Yeni Üyelik
6.
Bölüm

ARAFTA KALMAK GİBİ

@yazar.tusmw

5.Bölüm: ARAFTA KALMAK GİBİ

 

mavi-deniyorum ama🎶

 

Isabel LaRosa-eyes don't lie 🎶

 

 

 

"Allah kahretsin!"

 

Telefon yanımda olmalıydı. Kemerden telefonumu olabildiğince hızlı olmaya çalışarak çıkardım ve hemen Ege'nin numarasını tuşladım. Telefon çok az çekiyordu, Ege umarım duyar ve açardı. Telefon 3. Kez çaldıktan sonra Ege telefonu açtı.

 

"Ege burayı kilitlediler, çabuk gel yardım et. Bombanın süresi çok az, 1 dakika 20 saniye..."

 

Ege hiç bir şey söylemeden telefonu kapattı. 'Umarım duymuştur' diye diledim içimden. Arkamı döndüğümde titreyen kardeşimi gördüm. Hemen yanına giderek diz çöktüm. "Meleğim benim, bak bana. Söz veriyorum çıkacağız buradan. Ege Abi'n de geliyor şimdi." Kafasını söylediğim sözler üzerine kaldırdı ve bana baktı. Ne kadar diz çökmüş olsam da çok minikti ve illa ki kafasını biraz kaldırması gerekiyordu. "Abla çok korkuyorum, çabuk çıkalım lütfen." Sesi titriyordu ve bu benim öfkemle korkumun birleşip felaketi getirebilecek bir duruma dönüştü.

 

Kapıdan adım seslerini duyduğumda tedbir amaçlı olarak silahımı doğrulttum kapıya doğru.

 

Gece Kara'nın korktuğu şey ne miydi? Kardeşinin kendinden korkması. O yüzden kapıdakinin Ege olmasını diledi.

 

Kapı açıldığında rahat bir nefes verdim. Gelen Ege'ydi. Koşup ona sarıldığımda o da ellerini belime dolayıp bana sıkı sıkı sarıldı. "Ceylin koş ablacım hadi, çıkmamız lazım artık." Ceylin dediğimi yapıp koşarak yanımıza geldiğinde hızla odadan çıktık. Hastaneyi çoktan boşalttılar çünkü bomba patladığında insanlar zarar görecekti. Ege eğilip Ceylin'i omzuna aldığında artık daha hızlıydık.

 

Barın bomba dediği an da yukarı fırlayıp kardeşimi kurtarmaya gitmiştim fakat bana yine ihanet etmiş olan kişi kapıyı açtığım an da beni içeri itip kapıyı üstüme kapatmıştı. Sahiden o kimdi? Ve Barın şuan iyi miydi?

 

Aklımda düşünceler dolaşırken çoktan aşağı inmiş ve kendimizi dışarı atabilmiştik. Ege tabii ki doktorları Barın'ın başına koymuştu ve Barın'ın karnındaki kurşunu çıkarmışlardı. Doktorların kadın olanı Barın'a bir şeyler soruyor ya da onunla konuşmaya çalışıyor gibiydi. Yanlarına gittiğimde Barın gelişimi izlemekle kalmayıp geldiğimde -bu halde bile- bedenimi süzmüştü. "Öfkelenmiş ve korkmuş halin daha seksi bence." Cümlesini tamamlamasıyla elimi alnıma vurdum. "Senin de böyle yarı baygın yarı ayık halin hiç seksi değil." Dediğimde ise yüzünü buruşturdu. Bense gülüp geri kardeşimin yanına doğru yöneldim.

Gecenin karanlığında oturmuş bombanın patlamasını bekliyorduk. Çoktan patlamış olması gerekmiyor muydu?

 

💗

 

"Ya senin Allah cezanı vermesin Barın Ateş, yatağımdan çıkar mısın? Valla vuruldu falan demem koyarım topuklularımla tekmeyi."

