Yeni Üyelik
2.
Bölüm

ATEŞ VE KARA

@yazar.tusmw

1.Bölüm: ATEŞ VE KARA

"Siz salak mısınız? Adamları bildiğiniz içeri attınız. Size demedim mi ben kardeşim evdeyken bu bariyerlerden tek bir insanı bırak kuş bile geçmeyecek diye?"

 

"Gece tamam sakin ol, sonuçta halledildi. Ecem iyi mi? Çok korkmuştur kesin"

 

"Tabii ki korktu. Neyse ki şuan da herhangi bir şeyi yok" dedikten sonra arkamı döndüm ve giderken "burayı temizleyin daha çok işimiz var" diyerek son sözümü de söylemiş oldum.

 

💗

 

Holding'e girdiğimde koşarak yanıma gelen Sema nefes nefese konuşmaya başladı. "Gece Hanım diğer anlaşma yaptığımız Ateş Holding toplantıyı kabul etti. Hatta yarım saate talep ettiler. Eğer sizde kabul eder-"

 

"Gelsinler bekliyorum." Sema'nın cevap vermesini beklemeden odama doğru yol aldım.

 

Odanın kapısını açtığım anda burnuma gelen annemin kokusuyla gözlerim doldu. Neredeyse 14 ay olmuştu fakat hala dün gibi hatırlıyordum o günü.

 

Her gün bu odayı girerken de annemin parfümünü sıkıyordum. Çıkarken de annemin parfümünü sıkıp kapısını kilitleyip çıkıyordum.

 

Görüşüm iyice bulanıklaştığında kendime gelmek için odamın kapısını tamamen açıp içeri geçtim, ardımdan kapıyı kapattım. Masaya oturup hızla bilgisayarımdan mailleri açtım ve gelen mailleri okuyup cevaplamaya başladım.

 

💗

 

Yaklaşık 10 maile yakın cevap verebilmiştim ki toplantı yapmayı kabul eden holding sahipleri geldiği söylendiğinde masamın üzerini toparlayıp -kesinlikle çok topluydu- içeri almalarını ve toplantı odasında beklediğimi asistanım Sema'ya ilettim.

 

Ellerimde projelerimle toplantı odasına geçtim ve beklemeye başladım. Beklediğim sırada boş durmayıp son kez projelerime bakıyordum.

 

Her şey kusursuz olmalıydı, bu holding bana babamdan ve annemden kalmıştı. Onların bana bıraktığı her şeyi elimden geldiğince mükemmel tutmaya çalışıyordum çünkü bunu onlar bana bırakmıştı. Zaten okuduğum mimarlık bölümüyle işim daha kolay olup Karalar Holding'in başına geçmiştim. Annemin ise kendine ait bir güzellik merkezi vardı. Hem holding hem güzellik merkezi hem de bir arsa benim üzerimeydi, ama annem ve babam bunları bana bırakırken biliyorlardı ki daha 6 yaşında olan kardeşime bizzat kendi evimde prensesler gibi bir yaşam sürdürttürüyordum ve bu böyle olmaya devam edecekti.

 

Eğer anne ve babamın katilleri onu da benden almazlarsa...

 

Kapının çalmasıyla bütün daldığım düşüncelerimden uzaklaşıp "gel" diyerek kapının açılmasını bekledim.

 

Beklediğim gibi kapı açıldığında içeri hafif beyazları çıkmış bir adam ardından biraz(!) yakışıklı bir adam girdi. Bende biraz daha doğrulup omuzlarımı dikleştirdiğimde kesinlikle ultra mega yakışıklı olmayan sadece birazcık yakışıklı olan adamın dikkatini çekmiş olmalıydım ki bana doğru dönüp baktı. Ardından ise bakışlarıyla bedenimi süzüp geçti.

 

Holding sahibi olarak konuşmaya başlama ihtiyacı hissetmem normal miydi bilmiyordum fakat her toplantımda böyle hissediyordum.

 

"Buyurun oturun, kahve ya da herhangi bir içecek ister misiniz?" kibarca ve gülümseyerek sorduğum sorunun ardına adını hala hatırlayamadığım o birazcık yakışıklı adamın gözleri gülümsememde biraz oyalandı ardından ise "ben kahve alırım şekersiz olsun" diyerek cevaplamış oldu sorumu.

 

Diğer adam ise bir şey istemediğini belirtti, ben ise hemen kapının önünde olan Sema'ya 2 kahve biri şekersiz, biri orta şekerli bol köpüklü kahve getirmesini söyleyip toplantı masasına oturdum.

