Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1

@yazankelebek

Hikayenin ilk bölümüne hoş geldiniz. severek okumanızı temenni ettiğim hikayemi sizlere sunuyor olmak bana heyecan veriyor. Kötü günlerden geçtiğimiz bu günlerde birazcık olsun gülebilmek ve güldürebilmek istedim umarım başarılı olurum. İlk bölüme gelen yorumlara göre diğer bölümleri de yayımlayacağım. İyi okumalar :)

Bölüm 1

Soğuk rüzgarlar etrafımızda kol geziniyor ve bizlerle olan her temasından sonra bizden bir şeyler alıp götürüyordu. Kiminin kokusunu uçuruyor başka yerlere, kiminin ise eteklerini uçuşturuyor. Benim saç tellerim de rüzgârın bu hırsızlığına karşı gelmek için rüzgâra karşı dalgalanıyor, adeta bir bayrak gibi kendinden geçmişçesine dans eden insanların arasında gösterişli gösterisine devam ediyordu.

Son ses şarkı söyleyen kişi konserine devam ederken, konsere gelen insanlar da soğuk sonbahar rüzgarında ona eşlik ederek dans ediyorlardı. Arkadaşlarımla bir elektronik dans müziği konserine gelmiştik ve etraftaki herkes deli gibi alkol alıyor, yarınlar yokmuşçasına dans ediyorlardı. Kendimi hiç dertleri yokmuş gibi görünen insanları izlerken bulmuştum.

Kalabalıktan rahatsız olup kendimi diğerlerinden ayırarak biraz arka taraflara geçmiş, az da olsa seyrekleşen insanlarla birlikte olduğum yerde konserin keyfini sürüyordum. Önümdeki koca kalabalığı yararak yanıma bir şeyden iğreniyormuş gibi bakarak gelen arkadaşlarımdan biri olan Yağmur’u görmemle ilgimi ona verdim.

“Mavi, ben hiç iyi hissetmiyorum.” Elimi anlıma vurarak kolundan tuttuğum gibi kalabalıktan çıkarttığım Yağmur ile bir ağaç dibine gelmiştik. Son raddeye gelene kadar içmeyi alışkanlık haline getirmişti ve alkol kanında gezerken sonunu düşünmediğinden bu cümle otomatik ağzından çıkana kadar dur durak bilmeden içiyordu.

Koca gövdeli ağaç, kalabalığın oldukça ardında kalmasına rağmen şarkının sesi uzaydan bile duyulmak isteniyormuşçasına şiddetli çıkıyordu, bütün nöronlarım elektronik sese alışmış olsa da kulaklarım artık basınca dayanamıyor, kulağımın içerinde bas sistemi varmış gibi titriyordu. Kısa bir süre sonra tam yanımdan gelen değişik sesler ile o tarafa döndüğümde dibimde, az önce içtikleri her şeyi koca gövdeli ağacın köklerine öylece bırakan Yağmur ve onun yanında da başka bir kız daha vardı. İşleri bitince birbirlerine bakıp gülmeye başladıklarında bu gece bu kadar eğlencenin bana yettiği kanısına varmıştım.

Gördüğüm şeylere anlam veremez bir şekilde baktığıma emindim, yüz ifademi asla saklayamazdım. Çevredeki insanların tiksindiğimi yüzümden okuyabileceklerine emin olduğum yüz ifademi zor da olsa toparladığımda yan tarafımdan biri omzumdan kolunu attığında irkilerek arkama döndüm.

“Yüzünden mutluluk saçıyorsun Mavişim,” Elinin tekiyle ağaca yaslanmış Yağmur’a kısa bir bakış atıp bana dönerek, “ne yapıyorsunuz burada bebeklerim.” diyen bir diğer arkadaşım Onur’du. Şarkı sesini yutmasın diye yüksek sesle konuştuğu için dibimde de olsa normal seviyede ancak duyabilmiştim. Daha sonra Yağmur işini tam bitirememiş olacak ki tekrar ağacın dibine eğilerek öğürmeye başladı. Kolunu omzumdan iterek Onur’a döndüm.

