Yeni Üyelik
48.
Bölüm

32. Bölüm- Hoş Geldin | Part 2

@yasminiesa

"Hayırlı uğurlu olsun. Gelinlerinizi öpebilirsiniz."


Salonda yeni bir alkış tufanı koparken Salih ve Sinan oldukça efendi bir şekilde karılarının alınlarına bir öpücük kondurdular. Geri çekildiklerinde Sinan ve Sıla birbirlerine tebessüm ederlerken Salih karısına sarılarak kulağına fısıldadı.


"Şu an dudaklarına yapışmak vardı da izleyenemiz çok daa."


"Bunca insanın içinde bunu yaparsan akşam bana elini bile süremezsin Salih Ege Aslan."


Melek'in sakin bir sesle kurduğu cümleyi meydan okuma sayarak bir de bunun için karısını öpmek isteyen Ege salondaki gençlere kötü örnek olmamak için bu isteğini dizginledi.


Gençlere örnek falan palavraydı tabii ki. Böyle bir şey yaparsa hayatının geri kalanında hergele Burak'ın dilinden kurtulamayacağını bildiği için öpme dürtüsüne engel olmuştu adam.


Karısı bu uyarısından dolayı öpmediğini düşünedursun Salih geri çekilerek Şura'ya döndü.


Görevini bitiren genç kadın cübbesini çıkarmış, söz verdiği gibi misafir konumuna geçmişti.


"Tekrardan hoş geldin kızım. Ayrıca her şey için teşekkür ederim."


"Ne demek Salih amca. Bu mutlu gününde, böylesine önemli bir pozisyonda olduğum için gerçekten çok mutluyum."


Şura'nın içten cümlesi Melek'i gülümsetmişti. Dedesinin Ege için ne kadar önemli bir konumda olduğunun bilinciyle genç kadının elini tuttu.


"Misafirlerimizin yoğunluğundan bugün çok fazla görüşemesek de bir gün eşin ile seni evimde ağırlamak isterim Şura."


"Çok isterim Melek Hanım."


Hanım hitabını duyan Melek ufak bir serzenişle ona baktı. Bunu gören kız gülerek düzeltti.


"Melek abla."


Sıla ve Sinan'ın da teşekkürlerini kabul eden Şura davetlilerin arasına, eşinin yanına, geçerken Hilal ve Burak da canlı müzik için ayrılan sahneye çıkmışlardı.


Mikrofonu eline alan Hilal misafirlere bakarak tebessüm etti.


"Bu mutlu günümüzde bizlere eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Çiftlerimizi ilk dansları için piste davet ediyoruz."


Dansa geçtiklerinde Melek ve Sıla göstermemeye çalışsalar da 20'lik kız heyecanına sahiplerdi. Salih ve Sinan karılarının kulaklarına yatıştırıcı sözler fısıldarlarken Hilal ve Burak şarkıya giriş yaptılar.


"Gamze gamze bir gülüver şimdi


Beni göğsüne alıver şimdi


Mevsimi geçti susadım aşka


Benimle bir bütün oluver şimdi"


Şarkıyı düğün sahiplerine hediye eden çift, sözlerin etkisiyle birbirlerinin gözlerinin içinde kaybolmuşlardı.


"İkinci Bahar yaşıyor ömrüm


Gel benim yarim oluver şimdi


Seni gül gibi öpe koklaya


Gözümden,dilimden sakınır,saklar


Bugünkü aklımla severim şimdi"


Şarkının 'Gül gibi öpe koklaya' kısmında Salih Ege Aslan başını karısının boynuna gömerek derin bir nefes aldı.


Hilal ve Burak şarkının kendilerine hitap eden kısmına dudaklarındaki gülümsemeyle geçtiler.


"Şiirler şarkılar söyleyerek


Mehtabı birlikte seyrederek


Benimle bir rüya kuruver şimdi"


Sinan, Sıla'nın elini sevgiyle sıkarak dansına devam ederken sevdiği kadının kahve gözlerinde kaybolmuştu.


"İkinci bahar yaşıyor ömrüm


Gel benim yarim oluver şimdi


Seni gül gibi öpe koklaya


Gözümden dilimden sakınır saklar


Bugünkü aklımla severim şimdi (x3)"


🎶 Sezen Aksu - İkinci Bahar 🎶


Şarkı bitiminde hem düğün sahipleri hem de şarkıyı söyleyenler için kuvvetli bir alkış tufanı kopmuştu.


Hilal ve Burak dudaklarındaki gülümsemeyle mikrofonu bırakıp sahneden indiler. Bu sırada Salih eline mikrofon alarak sahneye çıkmıştı.


"Bu salonda beni yıllardır tanıyan insanlar var. Çoğunuzun son zamanlarda hayatımda yaşanan gelişmelerden bir şekilde haberdar olduğunuzu biliyorum. Bilmeyenler için ise az önce sahneye çıkan değerlilerim hakkında ufak bir bilgilendirme yapmak istiyorum."


Bu konuşmadan haberi olmayan Hilal ve Burak merakla babalarını dinlemeye başladılar.


"Burak Kılıç, yıllar boyu Burak Aslan olarak tanıdığınız manevi oğlum. Yanıma geldiğinde o çok küçük, ben çok derbederdim. İkimizin de ortak acıları, çokça yaralarımız vardı. Burak yıllar sonra canıma dikkat etmemi sağlayan, beni hayata bağlayan yegane nedenimdir. Hayatıma geldiğin için teşekkür ederim oğlum."


Duygu dolu gözlerle babasına bakan Burak gülümseyerek baş selamı verdi.


"Ve güzel kızım Hilal. Yıllar sonra, oğlumun sevgilisi olarak tanıştık onunla. Daha ilk gördüğüm an kanımın kaynamasını oğlum için duydum minnettarlığımdan sanmıştım ama nedeni bambaşkaymış. Kan çekmiş meğersem. Hilal, yıllar önce acı sebeplerle ayrılmak zorunda kaldığım eşim ile ikimizin kızıymış."


Olayı bilmeyenlerden şaşkınlık sesleri yükselirken bilinçli bir şekilde bu gerçeği açıklayan Salih kızına tebessüm etti.


"Hayatıma hoş geldin kızım."


Boğazı düğüm düğüm olan Hilal sessiz bir şekilde "Hoş buldum babam." diye fısıldadı.


"Ve bugün benim için önemli olduğu kadar çocuklarım için de önemli bir gün. Yeni bir yola baş koymaya karar verdikleri, evlenmek için sözlendikleri gün. Bu özel günlerinde 2. dansı onlara armağan etmek istiyorum."


Bu beklenmedik jest karşısında şaşkınlıkla birbirine bakan genç çift düğün sahiplerinin masaya geçerek pisti kendilerine bırakmasıyla gülümsediler.


"Babam yaptı yine yapacağını." diyen Burak çok hafifçe dizini kırarak elini Kelebeğine uzattı.


"Bu dansı bana lütfeder misin Müstakbel Karım?"


Alfa'sının elini tutan genç kız aşık olduğu yeşillere baktı.


"Büyük bir zevkle Müstakbel Kocam."


İkili dans pozisyonunu aldıklarında şarkı çalmaya başlamıştı.


Girişi duydukları anda şarkıyı tanıyan ikilinin dudakları aynı anda iki yana kıvrıldı.


🎶Hiç ummazdım


Oldu sonbaharda


Hediye gibi geldin


Hoş geldin🎶


"Hediye gibi geldin. Hoş geldin... Kelebeğim." diye şarkıya eşlik etti Burak.


Asker yeşili üniforması içindeki adam ve yeşil elbiseli kız, birbirlerinin gözlerine kilitlenmiş bir şekilde dans ederlerken mükemmel bir seyir sunduklarından habersizlerdi.


🎶 Seyirlik değil ömürlük olsun🎶


Aşık olduğu yeşil gözlere bakan Hilal şarkıyla aynı anda "Seyirlik değil ömürlük olsun." diye mırıldandı.


Ömrünün sonuna kadar bu gözleri izlemekten bıkmayacaktı.


🎶Dilerim bu defa bu son olsun


Seyirlik değil ömürlük olsun


Bir yastıkta nasip olsun 🎶


Son cümleyle gülümseyen Burak, sevgilisini kendisine doğru çekerek kulağına fısıldadı.


"Gel koynuma


Gel oynuma


Gel ela gözlü kumral"


(🎶Gel koynuma


Gel oynuma


Gel akşam gözlü esmer🎶)


Şarkıyı kendilerine göre düzenleyen adamla gülen Hilal geri çekilerek yeşil gözlere baktı.


Şarkının gelecek kısmının tam olarak onları anlattığını bilen ikili gözlerini birbirine kilitleyerek mırıldandı.


🎶 "Safa geldin son ihtimalim


Bi sana kalmış halim


Hoş geldin" 🎶


"Hoş geldin Alfa'm." diye mırıldandı kız adamın ensesindeki saçları okşarken.


"Hoş geldin Kelebeğim." diye fısıldadı adam kızın hilal yüzüğünü okşayarak.


Şarkı devam ederken derin bir nefes alarak kızın kokusunu içine çeken Burak "Papatya Kokulum." diyerek sevgilisini kollarının arasına aldı.


Başını sevgilisinin göğsüne yaslayan Hilal gülümseyerek gözlerini kapattı.


Yeni hayatları, hoş gelmişti.


🦋


Hilal ile Burak'ın dansından sonra tüm çiftler piste çıkarak dans etmişlerdi. Birkaç şarkıdan sonra pasta merasimi olmuş peşine de takı töreni yapılarak düğün programı sorunsuzca sonlanmıştı.