 

"Öncelikle toplantıyı kabul ettiğiniz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler, direk size projelerimi sunmaya başlayıp fikirlerinizle daha iyi bir şeyler ortaya çıkartmaya çalışabiliriz."

 

"Bizim elimizde de büyük bir proje var aslında toplantıyı kabul etmemizde bu projenin de çok büyük olmasa da yeri var sonuçta sizinle çalışıyoruz ve bu projeyi dizinde incelemenizi isteriz" Kafamı onaylar biçimde salladıktan sonra projeleri incelemeye başladık.

 

Bu süreçte yakışıklı olan adamın adının Barın olduğunu öğrendim.

 

Barın ATEŞ...

 

Güzel bir isme benziyordu.

 

Kafamı kaldırıp Barın adlı o adama baktığımda onunda zaten beni izliyor olduğunu gördüm. Bu nedensizce içimde bir kıpırtı oluşturmuştu. Garip ama hoştu. Bu adam sanırım biraz gereğinden fazla yakışıklıydı. Bakışları değişik ama güzeldi, aynı zamanda derindi. Göz kırpıp projelere bakmaya devam ettiğinde bende gülümseyerek projelere döndüm.

 

💗

 

"Ablacım bak o öyle olmaz onu oraya değil bu tarafa takacağız." Holding'ten çıkıp eve geldiğimde kardeşime de bir sürpriz yapıp ona çadır almıştım. Hem de en sevdiği çizgi film karakterinin deseni vardı. Görünce aşırı mutlu olup hemen şimdi kurmak istediğini söylemişti. O kadar masum ve saftı ki onu kırmak imkansız gibi bir şeydi.

 

"Ama abla bak bunun bu köşesi buraya uyuyor. Buraya takalım", sanki bana isyan eder gibi söylediği sözlerle gülmeden edemedim.

 

"Seni mi kırıcam bebeğim, diğer çubuğu buraya takarız o zaman." diyerek cevapladığımda heyecanla çadırın parçalarını takmaya devam etti.

 

Bende ona yardımcı olduğumda çabucak bitirmiştik. Çadırın son olarak da etrafını saran bu kumaşını taktığımızda neredeyse içinde kalabilecek şekilde olmuştu. Ecem hemen içeri gözle görülebilir bir mutluluk ve heyecanla girdiğinde karşıdan bizi izleyen Ege'yle göz göze geldim. Elimle 'gel' işareti yaptığımda kolları bağlı bir şekilde yaslandığı duvardan doğrulup bize doğru gülümseyerek geldi. "Ceylin'e bazı kamp oyuncakları alınmasını istiyorum bu gece evin içinde değil, dışarıda yani bahçesinde çadırda uyuyacağız. Koruma sayısını arttırın ve herhangi bir tehdit içeren bir şey algıladığınız an bana haber veriyorsunuz Ceylin'i içeri alacağım. Anlaşıldı mı?" Sert ses tonunda söylediğim sözler karşısında şaşıran Ege durumun ciddiyetini sanırım anlamıştı.

 

Ege benim çocukluk arkadaşımdı. Asla onu kırmaz, incitmezdim fakat konu eğer kardeşim Ecem Ceylin'e gelirse herkes silinirdi gözümde.

 

"Anlaşıldı komutanım" elini komutanı gelmiş asker gibi alnına götürdüğünde güldüm. "Tamam, tamam şımarma hadi git dediklerimi yap."

 

O da söylediklerim karşısında güldükten sonra yanımızdan ayrıldı ve bir kaç adamı da yanına alıp arabaya doğru gitti. Kısa bir süre ardından ise araba ile gözden kayboldular.

 

Bende kardeşime tekrardan bakmak için dönecektim ki kapıdaki misafirimiz görene kadar.

 

Barın ATEŞ...

 

Burada ne işi vardı ki bu adamın?

 

Herkesten sakladığı evimi bulup birde içeri gelecek kadar yakınıma yaklaşacak izni hangi ara vermiştim ona?

 

Kardeşimin de çadırdan çıkmak üzere olduğunu görünce hafif fısıldayarak "içerde kal ablacım hemen döneceğim" dedim ve ardından öfkeli gözlerimle o adama doğru ilerledim.

 

Kardeşimi görmemeliydiler.

 

Ne, kim olursa olsun kardeşimi korumak zorundaydım. Hele birde bu yeni tanıştığımız adama karşı daha da temkinli olmalıydım.

