Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm: Mİ AMOR

@yazar.tusmw

Mİ AMOR

 

“Hmm, aslında bu siyah elbise daha güzel. Değil mi, Martina?” Martina kafasını olumluca salladı. “Bu siyah elbise olsun, altına siyah topuklu ayakkabı, birde siyah çanta. Birkaç aksesuarda güzel olacaktır.”

Bugün babamın katılacağı ve bizimde davet edildiğimiz bir balo olacaktı. Bu balo her sene düzenlenirdi ve benim en sevdiğim gün, balo günü oluyordu. Çünkü Aden ile Sakura en yakın arkadaşlarımdı. Her sene baloya birlikte giderdik çünkü babalarımız çok yakınlardı. Zil zurna sarhoş olup eve babamın gönderdiği şoför ile dönerdik ve her seferinde birimiz şoföre yavşıyorduk.

Duvardaki saate baktım. Baloya yaklaşık 45 dakika gibi bir süre vardı. Kombinim hazırdı. Saçım ve makyajım kalmıştı. “Martina, sen elbiseleri alıp çıkabilirsin. Seni seviyorum, bu evde beni en çok anlayan sensin.” Martina gülümseyerek bana baktı. Kafasını sallayıp odadan çıktı. Bende makyaj masama oturdum ve fondöteni yüzüme bir fırça yardımıyla uygulamaya başladım. Fondötenden sonra gözaltlarıma kapatıcı sürüp güzelce dağıttım ve üstünden sabitleyici pudra ile geçtim. Sonrasında kalan makyajımı tamamlayıp takı dolabıma doğru ilerledim. Siyah bir küpe ve siyah bir gözlük taktım. Uzun saçlarımı açık bıraktım ve gözlüğü kafama seçip saçlarımı sadelikten kurtardım. Bu baloda mafya çeteleri, düşman çeteyle bir anlaşma yapmaya çalışır. Anlaşmayı kabul ederlerse düşmanlık biter. Etmezlerse düşmanlıkları devam eder. Ayrıca bu baloda asla silahlı, kanlı bir tartışma yapılmaz çünkü bunu yapmaya kalkışan kişi bulunduğu çetenin liderliğinden alınır. Tabii ki kimsenin diline düşmemek için ve liderliği kaybetmeyi kimse göze almadığı için bu asla olmaz. Saate tekrar baktığımda 20 dakika sonra balonun başlayacağını fark ettim. Zaten 10-15 dakikalık yolumuz vardı. Tam zamanında hazırlanmıştım. Martina odama girdiğinde tüm dikkatim onda toplandı. “Martina?” Ne oldu gibi ismini söylediğimde tatlı gülümsemesiyle konuştu yine. “Babanız ve anneniz sizi aşağıda bekliyor. Bildirmemi istediler.”

