Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm Dört: Şov Zamanı

@yazaarcizeer

Merhabalar!

 

Bir haftalık bir aradan sonra yeni bölümle karşınızdayız.

Öncelik Asi'nin bu sefer :)

Keyifli okumalar.

 

***

 

 

Zil çaldığı gibi kendimi dışarı attım. Kulaklığım her zaman kulağımdaydı. Kimseyi duymuyor gibi görünsemde her şeyi duyuyordum. Ağaç diplerine bakarken bir tanesini gözüme kestirip oturdum. Tuğçe kendi gibilerini bulmuş geziyor, aynı zamanda İdil'i herkese anlatıyordu. Bu kız bir gün elimde kalacaktı.

 

İkizim... Sonunda kendini dışarı atmıştı. Eminim etraftaki insanların kendisine garip bakışlarını anlamıştı. Bana bakarken kafamı ağaca yaslayıp gözlerimi kapattım.

Gülüşme sesleri, alaycı tavırlar... Hepsini duyuyordum. İdil'in canı nasıl yanıyorsa benim de o derece canım yanıyordu. Muhtemelen okula geri girip kendince bir yer bulup ağlayacaktı. Ben de olsam aynısını yapardım.

 

İnsanlar çok üstüne geliyorsa ve laf anlatamıyorsan insanlardan kaçmak en doğru karardır. Anlamak istemeyen anlamaz, yorulmaya gerek yok!

 

Sonra iki erkeğin sapıkça İdil'i rahatsız ettiğini farkettim. Yerimden kalkarken ikizim okulun yolunu tutmaya başlamıştı bile. Benim ise okul çıkışı görülecek bir hesabım vardı. Yüzlerini ezberlemek için yanlarından geçtim. Kuru bir ıslık çalındı. Arkamı dönmedim.

 

Yanımda oturan çocukla göz göze geldim. Fazla mı yakışıklıydı ne? Asılmıyoruz Asi. Gözlerinle yedin oğlum beni kafanı çevirsene... Bu durumda, ben de onu mu yemiş oluyorum?

 

Kafamı çevirdim, oturduğum ağaca tekrar döndüm. Derse girmeye niyetim yoktu. Demi Lovato dinleyerek gözlerimi kapadım.

 

...

 

Bahçeye doluşanlarla dersin bitiğini anladım, hatta 3. ders saati yaklaştığı için adımları hızlandırıp sınıfa girdim. Herkes yerine oturmuştu. İdil'in gözleri kızarmış ve şişmişti. Yanındaki çocuğa bir şeyler söyleyip kafasını sıraya gömdü. Derse girmediği belliydi. Ağlamıştı. Onu bu halde görmeye dayanamıyordum. Ama konuşamıyordum da.

Biliyorum berbat bir kardeşim!

 

Sırama otururken yanımdaki çocuğun beni incelediğini farkettim.

 

"Öğle saatine daha çok var ama sen atıştırmalık bir şeyler al yoksa bu gidişle beni yiyeceksin."

 

Lafımı söyleyip önüme dönecektim ama çocuğun tepkisi ile tekrar ona döndüm. Kahkaha atması... O an da bende bir şeyler kopup gitti. Bir insan bu kadar güzel gülemezdi değil mi?

 

Hayır aşık falan olmuyorum. Ama bu gülüşünü beğendiğim gerçeğini değiştirmez.

 

Bir dakika! Bu bana mı yaklaşıyor? Hayır! Hayır gelme, gelme...

 

"Karnımı doyuracak çok çıtır var. İsteyeni yiyorum. Sıkıntı etme..."

 

Nefesinin sıcaklığını hissedince içim ürpermişti. Ne demişti lan bu, baştan alamıyor muyuz?

 

Dersi dinlemeyip hoca soru sorunca mal gibi kalan öğrenci gibiydim şuan. Beynim tam olarak ne söylediğini anlamakta bir an zorlansa da cevabım vardı elbet. Yapıştır Asi.

 

" O zaman karnını ucuz yiyeceklerle doldurmaya devam et. Cebindeki paranla benden çeyrek porsiyon bile alamazsın."

 

Hoca da derse girmişti. Önüme döndüm. Hala bana bakıyordu. Hissediyordum. "Tahta karşı tarafta." dedim. Sanırım sırıtıyordu.

 

Yanımdaki varlığı takmamaya çalışsam iyi olurdu. Not defterimi ve kalemimi çıkardım. Hocayı dinlemeye karar verdim.

 

...

 

Diğer derslerde yanımdaki çocuk yoktu. İdil'in yanındaki çocukta yoktu. Ve hatta ön sıram da boştu. Sanırım bunlar dalton tarzı serseri bir gruptu. Çok bulaşmasak iyi olur.

