Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm İki: Yeni Okul

@yazaarcizeer

Merhabalar!

Bir haftalık bir aradan sonra yeni bölümle karşınızdayız.

İlk bölümler biraz tekrar gibi gelebilir fakat karakterleri daha iyi tanımanız açısından böyle bir yöntem denedik. Umarım beğenirsiniz.

Şimdi sizleri daha fazla merakta bırakmadan Asi ile buluşturuyorum.

Keyifli okumalar...

 

***

 

​​​​​

 

Sabahları erkenden kalkmayı seven bir ben yapmışlar. Aman ne güzel ne güzel...


Yeni bir şehir, yeni bir okul. Aslında hiç birine hazır değilim. Okul formasını giyindim, saçlarımı düzleştirdim ve Fatma Teyze'nin mis gibi kokan böreklerini burnumla yiyerek mutfağı bastım. Kahvaltı hazırlamak kadar sevdiğim bir şey yoktu. Tabi yandan yiyerek midemi doldurmayı da.


" Günaydın Meleğim. "


Meleğim diyen dillerini yerim senin kadın. Kim mi bu kadın? Küçüklüğümden beri yanımızdan ayrılmayan Fatma Teyze'm. Olmayan annemin yerine bir insan. Gülüşüyle insanın içini ısıtan kadın...


"Günaydın Fatma Teyze, İdil uyanmadı mı?"


İdil benim ikizim. Küçüklüğüm. Her şeyim. Onu çok seviyorum. Hatta hayatımdaki tek gerçek insan. Sonrasında ise Fatma Teyze'm var. Babamı herhangi bir statüye koyamıyorum. Sadece babam işte. O kadın ve kızı hayatımıza girdikten sonra babam değişti. Annemin üzerine evleneceği kadın bu olmamalıydı.


"Su sesi geliyordu sanırım duşta. " diyerek sorumu cevaplayan Fatma Teyze'me gülümseyerek "Gelir birazdan Cadı." dedim.


İkizimin lakabı o. Annem ona Tatlı Cadım derdi. Bana da Baş Belam. Ama bana Tatlı Bela deseler fena olmaz hani. Çünkü İdil, cadılığını daha çok gösterir. Tabi tatlılığını gösterecek morali yok.


Hayır hayır! Mutfak kapısındaki sima bu kız olmamalı, olsun mu olmasın Süslü bana uğramasın!


Ve maalesef... Üvey kardeşim. İkizime durmadan katil damgasını yapıştıran samimiyetsiz insan.


"Yeni okula nasıl gideceğini düşünüyordur. Sonuçta rezillik!" dediğinde elimdeki bıçağı boynuma getirip Tuğçe'ye doğru şimdi ben boğazını kesip katil olacağım! mesajı verdim. Ya da ben kendimce öyle bir mesaj verdiğimi düşündüm. Neyse anladınız işte.


Süslü alay eden tavrıyla buzdolabındaki sağlıksız diyet listesine ait yemeğini çıkartıp kendi tabağını hazırlamaya başladı. Neymiş fazlalıklarını vermesi lazımmış. La zaten 45 kilosun neren fazla? Böyle insanlara hayatım boyunca sinir olmuşumdur. Oysa Fatma Teyze'min böreklerini yeme de yanında yat .


"Kahvaltı hazır mı Fatma Hanım ?" diye seslenen babamın sesiyle hepimiz salona geçtik. Fatma Teyze servisleri açtı. İdil merdivenlerden iniyordu. Her zamanki gibi forma giyinmemişti. Senin coolluğunu yerim kız. Yerim de bunu yüzüne söyleyemiyorum. Herkese karşı aşırı sertim dışarıdan. İçimde yaşarım her şeyi. İkizime bütün bildiklerimi, hissettiklerimi anlatamıyorum. Ve bazen bildiklerim, ondan utanmama sebep oluyor. Bu yüzden fazla uzaktık birbirimize. Oda hoşnuttu bu halinden ki yanıma gelmiyor hiç. Veya herkes gibi benim de onun hakkında öyle düşündüğümü zannediyor.


Ben bunları düşünürken babamın sesiyle ona odaklandım. Okula kendinin bırakacağını söylemişti. Kimseden ses çıkmayınca yine o sevmediğim ayrıcalık cümlesini kurdu işte.


"İsterseniz Tuğçe ile tek gidin. İdil'le gitmek zorunda değilsiniz."

Elimdeki çatalı sertçe bırakıp arabada beklediğimi söyledim. Tuğçe kimdi ki ben onunla gidecektim. Arabaya geçip kulaklığı takıp gözlerimi kapadım. Müzik dinlerken hayallere dalmak en büyük hobimdir, olduğum zamandan beni alıp olmak istediğim zamana götürür ve yine öyle oldu. Müzik başlar başlamaz hayal havuzuna bıraktım kendimi, olmak istediğim zamana gittim. Sadece çocuk olup İdil'le bahçede el ele koştuğumuz günlere. Ne de mutlu çocukluğumuz vardı. 5 yaşına kadar... Sonra birden bire büyüdük. Büyümek zorunda kaldık.

