
"EĞİL!" diye direktif veren Ateş, Hilal'in üstüne kapaklanarak ateş etmeye başlamıştı.
Şarjörü bittiği için kendini savunamayan Hilal bu fırsattan istifade hızlıca şarjörünü yenileyerek Ateş'in kolunu dürttü.
"Yardım edeyim ben de."
Derin bir nefes alan Ateş memnuniyetsiz bir şekilde geri çekildi. Karşılarındaki örgüt üyeleri ile çatışmaya devam ederken bir yandan da endişeli bir şekilde Hilal'i kontrol ediyordu.
"Bu tutuklamanın basit olması gerekiyordu. Ona güvenip seni getirdim(k). Alfa daha ilk saha görevinden seni büyük bir çeteyle çatışmaya soktuğumuzu öğrenince bizi gebertecek."
Başını saklandığı arabanın arkasından çıkaran Hilal, onları yaylım ateşine tutan adamı bileğinden vurarak silahının yere düşmesini sağladı. Onun hamlesini gören Ateş adamı karnından vurarak etkisiz hale getirmişti.
Bu durum 3'tür devam ediyordu.
Hilal adamları bileğinden ya da bacağından vuruyor, daha keskin ve tabiri caizse ölümcül atışı da Ateş yapıyordu.
Arabaya sırtını vererek siper alan ikili nefes nefese birbirlerine döndüler. Arka tarafta onlara destek için 2 polis olsa da karşı tarafa bakış sayıları yeterli değildi.
"Çatışma sahada öğrenilir Ateş. Hızlı eğitime girdim ne güzel." dedi Hilal rahat bir sesle.
Onun rahatlığını aksine Ateş oldukça gergindi.
"Bu eğitim değil Hilal. Ayrıca hazırlıksız yakalandık. Baksana o kadar kişiye karşı sadece 3 kişiyiz."
Kendisinin sayılmadığını fark eden Hilal tek kaşını havaya kaldırarak arkadaşına baktıktan sonra saklandığı yerden başını dışarıya çıkardı.
Sağındaki iki adamı ölümcül olmayacak şekilde karınlarından vurup düşürdükten sonra yerine dönerek alaycı bir sesle konuştu.
"Kendini adede dahil etmemen çok kırıcı ama Ateş Dalkıran."
Farkında olmadan kızın içindeki Asena modunu aktifleştiren Ateş, hissettiği şaşkınlıkla gülmüştü.
"Oooo yengeeee. İyice abime benzemişsin sen. Hayır her şeyi geçtim... Ben ilk operasyonumda utanmasam milletin arkasına saklanacaktım. Sen az önce adamları karnından vurdun!"
Bir iki el daha ateş ettikten sonra şarjör değiştiren Hilal yarı buruk bir gülümsemeyle çatışmaya devam eden adama baktı.
"KİT ile tanışmasaydım şu an ellerimle kulaklarımı kapatıp bir köşede ağlıyor olurdum büyük ihtimalle. Hele de birini vurma düşüncesi..." diyen Hilal ensesindeki tüylerinin diken diken olduğunu hissederken 'Birini öldürme düşüncesi' diye içinden geçirerek titrek bir nefes aldı.
"Birine zarar verme olayı benim için mümkün bile değildi. Doktor olmasam da insanların ruhuna iyi gelen bir mesleğe sahibim. Kimseye zarar veremem diye düşünüyordum ama... Kötülüğü, saf kötülüğü öğrendim ben Ateş. Özellikle de Şah'ta olanlardan sonra. Bu şerefsizler yüzünden onca acıyı yaşadıktan sonra bazı şeylerin gereklilik olduğunu anladım. Tabii tam bir asker gibi ya da polis gibi olamam, birini öldüremem." diyen Hilal yaylım ateşine karşılık verdikten sonra dürüst olma ihtiyacıyla itiraf etti.
"Fakat gerçekten mecbur kalırsam onu bile yaparım. Artçıları ağır gelecek olsa da sevdiklerimi ve kendimi koruyamamamın sonuçları çok daha ağır olacaktır çünkü."
Dudaklarında gurur dolu bir tebessüm beliren Ateş Hilal'in omzuna dostane bir şekilde vurdu.
"Sen bizden olmuşsun Hilal Aslan. Abimin seni sahaya çıkarması beni çok şaşırtmıştı ancak sana güvenmekte sonuna kadar haklıymış."
Hilal, Ateş'in samimi iltifatı karşısında mutlulukla gülerken silah sesleri çoğaldı. İkili soru dolu gözlerle birbirlerine bakarken kulaklıklarından Ulaş'ın sesi duyuldu.
"Biz geldik gençler. Arkadan giriyoruz, arada kıstırıp halledelim şu itleri."
Dudaklarında kocaman bir sırıtış beliren Ateş "Büyük bir zevkle abi." diye karşılık verdi.
"Sen nasılsın Hilal? Bir sorun yok değil mi?"
Ulaş'ın endişeli sesini duyan genç kız birkaç el daha atış yaptıktan sonra muzipçe cevap verdi.
"Aaaa ayıp ediyorsun ama Başkomiserim. Benim anam beni bugünler için doğurmuş."
"Peki onun bundan haberi var mı?" diye sordu Aytül gülerek.
Kulaklığın diğer ucundaki arkadaşının sorusu, Hilal'in kaygıyla yutkunmasına neden olmuştu.
"Ağzından yel alsın Aytül. Bu hepimizin arasında kocaman bir sır. Annem operasyona çıktığımı öğrenirse beni keser. Bu, şu şerefsizlerle çatışmaktan daha tehlikeli inan bana."
Silah sesleri yankılanmaya devam ederken Ulaş hissettiği hayreti gizlemeden sordu.
"Onu bunu geç de... Bizim deli senin operasyona çıkmana nasıl izin verdi? Şu an buradasın diye gerginliğin daniskasını yaşıyorum. Sanki müdahale etmezsem geldiğinde beni morga gönderecek diye endişeliyim. Aklım almıyor. Onu nasıl ikna etmiş olabilirsin?"
Günlerdir aynı şeyi söyleyen Ulaş ile dudaklarında gizemli bir gülümseme beliren Hilal şaşmayan cevabını verdi.
"Eh o da bende saklı kalsın."
"Bu ne gizem? Nisa'ya bile söylememişsin." diye söylendi Ulaş.
Keyifle gülen Hilal omuz silkerek çatışmaya devam etti.
Destek kuvvetin gelmesiyle kazanamayacaklarını anlayan çete üyeleri sonunda silahlarını bırakarak teslim olmuşlardı.
Adamlara kelepçe takılırken heveslenen Hilal "Ben de ben de." diye şakıyarak Ulaş'ın yanına geldi.
"Millet alışverişe, indirime heves eder. Bizimki kelepçe takma derdinde." diye söylenen Ulaş kızın ela gözlerindeki ilgiye gülerek kelepçeyi uzattı.
Bacağından yaralı adama ters kelepçe yapan Hilal "Haklarını sayacak mıyım?" diye sordu.
"Biliyor musun ki?" diye alayla soran Ateş hayatının hatasını yaptığını 2 saniye sonra anlamıştı.
"Sessiz kalma hakkına sahipsin. Söylediğin her şey mahkemede aleyhine kullanılacak. Avukat tutma hakkın var. Avukat tutacak maddi gücün yoksa, devlet sana bir avukat atayacak." diyen kız Ateş'e bir bakış attı.
"Bunda bilmeyecek ne var?"
"Haklısın abla. Büyüksün." diyerek gülen Ateş suçluyu alıp memurlara teslim ederken ciddileşti.
"İyisin değil mi? Bir şey olmadı."
"İyiyim iyiyim merak etme." diyen genç kız çatışma esnasında fark etmeden kendini kastığını, bu yüzden de her yerinin ağrıdığını kendine sakladı.
Göstermemeye çalışsa da kızın sarsıldığını anlayan Ulaş kolunu onun omzuna attı.
"Hadi bugün erken paydos et."
"Ama..."
"Yok ama falan. Kalanı biz hallederiz. Sorguluk durum yok bugün. Hepsini nezarete atacağız asıl iş yarın. Sen git biraz dinlen yarına zinde gel."
Yapacağı tüm itirazların boş olacağını fark eden Hilal büyük bir kabullenmeyle başını salladı.
"Teşekkür ederim. Kolay gelsin size o zaman."
"Bıraktırayım mı seni? Araban karakolda kaldı."
"Yok yok bir taksi çeviririm caddeden." diyen Hilal arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra yürümeye başlamıştı..
Caddeye ulaştığında taksi beklemeye başlayan genç kız, şansının yaver gitmesiyle dolu geçen birkaç taksi ardından boş bir taksiye denk gelerek arabaya bindi.
Burak'ın evinin adresini verdikten sonra telefonunu çıkaran kız arkadaşının ismine tıklayarak arama başlattı.
Karşısındaki kişi ikinci çalışta oldukça ciddi bir ses tonuyla telefonu açmıştı.
"Ooo Hilal Hanım. Siz beni arar mıydınız?"
"El insaf ama Doğu. Daha dün akşam uğradım yanına."
"Biliyorum biliyorum, takılıyorum sadece." dedi Doğukan gülerek.
"Nasıl oldun bugün? Dün ağrın olunca aklım sende kaldı." dedi Hilal ilgili bir şekilde.
Doğukan Seray dün öğlen saatlerinde yıllardır ertelediği o ameliyatı olmuştu.
Yanındaki kız arkadaşına bakarak tebessüm eden adam, Kraliçesinin elini tutarak sevgiyle sıktı.
"Valla bakıcım bana oldukça iyi bakıyor. Ağrı falan kalmadı."
Arkadaşının sesinin düne nazaran çok daha iyi gelmesiyle gülümseyen Hilal, rahatladığını belli edercesine derin bir nefes aldı.
"Çok sevindim. Hep iyi ol."
"Artık öyle olacak. Hiç endişen olmasın." dedi Doğukan büyük bir inançla.
Ondaki bu köklü değişim genç kızın gülümsemesini büyütürken "Ee sen nasılsın neler yaptın bugün?" diye sordu adam.
Alt dudağını hafifçe dişleyen Hilal bugün yaşananları ilk olarak sevgilisine anlatmak istediği için duraksadı. Tam o sırada arka fondan yükselen ses hayatını kurtarmıştı.
"İlaç ve pansuman saati."
Hemşireyi duyan Hilal bulduğu can simidine hızla sarıldı.
"Senin işin var anlaşılan. Sonra konuşuruz. Ecem'e selam söyle."
"Aleykümselam. Görüşürüz sonra."
Telefon kapandığında arkasına yaslanan genç kız hissettiği kas ağrısıyla sessizce inledi. Eve gidince kas gevşetici almayı kesinlikle ihmal etmemeliydi.
Elindeki telefonla bakışan kız sevgilisine bir an önce haber verme isteği ağır bastığında orta yaşlı şoföre döndü.
"Ne kadar yolumuz kaldı acaba?"
"İleride trafik yoğunluğu var abla. 20-25 dakikayı bulur varmamız."
"Anladım teşekkürler." diyen Hilal hızla kulaklığını çıkarıp Cevapsız Sorular şarkısını açtı. Macarca şiir kulağını doldururken telefonunun mesajlar kısmına giren genç kızın içinde büyük bir heyecan barınıyordu.
~ ALFA'M ALFA'M ALFAAAAAAA'M
Ayyy. Şu an delicesine çığlık atıyorum biliyor musun?
Ama içimden.
Asıl sevinç ve heyecan çığlığımı gelmene saklıyorum.
Aslında ses mi atsam diye düşündüm bir an... Sadece bir an.
Attığım heyecanlı sese karşılık alamayacak olmak sinirimi bozdu bu yüzden de çığlığımı ve heyecanla parlayan elalarımı gelişine saklamaya karar verdim. Geldiğinde bol bol başını şişireceğim.
