gönderdi. Haksız mıydı?" Kelebeğine bakmak isteyen ama bakarsa yanına gideceği için o tarafa dönemeyen Burak, bakışlarımı ışıkla aydınlatılmış sokakta gezdirdi. "Benim ona her zaman ihtiyacım var ama... Her zamanki gibi yine haklı. Kendim çözmem lazım. O varken her şey her zaman yolunda ama o yokken dönüştüğüm adam... Sorun tam olarak o. Yine!" Dudaklarında hüzün beliren Salih derin bir nefes aldı. Hilal'in yaralanmasından önce Burak'ın böyle bir sorunu kalmamıştı. Hilal yokken de var sayıp ona göre olumlu düşünmeler yapıyordu. Şu anki duruma baktığında yaralanma olayının bazı konularda regresyona neden olduğunu fark ederek kahroldu. Düşünceli yeşillerini ellerine çeviren Burak sessizce devam etti. "Yapmamı istediği bir şey var. Yapmam gereken bir şey. Eskiden olsa sıfır tereddütsüz harekete geçerdim ama şimdi tereddüte düşüyorum. İki seçenek arasında kaldım. İlkini seçip kolaya kaçmak istiyorum. Kelebeğime sığınıp her şeyi boşvermek istiyorum. Ama bunu yaparsam benliğimi kaybetmem kaçınılmaz." Duyduklarıyla geçmişe giden Binbaşı karısının olduğu tarafa baktı. Kendisi de bu seçeneği seçmek istemişti. Gitmemek, bırakmamak, onunla olmak... Babasına yaptırdığı çağrışımdan bihaber olan Burak acı dolu bir nefesle devam etti. "Diğer seçenek zor. Kapalı bir kapının arkasında. Kapatan da bizzat benim ha. Sımsıkı kapattım, açmamak için de her şeyi yapıyordum ama bugün yaşananlardan sonra benden izinsiz açıldı. Arkamı dönüp çekip gitmek istesem de gidemiyorum. Ama... Ama o eşiği de geçemiyorum baba. Ben daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Her konuda kendimi eksik ve çaresiz hissetsem de bu konuda asla böyle hissetmemiştim. Çok koyuyor o yüzden." Kafası karışmış oğlunu izleyen Salih yumuşak bir sesle sordu. "Hangi konuda?" Gözleri boşluğa dalan Burak cevap bekleyen babasının endişesini hissettiğinde sessizce mırıldanmıştı. "Askerliğim..." Az önceki cümleler çağrışım yaptırsa da konunun gerçekten de böyle bir şey olduğunu beklemeyen Salih Ege kaşlarını çattı. "Bu ne demek?" Başını hissettiği utançla önüne eğen Yüzbaşı soruya cevap vermemişti. Oğlundan yayılan atmosferden hoşlanmayan adam sorusunu değiştirerek tekrardan şansını denedi. "Kızımın yapmanı istediği şey ne?" Babasından da bu konudan da kaçışı olmadığını anlayarak teslimiyetle gözlerini kapatan Burak aniyeler sonra sesindeki utançla cevap verdi. "Harekata gitmek..." "Kılıç-Pençe." diye mırıldanan Salih sonunda olayı anlamıştı. "Kılıç-Pençe." diye tekrarlayan Burak buruk bir acıyla devam etti. "Hatırlıyor musun ilk asker olduğum zamanlar yine bir Kılıç-Pençe harekatı olmuştu. Gideceğim diye tutturmuştum ama hiç harekat tecrübem yok diye almamışlardı beni. Tecrübe kazandıktan sonraki iki Kılıç-Pençe'den birisi 4 yıl önceki mağara olayına denk gelmişti, diğerindeyse KİT görevindeydim. Bir türlü nasip olmadı gitmek. Soyadımdan Kılıç'ı, baba mirası mancsimden de Pençe'yi alan o hareketa bir türlü katılamadım." Derin bir nefes alan adam gerçek anlamda ikiye bölündüğünü bir kez daha fark ederken babasına doğru baktı. "Şu an her şey tek bir 'Harekata gidiyorum.' lafıma bakar. Mithat Yarbay elemelere bile sokmadan yazar adımı. Ama ben o kelimeyi söylemiyorum." Son cümlelerini dişlerini sıkarak söyleyen adamın sesinde nefret vardı. Kendine duyduğu nefret... "Yaşadıkların hiç kolay değildi Burak." dedi Salih ciddi gözlerle oğluna bakarken. "Ben en azından yaşıyorum. Bugün şehit olan 21 kişi artık yaşamıyor." Burak bu psikolojideyken ne söylerse aynı olumsuzluğu alacağını anlayan Salih tekrardan Hilal'e baktı. Meleği bir şekilde kızlarının muhabbete dahil olmasını sağlamıştı. Bu durum gönlüne su serperken oğluna doğru döndü. "Daha bugün hastaneden çıktınız. Biraz toparlan o zaman bu kararı vermen..." "Yok baba. Yok. O zaman yok. Batur haber salmış. Pazartesi günü yalnızca profesyonellerden oluşan bir çıkarma yapacaklarmış. Son bir ekip! Ya şimdi gideceğim ya da hiç gidemeyeceğim. Benim keyfime göre plan değişikliği yapmayacaklarına göre kararımı en kısa zamanda vermem gerekiyor. Bu fırsatı kaçırdığım an, ne kadar istersem isteyeyim bir daha asla gidemem." Oğlunun yaşadığı arada kalmışlığı çok iyi bilen Salih, Burak'ın çaresiz yeşillerine baktı. Babasına yardım dilenircesine bakan adam görünen gerçekliği dile döktü. "Batur, Süvari'de bile bunu yapmadı. O zaman bile tam profesyonel bir ekip istemedi. Bu da demek oluyor ki durum sandığımızdan ciddi. Bu da demek oluyor ki harekat hemen bitmeyecek. Bu da demek oluyor ki gidersem..." Duraksayan Burak neredeyse fısıldayarak devam etti. "Yetişemeyeceğim." "Neye?" Kızarmış yeşillerini elalarla buluşturan adam yalnızca iki kelime söyledi. "19 Şubat'a." Duyduğu tarih tüm taşların yerine oturtmasına neden olurken oğlu kırgın bir sesle konuşmaya başladı. "Hilal'imin, öz babasıyla geçireceği ilk doğum gününde yokluğum yüzünden buruk kalmasını istemiyorum ben. Sevdiğimden en mutlu gününü çalmak istemiyorum. Babamın yıllardır hayalini kurduğu o günü mahveden kişi olmak istemiyorum. Ama gidersem ve yetişemezsem olacak olan tam da bu. En değerlilerimi yine üzmüş olacağım." Salih 'Görev bu oğlum.' demek için dudaklarını aralamıştı ki Burak diğer bir nedenini, hatta en büyük nedenini, söyledi. "Hem... 19 Şubat'ta ona vermem gereken bir hediyem var." Oğluna bir bakış atan Salih 'Ne?' diye sormak istese de herhangi bir yorumda bulunmadı. Hatırladığı anılar dudaklarında acı bir tebessüme neden olurken Kelebeğini görmek isteyen Burak arkasını dönerek odaya baktı. Annesini hafif bir tebessümle dinleyen genç kız, kalbindeki sancıyı hafifletmişti. "Şah'ta yaralı bir şekilde kurtarılmayı beklerken benim dikkatimi andan uzaklaştırmak için her şeyi yaptı biliyor musun? Her zamanki gibi kendinden önce beni düşündü. Ve bir ara muhabbetimiz hediyelere geldi. 'Doğum günü hediyemi ayrı isterim ama.' dedi bana. Sonra da geçen yılının en büyük hediyesinin ben olduğumu ve bu yıl da benden mükemmel bir hediye istediğini söyledi. Ona gülerek takıldım 'Benden daha mükemmelini bulamazsın.' diye ama dudaklarımın aksine kalbim ağlıyordu. Çünkü... Bilmiyordu. Ben zaten o gün..." Sesi çatlayan Burak kahkaha atan sevdiğinin yanına gitme dürtüsünü zorlukla kontrol ederek babasına döndü. "O gün Hilal'in doğum günü hediyesini danışmak için Nisa ve Aslı ile buluşmuştum. Kızların Hilal'i ekme sebebi iş değildi, bendim. Aslında niyetimi söyleyip kısa bir fikir aldıktan sonra 'Geniş zamanda konuşuruz.' diye onları gönderecektim ama hediyemi duyan kızlar beni bırakmadı. 'Bugün tüm plan programı halletmeliyiz.' heyecanıyla Hilal'e gelemeyeceklerini söylediler, benimle kaldılar. Hediyem en ince ayrıntısına kadar hazırdı. Kalan tek şey özne ve zamandı." "Ve öznen saatler sonra yaralandı." diye mırıldandı Salih, oğlunun aklından geçenleri adı kadar iyi bilirken. "Tam mutlu olacağım derken hayat yine en sertiyle çarpmıştı. Bu seferki canımı çok yaktı." Burak'ın aciz sesini duyan Salih Ege silkinerek kendine geldi. "Kızım iyi. Kız arkadaşın iyi. Bu yüzden sil o sesindekini oğlum. Öznen tam karşında duruyor, hediyesini vereceksin." "Vermeye karar vermiştim. Yani... Bir şekilde zaten verecektim ama dün gece tüm korkularımdan gerçekten de sıyrıldığımı hissetmiştim. Bu kararın üstüne 24 saat bile geçmeden harekat saldırısı oldu, şimdi de çıkarma olayı var. 