“Konserde bence yeteri kadar kaldık. Hem Yağmur da halde daha fazla ayakta kalamaz, birazdan sızacak ve taşımamız gerekecek, gidelim mi?” diyerek Yağmur’u gösterdim. Alkol damarlarında gezerken tamamen farklı birine dönüşüyordu ve hızlıca sarhoş olup sızıyordu. Onur da söylediklerimden sonra “diğerlerini de bulup çıkalım” diyerek sağ sola dağılan grup üyelerini bulmaya gitti. Yağmur ve yabancı kızdan gelen sesleri tekrar duyduğumda aramaya kendim gitmeyi akıl etmediğim için kendime kısa bir küfrettim. Sesleri konser sesinin yanında duyulacak derecedeydi ve işleri bitince sürekli birbirlerine bakıp gülüyorlardı. Bu oldukça sinir bozucu olmaya başlamıştı.

Biraz uzun süren beklemeden sonra Onur hala ortalıkta görünmezken Yağmur nihayet kendine gelmişti. Çantamdaki suyu uzattığımda elimden aldı, önce gargara yaptı sonra biraz içti ve karşısındaki kıza da uzattı. Bağıra bağıra bana seslenip yüzüne yaklaşmamı isteyince biraz daha yüzümü yüzüne yaklaştırdım.

“Mavişim,” eliyle karşısındaki kızı işaret edip, “bu Duru, alkol sırasında tanıştık, çok tatlı biri ve o da reklam ajansında çalışıyormuş,” cümlesinin devamında ne diyeceğini hatırlayamamış olacak ki kafası karışık bir şekilde kıza yaklaştı. “Sen ne yapıyorum demiştin ajansta?” Sanki kırk yıllık tanıştığı insanmış gibi yakın iletişim kurduğu kızı belki de yarın hatırlayamayacaktı, ki bu onun için oldukça iyi bir şeydi çünkü alkolsüz Yağmur oldukça asosyal ve sessiz birisiydi. Bugün yaptıkları yarın ona anlatıldığında insan içine çıkmamaya çalışabilirdi.

Kızdan cevabı kulağına söylemesi için kulağını uzattı, cevabı almış olacak ki tekrar yanıma geldi, “metin yazarıymış.” gülümseyerek kıza başımla selam verdim. Onur’un yanımıza yaklaşmasıyla geriden gelen arkadaşlarıma dikkat kesildiğimde yalnız olmadıklarını yanlarında sinirli görünen iki adam ve üç kadınla yanımıza ilerlediklerini gördüm.

Bizimkiler artık Yağmur’un sarhoş hallerine alıştıkları için normal karşılasalar da aynı şeyi yanımızdaki, adının az önce Duru olduğunu öğrendiğim metin yazarı kız hakkında söyleyemeyecektim.

“Duru! Her yerde seni aradık resmen, ne haldesin şuna bak! Neden ayrılıyorsun yanımızdan?” Siniri sadece kızı değil beni bile korkutmuştu doğrusu. Korkmuş bakışlarıyla ona bağıran adama bakan Duru, ne diyeceğini bilememiş gibi görünüyordu ki bir şey demesine gerek de kalmadan Yağmur olaya el atmıştı.

“Neden bağırıyorsun arkadaşıma, biz biraz yalnız kalmak istedik sadece, bağırma!” Kendi sesi de en az adamın sesi kadar çıkıyordu ama adamın siniri daha ağır basmış olacak ki ‘boğayı yere devirecek güçteyim’ bakışları kısa bir süre Yağmur ile kesişip daha sonra hızlıca Duru’ya kaydığında koluna uzandı zaten yaklaşık bir altmış beş boyundaki Yağmur ile aynı boyda olan kızla adam arasında üç kafa mesafesi vardı bu yüzden kolunu uzatması yetmişti tutabilmek için. Esmer teni kolay kolay renk değişimini belli edecek gibi görünmese de şu an sinirden kırmızılaşmıştı, gerçekten bir boğa gibiydi.

“Gidiyoruz küçük hanım, bu gece eğlencesi size yıllarca yeter artık.” Korkusunu anlıyordum bu yüzden sessiz kalmıştım, belki de korktuğumdandı, bilemedim. Duru sessizce itaat ediyor, hatasını kabul etmiş gibi kafasını eğerek adama doğru ilerliyordu, Yağmur onları ayırana kadar.