Tuğçe her zamanki gibi öne binmişti. İdil ise yanıma. Papatya kokusu ne güzeldi. Böyle doya doya kardeşime sarılamamak canımı çok yaksada duygularımı bastırmak zorundaydım. Çünkü gerçekleri anlatacak cesaretim yok.


Sıkıcı yoldan sonra okula gelmiştik. Bahçede kimse yoktu. Sanırım ilk günden geç kalmıştık. Tuğçe'nin gereksiz sinek vızıltısı sesine gözlerimi devirdim. Belki de Tülin'in yaptığı en işe yaramaz şeydi kendisi...


Babam arabadan indiği gibi yanıma gelip alnımdan öptü. İdil ise her zamanki gibi önden gidiyordu. Ona çok üzülüyorum. Çünkü babam onu aileden çok soyutladı, fazlalıkmış gibi davranıyor. Yanlış yapıyor, bir anlasa İdil'e böyle davrandığı için çok pişman olacak!


Sınıfa yaklaştık. Tuğçe'nin gereksiz çenesi yüzünden kapıda çiçek açacaktık. Buna daha fazla dayanamayıp "Çal da girip oturalım, bitsin şu işkence Tuğçe." deyip sinirimi anlasın diye gözlerinin içine baktım. Ah! Gerçekten dayanamıyorum. Birde benle iyi geçinme numaraları yok mu!


Allah'a evde kalmayayım yalvarışlarından sonra nihayet sınıfa girebilmiştik. Tam açıklama yaparken hoca sözümü kesmişti.


Hocanın zaten bizi tanıdığını ve kendini tanıtması, bizden kendimizi tanıtmamızı istemesi. Hepsi bilindik ilk muhabbetler işte. İstisnasız her tanışma esnasında bir kişi sabırsız davranır. Maksat kendini ispatlamak olsun. Dikkat çeksin. Bilin bakalım kim o atlayan kişi... Evet evet bildiniz. Gereksiz üvey kardeşim Tuğçe!


Tabi Tuğçe sırasını savınca hoca bana baktı. Adımı söylediğimde yüzüne bakılırsa şaşırmıştı ya da anlamamıştı kendimi tekrar etmek zorunda hissedip "Adım Asi. " dedim.


Evet(!) yine o soru. Sor hadi sor bekliyorum. Her tanışma faslında aynı terane, alıştım ben.


Meşhur soru geldiğinde hocaya açıklamamı yaptım. Bizi diye konuşurken İdil'in ikizim olduğunu belirtmemiştim. Tam söyleyecekken Tuğçe'nin fırsat vermeyip her boka atlaması kaçınılmazdı tabi. Sınıfta kimse benzetememişti. Evet benzemiyorduk. O benden daha güzeldi mesela. Şu an gözler İdil'in üzerinde fazlaca yoğunlaşmıştı. Bütün erkekleri toplayıp sınıfta yakabiliyor muyuz?Gereksizler! Hepsine o benim ikizim diye kıskançlık polemiğine girmek vardı ama gelin görün ki dışarıdan sadece en arkada yanı boş olan bir çocuğun yanına geçip oturan bir kız var. Evet evet, o kız, benim. İdil ise yan sıradaki boş sıraya geçti. Tuğçe de o küçük poposunu koyacak yer bulmuştur diye düşünüyorum.


Dersin ortalarında gelen çocuk... Fazla cool bir tavırla başıyla hocaya selam verdi. Çok mu fazla rahattı bu sınıf yoksa hocalar mı gevşek?


İdil'in olduğu sıraya gelip inceledi. Sanırım İdil çocuğun sırasına oturmuştu. Yana kaymasıyla çocuk yerine geçti. Dışarıdan fazla sinirli bir yapısı vardı.

Yanımda oturan çocuk ise sıranın üstüne kafasını koymuş. Henüz suratını görmek nasip olmamıştı. Umarım insana benziyordur diye dua ettim.


Zil çaldı.


  ***


İdil'den...


Yaşasın kurtarıcı zil sesi! Hemen temiz hava almam lazım yoksa yanımda oturan çocuk sayesinde pasif içiciyi geçip keş olacağım. O nasıl ağır bir sigara kokusudur.


Türkan Hoca'nın " Haftaya görüşürüz." deyip sınıftan çıkmasıyla ben de nefes alabileceğim artık diye seviniyordum. Ama hesaba katmadığım bir şey oldu. Kolum benim kontrolüm altından çıkıp esir alındı ve geri yerime oturmak zorunda kaldım. Hiçbir şey demeden öylece bana bakıyordu. Gözleri bile yeterdi "benden uzak dur " demeye dilini yormasa olurdu. Buram buram tehlike kokuyordu çünkü. Ama benim umrumda mı? Hadi sorun, umrumda mı? Tabiki de hayır.