'Hayat bilerek mi beni engelliyor, işaret veriyor da vazgeçirmeye mi çalışıyor?' diye paranoyaklık yaparak vazgeçmeme ramak kaldı." "Neyden?" diyerek kaşlarını çatan Salih Ege dayanamayarak sordu. "Hediyen ne oğlum?" Soru karşısında sessiz kalan Burak kız arkadaşını izlemeye devam etti. Tam bu sırada Hilal izlendiğini hissetmiş gibi karanlık balkona bakmıştı. Kız kendisini göremese de onun elalarıyla karşılaşmış sayan Burak bilinçsizce itiraf etti. "Evlenme teklifi edecektim." Cümleyi duyan Salih'in verdiği ilk tepki sıcacık bir gülümseme olmuştu. Geçmiş zaman eki kullanmaktan rahatsız olan Burak "... Edeceğim." diye cümlesini düzeltirken Salih oğlunu kendisine doğru çekerek sıkıca sarıldı. "Seninle gurur duyuyorum oğlum." diye fısıldarken sesinde salt sevgi vardı. Kollarında durduğu babasından bu cümleyi duyan Burak'ın sol gözünden bir damla yaş süzülürken çaresiz bir isyanla mırıldandı. "Ben artık duymuyorum. Şah olayından önce çok kararlıydım ama şimdi yine korkularım geri döndü. Şah olayıymış! Kelebeğimin ölümden dönüşünü bile Şah olayı diyerek hafifletmeye çalışıyorum ben baba. Allah aşkına hangi gurur?" Kaşlarını çatarak geri çekilen Salih memnuniyetsiz bir şekilde oğluna baktı. "Yanlış frekansa geçtin yine, kendine gel. Yaşadıkların hiç kolay şeyler değildi ama her şeye rağmen hâlâ ayakta ve karşımdasın. Ayrıca bu harekatlar ve görevler hayatın boyunca karşına çıkacak çünkü sen askersin. Ne yani her görevde 'Bu acaba bir işaret mi?' diye paranoya mı yapacaksın?" Babası tarafından haklı bir azar yiyen Burak düşüncelerini toplamak için gözlerini kapatırken sıkıntılı bir nefes aldı. "İyi değilim işte." "İyi olmak senin elinde. Hayatımızın ipleri bizim elimizde Burak. Dün bunu çok daha net fark ettim. Bir gün önce bana kırgın bir nefretle bakan kadın bir gün sonra tüm kararlılığıyla 'Evlenelim.' dediğinde anladım. Tabuları oluşturan biziz. Sensin! Ve bu tabuların illa kötü tabu olmasına gerek yok. Şartlandırma da kısmi bir tabu şekli." Babasının cümlesini duyan Burak kaşlarını çatarak gözlerini açmıştı. "Bu ne demek?" Elalarını odaya doğru çeviren Salih, kızının güzel yüzünde nefes aldıktan sonra kafası karışmış oğluna baktı. "O evlenme teklifinin illa 19 Şubat'ta mı olması gerekiyor? Zamana ve anılara ne kadar önem verdiğini en iyi ben biliyorum ama böyle bir mecburiyetin var mı gerçekten Burak? Evlenme teklifi ettiğin günü geçmişten almasan da o tarihi gelecek yılların için özel saysan ne kaybedersin?" Babasının mantıklı cümleleri karşısında yeni düşüncelerinde boğulan Burak zorla gülümsedi. "Haklısın aslında. Ama kaçınmamın tek bir sebebi de yok ki." Salih Ege Aslan başını aşağı yukarı sallayarak oğlunu onayladı. "Farkındayım. Hiç durup dinlenemedin, üst üste birçok şey yaşadın. Tam Hilal'e hislerini itiraf ettin sonra operasyona gittin. O operasyonla Bukalemun olayı patlak verdi, Sakarya'da buldun kendini. Şimdi de tüm bunlar... Gerçekten farkındayım oğlum. Farkındayım da sen de şunu fark et. Yalnız kaldığın her an oradasın zaten, cephedesin. Ve oraya gittiğin an, tüm özel hayatını kenara bırakıp görevine odaklanacağını da yine en iyi ben biliyorum. Yıllardır sırf bundan dolayı gitmedik mi o cepheye? Kendi derdimizi kenara bırakmanın en kolay yolu vatanımız için çabalamak olduğundan koşturmadık mı sürekli?" diyen Salih işaret parmağını Burak'ın göğsüne doğru dayadı. "Ve sen yıllardır olduğu gibi şimdi de cepheye koşacaksın oğlum. Kendini yiyip bitireceksin ve sonunda da Batur'a yardıma gideceksin. Bizim gibiler için sonuç asla değişmez. Sonuç belli, sonuç tek. Ne kadar erken gidersen erken gelme şansın da bi o kadar artar." İçinden onca cümle geçen Burak sessiz kaldı. Bir asker olarak böyle bir çatışmayı yaşamak onu çok yıpratmıştı. "Ne de mükemmel bir askerim ama..." cümlesi kendinden izinsiz dudaklarından fırlamıştı. "Benden daha mükemmel olamazsın. Göreve diye gidip aşık olup, üstüne bir de aşık olduğum kadını karım yapan bendim." Salih'in acı alayını duyan Burak itiraz için dudaklarını aralamışken Salih Ege Aslan ciddi gözlerle oğluna baktı. "Sen de ben de insanız. Bir kalbimiz, hislerimiz var. Bu çatışmaları yaşaman, yaşamamız doğal. Sonunda doğru kararı verdiğin sürece hiçbir sorun yok. Ha kısmen etik dışı olan yanlış kararı versen dahi kimseye bizzat zararın dokunmadığı sürece yine sorun yok. Bu durum ne eksik bir asker olduğunu gösterir ne de yetersiz. Sadece insan olduğunu gösterir. Mükemmellik ve duygusuzluk isteseydik ordumuzu robotlardan kurardık, insanlardan değil." Gözlerini kırpıştıran Burak "İnsanız..."diye tekrar etti. Şu zamana kadar hep asker sıfatıyla yaşayıp vatanı uğruna şehit olmayı hedeflediği için;ç insan olmanın ne demek olduğunu, yaşam hevesiyle dolu bir şekilde nefes almanın ne demek olduğunu yeni yeni öğreniyordu. Oğluna sevgi dolu tebessümüyle bakan Salih elini omzuna koyarak sıktı. "Evet insanız oğlum. Bu yüzden bencil hissedebilirsin, Vatanına zarar vermeyecek bencilliklerde boğulabilirsin. Ki ikimiz de biliyoruz ki bu çatışmaların sonunda vatan aşkın yine hissettiğin bencilliğinin önüne geçecek. Bu yüzden bencil düşündüğün için kendini suçlamana gerek yok. Şimdi... Söyle bakalım diğer insani bencilliğin ne? Teklifi bir kenara koyarsak neden gitme konusunda bu kadar kararsızsın?" Bakışlarını yerdeki halıya diken Burak yanındaki adamın cevabını almadan kendisini bırakmayacağını bildiği için mırıldandı. "Babamın düğününde olmayacak mıyım ben? Dayım evlenmek için ne zaman geleceği belli olmayan bizi mi bekleyecek yani? Ömer'in velayet meselesi var. Ne kadar bekleyebilirler ki?" Sonunda sustuklarını açık açık söyleyen oğluna bakan Salih, Burak'ın omzunu sıktı. "Yani diyorsun ki 19 Şubat'ta kesinlikle burada olmam lazım sevdiğim kıza evlenme teklifi edeceğim, ayrıca gidersem de babamın ve dayımın düğününü erteletmiş sayılacağım. Bu yüzden de gitme konusunda endişelerim var. Doğru mudur?" Hüsranla iç geçiren Burak şımarık bir çocuk gibi hissederken başını öne eğerek gözlerini kaçırdı. "Çok saçma sebepler değil mi? Batur orada canıyla savaşıyor benim dertlerime bak." "Yoo saçma değil. Ama çözülemeyecek sorunlar da değil." Salih'in ılımlı sesini duyan Burak başını kaldırarak babasına baktı. Elaları gülen adam göz kırparak sırıtmıştı. "Her şey hazırsa şu evlilik teklifini öne çekmeyi düşünmez misin?" "Ne?" Duyduğunun doğruluğunu sorgulayan Burak oldukça şaşkın hissediyordu. "Ne ne? Eski karısıyla barıştığı gece onu tekrar karısı yapan adamdan gelecek max tavsiye ancak budur. Niye şaşırıyorsun?" Salih'in gülerek söylediği cümleyle istemsizce gülümseyen Burak gözlerini kırpıştırarak karşısındaki adama baktı. "Oldu olacak hemen yarın nikahı basayım İhtiyar?" derken sesinde muzip bir alay vardı. "Kızımı istediğinde hayır diyeceğim için o biraz sıkar Hergele." diyerek oğluna takılan Salih arkasındaki cama yaslanarak çalkantılarla dolu yeşil gözlere baktı. "Her şeyi kontrol edemeyeceğini Hilal hayatına girdiğinde anlamış olmalısın Burak. Planlarında aksaklıklar olacaktır. Söyledim sana. Askersin sen. Her an bir görev çıkabilir, her an sana ihtiyaçları olabilir. Bu yüzden de sizin deyinimizle 'Güncelleme'ler gerekebilir. Gerekecektir de. Çünkü bu durum ilk olmayacak, son da olmayacağı gibi. Önce ya da sonra... Zaman mı daha önemli, özneler mi? Bence bu sorunun cevabını iyice düşün, tart. Hem belki kim bilir belki de 19 Şubat'a yetiştirin ve istediğin tarihte yaparsın teklifini." Adamın bir öyle bir böyle cümleleri yüzünden yorulduğunu hisseden Burak isyan dolu bir nefes aldı. "Baba! Bir diyorsun ki önce yap teklifi bir diyorsun ki 'Belki yetişirsin istediğin tarihe.' Bu nasıl çelişki?" Babacan bir ifadeyle tebessüm eden Salih oğlunun omzunu sıvazladı. "Karar senin diyorum oğlum. Sadece zamana bu kadar takıntı yapıp da planların istediği gibi gitmeyince dertlenme istiyorum. Sabırsız senin sonraya erteleyememe ihtimaline karşı da birkaç gün içerisinde kızıma evlilik teklifi etmek istersen eğer, onayımın olduğunu belirtiyorum." Hiç aklında yokken böyle bir ihtimali aklına sokan ela gözlü adama baktı Burak. Dün akşam bowling salonunda yaşananlar düşünüldüğünde evlilik teklifini erkene çekmek çok da kötü bir fikir gibi gelmemişti. Bu konuyu düşünmek için rafa kaldıran adam, babasına minnetle bakarken kaşlarını kaldırmıştı. "Vermeyeceğin kızına evlilik teklifi etmemi onaylıyorsun yani. Allah razı olsun yaa." Burak'ın alaylı cümlesiyle gülen Salih, dede sesiyle ciddice cevap verdi. "Cümlemizden yavrum cümlemizden." Bu dönüt, ikisinin de neşeyle gülmesine neden olmuştu. Gülüşleri durduğunda Burak hafif bir serzenişle babasına baktı. "Yani baba... Derdime çare olmaya diye gelip daha çok karıştırdın aklımı. Düşünecek daha çok şeyim oldu sayende." "Dur dur daha derdine çare olmadım. O konu sende olsa da diğerlerinin çaresi bende." diyen Salih Ege cebinden telefonunu çıkararak birkaç tuşa bastı. Oğlunun meraklı bakışlarını fark eden Salih telefonu hoparlöre geçirerek ortalarına alırken küçük balkonda Sinan Kor'un alaylı sesi yankılandı. "Oooo bizim kayıp da buradaymış. Sonunda hatırladın mı beni Salih?" Dayısının sitemini duyan Burak babasına bakarak 32 diş sırıtmıştı. "Dayısına bak yeğenini al. Ben o tribi Burak'tan yedim Sinan. Bir de sen eklenme." "Yeğenim süründürdüyse bana lüzum kalmaz. Ee bu saatte niye aradın bakalım? İşin mi düştü yoksa özledin mi?" Sinan'ın masumane sorusuna bıyık altı gülen Salih ısınma faslını geçerek bombayı patlattı. "Cumartesi evlenelim mi?" "YUH!" Önce babasının her yöne çekilecek cümlesini sonra da dayısının tepkisini duyan Burak'tan gür bir kahkaha yükseldi. "Burak mı oradaki? Çocuğun yanında yaptığın teklif hiç etik mi Salih?" diye dalga geçen Sinan da durumun absürtlüğü karşısında gülmeye başlamıştı. "Evlenme teklifimi böyle reddedemezsin." diye alay eden Salih Ege konuşmaya devam etmek için dayı-yeğenin kahkahalarının bitmesini beklemeye başladı. İkilinin birbirlerinin gülüşüyle daha da fazla güldüklerini fark ettiğinde isyanla söylenmişti. "Ciddi bir şey konuşuyorum burada daa!" 