“Onu öylece çekip götüremezsin, sen kimsin de götürüyorsun?” Yağmur’a bugünü kesinlikle anlatacağımı beynime not ederken arkadaş grubumuzun ortam insanı olan Barış’ın çoktan video kaydına başladığını fark ettim. Adam da artık daha fazla sinirini saklayamıyor olacak ki sol eliyle burun kemerini sıkarken, gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti. Bunu yavaşça kalkıp inen göğsünden görebiliyorduk. Adam da artık daha fazla sinirini saklayamıyor olacak ki sol eliyle burun kemerini sıkarken, gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti. Bunu yavaşça kalkıp inen göğsünden görebiliyorduk. Elini Duru’nun kolundan çekip oldukça yavaş hareketlerle olduğu yerde birkaç adım attı. Yanındaki arkadaşları da biz de asla ses çıkarmıyor, önümüzde tiyatro gösterisi varmışçasına öylece izliyorduk.

Arkasında duran arkadaşlarının olaya karışması için onlara bakarken arkadaş gruplarındaki diğer adamınla göz göze geldik. Yemyeşil bakan gözleri, konser alanını aydınlatmak için konulmuş kocaman ışıkların etkisinden olsa gerek parıldıyordu. Üzerine giydiği hâkî yeşili uçuş uçuş gömleğinin ilk düğmesini açık bırakmış; altındaki siyah keten pantolonunun içine uçlarını da hafif sokuşturmuştu. Kendimi alamadan yeşil gözlü adama bakakalmıştım.

Bakışlarıma karşılık olarak da onun bakışlarını alıyor olsam da beni etkisi altına almasını istemediğimden ilgimi çekmek için ortamdaki olaya odaklanmaya çalıştım. Bakışlarımı Duru’nun abisine çevirdiğimde adamın sakinleşmek için çaba harcadığını görmüştüm. Yavaş hareketleri durduğunda ateş saçan gözleri Yağmur’u hedef aldığında daha fazla seyirci kalırsak işler sarpa saracak gibiydi, bu yüzden ben önce davranıp Yağmur’un yanına ilerledim. Ağaç bu tiyatro gösterisine ev sahipliği yaptığı için memnun gibi rüzgârdan nasibini alan yapraklarını sallandırıyor, arada minik yapraklarını üzerimize dökerek sahnemize görsel dekorlar ekliyordu. Adamı muhatap alarak konuşmaya başladım.

“Kusura bakmayın, arkadaşım sanırım arkadaşınızla biraz zaman geçirmiş,”

“Kardeşim. Kendisi öz kardeşim olur.” diyerek cümlemi düzelttiğinde ben de düzelttim.

“Kardeşiniz ile biraz zaman geçirmiş ve sanırım arkadaş olmuşlar. İkisi de göründüğü üzere oldukça sarhoş alttan alıp sessizce halletmek daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.”

Adam az daha sinirli halde kalırsa sarhoş Yağmur’u kontrol altına alamazdık.

“Haklısınız, ben uzun zamandır bu kalabalıkta onu arıyorum ve bulamadığım için korktum.” Derin bir nefes aldığında konser sesi kesilmiş, dj konuşma yapıyordu, bu birbirimizi daha iyi duymamızı sağladığı için beni rahatlatmıştı. Adam kardeşine döndü ve daha yapısı, sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

“Duru hadi balım eve gidelim,” diyerek elini kardeşine uzattı fakat elini ondan önce Yağmur tuttu.

“Ne belli senin kardeşin olduğu, çıkar göster kanıtını yoksa vermem arkadaşımı sana yalancı herif!”

Biz hayretler içinde kalmışken adam daha fazla dayanamamış olacak ki cebinden çıkarttığı cüzdanından kimliğini çıkardı daha sonra kolundaki nereden bakılırsa bakılsın kadın çantası olduğu belli olan çantadan da kardeşinin cüzdanını çıkarttı ve ikisini alt alta getirerek Yağmur’un adeta gözüne soktu.