 

Okulun ilk günü olmasına rağmen ders işlenmesi beni yorarken sonunda günü bitirmiştik. İdil'le alay eden çocuklar önden çıkıyordu. Gözlerimle onları izlediğim sırada Tuğçe'nin gereksiz sesini duydum.

 

Bana ne! Nereye gidiyorsan git, annen izin vermiş işte. Varlığı israf yeminlen...

 

Hızlıca sınıftan çıkarken gözlerim o iki zibidiyi arıyordu. Bu kadar çabuk gitmiş olamazlardı değil mi?

 

Onları bahçe kapısında gördüğüm an adımlarımı hızlandırdım. Çocuklara yetiştim. İdil'i geride bırakmıştım. Zaten eve benle gelmek isteyeceğini sanmıyordum. Şu an daha önemli işlerim vardı üstelik...

 

"Beyler? Biraz baksanıza bana."

 

"Oo güzellik... Hangimizden hoşlandın, hadi itiraf et."

 

Aralarında gülüştüler.

 

"Aslına bakarsanız... Bana biriniz yetmez. İkiniz lazım. " Dememe kalmadan biri üzerime doğru gelmeye başladı. İşte şimdi şov zamanı...

 

Elini belime doğru uzattığı sıra da kolunu tutup sağ yumruğumu burnuna geçirdim. Hafif geri sendelerken iki zibidinin de bunu beklemediği aşikardı. Ağzında bir şeyler geveliyordu ve muhtemelen bana çok sinirlenmişti ama ufacık bile umursamıyordum.

 

Üzerime hızla geldiğinde bu defa niyetinin belime uzanmak olmadığı belliydi. Onunla aynı hızda eğilerek yumruğundan kaçtım ve bel boşluğuna yumruğumu geçirdim.

 

Öteki zibidi bir taraftan kolunu boynumdan dolamış, diğer taraftan eliyle kafamı sabit tutup olası bir tehlikeden kendini koruduğunu sanıyordu. Sadece birkaç saniye derin nefes almaya çalıştım ve ne yapacağımı düşündüm. Kız olduğum için bana acıyıp boğazımdaki kolunu biraz esnettiği sırada dirseğimi bel boşluğuna geçirdim, hızla dönüp kolunu büktüm ve önce sol yumruğumun tadına baktırdım. Daha sonra karnına tekme atıp yere düşmesini izledim.

 

Arkamdaki ayak sesleri hızla yaklaşırken yere doğru eğilip dönerek çelme taktım. Ben ayağa kalkana kadar ilk yere düşen arkamdan yaklaşırken kasıklarına attığım tekmeyle tekrar yeri boyladı. Çelme taktığım çocuk ise omzumdan tuttuğu gibi beni kendine döndürdü. Yumruğu suratıma geçireceği sırada bir elimle yumruğunu tutup kendime doğru çektim, diğer elimle boynunu tutup hafif öne eğilmesini sağladım. Ve dizimi suratına geçirdim.

 

Boğazından tutup bana bakmasını sağladım. Hala kıvranırken hırsımı alamayıp bir yumruk daha attım.

 

Diğer çocuğun kasık ağrısı geçmiş olacak ki sinsice bana doğru yaklaşıyordu, ayakkabıları çok ses çıkartıyordu biri onu bu konuda uyarmalıydı.

 

Hızla dönüp suratına tekmeyi geçirdim. Ve nakavt!

 

Dövüşmeyi çok küçük yaşta öğrenmiştik. İdil benden daha iyiydi. Ama bende de şu elimdeki iki geri zekalıyı dövecek kadar beceri vardı diye kendimle övünüyorum açıkçası.

Birine ağız burun dalmayalı az zaman olmuştu. Çünkü geçen hafta birini dövmüştüm yanlış hatırlamıyorsam. Ellerime baktıktan sonra çantamda ıslak mendil aramaya koyuldum. Sızlıyorlardı ve az da olsa o iki zibidinin kanı bulaşmıştı.

Islak mendille elimdeki kanı temizledim, eve gidince krem sürsem hiç fena olmazdı.

Sonra da üstümü başımı toparlayıp evin yolunu tuttum.

 

 

 

Eve girdiğimde mutfaktan börek kokusu ve sesler geliyordu. Mutfak kapısına geldiğim zaman cırladım.

Resmen benden habersiz börek yapıp yiyorlardı. Gözlerim bile dolabilir şuan o kadar kıskandım. Ne demek bensiz börek partisi! Ama ben bu oyunu bozarım arkadaş!

 

"İnanmıyorum torpil var. Ben de börek istiyorum banane!"