Hem belki de kocamdan kocaman bir 'Aferin Öpücüğü' alırım. Kim bilir? 🤭
Beni de iyice kendine benzetip arsızlaştırdın. Halbuki ben masum mu masum bir Kelebektim.
Yersen(!)
Yiyebilirsin bu arada ha izin veriyorum 😉
Ay ben iyice zıvanadan çıktım 🫣
Galiba kocamı çok özlemişim.'
Kulaklığındaki şarkı değiştiğinde tebessüm eden genç kız yazmaya devam etti.
~ An itibariyle İhtilal çalmaya başladı. 'Sen Öptün de kurtuldum' kısmı gelmeden öpüşme konusunu kapatayım yoksa tüm yazım bundan ibaret olacak. Halbuki anlatacağım çok önemli şeyler var.
'Hadi sadede gel be Karıcığım' dediğini duyar gibiyim.
(Gerçi konu itibariyle 'İcraate geçirelim dediklerini, niye kapatıyorsun?' da diyebilirsin belli olmaz bak 🤣)
Nasıl oluyormuş ha? Hep sen mi yapacaksın? Biraz da ben reklam arası, ürün yerleştirme yapıp seni gıcık edeyim 😁
Nihahahah 😈
Çenem açıldı. Öyle heyecanlıyım ki 🫣
Çünküüü.. Bugün ilk operasyonuma katıldım 🔫
Yaa aslında sadece birkaç adam tutuklamaya gitmiştik sadece.
Ateş'e 'Ben de geleyim lütfen yavaş yavaş aktif saha görevine çıkmam gerek." diye ısrar ettiğimden beni de aldı yanına. 2 de memur eşlik etti bize. Kolay(!) bir yakalama olacaktı.
Ama işler pek öyle gitmedi. Sanırım evren benim sabırsız heyecanımı hissederek kolaylık yapayım dedi. 2-3 adam diye gittiğimiz yerde, yakın olan çete üyelerinin de gelmesiyle çatışma çıktı.
Hmm... Korktum mu?
Bedenimi kasmışım ancak oldukça Asena'ydım. O an korku falan hissetmedim. İsabetli çok atışım oldu. İlk başlarda bilinçli kol, el, bacağa nişan aldım ancak Ateş beni kışkırtınca iki adamı karnından vurdum.
Vurdum...
Ne garip değil mi?
Eski ben olsa bu mesajı böyle heyecanla yazmayı bırak 'Ne yaptım ben?' diyerek iki elini başının arasına almış sinir krizi geçiriyordu. Ama şu an durum bu değil. 'Acaba travma olmasın diye kendimi mi avutuyorum?' diye düşündüm ilk an ama samimiyim. Gerçekten de hissettiğim duygu korku, şok, dehşet ya da suçluluk değil. Silah elimde çatışmaya başladığımda bir anlığına mesleki çatışma yaşadım yalan yok. Sadece bir an 'Ne yapıyorum ben?' diye düşündüm fakat sonra KİT'teki tecrübelerim, babamın ve annemin yaşadıkları ve Şah düştü aklıma.
Onların hissettirdiklerini bir şekilde geriye atıp mesleki çatışmama devam edebilirim.
KİT'e ilk katıldığımda ormanda yaşadığım o kazayı(!) hatırlamasaydım.
Fark etmemişim ama hayatımın en büyük dönüm noktası o an olmuş. Kendimi savunmak isteyip de savunmaya cesaret edemediğim o an, çaresizlik içinde şemsiyeyi kavradığım o an içimdeki Asena'nın ininde uyandığı ilk anmış meğer.
Etik kavramını da, yüksek empatiyi de, mesleki çatışmayı da o anda bırakmışım ben.
Beni kurtaran bir kahramanım olsa da 'Her daim birilerinin seni kurtarmasını bekleyemezsin.' düşüncesiyle farkına bile varmadan o ince eşiği geçmişim o gün.
Fark etmemişim...
Bu soğukkanlı, hatta biraz da duyarsız Hilal'e gerçek anlamda alışmam zaman alacak gibi.
Yine de o kişinin asker ruhlu Asena olduğunu biliyorum.
Nahif Kelebeğin de içimde bir yerde olduğunu bildiğim gibi.
Dosta Kelebek 🦋
Düşmana Asena 🐺
Kocama Hepsi (Özellikle de Arsız Asena 😉)
Olaya bakar mısın? Operasyonu anlatmak için mesajlara girdim fakat bir anda kendimi tahlil etmeye başladım. Üzerimdeki etkin bu. Düşünmem bile ruhumu sana açmama neden oluyor.
İşin duygusal boyutu bu. Aksiyon boyutunu da yüz yüze gösteririm ay pardon anlatırım 🤭
Seni görmediğim halde, iletişime geçmediğimiz halde, tek bir mesajda kendi kendime böylesine 🔥 alıyorsam...
Biz bir araya gelince ne yapacağız Alfa'm?'
Sorduğu sorunun cevabını delicesine merak eden Hilal mesajı gönderdikten sonra arkasına yaslandı.
Burak gideli koskoca 9 gün olmuştu. Genç kız, hissettiği özlem her salise artarken nasıl başa çıkacağını gerçekten çok merak ediyordu. Yoğun günleri ya da yazdığı mesajlar özlemine az biraz ket vursa da yeterli değildi.
'Sorun ne zaman geleceğini bilmemen çünkü.' diye fısıldadı iç sesi usulca.
Boğazındaki yumruyla yutkunan Hilal buruk bir şekilde gülümsedi.
Kesinlikle doğruydu.
Sorun, ne zaman geleceğini bilmemekti.
Şu tarih deseler, ne kadar zor olursa olsun dayanır sabrederdi. Fakat elinde koca bir hiç varken bunu yapamıyordu. Çalan her telefona istemsizce 'Acaba o mu arıyor?' diye bakıyordu. Evde otururken kapının anahtarla açılıp Burak'ın girdiği hayalleri düşlüyordu. Geceleri uyurken o yanında olsun istiyordu. Ona sarılmak, onu...
'Yeter! Yeter Kelebek. Kendine gel! Bu girdaba girersen çıkamayız. Bu düşüncelerle kendine eziyet edeceksen geri dön merkeze. Boş kaldığında overthink yapıp duracaksan doldur her dakikanı. Ama bu moda girme.'
İç sesinin cesaretlenmesiyle oturuşunu dikleştiren Hilal bakışlarını camdan dışarıya çevirdi. Eve oldukça az kalmıştı. Geri kalanını yürüme isteğiyle şoföre döndü.
"Burada inebilirim."
🦋
"İtiraf ediyorum şu zamana kadar çalıştığım en kolay müşterilerimden birisiniz Hilal Hanım. Kararlısınız ve ne istediğinizi biliyorsunuz. Sizinle çalışmak gerçekten zevkli."
Duyduğu cümleler karşısında Hilal nazikçe tebessüm etti.
"Hepsi yardımlarınız ve yönlendirmeleriniz sayesinde oldu Feyza Hanım. Ayrıca sisteminiz de çok profesyonel. Her şeyi içime sinerek rahat bir şekilde seçebiliyorum." diyen genç kız saatin akşam 9 olduğunu görerek elindeki kalemi masanın üstüne bıraktı.
"Sizi daha fazla tutmayayım. Bugün attığınız görselleri inceledikten sonra seçtiklerimi mailinize iletirim."
"Tamamdır Hilal Hanım. İyi akşamlar."
Zoom görüşmesi bittiğinde ekranı kapatan Hilal masanın üstündeki su şişesini eline alarak yatağa geçti. Projeksiyondan ilgili siteyi açarken içinde büyük bir heyecan vardı. Bir şeylerin gerçek anlamda rayına girdiğini hissederken, 1 hafta önce Çarşamba akşamı Burak'tan aldığı o mesajı hatırladı.
Alfa'm 🐺: İyi Akşamlar Karıcığım 😘
~ İyi akşamlar Kocacığım 😍'
Alfa'm 🐺: Bu mesajı son dakika ekledim.
Operasyona gitmeden önceki gece sen yanımda mışıl mışıl uyurken bu satırları yazıyorum.'
Hayretle kaşları havalanan Hilal merakla devamını okumaya geçmişti.
Alfa'm 🐺: Nereden başlasam bilemiyorum. Aklımda çok düşünce var. Bunu yapsam mı yapmasam mı diye de düşündüm fakat... Ben kendimi biliyorum. İlişkinin prematüre ayağıyım ben. Sabır konusunda bariz sıkıntım var. Söz konusu sen olunca çoğunlukla daha da fazla. Bu yüzden... Görevden geldikten sonra çok fazla dayanabileceğimi zannetmiyorum.
Kendime ve sana verdiğim bir söz vardı.
Aslında birbirine zıt, 2 farklı söz.
Şah'ta bowling sonrası 'Her şeyi doyasıya yaşamak istiyorum bu yüzden de acele etmeyelim.' demiştim.
Ve 'Evlenelim harekattan 3-4 ay sonra hazırlık yapar evleniriz' dediğin zaman, seni öptükten sonra bekleyemeyeceğimi nazik(!) bir dille ifade etmiştim.'
Yazılanı gören Hilal keyifle gülmüştü.
'Seni öpüp operasyona gideceğim, orada sensiz kalacağım, bir de üstüne geldiğimde 3-4 ay bekleyeceğim öyle mi? S*kerler o 4 ayı.' diyen adam kesinlikle çok çok nazikti(!)
Alfa'm 🐺: Ve seni öptüğüm an bekleyemeyeceğimi garantilemiş oldum.
Seninle uyumak, seninle uyanmak, seninle aynı evin içerisinde yaşayıp aile kurmak istiyorum. Hep seninle birlikte olmak istiyorum.
Bir evimiz olsun istiyorum. İkimize ait bir EV
Bu yüzden de gece falan dinlemeden Gürkan Şah'a teklifini kabul ettiğimi, ben görevden dönene kadar şartlarımın hızlı bir çalışmayla yerine getirilmesini istediğimi bildiren bir mail attım. Ardından da Doğu'ya mali işleri halletmesi için müsait zamanlarında Gürkan Şah ile haberleşmesini istediğimi belirten bir mesaj. Doğu saat gece 1.30'da attığım mesaja 'Oğlum rüyanda mı gördün lan?' diye bana dönüş yaptı orasını hiç karıştırmayayım.
Neyse gerçeği, evlendiğimizi, söyleyemediğim için ona nazikçe(!) karşılık verdim ve bir sonraki aşamaya geçtim.
Sıfır evi baştan aşağı düzenlemek...
KİT harekat merkezini kurarken bir mimarlık ofisi ile anlaşma yapmıştık. Oldukça profesyonel bir firmaydı. Sitelerine üye olduktan sonra kullandıkları Yapay Zeka'ya odanın resmini ismiyle birlikte 'Burası mutfak olacak' diyerek atıyorsun ve sistemleri alana uygun çeşit çeşit mutfak önerileri sunuyor.
Sonrasında ilgili iç mimar ile bir görüşme sağlıyorsun. Seçenekler arasından hangilerinin hoşuna gittiğini ifade ediyorsun. Mimar sana sorular sorarak istediğin tarzda, hayalindeki odayı oluşturmana yardımcı oluyor. Yeniden birçok seçenek diye diye gerekli elemeleri yapıyorsun.
Sistemin en güzel yanlarından biri istediğin mobilyayı, 3 boyutlu ve canlı haliyle odada olarak görmen. Karar vermende kesinlikle çok yardımcı oluyor.
En sonunda almak istediğini seçiyorsun ve Mimar ile mobilyaları bizzat görmeye gidiyorsun. Ee tabi en başında sanaldan olmasın, ben her mutfağı göreceğim diyen olursa onlara da yardımcı oluyorlar.
AMA BİZİM VAKTİMİZ YOOOOK.
Evet evet evleniyoruz (zaten evliyiz 😏)
Geldiğimde Yıldırım nikahını basma gibi bir planım var (Millet ne derse desin si... Umrumda değil)
Mesajın sonuna siteyi ve hesabımın bilgilerini bıraktım. 'Evi sensiz dizmem Alfa'm.' diyeceğin için mutfak- oturma odası-salon hakkında hoşuma giden farklı seçenekleri işaretledim. Eleme yapabilirsin, dilersen bambaşka bir şey seçebilirsin. Karar senin!