“Yalancı mıyım hanımefendi, dikkatli bakın.” Sesi yorgun çıkıyordu, gerçekten artık bu saçma sapan olay bitmeliydi. Duru da olayı aydınlatmak için geç de kalmış olsa ağzını açabilmişti.

“Gerçekten kardeşiyim Yağmur.” Sesi yaptığı şeyden utanıyor gibiydi yüzü de bir o kadar utanmıştı.

İki grup da konseri unutmuş, içinde bulunduğumuz olaya odaklanmıştık. Adam daha fazla Yağmur’u muhatap almak istememiş olacak ki bana döndü. O ana kadar olaya bu denli girdiğimi unutmuştum.

“Her şey sonuçlandığına göre artık dağılabilir miyiz?” Eskisi kadar baskın olmayan sesi benim de yeterince bu alanda bulunduğumu ve gitmek istediğimi hatırlatmıştı. Yağmur’un koluna girip adama döndüm.

“Harika bir karar, arkadaşımı da mazur görün lütfen, sadece koruma içgüdüsüyle yaklaştı. Ne haberler görüyoruz malum, bir bakıma haklı görüyorum bu yaklaşımını.” Adam da bu cümlelerimle Yağmur’a hak vermiş gibi başını aşağı yukarı salladı.

“Arkadaşınızı anlıyorum, bu tutumu için de ayrıca teşekkür ediyorum. Bir an kardeşimi bulunca anın yüklemesiyle patladım özür dilerim.” Anlayışlı biriydi en azından diye düşünmeden edemedim.

Yağmur, Duru’ya abisi onu zorla eve götürmek istiyorsa bizimle gelebileceğini anlatırken kendimi alamadan tekrar arkadaki kumral adama bakmadan edememiştim. Gözlerim yüzüne değdiği an, bakışlarım sanki ona gerçekten değmiş gibi o da gözlerinin odağını bana çevirdi. Biri ciğerlerimi eline almış sıkıyormuş gibi hissettiğimden derin bir nefes alıp ciğerlerimi rahatlatmak istedim, aldığım nefesi tam verirken gözlerimde asılı duran parlak koyu yeşilleri kısılır gibi oldu. Hafifçe yanakları titredi ve dudaklarında küçük bir tebessüm yer edindi. Neye güldüğünden pek emin olamasam da arka plandaki sesler belli bir zaman birbirlerine karışmış ve uğultulu bir hal almıştı.

Gözlerimi kapatarak kendime gelmeye çabaladım, birinden etkilenmek normaldi fakat bu kadar hızlı nefesim kesilecek kadar ilerlemesi normal değildi, bu karşımdaki bakışların derinliğinden kaynaklanıyordu, farkında olsam da istediğim bir şey olmadığı kanısına varmıştım. Birkaç senedir aşktan çekiniyor ve açıkçası kaçıyordum. Uzun zamandır da aramızda bu şekilde çekim olduğunu hissettiğim kimse olmadığı için karşı koyamasam da daha fazla uzatmamak için olayın bitmesi için konuşmalara katıldım.

Yağmur’un sızma vakti yaklaşmış olacak ki eskisi kadar tepki vermediğinde olayı tatlıya bağlayıp nihayet geceyi sonlandırdığımızda saat de bir hayli geçmişti. Sabaha karşı bir saate girmiştik fakat havanın aydınlanmasına henüz uzun zaman olduğu gökyüzünün karanlığının bizi sarmalamasından anlıyorduk.

Barış’ın evine geldiğimizde herkes bulduğu ilk yere kendini atıp uyuya dalmıştı Seray’ı en son mutfak masasına kollarını yaslamış yatarken gördüğümü hatırlayarak ister istemez halimize güldüm. Beraber olduğumuzda belasız bir anımızın geçmediği arkadaşlarımla lisenin ikinci senesi tanışmış ve on yıldır durmadan ilerleyen arkadaşlığımızı başlatmıştık. Her birimiz farklı karakterde yedi yakın arkadaşın her gün başına bir olay gelince artık kriz yönetiminde ustalaşmış olsak da sadece anın tadını çıkarıyorduk. Her birimiz üniversite için farklı şehirlere dağılmış olsak bile sonunda yine birleşmiştik.