 

Tabiri caiz ise ciğer görmüş kedi gibi börek tepsisine uçtum. Fatma Teyze'm tepsiyi mecburen ellerime teslim etti. İdil ellerime bakıyordu. Muhtemelen anlamıştı. Ama sormayacaktı biliyorum. Sormaması da işime geliyordu. Üstünü değişmek için odasına çıktı. Ben de bir duş alsam iyi olacaktı. Elimdeki son böreği mideme indire indire odamın yolunu tuttum.

 

****

 

 

 

İdil'den...

 

Fatma Teyze'ye söz verdiğim gibi üstümü değiştirip ona yardıma mutfağa indim. Ocağın başında çorbayı kaynatırken sessiz ve parmak ucu adımlarla arkasına geçip yanağına kocaman sulu bir öpücük kondurdum. Birden irkilip kepçeyi elinden bırakmak yerine havaya kaldıran Fatma Teyze, çorbayı etrafa yedirmişti bir güzel. Ben gülmeme engel olamazken Fatma teyzem çatık kaşları ve elindeki kepçe ile üzerime doğru gelmeye başladı.

 

" Seni gidi Cadı seni! Demek Fatma Teyze'yi korkutmak he. Şimdi seni dizlerime yatırıp o küçük popona şaplak atmaz mıyım ben. "

 

" Ya Fatma Teyze korkutmak değildi ki amacım ufak bir öpücük çaldım sadece. Ama! Popomla ne derdin var, benim gibi o da büyüdü hem. Bir vazgeçmedin şu takıntından. "

 

Bir yandan gülerken bir yandan yavaş yavaş kaçıyordum. Fatma Teyze üzerime geldikçe ben uzaklaşıyordum. Adeta avına adım adım yaklaşan bir kaplan gibi bakıyordu bana. Bu da doğal olarak beni korkutuyordu. Çünkü Fatma Teyze dediyse ve gerçekten korkmuşsa dediğini yapardı.

 

Ha bu arada, Fatma Teyze bana göre cidden takıntılıydı. Sevse de kızsa da o popoya dokunacaktı.

 

Beş yaşındayken tanışmıştık Fatma Teyze ile, yemek yeme konusunda ve bahçede oyundan sonra banyo yapma konusunda hiç anlaşamazdık. Söylediğini yapmak istemeyince kaçar saklanır bir şeyler fırlatırdım. Evdeki çoğu şeyi de bu yüzden kırdığım doğrudur.

Fatma Teyze'yi kızdırdığım zamanlar da ne halde olursa olsun beni köşeye sıkıştırırdı. Bazen banyodan dolayı üstü başı köpüklü ve ıslak, bazen attıklarımdan dolayı yüzü gözü yemek artığı olmuş...

Beş yaşındaki bir çocuğa olay komik ama Fatma Teyze ve kızgın bakışları korkutucu geliyordu. Bende köşeye kıstırılma ve popo şaplağı korkusuna el mahkum dediğini yapardım. Ta ki 8 yaşında inat edip popoma şaplak atmasına bile razı gelip yemek yemediğimi söyleyinceye kadar. Sonrası Fatma Teyze'nin beni dizine yatırıp popoma şaplak atması...

 

Ve itiraf etmeliyim eli çok ağırdı. Kızınca cidden elinin ayarı yoktu Fatma Teyze'nin, popomun acısına gün boyu üzerine oturamamıştım. Fatma Teyze'm de çok üzülmüştü sonradan.

E ne diyelim Fatoş, olanla ölene çare yok.

 

Bir günlük vicdan azabına 1 hafta boyunca istediğim yemekleri yaptırmıştım. Biliyorum fazla uyanığım.

 

 

" Ya ama Fatoş koca kız oldum artık, bunu bana yapmayacaksın değil mi ? "

 

Fatma Teyze üzerime yürümeyi kesip gülerek " Koca kız oldum diyorsun da cadı hala çocukça davranıyorsun, hadi çok konuşma da salatayı yap bakayım." deyip çorbanın başına geri döndü. Ben de gülerek dolaptan salata için malzemeleri çıkartmaya başladım.

 

" Çünkü büyümek kötü biri Fatoş."

 

Çocuk kalmak isterdim. Ama beş yaşına kadar...

Annem ölünceye kadar... Sonrası benim için zaten koca bir bataklık...

Ne kadar büyüsem de çıkmak için çırpınıp didinsem de çıkar yolu yok.

En fazla kaçarım...

Ama sonunda yine dibi göreceğim...

 

 

 

 

...

 

 

 

 

Sofra hazır bir şekilde oturmuş bekliyorduk. Babamla Tülin Hanım gülüşerek eve girdiler. Tülin Hanım'ın o tiz kahkahasıyla yüzümü buruştururken babamın memnuniyetini de yüzünden okuyordum. Bu kadının yapmacıklığını nasıl samimi buluyordu aklım almıyor.

