Yeni Üyelik
5.
Bölüm

GERÇEKLER

@yazar.tusmw

4. Bölüm: GERÇEKLER

Kulaklarım çınlıyor, ellerim titriyordu. Biricik, güzeller güzeli kardeşim kan kusmuş ardından ise bayılmıştı. Gıda zehirlenmesi diye düşünürken kan kusması akciğeri ile alakalı olduğunu öğrenmiştim. Doktor sonunda gelebildiğinde Ege ile beraber ayaklandık.

 

"Öncelikle kardeşiniz bu saatten sonra bizim gözetimimizde kalacak ve kardeşiniz... O çok ciddi bir şey ile mücadele etmeye çalışıyor. Kardeşiniz akciğer kanseri"

 

Dünya dönmeyi bıraktı. Zaman durdu. Herkes sustu, kimse ağzını açıp tek bir laf etmedi. Farkındaydım. Şu an düşmanlarım tarafından da izleniyordum ve bunu duymuşlardı. Ne tepki vereceğimi düşünüyorlardı. Kardeşim, benim her şeyim, kanserdi. Nefes alamadığımı hissediyordum. Kendimi bile hissetmeyi bırakmıştım. Ayakta nasıl durduğumu inanın hiç bilmiyordum fakat sonradan Ege'nin belimde olan kolu sayesinde olduğunu gördüm.

 

İçerde yatan ve makinelerle nefes alma çabaları içinde olan tek aileme baktım. Çok bitkindi, gözlerinden okunuyordu. Meraklı ve bir o kadarda yorgun gözleri ile etrafı inceliyordu. Sıkılmışa benziyordu. "O sıkılmış, ona oyuncaklarını götürün ve benim bir işim olduğunu tekrar geldiğimde bol bol oyuncakla geleceğimi söyleyin" dedim zar zor.

 

Arkama bakmadan çıktım hastaneden. Yüzüne bakamazdım çünkü bakarsam dayanamaz boynuna sarılır hıçkırıklar eşliğinde ağlardım. Onu tekrar göremeyecek olma hissi kapladı birden bedenimi.

 

Hayat acımasızlıklarla dolu bir sınav yeri değil miydi zaten? Dayanmalıydım.

 

Kardeşim ölecekti, o çok küçüktü.

 

Kafamın içindeki sesleri susturmaya çalışarak arabama bindim ve gazı kökleyerek hastaneden uzaklaştım.

 

💗

 

"Ya sen niye benim her yerde karşımdasın be adam, bıraksana peşimi"

 

Kafa dağıtmak için her zaman arkadaşlarla geldiğimiz bara gelmiştim. En son buraya geldiğimde, artık annem ve babamı rüyalarımda sürekli gördüğümden delirecek boyuttaydım. Çünkü onların o vurulduğu an defalarca kabuslarımdaydı. Kabuslardan dolayı uyumamaya başlamıştım bundan dolayı da bedenim çöküyordu. Arkadaşlarım içip kafa dağıtmam için kolumdan tutup zorla getirmiştiler buraya.

 

Fakat şimdi arkadaşlarım yoktu, Barın vardı.

 

"Çok içtin Gece, bırak şu bardağı" dedi sakin bir ses tonuyla beni dinlemeden. Zaten ne zaman dinlemişti ki bu adam beni.

 

"Hayır sen bırak, hem sen niye yanımdasın? Siktir olup gitsene" öfkeyle kurduğum cümleler kulağıma o kadar boğuk bir ses gibi geliyordu ki, anlatamam. Elinde ki bardağı zorla çekip aldığımda o tekrar tutmadan bardağı kafama diktim.

 

Sonunda onun pes etmiş ifadesini gördüğümde gülümsedim

Sonunda onun pes etmiş ifadesini gördüğümde gülümsedim. Barın ise şaşıracağım bir hareket yaparak benim bardağımı yeniletti, kendine bir bira istedi. Ben buraya çok sık gelmezdim fakat geldiğimde her zaman aynı karışımı içerdim. Bunun içinde ne olduğunu bilmiyordum, arkadaşım önermişti. Bunun tiryakisi olmuştum sanki. O da direk bardağı kafasına diktiğinde dudağının kenarından bir damla bira tanesi boynuna doğru aktı. O an içtiğim içkiden dolayı mı yoksa kendi aklımla mı bilmiyordum fakat içimden onu emmek gelmişti. Akıllı düşünemiyordum ama bu isteğime de karşı koyamıyordum.