 

Adamın yanına ulaştığımda aradaki boy farkından dolayı kafamı biraz kaldırıp bakmam gerekiyordu fakat buna aldırmadan konuşmaya başladım.

 

"İş arkadaşlarımı ya da ortaklarımı eve almadığımı bilmiyor musunuz Barın Bey?"

"Bilmiyordum Gece Hanım ama öğrenmiş oldum, kapıda mı bırakacaksınız beni?"

"Sizi içeri almam için bir sebep söyleyin?"

"Çok güzelsiniz mesela bence bu sizin kadar olmasa da güzel bir sebep"

Verdiği cevaplar ufak bir şok yaşasam da hemen tekrar kendime gelip "bu geçerli bir sebep değil Barın Bey" demiştim.

Fakat o cevap verecekken dünyamın başıma yıkılacağı bir şey oldu.

Hayır, anne. Hayır, baba kardeşimi de sizin gibi kaybedemem, onu herkesten sakınırken bu yeni tanıştığım adamın görmesine izin veremem... Onun bilinmesi her anında daha da dikkatli olmam demek. Çünkü her anımda, her saniyemde bana zarar vermek isteyen veya benim etrafımdakilere zarar vermek isteyen bir kurt sürüsü vardı.

 

"Kim gelmiş abla? Bu abi kim?"

 

Her şey karmaşıklaşırken birde kardeşimin Barın'ı, Barın'ın da kardeşimi görmesi daha da kötü olmuştu.

 

"İçeri geç, hemen." Sesimin tonu kardeşimi korkutmuş olacak ki bir anlığına korkudan hıçkırmıştı. Hemen yan tarafımda ki korumaya dönüp Ceylin'i işaret ettiğimde ne demek istediğimi anlamıştı.

Koruma Ceylin'e doğru ilerleyip ona bir şeyler fısıldadı ve Ceylin'in gözleri anında parladı ardından ise koşarak eve girmişti. Kim bilir bu kadar masumken neye sevinmişti? Hangi oyuncağına?

Tekrar odak noktamı Barın'a çevirdim.

"Kardeşin olduğunu bilmiyordum." Gülümsedi.

"Bilmende gerekmiyor ve hemen, şuan da evimi terk etmeni istiyorum yoksa korumalarım olaya dahil olacak"

"Tamam ya sakin, bir şey yapmayacağım zaten gidiyorum şimdi ama bir daha geleceğim hem de senin isteğinle"

Sinirim git gide artarken arkamı dönüp eve doğru ilerledim.

Ev değiştirmemiz gerekiyordu anlaşılan.

Bu gece bu evde son günümüzdü.

Yarın diğer evimize gidip burayı unutuyordum.

Ve kardeşimde benimle gelecekti. Ona bir şey olmasına dayanamazdım. Çünkü o benim her şeyimdi.

Kardeşimi herkesten sakınmamın tek sebebi daha düşmanlarımı bilmememdi. Düşmanlarını bilmemek beni bu savaşta sağır ve kör yapardı.

Ve aynı ayna hem sağır hem de kör olmak benim isteyeceğim son şey bile değildi.

Sanırım kardeşimin kalbini birazcık kırmıştım ama bu onu daha yeni tanıştığım adamdan sakınmak içindi.

 

Eve girdiğimde kardeşimin gülüşen mutlu sesleri kulaklarıma doldu. Seslerin geldiği odaya girdiğimde korumamla barbie oyuncaklarıyla oynayan kardeşimi görmek kesinlikle aklımın ucundan dahi geçmiyordu ta ki bu görüntüyü görene kadar. Korumamın adı Yusuf'tu fakat ondan böyle bir performansı kesinlikle beklemiyordum.

 

Yusuf benim geldiğimi en sonunda fark etmiş olacak ki elinde incelemekte olduğu oyuncak güzeller güzeli bebeği bıraktı ve hemen oturduğu yerden kalkıp doğruldu. Gülmemek için zor duruyordum ki dayanamayıp bir kahkaha patlattım. Yusuf içinde bulunduğu durumdan utanç duyduğu için başını önüne eğdi fakat benim muhteşem akıllı kardeşim tabi ki her zaman ki gibi yapacağını yaptı. Başı eğik duran korumamın kafasına barbie bebeği oturur pozisyonda koydu. Yusuf ise önünde birleştirmiş olduğu ellerini çözüp bir elini alnına vurur gibi yapıp oyuncağın bacağına vurduğunda ve bu hareketi oyuncağın ayağının Yusuf'un gözüne girmesine sebep oldu. Tam bir küfür edecekti ki gözlerimi kocaman açıp oyuncak evinin malzemelerini düzenleyen kardeşimi kaş göz yaparak işaret ettiğimde sağlam olan gözüyle neyi ima ettiğimi anladı ve sustu.