 

Cümlemi bitirdiğimde kahkaha attı. Ona kızmam sanki onun hoşuna gidiyordu. Ceylin hariç kimseyle paylaşmadığım yatağımda şuan o yatıyordu ve bu sinirlenmeme sebep oluyordu.

 

İtiraf etmek gerekirse kasları

İtiraf etmek gerekirse kasları... Her neyse bu konuyu açmayacağım. Barın yavaşça, yarasını zorlamamaya dikkat ederek bana döndü. "Sende yanıma yatsana, yarım kalmıştı yatıyorduk ne güzel." Bu adamın aklı hep mi böyle çalışıyor yoksa bana özel mi anlayamamıştım. "Gece bana güveniyor musun?"

 

Afallamış gibi hissediyordum. Böyle bir soru sormasını açıkçası beklememiştim. Barın Ateş'e güveniyor muydum? Ne kadar güvenmiyorum desem bile çok derinden gelen bir güven duygusu hissediyordum. Güvenmek... Barın Ateş tarihe geçmeli, hayatımda en kısa sürede güvendiğim insan o. "Güveniyorum ama neden böyle bir şey sordun? Hem de durduk yere." Bu sefer o soruma cevap vermek için düşündü. Ya da bilmiyordum. Belki de bir şey söylemek isteyip benden gizliyordu. Hiç bir şey bilmiyorum. Uzun zamandır ne annemin babamın katilini araştırmaya devam edebilmiştim, ne de düzenime uyabilmiştim. "Gece bak biliyorum, belki bunu söylediğim için bana kızacaksın ya da daha önce neden söylemediğim için kızacaksın ama bilmeye hakkın var." İçimi bir korku bir de heyecan kapladı. Ne söyleyebilirdi ki? Neyi bilmem gerekiyordu?

 

"Gece, bizim ortak bir kardeşimiz var"

 

"Ne?!" Ortak kardeşimiz mi vardı? Ama nasıl olabilirdi. Barın'la kardeş miydik biz? Hayır imkansızdı. Barın ve ben... Tamam bu saçmalıktı. Gerçekten ama nasıl olabilirdi.

 

Annem... Şimdi anlıyordum annemin ölmeden önce söylediği şeyin ne demek olduğunu.

 

*

 

"Kızım babanın yaptığı hata senin geleceğini mahvedebilir. Dikkatli olmalısın bu yolda kimseye güvenme. Bir kaç kişi hariç."

 

"Bu ne demek anne? Babam ne hata yaptı?"

 

"Bunu söyleyemem güzel kızım benim. Zamanı gelince öğreneceksin, ve öğrendiğinde her zaman dik duracaksın çünkü yanında biz olmadığımız da kendi başına ayakta durmayı öğreneceksin."

 

"Anne lütfen saçmalamaz mısın? Ne demek yanında biz olmadığımızda ya! Siz bir yere bile bensiz gitmezken bildiğin bana burada ölmenizden bahsediyorsun. Bana açık konuşur musun?"

 

"14480... Kasayı bulduktan sonra bu şifreyi gir."

 

Silah sesle duyuldu tam konuşacağım an da. Annem hızlı bir şekilde yan taraftaki çekmeceden silahını çıkardı. Dışarda çok büyük bir kargaşa var gibi duruyordu. Annemin kapıya doğru ilerlediğini fark ettiğimde bende peşinden ilerleyecektim ki beni eliyle durdurdu. "Anne bende geleceğim, sizi yalnız bırakamam" dediğimde annemin öfkeli bakışları üzerime toplandı. "Kardeşinin yanına git Gece. Onunla olmalısın, çok korkmuş olmalı."

 

Sanırım annem beni nereden vurabileceğini çok iyi biliyordu.

 

Oflayarak yukarıya çıkan merdivenlere yöneldim. Kardeşimin odası hemen merdivenlerin karşısıydı. Yukarı ulaştığımda kardeşimin odasına yaklaştım ve kapıyı yavaşça açtım. Gördüğüm görüntü ile üst katın ses geçirmez duvarlarına şükrettim. Kardeşim rahat bir şekilde uyuyordu. Yanına gidip battaniyesini üzerine örttüm ve onu rahat uykusu ile baş başa bıraktım.

