@yazar.tusmw
|
2. Bölüm: HER ŞEYİN BAŞLANGICI "Hayır, gerçekten iyi bir şeyi yok sadece fazla kıpırdadığı için yarasından fazla kan boşaltımı gerçekleşmiş yoksa bayılmazdı bile"
"Bakın eminsiniz değil mi? Gece'ye bir şey olursa dünya başınıza yakılır bilginiz olsun"
Kesik kesik sesler duyuyordum fakat gözlerimi açamıyordum.
Sahiden ne olmuştu bana?
Hatırlamıyorum fakat bu hatırlamayacağım anlamına gelmezdi değil mi?
Hafızamı biraz zorladığımda bazı kesik sahneler dolandı aklımda.
Vurulmuştum fakat kardeşimin nerede olduğunu hatırlamıyordum. Gözlerimi açmaya çalıştığımda ve bu sadece açmaya çalışmakla kaldığında sinirle ellerimi sıktım.
Başarısızlık içinde tekrar gelen uyku hissinin beni ele geçirmesine izin vererek uykuya daldım.
💗
"Ege abi, ablama ne oldu?"
"Güzelim benim, ablan biraz üşütmüş midesi ağrıyormuş o da hemen iyileşip seninle yine oyunlar oynamak için serum taktırmak istedi ama serumda ona uyku yaptı. Uyandığında ben seni çağırırım konuşursunuz ablanla olur mu? Şimdi hadi Yusuf abin ile odana çık, birlikte film izlersiniz belki sana güzel şeyler yollayabilirim ama akıllı bir kız olursan"
Bir el çırpma sesi duydum ardından kardeşimin neşeli sesini.
"Tamam, ama beni çağır yoksa küserim size"
"Söz seni çağıracağım." Bir kaç dakika geçtikten sonra bir öncekinde başarısız olduğum göz açma çabalarım bu sefer başarılı olduğunda Ege'nin cam kenarında sigara içtiğini gördüm.
Kurumuş boğazımla Ege'ye "Ege su" diye fısıldamamla ortamın sessizliğinden kaynaklanıyor olsa gerek kısık sesimi bile duymuştu.
Cam kenarından ayrılıp hemen bir bardak su doldurup yanıma geldi ve sırtımdan destekleyerek suyu içmeme yardımcı oldu. Suyu içmemin ardından sızlayan yaramla –zor da olsa- konuşmaya başladım.
“Ege ben… Ben en son bayılmıştım sonrasında ne oldu?”
Sorumu duyduğu anda ilk önce sırıttı ardından ise derin bir iç çekti. Sanırım çok iyi şeyler olmamıştı. Ne olmuş olabilirdi ki? “Ceylin’i aldığımda Yusuf akıllısı, o anlık panikle ne yapacağını bilemeyip ilk önce ambulansı aramış ondan sonra ise en son mesaj attığın kişiyi yani beni aradı senin telefonundan. Aptal yüksek sesle konuştuğu için bil bakalım kim duydu konuşmaları?” Duraksadı ardından ise o da yüksek sesle “CEYLİN!” dedi. Sonra ise gözlerini kocaman açarak yaptığı şeyin farkına vardı. Evet, kardeşimin merdivenlerden teker teker ayak sesleri duyulmaya başladı. Serum takılı olan sağ elimi alıp alnıma vurdum ve kardeşimin geleceğini bildiğim için biraz yattığım yerde doğruldum, iyi görünmem lazım ki üzülmesin. “Ege abi? Ablam mı uyandı?” kardeşimin sesi duyulduğunda Ege’de kendini toparlayıp “evet güzelim gel hadi” diyerek cevapladı. Ege’nin cevabı üzerine kardeşimin bu sefer daha hızlı adım sesleri duyuldu. Kesinlikle ona aldığım kedi desenli ve yünlü, tatlı terliklerini giymişti. Yanımıza geldiğinde tahin ettiğim gibi o terlikleri giymişti. Kedilere bayılıyordu. Birlikte özlem gidermeye ve sohbet etmeye başladığımızda Ege’de bizi her zaman ki gibi gülümseyerek arada da sohbetimize dahil olarak bizi dinliyor, cevaplıyordu. Holding’e gidip işlerimi halletmem gerekiyordu fakat ağrıyan yaram buna engel oluyordu. Ege’den istediğim keskin bir ağrı kesici ile dayanabilirdim sanırım. Dediğim gibi yapıp ağrı kesiciyi istedikten ve içtikten sonra holdinge doğru yol aldım. 1 saat sonra… “Kucağıma bu kadar yakışman suç Gece KARA.” Dediğini duymazdan gelerek yarama kremi sürmesine izin verdim. Canım yandığında acıdan inleyerek olduğum yerde hareketlendim. “Yavaş ol gerizekalı” sitem etme şeklim komiğine gitmiş olmalı ki güldü. Hatta gülmedi kahkaha attı hem de deliler gibi. “Ne? Neden gülüyorsun?” sorumla birlikte gülüşünü zor da olsa bastırdı ve ardından “şuan kucağımda yaranı sarmamı bekliyorsun ve elini koyduğun yer çok seveceğin bir yer” diyerek cevapladığında elimin olduğu yere baktım. Ah hayır, elimi koyduğum yerin hiç doğru bir şey olmamasıyla beraber oraya sürtünen bacağım ve elimin altındaki sertlik bütün beynimde ki hücrelerin durmasına yardımcı oldu. “Kapa çeneni ve şu sargı bezi midir nedir her neyse yapıştır şunu artık siktiğimin yarasına” Sırıta sırıta ve özellikle belime temas ederek