'Daa' eki aklına karısını ve yaşadıklarını getirirken bakışları anında odanın içindeki Meleğini bulmuştu. Kısa süre sonra balkonda Burak'ın alaylı sesi yankılandı. "Dünyadan Salih Ege Aslan'a. Dünyadan Salih Ege Aslan'a. Orada mısın Aslan? Tamam!" Gözlerini deviren Ege gülen yeşillerle karşılaştığında gülerek cevap verdi. "Yok bir meleğin peşine takıldım. Beklemeyin beni. Tamam!" "Tamam tamam da, önce şu cumartesi olayını söyle. Sonra nereye takılırsan takıl." dedi Sinan meraklı bir sesle. "Cumartesi Melek'le düğünümüz var." "Melek'in bundan haberi var mı?" diye alaya alan Sinan ikilinin çoktan evlendiğinden bihaberdi. Baba ve oğlun imalı bakışları birbirine dönerken Salih bakışlarını karısına çevirerek cevap verdi. "Kısmen var diyelim. Yarın hazırlıkla geçer bu yüzden yarın olmaz. Gerçi ona kalsa yarın belediyeye gidip nikah kıydırırız ama benim düğün sözüm var. O düğün olacak. Bu yüzden hazırlıklar, davetliler vs. anca cumartesiye yetişir." "Bir dakika yetişemiyorum oğlum. Siz en son birbirinizin yüzüne bile bakmıyordunuz. Ne düğününden bahsediyorsun sen?" diyen Sinan'ın sesinde safi bir şaşkınlık vardı. Onun haline gülen Burak başını iki yana salladı. "Yakalamaya çalışma dayı, yakalayamazsın. Bak ben bile sorgulamayı bıraktım. Babam yıllardır kaçtığı eski karısıyla evlendiğini söyler, dayım sokaktan çocuk buldum evlat edinmeye karar verdim der... Güya biz gençlerin kanı deli akıyor. Sizin yanında halt yemişiz be biz. Azdınız ellinizden so... Ahh! Ne vuruyon baba ya?" Burak, babasının koluna attığı ciddili yumruğun acısıyla yüzünü buruşturken diyafondan Sinan'ın homurtusu yankılandı. "Benim yerime de vur kardeşim. Edepsiz çocuk." Salih'in yumruk yaptığı elini gören Burak hemen savunmaya geçti. "Yalan mı sanki yaa? Dediğim her şey doğru." "Bak seni ayağımın altına alırım Hergele." diyen Salih muzip ışıltılar dolaşan elalarını kısmış, oğluna bakıyordu. "Böyle telefondan müdahale edemiyorum. Neredesiniz siz? Benim de iki çift sözüm(!) var sevgili yeğenime." Sinan'ın cümlesini duyan Salih Ege âna odaklandı. "Ben de seni aslında bu yüzden aramıştım. Ciddiydim Sinan. Cumartesi günü evlenmeye ne dersin? Çifte düğün yapalım." "Oğlum kafayı mı yedin sen? 2 gün sonra cumartesi lan." "Hee. N'olcak? Bir gecede baba olurken sorun yoktu da 2 gece sonra koca olmaya gelince mi laf yapıyorsun?" Salih'in cümlesi Burak'ın kıkır kıkır gülmesine neden olurken ahizenin ucundaki Sinan'a da "Hasbinallah!" çektirmişti. "Sizin dilinize düşeceğime raporların arasında boğulmayı tercih ederim. Hem nereden çıktı bu çifte düğün olayı? Tek başına evlenemiyor musun?" Dudaklarında sahte bir gülümseme beliren Salih arkadaşına cevap verecekken Burak'ın kahkahası balkonu inletmişti. "Ahahaha. Şunlara bak yaa. Eski nesil Edi ile Büdü'sünüz resmen. Ama Edi-Büdü biziz, isim hakkımızı vermem. Tweety ve Sylvester olun siz." Tweety'yi duyan Kartal anında pençelerini çıkarmıştı. "Tweety? Yeğenim sen gözükme uzun süre gözüme. Silahım yanlışlıkla bir taraflarında patlayabilir yoksa." "Allah'ım niye herkes beni vurmakla tehdit ediyor acaba? Daha orijinal fikirlerle gelin lütfen. Hep aynı tehdit, hep aynı tehdit. Çok sıktı gerçekten." "Sus oğlum. Birazdan balkondan yere doğru mükemmel bir uçuşa geçeceksin yoksa." dedi Salih, Burak'a pas atarak. "Tüh be. Ben de bir Tweety olsaydım eğer uçuş sonunda yere çakılmazdım. Gördün mü işi?" Pası alıp büyük bir zevkle gole çeviren Burak yumruk yaptığı elini Salih'e doğru uzattığında babası hiç ikiletmeden yumruklarını tokuşturmuştu. İkilinin kahkahalarla gülmeye başladığını duyan Sinan memnuniyetsiz bir nefes aldı. "Kapatıyorum." "Dur dur. Dayı..." Bir anda ciddileşen Burak yardım istercesine babasına baktı. 'Ben harekata gideceğim dayı. Düğününde olmak istiyorum ama beni beklemen gerekecek. Ne yapalım?' diyerek dayısını bir şeylere mecbur bıraktırmak istemiyordu. Onun yüzünün düşmesiyle canı yanan Salih bakışlarını telefona çevirdi. "Sinan... Bizimki harekata gitmek istiyor." Başka söze gerek yoktu. Sinan en baştaki evlilik muhabbetini de, bir anda sessizleşen gülüşlerin nedenini de anlamıştı. "Önce mi, sonra mı?" diye mırıldanan adam kendi kendine kafasını sallayarak devam etti. "Tamam. Sıla ile konuşup dönüş yapacağım size. O nasıl isterse öyle olsun. Dediğiniz gibi 1 gecede ebeveyn olmaya karar vermişiz biz, bu çok da âni sayılmaz." Dayısının sesindeki gizli heyecanı duyan Burak tebessüm etti. "İnsanın ismi, Kartal ve Fırtına olunca hıza adaptede sorun yaşamıyor anlaşılan." Yeğeninin tatlı takılmasını duyan Sinan'dan sahte bir iç çekiş yükselmişti. "Bizim hergele kartal pençesi yemeden akıllanmayacak anlaşılan... Neyse ben Sıla ile konuşmaya geçiyorum. Ararım sizi. Hadi Allah'a emanet." Dayısı telefonu kapatırken Burak da yaşananların şaşkınlığıyla gülüyordu. "Ciddi ciddi 2 gün sonra evleniyorsunuz ha?" "Ben çoktan evlendim." Buna kısa sürede alışamayacağını düşünen Burak babasına doğru bir bakış attı. "Sakarya'da bahçede dertleştiğimiz gece şu ânı yaşayacağımızı söyleseler ne derdin?" "S*ktirin gidin." Salih'in gayet ciddi bir sesle kurduğu cümle Burak'ın kahkaha atmasına neden olmuştu. Sesi içeri gitmiş olacak ki bakışlarını balkona çeviren Hilal önce gülümsemiş sonra da rahat bir şekilde arkasına yaslanmıştı. Oğlunun bakışlarını takip eden Salih odadaki mutlu aile tablosuna bakarken tebessüm etti. "Hayat çok garip. Sanki yıllardır ondan, onlardan ayrı kalmamışım da onca acıyı yaşamamış gibi hissediyorum. Sanki 25 yıldır bu tablonun içindeymişçesine aşinayım karşımdaki manzaraya." "Belki de bizi asıl iyileştiren bu aşinalık hissidir. Bu aidiyetliktir yaralaramızı saran. O kötü anlar hatırlanmaya değer değil baba. O acı yıllarından geriye sadece beni bırak, gerisini sil. Yıllar boyu taşımayacağın kadar ağır bir yükü taşıdın, ömrünü yas içinde yaşadın. Bundan sonra hayatında yas değil, ailenle birlikte bulduğun huzur olsun." Elini Burak'ın omzuna koyan Salih göz kırparak düzeltti. "Hayatımızda... Hadi çok kaldık burada. Ailemizin yanına geçelim." Babasının cümlesiyle dudaklarında kocaman bir gülümseme beliren Burak başını aşağı yukarı salladı. "Tamamdır. Bizim çocuklara haber edip geliyorum hemen." Salih Ege balkondan çıkarken Burak da telefonunu çıkarmıştı. En son 1 yıl önce mesaj atılan 'Harekât Var!' grubuna girerken günlerdir hissettiği dertten kurtulduğunu hissetti. -Beyler pazartesi akşam üzeri Harekât için yola çıkıyorum. Gelmek isteyen? 'Cevap vermeleri uzun sürer.' düşüncesiyle telefonu kapatıp kapıya yönelen Burak telefonundan gelen bildirim sesleriyle duraksayarak grubu açtı. Mesajı mavi tik olmakla kalmamış, anında dönüş verilmişti. Çakal; İşte günlerdir beklediğim mesaj. Silahım ile ben hazır ve nazır pazartesiyi bekliyoruz Alfa. 😎 Vampir; İroni değil bu arada ha. Abim günde 3 kez 'Bu herif hâlâ harekat mesajı atmadı.' diye sana giydiriyordu abi... Pazartesi için 'Yolcudur 🧛♂️bağlasan durmaz.' diyorum herkese o zaman 😉 Şahin; Özellikle son olanlardan sonra gitmek farz oldu. Aklım hep orada. Beni de yazın listeye. Hacker; Soru muydu be şimdi bu abi? Alfa'mın Askerleriyiz agaaa 🫡 Bu arada bir defalık laptop vs. götüreyim nolur. Nolur noluuuur? 