 

Odadan çıktığımda annemin bana bahsettiği kasa geldi aklıma. Acaba burada olabilir miydi? Annemlerin odası hemen yan tarafımdaydı, solumda kalıyordu. Bu sefer annem ve babamın odasına girdim. Her zaman filmlerde görüyordum, gardırop içine saklıyorlardı. Bunun aklıma gelmesine kıkırdayarak gerçekten gardırop kapağını açtım ve içeriyi kontrol ettim. Sanırım annem ve babam bu tür filmleri izlemiyordu. Bu sefer komodinin yanına doğru ilerledim. Annem ve babamın odası gerçekten çok büyüktü. Komodine doğru ilerlerken ayağım bir şeye takıldığında durdum. Parkenin üzerinde ki halıyı çektim. Bir tahta diğerlerine nazaran daha çıkık duruyordu. Burada sanırım diye düşünüyordum ki bu düşüncemi kanıtlamak amacıyla parkeyi yukarı çektim.

 

Ya da vazgeçmiştim, annem ve babam gerçekten film izliyorlardı.

 

Kasa buradaydı.

 

Kasayı yukarı kaldırmak üzereydim ki dışarıdan bir haykırış duyuldu. Bu babamın sesiydi.

 

Hemen parkeyi geri olduğun yere yerleştirdim ve halıyı üstüne çektim. Hızla odadan çıkıp yan taraftaki Ceylin'in odasını kilitleyip anahtarı cebime attım. Koşar adımlarla dışarıya yöneldiğimde merdivenin önünde Ege'yi gördüm. Hemen boynuna sarıldım, onu özlemiştim. Fakat şimdi bunun sırası değildi, geri çekilip soluklanmadan sorular sormaya başladım. "O ses babamın sesiydi Ege, ne oluyor?" Ege başını öne eğdi ve dolan gözlerini saklamaya çalıştı. "Annem... Anneme bir şey mi oldu?" Yine cevap alamadığı da Ege'nin yanından koşarak dışarı çıkıp neler olduğuna baktım.

 

Dışarı adımımı attığım gibi babama doğrultulmuş silahı gördüm. Ege'de tam arkama geçtiğinde gözlerim babamın baktığı yere kaydı.

 

Bu sefer acı bir haykırış, bağırış benden duyuldu.

 

"Anne! Siz öldürdünüz demi lan annemi?! Sizin soyunuzu kurutacağım orospu çocukları!"

 

Ege'nin arkadan kollarımı tutuşu üzerine gidemedim, annemin yanına gidemedim. Son kez sarılamadım ona. Ben artık Ege'den kurtulmak için çırpınmayı bıraktım ve gözlerimden yaşların akmasına izin verdim. Bir maskeli adamla göz göze geldiğimde öfkeli bakışlarımı dikmiştim üzerine fakat ağlıyordum. Ne kadar öfkeli görünebilirdim bilmiyordum. İlk bakışlarını kaçıran ise karşımdaki gözleri dolu adam olmuştu. Ege silahını elinden düşürdüğünde bende dizlerimin üzerine düştüm. Babamı da acımasızca vurduklarında artık dayanamayıp yan tarafımda duran silahı aldım ve muhtemelen başları olduğunu düşündüğüm adama sıktım, sol bacağından vurmuştum. Bu sefer silahlarını bana doğrulttuklarında "hadi beni de vursanıza! Ne duruyorsunuz? Korkak mısınız, vursanıza!" Daha yeni göz göze geldiğim adam benim sözlerime aldanmayıp patronları olduğunu tahmin ettiğim ve daha yeni vurduğum kişiye döndüğünde, "baba canın yanıyor mu?" Diye sordu. İçimden 'o da aynı acıyı yaşasın, babasız kalsın' diye düşündüm. İçimde kalan son merhamet duyguları da yok olurken adamlar çekip gittiler.