"Kelebeğim seni bekliyorum. Herkes gitti." diye seslenen Burak arkasındaki duvara yaslandı.


Düğün sonlarında mutluluk gözyaşları döken Hilal makyajı dağıldığından 'Resmen öcüye benzedim. Bu halde şuradan şuraya gitmem.' diyerek kendini gelin odasına atmış, Aslı'nın her daim yanında taşıdığı makyaj temizleme malzemeleriyle yüzünü temizlemeye başlamıştı.


"Bari ben de gelseydim. Neden gelemediğimi sorabilir miyim?"


Burak'ın homurdandığını duyan Hilal neşeyle güldü.


"Canım öyle istedi. Teklif olayında beni süründürmenin cezasını böyle küçük olaylarla yavaş yavaş almaya karar verdim."


Tek kaşını havaya kaldıran Burak alayla konuştu.


"Tabii teklife hayır diyemedin, içinde kaldı. Sen de haklısın."


Makyajını silen genç kız şeftalili lip balmını sürmeyi ihmal etmeden dışarı çıktı.


Çıkar çıkmaz ilk yaptığı askeri üniforması içindeki sevgilisine kin dolu bakışlar atmak olmuştu.


"Bazen seni çok pis dövesim geliyor Burak."


"Deneyebilirsin Asena'm. Biliyorsun bizde her türlü hizmet mevcut." diyerek sırıtan adam kız arkadaşının elini tutarak dışarıya doğru yöneldi.


Kısa sürede düğünün yapıldığı salondan çıkarak arabaya binen ikili, günler önceki hislerle birbirlerine döndüler.


Ela gözlerdeki hüzne bakan adam buruk bir şekilde gülümsedi.


"Yine aynı diyalog yaşanacak değil mi?"


Cümleyi duyan Hilal başını iki yana sallamıştı.


"Bu sefer farklı olacak bence. Sen 'Sana evlenme teklifi ettiğim gün kabus görme ihtimalini göze alamam beraber uyuyalım.' diyecek ve beni evine götüreceksin."


Kaşları havaya kalkan adamın dudaklarındaki gülümseme keyiflendi.


"Yanılıyorsun. Bence sen 'Evlenme teklifi aldığım gün müstakbel kocamla uyumak istiyorum.' diyeceğin için benim evime geleceksin."


Adamın okları anında kendine çevirmesi Hilal'in "Yaa. Öyle mi diyorsun?" diyerek tepki vermesine neden olmuştu..


"Aynen öyle diyorum." diye misilleme yapan Burak genç kızdan beklediği dönütü alamadı.


"İyi, haklı diyorsun. Hadi evine gidelim."


Gözlerini şaşkınlıkla kırpıştıran Burak hayretle kıza baktı.


"E savaş, karşı gelme, 'Ben değil sen istediğin için.' diye itiraz etme falan yok mu?"


Omuz silken Hilal emniyet kemerini takarken sevgilisine bir bakış atmıştı.


"Niye olsun? Sonuçta istediğim bu gece seninle uyumak ve ben de istediğimi alıyorum. Bu sefer süreç değil sonuç odaklıyım."


Şaşkınlık dolu bir mimik yapan Burak emniyet kemerini takıp da arabayı çalıştırırken hâlâ duruma inanamıyordu.


"Şaşırtıyorsun Hilal Aslan. Buna misilleme yapmaman gerçekten çok garip. Sonucunda istediğini alsan bile senlik bir davranış değil."


Sevgilisi rotayı evine çevirip arabayı sürmeye başlarken genç kız sessiz kalmıştı.


Birkaç dakikalık sessizliğin sonunda daha fazla dayanamayan Burak yeşillerini elalara çevirdi.


"Yine neler geçiyor o güzel aklından?"


Düşüncelerini toparlamak için bir süre duraksayan Hilal tereddütlü bir sesle konuşmaya başladı.


"Hani biz hastaneden çıktığımız günden beri uyumadan önce Webcam'den konuşup sonra da uyuyoruz ya..."


Konunun nereye gideceği hakkında birkaç tahmini olan Burak hafifçe gerilirken 'Devam et.' dercesine başını salladı.


"Ben 2 gecedir kabus görmeden kameranın ucunda olduğunun bilinciyle huzurla uyuyorum." diyen Hilal yine duraksamıştı.


Gelecek sorudan kaçamayacağını anlayan Burak sola sinyal vererek sahil yoluna girdi. Bunu fark eden genç kız dudaklarında hüzünlü bir tebessüm belirirken o soruyu sordu.


"Peki sen? Şu geçtiğimiz 41 saatte ne kadar uyudun Alfa'm? Kaç saat ya da... Kaç dakika?"


Derin bir nefes alan asker hafif ışıklandırılmış yoldan geçerek sahile indi. Arabayı ay ışığıyla aydınlanmış denize çevirerek durduğunda kendisini sabırla bekleyen kız arkadaşına dönmüştü.


Ela gözlerdeki sessiz yalvarışları gördüğünde cevap vermek için araladığı dudaklarını usulca kapattı.


Bu suskunlukla cevabını çok iyi alan Hilal boğazı düğüm düğüm olurken beyhude bir çabayla devam etti.


"En azından 1 saat uyumuş ol. Ya da hiç olmadı yarım saat..."


Evlenme teklifi ettiği gün sevdiğinin gözlerinde can kırıklarına sebep olduğunu gören Burak kızaran elalara bakarken fısıldadı.


"Sakın ağlama. Kaldıramam. Bugün değil."


Ağlamamak için gözlerini kırpıştıran Hilal yakarışta bulundu.


"En azından 10 dakika de. 5 dakika gözlerimi dinlendirdim de ona bile razıyım Burak."


"Hiç!" diye net bir şekilde konuşan asker yumuşak bir dille devam etti.


"İstediğin cevabı veremeyeceğim Psikolog Hanım. Çünkü uyuma kastı ile bırak 1 dakikayı, 1 salise bile gözlerimi kapatmadım. Uyku kelimesi yamacıma bile uğramadı."


Bakışlarını denize çeviren genç kız gecenin çoğunda yaptığı gibi sağ elindeki yüzükle oynarken duyduğu cümleyi sindirmeye çalışıyordu. Tabii bir de gözyaşlarına boğulmamaya...


"2 gecedir ben uyurken ne yapıyorsun?" diye soran genç kız yine yeni yeniden alacağı cevabı biliyordu.


"Uyuyan Güzelimi izliyordum. Teselli olacaksa birçok uykudan daha dinlendiriciydi."


Bu cümleyi duyan Hilal çakmak çakmak bakan elalarıyla ona döndü.


"Teselli falan olmayacak!"


Hilal'in ani çıkışı karşısında iç geçiren Burak başını hafifçe omzuna doğru yasladı.


"Bugün yapmasak Kelebeğim? Saatler önce sana ettiğim teklifin üzerine bunu yaşamasak?"


"Bunu yaşayabileceğimiz bir gün var mı?"


Hilal, cümle ağzından çıkar çıkmaz pişman olmuştu.


Başını araba koltuğuna yaslayan Burak acıyla gülümsedi.


"Yok. 2 gün sonra süresiz operasyona gideceğim. Elimizde bir bu gece var bir de yarın gece. Ve bu kısacık süreyi seninle atışarak geçirmek, isteyeceğim son şey bile değil."


Titrek bir nefes alan Hilal kemerini çıkarak erkek arkadaşına döndü.


"Atışmak değil bu. Endişeleniyorum Alfa'm. Ne yapacaksın orada? Kabus görünce ne yapacaksın? Yanında ben olmayacağım. Seni sakinleştiremeyeceğim. O zaman ne olacak peki?"


"Bilmiyorum." diye mırıldandı adam dürüst bir şekilde.


Sevgilisinin zümrütletiyle buluşmaya çalışan genç kız çatlak bir sesle konuşmaya başladı.


"Benim birkaç tahminim var. Hepsi birbirinden beter, hiçbirinin yaşanmasını istemiyorum. Sen şimdi bile uyumamak için kaçarken ben seni nasıl gönül rahatlığıyla o tehlikeli harekata göndereyim? En azından o ilk kabusu burada atlatsaydın..."


"Anlamıyorsun." diye araya girdi Burak.


Onun acı dolu sesi Hilal'in canını yakmıştı.


"Anlat o zaman. Anlat da anlayayım."


Eliyle direksiyonu sıkan adam derin bir nefes aldıktan sonra kemerini çıkararak sevgilisine döndü.


"İlk diye bir şey yok Hilal. Her kabus ilk olacak. Her kabus baştan sona yaşatacak. Her kabus aynı acıyı verecek. Ve... her kabusun sonu aynı bitecek. Gerçekte kurtardım ama o lanet kabuslarda seni kurtaramayacağım ben. Aynı şehirde olmamız da, o kameranın karşısında olman da hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Son hep belli."


Başını iki yana sallayan Hilal bu düşünceye şiddetle itiraz etti.


"Hayır, katılmıyorum. Kendini böyle koşullandırdığın için..."


Dudaklarında buruk bir tebessüm beliren Burak uzanarak kızın ellerini tuttu.


"Sen adına istediğini diyebilirsin ben tecrübe diyorum. Yıllarca içinde yandığım cehennemin o öldüren tecrübesi... O kabusu burada görürsem sana rağmen 2 gün ortada ruh gibi dolaşıp harekata öyle gideceğim. Ya da... Harekata belki de hiç gidemeyeceğim. Bu riski göze alamam. O harekata gitmezsem kendimi asla affedemem. Hem..."