“Tamamdır, Martina. Teşekkür ederim.” Başını öne eğip kibarca selam verdi. “Her zaman efendim…” Martina son sözünü söyledikten sonra odadan çıktı, bende rujum ile telefonumu çantama koydum ve parfümü sıkıp çantamı aldım ardından odamdan çıktım. Evin kapısından garaj bölümüne doğru gittiğimde annem ile babamın bakışları bana döndü. İkisinin gözlerindeki gurur uzak mesafeden bile okunuyordu. “Güzel kızım, her zaman olduğun gibi mükemmelsin!” Anneme eğilerek selam verdim. Annemde aynı şekilde eğilerek selam verdi. Babam fazla Türkçe bilmiyordu. O yüzden o İtalyanca: Çok güzelsin kızım ama geç kalacağız; arabaya binin lütfen hanımlar, dedi. Annemle beraber hızla arabaya bindik. Şoför arabayı balonun olduğu yere doğru sürmeye başlarken herkes başka bir şeyle uğraşmaya başladı. Annem, babam ile fotoğraf çekinip post atmak için uğraşıyordu. Babam ise elinde telefonu gelen aramaları cevaplıyordu. Annem Türk, babam İtalyan’dı. Ben ise Türklüğü daha çok benimsemiş hatta ilerde evleneceğim adamın bile Türk olmasını istiyordum. Annem kararımı desteklerken babam bu konu her açıldığında kaşlarını çatıyordu. Zaten bu yaşta evlenmeyi istemiyordum çünkü yazılım bölümü okuyordum. 22 Yaşındayım ve en azından 25 olmadan evlenmeyi pek istemiyordum. Telefonumu çıkartıp bir fotoğraf çektim ve instagramda post olarak paylaştım. Telefonumu tekrar çıkarttığım çantama geri koydum. Ne ara geldiğimizi anlayamadığım balo yerine geldiğimizde araç yavaşladı ardından durdu. Görevli adam kapımızı açtı ve inmemizi bekledi. İlk önce babam indi ve annemin elinden tutarak inmesine yardımcı oldu. Ben ise elini uzatan görevlinin elini tutmadan arabadan indim. Annem ile babam ilerlemeye başladı, bende arkalarından ilerledim. Babam düşman çetenin masasının yanındayken annemin dudağına bir buse kondurup yanımızdan ayrıldı. Annemle ben ise Aden ve Aden’in annesi ile Sakura ve Sakura’nın annesinin yanına gittik. Kızlar beni görünce gözlerini kocaman açtı. “Elisha, parlıyorsun kızım!” Sözlerine karşılık güldüm. “Teşekkür ederim. Siz… Benden daha parlak ve mükemmel görünüyorsunuz! Kızlar kusursuzuz!” Hepimiz kahkaha attığımızda hemen birer kadeh şarap alıp tokuşturduk ve içmeye başladık. Aden ilk bitiren olurken Sakura’yla ben aynı anda bitirdik. Bizim arkadaşlığımızda dışlanan veya 3. Olan olmazdı. Biz hep birinci ve ikincilerdik.

Üçüncü kadehleri tokuştururken Judas-Lady Gaga şarkısı çalmaya başladı. Anlık bir göz göze geldik ve kahkahalarla aynı anda dans etmeye başladık. Burada tek dans eden biz olmadığımız için mutluyduk. Bizim yaşıtlarımız kızlarda ve erkeklerde dans ediyordu. Üçüncü kadehi bitirdiğimde vakit kaybetmeden dördüncü kadehe geçtim. Yavaş yavaş alkolün kanıma karıştığını ve sarhoş olduğumu hissetmeye başlamıştım. Delice dans eden Aden ile Sakura’ya baktım. Ben biraz dinlenmek için sandalyeye oturmuş onları izliyordum. Birkaç dakika sonra onlarda yanıma oturduğunda annemlerin hangi masada olduğunu merak ettiğim için etrafa göz gezdirdim. Fakat gözlerim benim tam karşımda kalan masaya odaklandığında oradaki bir çocuğun beni izlediğini gördüm. İstemsizce kaşlarımı çattığımda gülümsedi. Gidip ona neden baktığını soracağımı söylemek için Aden ve Sakura’ya döndüm ama beni bugün sadece şaşırtan şey çocuğun beni izlemesi değil, Aden’nin o çocuğa olan yoğun bakışlarıydı.

Bu ya bana kanımda gezinen alkolün bir oyunuydu ya da bunlar gerçekten oluyordu! Biraz ayılmak için lavaboya doğru ilerledim. Boynuma ve enseme su sürsem iyi olacaktı. “Ben bir lavaboya gidip geliyorum.” Sakura, instagram hesabına post atarken başını salladı. Aden ise tepki vermedi. Bir şey demeden lavaboya doğru ilerledim.

Lavaboya girdim ve suyu açıp ilk önce ellerimi yıkadım sonra ellerimdeki nem ile boynumu ve ensemi hafif ıslattım. Derin bir nefes verdikten sonra lavabodan çıktım ve geri masaya döndüm. Beşinci kadehi doldurdum ve bir yudum alıp kadehi geri masaya bıraktım. Bir anda telefonumun çalmasıyla irkildim. “Tanıdığım herkes buradaysa beni kim niye arıyor!” Zaten sarhoşken telefonu elime aldım.

Tanıdığını sandığın baban arıyor…

 

(İLAHİ BAKIŞ AÇISI)

*Sohbet İtalyanca fakat ben buraya Türkçe yazacağım bilginize…*

“Merhaba Beyler!”