 

Zorlukla ayağa kalkarak ilk önce babamın yanına sonra da annemin yanına ilerledim. Babamın yanına geldiğimde dizlerimin üzerinde oturdum ve sarıldım babama. Üstüme kan bulaştı, umursamadım. Gözlerim ağlamaktan acımaya başlamıştı, bunu da umursamadım. Her zaman yaptığım gibi babamın sağ yanağından öptüm. Sonra ise sol yanağından öptüm. Bedeni çok soğuktu normal vücut ısısına oranla. Babama son kez sarılıp kalktım ve annemin yanına gidip yine aynı pozisyonda oturdum. Gözleri kapanmıştı. Yeni fark etmiştim, annemin boynunda bir dövme vardı. Bu 'DGC' yazan bir dövmeydi.

 

Deha, Ceylin ve Gece...

 

Bizim baş harflerimiz vardı; babamın, kardeşimin ve benim. Yüzümde kurumuş olan göz yaşlarına kuru olmayan yenileri eklendi. Daha fazla dayanamayıp anneme sarılıp hıçkırıklar eşliğinde ağlamaya başladım. Ege'nin de ağladığını duyuyordum.

 

Yaklaşık yarım saat ya da belki de bir saat öyle anneme sarılarak ağladım. Sonra ise ayaklandım, üzerimde ki kırmızı kareli eteğimin ve beyaz bluzumun kan olmasını umursamadım. Anne ve babamın hep açık olmasını istediği saçlarımı istedikleri gibi yapıp açık bıraktım. Ben belki 24 yaşıma girecektim ama bu annem ve babamsız olacaktı. Bunun intikamını alacaktım değil mi? Tabii ki, alacaktım. "Ege bana silah kullanmayı öğretir misin?" Sorduğum sorudan sonra ona dönüp baktığımda şaşırmış olduğunu gördüm fakat kafasını sallayarak bunu kabul etti. Bugün benim miladım olacaktı. Anne ve babamın katillerini bulduğumda onları öldürmeden asla bırakmayacaktım.

*

 

"Gece iyi misin?"

 

"Barın yürü gidiyoruz, özür dilerim yaran tam iyileşmedi ama birinin yanımda olması gerekiyor."

 

Barın kafasını salladığında yola çıkmak üzere hazırlandık ve Ege'ye haber verdiğimde çıktık.

 

💗

 

Burada, bu evde bir kasa vardı. Eve hala hiç bir şey olmamıştı. 14 ay olmuştu, bu eve gelmediğim süre boyunca yine çiçeklerin sulanmasını, annemin hep yaptığı gibi kuşlara yem verilmesini istemiştim.

 

Yukarı kata Barın ile birlikte çıktığımızda o günü hatırlıyorum. O zaman cenaze, ölümler, kendi acım vs. derken kasayı unutmuştum. Koşar adımlarla yukarı çıkıp o odaya girdim. Anne ve babamın odasına. Parkenin yine hafif çıkıntı olarak durduğunu fark ettim. Neden daha önceden fark etmemiştim bilmiyordum. Tam çıkıntı olan parkenin yanına, dizlerimin üzerine diz çöktüm. Halıyı yine o günkü gibi kenara çektim. Parkeleri de yukarı çektim. Bir parke değildi açılan, 4 parke birden açılıyordu. Hepsi açıldığında kasa gerçekten de buradaydı. "Barın yanıma gelir misin?" Barın sözümü bitirdiğimde aynı benim gibi oturdu ve kasayı birlikte yukarı çektik. "Annem o gün ölmeden önce babamın bir hata yaptığını söylemişti. Ve bu hatayı öğrenmem için kasayı açmam gerekiyor." Sözümü bitirdikten sonra parmaklarım kasanın şifreyi girmek için tasarlanmış tuşlara gitti. Şifreyi hatırlıyordum. 14480... Şifreyi girmek için parmaklarım tuşlara bastığında her bir sayı yazışımda 5 gri lamba yeşile dönüyordu. En sonunda bütün sayıları yazdığımda beşi birden yanıp söndü ve kasanın kapağı serbest kaldı. Kasanın kapağını açarken titreyen ellerimi umursamayıp içindekileri aldım ardından ise cebime koydum. Kasanın içinden 4 flaş, notlar ve resimler çıktı.