Birkaç saniye sessiz kalan Burak yeşil elbisesinin rengine bürünen elalara bakarak fısıldadı.


"Belki de bu kabusları atlatırken, atlatmaya çalışırken yanımda olmaman daha iyidir."


Bunu duyan Hilal kalbinin paramparça olduğunu hissetti.


"Kendimi suçlamayayım diye tek başına cehennemde mi kavrulacaksın?" cümlesi izinsiz firar etmişti.


Sol elinin parmaklarını kızın yüzüğünde gezdiren adam boğazındaki yumruyu geçirmek için yutkunurken soruyu cevapsız bıraktı.


Onun sessiz kalması gözlerini yeniden doldururken "Ne düşünüyorsun Alfa'm? Düşüncelerini paylaş benimle. Sessiz kalma, sevmiyorum bunu." diye fısıldadı genç kız.


Kızarmış yeşillerini kızarık elalara çeviren Burak bu konuşmaya neden olan tüm olay zincirinden nefret ederken usulca mırıldandı.


"Zamanım yok. Kabuslarımı durdurmaya çalışırken bir de senin gözlerindeki ifadeyi silmeye çalışacak vaktim yok Kelebeğim. İhtimalleriyle bile, tahminlerinle bile bu haldeysen beni dağılmış bir şekilde görürsen yıkılırsın. Sen yıkılırsan ben ayakta duramam. Bu yüzden... Evet o cehennemde tek başıma kavrulacağım. Diğer türlüsü ruhumu daha çok yakacak çünkü."


"Hiç mi..." sesi titrediği için duraksayan Hilal sol gözünden bir damla yaş düşerken çaresizce sevdiğine baktı.


"Hiç mi yolu yok? O kabusların önüne geçmenin hiç mi yolu yok?"


Acı dolu bir nefes alan Burak başını hafifçe iki yana salladı.


"Unutmadığım sürece yok. Ve maalesef yaşananları unutabilmemin imkanı yok."


Ağlamamak için dudaklarını birbirine bastıran Hilal başarısız olacağını anladığında elini sevgilisinin elinden çekerek kapıyı açtı.


Sevdiği kız kaçarcasına arabadan çıkıp kapıyı kapatırken Burak öylece durdu.


Ağlamak için indiğini bilecek kadar iyi tanıyordu onu.


Peşinden gittiğinde üzülmesin diye ağlamaktan vazgeçeceğini bilecek kadar iyi...


Aylar önce hastane çatısında Hilal'in ağlaması için ona zaman tanıyan Burak tarihin bu tekrarına söverek başını koltuğa yasladı. Gözleri kaputun önünde omuzları sarsılarak ağlayan kızdayken yalnızca 2 dk durabildi.


3. dakikada arka koltuktaki montunu alıp sevgilisinin yanına geçmişti.


Hilal önce yanındaki bedeni sonra da omuzlarına değen montu hissetti. Gözyaşlarını silmek isteğiyle elini kaldırmıştı ki Burak ona sarıldı.


Başını kızın omzuna koyan adam sevgilisini belinden tutup kendine çekerken sessizce yalvardı.


"Lütfen ağlama. Ben bir şekilde idare ederim ama sen böyle olunca dayanamıyorum. Lütfen. Harekata gittiğimde 'Arkamdan çok mu ağlıyor?' diye düşünmek istemiyorum Kelebeğim. Lütfen ağlama."


Başını sevdiği adamın boynuna gömen Hilal derin bir nefes alarak sevgilisinin kokusunu içine çekti. Kokusu, sarılışı ve yakarışı sakinleşmesine neden olurken zihni hâlâ daha bir çözüm derdindeydi.


'Ben de gittiğinde 'Acaba uyudu mu hiç? Kabus görüyor mudur? Ne haldedir?' diye düşüneceğim... Ne yapacağız biz?'


Düşüncelerini sesli dile getirerek sevgilisini üzmek istemeyen Hilal çaresizce sarılışını sıkılaştırırken gözlerini kapatmıştı.


Bir çözümü olmalıydı. Ama ne?


"Unutsak olmuyor mu?"


Kız arkadaşının ses tonunu duyan Burak hayatında belki de ilk defa Kelebeğine yalan söylemeyi istedi.


'Unuturum, unutacağım, unuttum.' kelimelerini tasasız bir şekilde telaffuz ederek üzüntüsüne son vermeyi... Fakat bunun yerine dürüst davranarak o iki kelimeyi fısıldadı.


"Özür dilerim."


Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçan Hilal, Şah'taki hareketinin sonuçları altında ezilirken aynı cümleyi tekrarladı.


"Asıl ben özür dilerim. Yaşattıklarım için, unutturamadığım için."


Toparlanmaya çalışan Burak geri çekilerek sevgilisinin gözyaşlarını sildi. Kızın kızarık gözleri, takılarak göz kırpmasına neden olmuştu.


"Vaktin olsa unuttururdun kız, endişelenme."


Koskoca Yüzbaşı'nın gül satan çingeneler tınısıyla bu cümleyi söylemesi Hilal'i istemsizce güldürmüştü. Onun gülüşü adamın huzurlu bir nefes almasına sebep olurken aklına gelen şey kızın gülen dudaklarının donmasın sebep oldu.


Onun değişen ruh hali karşısında kaşları çatılan Burak soru dolu gözlerle kaşlarını çattı.


"Ne oldu?"


Gözlerini yere diken Hilal aklındaki çarklar çalışırken "1 dakika." diye mırıldandı. Sesi anda olmadığını ifade edermişçesine dalgın çıkmıştı.


Sol eliyle sakalını kaşıyan Yüzbaşı ne olduğunu çözümlemeye çalışarak sevgilisini incelese de hiçbir tahmini yoktu.


Bir dakika iki dakikaya, iki dakika üç dakikaya evrilirken Hilal'in verdiği tek tepki sevgilisinin ellerini sıkmak olmuştu.


Tüm bu süreçte Prematüre Burak sabırsızca ayağını sallasa da sessiz kalmayı başarmıştı. 3 dakikanın sonunda başını kaldıran Hilal aşık olduğu zümrütlere baktı.


"Sana o günü unutturabilirim." derken sesi oldukça ciddi çıkmıştı.


Kızın bu kararlı cümlesi adamın yüzünden şaşkın bir ifade geçmesine neden olurken gözlerini kırpıştırarak mırıldandı.


"Kelebeğim..."


Burak'ın konuşmasına izin vermeyen Hilal başını iki yana sallayarak onu susturdu.


"Zihninden o günü silebilirim." derken elalarında delicesine bir parlaklık vardı.


Başını kaşıyan Burak 'Aha sonunda delirttim kızı.' düşüncesiyle sevgilisine baktı.


"Güzelim 2 gün sonra gidiyorum ben. Nasıl unutturacaksı..."


Cümlelerdeki aşinalık hissi karşısında duraksayan Burak gözlerini kırpıştırarak yutkundu.


Aklı, ruhunun solduğu o güne gitmişti.


[ "Bana bugünü unutturmak zorundasın. Duydun mu? Nasıl yapacaksın bilmiyorum ama zihnimden bugünü silmen gerekiyor Kelebeğim."


Hilal, elalarını yeşillerde gezdirirken hafifçe güldü.


"Desene aşk itirafı gibi, evlilik teklifi de benden gelecek."


Hiç beklemediği bu cümle, Burak'ın gözlerinde büyük bir şaşkınlıkla karşılanmıştı. Hilal, elini karnının üzerinde duran adamın eline götürdü.


Tuttuğu eli güç vermek istercesine sıkan genç kız sevgiyle gülümsedikten sonra fısıldadı.


"Öpersem geçer çünkü." ]


Burak'ın gözlerindeki ifadeden diyaloğu hatırladığını fark eden Hilal aynı cesaretle söylediklerini tekrarladı.


"Sana o günü unutturabilirim. Zihninden o günü silebilirim."


Dudaklarını aralayan Burak ne diyeceğini bilemeyerek geri kapatırken adamın karışmış aklından onlarca düşünce geçtiğini bilen genç kız ellerindeki eli sıkarak açıklama yapmaya kalkıştı.


"Annemlik yapmaya karar verdim. En azından kısmen. Bence biz... "


Elini havaya kaldırarak kızı durduran Burak, mantığını konuşmaya davet etme isteğiyle sevgilisine baktı.


"Düşünemiyorum Kelebeğim 1 dakika."


Az önce ortama bomba atmamış rahatlığındaki Hilal anlayışla başını salladı.


"Benim 1 dakika 4'e ulaşmıştı. İstediğin dakikalar senindir Alfa'm."


Ilıman kış havasını içine çeken Burak aldığı derin nefeslerin düşünmesine hiçbir faydası olmadığını anladığında çoktan 8 dakika dolmuştu. Sonunda bu konunun hiçbir mantıklı tarafı olmadığını fark ederek isyanla söylendi.


"Bu gerçekten çok saçma. Akıl alır hiçbir tarafı yok."


Sevgilisinin sağ elini tutarak kaputa yaslanan Hilal sol omzunu silkti.


"Eh aşkta mantık yok zaten."


Kızın vurdumduymazlığı rüya gördüğünü düşünmesine sebep olurken kaputa yaslanan adam elindeki ele bakarak mırıldandı.


"Ya senin kastını yanlış anlıyorum ya da rüya görüyorum."


Adama bir bakış atan Hilal gözlerindeki muziplikle güldü.