 

Babamın da Asi'nin de hayatını ben mahvettim. Kendi hayatımı da ben mahvettim.

Eğer o tetiğe basmasaydım, Asi bu kadar içine kapanık bir kız olmayacaktı, babam yanlış seçimler yapmayacaktı, ben dışlanmış bir çocuk olmayacaktım ve en önemlisi annem yaşıyor olacaktı.

Belki de şuan o kapıdan giren Tülin değil, benim melek annem olacaktı. Her zaman yaptığı gibi Asi ile beni yanına çağırıp kocaman kucaklayacaktı.

 

" Benim mis kokulu kızlarım " diyerek saçımızdan öpüp koklayacaktı.

O tetiğe basmasaydım eğer...

 

 

Düşüncelerimle arama giren ses babama aitti. " Yemeğe başlayabiliriz. Afiyet olsun."

 

Ne ara sofraya oturduklarına dair bir fikrim yoktu. Babamın sözleri ile herkes yemeğe başlamıştı bile. Asi tuzluğa uzanırken babamın kaşları çatıldı. Sanırım oda dövüştüğünü anlamıştı. Yani zaten anlamaması saçmalık olurdu. Tabiki her erkek dövüşecek diye bir kural yok ama babam bir polis eşiydi. Eskiden...

 

"Asi, sen kavga mı ettin kızım. "

 

Asla dolandırmazdı lafı. Ve bu kesinlikle bir soru değildi. Açıklama bekliyordu. Asi susmaya devam ederken babam Tuğçe'ye döndü.

 

" Valla bir fikrim yok Kemal abi. Ben okuldan sonra arkadaşımla alışverişe çıkmıştım. Asi eve tek gitti. "

 

Tuğçe, babama 'baba' demezdi. Ama saygıda kusur ettiğini de hiç görmedim ne yalan diyim. Aslında bazen iyi biri olduğunu düşünüyorum, tabi bana karşı asla iyi olmaz!

Bu nefretliği neden, on senedir asla çözemedim.

 

" Birileri laf atınca sinirlerim bozuldu bende gereksiz organlarını ellerine verdim baba bu kadar, abartılacak bir şey yok. "

 

İşte benim ikizim. Tam tahmin ettiğim gibi. Babamın gözleri bir anlık şaşkınlıkla irice açıldı ve tekrar eski çatık kaşlı haline geri döndü.

 

" Bir daha böyle bir durumda ortamdan uzaklaş Asi. Tehlikeli bir durum varsa polisi ara. Kendi başına işlere kalkışma. Haklıyken haksız duruma düşersin."

 

Babam yemeğine dönerken Asi gözlerini devirdi. Babam bir avukattı ve adalet hak hukuk diyordu. Onu da anlıyordum ama söylediği şey saçmaydı. Biz çok küçük yaşta kendimizi korumayı öğrendik zaten. İki üç züppenin, ağzı gevşeğin de haddini veremeyeceksek ne önemi var dövüşmeyi bilmenin.

 

Herkes yemeğini bitirdikten sonra babam çalışma odasına girerken Asi'yi de yanına çağırdı.

Bu kavga dövüş mevzusu Asi'yi bir hayli zorlayacaktı anlaşılan.

Tuğçe, annesine yeni aldıklarını göstermeye odasına çıkarttı. Fatma Teyze masayı toplarken ben de ona yardım etmeye başladım.

 

Bulaşıkları makineye dizip kapağını kapattım. Öylece boş boş duvara bakıyordum. Fatma Teyze suratımın düştüğünü fark etti ama bir şey söylemedi. Elini omzuma koyup " Hadi sen odana çık yavrum gerisini ben hallederim." dedi.

 

Odama çıkıp kapıyı kilitledim. Yatağa kendimi atınca istemsizce gözyaşlarım akmaya başladı. Bu evde fazlalık olduğum düşüncesi gün geçtikçe daha çok canımı yakıyordu.

Ama bu sene son. Gideceğim ve beni kimse durduramayacak.

 

Ve adımın İdil olduğu kadar eminim durduran da olmayacak...

 

 

****

Selam selaaam

Bölümü nasıl buldunuz?

Biz yazarken çok keyif aldık. Özellikle dövüş sahnesini yaşadık resmen..

İlerleyen bölümlerde daha da yer vermeyi planlıyoruz, sizce nasıl olur?

Asi'nin gizli korumacı tavrı, İdil'in karamsarlığı ne zamana kadar böyle devam edecek sizce?

Yorumlarda buluşalım..

🤍

Loading...
0%