 

"Barın biliyor musun? O gün, yani annem ve babamın öldüğü gün öldüren bir adamla göz göze gelmiştim. Gözlerinin seninki ile aynı olduğuna yemin edebilirim ama sen olamazsın. Zaten yeni tanıştık değil mi?"

 

 

Barın yutkunarak kafasını salladı sonra ise sanki bir şey dikkatini çekmiş gibi kaşlarını çattı ve kasaya odaklandı. "Gece kasada bir şeyler daha var gibi duruyor."

 

Kafamı çevirip tekrar kasaya dikkatle baktığımda Barın'ın haklı olduğunu gördüm. İçinden bir adet harita ve pusula çıktı. Haritayı aldığımda içinden bazı fotoğraflarda döküldü.

 

Haritayı aldığımda içinden bazı fotoğraflarda döküldü

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

Son çıkan resmin arkasında bir şey yazıyordu

Son çıkan resmin arkasında bir şey yazıyordu. Bu dil Türkçe değildi fakat annemin bu dili bana öğretmiş olması işime şimdi yarıyordu.

 

"Gecenin tam 12'sinde Kraliçe'miz gelecek ve onun tacını takacak olan kişi çok geçmişte kaldı. Oku, bunu oku. Bunu okuduysan senden sonra ki kuşaktır gelecek olan."

 

"Dikkat! Sakın düşman soyunu bulma. Bulduysan ölümün yakındır. Sen kurtulamayacak olsan da senden sonra ki kurtulacaktır."

 

Barın okuduğum cümlelerle kaşlarını mümkünmüş gibi daha fazla çattı ve bana baktığında şaşkınlıktan çatılmış olan kaşları bu sefer havaya kalktı.

 

Bunlar her neydi, bilmiyordum ama öğrenecektim. Resimlerin arasında da siyah bir defter çıktığında hepsini çantama attım ve kasanın şifresini değiştirdim. Şifre '280800'dı. Bunu Barın görmemişti ve ona da söylemeye niyetim yoktu. Gelecek olan benden sonra ki kuşak benim çocuğumdur ve bu çocuk düşman soyumdansa...

 

Tabii ya!

 

Düşman soyların birleşimi Barın ATEŞ ve bendim. Bizim sonra ki kuşağımızdan bahsediyor. Demek ki bir kızımız olacaktı. Ama bir cümle dikkatimi çok çekiyordu. 'Sen kurtulamayacak olsan da senden sonra ki kurtulacaktır.'

 

Bu ne demekti ki?

 

Her şeyi unutmaya çalışmam gerekiyordu. Düşmanımla beraber olduğumu bile unutup yolumda devam etmem gerekiyordu. Barın ATEŞ aslında çoktan bir plan yapmıştır ama ben o planı bozardım işte.

 

💗

 

"Alo Alya, yardımına ihtiyacım var gelir misin?"

 

"5 dakikaya ordayım."

 

Telefonu kapatıp masaya koydum ve düşünmeye devam ettim. Sabah olmuştu. Dün geceyi düşündüğümde hala içimde bir korku oluşuyordu. Gece Barın ile birlikte eve dönmüştük. Eve davet ettiğimde kendi evine gideceğini söyleyip basıp gitmişti. Sabaha kadar uyumamış, olayları çözmeye çalışmıştım. Başarılı olamadığımdan dolayı da Alya'yı çağırmıştım.