"Demek sen rüyalarında evlendiğimizi görüyorsun. Aa dur yoksa öpüştüğümüzü mü görüyordun?"


Dudaklarının arasından bir inilti kopan Burak hayretle kıza baktı.


"Bu hıza yetişemiyorum. Aklım cidden almıyor. Noluyoruz Kelebeğim? İyi misin sen?"


Zümrütlerdeki şok ifadesini izleyen Hilal günler sonra ilk defa kartlarını açık oynadı.


"Değilim. Yaşananlardan sonra seni savaşın ortasına bensiz göndereceğim. Buna nasıl dayanacağım bilmiyorum. Burada sensiz ne yapacağım bilmiyorum."


Sesi titreyen genç kız sol gözünden bir damla yaş düşerken buruk bir şekilde tebessüm etti.


"Yokluğuna nasıl katlanacağımı, sesini duymamaya, yüzünü görmemeye, sana sarılıp kokunu içime çekmemeye nasıl alışacağımı bilmiyorum. Her gün seninleyim, her gün bir şekilde de olsa senden haber alıyorum ama oraya gittiğinde hiçbir haber alamayacağım. Göreve gittiğinde hayatımın en zor günleriydi ama bir şekilde görüntülü konuştuk, sesini duydum yoluma devam edebildim. Peki şimdi ne yapacağım?"


İçindeki çaresizliği dile getiren kıza aynı çaresizlikle bakan Burak sessizce dinlemeye devam etti.


"Ne zaman geleceğini bilmiyorum. Bilmemeyi geçtim tahminim dahi yok. Belki aylarca kalacaksın orada. Hatta... Yıl bile olabilir. Ne yapacağım ben? Sensiz ne yapacağım? Peki, peki sen ne yapacaksın? En sevdiğinin seni kabusların kucağına attığını bilerek dağ başında bir mağarada kan ter içinde uyandığında ne yapacaksın? Sığınağın yanında olmadığında, onu göremediğinde nasıl toparlanıp görevine devam edeceksin? Kabus görmemek için uyumamaya kalkışıp yorgun argın çatışmaya girmeye kalkarsan ne olacak? Ya tüm bunların sonucunda bana sen değil de haberi.."


Cümleyi tamamlamasına izin vermeyen Yüzbaşı "Hey!" diyerek susturdu sevdiğini. Başını iki yana sallarken keskin bir sesle devam etti.


"O cümleyi dile dökmeyi bırak, düşünmüyorsun bile Kelebeğim. Yasaklıyorum sana bunu."


Sevgilisinin endişeli elalarına bakarken ellerini kızın yanaklarına koymuştu.


"Böyle yaparsan kardeşlerime yardıma giderken aklım burada kalır. Kardeşlerimin ve vatanımın bana ihtiyacı varken hakkıyla yanlarında olmam gerekiyor. Biliyorsun bunu."


Derin bir nefes alan genç kız gözlerini kapattıktan sonra alnını Burak'ın alnına yasladı.


"Bu hisse ne zaman alışacağım? Her operasyon, her harekat yeni bir korku dalgasıyla geliyor. İstemsizce olumsuz düşüncelerde boğuluyorum. Gitmen gerektiğini en iyi bilen benken, gitmemen için sımsıkı elini tutmak istiyorum. Sonra senin Vatanımız uğruna göreve giden ilk kişi olmadığın ve son kişi olmayacağın aklıma geliyor, benim gibi onlarcası olduğunu hatırlıyorum ve 'Dayanmam gerek' düşüncesiyle elini bırakıyorum. Bıraktığım anda ise kalbimin üstüne kocaman bir kaya yerleşiyor. Nefeslerim asla yeterli gelmiyor o andan sonra, kaygılarım asla sönmüyor, gülüşlerim asla gerçekçi hissettirmiyor. Elim kolum bağlı biçare yolunu gözlüyorum."


Sesi titreyen Hilal hiç bırakmak istemezcesine ellerini sevgilisinin kollarına koyduktan sonra çıkış yolu ararcasına mırıldandı.


"Asker yakınları tüm bu hislere nasıl alışıyor?"


Boğazında koca bir yumru beliren Yüzbaşı bu soruya asker olarak değil de asker yakını olarak cevap vermişti.


"Alışamıyor..."


Gözyaşlarını dindirmek isteyen genç kız sakinleşmek isteğiyle derin bir nefes aldıktan sonra kararlı gözlerini yeşillere çevirdi.


"Alışamasam da azaltabilirim."


"Nasıl?" diye soran adamım sesi yumuşacık çıkmıştı.


"İnsan pişmanlığı olmadığında pişman olmazmış. Keşke'm olmazsa alışmam daha kolay olur."


Hilal'in az önceki konuyu açacağını anlayan Burak iliklerinin buz kestiğini hissederken öfkeli ve kırılmış bir şekilde sevgilisine baktı.


"Ben kabus görmemeyim diye benimle imam nikahı kıyıp beni öpeceksin öyle mi? Sırf kabus görmemeyim diye."


Adamın tepkisini normal karşılayan Hilal hafifçe gülümsedi.


"O bahanesi. Ben seni öpmek istiyorum Alfa'm. İstek de değil hatta. Tamamen ihtiyaç."


Parlayan elalara bakan Burak olay akışına kapılıp gitmemek için derin bir nefes aldı.


Mantıklı düşünmeliydi. Mantıklı...


"Kabus olayı olmasa aklına bile gelmeyecek şeyin güzellemesini yapmasan mı Kelebeğim?" derken sesi istemeden sert çıkmıştı.


"Kabus değil ki mesele Burak. Yani beni tetikleyen o olmadı."


"Nasıl olmadı Hilal? Bariz..."


Başını iki yana sallayan genç kız adamı susturdu.


"Annemler Alfa'm annemler. Onlar böylesine delice bir şey yapmasalardı aklımın ucundan bile geçmezdi bu seçenek. Ama şimdi düşünmeden edemiyorum. Sen gittiğinde seninle olan güzel anılarımı hatırlayıp teselli buluyorum normalde. Ama daha yenice korkunç bir olay yaşadık ve bunun güncellemesini yapmadan gidersen ikimiz de mahvolacağız. Ayrıca..." duraksayan genç kız içten bir isyanla mırıldandı.


"Şu İrade Savaşı bitse mi artık?"


Dudaklarının arasından istemsiz bir kahkaha dökülen adam ne tepki vereceğini şaşırmıştı.


Saniyeler sonra kahkahaları durduğunda gülen gözlerle sevgilisine baktı.


"Asena tahtını Kelebeğe devreder misin? Ciddi bir şey konuşuyoruz şurada."


"Boşuna Kelebeği çağırma. Şah'taki bowlingten sonra söz konusu arzu olduğunda da Asena ile işbirliği yapıyor o. Unuttun mu?"


Kızın şehvet barındıran elalarına bakan Alfa derin bir nefes aldı.


"Güzelim bu kadarı cidden fazla. Kızarmıyorsun da artık. O halden bu hale gelmen teorikte mümkün değil bak."


Ellerini sevgilisinin yanaklarına koyan Hilal keyifle sırıttı.


"Teoriği bilemem de pratikte gayet mümkün ve kolay gözüküyor Burak Kılıç."


Bakışları sevgilisinin şeftalili dudaklarını bulan Alfa usulca yutkunduktan sonra gözlerini kaçırdı.


"Arsızlığın da bir sınırı var ama Hilal." derken sesi zorlama çıkmıştı.


"Kurtlarda da mı?" diyen genç kız göz göze gelme isteğiyle adamın çenesini kendisine çevirdi.


Zümrüt yeşili gözler arzunun en koyu tonuyla parlıyordu.


"İstiyorsun." dedi Hilal bariz ortada olan bir şeyi belirterek.


Cümle, adamın alayla gülmesine neden olmuştu.


"İstemek kelimesi hislerimi anlatmaya yetmez."


Bakışlarındaki cesaret ile Melek Aslan'ın kızı olduğunu buram buram belli eden Hilal Aslan çenesini kaldırdı.


"E o zaman? Yapalım bir delilik işte. Sen harekattan döndükten sonra da isteme, nişan, düğün hazırlıkları olur. 3-4 ay sonra da evleniriz."


Bu cazip teklife hayır demek imkansızdı ama...


Derin bir nefes alan Alfa aklındaki cümleyi süzgeçsiz dile döktü.


"Seni öpüp operasyona gideceğim, orada sensiz kalacağım, bir de üstüne geldiğimde 3-4 ay bekleyeceğim öyle mi? S*kerler o 4 ayı."


Dudaklarını birbirine bastıran kız, adamın öfkeli haline gülmemeyi başararak savunma yaptı.


"Ama sen demiştin her şeyi doyasıya yaşamak istiyorum, sevgililik - nişanlılık süreci vs. olsun diye. Ben de ona göre şey ettim işte."


Sevgilisini kendine doğru çeken Burak bakışlarını kızın dudaklarında dolaştırdıktan sonra gözlerine bakarak fısıldadı.


"Bu aşık olduğum kadının 'Ben seni öpmek istiyorum Alfa'm. İstek de değil tamamen ihtiyaç.' diyerek imam nikahını basmayı teklif etmesinden önceydi. Geldiğimde yıldırım nikahı bile yapabilirim, sağım solum belli olmaz."


Tek kaşını havaya kaldıran Hilal dudaklarında beliren zafer dolu gülümsemeyle adama baktı.


"Buradan imam nikahını kabul ettiğini varsayıyorum?"


Yaşanan olayın şokuyla kendi kendine gülen Burak "Bu delilik." diye tekrarlamıştı.