🥺 Teknolojik aletlerimden uzak kalınca kalbim çok acıyor 🥹💔 Barut; Öğlenki olaydan sonra önümüzdeki günler için yapılan tüm planlarımı askıya almıştım senden gelecek haberi bekliyordum abi. Panter'den Bozma Kardeş; Sen nereye ben oraya Kardeşim. Biliyorsun... Tüm mesajların arasında dudaklarındaki gülümsemeyi büyüten mesaj sondaki olmuştu. - @Panter'den Bozma Kardeş Bilmem mi Kardeşim... Çakal; Şunlara bak! Flörtünüzü gidin az ötede yapın lan 🤬 Gözlerini deviren Burak başını iki yana sallarken Emre'nin saldırısı gecikmemişti. Panter'den Bozma Kardeş; Niye? Harekat öncesi herkese özellikle de Çakal olanlara yerlerini belli etmek başlıca önceliğimiz. Çakal yazıyor... yazısını gören Burak onlardan önce davranarak sesli mesajı açtı. "Beyler bana olan sevginiz ve kavganız beni çok onure ediyor. Onur bu onurenin seninle gram alakası yok atlama sakın. Sizinle kalıp flörtleşemeyi(!) çook isterdim ama sevgilimin yanına gidip onunla flörtleşmeyi tercih ediyorum. Seher ninelerdeyiz sessize alacağım telefonu. Benim için savaşınızı sonra okuyup tek tek cevap veririm ama şu an rahatsız etmeyin. Haa bu arada 2 gün sonraki cumartesiyi ayrı boş bırakın. Çünkü..." Duraksayarak gülümseyen adam bakışlarını gitmeye can attığı mutlu aile tablosuna çevirdi. "Düğünümüz var." 🌹BONUS SAHNE🌹 Mutfağa geçtiklerinde "Anne saçmalama lütfen ben yaparım. Otur sen." diyerek annesini oturtan Melek tabakları sudan geçirip makineye dizerken Seher Gökmen'in sırtındaki bakışları yüzünden oldukça gergindi. Makineye koyulacakları koyduktan sonra yıkanacaklar için su hazırlayan kızına bakan Seher daha fazla susamayarak sordu. "Gereksiz bir soru olacak ama... Ege ile barıştınız değil mi? Annesine kısa bir bakış atan Melek elindeki tencereyi köpüklemeye devam ederken başını salladı. "Barıştık." Kahverengi gözlerini, hiçbir hareketini kaçırmamak için kızının üzerinde gezdiren Seher bir soru daha sordu. "Peki gerçekten affettin mi onu?" Aklı dün gece yaşananlara giden Melek elindeki süngeri sıkarken kısık bir sesle cevap verdi. "Affettim." Melek'in kendisine bakmaktan kaçınarak verdiği cevaplar kızının bir şeyler gizlediğinden emin olmasını sağlarken yeni bir soru yöneltti Seher. "Dün hastaneden çıkarken gördüm seni. Çok kötü bir haldeydin. Kaç gündür ne kadar kızgın ve kırgın olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kadar kısa sürede nasıl affedebilirsin?" Annesinin sesindeki hesap, Melek'in anlamsız gözlerle ona dönmesine neden olmuştu. "Ege ile barışmamızı istediğini sanıyordum anne. Hatta bunun için şarj aleti yalanını bile uydurmuştun." "Evet çünkü barışmanızı istiyordum." Elindeki tencereyi musluğun içine bırakan Melek köpüklü ellerini havada tutarak tüm bedenini annesine çevirdi. "İstediğin oldu, barıştık. Peki neden mutlu görünmüyorsun?" Uzun uzun kızına bakan Seher başıyla karşısındaki sandalyeyi işaret etti. "Elini yıka da gel otur şöyle. Konuşalım biraz." İçinde büyük bir sıkıntı baş gösteren kadın alelalece elini yıkadıktan sonra annesinin istediğini yaparak sandalyenin ucuna yerleşti. Aradan geçen dakikalarda mutfakta sadece nefes alışverişleri yankılanırken annesinin sessizliğinden korkmaya başlayan Melek dudaklarını araladı. "Anne..." Kızının konuşmasına izin vermeyen Seher Gökmen ciddi bakışlarla konuya giriş yaptı. "Tek bir soru soracağım Melek. Dürüst bir cevap alacağımı umuyorum." Boğazındaki kuruluğu geçirmek için yutkunan kadın "Sor." diye mırıldanırken oldukça gergindi. Bakışlarını bir süre birleştirdiği ellerinde oyalayan Seher alacağı cevaptan korkarak kızına döndü. "Yanlış bir şey yapmadın değil mi?" Soruyu duyan Melek'in 'Nasıl yanlış bir şey?' diye sormasına gerek yoktu. Seher Gökmen'in ses tonu, bakışları, gergin oturuşu hatta sıkıca kenetlenmiş elleri kastettiği yanlışın ne olduğunu alenen haykırıyordu. Annesinin gözlerine bakan Melek sıfır tereddütsüz cevap verdi. "Yanlış bir şey yapmadım anne." Kızının cevabıyla rahatlaması gereken Seher içinin üşüdüğünü hissederken titrek bir nefes aldı. Kızına inanmamıştı... Hayal kırıklığını zorlukla gizleyen yaşlı kadın başını aşağı yukarı sallayarak "Sana güveniyorum." derken sesi neredeyse çıkmamıştı. Mutfakta kalırsa kederinden ağlamaktan korkan Seher eliyle masadan destek alarak ayağa kalktı. "Ben biraz odama çeki..." Annesinin gitmesini engellemek için elini kadının kırışıklıklarla dolu elinin üzerine koyan Melek, kendisine dönen kızarık kahvelere bakarken tekrarladı. "Yanlış hiçbir şey yapmadım anne." Birkaç saniye duraksadıktan sonra dudaklarındaki huzurlu tebessümle devam etti. "Ege benim kocam." Başını öne eğerek hüsran dolu bir nefes alan Seher ilk defa bir konudan kaçmak isteyerek mırıldandı. "Ege senin eski kocan. Aranızdaki nikah yıllar önce düştü, bunu biliyorsun." Kendisiyle göz göze gelmemek için çabalayan Seher'i gören Melek kadının elini sıktı. "Anne..." diye fısıldarken 'Bana bak.' diye yalvarıyordu. Kızının isteğine boyun eğen Seher kırgın gözlerini korkusuz kahvelere çevirdi. "Ben senin kızınım Seher Gökmen. Senden öğrendiklerime asla ihanet etmem. Yanlış hiçbir şey yapmadım(k)." diyen kadın dudaklarında hafif utangaç bir gülümseme belirirken itiraf etti. "Biz dün akşam Ege'yle evlendik." Duyduğu cümleyle gözlerini kırpıştıran Seher şaşkınlıkla fısıldadı. "Ne?" "Evlendik, İmam nikahı kıydık. Ege benim kocam. Tekrardan..." dedi Melek sesi titrerken. Beklemediği gerçekle nutku tutulan Seher kalktığı sandalyeye yavaşça geri otururken kızının sessiz hıçkırığını duydu. Melek'e döndüğünde onun ağlamaya başladığını görmüştü. "O kadar özledim ki onu. Yaşananlar o kadar inanılmaz geliyor ki..." Çatallı sesiyle konuşan kadın kızarmış kahvelerini annesine çevirdi. "Tüm bunlar hayal çıkacak diye çok korkuyorum anne. Tekrar onsuz kalırım diye o kadar korkuyorum ki. Gözümün önünden bir an dahi ayrılmasın, hep yanımda dursun istiyorum. Ondan uzak olduğum için şu an burada oturmak bile zulüm gibi geliyor. Çünkü... Odaya geri gittiğimde onu bulamaktan korkuyorum." Sonunda düşüncelerini birileriyle paylaşabildiği için rahatlayan Melek, yıllar boyu tüm acılarına sessizce eşlik eden annesinin gözlerini bürüyen hüzünleri izledi. "Geçti kızım, geçti Meleğim. O kötü düşünceleri susturabilirsin." diyerek duraksayan Seher kızını üzgün görmeye dayanamadığı için muzip bir sesle devam etti. "Şimdi içeri gidip kovsam bile seni almadan hiçbir yere gitmez o adam." Dudaklarında istemsiz bir gülümseme beliren Melek annesini onayladı. "Kesinlikle gitmez." Şefkatle kızına bakan Seher göz pınarlarındaki yaşlara rağmen Melek'inin ne kadar da mutlu göründüğünü düşündü. "Mutlusun." Seher'in durum tespiti gülümsemesinin büyümesine neden olurken "Yıllardır olmadığım kadar." diye cevap veren kadın annesine kaçamak bir bakış attı. "Bu mutluluğum değil miydi zaten bizi yakalamanı sağlayan?" Utançtan yanakları kızaran kızının ağzını aradığını anlayan Seher yumuşakça güldü. "Yani... Fazla yakın gördüm sizi. İlk evlendiğiniz zamanlardaki gibiydiniz. Barışmak farklı mesele, bu yakınlık farklıydı." Ağzının içinden "Uslu durmuyor ki. Yalanladık işte." diye mırıldanan Melek mahçup bakışlarla annesine baktı. "Kızdın mı bize? İzinsiz, gizlice evlendiğimiz için..." Soruyu duyan Seher bir süre duraksadı. "Gizlice evlendiğiniz için kızmaya şansım kalmadı. Az önce yanlış bir şey yaptığınızı zannettiğimde hissettiğim hayal kırıklığı düşünülürse sevindim bile." Üstü kapalı konuşan annesinin alt metnini okuyan Melek hafifçe tebessüm etti. "Ne olursa olsun, hiçbir koşulda seni hayal kırıklığına uğratmazdım Seher Gökmen." "Şükürler olsun." diyerek gülümseyen Seher bakışlarına yerleşen merakla kızına baktı. Annesinin soruları olduğunu anlayan Melek sessizce mırıldandı. "Soruların var değil mi?" "Var ama sormamı istemezsen anlayışla karşılarım." diye cevap verdi Seher kızının özeline fazla burnunu sokmak istemeyerek. "Hayatımın her ânına şahitsin. Bazen sessizce, bazen alenen bazen de az önceki gibi üstü kapalı eşlikçiydin. Yapın gereği bazı şeyleri anlasan da mahremiyetime saygı göstermek için hep sessiz kaldın. Bu yüzden... Sorabilirsin. Zaten Sıla hariç konuşacak kimim var ki?" "Kızın." diyen Seher'i duyan Melek'in gözlerinden anlık bir korku geçti. "Hilal beni fazla görüyor. Mutlu konularda görsün ama..." sessizce yutkunan kadın düşüncelerini savmak istercesine başını iki yana salladı. "Mutsuzları görmesin. Kadir'le yaşananları öğrenip de kendini suçlamasından korkuyorum. Kendi kararım kendi bedellerimdi ama o öyle düşünmez. Bu yüzden de riskli konulara giremem." "Anlıyorum." diye mırıldanan Seher sorup