 

Ellerimi ensesine koyup boynuna doğru eğildim ve boynuna almış olan birayı bazı bölgeleri kızartarak emdiğimde elleri belime gitti. Belimden kendine çekip yine bacağına oturmamı sağladığında kalkmadım. Boynundan yukarı doğru çıkarak dudaklarına kadar emdiğimde durdum.

 

Yanımda duran bardağı kafama diktikten sonra onun bardağı ağzından uzaklaştırmasını fırsat bilerek dudaklarına yapıştım ve onunda karşılık vermesiyle öpüşüm sertleşti. Sanki bütün yaşadığım acıyı bu dudaklardan çıkarmak istiyor gibiydim. Belimden kendine bastırdığında ağzımdan hafif bir mırıltı bıraktım dudaklarına. Dudaklarımda ki bütün içki onun dudaklarınada bulandığında o buna aldırmadan öpüşüme karşılık vermeye devam etti. Sonra kendine karşı koymaya çalışıp kasılarak benden ayrıldı. "Normalde her zaman beni öpmek için fırsat kollayan sen iken, neden bu sefer ayrıldın?" Diye sorduğumda gülümsedi. "Yanılıyorsun güzelim, sadece sarhoşken seninle olan düşüncelerim saflaşıyor." Dediğinde ise güldüm. "Seni bu hale getiren ne mavili kız?"

 

"Yeni lakabın mı? Hmm, mavili kız... Sevdim bunu dengesiz adam"

 

Laflar ağzımdan çıktıktan sonra istemsiz gülüyordum.

 

Barın tekrar bardakları yenilettiğinde bu gece kör kütük sarhoş olacağımı ve sabah, yaptığım çoğu şeyi hatırlamayacağımı biliyordum. Bu sefer o kendi bardağını alamadan ben onun bardağına uzanıp kafama diktim. Bunun tadını pek beğenmemiştim. Boğazımı yakan o tadı hissetmiş olmama rağmen bardağı bitirmeden bırakmadım. Bu gece kim bilir kaçıncı bardağımdı fakat bunu umursamadan içmeye devam ediyordum. Bardağı geri yerine bıraktığımda o da benim bardağına uzanıp bardağımdan 2-3 yudum aldı ve bana yaklaştı. Dudaklarını dudaklarımın üstüne bastırdığında ağzındaki içki dudaklarımızın arasından süzüldü. Bu sefer onun boğazı temizdi ama benimki için aynısı söylenemezdi. Benim ona yaptığımı yapacağını beklerken o yan tarafında bulunan peçetelikten bir peçete aldı ve boynumu güzelce temizledi.

 

"Kardeşim... O kansermiş" peçeteyle çenemi temizlerken eli olduğu yerde kaldı cümlemle. Gözlerinde bir duygu belirdi adını veremediğim. Benim ise gözlerim tekrar dolduğunda kalbimin sızladığını hissettim. Elim kalbime gittiğinde canımın yandığını anlamış olmalıydı. Ayağa kalkıp belimden bana sarıldı ve benimde kalkmamı bekledi. Ama benim başım o kadar fazla dönüyordu ki yerde ki çizgiler bile birbirine giriyordu. Daha ayağa kalkar kalkmaz sendelediğimde Barın kucağına almak için yeltendi. Onu durduğumda üstelemedi ve bir eliyle belimden bir eliyle de kolumdan destekleyerek yürütmeye çalıştı. Mekandan dışarı çıktığımızda kendimi tutamayıp Barın'a sarıldıktan ağlamaya başladım. Barın'da bana sıkı sıkı sarıldığında hayatımda ilk defa birine bu kadar çabuk güvenmiştim.

 

Omuzunda ağlayacak kadar...

 

Vücudum titremeye başlamıştı. Barın'ın da bunun farkına varmış mıydı? Bilmiyordum. O hastalığımı biliyor muydu? Bundan da emin değildim. Geçirdiğim panik atakların tedavisinin olduğunu biliyordum. Hatta Ege zorla hastaneye bile götürmüştü fakat ben ilaçlarımı almamış ve tedaviyi reddetmiştim. Ege bunu bilmiyordu. İlaçlarımı her gün düzenli aldığımı sanıyordu. O ilaçların beni sersemlettiğini biliyor muydu acaba?

 

Barın Ateş'in anlatımıyla...