Hilal bir saniye beklemeden "Aşk başlı başına delilik." diye karşılık verdi.


Aşkından deli divane olduğu kızın parıldayan elalarında kaybolmak isteyen asker başını iki yana salladı.


"Babamlara ne diyeceğiz peki? Bunun getirileri..."


Gözlerini deviren Hilal "Çok düşünüyorsun." diyerek ofladı.


İlişkinin, duygu olduğu kadar mantık kısmını da yöneten Psikoloğun bu tepkisi Burak'ı gerçekten de çok şaşırtmıştı.


Yanaklarındaki elleri tutarak aşağı indiren adam, parmaklarını sevgilisinin parmakları arasından geçirerek sordu.


"Güzelim sana ne oldu?"


Omzunu silken genç kız soruya verilebilecek en olası cevabı verdi.


"Zehir kafa yaptı?"


Kız arkadaşının alaylı ses tonu Burak'ın hafifçe geri çekilerek ona bakmasına neden olmuştu.


Ve asker, o gözlerde gördüğü ifadeyle sonunda olayı anladı.


Zehir kafa falan yapmamıştı, ölümle çok yakından tanışmıştı Hilal. Bu yüzdendi bu pervasız halleri. Bu yüzdendi bazı gerçekleri yaşamak için beklemek istememesi.


Fark ettiği bu gerçekle sağ elini Asena'sının yüzüne götürerek yanağını okşayan Alfa ruhunu sevdiği kıza sordu.


"İmam nikahını gerçekten de kıymak istiyor musun?"


Hilal sevgilisinin teyit etmek için sorduğu soruya kesin bir kararlılıkla cevap vermişti.


"Evet!"


Olasılıkları düşünen Burak durum değerlendirmesi yaptıktan sonra kendisine sevgiyle bakan Hilal'ine döndü.


"Bizimkiler her ne kadar kendileri de aynısını yapmış olsalar da bizim bu ani kararımızı garipsiyebilirler. Biliyorsun değil mi?"


Hilal de 'Buna gerek var mıydı?' sorusuyla karşılaşacağını tahmin ediyordu. 


"Söylemek zorunda mıyız?"


Kızın isteksizliğini fark eden Burak başını iki yana salladı.


"Değiliz aslında. Düğün zamanı duruma göre biz imam nikahı kıydık deriz ya da dedeme tekrar kıydırıp tazeleme gibi yaparız. Herhangi bir zararı olacağını zannetmiyorum da... Babamlar gibi patlamayalım?"


Burak'ın sondaki muzip sorusu Hilal'den küçük bir kahkaha dökülmesine neden olmuştu.


"Onlarınki kadar büyük gaflet yapacağımızı düşünmüyorum. Boynuz kulağı geçer derler. Patlasak da ne olacak sanki? 'Sizi örnek aldık, hem biz sizin kadar ileri gitmedik.' deriz."


Son cümleyi duyan Yüzbaşı "Nah dersin." diye karışıklık vermişti.


"1 ay önceki Nahif Kelebek diyemezdi belki ama Arsız Asena için garanti veremiyorum Alfa."


"O da doğru." diyerek gülen Burak yapacakları şeyin inanılmazlığı içerisindeyken telefonunu çıkardı.


Rehberinde dolaşırken "Hmm. Kime kıydırsak nikahı?" diye mırıldanmıştı.


Ekrana bakan Hilal "Saatin 01.00'i geçtiğini unutmayarak seç seçeceğin kişiyi." diye uyarmıştı.


Rehberinden başını kaldıran adam "O da var değil mi? Askeriye sayesinde tanıdığım imamların yaşı var. 'Bu saatte ne iş?' muhabbetine maruz kalmak istemiyorum. Emre, dayım, babam ya da dedem ile ortak olan tanıdıkları direkt eliyorum. Birkaç asker arkadaşın abisinden, kuzeninden falan imam olan var ama İstanbul dışı onları da ele."


Burak'ın listeyi iyice daralttığını fark eden Hilal yardımcı olmak amacıyla sordu.


"Okuldan var mıydı?"


"Liseden birkaç kişi var ama yakınlığım yok. Olsa bile bizimkilerin kulağına gider anında. Onları da ele. Ortaokul'dan..." diyen Burak sesini azaltarak gözlerini kıstı.


Hilal "Buldun." diye durum tespiti yaparken Burak da rehberdeki parmaklarını H harfine getirmişti.


Himmet ismine bakarken düşünceli görünüyordu.


"Buldum da arasam mı?"


"Neden? Yakın değil misiniz?"


Soruyu duyan Burak'ın dudaklarında buruk bir gülümseme belirmişti.


"Çok yakındık, eskiden."


"Yaa. Kimdi?"


Geçmiş günleri hatırlamanın dalgınlığıyla anlatmaya başladı.


"Sıra arkadaşım. İlkokula aynı sınıfta başlamıştık. Ben daha ilk haftadan tüm sınıfla hatta neredeyse tüm okulla arkadaş olmuştum ama Himmet tamamen içine kapanık bir çocuktu. 1. sınıfın yarıyılına kadar kimseyle konuşmadı desem yalan olmaz. İlkokul öğretmenimiz bu işe bir el atması gerektiğini düşünmüş olacak ki 15 tatilden sonra bizi sıra arkadaşı yaptı. Himmet yapısı gereği benim birkaç arkadaşlık girişimimi karşılıksız bıraktı."


"Ailevi sorunları falan mı vardı?"


"Yok öyle bir şey değil. Utangaç ve nasıl arkadaşlık kuracağını bilemeyen bir yapıya sahipti. Köyde büyümüş, yaşıtları yokmuş çevresinde. O ilkokula başlayacağı için merkeze taşınmışlar. Okula geldiğinde gördüğü bir sürü çocuk afallatmıştı. Büyüklerle arası çok iyiydi aslında ama yaşıtlarıyla iletişimde ne yapacağını bilmiyordu. Ben tabii tüm bunları bilmiyorum üstüme alındım benimle konuşmamasını trip atıp çabalamayı bıraktım."


"Sen?" diye araya girdi Hilal şaşkınca. "Trip olayı tamam da bırakmak senlik değil."


Doğru diyorsun dercesine güldü Burak.


"Belki de o olaydan sonra hırslanma fiiliyle gerçek anlamda tanıştım bilmiyorum. Öğretmenim benim pes ettiğimi görünce yanına çağırdı Himmet'in davranışının bana mahsus olmadığını utangaç olduğunu ama ikimizin çok iyi arkadaş olduğunu düşündüğünü söyledi. Şey demişti hatta. 'Emre arkadaşım İstanbul'da diye çok üzülüyorsun ya Himmet arkadaşın da senin Sakarya'daki Emre'n olabilir."


"Ooo fena yerden vurmuş."


"Evet. Bu düşünce çabalamamı sağladı. Emre'nin sürekli olarak okuldaki bir arkadaşından bahsediyor olması da beni tetiklemiş olabilir. Ben de babama gidip durumu anlattım Himmet ile nasıl arkadaş olabilirim diye sordum. Yiğit Kılıç anında belli başlı taktikler verdi. Ajanlık yapıp gözlemle arkadaşını. Neyi seviyorsa ondan yaklaş dedi. Mantıklı buldum gizlice izlemeye başladım. Bizim zamanda futbolcu kartları meşhurdu biliyorsun. Ben oynamazdım ama bizim sınıftan bazı çocuklar teneffüste oynar koleksiyon yapardı. Baktım Himmet uzaktan uzağa merakla kartlara bakıyor anneme söyleyip kendime kart aldırdım. Kartları sıraya çıkardığım ilk gün baksa da yeltenmedi. İkinci gün ben teklif ettim 'Oynar mısın?' diye reddetti. Üçüncü gün kartları bıraktım çıktım dışarı. Tabii babam ile koordineli hareket ediyorum. O diyor şöyle yap böyle yap diye. En sonunda beni yenersen yendiğin kartlar senin olur dedim. Bu ihtimal heveslendirdi oynamayı kabul etti. Bir iki derken öğretmenim de dediği gibi çok iyi arkadaş olduk. Himmet tamamen açıldı, hatta öğretmenimize göre biraz fazla açıldı. İkimiz bi yerden sonra okulun tozunu dumanına katan ikili olduk. 2. sınıfa başlarken ailelerimizi de tanıştırdık. Gidiş gelişlerimiz okul dışına taştı. Himmet de Emre dışındaki en iyi çocukluk arkadaşım oldu.' diyen Burak'ın sesinde sevgi ve hasret vardı.


"Peki Emre ne tepki verdi sizin bu yakınlığınıza?"  diye sordu Hilal meraklı bir sesle.


"Ben onun arkadaşlarına ne tepki veriyorsam onu elbet. İkimiz de birbirimizi arkadaşlarımızdan deli gibi kıskanıyorduk. Ama benim şansım şuydu ki Himmet yazları köye gidiyordu. Eh bizim Emre ile buluşma zamanlarımız da yaz olduğundan ikisi çakışmıyordu. Bu yüzden çok da sorun olmuyordu."


"Daha önce Himmet'ten bahsettiğini duymamıştım. Aranız mı bozuldu sonradan yoksa mesafe ve zamana mı yenik düştünüz?"


Birkaç saniye duraksayan Burak çatlak bir sesle fısıldadı.


"O olay oldu."


Verilen cevap, genç kızın sessizliğe bürünmesine neden olmuştu. Boğazında düğümler beliren adam kısık bir sesle anlatmaya devam etti.