 

Alya benim çocukluk arkadaşlarımdan biriydi ve onu kaybetmemek için canımı bile verirdim. Alya'nın gelmesine gerçekten çok ihtiyacım vardı çünkü bu kadar karışıklıkta zeki birinin bana yardım etmesi gerekiyordu ve bende beyin gerçekten buharlaşmaya başlamış olabilirdi. Oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim. Alya muhtemelen ona sadece 'yardımına ihtiyacım var gelir misin' dememe rağmen bütün kızları toplayıp getirecekti ki, motoruyla gelmiş olan Alya'nın arkasındaki sürü gibi gelen arabaları fark ettiğimde bu düşüncem kanıtlanmış oldu.

 

Kapıyı açtım ve teker teker içeri geçmelerini bekledim. Hepsine zaten ayrı ayrı güveniyordum fakat Alya bir ayrıydı. Her şeyimi bilirdi ve Barın'ı da biliyordu. Çünkü zaten benim korumamdı o.

 

Cansu İlhan...

 

Alya Ulu...

 

Azra Yüksel...

 

Ve Sıla Kara...

 

Hepsi içeri geçtiğinde kapıyı örttüm. Kesinlikle fotoğrafları ve yazıları görünce şoka gireceklerdi. Yazıların bazıları annemin elindendi.

 

Babam annemi aldatmıştı.

 

Annemin bahsettiği hata, bu hataydı işte. Bu aldatma sonucunda bir erkek çocuk olmuştu ve babamın annemi aldattığı kişi, Loren Ateş'ti... Bu da demek oluyordu ki, Barın ATEŞ'in annesi ile benim babam birlikte olmuştu, bu birliktelikte doğan çocuktan dolayı Barın Ateş'in babası; annesi Loren'i vurmuştu ve üstüne de benim anne ve babamı öldürmüştü. İçimde parlayan bir öfke hissediyordum ve bu öfkeyi dindirmem gerekiyordu yoksa olacaklar hiç hayra alamet değildi. Alya benim düşüncelerimle cebelleştiğimi fark etmiş olmalı ki yanıma yaklaşıp, "iyi misin Gece?" Diye sordu. Kafamı sallayıp bende koltuğa oturdum. "Öncelikle, ağzınıza sıçtırtıcak herhangi bir harekette bulunmayın lütfen. Bunların kopyası başka hiçbir yerde yok çünkü. Kısa bir özet geçeceğim ve Alya... Sen bundan sonra benim korumalığımı yapacaksın. Çalıştığın yerin bundan haberi var tabii ki. O kadar özel kurslara gittin ve en yakın arkadaşımsın. Şunu söylemeyim ki, evimde bir hain var. Bunun siz olduğunuzu söylemiyorum. Farklı biri... Ve o kişiyi biliyorum ama size söyleyemem çünkü dinliyor olabilir. Son olarak ise bugün annemin ölmeden önce bahsettiği kasayı açtım. İçinden gördüğünüz üzere bunlar çıktı." Hepsi etrafına toplandığı masaya baktılar. Birden çok kağıt ve notlar vardı. Notların çoğunluğunu okumuştum ve... Öğrendiğim şeyler hiç işime gelen, iyi şeyler değildi.

 

Alya şaşkınlıkla dikkatli bir biçimde kağıtlardan birini aldı. Dikkatle inceliyordu ve bir anlam çıkartmaya çalışıyordu. Alya kaşlarını çatarak, "bunları bana çevirir misin? Sana anca öyle yardım edebilirim." Dedi. Tabii ki bazılarında sadece annem ve benim bildiğim bir dil vardı. Çok küçükken annem, 'ileride işine yarayacak. Bazen zor gelse de öğrenmelisin.' Demişti ve haklıydı da.