 

Düşünmeye çalışıyordum fakat söyleyecek tek kelime bile yoktu. Kardeşine ben zarar vermeye çalışırken kardeşinin kanser olduğunu öğrenmiştim. Buda yetmezmiş gibi Gece... Kollarımda sarhoş ve ağlayan kadın... Ona hep zarar vermeye çalışıyordum fakat beni engelleyen bir şey vardı. Onun bir suçu yoktu diye düşünüyordum bazen. Fakat sonra annemin halini hatırlayınca işler karmaşık bir hale giriyordu. Babamın anneme o mermiyi acımadan sıkması aklıma geliyor, buzdan daha soğuk oluyordum. Onun bu halini gördükçe kendimi hatırlıyordum. Benim ve Gece'nin ortak kardeşi olduğunu öğrense ne hale gelirdi acaba, diye düşündüm.

 

Bir erkek kardeşimiz vardı ama Gece'nin bundan haberi yoktu. Onun çoğu şeyden haberi yokken ben ondan intikam almaya çalışıyordum. Peki aslında kimdi Gece KARA? İntikamı almaya çalıştığım saf ve temiz kadındı.

 

O Gece KARA'ydı. Herkesin yenilmez dediği kadındı ve şuan kollarımda ağlıyordu. İçimde nedenini bilmediğim bir öfke kırıntısı oluştu. Bu öfke Gece'ye değildi. Onu ağlatan herkese ve her şeyeydi.

 

Yavaş yavaş ağlaması duraklarken soğuk nefesleri boynuma çarpıyordu ve bu bedenimi kaskatı bir hale sokuyordu. Nefes alış-verişleri yavaşlıyordu demek ki birazdan eski sarhoş Gece'ye geri dönecekti.

 

'Acaba kalp atışımı duyuyor mu?' Diye düşünmeden edemedim.

 

"Barın, benim anne ve babam yok biliyor muydun? Annemi ve babamı gözlerimin önünde aldılar benden. Şimdi sıra Ceylin'de mi?"

 

Sesi titriyordu. Sesinin titremesinden nefret etmiştim. Ağlayınca olan masumluğu her zaman olsun fakat ağlayınca değil, gülümseyince olsun. Ona gülmek yakışıyordu, ağlamak değil.

 

Sessiz kalmam canını sıkmış olacak ki tekrar konuşmaya başladı. "Hangi kadının bedenini kendine yakıştırıyorsun yine?" Diye sordu beklemediğim bir şekilde. Şaşkınlığım ses tonuma yansırken "kollarımda senin kadar mükemmel bir kadın varken diğerleri dikkatimi çekmez güzelim." Dedim. Bu sefer o şaşkındı. "Senin kollarında olmasam bile benden daha mükemmel bir kadın bulamazsın sen Barın ATEŞ? Duydun mu beni? Senin görüp görebileceğin tek mükemmellik benim. Başkalarına daha mükemmeller olabilir ama sana sadece ben mükemmelim, o yüzden kapa çeneni." Şaşkınlığını geriye atıp öfkeli konuşması hoşuma gitmişti. Ayrıca titreyen sesi de yok olmuştu. Bu iyi bir şeydi.

 

Şuan tam olarak sokağın ortasında benim sadece mükemmel olarak onu görebileceğimi bağırarak anlatmaya çalışıyordu fakat dışardan bu böyle değil, sanki kavga ediyormuşuz gibi bir görüntü veriyordu. Bazı yoldan geçenler bize baksa da Gece'nin bakışlarından dolayı daha fazla oyalanmadan toz olup gidiyorlardı.

 

"Ben eve gideceğim, sende her nereye gidiyorsan nasıl git biliyor musun?"

 

"Nasıl gideyim?" Tek kaşını kaldırıp ciddi ciddi söyleyeceği şeyi beklerken Gece'nin verdiği cevap karşısında sırıttım. "Siktir git Barın ATEŞ" demişti.

 

Bu kadın ve bu mükemmel cümleleri beni öldürecekti. "Emriniz olur, kraliçem" diyerek yanıtladığımda yüzünü buruşturdu. Eliyle midesini tuttuğunda hemen yanımızdaki ağacın dibine istifra etti. Yanına gidip elini alnına koydum ve iyice kendine gelene kadar bekledim. Cebimde olan temiz bir peçeteyi ona verdiğimde ağzını sildi ve toparlanmaya çalıştı. Bu kadar içmeye kusmazsa asıl o zaman şaşırırdım zaten.

 

Ceylin'in kanser olma şokunu hala atlatamamıştım. Birde Gece'nin bu hali benim içimde bir burukluk oluşturmuştu. "Barın su getirir misin? Yürümek istemiyorum şuan"

 

İsteği üzerine arabaya doğru gidip sağ ön kapısını açtım. Ardından arabaya eğilerek torpidoda ki açılmamış sulardan bir tanesini aldım ve Gece'ye doğru ilerledim.