"Emre okuluna, İstanbul'a, dönmek zorunda kalmıştı. Ben de Salih babamla yaşamaya başlamıştım. Bir süre okula gitmedim. Birçok kez Himmet ailesiyle haber gönderdi hatta bazen kapıma geldi ama herkes gibi onu da reddettim. O çocuk aklıyla 'Niye ben? Niye benim ailem? Başkası niye hâlâ mutlu?' düşüncelerinde boğulduğumu utanarak itiraf ediyorum. Himmet'i her gördüğümde eski mutlu halim ve kayıplarım aklıma gelecek diye ondan kaçtım. Okulumu değiştirmek istedim değiştirmezlerse gitmeyeceğimi söyledim. Tek amacım eski tanıdıklarımı yok etmekti. Yine de Himmet peşimi bırakmadı. En yakın arkadaşından olmak istemedi. Belki de içten içe o utangaç çocuğu sosyal birine çevirmiş olmamın borcunu ödemek istedi. Sebep ne olursa olsun çabalamaktan vazgeçmedi. Her seferinde onu ittim, birçok kez ağzıma geleni saydım. Öfkemi ondan çıkarmışlığım çok. O küçük yaşına rağmen bana anlayışlı yaklaştı. Benim ona davranışım ise kötünün de kötüsüydü. En son Lise için İstanbul'a gidince tüm bağı koparmış oldum. Yıllardır görüşmüyor... -duk."


"Ama?"


"Bukalemun'un yakalandığı haberini görmüş. Bize gelip gitmişliğinden Koray abimi de tanıyordu. Gazeteye ulaşıp onunla iletişime geçmiş. Biraz zorla numaramı almış diyeceğim ama Koray abim 'Yeter artık bizi yok saydığı. Ara ve canına oku. Eti de kemiği de senin olsun kardeş.' demiş ikiletmeden vermiş numarayı."


Yapılan hareket Hilal'in gülmesine neden olmuştu.


"Sakarya'dan geleli 1 hafta olmamıştı ki bir akşam beni aradı buluşmak istediğini, yıllardır beni merak ettiğini söyledi. İşin garibi... Sesinde aynı samimiyet vardı. Yabancı numarayı temkinli bir efendim ile açtığımda dediği iş cümle 'Burak Kılıç bana borçlusun!'du biliyor musun? Kaç yıl oldu görüşmeyeli ama sesini duyar duymaz tanıdım onu. Geçmişe gittim, anıları yaşadım ve bir baktım dudaklarında koca bir gülümseme var. 'Ne borcuymuş bu?' diye sorduğumda 'Futbolcu kartlarından alacaklarım vardı.' diye alay etti önce. Sonrasında da yıllardır merakta bırakmamın borcu olduğunu söyledi. İş güç, hayat vs derken vaktin nasıl geçtiğini anlamadan yarım saat konuşmuşuz. Yatsı için camiye gitmesi gerektiğinden mecburi kapattık telefonu. Nasıl biri oldu, telefondaki gibi midir bilmiyorum. İstanbul'da bir camide imamlık yaptığını söylemişti. Mekan olarak uzak değil aslında ama ikimizin de temposu çok yoğun olduğundan bir türlü yüz yüze görüşemedik. Birkaç kez cumayı kutlama bahanesiyle aradı. Her seferinde 'O zaman yardım etmeme izin vermemiştin. Bunu telafi etmemiz lazım. Yardıma ihtiyacın olduğunda her daim buradayım kardeşim. Lütfen bunu unutma.' diyerek kapattı telefonu."


Anlatılanlardan çıkarttığı samimiyet genç kızın dudaklarında tebessüme neden olmuştu.


"Tanımadan sevdim. Bir art niyeti ya da başka bir amacı olsaydı hissederdin sen. Bence tereddüt etmene gerek yok. Madem yardıma ihtiyacın olursa buradayım demiş o zaman arayalım soralım. Bence hoşuna bile gidecektir ondan istemen."


"Ben de öyle tahmin ediyorum. Yine de bu saatte yıllardır görüşmediğim birinin yanına seninle gitmek istiyor muyum emin olamadım."


"Kontrolcü sevgilim benim." diyerek adamın yanağından bir makas alan Hilal yeni bir çözümle geldi.


"Camide buluşalım. Nikahı orada kıysın. Gelirken şahitleri de getirsin. Bulabilir mi birilerini?"


"Soralım bakalım." diye mırıldanan adam numaranın üstüne tıkladı.


Dakikalar sonra uykulu bir ses "Burak?" diyerek telefonu açmıştı.


"Uyandırdım mı?"


"Evet de önemli değil. Hayırdır bu saatte kötü bir şey olmadı inşallah." diyen adamın sesi endişeli çıkmıştı.


"Kötü bir şey yok. Yardıma ihtiyacın olduğunda ara demiştin. Teklifin hâlâ geçerli mi?"


"Elbette. Yapabileceğim bir şeyse emrindeyim kardeşim." diyen Himmet'in sesinde uykudan eser kalmamıştı.


Kız arkadaşının elini tutarak ona gülümseyen Burak bu deliliği yapıyor olmanın şaşkınlığıyla çocukluk arkadaşına isteğini söyledi.


"Bizim kıyılacak bi imam nikahımız vardı da... Bu saatte gelsek kıyar mısın?"


Bir süre karşı taraftan ses gelmedi.


"Vaay. Bunu beklemiyordum işte. Senin nikahın değil mi?"


"Evet. Ee ne diyorsun?"


"Tabii ki kıyarım, lafı bile olmaz. Adresi atıyorum, al müstakbel karını gel. Şahidiniz var mı?"


"Yok. O iş de sende." diyen Burak erken saatlerde evlenme teklifi ettiği kıza baktı.


Dakikalar sonra müstakbel karısı değil, karısı olacaktı.


Hayatı boyunca planlarla yaşayan biri olarak bu ânilik hoşuna gitmişti.


Himmet'in sesini duyduğunda dikkatini ona verdi.


"Amcaoğullarım 2 - 3 sokak ötemde oturuyor. Onları çağırsam olur mu?"


"Sıkıntı yok İmam Bey. Senin inisiyatifine bırakıyorum. Tek ricam camiide kıyalım."


"Tamamdır. Konum gönderiyorum. Ben bizim çocukları arayıp durumu bildirirken siz de gelirsiniz. Bu saatte sokaklar boştur zaten."


"Eyvallah kardeşim. Görüşürüz birazdan."


Burak telefonu kapattığında Hilal heyecanla adamın boynuna atlamıştı.


"Rüyaysa uyandırmaaa." diye şakırken o da en az Burak kadar inanamazlıkla doluydu.


Sevgilisinin sarılışına karşılık veren adam "Bana seninle her gün rüya." diye fısıldadı.


Mutluluk dolu bir nefes alan Hilal, erkek arkadaşının boynuna bir öpücük bırakırken "Deli olduğumuzu biliyordum ama bu sefer 3 tık ileri gidiyoruz. Zırzırzır deli olduk."


"Çoğul konuşmasan mı Kelebeğim? Ben gayet de aklı başındaydım." dedi Burak bilmiş bir şekilde.


Geri çekilen Hilal hayır anlamında başını salladı.


"Hiç savunma. Teklifimi kabul ettin."


Cümleyi duyan adamın dudaklarında bilmiş bir gülümseme belirmişti.


"Sana evlenme teklifini senin yapacağını söylemiştim. Bak yine haklı çıktım. Duramıyorsun işte bensi... Ah kolum."


Acımadan yüzbaşının koluna vuran Hilal sağ elini havaya kaldırarak yüzük parmağını hareket ettirdi.


"Bu yüzüğü takmasaydın rüyanda görürdün teklifi sen."


Sevgilisinin elini tutarak yüzüğün üstüne yumuşak bir öpücük bırakan adam gözlerindeki sevgiyle mırıldandı.


"Nikahımıza gidelim mi Müstakbel Karıcığım?"


Duyduğu cümleyle yüreği hoplayan Hilal dudaklarında beliren kocaman gülümsemeyle bir saniye duraksamadan cevap verdi.


"Gidelim Müstakbel Kocacığım."


🦋


Yeşil elbisesinin üstüne namaz kılmak için yanına aldığı açık yeşil ceketini giyip yeşilli beyazlı tülbentini takan genç kız, dizleri üstünde camii halısının üzerinde oturuyordu.


Burak, Himmet ile birlikte Himmet'in 2 kuzeni Hasan ve Hüseyin ile konuşurken Hilal de hissettiği heyecanla Hüseyin'in eşi Şevval'e döndü.


"Titriyorum sanırım." diye fısıldarken heyecandan karnının kasıldığını hissediyordu.


Şevval tatlı bir gülüşle yaşıtı sayılan genç kıza doğru eğildi.


"Heyecanlı ve mutlu olaylar... Benim de ellerim tir tir titremişti. Şimdi geriye dönüp bakınca çok tatlı bir anı olarak hatırlıyorum o titremeyi."


"Bu gerçekten farklı bir his. Daha önce oturduğum yerden bu denli heyecanlandığımı hatırlamıyorum." diyen Hilal sakinleşme isteğiyle titrek bir nefes aldı.


Bu sırada Burak'ın kendisine baktığını fark ederek ona doğru dönmüştü.


Dışarıdan bakıldığında gayet sakin duran adamın göz bebeklerindeki titreme, onun da en az kendisi kadar heyecanlı olduğunun göstergesiydi.


İkilinin heyecanını hisseden Himmet tebessümle onlara baktı


"Hadi bakalım ahali. Herkes yerlerine. Kıyalım nikahımızı."