Sonuçta yuvayı Dişi Kurt kurar demişler.
Gerçi benim Asena'm, eşi olmadan ev kurmaz 💙
Bu yüzden de sisteme 2 yer hariç evin her odasının fotoğrafını ve bilgilerini yükledim.
Odaları 3 farklı seçeneğe kadar indirmeni rica edeceğim. Geldiğimde ortak bir karar ile o seçenekler üzerinden evimizi kurarız.
Burayı kesin tekrar okuman gerekecek çünkü aklına takılan 'Hangi 2 yer?' sorusu olduğundan okuduğunu pek de anlamadın. Değil mi? 😉
Şöyle ki... Yatak Odası ve Kütüphaneyi birlikte seçmek istiyorum. Geldiğimde önce EVİMİZİ beraber gezeriz, o iki odayı bizzat canlı görürsün sonra da hayalimizdeki odayı gerçekleştiririz.
Ne dersin Kelebeğim?'
Hilal'in cevabı sade ve netti.
~ Böylesine mükemmel bir teklife yalnızca EVEEET! haykırışıyla cevap verilir Alfa'm.'
Mesajın ardından hiç vakit kaybetmeden gelen linke tıklayıp hesaba giriş yapan genç kız, sistemin tahminin de ötesinde olduğunu görerek büyük bir hevesle evinin içini düzenlemeye başlamıştı.
Ve işte bugün buradaydılar.
1 hafta içinden Hilal kendi tahminin bile ötesinde yol almıştı. Bunda Burak'ın gitmeden önce fikrini belirttiği seçimlerin de büyük etkisi olmuştu. Feyza ile yıldızlarının tutması ile de hızlıca seçimlerini yapmış, holler ve banyolar dahil odaları 3 farklı seçeneğe düşürmüştü.
Geldiği bu son düzlükte ise sinema olarak kullanmayı planladıkları oda, balkon ve teras kalmıştı. Onları da seçtiğinde kocasının gelmesini bekleyecekti.
"Yavaş yavaş seçseydim de kendimi oyalamaya elimde bir şeyler mi olsaydı acaba?" diye mırıldanan Hilal'e iç sesi gecikmeden cevap vermişti.
'Kocan seni boş bırakıyor mu sanki?'
İç sesi bu konuda çok ama çok haklıydı.
Burak yemin etmiş gibi her gününü doldurmuştu.
Gün içinde Ulaş'lar ile karakolda olan kızın akşamları farklı bir programla geçmişti.
Perşembe Günü İç Mimar ile ilk Toplantısını yapmıştı.
Cuma Günü Balayından gelen Anne ve babası ile beraber akşam yemeği yemiş, hatta istekleri üzerine onların evinde kalmıştı.
İkinci baharını yaşayan çiftin gözlerindeki mutluluk, tatlı atışmaları ve sevgi dolu cümleleri içindeki küçük Hilal'e çok ama çok iyi gelmişti
Cumartesi Nisa ve Aslı ile pijama partisi yapmışlardı.
Uzun zaman sonra beraber vakit geçirmek ve goygoy yapmak çok iyi gelmişti. Gerçi Burak ile evlendiğini az daha ağzından kaçıracak olmasaydı daha da iyi olabilirdi.
Cumartesi günkü macerasından sonra akıllanmış, Sevda Teyzelerde yaptıkları Pazar kahvaltısında kelimelerine oldukça dikkat etmişti. Pazar kahvaltısı oldukça kalabalık geçmişti.
Annesiyle babası, Sinan Dayılar, Aslı, Fehmi dede ile Sultan nine ve elbette Eftalya ile Ömer. Herkes oradaydı.
Burak ve Emre hariç... Herkes.
Gözlerinden özlem, kalplerinden endişe akarken geleneği bozmamışlar ve onlar harekattayken toplanıp bol kahkahalı bir pazar kahvaltısı yapmışlardı.
Güne damgasını vuran ise Fehmi dede ve Sultan ninenin İstanbul'a taşınma kararı olmuştu.
'Yaz tatillerinde ve bayramlarda Sakarya'ya gideriz. Kalan zamanlarda da İstanbul'da durur, Ömer torunumuza bakarız.' demişlerdi.
Büyük bir aileye sahip olmayı çok isteyen Sıla, beraber büyük bir villada yaşamayı teklif etmişti. Bu kararı büyük bir memnuniyetle kabul eden yaşlı çift, memleketlerini özleyecek olmanın buruk üzüntüsünü taşıyor olsalar da Sinan sık sık onları ziyarete götüreceğine söz vermişti.
Onların tatlı heyecanını izleyen Hilal, bu kararın yıllar önce verilmeme sebebinin Burak'ın Sakarya ile bağının kopmaması olduğunu bilecek kadar iyi bir analizciydi.
Muhabbet şamata derken pazar günü geç saatte Burak'ın evine gelen Hilal, Pazartesi akşamı Gülderen'i kolundan tuttuğu gibi Sinemaya götürmüştü. Özellikle komedi filmi seçen genç kız, günler sonra az da olsa arkadaşının dudaklarında gülümseme görmenin huzuruyla o gece uykuya dalmıştı.
Salı Günü ameliyat olan Doğu'nun yanına gitmiş hem Ecem'e hem de Doğukan'a destek olmuştu.
Vee bu Çarşamba akşamında da İç Mimar ile yine bir toplantı yapmıştı.
Tüm bu planların ana hattını Burak'ın oluşturduğunu Hilal'in küçük dokunuşlar yaptığını (filme Gülderen'i götürmek gibi) söylemeye gerek yoktu sanırım.
Yatağa uzanan Hilal, Teras için mobilya bakarken dudaklarındaki tebessümle mırıldandı.
"Bakalım gelecek günlerde beni ne sürprizler bekliyor?"
🐺
Dalgın bir şekilde elindeki kelebek bıçakla oynayan Burak, Hilal'e attığı mesajlarla sadece kıza değil kendisine de iyilik yaptığını fark etmişti.
'Bugün günlerden Çarşamba. Gündüz zaten Ulaş'larlaydı. Akşam da İç Mimar ile görüşecek.'
Mesajları sayesinde Kelebeğinin onsuz geçen hayatı hakkında bilgi sahibiydi.
Perşembe akşamı Eftalya ve Ömer'i, Şah Alışveriş Merkezindeki oyun alanına götürecekti mesela.
Cuma günü Özgür abisi ve Gökçe ile basket maçı izlemeye gidecekti.
"Gelenler var."
Serkan'ın sessiz mırıltısını duyan Burak, bulunduğu âna odaklansa da elindeki kelebek ile oynamayı bırakmamıştı.
Saniyeler sonra dükkanın kapısı sert bir şekilde açıldı.
İçeriye cüsseli 4 adam ile birlikte uzun boylu 2 kişi girmişti.
Bacakları masanın üstünde olan Burak pozisyonunda herhangi bir değişiklik yapmadan gelenlere bir bakış attı.
Bulunduğu ülkenin diliyle "Yolunuzu şaşırdınız sanırım." derken ses tonundaki tehdit seziliyordu.
Dükkanda 2 kişi, karşı taraftaysa 6 kişi olduğu düşünülürse bu tehdit boş görünebilirdi.
Onun kim olduğunu bilmeyen biri için...
Çetenin sözcüsü olan Dildar tabi istemeyen bir sesle konuştu.
"Tuvaletini kullanacaktım Mennan."
Kodese tıktıkları Mennan'ın yerine geçmiş olan Burak, tek kaşını havaya kaldırdı.
"Her isteyene tuvaletimi kullandırmıyorum."
Dildar adamın ters tavrı karşısında öfkelendiğini hissederken adamlarından biri boğazını temizledi.
Cephanelik olarak kullandıkları mağara Türkler tarafından patlatılmıştı.
Elebaşları olan Cellat bu durum karşısında deliye dönmüş, Dildar ve adamlarını bu sorunu çözmeye yollamıştı.
Patronunun sert sözleri kulaklarında yankılandı.
'Bana eskisinden de güçlü ağır silahlar ve patlayıcılar bul, getir Dildar. Olur da getiremezsen beni uğraştırma kafana sık! Elin boş gelirsen seni kolay bir ölüme göndermem. Türklere olan tüm hıncımı da senden çıkarırım. Ona göre!'
Bu işi halledemezse geri dönemezdi. Kafasına sıkmak yerine kaçmaya kalksa Cellat onu bulur daha büyük işkencelere maruz bırakırdı.
Bu yüzden... Dildar'ın bu Mennan denen adama ihtiyacı vardı.
Kendinden emin bir şekilde "Bana verirsin." diyen Dildar bileğini açarak çete dövmesini gösterdi.
Kurukafa vs etrafına dolanmış idam ipi...
Dövmeyi gören Mennan ayaklarını masanın üzerinden indirerek oturuşunu düzeltse de dik bakışlarını değiştirmemişti.
"Hoş geldiniz ama... Dediğim gibi herkese tuvaletimi kullandırmıyorum."
Elleri kaşınan Dildar silahına davranmamak için büyük bir çaba sarf etti.
Türkler durumu çakmasın diye el altından sorduğu 'En hızlı nereden yüklü cephane bulabilirim?' sorusuna herkes 'Mennan.' diye cevap vermişti. Ve eklemişlerdi.
'Ama Mennan yaş tahtaya basmaz. Müşterileri sabittir. Yeni müşteriyi, kim olursa olsun, güvendiği bir aracı olmadan kabul etmez. Ve birini kapıdan çevirdiyse ikinci bir şansı asla vermez.'
Bunu duyan Dildar işin ucunda hayatı olduğu için tedbirli davranmaya karar vermiş ve kısa süreli bir araştırma sonrası güvenilir bir Aracı bulmuştu.
Aracıya dönen terörist öne gelmesini işaret etti.
Yüklü miktar para karşılığı aracı olmayı kabul eden adam bu emri ikiletmeden masaya yaklaşarak kolunu açmıştı.
Bir Yılan ve ağzından damlayan zehir şeklindeki dövme, Mennan'ın tek kaşını kaldırmasına neden oldu.
"Zehir çetesi devam demek. Uzun zamandır ortalıkta yoktunuz."
"Patronu içeri aldılar." dedi adam net bir şekilde.
"Halef seçmeliydiniz. Bu bağlılığınız çetenizin sonunu getirecek." diyen Mennan ayağa kalkarak Dildar'a baktı.
"Aslında Zehir ile uzun süredir iş yapmadığım için aracınızı kabul etmemem lazımdı. Geçmişteki hatırı sayılır işlerimize ve sizin büyüklüğünüze bakarak kabul ediyorum. Gel tuvaleti göstereyim."
Dildar kabul edilmenin rahatlığıyla adamlarına işaret edip Mennan'ı takip etmeye başlamıştı ki Mennan'ın adamı önlerine geçti.
"Yalnızca 1 kişi."
Kaşlarını çatan Dildar itiraz edecekken aracı sessizce mırıldandı.
"Sana anlattım, kuralları var. Reddedersen sinirlenir bizi kapı dışarı eder."
Öfkeli bir nefes alan Dildar mecbur bunu da kabul etti.
Aileden kalan mirası sebebiyle çok zengin olan Mennan'ın para ile işi olmazdı. Sırf ortalık karışsın, kaos olsun diye bu işi yapıyordu. Tedarikçi ağı da güçlü olan adam kendi borusunun öttüğünü göstermek için böyle saçma sapan kurallar koymuştu.
Adamlarını bir bakışıyla durduran Dildar, Mennan'ın peşinden odaya girdi. Sonraki 15 dakika istenilen silah ve patlayıcıların fiyatını konuşan ikili fiyatta ve zamanda anlaştıktan sonra odadan çıktılar.
İşi halletmenin mutluluğundaki Dildar keyifle konuştu.