Lise mezuniyetinde yılın bugünü için nerede olursak olalım tekrar buluşalım ve bir etkinlik yapalım demiştik. Üzerinden tam on yıl geçince de haberleşerek konsere bilet almıştık. Aynı şehirde yaşasak da İstanbul, insanları oldukça meşgul ettiği için sürekli buluşamıyorduk. Konseri bahane ederek aslında hepimiz bir hafta tatil yapmaya karar vermiştik. Dinlenmeye ve birlikte vakit geçirmeye ihtiyacımız vardı ve doğru bir karar verdiğimizi biliyordum.

“Yağmur dün gecenin divası sendin bebeğim. Efsaneydin, git gide daha çok geliştiriyorsun kendini, seninle gurur duyuyorum,” diyerek olmayan gözyaşlarını silmeye başladığında Yağmur’un yüzü dehşete düştü. Kahvaltı etmek için Sarıyer’de bir sahili kenarı kahvaltıcısına gelmiştik. Bugün yapacağımız kahvaltı muhabbetimiz belliydi.

“Ne yaptım? Ya da durun anlatmayın istemiyorum.” Elleri ile kulaklarını kapattığında Barış çoktan telefonunu çıkartmıştı.

“Anlatmaya gerek yok izleyiniz.” cümlesi biter bitmez oynatma tuşuna basmış ve Yağmur’un yarıda başlamış olan cümlesi ortama yayılmıştı. Video başladığı andan bitme anına kadar bukalemun misali renkten renge giren Yağmur’un yüzü en son utançtan kıpkırmızı olduğunda nihayet video bitmiş, başrol oyuncumuz haricinde hepimiz kahkaha atıyorduk. Etrafta bizden başka kimse olmadığı için rahattık doğrusu, kasmıyorduk. Hepimizin telefonu bu ve bunun gibi bir sürü video ile doluydu. Yaşadığımız şeyleri muhakkak aramızdan birisi videoya çekiyor ve ortak mesajlaşma grubumuza atıyordu. Bu şekilde anılarımızı somutlaştırma fikrini Giray bulmuştu.

Giray ve ben üniversiteden hemen sonra biraz borç biraz yarı zamanlı iş -çoğu borç- yaparak biriktirdiğimiz paralarla ortak olarak küçük bir reklam ajansı kurmuştuk. Levent’te gayet iyi bir caddede olsun diye güzelce borçlanarak açtığımız iki katlı ajansımızda ayakta kalmak için oldukça sıkı çalışıyorduk. Bu tatilde o yüzden ciddi kişiliklerimizi bir kenara bırakacak ve gerçekten eğlenecektik, böyle söz vermiştik birbirimize.

“Ay, ben bu kızın numarasını almışım, hatta geri de aramışım, rezalet! Nasıl bakarım yüzüne bir daha.”

Tam o sırada Yağmur’un telefonuna bir bildirim düştü. Hepimiz ekranda yazan isme ve mesaja bakmak için masaya eğildik. Mesaj Duru’dan gelmişti, dün için önce özür dilemiş daha sonra ona sahip çıktığı için Yağmur’a teşekkür etmiş ve bu akşam ayık kafayla tekrar buluşmak istediğini yazmıştı.

Yağmur utançtan kendinden geçerken biz hem onun haline gülüyor hem de nerede buluşsak diye düşünüyorduk. Kahvaltımızı bitirip kalktığımızda Sarıyer iskelesinde yürüyüşe çıktık. Sahilde yürürken Kadıköy’deki Friends kafeye gitme kararı vererek hızlıca yola koyulduk. Akşam için Kadıköy’deki Koco restoranına gitmeye karar verdiğimizde Duru abisinin rezervasyon yapacağını söylediğinde biz de kafeye varmıştık.