Şahitler kenara otururken Burak da Hilal'inin yanına geçerek dizlerinin üstüne oturmuştu.


"Öncelikle İslam'da evlilik hakkında kısa bir bilgilendirme ve sohbet yapayım." diyen Himmet evliliğin kadın ve erkek üzerindeki haklarından kısaca bahsedip birkaç malumat ile sohbet anlatmıştı.


Sohbeti bitirdiğinde nikah akdini yazıya dökmek için önündeki kağıdı çiftin isimlerini, aile isimlerini ve şahitleri yazarak Hilal'e döndü.


"Mehir olarak ne istiyorsun?"


Soruyu duyan genç kız bunu hiç düşünmediğini fark ederek duraksadı. Bu sırada Burak merakla ona bakmaya başlamıştı.


Birkaç saniye düşünen Hilal bulduğu mehirle hocaya baktı.


"Mehir olarak ... istiyorum."


❗ YAZAR NOTU: Burayı interaktif yazmak istedim.


Sizce Hilal ne istesin? Yorumlara yazın bakalım 😁


En beğendiğim fikri mehir yapacağım. Güzel birkaç düşünce çıkarsa oylamaya sunup seçim yaptıracağım 🦋 ❗


Mehri duyan Himmet, Burak'a doğru baktı. Sevgilisine sevgiyle bakan adam "Kabulüm." diye onaylamıştı.


Yazma işleminden sonra Himmet yeni talimatını verdi.


"Hepimiz 1 Fatiha 3 İhlas-ı Şerif okuyarak nikah akdine başlayalım. Nikâh sırasında ellerinizi dizlerinize koymayı unutmayın."


İstenilen dualar okunduktan sonra Himmet Hoca Hilal'e bakarak nikaha başladı.


"Sen Salih kızı Hilal Aslan, Yiğit oğlu Burak Kılıç'ı zevcliğe kabul ettin mi?"


"Ettim." diyen Hilal sesinin titremesine engel olamamıştı.


"Salih kızı Hilal Aslan, Yiğit oğlu Burak Kılıç'ı zevcliğe kabul ettin mi?"


"Ettim." dedi genç kız kalp atışlarını kulaklarında hissederken.


"Salih kızı Hilal Aslan, Yiğit oğlu Burak Kılıç'ı zevcliğe kabul ettin mi?"


Son kez cevap verirken askeri üniformalı müstakbel kocasına kısa bir bakış atmıştı.


"Ettim."


Kızdan istediği cevabı alan Himmet bu sefer de arkadaşına dönmüştü.


"Sen Yiğit oğlu Burak Kılıç, Salih kızı Hilal Aslan'ı zevceliğe kabul ettin mi?"


"Kabul ettim." diyen Burak'ın sesi güçlü çıkmıştı.


"Yiğit oğlu Burak Kılıç, Salih kızı Hilal Aslan'ı zevceliğe kabul ettin mi?"


"Kabul ettim." dedi genç adam hayatının en güzel anlarından birini yaşadığını düşünürken.


"Yiğit oğlu Burak Kılıç, Salih kızı Hilal Aslan'ı zevceliğe kabul ettin mi?"


Son kez cevap verirken karısına doğru bir bakış atmıştı.


"Kabul ettim."


Himmet şahitlere çevirdi bakışlarını.


"Sizler de şahit misiniz?"


"Şahidiz."


"Şahidiz."


Gerekli akitleri aldığında duaya başlamıştı.


Ellerini açan Hilal ve Burak'ın nefes alışverişleri hızlıydı. Dua bittiğinde ikiliye gülümseyen Himmet samimi bir şekilde "Hayırlı olsun. Allah bir yastıkta kocatsın inşallah." dedi.


Bu duaya herkesten Amin sesleri yükselirken elindeki kağıdı imzalamaları için elden ele dolaştırdı. İmza işi bittiğinde kağıdı Burak'a teslim etmişti.


Ceketinin cebine nikah akdini koyan Burak ayağa kalk kalktıktan sonra elini karısına uzattı. Kocasının elini tutarak kalkan Hilal adam olmasaydı yerden kalkacak gücü bulamayacağını biliyordu. Bacaklarının titremesi hâlâ daha geçmemişti.


Her şey çok çok inanılmaz geliyordu.


Gülen gözlerle ona bakan Burak 'Seninle sonra ilgileneceğim.' bakışları attıktan sonra Himmet'e elini uzattı.


"Çok teşekkür ederim kardeşim. Bu iyiliğini unutmayacağım."


Çocukluk arkadaşının uzattığı eli ikiletmeden tutup sıkan Himmet minnet dolu bir sesle karşılık verdi.


"Asıl ben teşekkür ederim kardeşim. Eminim ki arayacağın onlarca insan vardı. Beni aradığın, bunu benden istediğin için gerçekten çok teşekkür ederim."


Arkadaşının içten tavrı Burak'ın gözlerinde 'O zamanlar yaptıklarım için özür dilerim.' bakışları belirmesine neden olmuştu. Birkaç adımla arkadaşının yanına gidip sarılırken aynı içtenlikle konuştu.


"Harekattan döndükten sonra geçtiğimiz yılların telafisini yapalım kardeşim."


"Yapalım kardeşim. Her daim vatanımız ve askerlerimiz için dua ediyorum ama bu sefer senin için ayrı dua edeceğim. Allah'a emanet olun. Hakkını verip sağ salim vatanımıza geri dönün inşallah."


"İnşaallah." diyerek adamın omzuna erkekçe vuran Burak, Hasan ve Hüseyin ile de görüştükten sonra karısıyla birlikte camiden çıktı.


Arabaya bindiklerinde birbirlerine dönen ikili aynı anda konuşmuşlardı.


"Karıcım."


"Kocacım."


İnanamazlık, hayret, mutluluk ve huzura gark olan çift, aynı anda kahkaha atmaya başlamıştı.


Kahkahası durulan Burak şaşkınca mırıldandı.


"Biz gerçekten evlendik."


Harekata gidip döndükten sonra bu gerçeği anca sindirebilecekti sanırım.


"Biz gerçekten evlendik." diye tekrar eden Hilal sol eliyle vitesin üzerinde duran eli tuttu.


Sevgilisine, karısına, bir bakış atan adam arabayı çalıştırıp yola çıkarken kendi kendine güldü.


"Hayatım boyunca delice birçok şey yaptım. Askeriyede, timlerde hatta MİT'te illallâh edilmiş tescilli bir deliyim. Tüm bunlara rağmen en deli davranışımı şu anda gerçekleştirmişim gibi hissediyorum."


Başını sola çevirerek şoför koltuğundaki adamı incelemeye başlayan Hilal tebessüm etti.


"Ben de hayatımın genelinde uslu biriydim. İlk ciddi deliliğim Mardin'deki olaydı. O da seninle tanışmama sebep oldu. Diğer deliliğim ise Askeriye'den gelen teklifi kabul etmemdi. O da beni sana getirdi. Yani... Deli yanımı ortaya çıkartıyorsan Burak Kılıç sonuçlarına katlanacaksın."


Boş yolda giden adam elini vitesin üzerinden çekerek elindeki elin üzerine bir öpücük bıraktı.


"Katlanmak mı? Ayılıp bayılıyorum bu deli kararlarına. Benim cesaret edemediklerimle çıkıyorsun karşıma, bir anda dünyam güzelleşiyor."


Dudaklarında kocaman bir sırıtış beliren Hilal "Yaa. Öyle mi?" diye şakıdı.


"Yaa öyle." diyerek gülen Burak elini vitese götürürken, çevresine bakınan Hilal Burak'ın evine ve depoya giden yolu geçtiklerini fark etti.


"Nereye gidiyoruz?"


Soruya gayet insanca cevap verebilecek olan adam sırf gıcıklığına "Görürsün!" diye yanıt vermişti.


Duyduğu cümleyle gözlerini deviren genç kız "Evliliğimizin ilk atışmasını yaşayalım istiyorsun anlaşılan." diye söylendi.


Dudaklarında keyifli bir sırıtış beliren Burak bilmiş bir şekilde başını aşağı yukarı sallamıştı.


"Kesinlikle. Sonuçta en büyük hobim seni sinir etmek."


Adamın tavrı karşında istemsizce gülümseyen Hilal gittikleri rotaya göre bir tahminde bulundu.


"Uçuruma gidiyoruz değil mi?"


"Evet. Seni ağacıma götürüyorum."


Eskiden de değerli olan uçuruma yeni anlamlar yükleyip durmaları ikisinin de çok hoşuna gidiyordu.


Dakikalar sonra ağacın dibine oturuyorlardı.


Altlarına battaniye seren adam ceketini sevgilisine vermiş, başını omzuna yatan kızın başına yaslamıştı. Birleşmiş ellerine bakarken huzurla gülümsedi.


"Rüyamda da böyleydik. Burada seninle böyle oturuyorduk. Uyandığımda o rüyanın gerçek olmasını o kadar çok istedim ki kendimi biraz toparladığımda ağacımı buraya getirebilmenin yollarını aradım. Ağacımı buraya getirip gölgesinde sana evlenme teklifi ederken gecesini karım olarak sonlandıracağını asla tahmin edemezdim."


Evlenme teklifi organizasyonun ışığıyla aydınlatılmış alana bakan Hilal kocasının elini sıkıca tutarken huzur dolu bir nefes aldı.