 

"Al güzelim, arabaya gidebilecek misin?" Suyu uzatarak sorduğum soruya cevap vermeden ilk önce suyu içti. Çok susamışa benziyordu. Su şişesinin ağzını dudaklarından çektiğinde derin bir nefes aldı. "Yürüyebileceğimi sanmıyorum"

 

Ona doğru biraz daha yaklaşıp çok zorlanmadan naif bedenini kucağıma aldım. Gerçekten bazen çok şaşırıyorum, bu kadın hiç yemek yemiyor olsa bile, bu kadar hafif ve dış görünüş açısından kaslı görünemezdi ama o öyleydi. Hem hafifdi, hem de kaslı zayıf ama ağır bir bedeni vardı dışarıdan. Kucağına alınca insan bir afallıyordu zayıflığına.

 

Kucağına aldığımda kollarını bu kez hiç sitem etmeden ya da çekinmeden doladı boynuma. Kafasını da boynuma gömdüğünde nefes sesleri yavaş yavaş düzene girdi.

 

Arabanın sağ ön koltuğuna bedenini hafifçe bıraktığım da bebek gibi mızmızlanıp kollarını boynumdan çekmeden daha çok doladı. Kulağına yaklaşıp "buradayım koca bebek gitmiyorum bir yere" dememim üzerine ise kaşlarını çatıp kollarını boynumdan çekti. Bense bu hareketine gülmekle yetindim.

 

💗

 

"Beni neden eve getirdin? Kardeşimin yanına gitmem gerekiyordu."

 

Adam bildiğin karşıma oturmuş keyif sigarasını içiyordu. Bıkkın bir nefes verdiğimde bu sefer o konuşmaya başladı. "Kusura bakmayın efendim, zil zurna sarhoşken sizi hastaneye götürüp kardeşinize rezil edemedim."

 

O da kendi bir yere kadar haklıydı. O halde kardeşimin yanına gidersem çocuk bir daha bana aynı gözle bakar mıydı bilemiyordum.

 

Onun hemen ayağının dibinde olan içki şişesi ve 2 tane bardağın yanına gidip uzandım. Elbisemin askıları omuzlarımdan düşmüştü. Ne kadar perişan bir haldeydi yüzüm şuan acaba?

Barın'ın gözleri arada göğüslerime kaysa da bunu fazla sorun etmedim. Daha fazla içemeyecektim. Bugün içtiğim o sayısını hatırlayamadığım bardaklar bana yetmiş üstüne artmıştı. O da bunu anlamış olacak ki kendi içki bardağının üzerine benim için koyduğu bardaktakini de ekledi. Uykum vardı yalan yoktu ama bu elbiseyle uyuyamazdım ve şuan bulunduğum evin salonuyla mutfağı birleşik yani Amerikan mutfaktı. Bir banyo bir de yatak odası vardı. Başka bir şey yoktu. Aklıma yeni dank etmişçesine hızla yerimden doğruldum. Bu hareketimle elbisem daha da aşağıya kaymıştı ve neredeyse göğüs uçlarım gözükecekti. Barın'a döndüğümde ise

 

"Biz birlikte yatmayacağız değil mi?"

 

"Şansına küsemezsin güzelim, birlikte yatacağız."

 

Oflayarak yatağa doğru yöneldiğimde o da üzerinde ki gömleği çıkarttı ve altında ki pantolonu da hiç çekinmeden çıkarttı. Bu hareketiyle gözlerimi ondan kaçırdığımda buna sırıtttığına emindim.

 

"Kaçırma gözlerini, giyindim" dediğinde gözlerimi devirerek elbisemi çıkarma gereği duymadan yatağa girdiğim Barın ise bu hareketine karşılık "elbisenin çıkar, sana bir şeyler vereyim, öyle rahat uyuyamazsın." Dedi.

 

O dolaba yöneldiğinde zaten omuzlarımdan düşmek üzere olan elbisenin saplarını kollarımdan çıkardım. Neyse ki arkası bana dönüktü. Dolaptan bol bir tişört aldı ve arkasını dönecekken onu tuttum. "Dönme, sadece tişörtü ver ve ben diyene kadar böyle kal."

 

Sanki bedenimi daha önce çıplak görmemiş gibi şimdi dönmesini istemiyordum. Tişörtü omuzunun üstünden uzattığında elbise zaten çıkmayı bekliyormuş gibi bedenimden düştü. Bende bunu fırsat bilerek hiç uğraşmadan tişörtü üzerime geçirdim. Altımda iç çamaşırı vardı, fakat üstümde yoktu. Altımda çamaşırımın olması işime yaramıştı fakat üstümde olmaması göğüs uçlarının tişörtten belli olmasına sebep oluyordu. Arkamı dönüp yatağa doğru ilerledim ve yatağa yattığımda "tamam şimdi dönebilirsin" diyerek Barın'ın da gelmesine izin verdim. Barın söylemim üstüne yatağa gelerek o da yanıma yattı.