“Hoş geldin Mathilda.”

“Hoş buldum Rialo.”

“Ah, Mathilda. Özlettin kendini, seni son gördüğümde ateşlerin altında bile sırıttığın zamandı.”

“Komikliğine hayranım Rialo fakat ben buraya tartışma için değil uzlaşma için geldim.”

“Mathilda Bey haklı Rialo. Lütfen saygılı olmaya özen gösterelim.”

Rialo başını sallar.

“Mathilda, ben doğrudan konuya girmek istiyorum, dostum.”

“Seni dinliyorum, Rialo.”

“Baştaki çıkışım için kusura bakma, bir daha olmayacağına emin olabilirsin. Konumuza gelirsek. Ben anlaşma için senden çok değerli ve özel bir şey istiyorum. Karşılığında dile benden ne dilersen.”

Rialo’nun sözleri karşısında Mathilda merakla ve şüpheyle kaşını kaldırır.

“Nedir bu Rialo? Benden ne istiyorsun?”

“Kızın Elisha ile oğlumu evlendirmeyi istiyorum.”

Mathilda, hissettiği sinir duygusu ile masanın altından elini yumruk yapar. Sakin kalmaya çalışıyordu fakat bunun sonrasında yaşanacak senaryonun farkındaydı. Herkesin dilinde dolaşacaktı. Mathilda; kızını değil, kendi konumunu önemsiyordu fakat bu anlaşmaya uymazsa yüklü miktarda para kaybederdi. Anlaşmayı kabul ederse de dilediği kadar para isteyebilirdi. Cebinden telefonunu çıkardı ve rehberinden kızının numarasını seçip aradı.

“Elisha, olabildiğince hızlı bir biçimde 3 numaralı masaya gel.” Tek cümlede anlaşmayı hem kabul etmişti hem de kızının en büyük nefretini kazanmaya yol açmıştı. Telefonu Elisha’yı dinlemeden kapattı ve masaya koydu. Çok süre geçmeden hem Rialo’nun oğlu hem de Elisha gelmişti. Elisha, yanındaki çocuğun daha yeni ona gülümseyen çocuk olduğunu fark edince istemeden bu durumu garipsedi. Babasına sorgular bakışlar atarken babası konuşmaya başladı. Elisha ise babasının her kelimesinin altında acı ile bağırmak istedi.

“Rialo’nun oğlu, Cyrus ile evleneceksin Elisha.” Dünyası başına deprem ile yıkılmış gibi hissetti, Elisha. Daha üniversite okuyordu ve son senesine yeni geçecekti. Hissettiği öfke ile ellerini yumruk yaptı ve koyu kırmızı oje sürülmüş tırnakları avuç içine battı. Elisha, bu günü asla unutamayacaktı.

“Ne! Tanımadığım bir adamla mı evleneceğim! Asla evlenmeyeceğim!”

Elisha ilk defa babasının yanında Türkçe konuşmuştu. Babası anlamadığı sözlerle kaşlarını çattı fakat Elisha’yı babası dışında bir anlayan Cyrus birde anlamayan Rialo vardı. Rialo’nun oğlu, Cyrus Türkçe biliyordu. Cyrus babasına ve evleneceği kadının babasına döndü. İtalyanca konuşarak Elisha’nın ne demek istediğini babalarının hoşuna gidecek şekilde söyledi. “Elisha, bir an şaşırdığı için Türkçe konuştu. Eminim bu kasıtlı değildir. Beni daha tanımadığı için hemen evlenmenin doğru olmadığını ve en azından biraz birbirimizi tanıdıktan sonra evlenmenin doğru olacağını söyledi. Bu konuda haklı. Biraz birbirimizi tanımalıyız, bizim hazır olduğumuz zaman düğünü yapmamız doğru olacaktır.” Elisha, Cyrus’un sözlerine şaşırdı ve meraklı gözlerle ona döndü. Bu konuyu ertelememe yardımcı olduğu için ona sonra teşekkür edebilirdi ama o ertelemek istemiyordu, o direk evlenmek istemiyordu. Elisha daha reddedemeden Cyrus gitmek için önünde duran iki adamdan izin istedi. Rialo ve Mathilda gülümseyerek kafalarını salladılar ve çocuklarının gitmesi için izin verdiler. Elisha, Cyrus’u kolundan tutup arkasından gelmesi çekti. Elisha içtiği kadehler yüzünden doğru düzgün yürüyemiyorken birde Cyrus’u peşinden sürüklüyordu. Balonun yapıldığı yerden çıktılar ve kimsenin olmadığı bir köşeye geçip konuşmaya başladılar.