"Ben de tahmin edemezdim. Ama düğünde annem ve babamın mutluluğunu gördüğümde, yaşanmışlıkların hepsini nasıl bir cesaretle geride bıraktıklarını fark ettiğimde imkansızlarımızı aslında kendimizin oluşturduğunu fark ettim."


Başını kaldıran Hilal kendisini ilgiyle dinleyen adama sordu.


"Sence de çok kasmıyor muyuz hayatı?"


Dudaklarında hafif bir gülümseme beliren Burak başını hafifçe salladı.


"Kasıyoruz. Söz konusu vatan olduğunda kuralsız biriyken, hayatıma gelince sürekli bir planlı yaşama çabam var mesela. Akışına bıraksam her şey daha kolay olabilecekken zorla bir şeyleri oldurmaya çalışıyorum. Bu yorucu ama alışagelmiş olan bu durumdan vazgeçemiyorum da."


Tek kaşını kaldıran Hilal imayla gülümsedi.


"Bence bugün yaptıklarınla çoktan vazgeçtin."


Yeşillerinde parıltılar beliren adam hayatını tümünden değiştiren kıza sevgiyle fısıldadı.


"Boşuna Miladımsın demedim sana... Karıcığım."


"Karıcığım. Sanırım bu hitap en sevdiklerime altın harflerle kendini yazdıracak Kocacığım."


"İnanılmaz geliyor. Ne zaman inanacağız?" diye soran genç adamın gözleri hissettiği duygu yoğunluğu nedeniyle hafifçe dolmuştu.


"Sonsuza kadar bu hislerle, bu heyecanla, bu sevgiyle devam edebilirim. Benim için sorun yok." diye fısıldadı genç kız yumuşak bir sesle.


Burak, aşık olduğu elalara baktı. Ömrünün sonuna kadar ruh haline uygun olarak tonu değişen elaların hangi renge büründüğünü çözmeye çalışacak ve bir an bile bundan bıkmayacaktı.


Huzur dolu bir nefes alan Burak sağ elini kızın sol yanağı üzerine koyarak okşamaya başladı.


Saniyeler sonra dudaklarının arasında hayatının en anlamlı hitabı can bulmuştu.


"Helalim."


Duyduğu kelime Hilal'in tüm bedeninin tatlı bir ürpertiyle sarsılmasına neden oldu. Buna sebep olan şey Burak'ın bakışları mıydı yoksa hitabın söyleniş biçimi miydi bilmiyordu.


Bildiği tek şey... Hayatının en özel ânını yaşadığıydı.


Kendisine dünyanın en değerli hazinesiymiş gibi bakan zümrütler kalp atışlarını hızlandırırken kocasının elini belinde hissetti. Bu temas mümkünmüşçesine kalp atışlarını daha da hızlandırmıştı.


Elaları titreşen sevdiğine bakan Burak belinden tuttuğu kızı kendine doğru yaklaştırırken ona doğru eğildi.


Aralarındaki mesafe azaldıkça ikisi de fark etmeden gözlerini kapatmıştı.


Sevgilisinin, karısının, nefesini dudaklarında hissettiğinde usulca fısıldadı.


"Seni seviyorum Kelebeğim."


Aşk sarhoşu Hilal bir salise beklemeden karşılık verdi.


"Ben de seni seviyorum Alfa'm."


Ve Alfa, Ela gözlü kızı o karanlık koridorda ilk gördüğü andan itibaren yapmak istediği şeyi yaparak Kelebeğinin dudaklarına yapıştı.


Dudaklarında beliren sıcak baskıyla nefesi kesilen Hilal karnının kasıldığını hissederken sağ elinin tırnaklarını kocasının omzuna bastırdı.


Üzerinde Kılıç yazan üniforması varken askerinin onu öpüyor olması, tüm anlamlarına bir anlam daha katmıştı.


Aradan birkaç saniye geçtikten sonra Burak usulca geriye çekilince Hilal şaşkınlıkla ona baktı.


Adına öpüşme demeyecek bir öpücükle bitmeyecekti değil mi?


İç sesinin düşüncesi bakışlarına yansıyor olacak ki Burak hafifçe güldü.


"Titriyorsun." derken neden durduğunu açıklıyordu.


"Heyecandan o. Şu an kadar yakınlaştığımız anlarda karnımda kelebekler uçuşuyor sanıyordum ama yanılmışım. Asıl şimdi uçuşuyormuş o kelebekler."


Cümleyi duyan Burak tek kaşını havaya kaldırdı.


"Talimdir o. Daha başlamamışlardır uçmaya."


Adamın ukala bir iddialıkla söylediği söz Hilal'in cilveli bir şekilde "Demek öyle?" diye yanıtlamasına neden olmuştu.


"Hı hı." diye yanıt veren Burak 'Öp beni.' diye yalvaran elaları kırmayı asla istemeyerek karısını kolundan tuttuğu gibi sırt üstü dizlerinin üzerine yatırdı.


Bir anda dünyası afallayan Asena ufak bir çığlık atarken sağ kolunu kızın ensesine destek yapan Burak "Uçuralım bakalım kelebekleri, özgürlüklerine kavuşsunlar." diyerek tekrardan şeftalili dudaklara yöneldi.


Bu sefer yalnızca dudaklarını dudaklarına dokundurmakla kalmayı düşünmüyordu adam. O şeftalinin tadını tam anlamıyla almalıydı.


Sonuçta bitirilmeyi bekleyen 43 tane lip balm vardı.


Zümrütlerde gördüğü arzu kendi bedeninde can bulan Hilal ne yapacağını tam olarak bilmese de adamın dudaklarıyla buluştuğu an hafifçe ağzını aralamıştı.


Bunu fırsat bilen Burak kızın alt dudağını dudaklarının arasına alarak emdi. Bu hareketle gözlerini kapatan genç kız karnındaki kasılmanın arttığını hissetti.


Kelebekleri bilmiyordu ama kendisinin uçtuğu kesindi.


Karısının alt dudağından sonra üst dudağına yönelen Burak, Hilal'in de benzer hareketleri yapmaya çalışmasıyla istemsizce gülümsedi.


Karısı hızlı öğreniyordu.


Aradan geçen saniyelerde kah Burak Hilal'in şeftalili dudaklarını emdi, kah Hilal Burak'ın dudaklarında hayat bulmaya çalıştı.


İlk defa tattıkları duygularla öpüşmeyi öğrenen genç çift, hayatlarının en güzel öğrenmesiyle karşı karşıyaydılar.


Dakikalar sonra nefes nefese birbirlerinden ayrıldıklarında soğuyan havayı hissedemeyecek derecede alev almışlardı.


Derin derin nefesler alarak kendine gelmeye çalışan Yüzbaşı, Hilal'inin kıpkırmızı kesilen yanaklarını gördüğünde keyifle güldü.


"Artık kırmızı neonlara bürünmüyorsun diye üzülüyordum Asena'm. Ama bakıyorum da seni kızartmanın yeni yolunu bulmuşum."


Öpüşmelerinin etkisinden çıkamadığını belirten baygın bakışlarla kocasına bakan Hilal elinin arkasını yanağına götürdüğünde teninin sıcaklığıyla afalladı.


"Yanıyorum."


"Alev alev yandığın doğru..." diye fısıldayan Burak kızın dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak manzarasının keyfini çıkarmaya başladı.


Küçücük temasla bile eriyen genç kız "Bittim ben. Yeni bağımlılığım hayırlı olsun." diye hayıflanmıştı.


"Ben senden daha çok bittim Güzelim." diye karşılık veren adam kızın dudaklarından bir öpücük daha çaldı.


"Yalnız karıcığım az önce babamlar için 'Onlarınki kadar büyük gaflet yapacağımızı düşünmüyorum.' diyordun ya unut sen o işi. Kesin patlarız biz. Seni öpmeden durabileceğimi sanmıyorum."


Yattığı yerden parlayan zümrütlere bakan genç kız, elini askeri üniformanın yakasına götürerek kocasını kendisine doğru çekerken büyük bir umursamazlıkla konuşmuştu.


"Kimin umurunda? Kocam değil misin severim de öperim de."


Kızın cümlesiyle Burak'ın dudaklarından neşeli bir kahkaha dökülürken Hilal kocasını kahkahasından öptü.


Saniyeler sonra öpüşmeleri hissettikleri arzunun rehberliğinde şekil alırken ikisi de şükürle gözlerini kapatmışlardı.


Şükür sebepleri çoktu ama ilk sırayı çeken birbirlerinin ilki olmalarıydı.


Bu duyguları birlikte hissetmek, en özel anlarını birlikte yaşamak ve sonunda kavuşmuş olmak...


🌙


Vay canına...


Bölüm başında sonunu böyle bitirmeyi gerçekten beklemiyordum.


Hangi İrade Savaşına yenik düşerek 'Yeter ulan. Öpüştüreceğim artık bunları.' isyan bayrağını çekerek evlendirmeye karar verdim gerçekten bilmiyorum aasdsdsdsdsddd


Ama sonunda bu oldu ve ebeveynlerinin izinden gitmelerine karar verdim. En azından kısmen.


Hem... Harekat sırasında Burak'ın kabuslarının önüne geçebilecek tek bir şey olabilirdi bu hayatta. Ben de ona onu verdim.


Üzülmesin artık, kahkahaları bol olsun, kahkahalarından öpen karısı olsun dedim.


Bilmiyorum ani mi geldi bu sahne size ama Hiç pişman değilim 😁🤣


(Hepiniz bekliyordunuz be ne anisi)


Sizi çok seviyorum.


Allah'a emanet olun 💙


B.K.S.


21.145


Loading...
0%