Her köşesi bize diziyi bağıran kafeye adımımızı attığımız an, diziyi ilk izlediğimiz zamana dönmüştük. Herkes ‘şuraya bakın, buraya bakın, şunu gördünüz mü?’ diyerek aşina olduğumuz görüntüleri adeta dizideymişiz gibi yaşamımızda görünce heyecanlanmıştık. Diziden kesitleri canlandırarak çeşitli fotoğraf ve videolar çektik, kahvelerimizi içip tatlılarımızı yedik, saatlerimizi burada geçirdikten sonra Koco’ya gitmek için kafeden zor da olsa çıktık.

Yağmur endişeyle yanımızda ilerliyordu. Bu karakterde birisi nasıl oluyor da sarhoş olunca tam ters bir karaktere bürünüyor anlam veremiyordum ama onu da böyle kabullenmiştik artık.

Buluşma mekanına geldiğimizde adeta beynimde bir ışık yanmıştı. Dünkü yeşil gözlü adam da acaba gelecek miydi? Gelsin isterdim, onu bir kere daha görmek isterdim doğrusu, kısa bir an da olsa maruz kaldığım bakışları beni etkilemişti ve tekrar o gözleri görmek istememe neden olmuştu.

Kapıdan içeriye girdiğimizde Duru sandalyeden kalkıp el sallamaya başlamıştı. Gözlerim istemsiz bir şekilde hızla masayı taradığında dün konserde bulunan herkesin masada olduğunu görmüştüm. En son bir çift yeşil gözü odağıma aldığımda çoktan onun beni odağına aldığını fark ettim. Ela gözlerimle kesişen yeşilleri kuru dallarımı yeşil yapraklarla bezenmiş bir ağaca çeviriyordu. İlk gördüğüm andan itibaren beni saran bu etki, onda da oluyor mu merak etmiştim. Kısa süren fakat bana oldukça uzun gelen bu bakışma Giray’ın belime dokunup beni masaya ilerletmesiyle son bulmuştu.

Oturma düzenimiz oldukça komikti. Duru başta olmak üzere yan yana bir kadın, Duru’nun abisi, yeşil gözlü adam, kalan iki kadın şeklinde sırayla oturmuşlardı. Bizler de Yağmur Duru’yla karşılıklı olacak şekilde karşılıklı oturmuş yanı sıra Seray, Giray, ben, Barış, Onur ve Yiğit sıralanmıştık.

Barış kulağıma eğilip kısık bir sesle “Giray, Seray ve ben düzgün eşleşemedik.” dediğinde gülmemek için dudaklarımı ısırmaya başladım. Herkes muhabbete başlamıştı da bizi fark etmediler diye sevinirken Giray, hareket eden omuzlarından güldüğümü anlamış olacak ki başımı hafif sağa eğerek ne olduğunu sordu. Sadece kafamı sağa sola sallamakla yetinip cevap vermedim çünkü cevap verseydim gerçekten gülerdim.

“Öncelikle dün için özür dileyerek başlamak istiyorum.” diyen Duru’ya tüm gözler çevrilirken gözlerimi karşımda oturan yeşillere değdirmeden edememiştim.

“Lütfen abim ve arkadaşlarımı tanıştırmama izin verin,” elini uzatıp yanındaki kadını gösterdi. “Ceyda abla kuzenimiz, Abim Demir, Pars abim abimin çocukluk arkadaşı, Şule abla da abimlerin çocukluk arkadaşı ve Ela abla abimin üniversiteden arkadaşı.” diye tek tek herkesi tanıttığında bakışları Yağmur’u buldu. Sanırım karşı tanıştırmayı ondan bekliyordu ama Yağmur’un pek de aklına gelmiş gibi değildi, öylece Duru’ya bakıyor sanki cümlesinin devamını bekliyor gibiydi.

“Bizi de ben tanıştırayım.” diye söze girerek Yağmur’u kurtaran Yiğit ile ilgi Yağmur’dan kaymıştı. Derin nefes alışverişini duyabilmiştim, bu beni ister istemez gülümsetti. Sırayla aynı şekilde biz de tanıtıldığımızda Demir tek tek mesleklerimizi sorduğunda Giray ortak bir şirket sahibi olduğumuzu söylediğinde Ela’dan hiç beklemediğim bir cümle çıktı.