"Öyleyse yarın akşam malları almaya buraya geliriz."
Dildar'ın cümlesi bittiği an belinden 2 susturuculu silah çıkartan Mennan (Burak) öfkeli bir şekilde silahlardan birini Dildar'a diğerini de Aracıya doğrulttu.
Bu beklenmedik hareketle birkaç saniye hareket etmeyen Dildar'ın adamları karşı saldırı için silahlarına yeltenmişti ki onlardan önce davranan Serkan silahlarını teröristlere doğrulttu.
Alnının çatına silah dayanmış olan Dildar kaşlarını çatarak kükredi.
"NE YAPTIĞINI SANIYORSUN SEN?"
"Kimsiniz?" diye sordu Mennan buz gibi bir sesle.
"Ne saçma bir soru bu? Bak Cellat burada olduğumu biliyor. Bizim kılımıza zarar gelirse karşına Cellat'ı alırsın. İndir şunu!"
İstifini bozmayan Mennan koyu yeşile dönmüş bakışlarını aracıya çevirdi.
"Kime çalışıyorsun?"
Soruyu duyan Dildar şüpheyle Aracıya dönmüştü.
"Ki... Kimseye. Ben bir şey yapmadım."
Vurulacağını anlayan adamın beti benzi atarken Mennan öfkeli bir ifadeyle silahının tetiğini çekti.
"Nasıl kimseye? Sen benim kurallarımı falan bilmiyorsun! Bilseydin şu adam bana bu teklifle gelemezdi." diyen adam keskin bir dille devam etti.
"Takas, benim istediğim buluşma mekanında yapılır. Bu paravan dükkandan satış yaptığım ne zaman görülmüş? Malları buraya almaya gelecekmiş. PEH!"
Aracı yalvarır gözlerle Dildar'a dönerken Dildar sinirli bir nefes aldı.
"Bu mu yani? Mesele bu mu?"
"Tabii bu! Kurallarımı çiğneyen..."
Artık iyice çıldırmış olan Dildar onun sözünü kesti.
"Kurallarını si..."
Hâlâ başına silah dayalı olan aracı başını hızla iki yana sallayarak onu susturmuştu. Adamlarına bir bakış atan Dildar, bu zırdeliye muhtaç olduklarının bilinciyle sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı.
"Zehir'in adamı bana bunu söyledi. Unutmuşum. Öylesine söylediğim bir cümle yüzünden olayı büyütmeyelim. Anlaşmamıza bir zeval gelmesin."
Bir süre düşünen Mennan silahlarını beline koysa da geri adım atmayarak omuz silkti.
"Paraya ihtiyacım yok."
"Ama benim mallara ihtiyacım var!" diyen Dildar iyice çıldırdığını hissediyordu.
"Yani? S*kimde değil!"
Küfrü bastırarak söyleyen Mennan arkasındaki masaya yaslanarak eliyle kapıyı gösterdi.
"Çıkabilirsiniz."
"Büyük kaos olacak!" dedi Dildar hızla.
Bu ilgisini çekmiş olacak ki Mennan'ın duruşu değişmişti.
"Nasıl?"
"O s*ktiğimin Türklerinin a*ına koyacağız. Bitireceğiz onları."
Küfürler karşısında sinirlense de yüzündeki poker maskesini korumayı başaran Mennan(Burak) tek kaşını havaya kaldırarak sordu.
"Emin misin? Bunu yapabilecek misin?"
"Kesinlikle. Bana ihtiyacım olanları ver ve seyret cümbüşü. Bu zafer senin olacak. Bunu kaçıramazsın."
Birkaç saniye düşünen Mennan yardımcısına döndü.
"Ne dersin?"
"Zafer diyor patron... Sen zafer seversin. Hele de itlere karşı."
Serkan'ın dudaklarında beliren kinli gülümseme Mennan'a da bulaşırken başını salladı.
"Eh doğru. Tamam o zaman. Bir sorun daha çıkarırsanız anlaşma iptal, ona göre. Yarın ikindi çıkarken Aracı Kişi dükkanıma gelsin yeri bildireceğim. Gece de teslimatı gerçekleştireceğiz. Anlaşıldı mı?"
Sonunda anlaşmayı yapan Dildar düşünmeden "Anlaşıldı!" diye yanıt verdi.
Çıkmak için döndüklerinde Serkan araya girmişti.
"Aracı bilgileri lazım bize. Sorun çıkarsa önce onun ensesine çökeceğiz."
Bu deli adamla yalnız kalmak istemeyen Aracı çaresiz bakışlarını Dildar'a çevirirken onu tınlamayan Dildar kapıya doğru yürümeye başladı.
"Sen bilgilerini ver. 2 sokak ötedeki kahvedeyim ben."
Adamlar dükkandan çıkıp uzaklaşırken tedirginlikle yutkunan Aracı, Mennan'a (Burak'a) döndü.
Serkan "Eee bilgilerin?" diye sorarken onu takmayan Aracı, bıkkın bir şekilde karşısındaki adama baktı.
"Her işin şov. Niye başıma silah dayıyorsun?"
Dudaklarında keyifli bir sırıtış beliren Burak rahat hareketlerle sandalyesine oturdum.
"Canım istedi."
Başını iki yana sallayan Aracı (Emre) Serkan'a döndü.
"Sen de çok hızlı ayak uydurdun bakıyorum. Önceden planlanlamadınız mı yani?"
"Plan falan yok. Bu deliyi tanıyorum sadece."
"Bırak şimdi bunu. Nasıl gidiyor?" diye sordu Burak endişeli bir şekilde.
Adamların içine Emre'yi tek göndermek içine hiç sinmese de planın 2. aşaması için ondan başka seçenek kalmamıştı.
Serkan'ın durumu malumdu. Mustafa da daha önce bu tarz istihbarat görevinde bulunmamıştı. Duygularını kontrol edemeyip açık verme ihtimalinden dolayı o da elenmişti. Geriye yalnızca Emre kalmıştı.
"İyiyim merak etme. Dildar dağa geri dönmedi. Aylak aylak şehirde dolaşıyor. Genelde kahvede içiyor. Eve geçince de direkt uyuyoruz. Toplum içindeyim yani tüm gün. Sorun yok."
Endişesini gideren Burak "Dikkat et kardeşim." diye tebessüm ederken Serkan da önündeki kağıda gerekli bilgileri yazarak kapıyı gösterdi.
"Dikkat çekme. Git hadi."
Başıyla onaylayan Emre "Hadi eyvallah. Gazamız mübarek olsun." dedikten sonra dükkandan dışarı çıkmıştı.
🐺
Deponun içinde sabırsızlıkla bacağını sallayan Burak "Kaç dakika kaldı?" diye mırıldandı.
"7 dakika. Biraz sakin ol." diye fısıldadı yanındaki Serkan.
"Sakinim ama sıkıldım."
"Sana dedim erken gelmeyelim diye."
"Mennan yarım saat önce mekanda olurmuş. Ne yapayım?" diyen Burak tüm bu işler bittiğinde Mennan denen adamın yanına gidip teşekkür babında güzel bir dayak atmayı aklının bir kenarına not etti.
5 dakika sonra depo kapısında bir hareketlilik olduğunda, ikili silahlarını çıkararak kapıya çevirdiler.
Gelenlerin Dildar ve adamları olduğunu gördüklerinde silahlarını yerine koymuşlardı
"Dikkatli geldiğinizi umuyorum?" diye soran Mennan'ın sesindeki kibir hissediliyordu.
Burak Kılıç'ın en kolay kılık değiştirme operasyonu bu olsa gerekti. Ukalalık ve kibir konusunda hiç de yabancılık çekmiyordu.
Sorudan ziyade, sorunun soruluş şekli Dildar'ın oldukça gıcığına gitse de bu sinir bozucu adama muhtaç olduğunun bilinciyle başını salladı.
"Elbette. Takip falan yok. İçin rahat olsun."
Başıyla onu onaylayan Mennan silahların yanına giderken böbürlenerek konuştu.
"Bu kadar kısa sürede böyle bir teslimat benim için de bir ilk. Bu başarımı anlatmayı ihmal etmeyin. Namımı, lakabımı her yere salın."
Gözlerini devirmemek için zorlukla direnen Dildar başını aşağı yukarı salladı.
"Elbette Mennan. Bu durum Cellat'ın çok hoşuna gitti. Kısa sürede bizi ipten aldın. Bedeli bu paradan daha üstün olacaktır. Tüm yoldaşlarımıza seni meth edecektir."
Memnun bir şekilde sırıtan Mennan eliyle malları işaret etti.
"Kontrol edin."
Dildar'ın işaretiyle adamları malları kontrol etmeye gittiler. 10 dakika sonra "Eksiksiz, hepsi tam." raporunu vermişlerdi.
"Para çantasını getirin."
Çantayı tutan Aracı yanlarına yaklaşmıştı ki deponun kapıları büyük bir gürültüyle açıldı.
"KALDIRIN ELLERİNİZİ! POLİS!"
"S*KTİR!" diye bağıran Mennan bakışlarını Dildar'a çevirdi.
"Kim öttü?"
Bu durumu beklemeyen Dildar şaşkınca "Bilmiyorum." derken hep birlikte depoda bulunan kerestelerin arkasına saklanmışlardı.
Önde olan polis bir kez daha seslendi.
"TESLİM OLUN! Teslim olmazsanız ateş açacağız!"
Mennan ve Dildar öfkeden çıldırırken adamlarından birisi Dildar'ın yanına yaklaştı.
"Patron ben bu polisi daha önce gördüm." diyen adam kerestelerin arkasından çıkarak polislerle doğru gizlice ilerleyen Aracıyı gösterdi.
"Onunla konuşuyorlardı."
Mennan için bu yeterliydi.
Silahını çıkaran adam bir saniye düşünmeden mavi gözlü Aracıyı sırtından vurmuştu.
Adam yere düşerken dişlerini gıcırdatan Mennan buz gibi gözlerini Dildar'a çevirdi.
"Beni hemen buradan çıkarıp güvenli bir yere götürüyorsunuz. Seninle hesabımı sonra göreceğim."
Korkuyla yutkunan Dildar adamlarına para çantasını almalarını söyledikten sonra arkasındaki pencereye baktı. Bu sırada polisler bulundukları yere yaklaşmaya başlamıştı.
"Senin yapacağın işe ben.. Camı kırın. Hızla çıkıyoruz. Arabanız nerede?"
"Arka sokağa park etmiştik. İçinde şoför var."
"Hepimiz sığar mıyız?"
"Silahlar var diye transporter ile gelmiştik. Adamlarım bagaja yere oturur. Sığarız."
"Güzel. 3 deyince camı kırıyorsunuz."
"Ne yapacaksın?"
Bu hesap sorma hali mallarından hatta belki de itibarından olan Mennan'ın öfkeyle tıslamasına neden oldu.
"Seni s*keceğim!"
Dildar kendini savunmak için ağzını açmıştı ki polis bir kez daha konuştu.
"Son uyarım. Teslim olun! Yoksa sizi öldürürüz"
"Tamam tamam. Durun! Teslim oluyoruz." diyen Mennan tek elini havaya kaldırarak saklandığı yerden çıktı.
Vurduğu Aracının cesedi(!) ileride yerde yatıyordu.
Dildar yaptığının şaşkınlığıyla ona bakarken "3!" diye komut veren Mennan cebindeki sis bombasını çıkararak polisler doğru fırlattı.
Aynı anda Dildar'ın adamları da camı kırmıştı.
Adamlar bir an bile duraksamadan camdan dışarı atlayıp arka sokağa doğru koşmaya başladılar. Polislere yakalanmadan arabaya bindiklerinde "Sığınağa sür. Çabuk!" diye emir verdi Dildar.
Şoför arabayı sürerken arka koltuktaki Serkan aklına gelen şeyle ön koltukta oturan Mennan'a seslendi.
"Patron bu Aracı sığınağı bilmiyordur değil mi?
Soru Mennan'a sorulsa da muhatabı Dildar idi.