yapıştırdığında oturduğum bacağından kalktım. Yaram hafif ağrısa da daha önce ki kadar değildi. Barın’ın bu kadar ukala bir adam olacağı kesinlikle aklımdan geçmemişti! Sinirle odadan çıkmak için kapıya doğru adımladığımda belimin yara olmayan kısmından kolunu doladı ve kendine doğru çekti. Bu adamın kesinlikle bana bir hayranlığı vardı çünkü beni bir bırakmak bilmiyordu. “Daha işimiz bitmedi, otur şu koltuğa” ben cümlesini bitirdi sanarken durakladı ve masamın çekmecesinin önünce durdu. “Ya da daha yeni kucağımda memnum gibiydin istiyorsan yine gelebilirsin” dediğinde sırıttı fakat ben yüzü ve daha yeni oturduğum bacağı arasında gözlerimi gezdirirken tiksintiyle baktım. Peki ben nasıl olmuştu da Barın’ın kucağında onun yaramı temizleyip yarama krem sürecek hale gelmiştim?
Yarım saat önce… “Gece Hanım, biri odanıza misafiriniz olduğunu söyleyerek girdi. Engellemeye çalıştık fakat kapıda ki korumaları zorluk çıkardı.” Sema’nın tedirgin bir şekilde konuşması üzerine bir de odamda kimin olduğunu bilmemem içimde bir adrenalin duygusunu hareketlendirmişti. Yine her zaman çantamda taşıdığım silahı çıkarıp mermisini kontrol ettiğimde bitmiş olduğunu görüp kapıda ki güvendiğin arka cebinde bulunan silahı çekip aldım. Arkasını döndüğünde ben onun silahı ile çoktan yukarı çıkmak için asansörü bekliyordum ki beklediğimin aksine daha çabuk gelmişti. Asansöre binip odamın olduğu katın tuşuna bastım. Bu asansöre bayılıyordum ya 10. Kata çabucak çıkartıyordu. Asansörden inip kendi odamın olduğu koridora yöneldim. Odamın önüne geldiğimde silahın tetiği parmağımın altında duruyordu. Kapıyı açıp hızla ittikten sonra ani bir hareketle odaya baktığımda yine karşımda bu silueti görmeyi inanın ki hiç beklemiyordum. Elimi kalbime götürüp heyecanımı dizginlemeye çalışırken karşımdaki adam ise bu halime gülmekle yetindi. Zaten başka ne yapıyordu ki! Elimdeki silahı çantama koyduğumda tekrardan herkesin bildiği o süslü kız maskemi taktım. “Yine ne istiyorsunuz Barın Bey?” diye sorduğumda sanki bey demem onu rahatsız ediyormuş gibi bey dememin üstüne yüzünü buruşturdu. “Bey deme sadece Barın desende yeterli” dediğinde bu düşüncemi kanıtlamış oldu.
“Peki, ne istiyorsun Barın? Önce hiç kimsenin bilmediği evime geliyorsun şimdide odama benim haberim olmadan giriyorsun. Sana bu haddi verdiğimi hatırlamıyorum.” Diye sorumu yenileyip birde üstüne tersleyince dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Bu adam ne zaman ben onu terslediğimde gülmekten vazgeçecekti? “Öncelikle ilgi çekiciliğiniz karşısında büyülenip peşinize düşmüş olabilirim. Bana öyle bakmayı keser misin çünkü cidden bakışlarında sapık olduğumu iddia eden bir duygu görüyorum” dediğinde bu sefer sinir bozucu şekilde sırıtma sırası bendeydi. Bakışlarımı üstünden çekmeyip bir de onun tahrik olacağı şekilde vücudunu süzdüğümde sanırım bunu yanlış düşünmüştüm. Planım ters teptiğinde Barın bana doğru gelmeye başladı. O bir adım üzerime geldikçe ben o dibime gelene kadar geri gitmemiştim fakat artık göğsüm onun gövdesine değmeye başlayınca mecbur olarak geri adım atmıştım. Geri adam ata ata kapının koluna yaramın olduğu yeri vurmuştum. Acıyla inlediğimde Barın telaşlı gözlerle bir bana bir de tekrar kanayan yarama baktı. Hemen kolumdan dikkatlice tutup beni yavaş adımlarla koltuğa oturttu ardından arkasını dönüp duvarda her odada ki gibi asılı olan ilk yardım çantasını alıp yanıma geldi. Giydiğim crop etek takımının üstündeki hırkayı çıkartarak belimi açıkta bıraktı. O da yanıma oturduğunda elini sağ bacağına hafif vurarak oraya oturmam için bir işaret yaptı. “Eğer gelmezsen seni burada kanayan yaranla baş başa bırakırım ve olacaklardan ben sorumlu olmam” dediğinde oflayarak yavaş bir şekilde bacağına oturdum. İlk öncelikle yaramın kanını üzerine baskı uygulayarak durdurdu. Ardından çıkan temiz bir bezle yaramın etrafındaki kurumuş kan izlerini temizledi ardından ise bir sıvı döküp yaramın yakınlarına baskı uygulayarak yaramın yanmasına sebep oldu. Canım acıdığı için bir elimin altında olan omzuna tırnaklarımı batırmıştım. “Yavaş ol biraz acıyor” dediğimde daha narin bir biçimde yapmaya devam etti.