(Elisha’nın anlatımıyla…)

“Neden böyle bir şey yaptın? Hemen yarına bile isteyebilirdin düğünü. Ayrıca seninle evlenmek istemiyorum!” Cyrus’a olan sözlerimde haklıydım, onunla daha birbirimizi tanımıyorduk bile. Kafamda sadece babam anlaşma için beni mi öne sürdü gibi düşünceler yer alıyordu.

Aptal, çocuk gayet yakışıklı hem belki okumana yardımcı olur ve evlensen bile okumaya devam edersin!

Kes sesini iç ses!

Aman be! Ben çok meraklıydım sanki sana.

Sen zaten bensin aptal!

“Beni tanımadan benimle bir evlilik yapmanı istemiyorum çünkü Elisha.” Arkamdaki duvara yaslandım, sinirden kızarmış ve dolmuşken gözlerimi kapattım. Cyrus’un hemen yanımdaki kolona yaslandığını hissettim. “Bana evliliğimizden bahsedip durma!” Sözlerimle Cyrus’un gözleri bana döndü. “Sakin ol şampiyon.”

 

“Cyrus, saçmalamayı kes. Seninle evlenmek zorunda olmam evlendiğimizde veya öncesinde seni öldürmeyeceğim anlamına gelmez.” Gözlerimi açtığımda Cyrus’un bakışlarının kararmış ve yoğunlaşmış olduğunu gördüm. Bir adım attı, sert eli ile tek bir hamle de uyluğumu yakaladı ve beni kendine çekti. Uyluğumu belinin kenarına dayarken diğer eliyle bileklerimi kavradı ve onları başımın üstünde birleştirdi. Parmaklarının yumuşak derime battığını hissediyordum. Bileklerimi bıraktığında muhtemelen parmaklarının izleri bileklerimde kalacaktı. Kavramış olduğu uyluğumu okşarken titrek bir nefes verdim. Kulağıma doğru yaklaştı, sıcak nefesleri boynumu okşarken omurgamdan inen o his tek başına yetmezmiş gibi kulağıma fısıldaması karnıma hafif ağrıların girmesine sebep oldu. “Kimi öldüreceğine dikkat et prenses… Öldürmek isterken kurban gitmek hiç Mathilda’nın kızına layık bir şey değil.” Boynumdaki nefesleri uzaklaşırken rahatladığımı hissettim çünkü onun oradaki varlığını hissetmek işimi hiç kolaylaştırmıyordu.

Kararmış gözleri, gözlerim ile buluştuğunda gözlerim dudaklarına kaydı. Bir erkekte olması gerekene göre çok biçimli ve dolgun dudakları vardı. Yüz hatları keskindi ve bu onu daha erkeksi kılıyordu. Bakışlarım tekrar gözlerine çıktığında benim aksime onun bakışlarının hala gözlerimde olduğunu gördüm. Ruhumu okumak istercesine bakıyordu gözlerime. Vücudumun benim kontrolümün dışında hareket ettiğini hissediyordum. Zihnim onun ağır erkeksi kokusuyla bulanıklaşmıştı. Gözlerim tekrar onun dudaklarına kaydığında dudaklarım aralandı. Dudaklarım istemsizce onun dudaklarına doğru yaklaştı. Cyrus onun dudaklarına doğru yaklaştığımı görünce yüzünde alaycı bir sırıtış oluştu. Uyluğumdaki tutuşu sıkılaştı. Dudaklarıma doğru eğildi. Tam dudaklarımız birbiriyle buluşacakken o dudaklarımı es geçip kulağıma eğildi ve fısıldadı. “O kadar hızlı değil, Mi Amor…” *Mi Amor: İtalyanca aşkım anlamına gelen bir kelimedir.* Uyluğumdan elini yavaşça çekti. Elleri bileklerimden ayrılırken sol elimi avcuna aldı ve elimin üstüne nazik bir öpücük kondurdu. Ardından bedenimdeki sıcaklığı tamamen giderken arkasını döndü ve heybetli vücudu dolunayın altında hareket ederken arabaların arasında kayboldu.