"Evet?" dedim soru sorar bir edayla. Hala kolumu tutuyordu ve hiç bir şey söylemiyordu. Öylece bana bakıyordu. Sakinliğimi koruyup tekrar konuştum.


"Diyecek bir şeyin yoksa kolumu alabilirim. "


Kolumu bıraktı ama hala bir şey demeden bana bakıyordu. Sinirlerim bozulmaya başladı. Niye sapık gibi inceliyordu.


" Biraz daha susup bakarsan bana aşık olduğunu düşüneceğim ama! " dedim gözlerimi devirerek. Ağzının kenarı yavaşça yukarı doğru çekildi. Hımm etkileyici... Bir o kadar da sinir bozucu!


" Genelde yalnız otururum. Yarından itibaren kendine boş sıra bul." dedi.


Bu muydu yani? O kadar bakmasının nedeni bu iki cümleyi söylemek için mi? İşime gelir yalnız oturmak. Zaten on iki yıldır alışığım ben yalnız olmaya koymaz ki bana.


" İlgilenen birine söylerim boş sıra getirirler bu muydu sorun. " deyip kalktım ve sınıftan çıktım. Karşıma çıkan tatlı bir kıza hademe odasını sordum. Tarif ettiği yere gittim. Adının Nuri olduğunu öğrendiğim tontoş amcaya boş bir sıra istediğimi söyledim. Yarına kadar bakacağını söylediğinde teşekkür edip bahçeye attım kendimi.


Bir anda herkesin gözünü üzerimde hissettim. Sağ tarafta voleybol oynayan kızlar oyunlarını bırakmış, arkamdan okuldan çıkanlar adımlarını yavaşlatıp kuytu köşelere kaçar gibi gidiyor. Sol çaprazda çardakta oturan erkek grubu... İçlerinde yanında oturduğum çocukta var. Banklarda oturan kızlı erkekli gruplar muhabbetleri kesmiş. Sol en uçta kulaklıklarını takmış dünya ile arasına duvar örmüş gibi gözüken ikizim bile... Zaman durmuş gibi bana bakıp öylece duruyorlar. Kimisinin gözünde korku, kimisinde merak, kimisinde küçümseme, iğrenme...


Herkesin gözünde bambaşka bir ifade var.

Karşımda bana doğru sırıtarak gelen iki çocuk. Sonra farkettim arkalarındaki hala alaylıca konuşan Süslü ve Boyalı Kız'ı. İşte şimdi başlıyoruz. Yeni okuluna hoş geldin İdil!


" Tehlikeli ve güzel değil mi Batu ?"


" Biz tehlike severiz, güzeli hele bir ayrı severiz Ege bilirsin. Peki bu tehlike bizi sever mi İdil? Ne dersin? "


Suratlarınızdaki organları tek tek elinize verdiğimde anlarsınız seviyor mu sevmiyor mu! Sakin ol İdil. Kavga dövüş yok. Zor olacak bu pişmiş kelleleri görüp de ellerimin kaşıntısına uymamak ama dayanmam lazım.


" Tehlike sizi sever mi bilmem ama bence siz sevip sevmediğinizi bir daha düşünün. Sonuçta tanımıyor olabilirsiniz. Benimle uğraşmayın. "


Söylediklerimle konunun uzamamasını umut ederken arkamı döndüm. Okula doğru yürüdüğüm sırada duyduğum sözlerle kaskatı kaldım yerimde. Peşine atılan kahkahalar... Alışkın olmam lazım ama her seferinde aynı tepkiyi veriyor bedenim. Ayaklarım beni taşıyamayacak gibi hissediyorum. Adım atsam yere kapaklanacağım.


"Niye, Bizi de mi öldürürsün! "


Kahkahalarınızı bir taraflarınıza sokmak isterdim. Ama yapamam! Şu an boş bir odaya gidip avazım çıktığı kadar ağlamak istiyorum. Gözlerim dolmaya başlıyor. Ve gitmem lazım. Ben altı yaşımdan beri kimsenin önünde ağlamadım. Babam bile ilgilenmedi ki benimle ağlamam neyi değiştirecek milletin önünde!


Ayaklarımı hissettiğim an kimseye bakmadan okulun içine doğru yürümeye başladım. Arkamdaki gülüşmelerin, fısıldaşmaların, korkak ve nefret dolu gözlerin benim üzerime olduğunu biliyordum. Bundan sonra hiç susmayacaklarını da biliyordum. Ve hatta gün geçtikçe şiddetin artacağını da biliyordum...


***

 

Bir bölüm daha geride kaldı.

Nasılız?

Nasıl buldunuz?

Biz hala çok heyecanlıyız çünkü asıl olaylar başlamadı.

Zihnimizin içinde dönüp duran sahneleri teker teker size betimlemeye çalışacağız.

Yorumlarınızı eksik etmeyin.

🤍


Loading...
0%