“Siz sevgili misiniz peki?” Patavatsızca sorulan bu soru beni dumura uğratmış öylece karşımdaki yeşil denizlere bakakalmıştım. Neden gerilmiştim anlam veremesem de etkilendiğim bir insanın beni arkadaşımla sevgili sanmasını istemezdim.

“Hayır, hepimiz lise ikinci sınıftan bu yana kadar çok yakın arkadaşlarız, hepsi bu.” Gözleri soruyla beraber direkt beni bulmuş olan Pars, cevap bekler gibi bana bakarken Konuşmaya başlayan Giray ile ona çevrildi. Tek bir soruyla söndüğünü sandığım yeşil ışıklar almayı istediği cevapla tam sönmek üzereyken tekrar parıldamaya başladı.

Kendime gelmem gerektiğini hatırladım. Hızlıca hikâye yazıyor ve oynamaya başlıyordum, bu beni hep üzmüş olsa da bu kötü huyumdan asla vazgeçememiştim. Silkelenip kendime gelmek istedim. Yemekler gelmiş yavaşça yeniliyor, aynı zamanda tek gecede edindiğimiz yeni arkadaşlarımızla mesleklerimiz hakkında muhabbetler ediyorduk.

Dikkatimi dağıtan yeşil gözlere bakmamak için oldukça çabalarken Yağmur’un da Demir’den çekindiğini fark ettim. Bu beni gülümsettiğinde üzerimdeki bakışları hissederek istemsizce karşıma baktım. Giray’la muhabbet ediyor aynı zamanda Giray’ın gözleri tabaktan ayrılmadığı için gözleri ile benimle konuşuyordu. İçimden kurgulamamak için kendimi parçalasam da gözleri onun da benden etkilendiğini görüyordum. Tam elimi çatalıma götürdüğüm sırada telefonuma düşen bildirimin titreşimiyle masadaki telefonumu aldım. Yanımdayken bana neden mesaj attığını bilmediğim Barış’a bakmadan mesajı açtım.

“Karşıdaki gözleriyle ışın gönderiyor sana resmen, bak artık şu çocuğa!!”

“Ya beni gözleriyle hipnoz ederse?”

“Ol bebeğim, ben arkandayım ;)”

“Senin dillerin neler söyler.”

“Ciddiyim Mavi boncuğum, bu çocuk birkaç dakika daha bakarsa telepatiyi bulacak ve aklına girecek. Demedi deme. Dün de zaten kaşla göz arasında almıştı seni göz hapsine kaydettim hepsini valla videomuzda mevcuttur. ”

Bir daha mesaj göndermedim ama yazdığı mesajı aklımdan birkaç kez geçirdim. Birkaç uzun bakışma kesik kesik muhabbetlerin sonunda ayrılma vakti geldiğinde minik bir ödeme tartışmasına durduk. Demir, bizi davet ettikleri için kendileri ödemek istediklerini söyleseler de Yiğit, bizim daha kalabalık olduğumuzu söylemiş ve bu tartışmayı başlatmış oldu. Bu gibi tartışmaların kısa çözümü olarak taş kâğıt makas oynamaya karar vererek öncü seçtik. Bize bu ortamı oluşturan kişiler olarak Duru ve Yağmur oyunu oynayacaklardı. Üç tur oyunun sonunda kazanan Yağmur olurken Yiğit ve Giray ödeme için kasaya ilerlerken biz de yavaşça kalkıp dışarıya çıkmaya başladık. Restoranın önünde herkes tanıştıklarına memnun olduğunu ve bunun gibi cümleler kurmuş ve dağılmıştık.

Hepimiz avrupa yakasında oturduğumuzdan vapurla karşıya geçecektik. İskeleye geçip vapura bindiğimizde hepimizin telefonu anlaşmış gibi tek tek titrediklerinde kendi telefonumu çıkardım. Alttan alttan gülen Yağmur’a anlam veremezken telefondaki yazılar beni hayrete düşürmeye yetmişti.

0536** Kişisi tarafından “ÇIKAR GÖSTER!” grubuna eklendiniz.

0536**: Yeni arkadaşlığımız kutlu olsun!

0536**: *Fotoğraf* +25

Loading...
0%