O gittikten sonra sırtım duvara sert bir şekilde bastırılmıştı. Tüm kaslarımın kasıldığını ve hızlı kalp atışlarımı hissediyordum. Soluklarım normale göre hızlı ve titrekti.

“Bakıyorum da sert Elisha’nın duvarları bir adamın tek dokunuşuyla yerle bir olmuş.” Sakura’nın sesini duymam ile bakışlarımla beraber bedenim de ona doğru döndü. “Lütfen bana her şeyi gördüğünü söyleme.” Sakura dudaklarında alaycı bir sırıtış oluştu. “Sence?” Tabii ki görmüştü. Ellerimle yüzümü kapattığımda Sakura’nın adım sesleri yanıma doğru geldiğini işaret ediyordu. Duvarın dibinde çöktüğümde Sakura’da yanıma çöktü. “Elisha, sorun ne? Bu adam kim? Bu kadar yakınlaştığınıza göre özel biri olmalı. Ayrıca sana ‘Mi Amor’ dedi. Kim bu?” Başımı Sakura’nın omzuna yorgunlukla yasladım. “Sakura, bir gecede her şey karıştı. Kısaca olayın üstünden geçecek olursam, babam para için Cyrus ile evlenmemi kabul etmiş. Cyrus’un babası resmen beni istemiş, babamda sırf parası ve şanı için düşünmeden beni vermiş.”

“Bak, Elisha. Bir kere de şu aptal beynini kullan ve bu evliliği kendi fırsatına çevir. Akıllı ol, adam hem zengin hem de İtalyan ayrıca yakışıklı. Bir kadın böyle bir adamdan başka ne ister! Bu dünya da parayla satın alamayacağın tek insan yok.” Sakura’nın dediklerini düşünürken aklıma Aden’in, Cyrus’a bardaki bakışları geldi. Başımı Sakura’nın omzundan kaldırdım ve meraklı bakışlarımı ona yönelttim. “Acaba Aden bu konuya ne diyecek? Barda Cyrus’a olan bakışlarını gördün mü? Sanki onu bir yerden tanıyormuş gibi bakıyordu. Sence de bu biraz tuhaf değil mi?” Sakura, başını olumsuz anlamda salladı. “Bence yanılıyorsun. Aden’in iki sene önce takıntılı olduğu biri vardı, sende biliyorsun. Ondan başkasına bakmaz. Onu hala sevdiğine eminim.” Sakura’nın sözleri bittiğinde yukarıdaki terastan tanıdık bir ses duyuldu. Aynı anda kafamızı terasa çevirdik ve Aden’in çökmüş görüntüsü ile karşılaştık. Gözaltları alkolün etkisiyle çökmüş ve tamamen sarhoştu, elinde ise her zaman içtiği bir dal sigarası vardı. “Hala seviyorum fakat artık bana ait değil. Ama bu geri almayacağım anlamına gelmez.” Sigarasından son kez içtikten sonra izmaritini ayağının dibine atıp topuklu ayakkabısının topuğuyla ezdi. “O takıntılı olduğun çocuk mu?” Sorum üzerine kimseden cevap çıkmadı ama Aden’in dudaklarında belli belirsiz alaycı bir gülümseme oluştu.

(Sakura’nın anlatımıyla…)

Kafamın içinde tonlarca şey dönüyordu. Elisha, Aden’e takıntılı olduğu çocuk mu diye sormuştu. Çocuk en başından beri bana tanıdık geliyordu fakat bunun olabileceğini imkân dahi vermemiştim.

Aden’in takıntılı olduğu çocuk, Cyrus’tu

 

~SON~

Loading...
0%