 

Bugün çok yorulmuş hissediyordum. Ve kardeşim... Onu çok özlemiştim. Aklıma gelen Ege'yi arama fikriyle yataktan doğruldum ve çantamın yanına gittim. Telefonumu aldıktan sonra hızla WhatsApp’tan Ege'yi görüntülü aradım ve Barın'a dönerek susması gerektiğini işaret ettim.

 

Sonunda telefon açıldığında telefon Ceylin'in elindeydi. "Abla nasılsın? Seni çok özledim, ne zaman geleceksin?"

 

Sesini duymak bile yorgunluğumu kenara atarken gülümseyerek konuştum. "Yarın, söz ilk işim yanına gelmek olacak bir tanem"

 

Ceylin bir şey söyleyecekken bir anda bakışları farklı bir yöne döndü. "Abla, bir şeyler oluyor sanırım, Ege Abiler çok telaşlı görünüyor"

 

İçimi bir korku kapladı. Barın'a bir işaret veremle ayaklandı. Üzerimde ki tişörtün görünüşünü umursamadan yanımda duran kemeri aldım ve belime taktım. Barın çekmeceden bir kaç silah, bıçak, çakı verdiğinde onları belimdeki kemere taktım ve Barın'ın hızla hazırlanmasını izlememeye çalıştım. "Ablacım şimdi kapatmak zorundayım, biz geçen gördüğün abiyle geliyoruz tamam mı?"

 

Ceylin cevap veremeden telefonu kapattım o sırada Barın'da hazırdı. Telefonu çantama atıp hızlıca evden çıktık ve arabaya adımladık.

 

💗

 

"Barın geri çekil, vurulacaksın!"

 

Barın'a seslenmemle bana döndü. Geri çekilecek gibi durmuyordu. İkimizde yaklaşık 7-8 dakikadır karşı tarafla çatışmamıza rağmen, bu kadar kısa sürede terlemiştik. Karşı tarafı göremiyordum çünkü sis bombası atmışlardı. Hastanenin her yerinde nasıl olabiliyorlardı, şaşırıyordum. Ege'ler üst kata, sadece personellerin girebileceği yerde, Ceylin'i koruyorlardı. Biz daha 1. Kat yeni temizleyebiliyorduk. Son bir adam kaldığında ikimiz aynı anda saklandığımız yerden çıktığımızda o adamın tam alnından ben ise tam kalbinden vurmuştum. Barın ile aramızda bir bakışma geçtiğinde ilk gözlerini kaçırıp ilerleyen ve merdivenlere yönelen ben olmuştum.

 

Barın tam arkamda dururken yavaş yavaş merdivenlerden çıkıyordum. Karşımıza bir adam daha çıktığımızda Barın tam omzumun üzerinden adamı vurdu. Giriş kat ve birinci katı birde merdivenleri temizledikten sonra sonunda 2. Kata gelebilmiştik.

 

Tekrar daha yeni aşağı kattaki gibi duvarın dibine sindiğimde vücudumun yarısını duvarın kenarından çıkarıp bir kaç el ateş ettim. Barın'da benim gibi bir kaç el ateş edip duvara geri yaslanıyordu. Bir adam kenardan Barın'a doğru sıkacakken ben adama ateş ettim fakat fazla hızlı çıktığım için isabet ettirememiştim ve Barın...

 

Karnının sol kısmına kurşun isabet ettiğinde duvarın dibinde diz çöktü. Çok kötü görünüyordu. Tek kalmışa benziyordum çünkü Barın sol kısmını hareket ettiremiyordu. Barın'a doğru yine hedef almış adamı gördüğümde bu sefer doğru isabet aldığından emin olup tetiğe bastım. Merdivenlerden inen Ege'leri görünce rahat bir nefes verdim. Gerçekten sonunda destek gelebilmişti. Muhtemelen silah seslerini duyunca endişelenmişti. Hızla yayılıp adamları kısa sürede vurduğumuzda merdivenlerin yanındaki bayılmak üzere olan Barın'ın yanına koştum.

 

Ve bayılmak üzereyken benim kanımı donduran son bir şey söyleyebildi.

 

"Gece yukarı katta, personellerin girebileceği yerde bomba var, Ceylin orada demiştin, hızlı olmalısın."

 

~SON~

Loading...
0%