 

*

"Anne zaten bir sürü dil öğreniyorum birde bu nereden çıktı?" Ettiğim sitemle annem bir hışımla bana döndü. "Bunu eğer öğrenmezsen, sırların içinde boğulursun Gece. Aynı karanlık bir okyanusta boğulmak gibi." Söylediği son cümleyle irkildim. Neden böyle bir şey söylemişti ki? Zaten daha yeni ortaokula geçecektim. Sürekli yeni bir şey çıkartıyordu bu kadın başıma. Sır neydi acaba? Sürekli sırlardan bahsediyordu annem son zamanlarda. Bu hoş değildi. "Peki, tamam anne." Annem cümlemi tamamlamam ile arkasını döndü ve işine devam etti. Bana peri alfabesi dediği şey hiçbir yerde yoktu. Çok merak ediyordum acaba bu nasıl karşıma çıkacaktı. Her şey bir yana annem son zamanlarda okula gitmeme izin vermiyordu. Eve öğretmen çağırıp dersleri öyle yaptırıyordu. Bu doğru değildi! Bütün arkadaşlarım koşa koşa okula gidebilecekken Alya, benim ile kalıp o da özel öğretmenle ders çalışıyordu. Oflayarak odama çıktım. Muhtemelen Alya oradaydı. Yukarı çıktığımda tahmin ettiğim gibi Alya odamdaydı. Bu gece Alya ile film gecesi yapacaktık. Annem yardımcılara söylemişti, patlamış mısır, cips, taze meyve suyu hazırlayıp benim odama getireceklerdi. Alya'nın arkasından sessizce yaklaşıp bir anda belinden gıdıkladığımda çığlık attı sonra ise benim olduğumu fark etmiş olmalı ki gülmeye başladı. Belinden gıdıkladığımda çok gülüyordu, bu onun tiki gibi bir şeydi. Bende gülümseyerek artık belini gıdıklamayı bıraktığımda derin bir oh çekip yatağa oturdu. "Alya, neden bu dili sürekli öğrenmemizi istiyor annem?"

 

"Bilmiyorum Gece ama annen söylüyorsa bir bildiği vardır"

 

*

 

"O günü hatırlıyorsun değil mi?" dediğimde kafasını salladı. Hatırlamaz olur muydu hiç? Alya'dan bahsediyorduk. Bende onların yanına gittiğimde Azra'nın şaşkınlığını ve Sıla'nın dolu gözleriyle karşılaştım. Cansu ise notu okuyordu.

 

"Sevgili Kızım Gece'ye...

 