Şimdiki zaman
“Gerçekten işimiz bu muydu?” büyük bir ciddiyetle sorduğum soruya tebessüm etti. “Napayım oyun oynamayı seviyorum bunu da bilgisayardan yapınca daha eğlenceli oluyor” dedi masum bir çocuk gibi. Evet, şu anda daha yeni onun kucağında yanlışlıkla ona dokunmamışım gibi bilgisayardan satranç oynuyorduk. "Seni kesin yenerim, satrançta usta oyuncuyumdur" diyerek bana meydan okuması üzerine "beni yenebileceğini düşündüğünü sakın söyleme buna çok gülerim Barın ATEŞ" diyerek benden ona meydan okudum. "O zaman iddiaya var mısın güzelim? Ben kazanırsam benim istediğim şeyi yaparsın eğer sen kazanırsan senin istediğin şey olur kabul mü?" Bu iddiayı kazanmak işime gelirdi çünkü satrançta gerçekten iyiydim ve onun dikkatini dağıtmam oyunu kazanmama yetecekti. Eğer kazanırsam ki öyle olacak, iş dışında benden uzak durmasını ve artık yörüngemde dolanmamasını sağlayabilirdim.
"Kabul ediyorum, kazanırsam benim yanıma iş dışında gelmeyeceksin geldiğinde de iş ile alakalı konuşacağız başka hiç bir konu olmayacak" diyerek iddiayı kabul etmiş oldum.
"Güzel, şimdi gel kucağıma üzgünüm sandalye çekemem çok yorgunum fakat sende sandalye çekemezsin çünkü yaralısın" dediğinde tepeme atan sinirlerimi umursamamaya çalışarak onun istediği için değil bu şekilde dikkatini dağıtabileceğim için kucağına çıktım. Tam olarak onun iki bacağı benim bacaklarımın arasındaydı ve dolgun göğüslerim onun bedenine sürtünüyordu.
Bu onun hoşuna gidiyordu ki bir an önce oyuna başladı.
Oyun gerçek hayattakinden biraz daha farklıydı çünkü oynayacağı taşına tıkladığında zaten yapabileceğin hamleler gözüküyordu fakat eğer karşı takımın devirebileceğin bir taşı varsa o da kırmızı gözüküyordu. Bu da oyunu basitleştiriyordu fakat biz hiç onlara aldanmadan yapacağımız hamleleri yapıyorduk.
Onun dikkatini dağıtan şey sürekli arkama dönüp yapacağım hamleye tıklarken bedenine sürtünen göğüslerim olmuştu. İkimizde hamlelerimizi yapıyorduk ve çok rekabetli bir oyun oluyordu.
Oyunu neredeyse kazanmak üzereydim fakat üstümdeki crobun içinden göğüslerime ulaşmaya çalışan eli hissettiğimde benimde dikkatim olabileceğinin en fazlası şekilde dağılmıştı. Barın'ın eli kıyafetinin içinden göğüslerime ulaştığında ve ardından sıktığında kafamı geriye atıp inledim. Sinirlendiğim için hızla arkamı dönüp son hamlemi yaptım.
"Çek elini sapık herif" diye nefes nefese kalmış bir halde terslediğimde kafasını yukarı kaldırarak kahkaha attı.
Son hamleyi ise o yaptığında şah-mat olmuştu.
Oyunu kaybetmiştim.
"Siktir! Bunu nasıl düşünemedim, sen hile yaptın bana dokundun" diye saçma bir savunmada bulunduğumda yine bir kahkaha atarak beni ve kucağını işaret etti.
"Tamam, belki ikimizde birbirimize bir tık tahrik etmiş olabiliriz ama imkansız fazladan iki hamle yapmış olman gerekiyor yoksa kazanmam imkansız" diyerek sitem etmeye devam ettiğimde "imkansız diye bir şey yoktur güzelim" diyerek beni susturdu.
"İddiayı ben kazandığına göre artık benim dediğimi yapabiliriz" dediğinde aklıma yeni gelen iddiayı hatırladım. Allah kahretmesin ben bitmiştim.
Kim bilir bu sapık herif benden neler isteyecekti!
"Benimle birlikte sigara içeceksin, isteğim bu"
~SON~ |
0% |