Mennan'ın bakışlarını gören Dildar sıkıntılı bir şekilde elini ensesine götürdü.
"Biliyor."
Elindeki silahı Dildar'a çeviren Mennan iyice sinir küpüne dönmüştü.
"Sizin yüzünüzden yıllardır emek verdiğim namımı kaybettim. Bu yetmemiş gibi bir de beni hapse sokmaya mı çalışıyorsunuz?"
"Sakin ol. Çözeceğim. Çözeceğim!"
Silahını bırakmayan adam "ÇÖZ!" diye emir verdikten sonra öfkeli bir sesle devam etti.
"Beni kimsenin bilmediği, bulamayacağı bir yere götür. Birkaç gün saklanıp polisler hakkımda ne kadarını öğrenmiş gözlemleyeceğim. Sonrasında alıcılarımla görüşüp gerekirse yer değiştireceğim. Bu sürede yakalanmamam lazım. Bir yer bul!"
Bir süre düşünen Dildar, beklenen hatayı yaptı.
"Aklıma bir yer geliyor. Mağaraya gidiyoruz. Ona göre araç değiştirelim."
🐺
Mennan üzerini aramaya gelen adama ters bakışlarla baktı.
"Prosedür bu. Anlayışla karşıla." dedi yeni tanıştığı Cellat.
İlk bakışta sıradan birisi gibi gözüken adamın gözleri, Cellat isminin hakkını veren ölümcül bir kötülüğe sahipti.
Dudaklarında soğuk bir gülümseme beliren Mennan tek kaşını havaya kaldırdı.
"Anlayış? Senin bu adamın hayatımın a*ına koydu. Eğer gerçek kimliğim açığa çıktıysa onu kendi ellerimle öldüreceğim."
Korku içindeki Dildar önce Cellat'a ardından Mennan'a baktı.
"Ben..."
BAM!
Dildar'ın cansız bedeni büyük bir gürültüye yere düşerken Cellat peşi sıra Dildar'ın adamlarını da öldürmüştü.
Sıranın kendilerine gelip gelmediğinden emin olamayan Burak ve Serkan, poker maskelerini yüzlerinden silmeyip soğukkanlı bir şekilde Cellat'a baktılar.
Mennan'ın mimik dahi oynatmadığını gören Cellat keyifle güldü.
"Cesur adamları severim. Seninle iyi anlaşacağız Mennan. Ama önce şu aramayı yapalım."
Cellat'ın taviz istemeyen sesini duyan Burak, daha fazla zaman kazanamayacağını fark ederek başını salladı. Mağaranın diğer bölümünden elinde dedektörle bir adam çıktı.
Teröristi gören asker içinden okkalı bir küfür savurdu.
Adamın elindeki dedektör 'Non-Linear Junction Detector' (NLJD) idi.
Serkan'a bir bakış atan Burak kendisini izleyen kahvelerde yalnızca onun anlayacağı bir tedirginlik gördü.
Aynı tedirginliğin kendi zümrütlerinde olduğunun bilincinde olan asker göz temasını keserek montunun ceplerini boşaltmaya başladı.
Saat, küçük boy defter, tükenmez kalem, cüzdan, anahtar(lar), kelebek bıçak, silah, yedek şarjör, ses bombası, biber gazı...
Kelebek bıçak hariç hepsi Mennan'a ait özel eşyalardı.
Kelebeği ise karaktere dokunuş katmak için askeriyeden özel olarak seçmişti Burak
Üstündeki eşyaları çıkartan adam boynundaki ve bileğindeki boşluğu tekrardan hissetti.
Bu tehlikeli görevde normal şartlarda asla yapmayacağı bir şeyi yapmış ve depodaki buluşmadan önce muskasını ve bilekliğini kardeşine (Emre'ye) emanet etmişti.
Riske atacak bir hayatı yoktu...
Artık yoktu!
NLJD ile üstü aranırken bu kararı almakla ne kadar doğru bir şey yaptığını bir kez daha anlamıştı Alfa..
Cellat çok temkinli bir adamdı. Muskası ve bilekliğini yakalasa kesinlikle hayatı tehlikeye girerdi.
İç sesi bu durum karşısında kızgın bir şekilde araya girdi.
'Hâlâ muska ve bileklik diyor. Heyyy! Üstün aranıyor ve sen buraya GPS getirdin! Adamın elindeki Radyo Frekans (RF) tipi dedektör değil farkında mısın? Planı ona göre yapmıştınız, hatta Faraday Kafesi Etkisini bile kullanmıştınız. Ama işin içinde NLJD var. GPS kapalı olsun ne fayda? Hiçbiri sökmez şu an. Bittiniz siz!'
[Yazar Notu;
Radyo Frekans (RF) dedektörleri yalnızca sinyal yayan cihazları bulur. Sinyal kapalıysa işe yaramaz.
Non-Linear Junction Dedektörleri (NLJD) : Elektronik devre içeren cihazları sinyal yaymasa da tespit edebilir.
Faraday Kafesi Etkisi: Elektriksel iletken bir malzemenin (örneğin metal) dışarıdan gelen elektromanyetik sinyallere karşı içindekini koruması durumudur.]
İç sesi doğruyu söylüyordu. Tüm plan RF tipi dedektöre göre kurulmuştu. Cellat'ın fazlacs tedbirli çıkması işlerini oldukça zora sokmuştu.
Üzerlerinde herhangi bir şey bulamayan adamlar eşyalarını aramaya başladı. Kısa süre sonra mağarada kısık bir ses yükseldi.
"Bip..."
Burak ve Serkan'ın bakışları birbirine çarparken tüfekler anında ikili üzerine çevrilmişti.
Sesin nereden geldiğini anlamak için daha detaylı inceleme başlatan teröristler, dedektörü ses bombasının üzerine getirdiklerinde mağarada o uğursuz ses yankılanmaya başladı.
"Bip. bip. bip. bip. bip. bip..."
Dedektör art arda öterken Cellat dikkatli hareketlerle ses bombasını eline aldı. İncelemeye başladığında bomba üzerinde gördüğü vida, sert bakışlarla Mennan'a dönmesine neden olmuştu.
"Bu ne?"
Mennan (Burak), Cellat'ın ölümcül bir şekilde sorduğu soruya sakin bir sesle cevap verdi.
"Modifiye bir ses bombası. İçine zamanlayıcı yerleştirdiler."
Mennan'ın garipliği hakkında etrafta dolaşan dedikodulardan haberdar olan Cellat buna inanıp inanmama konusunda tereddüte düştü.
Normal şartlarda şüphe olduğunda araştırmadan karşısındakinin kafasına sıkar, yoluna devam ederdi. Fakat şu an böyle bir lüksü yoktu. Çok acil cephaneye ihtiyacı vardı ve onu da ancak bu karşısındaki adam sağlayabilirdi.
"Bakın şunun içine." diye emir verdi yanındaki adama bombayı verirken.
Bombanın açılma emrini duyan Burak sakin kalmaya çalışarak hafif bir alayla konuştu.
"Patlatacaksın bombayı."
"Bir şey olmaz. Güvenmiyorum sana." diyen Cellat yeni emrini verdi.
"Uzaklaşıp öyle açın bombayı. Teçhizat da alın."
Cellat'tan deli gibi korkan adamlar verilen emri yerine getirmek için mağaradan çıkarlarken Burak ve Serkan çaktırmadan birbirlerine baktılar.
Tim, durumlarından habersizdi. Çok şüphe çekmemek için hemen girmemelerini, Cellat'ın olup olmama durumunu teyit ettikten sonra içeriye girmelerini emretmişti.
Fakat anlık durum hiç de iyi gözükmüyordu.
Adı ile müsemma olan bu adam, her an onların kafasına sıkabilirdi.
Cellat'ı oyalama isteğindeki Burak konuşmaya başladı.
"Bombadakinin zaman ayarı olduğunu öğrendikten sonra ne yapacaksın?"
"Öğrenelim... Yarım kalan teslimatımızı tamamlarız."
"Adamların yüzünden ifşa oldum! Yeni bir anlaşma yapmamız lazım."
Tek kaşını havaya kaldıran Cellat, Mennan'ın başına çevrilmiş 3 tüfeği işaret etti.
"Hiç korkun yok değil mi?"
"Korkacak bir yanlışım yok." dedi Mennan kendinden emin bir şekilde.
Onun bu hali Cellat'ın takdir dolu bir baş işaretine sebep olmuştu.
"Seninle iyi anlaşacağız gibi Mennan. Dediklerin doğruysa eğer, işlerinin hatta kimliğinin ifşalanmış olmasından endişe etme. Sana destekçi de bulurum, yeni kimlik de."
"Mesele ne destekçi ne yeni kimlik! Kim olduğumu öğrendilerse mirasıma da el koymuşlardır. Arabalar yine alınır ama evlerim ve villalarımı ne olacak?"
"Hallederiz. İçeride birkaç tanıdık var. Senin dosyayı sümen altı yaparız. Kimliğini bilenlere ise kabul ederlerse rüşvet veririz etmezlerse kellelerini uçuruz. Sorun yok."
Alfa, Cellat gözlerinde beliren öfkeyi görmesin diye Serkan'a bakarak neşe dolu bir kahkaha attı.
"Gördün mü Tevfik? Sana her şey yoluna girer demiştim."
"Elbette Patron. Sen zaten bir yolunu bulurdun ama Cellat işini kolaylaştırdı."
Tam bu sırada bombaya bakmaya giden adamlar apar topar içeriye girdiler.
"Bu çıktı içinden Cellat. Dediği gibi sadece zamanlayıcı."
Zamanlayıcıyı eline alan adam önünü arkasını çevirdikten sonra yeni emrini verdi.
"Kırın!"
Cellat'ı duyan Serkan hızla Burak'a baktı.
Askerler nerede kalmıştı?
Zamanlayıcıyı kırmak için çekiç getirdiklerinde Serkan saldırı için hazırlandı.
Bunca adam içinden sağ çıkamazlardı ama savaşmadan ölmek de onlara yakışmazdı. Hem belki saldırdıkları sırada tim gelir onları kurtarırdı.
'Ben önemli değilim. Bir şekilde Burak'ı kurtarmalıyım.' diye düşünen adam hamlesini tartmak için etrafına bakınırken Burak'ın eliyle 'Dur' komutu verdiğini görerek duraksadı.
Yeşillere döndüğünde arkadaşının gözünde hiçbir endişe olmadığını fark eden asker 'Alfa'nın bir bildiği vardır.' düşüncesiyle verilen komuta uyarak kendini sakinleştirmeye çalıştı.
Tek bir çekiç darbesi;
Parçalanan devreler,
Tutulan nefesler,
İndirilen tüfekler...
Zamanlayıcının içinin boş çıkmasıyla rahatlayan Cellat, Mennan'a döndü.
"İşte şimdi Hoş Geldin Dostum."
Bir baş selamıyla bu karşılamayı kabul eden Mennan (Burak) keyifle gülümsedi.
"Hoş bulacağıma eminim."
"Ben de eminim. Yarım saat sonra anlaşma şartları için tekrar görüşelim." diyen Cellat adamlarına döndü.
"Misafirlerimize dinlenmeleri için bir yer ayarlayın. Açlarsa da yemek verin."
Gitmek üzereyken yerdeki cesetleri fark etti.
"Bir de şu leşleri kaldırın ortalıktan."
"Emredersin Patron." diyen adamlar hızla işe koyulurken adamlardan birisi onları kalacağı yere götürmek için hareketlendi.
Yürümeye başlayan Serkan daha fazla dayanamamış, arkadaşına yanaşarak fısıldamıştı.
"Bu nasıl oldu?"
Gözlerine bilmiş bir bakış yerleşen Burak'ın dudaklarında zafer gülümsemesi belirdi.
45 Dakika Önce
Adamları önde, onlar arkada mağaraya doğru yürürlerken Burak yanındaki adama bir bakış attı.