Güzel kızım, eğer ki bu notumu bulduysan demek oluyor ki, ortalık karışmış ve artık ben yokumdur. Bunlar olduysa artık bazı şeyleri kavramaya da başlamış olmalısın. Sakın ağlama meleğim. Ağlarsan sana acırlar, her zaman oynadığın gibi; o içindeki güçlü kızı oynamaya devam et çünkü seni kullanmaya çalışırlar ve o çocukla tanışmış olmalısın. Sana demiştim hatırlıyorsundur. "Bir kaç kişi hariç kimseye güvenme." Bunlardan biri Alya, diğeri ise Barın. Onunla çocukken çok yakındınız fakat sonra... Sonra sizi ayırmak zorunda kaldık baban yüzünden. Babandan nefret etme çünkü o senin ondan nefret etmeni asla istemez. Benim de ondan nefret etmemi istemediği ve benim ona defalarca yenilmem gibi. Biliyorum kafan çok karışık ama ona güven. Onun babası Murat Ateş, ona sakın ama sakın güvenme çünkü o gururu incinmiş, aldatılmış bir adam. Bir başka konu ise evet, baban beni aldattı. Benim en yakın arkadaşım olan Loren yani Barın'ın annesi ile yattı. İkisini bulduğumda yanımda Murat'ta vardı ve onları gördüğünde öfkeden kıpkırmızı olmuştu. O gece Barın ve senin bir kardeşiniz oldu. Senin babanın çocuğu, onun ise annesinin. Bak kızım, o çocuk doğmadan babası Loren'i vurdu ve mecburi bir şekilde çocuğu alıp annesini ölüme terk ettiler. Loren, utansa da benden yardım istemişti ölmeden önce. Bende ona yardım ettim. Bu yardım kötü bir şey değildi. Çocuğu doğana kadar bizimle yaşayacaktı. Ne kadar kızgın olsam da ona, kabul ettim çünkü biliyordum, Murat Ateş onu acımadan öldürebilecek bir kapasiteye sahipti. Doğumu yaklaşıyordu ve diğer çocuğu olan Barın'a hasret yaşıyordu, buna dayanamayıp oğlunu görmeye gitti. İşte o zaman, Barın'ın gözleri önünde vurdu onu. Hastaneye gidene kadar sadece bebeğini sayıklıyor, dua ediyordu. Ameliyathanede ise korktuğumuz haber geldi. Hemşire küvez de bir bebek ile çıktı dışarı. Barın bebeğin yanına ürkek bir şekilde yaklaştı. Küvezin kapağı hale açıktı. Bebeğin eline dokundu ve "çok minik ve eli çok yumuşak, annemin eline benziyor" dedi. Herkes hayretler içindeydi. Ben ise başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. O an fark ettim de, hemşirenin bile gözü dolmuştu. Kafasını kaldırdığında göz göze geldik. Dudaklarını hareket ettirerek, 'öldü' dedi. Gözlerimden yaşlar boşaldı ama ses çıkaramadım. O sıra da baban ve sen koşar adımlarla içeri girdiniz. Babana öfkeyle baktım ama bebek için veya beni aldattığı için değil. İki küçük çocuğu sahipsiz bıraktığı için. Sen direk Barın'ın yanına gitmiştin, o her şeyi biliyordu fakat sen bilmiyordun. Barın sana çaktırmamak için gülümsedi ve sarıldı sana. Canımın yandığını hissediyordum Barın'a baktıkça. O da benim çocuğum gibiydi. Belki gülersin bilemem ama bazen yanıma gelip, "Gece çok güzel, onunla evlenmek istiyorum." diyordu.

 

O gün Barın annesiz kaldı ve biliyor musun? Sizin kaderleriniz çok benzer. Gece ilerde birlikte sonunuz geldiğinde umarım hamile olmazsın çünkü çocuğun annesiz babasız büyümemeli. Eminim ki, sen çok güzel bir anne olacaksın ve hamilelik sana çok yakışacak. Gece, Barın senin küçüklük aşkın, çocukluk aşkın. Hatırlamıyorsundur belki ama sen beş yaşındaydın, o da 7. Barın senin yanağından öpmüştü. Babanın kaşları çatılmıştı, sen ise kalakalmıştın. Ben ve Loren ise kahkahalara boğulmuştuk.

 

Şimdi kardeşiniz yaşıyor mu bilmiyorum ama yaşıyorsa onu yanına alın. O da sizin gibi hasta. Sende olduğu gibi hem taşikardi hem de panik atağı var.

 

Sana güveniyorum kızım. Sende olan merhamet duygusu bile koruman gerekenleri korumaya yeter. Barın'a güven meleğim. Sen kardeşlerini korumaya çalışırken o da seni koruyacaktır.

 

Sevgilerimle...

RÜYA KARA"

 

Yavaş yavaş aklıma gelenler ile dondum. Ardından ise Barın'ın sesini duydum. "Gece çok güzelsin, seninle evlenmek istiyorum. Hatırlıyor musun?"

Başımı sert bir zemine çarpsam ancak bu kadar ağrırdı muhtemelen ve; evet Barın ATEŞ çocukluk aşkımsın.

"Masal kız ve mavili çocuk..." Aklımda dolanan son şey dudaklarımdan dökülürken kendimi bilmediğim derin bir okyanusta uykuya bıraktım. Başım ve vücudum sert bir zemine değmeden tanıdık olduğum sıcaklığa ve kokuya kavuştuğunda Barın'ın endişeli sesini duyuyordum fakat ne dediğini anlamıyordum.

 

 

 

 

~SON~

Loading...
0%