 

"Güzelim benim gel bakalım sana bir sürprizim var." Söylediğim şey Ceylin'i meraklandırmış olacak ki heyecanlı gözlerle çabucak yanıma geldi. Yusuf onu kurtardığım durum için minnettar şekilde bakarken kafamla dışardan pencereyi fırsat bilip izleyen korumaları işaret ettiğimde bayılır gibi kendini koltuğa bıraktı. Kıkırdayarak kardeşimi sürpriz yapacağım yere doğru götürmeye başladım.

 

💗

 

Kardeşimi sahiplenmek istediği kedi hayalini gerçekleştirmek için petshop'a getirmiştim fakat gözlerinde bir hüzün vardı. Nedenini merak ettiğim için önünde diz çöküp "Meleğim neden suratın asık? Yoksa sürprizi mi beğenmedin?" dedim. Cümlemi bitirdiğim an da kafasını hayır anlamında sağa sola salladı.

 

"Sadece hepsi o kadar tatlı ki, birini alsam aklım diğerlerinde kalacak. Ama biliyorum ki hepsini de sahiplenemeyiz."

Bu kadar masum düşünmesi yine gülümsememe sebep olurken o ise beni arada bırakacak bir soru sordu. "Abla benim yerime sen seçer misin?"

Tabii ki onu reddetmeyecektim, kafamı kaldırıp minnoş minnoş duran kedilere göz gezdirdim. İçlerinden soyadım ve adımın aksine bembeyaz duran kedinin ayağında sanki hafif bir sakatlık olduğunu görmüştüm. Yanlış mı gördüm diye düşünürken gerçekten de ön sol ayağına basamadığını gördüm. Kafesin kapağını açıp içinden ayağına dikkat ederek çıkarttım ve ardından görevli adama doğru gidiyordum ki bir anda tiz bir rüzgar sesinin ardından nefesimin kesilmesiyle tertemiz ve beyaz elbisemden akan kanı gördüm. Kediyi dikkatlice kafesine geri koydum.

Sıra bende miydi? Neden olmasın?

Hayır, kardeşimin bunu görmesine izin veremezdim.

Canımın yanmasını umursamadan çantamdan telefonu çıkardım ve Ege'ye konum attıktan sonra vurulduğumu söyledim.

Ege art arda mesajlar sıralarken zar zor konuştum. "Ablacım şimdi seninle bir oyun oynayacağız. Kapat gözlerini ve Ege abini en arka tarafta bekle tamam mı? Ama bunu yaparken bana bakmak yok çünkü ben saklanacağım, Ege abin geldiğinde de beni bulacaksınız." Nefesimi tam alamadığım için sürekli duraksamıştım ama kafamı çevirdiğimde her şeyden habersiz kardeşim masum masum kafasını sallayıp dediklerimi yapmaya başladı.

Çok fazla kan kaybediyordum. Bir an da nasıl oldu, bilmiyorum ama bunlar anne ve babamın katillerinin işiydi. Yavaş yavaş bilincimin kaybolduğunu hissediyordum çünkü görüşümde bulanıklaşmaya başlamıştı. Görevli adama kardeşimi işaret ederek işaret diliyle Ege gelene kadar bakmasını rica ettim.

Adam daha önce buraya Ege ile gelmiştik bu yüzden Ege'nin kim olduğunu biliyordu. Dışarıya hafif göz attığımda kimseyi görememiştim ama yanımdan geçen ve bir rafa isabet eden kurşunu gördüğümde yapabildiğimin en hızlısını yapıp kenara çekilmeye çalıştım.

Adamlar susturucu kullanıyorlardı!

Her daim çantamda bulunan silahımı çıkarıp tekrar bakacaktım ki gelen kurşunun raflara tekrardan saplanması ile içerde kaldım. Yaramın olduğu yere tekrar baktığımda kanamanın hala devam ettiğini gördüm. Vücudum artık dayanamayıp yere çökerken kapıdan giren Ege benim büyük bir şansımdı. Hemen bir elini bacaklarımdan bir elini de belimden geçirip beni kucağına aldı.

Bayılmadan önce son söyleyebildiğim şey "Ceylin arka tarafta onu alın beni seninle arayacağını düşünüyor" oldu fakat gördüğüm son şey ise Ege'nin korkarak bana bakarken Yusuf'u çağırmasıydı.

~SON~

Loading...
0%