Dildar'ın tepkilerine ve anlattıklarına bakılırsa Cellat korkutuculuğunun yanı sıra oldukça da ihtiyatlı biriydi. Böyle birisinden Gps'i saklamak tahmin ettiklerinden çok daha zor olacaktı.
Aslında planları sağlamdı. RF Dedektör'ü tespit edemesin diye GPS 15 dakika boyunca aynı yerde sabit kalırsa kendini kapatacaktı. Bununla da yetinmemişler, Faraday kafesi etkisi oluşturmak için Gps'i metal bir bomba için yerleştirmişlerdi.
Planları sağlamdı doğru fakat konuşturup bilgi aldığı Dildar'ı dinleyen Burak, 'Yetersiz' olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Bu Cellat, Dildar'ın övündüğü kadar varsa o mağarada karşılarına RF değil NLJD çıkardı.
Bunun farkındalığındaki asker kısa bir düşünme sonrası risk almaya karar verdi.
"Beni büyük zarara uğrattın Dildar."
Mennan'ın bir anda soğuk bir sesle kurduğu cümleyi duyan Dildar usulca yutkundu.
"O adam için güvenilir demişlerdi. Zehir mensubuydu sen de biliyorsun."
"Bu savunman seni haklı çıkarmıyor." diye homurdanan Mennan ters bir şekilde adama baktı.
"Oradan bizi kurtaran da yine ben oldum."
Dildar buna karşılık verememişti. Adam haklıydı.
Bomba olayını hatırladığında yine yeni yeniden takdir dolu bakışlarını adama çevirdi.
"Yalnız yanında sis bombası taşımak kral hareket."
Teröristin sesindeki hayranlık Burak'a cesaret verirken cebindeki 2 ses bombasını çıkarttı.
"Bunlar benim bebeklerim. Özel üretimler. Ayrıca sadece pimle çalışmıyor. Yaptırdığım modifiye sayesinde zamanlayıcıyla da çalışıyor. Böylesini her yerde bulamazsın."
Dildar kitlenmiş bir şekilde bombalara bakarken Mennan bir tanesini adama uzattı.
"İstersen inceleyebilirsin. Ama dikkat et patlatma. Sağır ve kör gezmek istemiyorum."
Dildar hevesle bombayı eline alarak incelemeye başladı. Onun mutlu halini gören Mennan iyilik(!) yapmaya karar vererek bombayı, GPS takılı bombayı, ona hediye etmişti.
Şimdiki Zaman
Kendilerine ait alana geldiklerinde Serkan'a mors alfabesi ile 'Gps'li Bombayı Dildar'a verdim. Onunla birlikte cehennemi boyladı.' diyen Burak rahat bir şekilde arkasına yaslandı.
Teröristlerden biri gibi olmanın en güzel yanı silahını yanında taşımaktı. Çatışma başladığında bir de silah bulmak ile uğraşamayacaklardı.
5 dakika bir süre dinlenen ikili sonrasında harekete geçti.
Mennan ve Tevfik alıcıları hakkında konuşup durum değerlendirmesi yaparken Burak ve Serkan mors alfabesi ile askerler geldiğinde hangi tarafı alıp kuşatacakları hakkında plan yapıyorlardı.
21 dakika sonra sonunda bekledikleri ses duyuldu.
"ASKERLEEEER!"
Teröristlerden birinin boğazı çıkarcasına bağırması ile harekete geçen ikili planladıkları gibi Cellat'ı bulmaya gittiler. Yollarının üzerindeki engelleri (teröristleri) büyük bir zevkle kaldıran askerler, Cellat'ı mağarada açılan gizli tünelden kaçmak üzereyken yakalamışlardı.
Alfa, Cellat ile karşı karşıya kaldığında bir saniye düşünmeden silahlı bileğine ateş etti. Aynı esnada Serkan da kaçmasını engellemek için bacağından vurmuştu.
"Siz..." diyen Cellat hissettiği şoktan konuşamamıştı bile.
"Sana hoş bulacağımı söylemiştim Cellat. Hadi yine iyisin! Yaptıklarının bedelini ödemen için çok güzel planlarımız var."
🦋
Alfa'm 🐺: Uyandırma Servisiii 😉
Alfa'm 🐺: Günaydın Karıcığım 😘
Her güne bu mükemmel mesaj sesiyle başlamaya alışan genç kız dudaklarında kocaman bir gülümseme belirirken telefonu eline aldı.
~ Günaydın kocacığım.'
Alfa'm 🐺 : Yoğun bir hafta geçirdin değil mi? Yoğun ve mutlu geçmiş olmasını umuyorum. Fark ettiğin üzere tüm hafta yalnız kalma diye uğraştım. Buna, bana, kızmış olabilirsin ama tek başına düşünceler içinde kaybolup da üzülmeni istemiyordum.
İstemesem de... Buna ihtiyacın olduğunu bilecek kadar çok tanıyorum seni. Sessiz sakin kendinle kalmalı bir vakite ihtiyacın olduğunu bilincindeyim. Bu yüzden sana bu fırsatı sunacağım.'
Mesajı okuyan Hilal'in dudaklarındaki gülümseme büyüdü. Bugünkü görevi neydi bilmiyordu fakat şimdiden çok sevmişti.
Alfa'm 🐺 : Kahvaltını yaptıktan sonra bırakacağım konumdaki Tabiat Parkına gitmeni istiyorum Kelebeğim. Güzel bir doğa yürüyüşü yapar hatta dilersen bisiklet kiralayıp sürersin.
Temiz hava, orman ve yalnızlığın sana çok iyi geleceğini biliyorum.
Unutmazsın ama uyarayım ❗
Kitabını, kulaklığını ve montumu almayı ihmal etme. Atkı, bere ve eldivenlerini almanı da tercih ederim. Hava durumu aşırı soğuk göstermiyordu ancak sürpriz yapmış olabilir.
Yağmur ihtimaline karşı şemsiye de alabilirsin (Montun yeter ıslatmıyor zaten diye düşündüğüne adım kadar eminim. Yağmur botlarını giy o zaman yeter 😘)
Son bilgilendirmemi de yapayım 😎
Daha önce gittin mi bilmiyorum ancak konumunu bıraktığım parkta 3 farklı kapalı alan (kafe/restorant) var.
Kuzey tarafındaki kafenin kapalı terasını kesinlikle öneririm.
Göl manzarası en güzel oradan görünüyor, dekorasyonu çok hoş ve en önemlisi tatlılarının lezzeti harika. Ayrıca koltuklu düzen sayesinde kitap okurken oldukça rahat edersin.
Seni seviyorum Karıcığım 🦋
Döndüğünde seni öpmek için sabırsızlanan Kocan 🫡'
Eliyle mesajın üstünü okşayan Hilal buruk bir şekilde tebessüm etti.
Burak'ı o kadar çok özlemişti ki sonrasında toparlanabileceğini bilse tam şu an yere çöker, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlardı.
Özlemini geçirecek tek şeyin o olduğunu bilen genç kız gözyaşlarını biraz daha tutmaya karar vererek yataktan kalktı.
Özleminin gözyaşlarını kocasına sarılarak gidermek kesinlikle daha makul bir seçenek gibi görünüyordu.
Mutfağa giden Hilal kettle'a su koyduktan sonra geceden çıkarttığı köfteleri ve buzluktaki patatesleri kızartmak için tava ve tencere çıkarttı. Ocağın üzerine aldığı tava ve tencereye gerekli miktarda yağı ekledikten sonra aşina hareketlerle ocağın altını açmıştı.
Kısa sürede patatesi, köftesi ve annaslı yeşil çayı hazırdı.
Kahvaltısını yaparken Youtube'dan kısa bir video açıp izleyen genç kız, kahvaltısı bittiğinde bulaşıkları makineye atarak hazırlanmaya geçti.
🦋
Kış olduğu için, insan yoğunluğunun oldukça az olduğu tabiat parkında yürüyen Hilal, gelecekte sevgilisi ile buraya gelmeyi aklının bir kenarına not etmişti.
Mevsim gereği yapraksız olan ağaçların, sarı kırmızı yapraklı ve yeşil hallerini görmek istiyordu.
Sessiz doğa, kıza istediği huzuru sağlarken atkısını boynuna indiren Hilal derin bir nefes aldı.
Burnuna gelen ıslak toprak ve çam kokusu gece yağmur yağdığının işaretiydi. Bu kokuya aşık olan genç kız büyük bir memnuniyetle nemli yaprakların üstünde gezinmeye devam etti.
Sessizliği dinlemek çok çekici olsa da bu sessizlikte yanında sevgilisini, kocasını, hissetmek isteyen Hilal telefonunu çıkarak Burak ile birlikte söyledikleri şarkılardan oluşan playlisti açtı. Kulaklığının tekini kulağına takarak 'Toprak Yağmura' şarkısını açtığında kendi kendine başını salladı.
İşte şimdi tamdı.
Bir süre yürüdükten sonra bulutların arasından çıkan güneş ışığı yüzüne vurduğunda gülümseyerek gökyüzüne baktı. Mavi-gri karışımı olan gökyüzü içinde olduğu atmosfere nokta atışı bir hava katmıştı.
Durgun gölün kenarında yürüyen genç kız çam ve makilerden oluşan yeşil alanı gördüğünde gülümsemesini büyüterek oraya doğru yöneldi.
Bu sırada en sevdiği 2 şarkıdan biri olan Cevapsız Sorular kulaklığından usulca yükselmeye başlamıştı.
"Keşke burada olsan..." diye fısıldayan Hilal çam ağaçlarının bulunduğu alana geldiğinde yoldan çıkarak yeşillik alana girdi.
Bu kış gününe inat, yeşillikle iç içe olmak çok iyi hissettiriyordu.
Yoldan iyiden iyiye uzaklaştığında iç sesi 'Tek başına bu kadar uzağa gitmese miydin Hilal? İti kopuğu vardır belki belli olmaz.' diyerek uyarmıştı.
Çok değil birkaç ay önce olsa 'Haklı!' diye düşünen Hilal geri dönerdi fakat şimdiki Hilal'in böyle dertleri yoktu.
Birileri yüzünden kendi isteklerinden vazgeçmeyecekti.
'Eh! Birileri varsa görecekleri de var.' diyen genç kız cesur adımlarla yürümeye devam etti.
Ormanın içinde geçirdiği dakikaları fark etmeden yürüyen genç kız İhtilal şarkısı başladığında istemsiz bir mırıldanmayla şarkıya eşlik etmeye başladı.
"Hazırlandık düştük yola
Gidiyoruz dünyadan uzağa
Yıldız yüklenmiş bir bulut
Umut yağıyor toprağa 🎶"
Bakışlarını gökyüzüne çeviren Hilal montuna biraz daha sarılarak devam etti.
"Akça pakça çiçekler
Başımızda haleler
Dualar her yerdeler 🎶"
"Uzun zamandır yorgundum
Yüzüm kireç solgundum
Sen öptün de kurtuldum 🎶"
"Öpebilsen keşke..." diye ekledikten sonra tebessümle nakaratı söylemeye başladı.
"İyi ki o kuyuya indim
İyi ki o şiiri sevdim
İyi ki sınırı aştım
İyi ki kokuna bulaştım
İyi ki bana bunu yaptın
Sana şunu anlatmam lazım
İhtilalinden önce
Yalnızlığa hayrandım 🎶"
Kendini ânın büyüsüne ve şarkıya kaptıran genç kız bir anda kolundan tutulup çekildiğini hissetti.
Refleksle ayağını arkasındaki bedenin dizine vuran Hilal konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki kendisini tutan kişi ağzını kapattı.
Genç kız, gözyaşları usulca akarken hiçbir şey yapmadı.
Çünkü;
Nerede nasıl olursa olsun bu bedeni, bu kokuyu en çok da hissettiği bu huzur ve güveni tanırdı.
Oydu!
Arkasındaki bedenin "Sakin ol. Ben askerim." dediğini duyduğunda gülümseyerek gözlerini kapattı.
Gelmişti.
Sonunda gelmişti.