sormamak arasında biraz bocaladıktan sonra kızının meraklı bakışlarına teslim olup sordu. "Açıkçası evlilik kararını fazla âni buldum. Biraz önce tekrar gitmesinden korkuyorum dedin ya... Gitmesin diye mi Ege'nin evlenme teklifini kabul ettin?" Kendisini kızının itirafına ya da itirazına hazırlayan Seher, beklemediği kahkahayla afalladığını hissetti. Dün gece yaptıkları aklına gelen Melek karnını tutarak gülmeye devam ederken annesinin anlamsız gözlerle kendisini izlediğini fark ettiğinde zorlukla sustu. "Komik bir şey mi söyledim? Ona bu kadar tepkiliyke nasıl oldu da evlenmeye ikna oldun onu anlamaya çalışıyorum." Tekrardan bir gülme krizine gireceğini hisseden Melek dudaklarını birbirine bastırarak itiraf etti. "O beni değil, ben onu ikna ettim." "Nasıl yani?" Dudaklarında hafif bir utangaçlık beliren Melek parıldayan gözleriyle annesine baktı. "Evlenmek isteyen kişi Ege değildi anne. Bendim." "NE?" diye karşılık veren Seher hayatı boyunca gerçekten şaşırdığı nadir anlardan birini yaşıyordu. "Sana anlattıklarını duyduğunda onu affedip evlenelim mi dedin?" Ellerini birleştiren Melek verdiği kararın ne kadar delice olduğunu bir kez daha fark ederken hafifçe tebessüm etti. "Anlatmadan önceydi. Daha hiçbir şey bilmiyordum ama... Evlenelim dedim. Buna bu kadar hızlı karar vermemin nedeni gitmesinden korkmam ya da affetmek için bir garantim olmasını istemem değildi. Hatta bana aşk dolu bakışları bile değildi. O..." Kadının gözleri dudaklarındaki gülümsemeye tezat bir şekilde yaşarmıştı. "Anne, Ege beni evimize götürdü." "Eviniz mi?" diye soran Seher kızının gözlerinde acıdan çok mutlu bir burukluk olduğunu fark etmişti. "Evet. Yıllar önce bir gün rastlamış o eve. Hayallerini kurduğum eve o kadar benziyordu ki... Bu sabah güneş ışığında daha net gördüm bunu. Yıllarca İstanbul'a gelmiş, o eve gitmiş. Tek düşünen ben değilmişim, tek aşkından geberen ben değilmişim, tek delicesine özleyen... Ege'yi hiçbir yerde bulamadığımda kendimi korumak için kötü biri olduğuna kendimi o kadar çok inandırmıştım ki o ev, o evin içinde yazdığı mektuplar bir anahtar oldu sanki. Susan adamın 'Anlatacağım!' kararlılığını perçinledi, gözlerindeki sevdanın gerçekliğini destekledi. Yanıma ilk geldiğinde 'İnandır beni.' demiştim ona. O da inandırdı beni. Sonrası..." Duraksayan Melek evlendiğini söylemekten çekindiği annesine baktı. Kadının gözlerindeki anlayışlı bakışları gördüğünde nasıl bir aptallık yaptığını anlamıştı. Annesinin onu anlamaması, eleştirmesi ya da ayıplaması ihtimal dahilinde bile değildi. 44 yıldır her ânında yanında olan kadındı o. Bu düşünceyle başını dikleştiren genç kadın anlaşılacağının bilinciyle gönlü rahat bir şekilde devam etti. "Ege'min acılarını dinlerken öylesine biri olmak istemedim. Kocamın tekrardan karısı olmayı ve onun yaşadıklarını eşi olarak teselli etmek istedim. Hayatımda verdiğim en doğru 3. karardı." "İlki yine Ege ile evlenmen ikincisi de kızını doğurmandı." dedi Seher hiç teklemeden. Onu çok iyi tanıyan kadına gözlerindeki sevgiyle bakan Melek minnetle konuştu. "İyi ki varsın annem. Sen olmasan düştüğüm yerlerden kalkamazdım." "Hiç düşmeni istemezdim kızım." dedi Seher buruk bir tebessümle. Biliyorum dercesine başını sallayan Melek aynı buruklukla gülümsedi. "Yıllar içinde kendime olan nefretimi, acımı çevremden çok çıkardım. Sen de en yakınımda olanlardan olduğun için bundan bolca nasiplendin. O zamanki ketum Melek'in yaptığı, söylediği her şey için özür dilerim senden. Çekilmeyecek bir insandım ancak beni hiç yalnız bırakmadınız." "Seni yalnız bırakmak mı? Yok olup gidesin diye mi? Yıllar önce Urfa'da acından kendine bir şey yaparsın diye ne kadar korktuğumu biliyor musun kızım? Allah'ıma şükürler olsun ki Hilal'imizi bize hediye etti de kızın hayatta tuttu seni." Sözlerindeki tanıdıklık karşısında kalbi acıyan Seher titrek bir nefes aldı. "Kaderimi yaşadın. Keşke böyle olmasaydı." Annesinin elini sıkan Melek boğazındaki yumruyla yutkundu. Hilal'i nasıl ki Kadir ile ilişkilerinin neden başladığını öğrenmeyecekse annesi de bileğini keserek intihara kalkıştığını öğrenmeyecekti... "Ege'ye de söyledim bunu. 25 yılım kolay geçmedi ama şu an mutluyum. Çok mutluyum hem de." "Dudaklarından eksilmeyen tebessümün ve eskisi gibi parlamaya başlayan güzel gözlerinden bunu okuyorum kızım. Bu yüzden Ege'nin karşısına çıkıp hesap sormuyorum ya zaten." "Ege sana çok değer veriyor anne." dedi Melek bir anda. Bunu duyan Seher şefkatle gülümsemişti. "Evlatlar annelerine çok değer verir zaten kızım." "Anneler de evlatlarına değil mi? Ne yaparlarsa yapsınlar, kızsalar dahi sonunda affederler." diye mırıldanan Melek bu konuyu kocasından izinsiz konuşmasının uygun olup olmadığını düşünüyordu. Soruyu duyan yaşlı kadın gözlerine keder yerleşirken yavaşça başını salladı. "Hele de evladı da kendi evladını korumaya çalışıyorsa..." Cümleyi duyan Melek afallayarak annesine bakmıştı. "Sen..." "Biliyorum kızım. Ege'nin neden geri dönemediğini, kızı için neleri feda ettiğini biliyorum. Öğrendim." "Kızmadın değil mi? Anladın onu değil mi?" diye sordu Melek ruhundaki endişeyle. Gözleri dolu dolu olan Seher teselli edercesine kızının elini sıktı. "Canımın canını korumak için kendi canından vazgeçmiş. Nasıl kızabilirim?" "Nasıl kızabilirim?" diye tekrarlayan Melek gözlerinden yaşlar düşmeye başlarken fısıldadı. "Böyle bir şeyi beklemiyordum. Tahmin dahi edemeyeceğim bir durumdu bu. Dün gece o kadar kötüydü ki anne. Anlatmaya çalışırken konuşamaması, acısı, pişmanlığı, ızdırabı, özlemi... Yıllardır bu yükle tek başına yaşadığını düşündükçe kahroluyorum." Sessiz gözyaşları döken yaşlı kadın şefkatle kızına baktı. "Mutlu olmak en çok sizin hakkınızda. Bundan gayrı Hazreti Allah sizi hep mutlu kılsın inşaallah." "İnşaallah." diye en içten şekilde dua eden Melek titreyen elleriyle yüzündeki yaşları sildikten sonra soru dolu gözleriyle annesine döndü. "Çocuklar mı söyledi? Hilal bahsetmemişti söyleyeceğinden." "Bir çocuk söyledi doğru ama seninki değil, benimki." Cümleyle kaşlarını çatan Melek, bu kişinin Ege olmasının imkansızlığını düşünürken aklına gelen kişiyle hayretle dudaklarını araladı. Kızının bakışlarını gören Seher onu onaylanmıştı. "Evet. Kadir oğlum söyledi. Dün siz gittikten sonra yanıma geldi..." 🌀 Kızının odasından çıktıktan sonra annesinin kapısının önünde duraksayan Kadir bir ileri bir geri yürürken karar vermeye çalışıyordu. "Karışmak mı susmak mı?" Kendi kendine mırıldanan adam kapıya doğru yürürken yarı yolda duraksamıştı. 'Karışmayı geçtim; annene abisi saydığı kaynını, oğlu saydığı adamım öldürdüğünü söyleyebilir misin?' İç sesinin cümlesiyle hüsran dolu bir nefes alan Kadir başındaki ağrı artarken acıyla güldü. 'Ben söylemezsem kim söyleyecek? Ege öldürseler söyleyemez, Hilal'im seçenekler arasında bile değil, belki Burak ama o da annem olumsuz tepki verirse babasından dolayı üzülür. Geriye bir tek Melek kalıyor. 'Anne sevdiğim adam kızım için amcamı öldürmüş.' mü diyecek kadın?' "Neden kapımın önünde dikeliyorsun?" Düşüncelere dalmış olan Kadir, Seher'in sesiyle yerinde sıçrarken onun solgun yüzünü inceleyen yaşlı kadın kaşlarını çattı. "Bir şey mi oldu oğlum? Bir derdin mi var?" Kadının endişesiyle dili lal kesilen Kadir sessiz kaldı. 'Karışsam mı, sussam mı?' Oğlunun derdi olduğundan emin olan Seher üzgün bir sesle sordu. "Sedef'le karşılaştın diye mi böylesin?" Saatler önce ilk aşkı ile yaşadığı yüzleşmeyi hatırlayan Kadir istemsizce güldü. 