"Şimdi elimi çekeceğim. Sakın sesini çıkarma!" diyen adam dudaklarını kızın kulağına yaklaştırarak fısıldadı.
"Yoksa seni hunharca öpmeye başlarım ve durmam."
Mutlulukla kıkırdayan Hilal, anladığını belirtircesine başını salladı. Bunun üzerine elini çeken adam onu ağaçlardan birine doğru yaslamıştı.
Yapılan anı güncellemesine ayak uydurma isteğindeki kız karşısındaki askeri incelemeye başladı. Yıllar öncekinin aksine ne yüzünde askeri maske vardı ne de bulunduğu mekan gözlerini görmeyeceği kadar karanlıktı.
Adamın mimiklerine yansıyan hasret de, kavuşma sevinciyle parıl parıl parlayan zümrütleri de ayan beyan karşısında duruyordu.
Bakışlarını adamın silahına çeviren genç kız okul bodrumundaki güven duygusunun yeniden etrafını sardığını hissetti.
Yıllar, ona duyduğu güveni azaltmak yerine misliyle katlamıştı.
Kısacık anda onlarca duyguyu hisseden Hilal, gözlerini silahtan çekerek adama baktı.
Adam da kendisine bakıyordu.
Göz göze geldikleri anda Hilal nerede ve neden bulunduğunu unuttu.
Özlemin kırıklığı burnunun direğini sızlatıp gözlerini doldururken, kavuşmanın mutluluğu dudaklarının iki yana kıvrılmasına neden olmuştu.
Anı güncellemesi yapan yeşil gözlü adam muzip bakışlarla kızı incelerken, kavuştuğu elalardaki duygu seli karşısında sevgiyle gülümsedi.
"O kadar özledim ki..." diye fısıldarken yalnız kendisinin değil, kızın hislerinin de tercümanlığını yapmıştı.
Hasret kaldığı gözlere kilitlenen Hilal, kesin bir sesle mırıldandı.
"Durma..."
Bu direktif az önce kurulan cümleyi akla getirmişti.
'Yoksa seni hunharca öpmeye başlarım ve durmam.'
Zümrütlerindeki parıltı artan adam "Zevkle." diye fısıldadıktan sonra günlerdir hasretiyle yandığı dudaklara doğru eğildi.
Aynı esnada Hilal de kollarını adamın boynuna sararak ona alan açmıştı.
Başlangıçta özlemin yumuşaklığıyla başlayan öpüşmeleri kavuşma sevinciyle hızlanmaya başladı.
Titreyen elinin parmaklarını sevdiğinin saç diplerinde gezdiren Hilal, yaşadığı arzunun bedenini ele geçirdiğini hissederken gözlerini kapattı.
Onu istiyordu!
Varlığının her noktasında onu hissetmek istiyordu.
Tüm hücreleri, tüm varlığı, aldığı her nefes onun izini taşısın istiyordu.
Her nefesinde, her kalp atışında, her zerresinde… O olsun istiyordu.
Bu hisler içerisinde bilinçsizce tüm bedenini adama yaslayan genç kız öpüşünü derinleştirdi.
Onun niyetini, isteğini, fark eden Burak boğazından kopan inlemeye engel olamazken kızın belinde duran elini önce montunun ardından da hırkasının içine soktu.
Parmakları kızın çıplak beliyle buluştuğunda öpüşünü sertleştiren adam, karısını arkasındaki ağaca yaslayarak öpmeye devam etti.
Belinde dolaşan parmaklar bedeninin yay gibi gerilmesine neden olurken Hilal'in dudaklarının arasından bir inilti kaçmıştı.
Saniyeler dakikalara dönerken nefesleri iyice düzensizleşen ikili, nefes almak için dudaklarını ayırmak zorunda kaldılar.
Bedenleri alev alev yanan çiftin arzu dolu bakışları birbiriyle buluştuğunda, Hilal hislerini yalın bir kelimeyle dile getirdi.
"Durma..."
Sınırın da sınırına gelmiş olan Burak, tüm bedeni istekle sızlarken derin bir nefes aldı.
Yeni bir İrade savaşını kazanabilecek gücü yoktu.
'Nerede olduğunuz idrak etsen yeter Alfa.' diyen iç sesiyle etrafına bakınan adam bir adım geriye çekilerek temaslarını kesti.
Yeşilleri şehvet dolu elaları bulduğunda, kızın gemileri gerçek anlamda yaktığından emin olmuştu.
"İşimi hiç kolaylaştırmıyorsun." diye isyan eden adamın sesi yok denecek kadar az çıkmıştı.
"Seni istiyorum." diyen genç kız ayakta durabilmek için arkasındaki ağaçtan destek aldı.
"Günlerdir seni gördüğüm bu ânı hayal ediyorum Alfa'm. Hepsinde aylar önce olduğu gibi sana sımsıkı sarılarak özlem gözyaşları döküyordum. Ama şu an... Ağlamak istemiyorum. Sadece seni istiyorum. Seni hissetmek istiyorum."
Zümrütleri kararan adam gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalıştı. Her zerresi bir adım ötesindeki kızı isterken sakinleşmesi imkan dahilinde bile değildi.
Arzusunu, hayallerinin üstünde tutmamaya ant içmiş adam titrek bir nefes alarak gözlerini açtı.
"12 gün."
Hilal’in bakışları, kararlı zümrütlerde asılı kaldı.
“Ne 12 gün?” diye sordu meraklı bir sesle.
"Şafak." dedi Asker. Göğsünde gurur, sesinde yemin vardı.
"Vuslat." dedi Burak. Ruhunda huzur, sesinde sevgi vardı.
"Eşleşme." dedi Alfa. Gözlerinde ateş, sesinde kahkaha vardı.
Karşısındaki adamın 3 farklı kimlikle, 3 farklı kelimeyle kurduğu cümlelerin tek bir sonuca çıktığının bilincindeki Hilal hissettiği heyecanla konuştu.
"12 gün sonra 18 Şubat?"
Başını sallayan Burak karısından uzak kalamayarak ellerini tuttu.
"Evet. Gece 12'den sonra da 19 Şubat. Sana sözünü verdiğim bir doğum günü hediyem var Kelebeğim. Unutmuş olmazsın."
İkisinin de aklına Şah'taki o an gelmişti.
["Bedavaya olmaz. Mükemmel bir doğum günü
hediyesi istiyorum senden... Geçen doğum günümün en büyük hediyesi." diye fısıldayan Hilal'in sesi çatlak çıkmıştı.
Bu berbat durumuna rağmen tek istediği sevdiğinin gözlerindeki korkuyu geçirmeye çalışmaktı.
Burak, onun isteğini geri çevirmedi ve boğazıdaki düğüme rağmen ukala bir şekilde konuştu.
"Eee ama geçen yılın hediyesi bensem benden daha mükemmellini nasıl bulacağız? İmkansız. Benim kadar mükemmel olamaz ama düşünürüm bir şeyler." diye fısıldayan genç adam, kızın alnına bir öpücük bırakmıştı]
Aralarındaki cinsel çekimin, şu anlığına, minimuma inmesi gerektiğini bilen Burak muzip bir ukalalıkla konuştu.
"Çok aradım, araştırdım ama dediğim gibi kendimden daha mükemmelini bulamadım. "
Neşeyle gülen Hilal kocasının elini sıktı.
"Evlilik teklifini doğum gününde edemedim bir üstüne çıkıp halveti hediye edeyim bari mi dedin?"
Kelime seçimi karşısında hayretle gülen adam tek kaşını havaya kaldırdı.
"Şuna bak şuna. Arsızlığın sözlük anlamı haline geldin gerçekten. Her defasında şaşırtıyorsun."
"Eh. Kişi sevdiğine benzermiş." diye neşeyle şakıyan Hilal ciddileşerek sordu.
"Gerçekten de 18 Şubat'ta evleniyor muyuz?"
Sevdiğin elini dudaklarına götürerek öpen adam kararlı bir şekilde başını salladı.
"Harekattayken aklıma düştü bu düşünce. Seni deliler gibi özlediğim bir an yıldırım nikahını basma konusunda ciddi olduğumu fark ettim. Ama ne zaman geleceğim belli olmadığı için ve hazırlık durumundan sebep kararsızdım da. Telefonu açtığımda mesajlarını gördüm. Normalde motosiklete atlayıp son sürat sana gelecekken mesajlarını okumak için taksi tuttum. Evimizi büyük ölçüde tamamlamışsın. Şahlar da yapmaları gerekenin %85'ini tamamlamışlar. Kalanı 12 güne tamamlanır. Yani... Evlenmemiz için önümüzde herhangi bir engel yok. "
"Yok mu? Babamlara '12 gün sonra evleniyoruz.' dediğimizde 'Tamam kabul.' mü diyecekler? Pek sanmıyorum."
"Biz evlendik diye gitmediğimize şükretsinler." diye homıurdanan Burak bunu zaten yapmış olduklarını hatırlayarak düzeltti.
"Yani evlendik ama yanlarına gitmedik."
Küçük bir kahkaha atan Hilal aklına gelen şeyle gözlerini kocaman açarak kocasına döndü.
"Sakın bu kozu oynamaya kalkma!"
Adam umarsızca omuz silkti.
"Bilemiyorum. Damarıma basarsa ne yapacağım belli olmaz."
"Yaa Burak!" diye çıkışan kızı hafif bir telaş sarmıştı.
"Valla Kelebeğim teklifi eden sendin ben gayet de masumum. Bu yüzden patlamaktan korkmuyorum."
"Kabul edip nikahı basan da sendin. Tek başıma evlendim sanki!" diye söylendi Hilal.
Bu karşı çıkışla daha fazla dayanamayan adam karısını belinden tutarak kendi bedenine yasladı.
Hilal ne olduğunu anlamaya çalışırken onun atkısını çözen Burak, günlerdir yapmak istediği ikinci şeyi yaptı ve dudaklarını süt beyazı boyunla birleştirdi.
Birkaç normal öpücükten sonra karısının boynuna erotik denilecek öpücükler kondurmaya başlamıştı.
Geçen seferki gibi emmek ya da ısırmak istese de yarınki pazar kahvaltısında durumu açıklayamayacağını bildiği için buna yeltenmeyerek dilini karısının boynunda gezdirdi.
Her öpücüğünün arasına sıcak nefesini bırakan kocasıyla içi titreyen Hilal, dizlerinin bağının çözüldüğünü hissederek adamın kolunu tuttu.
Serin kış havasına rağmen cayır cayır yanan genç kız gözlerini kapatırken Burak’ın fısıltısını duydu.
"Tek başına evlenseydin anlardın. İnan bana."
Hissettikleriyle karnı kasılan Hilal, güçsüz bir şekilde başını salladı.
'Haklısın. Uzaklaş. Yeter.' demenin bir diğer yoluydu bu aslında.
Kızın kızarmış yanaklarına gülerek bakan asker kendini toparlayarak geri çekildi.
Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışan kız kocasına baktı.
"Sence 18 Şubat'a kadar her şeyi yetiştirebilir miyiz?"
"Harekat Dönüşü İzni'miz var. Birçok şeyde sana yardım etmeye çalışacağım. Kızlar, annenler ve diğerleri de eminim ki yardım edecektir. Beyaz eşyalar, küçük beyaz eşyalar vb. şeyler için de yine gerekli yerler ile anlaşır en hızlı yoldan işleri yoluna koyarız. Kısacası karıcığım... " diyen adam keyifle sırıttı.
"Alfa'nın ve paranın çözemeyeceği hiçbir şey yok."
"Ukalasın!" diyerek kendisine vuran kızı, elinden tutarak çekti adam.
Kollarının arasına yerleşen karısına sıkıcı sarılırken gözlerini kapatarak papatya kokusunu içine çekti.
Halinden oldukça memnun olan kız, kocasına daha da sırnaşırken sırıtıyordu.
Karısından ayrılmayı hiç istemeyen adam gönülsüzce uzaklaşarak kızın elini tuttu.
"Hadi gidelim. Hava serinlemeye başladı."