'Ne ara kendi derdini unutup başkalarına yardım edecek kıvama geldim Alacalı?' Kadir'in sessiz bakışlarını nasıl yorumlaması gerektiğini bilemeyen Seher serzenişte bulundu. "Susmaya devam mı edeceksin Kadir? Konu ne, niye kapımda volta atıyordun?" Refleksle "Hapishane alışkanlığı?" diye alaya vuran Kadir kadının sitemli gözlerini görünce iç geçirdi. "Ege'nin yanından geliyorum." Oğlunun beklenmedik itirafı Seher'in şaşkın bakışlarla ona bakmasına neden olmuştu. "Konuştuk biraz... Biraz değil aslında. Fazlaca." "Ege ile mi konuştunuz? Kavga etmeden, laf sokmadan biraz değil fazlaca..." Annesinin artan şaşkınlığı Kadir'in buruk bir şekilde tebessüm etmesine neden olmuştu. "Tüm bunlar yaşanmasaydı çok iyi iki dost olabilirdik. Bunu zaten biliyordum ama biraz önce tescilledim. Bu hayatta her yönden seni anlayan bir dost bulmak imkansıza yakındır. Ben o imkansızı buldum ancak bizim durum daha da imkansız." Gerçekten kırgın görünen oğluna bakan Seher ne diyeceğini bilemeyerek sessiz kaldı. Geçen saniyelere rağmen Kadir kapıda durma nedenleri hakkında herhangi bir açıklama yapmayınca inceler gözlerle ona baktı. "Melek'i gördüm kısa süre önce. O olduğundan emin olamayıp camdan baktım. Saatler önce çıktığını söyleyen kızım ne hikmetse geri dönmüş, çok daha berbat bir halde tekrardan hastaneden çıkıyordu. Kapımda beklemenin nedeni bu mu?" Seher'in ciddi sorusunu duyan Kadir başını hafifçe iki yana salladı. "Alakası yok. Bu mevzu ikisi arasında. Ben söylemem gerekenleri söyledim, bilmesini istediğim şeyleri bildirdim. Sonrası Ege'de. Ya savaşacak ya kaçacak. Ama savaşacağına eminim. O çatıya çıkan adam ile o çatıdan inen adam aynı kişi değildi. Ege sevdiğinin onu anlayacağını artık biliyor. Kaçıp, korkmak yerine savaşacaktır. Bundan eminim." Duyduklarıyla huzurlu bir nefes alan Seher şüphe dolu gözleriyle tekrardan sordu. "O zaman neden bu halde kapımdasın? Sedef dedim onaylamadın, Melek mi diye sordum alakası yok dedin. O zaman kim bu hale gelmene neden oldu?" "Ege..." diye mırıldanan Kadir'in sesi çatallı çıkmıştı. Az önce aniden açılan dost muhabbetinin asılsız olmadığını anlamıştı Seher. Derdine giriş yapmaya çalışıyordu Kadir. "Odaya geçelim hadi." diyen kadın kapıya doğru yürürken oğlunun hareket etmediğini görerek duraksadı. "Kadir? Konuşmak için gelmedin mi?" Annesinin sabırsız sesini duyan Kadir kararsız bir şekilde ona baktı. "Konuşup konuşmamam gerektiğinden emin değilim anne. Üstüme vazife olduğunu düşünmüyorum." İçinden 'Düşünmeseydin hiç buraya gelmezdin.' diye geçiren Seher parlayan bakışlarını oğluna çevirdi. "Neden bu kadar dağılmış haldesin?" Israrla sorulan soruya yine kaçamak cevap verdi Kadir. "Empati yaptım. O adamla empati yaptım, bu yüzden bu haldeyim." Durum değerlendirmesi yapan Seher düşünceli bir şekilde konuştu. "Ege bir şeyler söylemiş olmalı ki bana anlatmak için yanıma geldin. Yaptığın empati nasıl bir şeyse konuşulanları benim de öğrenmem gerektiğini düşündürtmüş sana. Sen ki 'O mevzu ikisinin arasında.' deyip başkalarının işine karışmaktan nefret eden Kadir Alacalı... Bu mevzuda neden yanıma geldin?" "Bilmiyorum." diye itiraf etti Kadir. "Yaptığın empatiden dolayı olmasın?" "Nasıl yani?" "Belki de 'Ben olsam anneme söyleyemezdim. Keşke benim yerime biri söyleseydi.' diye düşündüğün için gelmişsindir yanıma." Seher'in tam yerinde tespiti karşısında kesik bir nefes alan Kadir başıyla kapıyı işaret etti. "Odaya geçelim anne. Ayaküstü konuşulacak bir mevzu değil bu." 10 Dakika Sonra Odada uzun süreli bir sessizlik hakimken Seher sabırlı olmaya çalışarak oğluna baktı. "Daha ne kadar susacaksın Kadir?" "Ne demem gerektiğini, nasıl başlamam gerektiğimi bilmiyorum anne." diye mırıldanan Kadir gerçekten dertli görünüyordu. Onun haline bakan Seher hafifçe tebessüm etti. "Bir gün o nefret ettiğin Ege için bu denli tasalanacağını söyleseler ben bile inanmazdım sanırım." "Ben çok net adamım biliyorsun. Kesin çizgilerim var. Bir insan asla yapmaması gereken bir şeyi yaptıysa hiçbir mazeret kabul olmaz benim indimde. Ege'nin yaptığının da hiçbir mazereti olamazdı." Duraksayan Kadir istemsizce eline bir bakış attı. 'Çok sevdiği birinin canını kendi ellerinle almak, bir insana nasıl hissettirirdi acaba?' Bu acıyı tasavvur edemeyen adam başını iki yana sallayarak annesine döndü. "Sen hep bunun bir açıklaması olacağını düşünüyordun. Farkındaydım. Melek'e bunu belli etmemeye çalıştın ama Ege'nin bir nedeni olduğuna emindin. Sen emindin ama bana göre hiçbir nedeni olamazdı. Bir insanın sevdiğim dediği insanı bırakmak için bir nedeni olamazdı. Nedeni olmaz ama bahaneleri çok olurdu." Gözlerinde yaşanmışlık olan kadın karşısındaki sandalyede oturan oğluna baktı. "Ve Ege bahaneleri nedene dönüştürdü değil mi?" "Hiç tahmin etmediğim bir nedene hem de. Ege bana hangi nedenle gelirse gelsin onu ayıplayıp hata yaptığını söylerdim ama şu an hiçbir şey diyemiyorum. Empati bile yapamıyorum hatta. Yaşadıkları çok ağır... Ki bana adam akıllı anlatmadı bile. Ben yıllar önce yaşananları duyduğumda bile bu hale geldiysem bizzat yaşayan onun ne hale geldiğini düşünemiyorum. Ege gerçekten sağlam bir psikolojiye sahipmiş." Sesinde hayranlık bulunan oğluna bakan Seher yumuşak bir sesle konuştu. "Sağlam bir psikolojiye mi sahip yoksa sağlam bir sevdaya mı?" Annesinin sorusunu anlamayan Kadir soru dolu gözlerini ona çevirdi. "Ege'yi hayatta tutanın Melek olduğunu düşünüyorum. Meleğini bir kez daha görebilmek için yaşamıştır o. Af dileyip, sevdiğini söyleyebilmek için." Aklına Sedef gelen Kadir acıyla gülümsedi. "Yarım kalan sevdalar ne olursa olsun tamamlanmak istiyor değil mi?" Bunun bir soru olmadığını bilen Seher sessiz kalırken kızarmaya yüz tutmuş mavilerini kadına çeviren Kadir derin bir nefes aldı. "Ege teröristler tarafından yakalanmış ve tehdit edilmiş anne. Çok çabalamış o tehdite boyun eğmemeye ama sonunda çaresiz kalmış, istenileni yapmış." Duyduklarıyla gözlerini keder bürüyen kadın düğüm düğüm olan boğazını yok sayarak devam et dercesine işaret yaptı. "Kendi canı olsa hiçe sayıp umursamazdı ancak namlunun ucuna silah arkadaşlarını dikmişler. Yetmemiş sevdiği kadını dikmişler, yetmemiş annesini dikmişler... Sevdiği kadının kocası olan beni bile dikmişler." "Ne diyorsun sen oğlum?" diyen yaşlı kadın bedeninin buz kestiğini hissetmişti. "Tüm bunlara rağmen yine de direnmiş biliyor musun? Tüm sevdikleriyle tehdit edilmesine rağmen denileni yapmamak için çabalamış. Ama sonra tehditin en büyüğü gelmiş. Daha anne karnında olan küçükle tehdit etmişler onu." Sol gözünden bir damla yaş düşen Kadir çaresiz bir sesle mırıldandı. "Kalp atışlarına vurulduğum Küçük Aşkımın kalbini durdurmaya çalışmışlar anne. Dünyaya gözlerini açamadan yok etmek istemişler canımı." Adamın ızdıraplı gözyaşlarına Seher'in acı dolu yaşları da eklenirken devam etti Kadir. "Melek'in Ege'ye kızma sebebiyle benimki aynıydı. Nasıl olur da bir an bile kendi çocuğu olduğunu düşünemez demiştim. Ege düşünmekle kalmamış, o küçük dünyaya gelsin diye kendini öldürmüş. Ölü olduğu için gelememiş o anne. Ruhunda koca bir kara delik olduğu için..." "Ne yapmış?" diye sordu kadın kısık sesiyle. "Karşısına çıkartılan kişiyi öldürmüş, Berceste'si yaşasın diye." Kadir'in kaçamak cevabını duyan Seher yeni bir soru sordu. "Kimi çıkartmışlar? Tanıdığı biri miymiş?" derken eğer öyleyse oğlunun ne denli yandığını düşünüyordu. "Tanıdığı biri." diyen Kadir sessizce ekleme yaptı. "Senin de tanıdığın biri." Cümleyi duyan Seher tüm bedeni titrerken oğluna baktı. "Kim?" Gözlerini kapayan Kadir tek nefeste gerçeği söyledi. "Emmi. Eşinin abisi." Duyduğu kişiyle dudaklarının arasından azap dolu bir inleme dökülen Seher elini kalbine götürerek ağlamaya başlamıştı. 🌀 "Yaşananları duyduğumda mahvoldum. Oğlumun yaşamak zorunda olduklarına, Emmi'nin son nefesini oğlunun elinden vermesine..." diye mırıldanan Seher yaşlı gözleriyle kızına baktı. "Ama Hüseyin ağabeyimin öldüğüne şaşırmadım. Urfa'dan ayrılmadan önceki son görüşmemizde vedalaşırcasına konuşmuştu benle. Hissetmiş gibiydi öleceğini. Hatta... Bana bir vasiyet ve emanet bırakmıştı." Bunu ilk defa duyan Melek şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Amcam vasiyet mi bıraktı?" "Evet. Söyledikleri çok şaşırtıcı şeylerdi. Anlam veremedim buna ama vakti geldiğinde onun vasiyetini dinlemeyi de ihmal etmedim." diyen Seher buruk bir şekilde gülümsedi. "Onun vasiyetinin nedeni tam 25 yıl sonra anladım. Ege oğlum üniformasıyla karşımıza çıkıp delicesine bir özlemle sana baktığında." Olanlara anlam veremeyen Melek sandalyesinde doğrularak annesine döndü. "Bu ne demek anne? Amcamın vasiyeti neydi?" "Senin evlenmen." diye fısıldadı Seher. Dudakları şaşkınlıkla aralanan Melek nefes almayı unutmuştu. "Bana 'Daha çok yolun başında. Olur da karşısına bir fırsat çıkarsa bunu kaçırmasın. Sevmese de sevildiği, değer görüldüğü bir evlilik yapsın. Bu konuda sana çok iş düşecektir bacım. Ne yap et evlenmesini sağla. Evlendiği adamla mutlu bir yuva kurarsa sorun değil ama olur da mutsuz olurlarsa devam etmesi için de çabalama.' dedi. Sonra da elime siyah bir poşet tutuşturdu." Başına kocaman bir ağrı saplanan Melek titreyen elini kaldırarak annesini susturdu. "Amcam hulle sayılsın diye evlenmemi mi istemiş?" "Dedim ya sözlerini 25 yıl sonra anlayabildim diye. Açık açık söylemediği için bu evliliği yaşın küçük olduğundan hayata devam etmen için gerçekleştirmeni istediğini sanmıştım. Ama şimdi her şey net. Adım kadar eminim nedeni hulleydi." Gözünden yaşlar düşmeye başlayan Melek onlar için böylesine çaba harcayan güzel yürekli adamın onlar yüzünden can vermesini kaldıramadığını hissetti. Kızının ruh halinden hislerini anlayan Seher elini tutmuştu. "Ailesine gitmeyi ne kadar çok istediğini biliyorsun kızım. Her türlü bu isteğini gerçekleştirecekti zaten. Evlatları uğruna can vermek büyük onure etmiştir abimi. Şu anki mutluluğunuzu görüyorsa eğer çok mutlu oluyordur." Gözlerindeki yaşları silen kadın aklına gelen şeyle annesine baktı. "Emanet demiştin? O siyah poşet miydi?" "Evet. Kafamı karıştıran asıl şey o emanetti." "Neden?" "O emaneti size vermemi söylemişti." "Bize?" diyen Melek saf şaşkınlıkla annesine bakmıştı. "Size. Benden yemin istedi. Ne olursa olsun emanetten sana bahsetmeyeceğime ve kesinlikle açmayacağıma dair. Emaneti açacak biri varsa o yalnızca siz olabilirmişsiniz. İkiniz birden! Tek sen değil. 'Bu dediklerimi irdeleme. Sadece yerine getir. Vasiyet ediyorum sana. Olur da bir gün ilk vasiyetim gerçekleşir ve kayıplara karışan Ege ortaya çıkarsa, bu emaneti onlara ver. Tek birine değil, ikisine birden. İkisinin açmasını Vasiyet ediyorum. Eğer ikisinin açabileceği bir durum yaşanmazsa seninle beraber mezara girsin bu emanet bacım.' dedi bana. Anlamadım hiçbir şey. Ege seni bırakıp giden adamdı ama geri gelirse diyordu abim. Anlamadım ama sorgulamadım da. İstanbul'a gittikten bir süre sonra da haber alamadı, ben de son sözlerini vasiyet saydım dediğini yaptım. 25 yıldır koruyorum o emaneti ama ne olduğunu bilmiyorum." Duyduklarını sindirmekte güçlük çeken Melek "Nerede şu an?" diyerek fısıldadı. "Ahretliğimin köydeki evinde. Hilal 8 yaşındayken nasıl olduysa bir gün buldu o emaneti. Açmadan merakla getirdi bana. Benim yüreğim ağzıma geldi elbet. Abimin vasiyetine hıyanet edeceğimden korktum ahretliğime emanet ettim. Ben ölürsem emaneti sessiz sedasız bir tepeye göm diye de vasiyet ettim." Elini ağrıyan başına götüren Melek sonunda bazı şeyleri anlamıştı. "Sen o yüzden Kadir'e onay verdin. Bana o yüzden Kadir'i güzelleyip durdun." Kızına bakan Seher "Kadir iyi birisiydi." demekle yetindi. Başını iki yana sallayan Melek bu cevabı kabul etmedi. "Biliyordun anne sen. O evliliğin yürümeyeceğini en başından beri biliyordun. Benim Ege'yi ne kadar sevdiğimi, ona nasıl bağlı olduğumu biliyordun. Kalbime başka birini alamayacağımı biliyordun. Kendinden biliyordun! Babamdan sonra kimseye bakmadın sen. Gelen görücüleri geri çevirdiğini bilmiyor muyum sanıyorsun? Benim de aynı hislere sahip olacağımı biliyordun." Kederle gülümseyen Seher'in gözleri üzgün bakıyordu. "Bu yüzden kızmadın mı zaten bana yıllarca kızım? Sana en başında 'Dur' demedim diye, hakkıyla sevemeyeceğini bildiğim halde sessizce seni iteklediğim için kızdın." "Çok kızdım hem de. Ve sen aslında bilerek evlenmemi sağlamıştın." diyen Melek olanlara inanamıyordu. Kısa süre sonra dehşet dolu bakışlarını annesine çeviren kadın acıyla mırıldandı. . "Bu uğurda harcanan Kadir oldu." Melek cümlesini bitirmeden Seher başını iki yana sallamaya başlamıştı bile. "Olmadı. Kadir'in her kararını hür iradesiyle almasını geçtim ben sahte evlilik kararını verdiğiniz gün onu karşıma alıp açık açık 'Melek seni asla Ege'yi sevdiği gibi sevmeyecek Kadir oğlum. Üzecek, kalbine kabul etmeyecek hatta büyük ihtimal de çektirecek. Buna rağmen bu yalan evliliği yapmak istiyor musun?' diye sordum. Bana tek bir şey dedi. 'Benim onu kalbime kabul edebileceğimi kim söyledi?' Sonrasında zaten Hilal'e tanıştı. Ne yaptıysa da kızı için yaptı." Sandalyesinde arkasına yaslanan Melek öğrendiği yeni bilgilerle derin bir nefes aldı. Amcası geleceği görmüş ve tüm engellerini kaldırarak yeniden evlenebilmeleri için altyapı hazırlamıştı. "O emaneti istiyorum anne." derken oldukça kararlı görünüyordu. "Elbette. Emanet çok uzun yıllardır sahiplerini bulmayı bekliyor kızım. Ahretliğime söylerim köyden getirtir. Size veririm." Yorgun bir nefes alan Melek "Bu yaşananlara gerçekten inanamıyorum. Her şey çok hızlı gelişiyor." diye mırıldandı. Kızını duyan Seher'in kaşları çatılmıştı. "Neden bunu kötü bir şeymiş gibi söyledin?" "Yok kötülük değil de... Düşünmem gereken çok şey var. Üst üste geldi." diyen kadın yemeğe gelmeden hemen önce kalbine yerleşen annelik sevdasını hatırladığında titrek bir nefes almıştı. Melek'in durgunlaşan yüzüne eş olarak dalan gözleri Seher'in aklındakileri soruları çoğaltırken kaşlarını çattı. "Kızım?" Seslenişi karşılık almayan Seher endişeli bir şekilde tekrardan seslendi. "Melek? İyi misin?" Seslenişi duyan Melek mahmur bakışlarla kadına dönerken karmakarışık hissediyordu. "N'oldu kızım?" Annesinin şefkatli sesini duyan kadın ağlamak istediğini hissettiğinde başını önüne eğdi. Karşılaştığı manzara tutmak istediği yaşlarının dökülmeye başlamasına neden olmuştu. Çünkü eli bir kez daha kendinden habersiz karnında yerini almıştı. Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçan Melek önünde beliren bedeni hissettiğinde başını yukarı kaldırdı. Aniden gözyaşlarına boğulmasıyla şaşıran Seher yanına gelmişti. Annesinin elini omzunda hisseden Melek ağlayışını artırırken kızını kendine doğru çeken Seher sıkıca sarıldı. Ona sığınan Melek'in dudaklarından "Anne... Bir kor düştü yüreğime." cümlesi fırlamıştı. Saçlarını sevgiyle okşayan Seher'in tesellisiyle ağlamayı sürdüren kadın bir süre sonra "Konuşalım." diyen annesini duyduğunda toparlanmaya çalışarak başını salladı. Sandalyesini kızının önüne çeken Seher ciddi bakışlarla ona bakarken bakışlarını kaçıran Melek acıyla gülümsemişti. "Çok saçma bir şey." "Sen anlat. Ben karar veririm saçma mı değil mi." dedi Seher. Annesinin ısrarcı sesini duyan Melek titrek bir nefes alarak kadına baktı. "Bu-bugün buraya gelmeden önce bir şey oldu. Sana bahsettiğim evde bir çocuk odası var. Duvarları ayıcıklı kağıtla kaplı. Ege o eve gittiğinde yalnızca orada vakit geçirmiş diyebilirim. Sabah odaya girdiğimde... Dağıldım." Melek'in zorlukla söylediği cümleler Seher'in anlayışla tebessüm etmesine neden olmuştu. "Doğaldır. Çok zor şeyler yaşadınız kızım." "Öyle. Öyle de anne... Normal bir insan Ege'nin yaptığını yapıp 'Bu odayı başka bir şey için kullanalım.' der ve Sil Baştan başladığı hayatı ona göre restore eder. Ama ben..." Kaşları çatılan Seher meselenin nereye geleceğini merak ederek kızına baktı. Annesiyle göz göze gelen Melek kendine bile sesli itiraf edemediği hayali karşısındaki kadına itiraf etti. "Anne ben anne olmak istiyorum. Anneanne olacak yaşa geldim ama anne olmak istiyorum." Gözlerinden anlık bir hayret ifadesi geçen Seher 25 yıl içinde kızından bir kez bile duymadığı cümleyi, Ege ile barıştığı gecenin ertesi günü duyduğu için şaşkındı. Bakışlarını kucağına indiren Melek elleriyle oynamaya başlarken hissettiği karmaşayı süzgeçsiz dökmeye başladı. "O odayı hayalimde düzdüm ben. Bir beşik vardı, bir bebek, Ege'm ve ben... Yıllar önceki o genç kız gibi hissettiğimden mı bilmiyorum ama bu düşünce sardı her tarafımı ve beni bırakmıyor. Anne..." Fısıldayan Melek başını kaldırarak Seher'e baktı. "Ben en son ne zaman bir şeyi bu kadar istediğimi hatırlamıyorum. İçim titriyor, hayaliyle bile mutluluk gözyaşlarına boğulacak kadar çok hevesleniyorum. Nasıl geçer bu yangın? Ona kavuşalı daha 24 saat bile olmamışken yüreğime yerleşen bu imkansız ateşi nasıl ona belli etmeden söndürebilirim?" Beklemediği itiraf ile bir süre sessiz kalan Seher dudaklarında beliren tebessümle kızının ellerini tuttu. "Bu düşüncelerini, isteğini kocan ile paylaşmaya ne dersin?" Seher cümlesini bitirmeden Melek olmaz dercesine başını sallamaya başlamıştı. "İmkansız. Bunu ona yapamam." "Neyi ona yapamazsın?" "Yaşım olmuş 44. Daha genç olsaydım sabah o odada ona bu isteğimi söylemiştim ama şu an olmaz anne. Ne olacağı belli değil. Sadece bir hayal olarak kalması yüksek ihtimal. Kendim baş edemediğim bu yangını, sevdiğim adamın gönlüne düşürüp sonrasında da elimizde koca bir hiçlikle ortada kalmak istemiyorum." "Ne yapacaksın peki? Hiç denemeden pes mi ediyorsun?" Annesinden aldığı beklenmedik dönüt Melek'in şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırmasına neden olmuştu. "Anne beni bu âni kararımdan döndürmek yerine teşvik mi ediyorsun?" "Âni mi? 25 yılı var bu kararın Meleğim. Hilal'e hamile olduğunu öğrendiğin ilk andan itibaren hayalin sevdiğin adamla beraber bir hamilelik geçirmek, kızını onunla büyütmekti. Şu an ona kavuştuğun bu anda yüreğine böyle bir kor düşmesi normal değil mi? Gayet normal. Bu isteğin çok da imkansız değil hem. Bizim köyde 50 yaşında beklenmedik bir şekilde hamile kalan bir kadın bilirim. Gayet sağlıklı aldı evladını kucağına." Kendisini vazgeçirmesini umduğu annesinin umut vermesi karşısında yutkunan Melek çaresiz bir nefes aldı. "Ege'ye söyleyemem. Yoka heveslendirip bir çocuğundan daha olma riskini göze alamam. Ayrıca onu azıcık tanıyorsam 'Geç yaşta gebelik tehlikeli olur Meleğim. Seni yeni bulmuşken bu riski göze alamam.' diyecektir." Üzgün kızına bakan Seher "Sıla'nın yaptığını yapmayı düşünür müsün peki?" diye bir teklif attı ortaya. "Ne?" diye fısıldayan Melek şaşkın gözleriyle annesine bakmıştı. "Senin istediğin kocanla birlikte bir çocuk büyütmekse bir bebek evlatlık edinebilirsiniz. Burak'a yaptığı babalık düşünüldüğünde Salih Ege çok da güzel baba olur, kanından olmayan o bebeğe." İçindeki umudun yeşillere büründüğünü hisseden Melek istemsizce karnına bakarken onun bakışlarını takip eden Seher kızının çenesini yukarı kaldırarak göz göze gelmelerini sağladı. "Annelik isteğini hemen kestirip atmaman için bu seçeneği sundum kızım ama bence önce senin gönlündeki kora yoğunlaşmalıyız. Sene başı rutin kontrollerine gitmiştin. Ülgen Hanım menopoz ile ilgili bir şey söylemiş miydi?" Seher'in ciddi bakan gözlerinden bu işte şakası olmadığını anlayan Melek "Anne yapma. Heveslendirme beni." diye isyan etti. "Ömrünün yarısını istediğin şeyleri yok sayarak geçirdin. Bu sefer de kaçmana izin vermeyeceğim. Hayal kırıklığına uğramamak için denemeden vazgeçersen gelecekte 'Keşke.' demeyeceğine emin misin Melek?" Annesinin kahverengi gözleriyle buluşan kadın keşke diyeceğini çok iyi biliyordu. Geç yaşta menapoza giren annesine çekerse ve geçen yıllara rağmen hiçbir çaba göstermezse aklında hep bir 'Acaba?' olurdu. "Ne yapacağım peki?" diye sorarken kaybolmuş görünüyordu. "Ülgen Hanım'dan randevu alıp ona gitmen ve düşüncelerini onunla paylaşman lazım. Eğer bu saatten sonra gebe kalamazsın derse o zaman kocana gidip evlatlık almak istediğini söyleyebilirsin." "Peki ya... Ya gebe kalabilme ihtimalim varsa?" "Eğer heveslendirmemek için kocandan saklayacaksan o zaman onun haberi olmadan hapları bırakacaksın. Duruma göre Ülgen Hanım'la ortak bir tedavi sürecinden geçersin. Nasibinizde varsa Allah (C.C.) bir evlat verecektir zaten size." Annesinin söyledikleri arasından tek bir cümleye takılan Melek "Hapları mı?" diye fısıldarken çok büyük bir gerçeği hatırlatmıştı. Onlar korunmayı unutmuşlardı... "Biliyorum kocandan habersiz doğum kontrol haplarını bırakman..." diye cümleye başlayan Seher kızının ala boyanan yüzünü gördüğünde açık konuşması yüzünden bu hale geldiğini düşündü. "Özür dilerim utandın mı?" Yüzünü ateş basan Melek annesinden bakışlarını kaçırırken hissettiği utançla elini yüzüne kapatmıştı. Aşırı tepki gösteren kızını inceleyen Seher bunun nedenlerini düşünürken ihtimal vermeyerek sordu. "Unuttuk demeyeceksin değil mi?" "Konuyu kapatalım." diye utançla inleyen Melek böyle önemli bir gerçeği nasıl unuttuklarını düşünüyordu. Seher, kızını daha fazla utandıracağını bilse de kahkaha atmaktan kendini alamamıştı. "Pek de bir şey yapmana gerek yokmuş zaten kızım. Siz böyle devam edin. Gerisi kendiliğinden olur." "Anne!" Melek'in uyarısı Seher'in daha fazla gülmesine neden olmuştu. "Geçmişe döndük derken bu kadar ciddi olduğunuzu bilmezdim. Biri 44 diğeri 50 yaşında olacak bir de. Nasıl bu kadar aklı bir karış olabiliyorsunuz? Vah vah bitmişsiniz siz." "Anne yaa." diyen Melek de istemsizce gülmeye başlamıştı. 'Gördün mü Melek? Sen kocanın kalbini 'Evlendiğimizi bilmesinler, utanırım yüzlerine bakamam.' deyip kırarsan onun ahı gelir böyle tutar işte.' Kıpkırmızı olan kızına tebessümle bakan Seher ciddileşmeye çalışarak konuştu. "En kısa zamanda Ülgen Hanım'a gidip kontrol yaptır." "Yaptıracağım." dedi Melek içten bir gülümsemeyle. "Kocan diğer konuyu hatırlayıp sorarsa da 'Saçmalama Ege. Tabii ki de korunuyorum. Aklı 5 karış havada leyla mıyım ben?' dersin. E mi kızım?" "Annee!" diye isyan eden genç kadın annesinin bir kez daha kahkaha attığını duyduğunda çok fena malzeme verdiğini anlayarak söylendi. "Kapatalım konuyu lütfen. Cidden utanıyorum." "Tamam tamam. Kapatıyorum. Burada konuşulan burada kalıyor." diyen Seher sesindeki sevgiyle devam etti. "İnşaallah her şey hayırlısıyla ve gönlünüzce olur kızım. Mutlu olmayı çok hak ediyorsunuz." "İnşaallah annem." diye fısıldayan Melek gülümseyerek annesine sarıldıktan sonra ayağa kalktı. Tezgah başına geçerken "Çok kaldık. Ege anlayacak." diye mırıldanıyordu. Kızı kalan bulaşıkları yıkamaya başlarken Seher meraklı bir sesle konuştu. "Bir şeyi çok merak ediyorum." Süngerli eli havada kalan Melek "Yeterince utanmadım mı anne?" diye söylendikten sonra dayanamayarak kadına bir bakış attı. "Neyi?" "Bu gece burada kalmayı mı düşünüyordun?" Annesinin muzip bir sesle kurduğu cümlesine anlam veremeyen Melek soru dolu gözlerle arkasını dönerken Seher gülerek devam etti. "Evlendiğini gizlemeye çalışırken beraber yaşadığımızı unuttun değil mi? Sence ben bu gece seni eski kocan ile geri gönderir miydim? Dizini kırıp yanımda otururdun." Gözleri kocaman açılan Melek eve gitmek için sabırsızlanan Ege'nin bunu öğrendiğinde yapabileceklerini düşündü. 'KARIM LAN O BENİM!' diye bağırıp özleminden geberdiği Meleğini kucaklayıp, verdiği sözlerini gerçekleştirmesi için evlerine götürmesi kaçınılmazdı. Onun yüzündeki ifadeye bakan Seher keyifli bir şekilde dalga geçti. "Sen zeki bir kadındın kızım. Aşık olmak alıklaştırmış." "Uğraşmasana anne benimle." diyen Melek istemsiz bir gülümsemeyle devam etti. "Hep yaptığını yapıp anlamazlıktan gel. Lütfen." "Evlendiğinizi anlamayacağımı düşündüğün için hak ettin bunları sen Melek. Ben elimde büyüyen kızımı bilmez miyim, mutluluğunu anlamaz mıyım? Hele de ikinizin evli hallerini bilirken." Annesine hak vermek için dudaklarını aralayan Melek, odadan gelen heyecanlı 'HİLAAAL.' bağırışını duyduğunda kocasının da patladığını anlamıştı. "Aha babasını tanıyan Burak da anladı olayı. Koş yetiş de kızın öğrenirken yanlarında ol. Onun dili benimkinden daha fenadır bilirsin. Gazabını çekme durduk yere." Annesinin cümlesiyle alelacele başını sallayan Melek mutfaktan çıkarken bulaşıkların başına geçen Seher de "Deli çocuklarım. Hepsi birbirinden beter." diyerek neşeyle gülmüştü. 🌙 Huh... Geldim sonunda 🫣 Bu kadar uzun süre KİT'ten ayrı kalmak benim mental sağlığa hiç iyi gelmedi. Gecikme nedenlerimi sıralamayacağım zira hepsinin açıklamasını düzenli aralıklarla yaptığım duyurularla belirttim. Gerçekten geriye dönüp baktığımda dahi yorulduğum zor süreçlerden geçtim. Neyse... Geçti gitti. Allah (C.C.) cümlemizi olumsuzluklardan muhafaza buyursun inşaallah 🤲🏻 Eee. Bölümü nasıl buldunuz? En şaşırdığınız sahne? En sevdiğiniz sahne? En güldüğünüz sahne? Sizce Burak Evlenme Teklifini ne zaman edecektir? 🫠 Kitabı bir kenara alalım... Siz neler yapıyorsunuz? Nasıl gidiyor hayat? LGS'ye gireniz var mıydı? YKS'ye gireceklere de şimdiden başarılar 🦋 Bölümü destek sayın, motivasyonunuzu yüksek tutun. Hayat bir şekilde akıp gidiyor. İnşaallah hepin(m)izin gönlüne göre en güzeliyle olur her şey. Tatil planınız var mı? Zira benim tatilim yok... 19 Haziran - 18 Ağustos tarihleri arasında Yaz Okulumuz var. Sonra ufak bir ara. Yazarken bile kalbim acıdı be. Bunu söyleme sebebimse 'Yazar da tatile çıktı ama hâlâ düzensiz bölümler atıyor, yazmıyor.' diye düşünmemeniz. 📣 Gelecek bölümü yoğun programımdan fırsat buldukça yazacağım 📣 İlerlemeleri yine panomda ve insta kanalımdan duyururum 💙 (İnsta; yasminiesa_watty) Hadi kendinize iyi bakın. B.K.S. |
0% |