Parmaklarını kocasının parmakları arasına geçiren Hilal patika yola doğru yürürken merakla adama döndü.
"Beni nasıl buldun?"
Sevgilisine yandan bir bakış atan Alfa sessizce mırıldanmıştı.
"Görevi kötüye kullanmış olabilirim."
Aklına ilk olarak kameralar gelen Hilal onlara bir bakış atsa da sonrasında olayı çözerek doğru cevabı verdi.
"Telefonum. KİT mensuplarının telefonunda zor durumlarda kullanmak için takip cihazı var."
Başını sallayan adam boştaki elini oyuncu bir hareketle kalbine götürdü.
"Ahh öyle çok zor durumdaydım ki. Karımı deliler gibi özlemiştim. Hasretinden geberiyordum."
Başını onaylamaz bir şekilde sallayan Hilal, bakışlarını el ele yürüdükleri ormanda gezdirirken mutlulukla güldü.
"Ağaçların arasına girdiğim ilk anda Mardin'e gittim. Yanımda olmanı öyle delicesine istemiştim ki... Geldin." diyen genç kız aklına gelen şeyle adama döndü.
"Şaşırttın! Yanıma gelmek için özel helikopterini kullanırsın sanmıştım."
4 yıl önceki olaya atıf yapan sevgilisi Burak'ı güldürmüştü.
"Hiçbir şeyi de unutma zaten!"
"Daha yeni tanıştığın birine karşı oldukça flörtözdün. Unutmak ne mümkün." diyen Hilal gözlerini devirmişti.
"Haydaaa. Bir de beni kendinden kıskan da tam olsun Kelebeğim."
Boğazını temizleyen genç kız sessiz kaldı.
"Dökül dökül. Yine neler geçiyor o sevdiğim aklından?"
"Yaa öyle değil de. O söylediklerinin bana özel olduğunu hissetsem de bir yandan da 'Herkesle böyle konuşuyordur belki.' diye kuruntu yapmıştım o zamanlar."
"Detay ver. Tam olarak hangi zamanlardı? Montumu sakladığın zaman mı?" diye dalga geçti Burak.
Bu tavır Asena'yı harekete geçirdi.
"Yok! Beni beğendiğin için bir türlü ağaç beğenemediğin zamanlardı."
Yediği taş karşısında küçük bir kahkaha atan adam sevgiyle kızın elini sıktı. Bu sırada yürüme yoluna gelmiş, orada ilerlemeye başlamışlardı.
"Sen de beni o derece etkilemeseydin o zaman Stajyer Kız." dedi adam sırıtarak.
Tek kaşını kaldıran Hilal sahte bir sitemle isyan etti.
"Onun da mı suçlusu ben oldum?"
"Yaani. Sonuçta işim suçlu yakalamak." dedi adam ukala bir havayla.
"Beni yakaladığını mı düşünüyorsun?"
Kızın bilmiş tavrına gülen Burak "Dedi nikahlı karım." diye cevap vermekle yetinmişti.
"Onu demiyorum." diyen Hilal, kocasının dibine girerek huşu bir sesle fısıldadı.
"Yakalanmak zaten benim bir oyunumsa? Bile isteye yakalandıysam?"
Dibindeki kızla yutkunan adam çevre kontrolü yapacakken, Hilal çoktan dudaklarından küçük bir öpücük çalarak geri kaçmıştı.
Ses tonu ve ardından gelen öpücük, Burak'ın isyan dolu bir nefes almasına neden olmuştu.
"Beni çok fena tahrik ettiğinin bilincindesin değil mi?"
"Ne yaptım ki? Mini bir öpücük."diyen Hilal bedeninin bu öpücüğe bile yükseldiğini ve daha fazlasını istediğini dile getirmedi.
"Günlerdir sana dokunmanın hayaliyle yaşayan Alfa için pek de mini(!) olmuyor o öpücük. Ses tonun ve kışkırtmalarını bir kenara bırakalım, az önceki öpüşmenin etkilerinden kurtulamayan bedenim için oldukça büyük bir öpücük."
Ânın etkisi geçtiği için yaşananları hatırlamak Hilal'in yanaklarını kızartmıştı.
Gözlerini kaçırdığında yürüme yolundaki insanları fark etti. Biraz önceki ateşli öpüşmenin dışarıda gerçekleştiğini yeni yeni kavrarken hayretle mırıldandı.
"Biri bizi görebilirdi."
Karısının bu erken(!) tespiti Burak'tan yüksek sesli bir kahkaha dökülmesine neden olmuştu.
"Bunu şimdi mi idrak ediyorsun? Kışkırtıcı bir sesle 'Durma..' diye fısıldarken aklın neredeydi Kelebeğim?"
"Sendeee." diye yalın bir şekilde cevap veren Hilal parlayan gözleriyle kocasına döndü.
"Sen varken gözüm hiçbir şey görmüyor. Bu yüzden etrafı gözlemleme işi de sende Yüzbaşı'm."
"Ohoo. Bu ilişkide üstüme çok fazla sorumluluk biniyor. Olmaz böyle."
Bedeninin sağ tarafını adama yaslayan kız ayartıcı bir sesle fısıldadı.
"Olmaz mı ki öyle? Olur bence."
Dibinde duran kızın yine, yeni ve yeniden tahrik edici bir sesle konuşup arzuyla bakması karşısında Burak serzenişte bulundu.
"Ayarlarımla oynamayı bırakır mısın Asena'm? Senin yüzünden kalan 12 günü nasıl geçireceğim diye karar kara düşünüyorum. Beni kışkırtıp durmaktan vazgeç."
Dudaklarında yaramaz bir gülümseme beliren kız omuz silkerek yürümeye devam etti. Bir yandan da elinden tuttuğu adamı çekiştiriyordu.
"Seni kışkırtmak için böyle davranmıyorum. İçimden geliyor ben de harekete geçiyorum. Geçmeyeyim mi yani?"
Özrü kabahatinden büyük olan kıza yandan bir bakış atan Burak "La havle..." diye mırıldandıktan sonra derin bir nefes aldı.
"Canım karım, güzelim. Harekete geçmenin sırası değil ya hani. Az biraz sabretsen. Ha bitanem?"
Adamı çıldırtmanın eşiğinde olduğunu fark eden Hilal keyifle gülümsedi.
"Ben çok sabrettim Yüzbaşı. Kaçmalarını bu kadar uzatmasaydın da ben de böyle kudurmasaydım. Ne yapayım?"
"Burnumdan getirdiğin günlerin intikamını misli misli alacağım.' mı diyorsun yani?"
"Yaani. Gerçekten sınırsız bir şekilde içimden geldiği gibi davranıyorum ama kıvranmanı izlemek geçmiş günlerin kinini geçiriyor. Yalan değil."
Kızın cesur misillemesini duyan Burak çenesinden tuttuğu kızı kendine çevirdi. Kocası dudaklarına yaklaştığında nefesini tutan Hilal adamın kendini bir türlü öpmemesi karşısında soru dolu bir beklentiyle zümrütlere baktı.
"Senin kıvranmanı izlemek de bende bazı yerleri harlıyor. Onu ne yapacağız?"
Duyduğu cümleyle zorlukla yutkunan Hilal, arzunun en koyu tonundaki yeşillerden gözlerini kaçırırken istemsizce mırıldandı.
"Bu 12 gün nasıl geçecek?"
"Bunu benim kadar merak edemezsin. İşkenceden öte geçecek ondan eminim."
"Ama sonu güzel olacak." diyen genç kız adamın damarına basma isteğiyle sesine yerleştirdiği şehvetle fısıldadı.
"Halvet."
"Hilaaaal!" diyerek karısını uyaran adamın sesinde istemsiz bir neşe vardı.
"Buraaaak!" diye cıvıldayan kızın neşesiyse bariz belliydi.
"Seninle başım dertte." diye şakacı bir sesle söylenen Burak karısına öpmek için yanaşacaktı ki ileride tek tük insan olduğunu görerek iç geçirdi.
"Hadi eve gidelim. Burada seni öpemiyorum. İnsanlar var."
"Evde beni öpmen daha tehlikeli Burak Kılıç. İnsanlar yok!"
Kızın haklılık payı olduğunu bilen Burak hemen savunmaya geçti.
"Yalnızca kardeş kardeş öpeceğim."
"Nah öpersin." diye karşılık veren Hilal o öpüşmenin ilerisinin olacağını ve yeni bir irade savaşına gücünün olmadığının bilinciyle mırıldandı.
"Düğüne kadar yalnız kalmasak mı acaba?"
Duyduğu cümle karşısında duraksayan Burak tehlikeli bakışlarla kıza döndü.
"Anlamadım?"
"Ne yapayım aklıma başka seçenek gelmiyor. Görüşmesek olmaz. Yalnız kalmazsak en azından sürekli harlanıp durmayız."
"Ha bir de görüşmeme gibi bir seçenek geçti aklından karıcığım. Öyle mi?"
Adamın tehditkar tavrını gören kız şirinlik yaparak gülümsedi.
"Ama kocacığım..."
"Hiç öyle gülme, kocacığım falan da deme Hilal. Gerekirse seninle sevişirim ama senden uzak kalmam."
Duyduğu cümleyle dudakları aralanan Hilal öylece kalakaldı.
Kelebek cümlenin etkisiyle 'Çüş!' diye tepki verirken,
Asena bu cümleyi yedirmek (hatta belki de gerçekleştirmek) için Alfa'sını kışkırtmak istiyordu.
İçindeki Dişi Kurt ile zorlu bir savaş veren Hilal mağlup olduğunu hissederek dudaklarını aralamıştı ki ruh halini fark eden Burak ondan önce davrandı.
"Düğün günümüzde üstünde gelinliğin varken seninle birlikte olmak istiyorum karıcığım. Lütfen zorlama."
Kocasının yumuşak bir sesle kurduğu cümle Hilal'in gülümsemesine neden olmuştu.
Seviyordu bu adamı.
Sevdiği kadını izleyen Burak gülerek devam etti.
"Önümüzdeki 12 gün bunu sık sık kendine hatırlatmam gerekecek. Unuttuğum yerlerde sen hatırlat diyeceğim ama hiç sanmıyorum."
"Hatırlarsam hatırlatırım yaa." diye karşılık veren Hilal üst dudağını ısırdıktan sonra dürüstçe devam etti.
"Ama Kocam aklımı başımdan aldığı için hatırlamak şöyle dursun harlarım büyük ihtimalle."
Neşeli bir kahkaha atan adam başıyla kızı onayladı.
"Anlaşıldı. Bizim İrade Savaşları hız kaybetmeden devam edecek."
"Şafak 12 Asker." diye karşılık verdi genç kız neşeli bir şakımayla.
Karısını kendisine doğru çekerek başına sevgi dolu bir öpücük konduran Burak onu tekrar etti.
"Şafak 12 Karıcığım.'
Vuslata son 12...
🌙
Selamlaaar 🦋
Nasılsınız, nasıl gidiyor?
Geç geldim farkındayım ancak Yazar Kimliğimi bulabilmek bayâ bi zahmetli oldu.
Ufaklıklarda 'Atak Haftası' denilen değişik bir illet var(mış). Onları büyütüyor ama bunu yaparken tüm doğruları, öğrenilmişlikleri, yerine oturmuşlukları da yıkıp geçiyor.
Anlayacağınız zor zamanlardan geçiyoruz. Böyle olunca da yazmaya enerjim kalmadı.
Fazla yavaş bir yazım süreci olsa da sonunda bölümü size kavuşturdum.
Kurgu içinde 12 gün sonra da HilBur'u kavuşturacak gibiyim 😁
SONUNDA SONUNDA 🤣
Güzel ve eğlenceli günler bizi bekliyor.
Bizimkilerin imam nikahını ortaya çıkarmadan düğünü yapmak istemiyorum 😈
Nasıl patlasalar acaba?
Aklınızda bir şeyler var mıı?
B.K.S.
9.567
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.83k Okunma |
3.2k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |